SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2]   3   >   son» 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 25.08.2022- 08:01


Arkamızdaki dağ yıkıldı…

Yaşamını yitirdiğini duyduğumda koştuğum evinin önünde Sosyalist Politikacı arkadaşlarıma sarılırken ağzımdan tek bir cümle çıktı: “Arkamızdaki dağ yıkıldı!”
 
Tamer İncesu

Resim Ekleme

Bir haftadır kafamın içinde Metin abinin gülümseyen resmiyle dolaşıyorum. Çok sevdiğin, saygı duyduğun birini yitirmek, onsuzluğu sürekli duyumsamak gerçekten acıtıcı bir hal alıyor. Döne döne o acımasız ama bir o kadar da geçerli reçeteye başvuruyoruz: “Zaman tüm acıların ilacıdır!”

Metin Çulhaoğlu’nun kuramsal gelişkinliğini, entelektüel kimliğini anlatmama gerek yok. Solla, sosyalizmle ilişkilenen herkesin bileceği, hakkını vereceği özellikleridir bunlar.

Çulhaoğlu ile tanışmam 1989 yılına rastlar. Fiziken ise 9 yıl sonrasında gerçekleşecek bir tanışmadır bu. Daha sonraları KESK’te görev alacak olan “Birader-Yoldaşım” Nazım Alkaya, Gelenek Dergisi’ni uzatırken “Birader bu dergide Metin Çulhaoğlu diye bir yazar var, müthiş güzel ve değerli şeyler yazıyor” diyerek dergiyi okumamı istemişti. İlk tanışmamızdı. Bu tanışma yoldaşlıkla, dostlukla, arkadaşlıkla büyüyerek devam etti. Yaklaşık 22-23 yıllık kopmaz bir dostluğun, arkadaşlığın, daha sonraları farklı örgütlerde yürüsek bile yoldaşça ilişkilenmenin mutluluğunu yaşadım.

Anti-Sovyetik bir gelenekten gelmeme rağmen, o kahredici, yıpratıcı tartışmaların hiçbirine girmeden sıcacık bir dostluk ve yoldaşlık ortamında, ÖDP’yle ilişkilenmem de Sosyalist Politika dergisiyle oldu.

12 Eylül’ün ağır tahribatı, sosyalizmin yenilgisi sol liberal sırtlanların sesini yükseltiyor; kamuculuk, halkçılık, sosyalizmin kazanımları yok sayılıyordu. Bu tezleri, örgütsüzlüğü bayrak edinenlere karşı kendi adıma ilk karşı duruşumu Sosyalist Politika ile gerçekleştiriyordum. Devrimde, sosyalizmde inat edenlerle bir arada olmak, Türkiye’nin ana devrimci damarlarından Dev-Yol’la, Kurtuluş’la, (bir zamanlar yok saydığımız) Troçkist hareketle ÖDP havuzunda buluşmak, birlikte iş yapabilmek paha biçilmez bir deneyimdi. Sürmedi, süremedi bu birliktelik. Geçmişin kapanmayan yaraları büyüdü ve ÖDP’de kitlesel kopuşlara neden oldu.

ÖDP’de iken SİP/TKP’nin çıkardığı soL dergisine de uzunca bir süre yazı yazarken aynı dergide, birlikte yazmanın ilk onurunu da tatmıştım Metin abiyle.

Sosyalist Politika’nın kendi içinde yaşanan tartışmalar bizleri de yol ayrımına getirdi. Metin abi ve çoğu arkadaşım TKP’ye gitti. 2-3 yıllık bir aranın ardından ÖDP’de ve daha sonraları da SOL Parti’de siyaset yapmaya devam ederken, Sosyalist Politika’dan edindiğim siyaset deneyimi, farklı örgütlerde de olsa dostluğun, arkadaşlığın, yoldaşlığın sürebileceğiydi. Sürdü de.

Yıllarca buluşmalarımız, sohbetlerimiz tartışmalarımız devam etti. Bir kez bile “Hocam tamam da senin içinde bulunduğun örgüt de şu hatayı yaptı” cümlesini birbirimize karşı söylemedik. O’nun hep yaptığı gibi Türkiye sosyalist hareketinin sorunları, çözümleri üzerine yoğunlaşan sohbetlerle devam ettik.

Leninizmin Türkiye’deki algılanışıyla ilgili kafamdaki soruların yanıtını ondan aldım. Örgütçülüğe daraltılmış, örgüt teorisine indirgenmiş bir Leninizmden çok uzaktaydı. Leninizmin daha çok siyaset yapma “yöntemi” olduğunu, çok sayıda soyutun/parametrenin somutlanmasının ve buradan da yeni soyutlamalara ulaşılmasının Leninizm olarak algılanması gerektiğini sayısız kez konuştuğumuzu anımsarım.

Kaybedişimizden kısa bir süre önce kendisine “Geriye dönüp baktığında keşke şu konulara da ağırlık verseydim dediğin hangi konu var?” diye sorduğumda; “Teknolojinin gelişimi ve sınıfların değişimi üzerine biraz daha uğraşabilirdim ama çok da tercih etmedim. Bunu Haluk (Yurtsever) iyi yapıyor” yanıtını almıştım.

Devrim ve sosyalizm konularında söylediği bir konu da aklımdan hiç çıkmıyor. Türkiye’de yaşanacak bir sosyalist devrimin, “Kesinlikle halkçı, doğayı önemseyen, onunla barışık ve kadın sorunlarına yoğunlaşan bir karakterde olacaktır/ olması gerekir” diye üstüne basa basa söylemişti. Çulhaoğlu’nun öğrencisi, arkadaşı, yoldaşı olarak siyasetteki ana pusulamda bunlar benim açımdan önemli çıpalar haline geldi.

Geride binlerce yazı, kitaplar, söyleşiler bıraktı. Sürekli bir yol açma, denemede bulunma, yeni mecraları zorlama çabası oldu. Marksist teoriyi siyasetle buluşturma deneyimleriydi onun en belirgin özelliği. O kadar sık yazı yazma çabası da bunun işaretiydi. Yol alırken pusulayı sağlam tutma çabası. Duru bir Türkçe, anlaşılması kolay bir dil, aralara sıkıştırılan muziplikler… Hep denedi de denedi.

“Bin Yılın Eşiğinde Marksizm ve Türkiye Solu” kitabının önsözünde yazdığı şu satırlar da tanımlar onu: “Nerede ne konuşsak, marksizm adına neyi savunsak, hep aynı sataşmayla yüzyüze geldik: Bize marksizm muhafızlığı yapmayın ... Bu kitapta söylenenler marksizm muhafızlığı sayılır mı, sayılmaz mı bilemiyorum. Ama şunu söylemeden edemiyorum: Muhabbet tellalı bu kadar çok olan bir şeyin birkaç muhafızı da oluversin, ne çıkar?"

Bitirirken eklemeliyim; eşsiz bir entelektüeldi, aramızda 17 yaş farkı olmasına rağmen “Bizler ansiklopedi kuşağıyız” diyerek bilgiye ulaşma yollarındaki geçirdiğimiz serüveni de gururla anlatırdı.

Futbol çok bilinir fakat bir de Güreş sporu konusunda engin bir bilgi birikimi vardı. Metin abi özelinde Marksist bir aydının, bir Rönesans aydınının ilgilendiği konuların çeşitliliği beni hep derinden etkilemiştir.

Gecekondudan gelen birinin, Metin Çulhaoğlu gibi dünya çapında bir Marksist aydınla, eşsiz bir entelektüelle, mütevazı ama bir o kadar da iddia sahibi biriyle hem yoldaşlık, hem arkadaşlık hem de dostluk yaşaması, hayatının en büyük hazinesi sayılsa gerek.

Güray Öz, Enver Çamlıdere, Demirtaş, Cenk, Ergun Aydınoğlu, Uçak kardeşler, Cihan, Uğur Bultan, Deniz, Murat Karakoç, Can Soyer, Selçuk, Tuğrul, Emmoğlu Hüseyin, Bülent Ufuk Ateş… Ara ara İstanbul’dan gelen yine zamansız aramızdan ayrılan Ali Önder Öndeş ve sevgili Ömer Serdar Kaynak…

Birlikte bir insanın yaşamında duyumsayabileceği en güzel anıları biriktirdik. Dostlukları, yoldaşlıkları, arkadaşlıkları paylaştık.

Çok şey öğrendim senden.

Bahtiyarım bir o kadar da hüzünlüyüm.

Yaşamını yitirdiğini duyduğumda koştuğum evinin önünde Sosyalist Politikacı arkadaşlarıma sarılırken ağzımdan tek bir cümle çıktı: “Arkamızdaki dağ yıkıldı!”

Güle Güle Metin abi…

Kalbimin en güzel yerinde daima yaşayacaksın…

https://ilerihaber.org/icerik/arkamizdaki-dag-yikildi-144273



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 26.08.2022- 07:44


Metin Çulhaoğlu külliyatına ön notlar

Günümüzde, bir insan devrim ve sosyalizmin gerçekleşmesi olasılıklarından da bağımsız olarak salt daha gelişkin bir birey olmak için bile sosyalizmle bir şekilde ilişkilenmek zorundadır.
 
Ufuk Akkuş
Resim Ekleme

Marksist teorinin gelişimine çok önemli katkılar sunan, Türkiye sosyalist hareketinin önemli isimlerinden Metin Çulhaoğlu; 18 Ağustos 2022 tarihinde dostlarının, yoldaşlarının ve sevenlerinin katıldığı hüzün dolu ve görkemli bir törenle sonsuzluğa uğurlandı. 75 yıllık ömrünün 55 yılını örgütlü sosyalist mücadele içinde geçiren Çulhaoğlu’nun sahip olduğu   iddialı mütevazı tavrı, inançlı ve inatçı kişiliği, disiplinli ve çok yönlü aydın özelliği gibi değerleri gönlümüzde ve anılarımızda yer etmeye devam edecek. Devrimci teori ile devrimci pratiği damıtarak özlü yapıtlar ortaya koyan Çulhaoğlu bizlere okunması, tekrar tekrar okunması, üzerinde düşünülmesi, tartışılması ve geliştirilmesi gereken pek çok makale, kitap, günlük yazı, tebliğ, röportaj, panel, sempozyum sunumları ve söyleşileri miras bırakarak aramızdan ayrıldı.

Bu yazıda, söz konusu teorik mirasın önemli bölümünü oluşturan Çulhaoğlu kitaplarının kısa tanıtımı ve içeriğine ilişkin bazı ön notlar düşülecektir.

Çulhaoğlu 2020 yılında kaleme aldığı son kitabı “Gençlerle Baş Başa Sosyalizm” de sosyalist düşünceye ilişkin sohbet niteliğinde bir denemeye girişiyor. Genç bir üniversite öğrencisi ile sosyalizm üzerine akıcı bir sohbetten yola çıkan ve temel olarak sosyalizm, marksizm, komünizm, devrim gibi kavramlara açıklık getirilmeye çalışılan kitap, sadece gençlere yönelik olmayıp bu konulara ilgi duyan yetişkin okurlara da hitap etmektedir. Hemen bütün yazılarında yer bulan mizahi bakışı bu kitabında daha belirgin bir şekilde sunan Çulhaoğlu; tarih, felsefe, ekonomi, sosyoloji, siyaset ve edebiyattan da beslenen sohbeti akıcı ve ilgi çekici bir şekilde sürdürmüş olup kitabın sonunda da sohbetin dışında kalan terimleri içeren bir sözlükçeye yer vermiştir.

Resim Ekleme

Çulhaoğlu’nun “Gençlerle Baş Başa Sosyalizm” kitabından biraz daha derinlikli olan ve 1988 yılında ilk basımı yapılan “Tarih, Türkiye, Sosyalizm Bir Mirasın Güncelliği” kitabının, 2016 yılında Yordam Kitap tarafından beşinci baskısı yapılmıştır. Çulhaoğlu beşinci baskıya önsözde; Marksizme duyulan ilginin artmasını, marksizme alternatif olarak gösterilen sistemlerin ve yaklaşımların büyük bir hızla itibar yitirmesinden kaynaklandığını dile getirir. Çulhaoğlu’na göre; marksizm görece dar bir çevre dışında içine girip derinlere dalınacak, bir meşgale olarak görülmemiştir. Ama, genel olarak sol siyaset, süreç içinde geldiği uğraklarda, özellikle de kimi kritik dönemeçlerde marksizme şöyle bir dönüp bakmak, belki eski doğruları yeniden hatırlama ve tazeleme ihtiyacı duymuştur. Marksizmin gücü de güncelliği de başka hiçbir sistemin açıklayamadığı durumlarda kendine baktırmasından kaynaklanır.

Marksist klasikler aracılığıyla tarih ve gelecek tahayyüllerinde kuramsal ve pratik bir gezinti olan kitapta; 19. Yüzyıl kuramsal, 20. Yüzyıl ise kuramsal ve pratik bakış çerçevesinde değerlendirilerek, marksizmin iradecilik, indirgemecilik, belirleme ve ekonomizm gibi sorunlu alanları konusunda çözümlemelerde bulunuluyor. Marksist yöntem ve kavramlar üzerinde durarak Marksist kuramın kendi iç gelişimi ve evrimini ortaya koyan ve daha sonra da geçmişte bulunan somut tahlil örneklerini sergileyen Çulhaoğlu, ortaya çıkan malzemenin ararcılığı ile Türkiye’nin 100 yıllık somut tarihsel gelişimine bakıyor. Böylece Türkiye yakın tarihinin ideolojik üstyapısal biçimlenmesi ve bunun Türkiye sosyalist hareketine etkileri gündeme alınıp değerlendiriliyor. Başka bir deyişle, toplumsal formasyonun bir parçası olarak sınıf ile o sınıfın üstyapıdaki ideolojik ve kültürel etkinliği arasındaki ilişki ele alınıyor. Batı ve Türk edebiyatından verilen örneklerle bireyleşme meselesine de eğilen Çulhaoğlu; 1961-1971 döneminin ham strateji tartışmalarından, yakın dönemin birey odaklı saptırma girişimlerine dek yaşanan zengin deneylerin ve insan birikiminin, Marksist teoriye canlı ve yaratıcı bir biçimde yaklaşması ve daha önemlisi kendi gelişkinliği ile teorik birikimini yeni bir örgütsel potada birleştirmesinin gerekliliğini vurguluyor.

1997 yılında Sarmal Yayınları, 2015 yılında ise Yordam Kitaptan çıkan “Binyıl Eşiğinde Marksizm ve Türkiye Solu” eseri Çulhaoğlu’nun Marksist teori konusundaki en derinlikli ve kapsamlı kitabıdır. Çulhaoğlu’na göre Türkiye solu, pratik siyasetini zenginleştirmek için mutlaka derinleşmek zorundadır. Böyle bir derinleşmenin mekanı ise Marksizmin o hep yüzeyinde gezinilen düşünce zenginliği ve pek girilmeyen alanlarıdır. Marksizm, günümüz dünyasının olguları için sanıldığından çok daha fazla yanıt ve ipucu içermektedir. Kendi ifadesiyle,   “Gelenek’te” yazarken altına girmiş olduğu borç bu çalışmada bir ölçüde ödenmiştir. Bahsedilen borç ise “yeni bir Marksist ekol yaratma” ve “özgül bağlamlı devrim kuramlarıdır.” Çalışmada bu kavramlara özel bir bölüm ayrılmaz ancak çalışmanın bütününe bakıldığında bu kavramların içini doldurmada işlevli olduğu görülür. Marksist ekol yaratmak şu anlama gelir: Türkiye’de düşüncenin gelişip zenginleşmesi, marksizmin yeniden canlandırılmasıyla, değişik alanlara doğrudan ya da dolaylı olarak uzanan bir üretimin ekseni konumu haline gelmesiyle mümkün olacaktır. Özgül bağlamlı devrim kuramı ise; bir devrim kuramının inşasında ülke ya da yerellik neresiyse oraya çok özel, derinlikli ve yaratıcı göndermeler yapılmadığı, oranın koşullarından özel olarak beslenilmediği sürece teorisizm tehlikesi kaçınılmazlaşacağını ifade eder. Devrim kuramının yaşamsal girdileri kapitalizmin kavram ve yasalarına göre çok daha fazla üstyapı kaynaklı ve belirlenimli olduğu için kuram daha fazla özele zorlanacaktır.

Resim Ekleme

Çulhaoğlu bu kitabında bugüne kadar Marksist kuramda yanlış anlaşılan ya da yorumlanan özel alanlara ilişkin kapsamlı analizinin yanı sıra 70 yıllık reel sosyalizmin, Marksizmin gelişimi üzerindeki etkilerinin nasıl değerlendirilebileceğinin de üzerinde durur. Ayrıca Marksizmin özne-nesnellik, tikellik-bütünlük, temel-üstyapı, bilinç-ideoloji gibi geleneksel ikilemlerine nasıl yaklaşılabileceği konusunda sarih ve güçlü yaklaşımlar geliştirir. Batı Marksizminin önemli düşünürlerinden Lukacs, Althusser ve Gramsci de ayrı bir bölüm de ele alınarak onların düşünce sistematiğinin ana hatları özetlenir. Ancak hiçbirinin ne tarihte ne de gelecekte “izm” boyutunda bir etkisinin olduğunu dillendiriri ki bu öngörüsüne karşıt bir durum şu ana kadar ortaya çıkmamıştır ve   çıkacağı da yoktur. Günümüzün ideolojik ağırlığı başlığını taşıyan bölümde de Türk solunun postmarksist ve postmodernist düşüncelerin etkisinin altında kalmalarının arka planı gözden geçirilerek eleştiriler getiriliyor.

“Gelenek Yayınevi” tarafından Kasım 1991’de basılan “Solda Yürüyüş Polemiği 1975-1980”   adlı kitabında Çulhaoğlu, 1975-1980 yılları arasında çıkan haftalık yayın organı “Yürüyüş” dergisinde çıkan yazılarının önemli bölümünü derleyerek sol kamuoyuna sunmuştur. Derlemenin amacının o dönemde ağır bir bunalım yaşayan Türkiye solunun aynı anda hem cüretkar hem de alçakgönüllü olması gerektiğini vurgulamak olarak belirtilir.   “Cüretkar olmak, geçmişteki et ve but her ne ise onun açıkça ortaya konulması anlamına geliyor. Böyle bir cüretin pratik yararları vardır. Çünkü böyle bir açıklık Türkiye solunun ideolojik düzeyinde her şeye rağmen ciddi bir ilerleme olduğunu ortaya koyacaktır. Alçakgönüllülükte ise Türkiye solundaki bütün doğruların son yıllarda kerameti kendinden menkul bazı çevrelerin iç silkinişleriyle yaşandığı yolundaki yanılsamaların aşılması açısından zorunludur. Bu ikisinin bir arada yürütülmesi Türkiye solunda kendi başına radikal bir silkiniş yaratmayacaktır elbette ama ayakların daha sağlam biçimde yere basmasına önemli katkılar sağlayacaktır.”  

Resim Ekleme

Sosyalist ülkeler çözülme sürecindeyken 1989 yılında “Sovyet Deneyinden Siyaset Dersleri” kitabını yazan Çulhaoğlu, kitabın ana temalarından birinin SSCB’deki (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) üst düzey yönetici kadroların teorik ve ideolojik zayıflıkları olduğunun altını çizer. 2018 yılında Yordam Kitap tarafından yeni baskısı yapılan kitapta “Çöküşün temel nedeni ekonomik, teknolojik vb olmadığı, asıl nedenin ideolojik boşluk” olduğuna işaret edilir. Sermaye birikim süreçleri ve maddi olguların temel belirleyiciler durumunda olduğu kapitalist toplumlarda ideolojinin yeri elbette vardır ve önemlidir. Ancak söz konusu maddi olguların ortadan kalktığı bir toplumda ideoloji artık başat konuma gelir. Kuruluş sürecinin maddi gereklilikleri için sergilenen çabaların bir o kadarının da ideoloji alanında sergilenmesi gerekir. Sovyetlerin 1989 yılı baharında net bir fotoğraf çektiğini söyleyen Çulhaoğlu, Sovyetler Birliği’nde 1920’lerden 1930’lara uzana kesitte NEP (Yeni Ekonomi Politika) ve kolektivizasyon uygulamaları ile sanayileşme hamlesine ardından 1980’li yıllardaki glasnost (açıklık) ve perestroyka (yeniden yapılanma) politikalarına yoğunlaşıyor. Bu süreçte işçi köylü ittifakının çözülmesi, parti yönetimindeki ve “Bilim Akademisi” kadrolarının ideolojik zaafları, farklı dönemlerdeki sağ ve sol sapmalar, Buharin, Preobrajenski, Lenin, Troçki ve Stalin gibi Bolşevik önderlerin sosyalizmin belli konularına farklı yaklaşımları kitapta ayrıntılı bir şekilde değerlendiriliyor ve olası yeni deneyimler için aynı hataların tekrarlanmaması uyarsısı yapılıyor.

Resim Ekleme

Kronolojik bir sırayla değil de belli bir bağlamda bahsettiğimiz Çulhaoğlu kitapları içinde önemli bir eser de YGS Yayınlarınca 2002'de basılan üç ciltlik “Doğruda Durma Felsefesi”dir. Metin Çulhaoğlu’nu uğurlama töreninde konuşan Hayri Erdoğan, baskısı tükenen kitabın yakında “Yordam Kitap” tarafından basılacağı haberini vermiştir. Kitap; ağırlıklı olarak Çulhaoğlu’nun Sosyalist Politika, Gelenek, Sosyalist İktidar ve Marksizm ve Gelecek dergilerindeki yazılarından oluşmaktadır. “Doğruda Durma Felsefesi”, Çulhaoğlu’nun siyasi hayatı boyunca ilmek ilmek ördüğü ve teori ile pratiğin birliğinden oluşturduğu ve Türkiye sosyalist kamuoyuna aktardığı bütünsel ve sistematik bir pusuladır aslında. Kuramsal düzeyde ve örgütlü mücadelede devingenliği sistematize ve berrak bir biçimde çözümleyerek doğruda durmayı ilke edinmiş Çulhaoğlu bizlere bıraktığı kuramsal miras ve değer aktarımı sayesinde devrim ve sosyalizm mücadelesinde ve gönüllerde hak ettiği yaşamı sürdürmeye devam edecektir. Ne mutlu bize ki bu topraklardan Metin Çulhaoğlu geçti ve bizler onunla aynı tarih diliminde yaşadık.

https://ilerihaber.org/icerik/metin-culhaoglu-kulliyatina-on-notlar-144209



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 27.08.2022- 06:53


Bir vizyonerin izinde…

Türkiye sosyalist hareketi ve bir vizyon bildirimi” başlıklı yazıyı anlamak kavramak için söylenecek daha çok şey var...

Güray Öz  
 
Yaşamak ve aşmak insan hayatının anahtarlarından ve belki en önemlilerinden   birisidir. Acılar da bu kapsamda yaşanan ve aşılanlardandır herhalde. Acıyı, hüznü, yitirilenin büyük boşluğunu yanınızda taşırsınız ve ama hayata geri dönmek gidenin anısına, size aktardıklarına sahip çıkmak gibi bir göreviniz olduğunu da unutmamak zorundasınız. Peki bu nasıl olacak, sevgili Metin Çulhaoğlu’nun, ansızın giden dostunuzun, yoldaşınızın bıraktıklarına nasıl sahip çıkacak, ondan size geçeni doğru anlayıp anlamadığınızı nasıl sınayacaksınız? “İşte Metin’in eserleri yazdığı yazılar orada duruyor, okuyun” demekle yetinmek yerine kendinizi bu güç işin ortasına atmanız, ne anladığınızı aktararak onun başlattığı tartışmaların sürmesine katkıda bulunma cesareti göstermeniz daha iyi olmaz mı?

Metin’in yazdıklarını okur yeniden kavramaya çalışırken kitapları dışında iki önemli makalesinden söz ederek bu güç işe kendimce girişmek istiyorum. İlk yazı Komünist dergisinin Aralık 2019 tarihli sayısında çıkan “Türkiye sosyalist hareketi ve bir vizyon bildirimi” başlıklı yazıdır. İkinci yazı Bilim ve Gelecek dergisinin 220 sayısında yer alan “2072 yılının dünyası: Ancak bunları görebiliyoruz!” başlıklı yazıdır. Bu ilginç yazıyı değerlendirmeyi sonraya bırakarak Komünist’teki yazıya bakalım. Metin bu yazısında sosyalist hareketin güncel sorunlarından yola çıkar ama asıl meselesi hareketin vizyonudur. En önce de “sosyalist hareket”in niceliği ve niteliği konusunda uyarır bizleri. Alıntıların uzunluğu okuru şaşırtmamalı, nihayet uzun, kapsamlı, derin bir yazıyı anlamaya çalışıyoruz.

***

Şöyle değerlendiriyor Metin sosyalist haraketi: “Siyasetin yerleşik ölçütlerine bakıldığında bugün Türkiye’de sosyalizmin gerçek anlamda bir hareket düzeyine ulaştığını söylemek güç görünüyor. Kimi tespitlerin, değerlendirmelerin ve öngörülerin çeşitli kesimlerde yaratabildiği etkiler bir yana bırakılırsa, ‘kritik kütleye’ ulaşmış olma, siyasetin akışı üzerinde belirli bir etki yaratma gibi ölçütler açısından ortada bir hareket olduğu söylenemez.” Bu kritik kütleye ulaşmanın öncesindedir sosyalistler. Ama kütleye ulaşmanın başlangıç verileri konusunda o kadar da umutsuz olmak gerekmez; çünkü sosyalistlerin yaptıkları değerlendirmelerin, saptamalarının en azından bir çıkış noktası olabileceğini kabul edebiliriz. Zaten Metin de cümlenin ikinci bölümünde bu verilerin ışığında daha umutlu konuşur. “Ancak der, eskisine göre sınırlı da olsa dünyaya, Türkiye’ye ve sosyalizme ilişkin tartışmaların sürmesi, pek çok çevrenin sosyalistleri her şeye rağmen ‘muhatap’ sayması, en genç kuşakların sosyalizme olan ilgilerinin kesilmemesi, hatta pek olumlu bir durum sayılmasa bile kimi ‘ayrıntılar’ üzerinden yaşanan ayrışmalar belirli bir dinamiğin göstergeleri sayılabilir. Bu nedenle, ‘sosyalist hareket’ denmesinde fazla sakınca görmüyoruz.”

Bu saptamanın önemini vurgulamakta yarar var; sosyalist hareketin varlığını hep yapıldığı gibi hamasetin tuzağına düşerek, olmayan bir gücü vehmederek kutsamak hem bizi gerçeklerden uzaklaştıracak, hem de strateji kurmaya çalışırken verili koşulları yanlış okumaya yöneltecektir.

***

Bu ön kabulle devam edelim. Metin bu önemli yazısında kimi klişeler konusunda uyarılarda bulunuyor: “Türkiye sosyalist hareketi, bugünkü durumunu ve geleceği değerlendirirken ‘12 Eylül’ün yarattığı tahribat’ temasını artık tamamen terk etmeli, ‘liberal virüs’ temasının kullanımına ise belirli sınırlar çizmelidir.”   Gerçekten de sık sık yinelediğimiz ama artık pratik bir anlamı kalmayan klişeyi bırakmak, sonrası ile bağını doğru kurmakta yarar var. 12 Eylül faşist darbesinin solu büyük ölçüde etkisizleştiren uygulamalarının bugünü anlamak ve anlatmak için yinelenmesinin önemi kalmamıştır; çünkü artık o baskı dönemi her anlamda geride kaldı. Başka bir düzeyde siyasal İslam olarak tanımlanabilecek rejim, ideolojik hegemonyasını büyük ölçüde kurdu, o dönemi içererek aştı. 2000’li yılların başından itibaren başka bir düzlemde baskılar süreklilik kazanmış, geçici bir süre için devlete hakim olmuş bir darbeden farklı, devletin yapısını ideolojik olarak dönüştüren ve süreklilik kazanmış bir yapıdan söz ediyoruz artık.12 Eylül faşist darbesinin önemli sonuçlarından birisi, o güne kadar kültür dünyasında egemen olan, siyasette de kendini gösteren solun liberal bir kuşatmayla etkisizleştirilmesi oldu. 12 Eylül darbesi yerini, siyasal İslamcı bir iktidara zemin hazırlayarak baskıcı bir rejimi perdeleyen “parlamenter sisteme” bırakırken, darbelenmiş solun boşluğu, iktidarı ideolojik olarak destekleyen, ona geniş bir alan açan liberallerle dolduruldu.

***

Siyaseti o yıllarda zehirleyen liberal virüsün bugünkü durumunu ve konumunu Çulhaoğlu şöyle tanımlıyor:   “Liberal virüs” ise kuşkusuz bu ölçüde aşılmış, geride bırakılmış değildir. Ne var ki bugün ‘liberalizm’ belirli çevreler tarafından Türkiye sosyalist hareketinin fikir ve öneri geliştirme, belirli alanlarda eylemlilik sergileme çabaları karşısında pasifliğin gerekçesi haline getirilmiştir. Başka bir kesim nasıl hoşuna gitmeyen ne görürse bunu ‘Kemalizm’den kopamama’ durumuna bağlıyorsa burada da ‘liberalizmden etkilenme’ hali tespit edilmektedir. Böylece, demokrasiden, insan haklarından, kadın hareketinden, çevre sorunlarından, ayrımcılıktan, vb. bahseden kim varsa peşinen ‘liberal’ damgası yemektedir.”

Liberallerin İslamcı iktidarın uygulamaları, baskıların yoğunlaşması karşısında tutumlarının yanlışlığını anlamış olmaları kuşkusuz önemlidir. Ama onların yaklaşımlarında köklü bir değişim olduğunu söylemek de zordur. Çünkü onlar hala Kurtuluş ve Kuruluşun tarihsel koşullarını anlamakta zorlanıyor, bu döneme ilişkin eleştirilerini sola yöneltmekten kurtulamıyorlar. Diğer yandan kendilerini solda   konumlandıran kimi çevreler de kendileri dışındaki tüm hareketleri liberal olarak damgalamaktan vazgeçmiyorlar. Bu kesimler liberallere yönelttikleri eleştirilerinde gerçeklerden uzaklaştıkça rejimle işbirliği konumlarına savrulma tehlikesiyle karşılaşacaklardır; bu da rejim karşısındaki geniş muhalefet cephesinin zararına bir sonuç doğuracaktır. Metin’in de vurguladığı gibi “bu tür ilkelliklere itibar edilmesi” çok büyük bir hata olacaktır.

***

Metin Çulhaoğlu’nun uzun yazısında bir vizyoner olarak günümüzde gündemin ön sıralarına geçen ittifaklar konusundaki görüşleri de bize ışık tutuyor. Metin bu konuyu ele alırken ufuk açıcı bir yaklaşımla ittifaklarla, “kapsama” arasındaki farka dikkat çekiyor. Özellikle “kapsama”yı kavramlaştırırken bu güne kadar siyasal literatürde bu şekilde netleştirilmemiş bir duruma açıklık getiriyor. Aktaralım; “ Dünya ve Türkiye kapitalizminin bugün geldiği nokta, toplumlarda ‘sosyalist olmayan, ama bugünküne göre çok daha iyi bir ülke’ arayışlarına bilince çıkarılması mümkün çok ciddi sınırlar koymaktadır. Bu sınırlar, yeterince bilince çıkarılmamış olsa bile ‘demokrat’, ‘eşitlikçi’ ve ‘özgürlükçü’ arayışları radikalleştirmekte, devrim ve sosyalizm fikirlerine eskisine göre daha fazla yakınlaştırmaktadır. Özetle, ‘devrimci demokrat’ ya da ‘radikal demokrat’ denebilecek bir potansiyelden söz ediyoruz. (…) O zaman, taktik ittifaklar, destekler, vb. dışında sosyalizmin devrimci cumhuriyete giden yolda bugün için örgüt-parti anlamında ‘stratejik müttefiki’ olmadığını, devrimci-radikal demokrat kesimlere ise ittifak değil ‘kazanma’ bağlamında yönelmek gerektiğini söylemiş oluyoruz.” Bu karmaşık konu özünden uzaklaşmadan nasıl anlatılabilir? Belki anahtar özgürlükçü, demokrat, eşitlikçi anlayışların giderek radikalleşmesi, sosyalistlere ve sosyalizme daha yakınlaşması olabilir. Eğer somut durum böyleyse, böyle bir saptama yapmak için eldeki veriler yeterliyse bu kesimlerle ittifaktan daha ileri bir kazanım söz konusudur. Çünkü ittifak farklı olanların bir hedefte buluşmasıysa, kapsama bir ve aynı olmanın yolu olarak daha iç içe bir durumu anlatır.

***

Bu değerlendirme sosyalist partiler, hareketler arasındaki ilişkileri başka ışık altında görmemizi sağlarken, Kürt siyasal hareketi ile sosyalistlerin ilişkisinde yeni bir yaklaşıma kapı açıyor. Çulhaoğlu durumu netleştiriyor; Kürt siyasal hareket ile sosyalistlerin ilişkisini “stratejik ittifak” olarak tanımlıyor. “Bugün ‘Kürt siyaseti’, Türkiye’de sosyalizmin ‘stratejik ittifak’ bağlamında ele alabileceği tek özne durumundadır.” Metin burada   kapsama ile ittifak arasındaki farka özellikle dikkat çekiyor. Yazıdaki Kürt hareketinin yapısı ve yaklaşımları ile ilgili ayrıntıları bir yana bırakarak, ittifak ve kapsama ayrımı ile ilgili değerlendirmeyle yetinerek tamamlayalım anlama kavrama çabamızı. Metin ayrımı netleştiriyor: “Ne sosyalist hareketin Kürt siyasetini kapsaması ne de Kürt siyasetinin aynı zamanda sosyalizmin de temsilcisi olarak bu ülkede ‘tekleşmesi’ mümkündür. Kısacası, olabilecek olan, ‘stratejik ittifak’tır.”

2019 Aralığında yazılmış bu yazı günümüzdeki gelişmeleri görebilen ve o hedefler için çalışan bir vizyonere işaret ediyor. Dahası da var ve önümüzdeki döneme ışık tutabilecek öngörüler içeriyor. Kürt hareketinde diyor Çulhaoğlu, “siyasette solculuk, sosyalizme bakış, solla ilişkiler gibi konularda önümüzdeki yakın dönemde hangi eğilimin daha ağır basacağını bilemiyoruz. İkincisi, Kürt siyaseti içindeki sosyalist damarla bu siyasetin dışındaki sosyalistler arasında sosyalizme yaklaşım konusunda kimi farklılıklar vardır. Kuşkusuz, bu farklılıklar ‘stratejik ittifakı’ imkânsız kılan değil tersine bunu gerektiren farklılıklardır. Ekleyip bağlayalım: Türkiye’de sosyalistler ‘eski formüllere’ sımsıkı bağlı kalmaktan kurtuldukça, Kürt siyaseti içindeki sol-sosyalist damar da 1991 çöküşünden sonra tüm dünya soluna damgasını vuran ‘liberal’ yönelimlere en azından şerh düşmeye başladıkça tartışmalar daha verimli bir mecraya yönelecektir.”

“Türkiye sosyalist hareketi ve bir vizyon bildirimi” başlıklı yazıyı anlamak kavramak için söylenecek daha çok şey var. Ama şimdilik bu kadarla yetinelim ve bir başka okumada daha farklı yanlarını görebileceğimizi de unutmayalım.

https://ilerihaber.org/yazar/bir-vizyonerin-izinde-144386



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 28.08.2022- 05:34


Teorinin grisinden yaşam ağacının yeşiline Metin Çulhaoğlu

Metin Çulhaoğlu Marksizmde ezberlerin ötesinde bir derinleşmeyi, ulaşılmaz bir yerden alıp, sizin için mümkün kılar.
 
Ali Burak Yılmaz
Resim Ekleme
Kişisel olarak Metin Çulhaoğlu’nu keşfim, Gezi Direnişi ile birlikte sosyalizm mücadelesi saflarına katılmam ile başlamıştı. Ve bu karşılaşmaya dair hatırladığım ilk şey, Haziran Direnişi ile bazı kafaların karışık olduğu günlerde Metin Abi’nin Gezi kuşağı için söyledikleriydi: “Haziran gençlerine minnet duymanın bir başka nedeni daha olsa gerek: Bizleri, “Komer’in arabasını nasıl yaktığımızı” anlatma meşakkatinden kurtardılar!”

Bu kuşak, bir tarafta Gezi Direnişi tüm sıcaklığıyla sürerken, solun bir bölümünün daha çekingen yaklaştığını da gördü; Ankara’da direniş sırasında barikatlarda olduğunun haberini aldığımız Çulhaoğlu’nu da gördü, tanıdı, çok sevdi…

Metin Çulhaoğlu Haziran Direnişi sürecinde ve sonrasında, sosyalist siyasetin bütününe, gelecekte sola açık ve dalgalı yeni bir kuşak ortaya çıktığında, ondan çekinmek yerine, ona nasıl yaklaşılacağının yöntemini de bize göstermektedir. O’dan öğrenen, üstten bakmayan, yanlışları da deneyimlemesini izin veren, alan açan, coşkusunu dikkate alan…

Bugün ise bu kuşağın bir kısmı ülkede mücadeleye devam ediyor. Bir kısmı ülkesinden, bir kısmı ise örgütlü siyasetten uzakta. Fakat hepsi aynı kederi, benzer hisleri paylaşıyor Metin abinin arkasından kendileri gibi tüm genç kuşaklara koşulsuz güven ve şefkat ile yaklaşan bir kutup yıldızını kaybetmenin üzüntüsünü. Kutup yıldızıydı, çünkü hayat boyu size eşlik edecek bir öğretiydi O’ndan gördüğümüz.

Bu yazının başlığında da bulunan Lenin’in Nisan Tezleri’nde, Faust’tan yaptığı bu alıntı oldukça meşhurdur. Bu söz bana hep Metin Abi’yi anımsatmıştır. Çünkü Metin Abi, teorinin griliklerini size her zaman yaşam ağacının en yeşilinde sunar... Bunu tercih etmeyenlerin pek kıymet gördüğü, teorinin griliklerinde kaybolarak, kendi konumunu mistifize ederek, kendini anlayanların dar ve özel bir çevre olduğunu düşündürerek örgüt yönetenlerin de olduğu bir yerde, Metin abi tam aksine, bu grilikleri yaşam ağacının en yeşilinde, bütün berraklığıyla ve onu dar bir çevreye değil, kendini mücadelede donatmak için okuyan herkese sunar. Heybenize doldurursunuz o ağacın meyvelerini…

Çok küçük bir örnek vereyim, mesela herkesin hoyratça kullandığı, ancak birçok devrimcinin tanımlamakta güçlük çektiği ya da karmaşık sandığı bir konu olan eşitsiz gelişimi tarif etmek bazen güç bir iştir, bazıları onu anlaşılmaz bir ilişki olarak anlatmayı da tercih edilebilir. Ancak Çulhaoğlu için çok basittir, “bütünün gelişiminin ve hareketinin, bütünün içerisindeki unsurlara, eşitsiz bir biçimde yansımasıdır”. Bu tarifteki ustalık, zor bir meseleyi derinliğinden ödün vermeden basitçe, herkesin anlayabileceği biçimde tarif edebilme yeteneği, bu yazı için seçilen başlığa verilebilecek binlerce örnekten yalnızca bir tanesidir.

Metin Çulhaoğlu sizi yetiştirir, size bir öyle bir yöntem ve kavrayış sunar ki, örgütlü mücadele içerisinde o öğretiyi uygulamaya kalktığınız an kendinizi O’nunla ömür boyu sürecek bir usta-çırak ilişkisi içerisinde bulursunuz. Hayatınız boyunca bu öğreti sizi hem en rahat hem de en radikal gözüken konumlanmalara ihtiyatla yaklaşmayı, ama devrim için ihtiyacından emin olduğunuz an, onu gerçekleştirmekten bir adım dahi geri durmamayı öğretir. Marksizmi “altyapı ekonomidir, geri kalan şeyler üstyapıdır” sığlığından, beylik laflardan, kof bir akademik uğraştan öte, bulunduğunuz ülkenin şartları içerisinde devrimi ararken, yöntemle, bütünlük-dolayım ilişkisi ve elbette ezberlerin ötesinde dinamik ve analitik bir diyalektik yaklaşımla kavramayı öğretir. Sosyalizm mücadelesini, alaylı bir biçimde sosyal bilimlerin ve Marksizmin tornasından geçirmenin yöntemini size verir, işte bu, sizi yetiştirir ve bir çeşit usta-çırak ilişkisi tesis eder.

Metin Çulhaoğlu Marksizmde ezberlerin ötesinde bir derinleşmeyi, ulaşılmaz bir yerden alıp, sizin için mümkün kılar.

Leninizm dendiğinde Marksizme devrimcilik katan, demir çelik bir örgüt teorisi ezberlerini sunanların karşısında, Marksizmin, Leninizmin soyutlanmış hali olduğunu, sözgelimi Marksizmin bir bilim Leninizmin ise kuvvetli bir aşı olduğunu ve devrimci özünü Marksizmden aldığını size öğretir. Leninist örgüt dendiğinde akla orman kanunları önerenler de vardır; Metin Çulhaoğlu ise Leninizmi bir öncülük teorisi olarak kavrayıp, devrimi hep aramak, “özgül bağlamlı devrim teorisi” ile ayağı yere basar hale getirerek, sosyalizme insanları çağırmak değil, sosyalizmi o ülkedeki parçalı mücadelelerin tam ortasına girip oradan çıkartmak olduğunu söyleme cüretidir.

Bu usta-çırak ilişkisinin bütünü, bal gibi bir formasyondur ve bu formasyon sadece kitabi değildir, tam da başlıktaki gibi, teorinin grisinden yaşam ağacının yeşiline kadar uzanır… Ve bu durum formasyonu o kadar gerçek kılar ki, nereye giderseniz gidin, sizinle gelir, içinize işler.

Şanslıyız, Gezi’nin ülkesini kurma yolunda ne mutlu ki Çulhaoğlu formasyonu ile kuşanabildik; ancak bir o kadar da şanssızız, çünkü bu alçak rejim ömrünün sonuna gelmişken O’ndan mahrumuz. Saray Rejimi devrilirken, Çulhaoğlu bunu hayattayken görmeyi en çok hak edenlerden biriydi, hem de en ihtiyacımız olan rehberimiz, kahredici ama mümkün olmadı. Sana sözümüz olsun, bu alçak rejim yıkılır yıkılmaz Berkin’in, Ali İsmail’in, Ethem’in ve diğer kardeşlerimizin gülüşünü, selamını sana, Karşıyaka’ya getireceğiz Metin abi…

https://ilerihaber.org/icerik/teorinin-grisinden-yasam-agacinin-yesiline-metin-culhaoglu-144237



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 07.09.2022- 15:14


Ustama veda

Birikim bir kere olgunlaştığında, o geçici uğrağın aşılması ihtimali bir kere belirdiğinde tüm güçle ve cesaretle esas hedefe, sosyalizmi kitlelerle buluşturma hedefine yürünmelidir. Metin Çulhaoğlu’nun “yürüyüş”ü tam olarak budur.

Can Soyer

Metin Çulhaoğlu’nun kaybının ardından söylenmedik söz, yazılmadık cümle, dillendirilmedik hatıra kaldı mı emin değilim. Yine de hep bir şeyler daha söylemek, biraz daha yazmak, daha fazla hatırlamak eğilimindeyiz. Bunun anlaşılır tarafları var elbette; kaybın acısını hafifletmenin bir yolu da kaybedilen kişi hakkında konuşarak, yazarak, paylaşarak sanki o hala aramızdaymış gibi hissetmeye devam etmek. Fakat ne kadar çabalasak da o değişmeyen, değiştirilemeyen tatsız gerçek her sözün, satırın, hatıranın sonuna ilişiveriyor yine de.

Seveni böylesine çok, her kesimden insanın saygısını ve takdirini kazanmış biri hakkında “içeriden”, “yakını” kimliğiyle konuşmak ise hayli çetin bir iş. Hem masaya ne süreceğinize karar vermek imkansız denecek kadar güç hem de ortak bir acıyı zimmetine geçirmeye çalışıyormuş izlenimi vermek bir ihtimal.

Bu nedenle, 25 yıldır dizinin dibinden ayrılmamış, kendisiyle hep aynı kavgada saf tutup aynı yolda yürümüş, birikiminden ve öğreticiliğinden kana kana içmiş bir yoldaşı, arkadaşı, çırağı olarak Metin abime, hocama, ustama veda etmenin en uygun yolunun onun düşüncesindeki kızıl damardan, duraksasa da durmayan uzun yürüyüşünden, inatla ve cesaretle taşıdığı misyondan söz etmek olduğuna ikna ettim kendimi.

Bu daha kolay olduğundan değil, Metin Çulhaoğlu böylesini isteyeceğinden.

***

Metin Çulhaoğlu’nu, onun düşüncesini ve emeğini hakkıyla değerlendirmenin tek yolu kendisinin sosyalist hareket içindeki sürekliliğini anlamaktan geçer. Bu, sadece onun ne kadar inançlı ve inatçı bir militan olduğunu göstermek, nasıl da kararlı ve devamlı bir mücadele neferi olduğunu söylemek değildir. Metin Çulhaoğlu’nu kendisi yapan, kıymetli ve kalıcı yapan şeyin öncelikle sosyalist hareketin sorunlarına getirdiği çözüm önerilerinde yattığını söylemek demektir.

Evet, Metin Çulhaoğlu 1960’lı yıllardan beri sosyalist hareketin içinde yer almış, ihtiyaç duyulduğunda her tür görevi sırtlanmıştır; ama daha önemlisi, sosyalist hareket içindeki varlığını ve sürekliliğini aynı zamanda bir misyonun, bir fikri çizginin temsiline, sürekliliğine ve geliştirilmesine adamıştır. Tam da bu nedenle, onun temsil ettiği misyon anlaşılmadan, onda cisimleşen fikri çizginin gerekçesi ve gerekliliği kavranmadan, tüm bunların sosyalist hareketteki hangi sorunlara ecza olduğunun farkına varılmadan Metin Çulhaoğlu’nu anlamak neredeyse imkansız hale gelir.

Bedeninin aramızdan ayrılışının ardından, Metin Çulhaoğlu’nun yaşamaya devam edecek olan mirası da tam olarak budur zaten.

***

Bu misyonun ya da fikri çizginin ilk ayağı Marksist ortodoksiyi devrimin güncelliğiyle buluşturmaktır.

Metin Çulhaoğlu, herkesin teslim edeceği gibi, sözcüğün her anlamında ortodoks bir Marksisttir. O Marksizmin hem açıklayıcı gücüne hem de devrimci eylem için kılavuz rolüne sonuna kadar bağlı kalmıştır. Ancak bunun anlamı Metin Çulhaoğlu’nun resmi ya da gayriresmi bir merkezin fedailiğine soyunması değildir. Marksizmi, ona dair ezberlerden, şablonlardan, kabalaştırılmış yorumlardan sıyırarak; Marksizmi, Marksizmin özgün kaynaklarından hareketle anlatıp yorumlayarak; ve sonuçta Marksizmi savunmanın ve geleceğe taşımanın biricik yolunun onu günün devrimci görevlerini yanıtlayan bir kılavuz olarak kullanmaktan geçtiğini ispatlayarak başardığı şey görünenden çok daha fazla öneme sahiptir.

Bu çabanın çıktısı, devrimin ve sosyalizm mücadelesinin ancak kendi somut uzamına sahip olduğu takdirde anlamlı ve erişilebilir bir hedef olarak kabul edilebileceği fikridir. Kendi ifadesiyle, “özgül bağlamlı bir devrim” yaklaşımının geliştirilmesi, sosyalizm mücadalesinin ait olduğu ülkenin tarihi ve şimdisiyle buluşması, bu buluşma aracılığıyla hem Marksizmin yeniden üretilmesi hem de sosyalizm düşüncesinin kitlelerle buluşabilmesi bir zorunluluktur. Gerek yazılarıyla gerek kitaplarıyla gerekse de sözleriyle uzun yıllar boyunca anlatmaya ve ikna etmeye çalıştığı şey budur.

Metin Çulhaoğlu’nda cisimleşen misyonun ya da fikri çizginin ikinci ayağı ise sosyalizm mücadelesinin toplumsallaşmasıdır.

Kişisel tarihinin farklı uğraklarında farklı biçimler alsa ve farklı öncelikler sergilese de sosyalizmin (yeniden) kitlelerle kalıcı bağlar kurabilmesi, siyasal programdan örgüt modeline kadar tüm başlıkların da bu kitleselleşme hedefine hizmet eder hale getirilmesi hayli belirgin bir fikri tutarlılık çizgisi oluşturur. Metin Çulhaoğlu’nun Marksizm anlayışında siyasetin, özgül bağlamlarda yürütülen siyasal mücadelenin, bu mücadeledeki arayış ve denemelerin özel bir yer taşıyor olmasının nedeni de budur. Çünkü ona göre, Marksizmin bir eylem kılavuzu olarak kullanılabilmesinin, sosyalizmin kitlelerle buluşabilmesinin tek yolu siyasetten, siyasetteki cesaret ve girişkenlikten geçer.

Bu söylenen, Metin Çulhaoğlu’nun tarihinin her döneminde kitlesel mücadeleler içinde yer aldığı, her zaman toplumsal ölçekte siyaset yaptığı anlamına gelmiyor. O, gerektiğinde daracık örgüt yapılarının içinde çalışmayı, küçük kadro topluluklarıyla sabırlı bir kazıya girişmeyi de becermiştir. Ancak bu tür deneyimlerin hepsi birer uğraktır, hedefin kendisi değildir. Ne o “çelik çekirdek” örgütleri kutsallaştırmıştır, ne de kadro ölçeğindeki faaliyetleri mutlaklaştırmıştır. Bunlar, bir sonraki adımda (hatta, yeniden) denenecek olan kitleselleşme hedefini sırtlanacak birikimi yaratmak için zorunlu olan geçici uğraklardır. Birikim bir kere olgunlaştığında, o geçici uğrağın aşılması ihtimali bir kere belirdiğinde tüm güçle ve cesaretle esas hedefe, sosyalizmi kitlelerle buluşturma hedefine yürünmelidir. Metin Çulhaoğlu’nun “yürüyüş”ü tam olarak budur.

***

Marksist ortodoksi ve sosyalizmin kitleselleşmesi: Bu misyon, kimi zaman yüzeye çıkan kimi zaman derinlere dalan bu fikri çizgi Metin Çulhaoğlu’nun geri kalan tüm çalışmasına ve birikimine anlamını, önemini ve rengini veren şeydir. Çünkü, bunlar sadece onun düşüncesinin derinliğini anlatmakla kalmaz, aynı zamanda ve esas olarak sosyalist hareketin hangi sorunlarına çözüm getirdiğini gösterir.

Nitekim, son 40 yılda sosyalist hareketin gündemini meşgul eden tartışma başlıkları soyutlandığında varacağımız sade formül de bu iki başlığa sığar. Türkiye sosyalist hareketi Marksizme nasıl yaklaşacağı ve sosyalizmi nasıl kitleselleştireceği konusundaki soruşturmalarla, arayışlarla, kavgalarla hayli vakit harcamıştır. Metin Çulhaoğlu da bu kavganın içinde yer almış, yaratıcılığını ve çalışkanlığını bu başlıklara dair tartışmalara sunmaktan hiç gocunmamış, neredeyse kendisiyle özdeşlemiş bir fikri çizgiyi geliştire geliştire taşımıştır. Fakat bunu yaparken, tüm bu tartışmaları bir sonuca bağlayacak olan şeyin spekülasyonlar değil gerçek yaşam olduğunu belirtmeyi de ihmal etmemiştir.

Ve bugün, hem teorik/entelektüel çalışmanın olgunlaşmış sonuçlarına hem de siyasal pratiğin somut kazanımlarına baktığımızda şunu söylemek zorundayız: Tartışmayı Metin Çulhaoğlu kazanmıştır!

Bugün ülkemizde Marksist ortodoksi sığ ezberlerin ötesinde kendi özgün kaynaklarından ve ayağını bastığı özgül bağlamdan beslenerek ayağa dikiliyorsa; ve sosyalizm düşüncesi ezoterik tarikatların tasallutundan kurtulup ülke çapında emekçilerle buluşuyorsa bunda hem payı hem de çabası olan kişilerin başında Metin Çulhaoğlu gelmektedir.

Gelmektedir de değil, bu misyon bizzat Metin Çulhaoğlu’nun imzasıdır.

Bu misyonu geleceğe, şimdi eriştiği mevziden daha ilerilere taşımak da onun yoldaşlarının, takipçilerinin, öğrencilerinin görevi elbette.

Zor mu? Zor.

Ama kaybının acısını taşımaktan daha zor değil.

https://ilerihaber.org/yazar/ustama-veda-144791



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 26.09.2022- 09:28


Metin Abinin ardından…

Metin Abi kendisini itibarsızlaştırmaya çalışan, kendisini “iptal etmeye” kalkan hatta siyasetten paralize etmeye çalışanlara karşı bile o mağrur, soğukkanlı, bilgece duruşunu koruyabilmiştir.

Özgür Dirim Özkan  

Metin Abinin ardından yazılan onlarca yazı bize şunu gösteriyor: Metin Çulhaoğlu sadece yazdıklarıyla, düşünceleriyle, yol göstericiliğiyle değil, yapıcı, olumlu kişiliğiyle, “doğruda durmanın felsefesiyle” bizlere “abi” olmuş. Çok özleyeceğiz…

Metin Abi’nin aramızdan ayrılışının üzerinden tam 40 gün geçti. Eski Şaman inanışlarına göre ruhun bedeni 40. gün terk ettiğine inanılırmış. O yüzden 40 günlük bir yas süreci belirlenir, ölen kişinin ruhu da evi terk etsin, göğe yolculuğuna başlasın diye 40. gün ayin töreni yapılırmış. İslam’da buna dair hiçbir uygulama olmamasına rağmen şaman köklere sahip bu ritüel Anadolu’da biraz da dinselleştirilmiş bir şekilde hâlâ devam eder.

Bu ayin aslında “yas”ın da sona erdiğini betimler. Aslında ölenin ruhunu değil, ardında kalanları “yas”tan azat etme durumu vardır.

“Yastan azat olma” yaş arttıkça, özellikle bir de orta yaşı geçtikçe öğrenilen şeylerden biridir. Doğanın döngüsü gereği yaşımız arttıkça kayıplarımız da artıyor. Karşıyaka Mezarlığı Ankara’da en sık ziyaret ettiğiniz yeşil alan oluyor. İnci Abla’yı sanki daha dün yolcu ettik. İlhan Abi’nin acısı o kadar yeni ki, Ali Abi, bir de tabii parti üyesi benim Bıdık Teyzem… Son darbe ise Metin Abi’nin ölümüyle geldi.

Yas sürecini bir şekilde atlatmayı tecrübe ede ede öğreniyoruz. İşte, atalarımız 40 günlük bir süre belirlemiş. Nazım Hikmet daha bonkör davranıp bir seneye çıkarmış: “En fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı.”

Yas sürecini bir şekilde atlatabiliyoruz ama unutmak çok zor. Gerçekten çok zor…

Bir yerlerde de şunu görmüştüm: “Öldüğün an, kimsenin ismini anmadığı andır.”

Metin Abi geride koca bir külliyat bırakarak ayrıldı aramızdan. Sadece siyasî kuramsal formasyon oluşturmada değil, “doğruda durmayı” hatta “doğruda hareket etmeyi” öğrenmeye devam edeceğimiz kılavuz eserler.

Tam 30 yıl önce tanıştık Metin Abi’yle. Ben 16 yaşında bir lise öğrencisiydim, o da neredeyse benim şimdiki yaşımdaydı. Gelenek’in Ankara Mithatpaşa’daki ofisindeki ilk tanışmamızı, ilk sohbetimizi daha dün gibi hatırlıyorum. Bir lise öğrencisinin bıktırıcı sorularına büyük bir sabırla verdiği yalın ama çok değerli yanıtlar bu satırların yazarının aldığı siyasî formasyonun en önemli kilometre taşlarıdır. Metin Abi’nin eserlerinin bizlere kattığı en büyük değer ise basit olanı zenginleştiren, karmaşık olanı da basitleştiren yazım ve düşünce tarzıdır. Cenk Saraçoğlu bu katkıyı henüz dumanı üstünde, yeni yazdığı “Metin Çulhaoğlu'nun Hiç Girmediği Akademiye Mirası” başlıklı makalesinde özetliyor. Metin Abi’nin “…hem fikri üretiminin yöntemi ve niteliği hem de çalışma tarzı/ahlakı itibariyle eleştirel bir sosyal bilimciye yol gösterecek kuşatıcı bir düşünsel mirasa sahip olduğu”ndan bahsediyor. (1) Doğrudur. Metin Abi’nin düşünsel ve yöntemsel katkıları sadece politik mücadeledeki yoldaşları tarafından değil, akademik camia için de çok önemli katkılar sunuyordu.

Bunun ötesi de var. Organik bir aydın olarak Metin Abi sanat, sinema, spor ve birçok konudaki çözümlemeleriyle çok farklı çevrelerden birçok insanın hayatına dokunmuştur. Metin Abi’nin aramızdan ayrılmasıyla, herkes kendince Metin Abi’yi anlattı.

Çok seveni vardı… Fakat çok seveninin olması üretken bir aydın olması, çok farklı konularda bilgi ve düşüncesinin olması ve düşüncelerini anlaşılır bir yalınlıkta aktarabilmesinde değil sadece. Cenk bunu da çok güzel ifade etmiş:

“O, kendisiyle aynı örgüt içinde bulunmuş veya bulunmamış, sosyalizm mücadelesi veren hiçbir siyasal muarızını, kendisiyle aynı siyasal konumda değil diye karakter olarak itibarsızlaştırma çiğliğine düşmemiş, kendisine bunu yapmaya yeltenenler de dahil olmak üzere hepsini “iyilikle, güzellikle” anmıştır.” (2)

Metin Abi kendisini itibarsızlaştırmaya çalışan, kendisini “iptal etmeye” kalkan hatta siyasetten paralize etmeye çalışanlara karşı bile o mağrur, soğukkanlı, bilgece duruşunu koruyabilmiştir.

Metin Abiyi Metin Abi yapan en önemli özelliği de budur.

Otuz yıl önce postmodern tartışmaların bulanıklığında Metin Abi’nin yazıları, çözümlemeleri bizlere kılavuz olmuştu. Bugün ise başka bir “post”un tahribatıyla cebelleşiyoruz: Post-truth (gerçek sonrası). Nasıl ki post-modernitenin kendine özgü manipülatif teknikleri varsa, bugün “post-truth”un da yeni manipülasyon teknikleri geliştirdiğini ve aynı otuz yıl önce post-modern zevzekliğin yaptığı gibi sinsice devrimci değerleri likidasyona uğrattığını görüyoruz. Yan yana yürüyen insanların dedikodu ve iftiralarla daha dün bir arada yürüdüğü insanları itibarsızlaştırmaya, iptal etmeye, hatta paralize etmeye çalıştığını görüyoruz.

Post-truth’un tahribatı ne kadar devam eder bilemiyoruz, ama buna karşı “doğruda durmak” için kılavuzumuz Metin Abi. Yazdıklarıyla değil, anlattıklarıyla, duruşuyla…

Sağ olasın Metin Abi…

(1)           Saraçoğlu, C. (2022) Metin Çulhaoğlu’nun Hiç Girmediği Akademiye Mirası, Mülkiye Dergisi, 46(3), 931-935.

(2)           Saraçoğlu, Cenk, Metin Abiden Öğrenmek, Gazete Duvar, 17 Ağustos 2022. https://www.gazeteduvar.com.tr/metin-abiden-ogrenmek-haber-1577742

https://ilerihaber.org/yazar/metin-abinin-ardindan-145451



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 08.12.2022- 00:56


Çulhaoğlu’nun ardından, bir mirasın izinden…

Geleneğimize sahip çıkarız. Geleneğimizdeki değerlerimizi, “eleştirel sahiplenicilikle” mirasımızın parçası sayarken, “kapsayarak aşmanın” görevi önümüzde duruyor. 68’den bugüne sosyalist mücadelede aklıyla yürüyen, sosyalist hareketin üretken kalemi, Marksist aydını Metin Çulhaoğlu’nu saygıyla anıyoruz.

Kurtuluş Kılçer  

Türkiye sosyalist hareketinin tarihini, bu tarihin önemli dönemeçlerini bilince çıkarmadan sosyalist hareketinin birikimi nasıl ortaya konabilir ya da değerlendirilebilir? Türkiye sosyalist hareketinin sahip olduğu birikim, dünden bugüne mücadele pratikleriyle, bu pratiklerin ideolojik ve teorik yeniden üretimiyle oluşmuş, geçmişten bugüne uzanan bir süreklilikle var olabilmiştir.

Süreklilik ve kopuş, sosyalist hareketin tarihsel birikiminin de işleyiş mekanizması. Belki kopuş yerine sıçrama kavramı daha açıklayıcı. Çünkü sosyalist hareketin tarihi “yenilik” adına sosyalizmden “kopuş” örnekleriyle de dolu.

Kopanlar, dönenler, yolunu kaybedenler, doğruda duramayanlar ve fenersiz kalanlar, bizim tarihimizin de bir parçası.

Çulhaoğlu, her şeyden önce Türkiye sosyalist hareketinde doğruda durmanın ‘ortodoksluğunun’ ve fenersiz yakalanmamak için üretkenliğin bir örneği olarak, anılmak durumunda. Kaba, vasat ve slogancı bir “ortodoksluk” değil, Marksist çizginin, bir mirasın güncelliğinin yeniden üretilmesinde, üretken bir kalem olarak Çulhaoğlu, sosyalist hareketin birikimi söz konusu olduğunda iz bırakan bir aydın olmuştur. Aynı zamanda Çulhaoğlu, bir “aydın” olarak, hep örgütlü bir politik mücadelenin de örneğini göstermiştir.

Türkiye’de sosyalizminin stratejik ilk yol ayrımında, Çulhaoğlu’nun özgün yeri, sosyalist devrimci siyasal hattın temsiliyeti ve yeniden üretimidir. Milli demokratik devrim çizgisinin karşısında sosyalist devrimci hattın hem 60’lardan bugüne temsiliyetinde hem de bu çizginin “sosyalist iktidar perspektifi” ile donatılarak bu hattın yeniden inşasında Çulhaoğlu’nun ismi kalın harflerle yazılmalıdır. Bugün sosyalist devrimci siyasal hattın, Türkiye sosyalist hareketinde ana hatlardan birisi haline gelmesi ve hatta politik kulvarda bugün sosyalist partiler arasında öne çıkan 3 parti tarafından temsil edilmesi, bu mirasın güncelliğinin ve sürekliliğinin somutluğudur. Sosyalist devrimci hattın yeniden inşasında 1980 öncesinde “Sosyalist İktidar” ve 1980 sonrasında “Gelenek” kollektiflerinde Çulhaoğlu’nun katkısı, imzası ve üretimi özel olarak belirtilmelidir.

Türkiye sosyalist hareketinin son 40 yılı, hem yeniden kuruluşların hem de likidasyonların tarihi olarak geçti. 80 darbesinin hemen ardından gelen reel sosyalizmin çözülüşü sonrası Türkiye solunun tarihinde yeni arayışlar, yolunu “Yeni sol”da bulurken, sonuç likidasyonlar olmuştu. Devrimci ve komünist hattın korunması ise “gelenek”e sahip çıkılarak ama hepsinden daha da önemlisi bu mirasın güncelliğinin yeniden üretimi ile oldu. Avrupa menşeili ideolojik ve teorik ithalatçılığa karşı Marksizmin ve Leninizmin kendi ülkemizde yeniden üretilmesinde Çulhaoğlu’nun katkısı, geleneksel solun ve ortodoks Marksist çizginin sürekliliğinde önemli bir rol oynamıştır. Yeni solun entelektüel şirretine karşı, geleneksel solun ve Marksist çizginin korunmasında ideolojik üretkenliğin önemi, bir kez daha vurgulanmalıdır.

Geleneğimizin, geleneksel solun mirasının ve sosyalist devrimci siyasal hattın bugüne taşınmasında ve temsil edilmesinde, ideolojik ve teorik zemin ortaklığı, politik ve örgütsel yaklaşımlar nedeniyle farklılaşılabilir. Politik ve örgütsel ayrışmalar, aynı zamanda ortak mirasın da yeni bir yol ayrımına neden olabilir, hatta ideolojik farklılaşmaları da beraberinde getirebilir. Nitekim, böyle de olmuştur. Çulhaoğlu’nun geleneğimizdeki yerini belirtirken, bu gerçeğin ifade edilmesi bir dürüstlük ve açıklık sayılmalı. Leninizmin ve sosyalist devrim hattının bu topraklarda yeniden üretilmesinde ayrıldığımız noktaların haklılığını ya da haksızlığını ise tarih gösterecektir.

Metin Çulhaoğlu’nun aramızdan ayrılması, Türkiye sosyalist hareketinin üretken bir aydınının ve Marksist bir kaleminin artık yazmaması demektir. Bırakılan boşluğun doldurulması, genç komünistlerin işidir.

Bugün komünistler, mirası ve geleneği, geçmiş Marksist üretimi yok sayarak değil, tam tersine bu birikimin üzerine basarak daha ileriye taşıyacaktır. Fazlalıkları atarak, eksikleri tamamlayarak, yanılgıları ortaya koyarak, doğruların altını çizerek… “Doğruda durmanın felsefesini” anlamak ve “bir daha fenersiz yakalanmamak” için yeniden ama yeniden ideolojik ve teorik üretimin önemini Çulhaoğlu’ndan örnek alarak…

Denizin sığ yerlerini göstermek için konulan işarete kerteriz deniyor. Çulhaoğlu da, işte, sosyalist siyasetin çoğu zaman kerteriz noktalarını işaretlemeye çalışmıştır. Açılırken, sığ sularda karaya oturmamak için. Son dönemdeki yazılarında bu kerteriz noktalarını göstermeye çalışıyordu. Yine, belki de, “Ortodoks Marksist” damarı tuttuğu içindir.

Geleneğimize sahip çıkarız. Geleneğimizdeki değerlerimizi, “eleştirel sahiplenicilikle” mirasımızın parçası sayarken, “kapsayarak aşmanın” görevi önümüzde duruyor.

68’den bugüne sosyalist mücadelede aklıyla yürüyen, sosyalist hareketin üretken kalemi, Marksist aydını Metin Çulhaoğlu’nu saygıyla anıyoruz.

https://gazetemanifesto.com/2022/culhaoglunun-ardindan-bir-mirasin-izinden-496304/



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.955
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.08.2023- 09:29



Resim Ekleme

TİP'in 14 Mayıs seçim başarısını göremedi. TKP ayrışmasından sonra ''deneyeceğiz'' diyordu, toplumsal alanda etkimizi arttırmanın bir reçetesi yok. Sokağa çıkılacak, kirlenme göze alınacaktı. Yüzü sola dönük kesimlerin saray rejimi karşıtlığına da ses yönelterek aradaki mesafenin kapanması amaçlanacaktı. Öyle oldu. 14 Mayıs seçimlerinde çok uzun zamandır görmediğimiz bir ilgi gördük. Kazandık. TİP kazandı. Bundan sonrası elbette çok daha önemli. Bu başarı tekil kalmamalı, ayaklar yerden kesilmemeli ve toplumsal alandaki etkimizi giderek daha da arttırabilmenin yollarını bulabilmeliyiz. ''Çulhaoğlu'nun öğrencileri'' Çulhaoğlu'nun gösterdiği yolda, Çulhaoğlu'nun izinde Çulhaoğlu'nun Marksist inadını inatları kabul ederek yola devam etmeli. Bir sosyalist aydınımızın O'nun ölümünden sonra söylediği gibi belki ''arkamızdaki dağı yitirdik'' ama Çulhaoğlu'nu   mücadelemizde yaşatacağız. O mücadelemizde yaşayacak ve önderliğine hep devam edecek.

Işıklar yağsın üzerine, yıldızlar yoldaşı olsun.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 3 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2]   3   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Büyük usta Marx yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor melnur 2 3213 15.03.2022- 00:01
Konu Klasör Ferhan Şensoy'u, bir büyük ustayı daha kaybettik. melnur 4 1241 07.09.2021- 00:39
Konu Klasör Şair Metin Demirtaş'ı kaybettik solcu 0 2876 27.09.2014- 19:26
Konu Klasör Sol aydın ve radikalizm melnur 2 4684 27.06.2020- 10:39
Konu Klasör 6 ayda bin gazeteci kovuldu umut 1 4561 16.07.2014- 22:12
Etiketler   Bir,   büyük,   sosyalist,   aydınımızı,   Metin,   Çulhaoğlunu,   kaybettik.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS