SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Kalemin ucundaki Parti...           (gösterim sayısı: 378)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.005
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 13.09.2022- 06:03


Kalemin ucundaki Parti

Sabahattin Ali'den Nâzım'a H.İ.Dinamo'dan Rıfat Ilgaz'a parti üyesi, dostu edebiyatçılar çok iyi eserler ortaya koydu. Ama "TKP'yi anlatmaya kalkanlar" için aynı şeyi söylemek o kadar kolay değil!

KAYA TOKMAKÇIOĞLU

Resim Ekleme

Dile kolay, 102 yaşını doldurmuş bir partiden söz ediyoruz. On yıllar boyunca yeraltında faaliyet göstermiş, büyük bir siyasal birikim edinmiş, onca baskıya karşın kendi ideolojik ve siyasal hattını var edebilmiş bir gelenek söz konusu olunca bunun sanatsal plandaki yansımaları da kuşkusuz heyecan vericidir.

Sanatın soyutlama gücünün kitleleri harekete geçiren ve onlara umut vaat eden özelliği, bir komünist partiye ve onun kadrolarına dair estetik üretimlerde fazlasıyla önemli hale gelir. Öte yandan, bunca zengin bir siyasal, örgütsel birikimin edebiyatımızdaki yansımalarının o denli yavan, heyecan vermekten, umut aşılamaktan uzak ve daha da kötüsü çoğunlukla küfürnameler şeklinde olması egemen ideolojinin Türkiye solunu kuşatmış olduğunun bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Gürsel- ve Ümitgiller
TKP’yi ve onun kadrolarını mevzubahis eden yapıtlar yazımızın konusu olduğu için “küfür romanları”nı ve dolayısıyla Altan-, Tekin- ve Pamukgilleri bir kenara koyarak ama gene olumsuz bir örnekle başlayalım.

Nedim Gürsel’in 2011’de yayımlanan Şeytan, Melek ve Komünist’i merkezine Nâzım Hikmet’i almış bir yapıt olarak karşımıza çıkıyor. Başlıktaki şeytan, melek ve komünist tahmin edebileceğiniz gibi aynı kişi. Nâzım’ın hapse mahkûm olmasına yol açan eşcinsel (melek) ve muhbir (şeytan) bir TKP profesyoneli olan Harp Okulu öğrencisi Ali Bayraktar’ın hikâyesini geri dönüşlerle hatırlanan bir Doğu Berlin panoramasıyla birlikte vermeyi tercih eden Gürsel, Türkiye komünist hareketinin geçmişteki mücadelesine nasıl yaklaşılmaması gerektiğini ortaya koyuyor. Nâzım’ın neredeyse komünist değil milliyetçi olduğunu çağrıştıracak satırlarla bezeli roman, gerçekleri inkâr ve tersyüz etmenin bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Soğuk Savaş dönemi atmosferine eşlik eden Türk fahişe, muhbir TKP profesyonelinin tecavüze uğrayışı ve annesinin çalıştığı konak ile Harbiye arasındaki anıları ancak fonda birer süs olarak veriliyor. Komünizme inancı olmadığını itiraf etmenin ötesinde Nâzım hakkında “Çocukluğunda yaşadığı kopuşlar canına yetmiş, iki çocuklu, dul bir kadın olan büyük aşkı Piraye’ye sığınmadan önce Lenin’in manevi eniklerinden oluşan başka bir aileye sığınmıştı” diyebilecek kadar sosyalizm mücadelesine kin dolu olan roman, Parti ve onun özelinde Nâzım’ın tarihindeki pek çok şeyi çarpıtmakla kalmıyor, karşıdevrimci bir dalgayla dönüşüme uğratılan Türkiye’nin teslim alınmasının, öncelikle solunun teslim alınmasıyla gerçekleşebileceğini kanıtlıyor.

Ahmet Ümit’in 1998’de yayımlanan Kar Kokusu ise Nedim Gürsel’in romanı kadar trajik olmasa da daha sonraki yazarlık serüveninin serencamına dair ipuçları taşıyan bir metin. En azından senaryosunu kaleme aldığı “Merhaba Güzel Vatanım”daki çarpık, tersyüz edilmiş şair imgesinin ayak seslerini, Nâzım’ı konu etmese de Kar Kokusu’nda bulmak mümkün. Otobiyografik nitelikler barındıran roman, askerî cuntayla yönetilen Türkiye’nin karanlık günlerinde geçiyor. Sadece likidasyona doğru adım adım ilerleyen TKP’ye değil, mevzi kaybetmiş ve çözülmeye yüz tutmuş uluslararası komünist hareketin bir dönemine “ışık tutmayı” amaçlamış görünüyor Ümit. Türkiye’nin de dahil olduğu çeşitli ülkelerin komünist partilerinden üyelerin Moskova’daki Marksizm Enstitüsü’nde eğitim alması özelinde gelişen hikâye, daha sonra MİT için çalıştığı ortaya çıkacak bir TKP üyesinin başka bir öğrenci tarafından öldürülmesiyle polisiye bir havaya bürünüyor. Bir yandan KGB diğer yandan Parti cinayetin kim tarafından işlenmiş olduğunu araştırırken, merak unsurunun kurguya ustalıkla işlenememiş oluşu (örneğin okur, cinayetin kim tarafından işlendiğini hemen anlar vb.) anlatının kendisini yavanlaştırıyor. Sonuç olarak, elde çökmeye yüz tutmuş Sovyet rejimini eleştirmekle yetinen bir metin kalıyor. Polisiye kurmacanın olanaklarını heba eden Kar Kokusu, Ahmet Ümit’in kendi siyasal tarihiyle hesaplaşmasının bir belgesine dönüşüyor.

Türkali ve Erbil
Bu alt başlıkla kategorik olarak ayrı bir konuma geçiyoruz. En azından Türkiye komünist, devrimci hareketine nefretle yaklaşmayan, onu içeriden eleştirebilme cüretini göstermiş ve dolayısıyla önceki örneklerdeki gibi ürettiklerine yabancılaşmamış, onlara dışsal kalmayan iki metin söz konusu. İlki, on yıllık bir yazım sürecine yayılan ve 1999’da yayımlanan, iki cilt ve beş kitaptan oluşan Güven. Vedat Türkali verdiği demeçlerde ağırlıklı olarak Komintern belgelerine dayandığını ifade etmiş, öte yandan anılara, sözlü tarihe de sıklıkla başvurmuştur. Türkiye’nin değişmesi için kavga yürüten, bu uğurda türlü işkencelere ve baskılara maruz kalan komünist parti kadrolarının hikâyesi anlatılmaktadır Güven’de. Parti’nin desantralizasyon kararı öncesi ve sonrasındaki durumunu diyaloglar ve iç monologlarla ortaya koyan Türkali, 2. Dünya Savaşı’nın devam ettiği dönemde İstanbul Üniversitesi’nde okuyan devrimci, antifaşist gençlerin yasadışı TKP’yi aramalarını romanın merkezine yerleştirir. Tek parti döneminin ve savaş koşullarının yaratmış olduğu karanlığı yırtmak için mücadele eden gençlere, memleketin burjuvazisinden kolluk güçlerine kadar zengin bir toplumsal panorama eşlik eder. Türkali’nin siyasal ve ideolojik konumlanışındaki hatalar, noksanlıklar ve aşırıya kaçmalar bir yana, dönemin TKP’den ibaret sosyalist hareketinin tarihini kapsamlı bir biçimde anlatmaya cüret etmesiyle Güven ayrıcalıklı bir konuma sahip olmayı hak etmektedir.

Doğrudan Parti’yi konu etmese de TKP’nin her daim genç kadrolarından biri olan Mustafa Suphi’yi özgün bir biçimde yapıtına almasıyla 1971’de yayımlanan Tuhaf Bir Kadın da bu kategoride anılmayı hak ediyor. Pek çok başka Leylâ Erbil anlatısında olduğu gibi güçlü bir kadın karakter olan sendika üyesi komünist Nermin’in yaklaşık 20 yıl içinde geçirdiği değişimi ele alan roman, örgütlü mücadelede isimleri geçmeyen kadınlara bir selam duruş olarak da okunabilir. 50’li yıllarda üniversitede okuyan Nermin’in muhafazakâr annesiyle çatışmaları, erkek egemen edebiyat dünyasında var olma çabalarını Nermin’in tuttuğu günlük aracılığıyla veren Erbil, zamanda geri sıçrayışlarla yozlaşmış düzene başkaldıran, devrimci mücadeleden vazgeçmeyen karakterleri öne çıkarır. Orta sınıf bir aileden gelip Osmanbey’de yaşayan Nermin’in işçi kesiminin yoğun olarak yaşadığı Taşlıtarla’ya taşınmasına, eşi tarafından terk edilmesi ve sosyalizmin tanınmış figürlerinin hayalleriyle gerçekleştirdiği konuşmalar eşlik eder. Bunlardan biri, Mustafa Suphi’nin ikinci bölümde anlatıya dahil olmasıyla gerçekleşir. Nermin’in babası Suphiler’in katledilmesine tanık olmuştur. Erbil, Parti’nin merkezî kadrolarının imhasını memleketin kuruluş dinamiklerinin bağlamına görece erken bir tarihte yerleştirir. Bunu yaparken çeşitli kaynaklar aracılığıyla anlatıyı zenginleştirirken siyasal çehresini de güçlendirir.

Hikmet
Son kategoriye ne yazık ki tek bir yazar dahil olabiliyor: Yoldaşımız Nâzım. Yazıya konu olan yapıtı ise Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim (YGŞBK). İlk olarak SSCB’de Rusça çevirisi basılan, otobiyografik öğeler taşıyan roman Türkiye’de 1967’de yayımlanır. Romanın yazarıyla eşleştirebileceğimiz kahramanı Ahmet’in İstanbul, Anadolu ve Sovyetler Birliği’ndeki hikâyesini yaklaşık 40 yıllık bir zaman dilimi içerisinde ileri sıçrayışlar ve geriye dönüşlerle anlatan Nâzım, Anadolu’daki ulusal kurtuluş mücadelesini, Moskova’daki üniversite eğitimini, Cumhuriyet’in ilanından sonra komünistlere yönelen tevkifatları, yeraltında faaliyet göstermek zorunda bırakılan Parti’yi ustalıkla anlatır. Kategorik olarak ayrı bir konumda olduğunu belirttik YGŞBK’in. Bunda, Nâzım’ın parti yaşamının romanını politik bir sorumluluk duygusuyla ve yaşanmış olaylardan yararlanarak yazmasının payı büyük.

Evet partizan bir roman YGŞBK ve bir o kadar yetkin. Nâzım’ın güncel olana müdahil olma arzusunu, yapıtı aracılığıyla örgütleyiciliğini, örgütlü olmanın önemini kavramış olmasını romanın her satırında görmek mümkün. YGŞBK kategorik olarak “biricik” bir yapıt çünkü devrim mücadelesini toplumsal adalet duygusu ve komünist idealle birleştirmeyi başarmış bir roman karşımızda duran.

İsmail, Ziya, Kerim gibi Türkiyeli komünistler, Çin’e dönecek Si-Ya-U, Mustafa Suphi, İç Savaş’ta yitirdiği kollarından ötürü dişlerinin arasına sıkıştırdığı çubukla kütüphanede kitap okuyan genç, kanserden mustarip ve sayılı ömrü olup tezini hazırlayan parti sekreteri Petrosyan, Denikin’in askerleri tarafından öldürülen babasından sonra mücadeleye katılan Anuşka gibi karakterlerin her biri yiğitlik, irade, bağlılık gibi özellikleriyle komünizm uğruna mücadele eden yeni insanı simgeler.

Öte yandan, Suphiler’in katledilmesinden Anadolu’daki sefaletin gözler önüne serilmesine, halkları birbirine kırdıran emperyalizmden Takriri Sükûn’a ve komünist tevkifatına kadar tarihimizin sosyalist iktidar mücadelesi perspektifinde, maddeci bir biçimde okunmasıyla da ayrı bir kategoride anılmayı hak ediyor YGŞBK. Ayrıntı zenginliği, yalın dili, yetkin kurgusu, roman kişileri arasındaki ilişkiyi gerçekçi kılmasındaki başarısı ve her şeyden öte sosyalizme bağlı, partili aydını ve onun yaşamını gündeme sokmasıyla edebiyatımızın da özel yapıtlarından biri YGŞBK.

Türün sığ, kaba, indirgemeci bir bakış açısına sahip, tarihimizi çarpıtan ve ona küfreden olumsuz örneklerine tokat gibi bir yanıt veriyor Nâzım ve her şeyden önemlisi okuyan herkesi heyecanlandırıp mücadeleye davet ediyor.

https://haber.sol.org.tr/haber/kalemin-ucundaki-parti-348114



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör TKP Parti Tarihi / 100. Yaşında Devrimin Peşindeki Parti umut 14 14374 23.02.2021- 03:48
Konu Klasör Homojen ve dar bir parti mi? 'Çok kanatlı' ve kitlesel bir parti mi? melnur 4 1241 19.04.2022- 09:10
Konu Klasör SF'den: CHP faşist bir parti mi? melnur 13 10241 17.02.2018- 20:27
Konu Klasör Parti mi, sınıf mı? melnur 1 2990 15.01.2018- 16:51
Konu Klasör Sosyalizmde çok parti mi? melnur 7 3963 04.08.2021- 02:31
Etiketler   Kalemin,   ucundaki,   Parti.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS