SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
CHP üzerine notlar - Merdan Yanardağ           (gösterim sayısı: 186)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.006
Konum: İstanbul
Durum: Forumda
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 30.11.2023- 05:22


CHP üzerine notlar-I - Merdan Yanardağ

Türkiye’nin içine sürüklendiği “post-modern sultanizm” rejimine, daha doğru bir ifadeyle islamo faşist bir düzen kurma girişimine karşı direnmenin biricik yolu, devrimci ve sosyalist hareket ile cumhuriyetçilerin ittifakından geçiyor. Benim uzun süredir dikkat çekmeye çalıştığım sosyalist hareketin, 12 Eylül 1980 darbesi ve 1990-91 küresel büyük geriye savruluşun ardından yaşadığı ideolojik, örgütsel ve toplumsal tecridi aşmasının ve yeniden kitlelerle buluşmasının da başka yolu bulunmuyor.

Sosyalist-Kemalist İttifakı diye de kısaca ifade edebileceğimiz bu ilişki, zaten bir süredir AKP-MHP birlikteliğine dayalı islamo faşist bloka karşı mücadelede, yaşam içinde kendiliğinden gelişiyor. Dahası, bu ilişkinin çeperinde (marjında) demokratik sağ ve seküler milliyetçi kesimler de yer alıyor. Öyle ki, 14-28 Mayıs seçimlerinin belki de tek kazanımını bu ilişki oluşturuyor.

Ancak, bu ilişkideki temel sorun, sosyalist hareketin üzerinde düşünülmüş, zihinsel hazırlığı yapılmış, özgüvene dayalı bir teorik zemininin kurulmamış olmasıdır. İşte, bu konuda kaleme aldığım daha önceki kimi makalelerimi tamamlamayı amaçladığım bu yazıda, söz konusu eksikliğin giderilmesine katkıda bulanmaya çalışacağım.

Bu amaçla; öncelikle yakın tarihsel döneme ilişkin bir Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) analizi ve eleştirisinin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, solda uzunca süredir yaşanan ve kendisini yenilemeyi liberal tezlere yaklaşmakta gören, muhafazakar tezlerde keramet arayan, cumhuriyetçilik, laisizm, aydınlanma ve modernite gibi insanlığın ilerici kazanımlarının önemini yadsıyan yıkıcı sağa savrulma, sadece sosyalist harekette yaşanmadı. Bu savrulma, yeni gericiliğin felsefesi olan post-modernizmin de belirleyici etkisiyle cumhuriyetçi ve aydınlanmacı hareket ve solda da gerçekleşti.

BİRLİKTE BAŞARDIK

Bugün, solun üzerindeki liberal, ezilen ulus milliyetçiliğine dayalı etnik-ulusalcı ve islamcı etkinin artık büyük ölçüde kırıldığını söyleyebiliriz. Bu etkinin kırılmasında bizlerin, devrimci sosyalistlerin, her türlü saldırıyı ve tecrit edilme tehdidini göze alarak yürüttüğü ısrarlı ve kararlı mücadelenin önemi büyüktür. Sosyalist hareketi tarihsel temelleri ve referans alanlarından hareketle zenginleştirerek ve kendi geleneği üzerinde yeniden üretme çabası da bu süreçte kırılmaya çalışıldı. Öyle ki, pek özgürlükçü gerekçelerle direnenleri “aforoz” etmeye çalışan, liberalizmin derin etkisi altındaki solun ve dönekliğin saldırılarına karşı koymak hiç de kolay değildi. Ama hep birlikte başardık.

Zor günlerdi. Direnmek için, “darbeci kemalist, askeri vesayetçi, ergenekoncu vb” gibi ideolojik, tarihsel ve siyasal bakımdan temelsiz, ahlaksız ve vicdansız bir dizi suçlamayı göze almak gerekiyordu. Üstelik bu saldırının failleri, nesnel olarak AKP ve Cemaat iktidarına, dolayısıyla bir anlamda gerçek darbecilere, gericilere destek veren ya da böyle bir destek verdiğinin farkında bile olmayan “ahmak” solcular ve liberallerdi. Türkiye ve sol, liberal bir ihanet döneminin yarattığı enkazdan yeni çıkmaya başladı.  

Dolayısıyla; yukarıda da belirttiğim gibi, CHP ve sosyalistler arasında geleceği birlikte kurmanın yolunu açacak demokratik bir ittifakın kurulması için, bu partinin de sağa kayışının durdurulması gerekiyor. Bu anlamda bir yakın tarih CHP değerlendirmesi ve eleştirisi kaçınılmazdır. Benim daha önce birçok makalemde dağınık olarak ifade ettiğim eleştiri ve analizlerimi derli toplu şekilde ve bir yazı dizisi larak ortaya koymakta yarar görüyorum.

Kurultay sürecini yaşayan CHP’nin siyaset ve dolayısıyla muhalefet yapma tarzı hakkında, bugüne de ışık tutacak şekilde geriye dönük bir tartışma yapmak gerekli olacaktır. Vergi kaçırmadan yapılacak bir tarihsel ara bilanço çıkarma çabası, sadece CHP için değil, bütün sol için yararlı olacaktır. Diğer bir ifade ile; dostça bir tartışma ve yapıcı bir eleştirinin, eğer karşılıklı olarak hakkı verilebilirse CHP’ye de katkıda bulunacağına inanıyorum. Özellikle Özgür Özel liderliğindeki yeni CHP yönetiminin bu analiz, eleştiri ve tartışmalardan yararlanacağını düşünüyorum.

Böyle bir tartışma yapmanın önemi de nedeni de açıktır; CHP islamo faşist bir diktatörlüğe doğru sürüklenen Türkiye’de hiç kuşkusuz en büyük direniş potansiyelini temsil ediyor. Dahası, tarihsel temelleri ve toplumsal bağları en güçlü olan tek muhalefet partisidir. Osmanlı-Türk aydınlanma ve modernleşme geleneğini temsil eder. Yakın geçmişte hakkını pek vermese de muhalefet alanının amiral gemisidir. Bu bağlamda CHP’nin tarihsel sorumluluğu büyüktür.

SALDIRILARI KABULLENDİ

Bu nedenle, önce CHP’nin son 30 yıldır izlediği muhalefet tarzını ele almak yerinde olacak. Sınıfsal yapısı, tarihsel karakteri ve müesses nizam ile ilişkilerini şimdilik bir kenara bırakarak, CHP’nin yakın tarihsel dönemde yaşadığı sorunların kaynağında yatan etkeni basitçe şöyle özetleyebiliriz; sağcı, liberal, dinci ve muhafazakar eleştirinin etkisi altında kalarak rota belirlemeye çalışmak.. Derin bir özgüven yitimi ve tuhaf bir suçluluk kompleksinden kaynaklandığını söyleyebileceğimiz bu hastalıklı tutum ile CHP’nin etkili bir muhalefet hattı geliştirmesi imkansızdı.

Böyle bir kompleks ve özgüven yitimi ile CHP yönetimi, kendi sözünü ve hangi siyasal hedefler için mücadele edeceğini değil, öncelikle liberal, sağcı ve dinci çevrelerin kendisi hakkında ne söylediğine bakıyordu. Parti liderliği, dünyada ve ülkedeki büyük sağa savrulmanın da etkisiyle kendisine yönelik “vesayetçi, darbeci, tek partici vb” gibi suçlamaları örtük şekilde kabullendi. Dolayısıyla sürekli savunma hattında kalan bir siyaset yürüttü. Bu tutumun kaçınılmaz bir sonucu olarak, kendisini Cumhuriyetin bütün kötülüklerinin sorumlusu gibi gördü. Öyle ki, neredeyse Cumhuriyeti kurduğu için özür dileyecekti. Oysa, kısa dönemli birkaç koalisyon hükümeti dışında, son 70 yıldır tek başına iktidar bile olmamıştı.

https://www.birgun.net/makale/chp-uzerine-notlar-i-486249



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.006
Konum: İstanbul
Durum: Forumda
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.11.2023- 05:25


CHP üzerine notlar-II - Yanardağ

Liberalizmin, sol liberalizmin, Kürt ulusalcı hareketinin ve islamcıların ideolojik kuşatması altında kalan CHP, uzanca süredir dosta düşmana kendisinin değiştiğini kanıtlamaya çalıştı. Çünkü, ülkede ve dünyada yaşanan büyük sağa savrulma, sadece kamucu-toplumcu siyasetlerin terk edilmesini değil, aynı zamanda ulusal devlet anlayışının, aydınlanmanın kazanımlarının ve anti-empeyalist siyasetlerin / hareketlerin reddini de içeriyordu. Anti-emperyalist olmak, milliyetçilikle eşitleniyordu. Yeni emperyalizmin, liberalizmin ve post-modernizmin hükmü sürüyordu.

Oysa, siyasal mücadelde ancak cesaretle yürütülebilir. Solun bir kesimi gibi, CHP de esas olarak siyasal cesaret sorunu yaşıyordu. İdeolojik /entelektüel, siyasal ve ahlaki bir cesaret.. Bütün sonuçlarını göze alarak ileri atılmaktır, gerektiğinde sokağa çıkmayı göze almaktır. Burada tek ölçü aklaki ve siyasal meşruiyet alanında kalmaktır. Kabadayılıktan farkı budur.

Küreselleşme diye popüler dilde ifade edilen yeni emperyalizm çağında sermayenin serbest dolaşımının önündeki her türden ulusal, siyasal, ideolojik ve fiziksel engelin de kaldırılması gerekiyordu. Bu amaçla, Batı kendi sınır duvarlarını yükseltip telörgüleri sıklaştırdığı halde, dünyanın periferisi için daha transparan sınırlar öneriyordu. Bu amaca uygun olarak, önünde engel oluşturan ve birer bölgesel güç niteliğindeki ülkeler etnik, kültürel ve dinsel temelde ufalanmaya çalışılıyordu.

Öyle ki; Yugoslavya 10 yıl içinde 7 parçaya bölündü. Irak yıkıma uğratıldı, Libya çökertildi, Tunus Müslüman Kardeşler örgütüne teslim edilmeye çalışıldı. Cezayir kanlı bir iç savaşın içinde geçti. Arap dünyasının kalbi olan Mısır darbeler süreciyle sarsıldı. Suriye saldırıya uğradı, Ancak, Ortaçağ artığı Arap emirliklerine, sultanlıklarına ve krallıklarına dokunan olmadı. Kafkaslar’da oluk oluk kan aktı vb. Sovletler Birliği’nin yıkılmasının bedeli sanıldığından daha ağır oldu. Dünya halkları, yani “mazlum milletler” ve emekçiler bir anlamda öksüz kaldı.

ÖZGÜVENİNİ KAYBEDEN PARTİ

Solun bazı kesimleri gibi, CHP de bu ağır ideolojik saldırı, kuşatma ve yıkımdan payını alan en büyük güçlerden biri oldu. Bu sağa savrulmanın ve özgüven yitiminin de etkisiyle; dincilere karşı "din düşmanı" olmadığını, liberallere karşı "demokrat" olduğunu, piyasacılara karşı "servet düşmanlığı" yapmadığını ve en az onlar kadar özel sektörü desteklediğini, islamcılar ve muhafazakarlara karşı da "Kemalist, Alevi partisi ve vesayetçi" olmadığını kanıtlamaya çalıştı.   Böylece saçma, bütün enerjisini emen ve kendi sözünü söylemesini engelleyen sonuçsuz bir çaba içine girdi.

Örneğin; 15 Temmuz 2016 dinci darbe girişiminden sonra "darbeci" olmadığını kanıtlamak için Yenikapı’da AKP’nin düzenlediği mitinge giderken, dincilerin diğer kanadı, yani AKP ikinci darbeyi (20 Temmuz) yapıyordu. Kendini kanıtlama çabaları ise hiçbir işe yaramadı, yaraması da mümkün değildi. Nitekim, beklenebileceği gibi AKP yeniden CHPyi "darbeci" ve hatta "Fethullahçı" olmakla suçlamaya başladı. Oysa CHP’nin yapması gereken şey; darbe girişiminin siyasal islamcıların işi olduğunu, dolayısıyla “Kemalistler darbecidir” ezberinin bozulduğunu anlatmak olmalıydı Dahası, Erdoğan-AKP iktidarını istifaya zorlayarak, 20 Temmuz 2016 OHAL   darbesini önlemeye çalışmalıydı.

Diğer taraftan, gerici çevrelerden ve sağdan CHP’ye yöneltilen eleştirilerin hiçbir değeri ve önemi yoktu. Çünkü, yakın zamana kadar liberallerin de desteğini alan bu eleştirilerin esası kara propagandaya, yalana, ideolojik hileye, demogojiye ve tarihsel gerçeklerin çarpıtılmasına dayanıyordu. Ancak, gerçek durum böyle olmasına karşın, CHP üzerinde sanıldığından çok daha etkili olduğu da açıktı. CHP’nin bu saldırılara karşı koyamama halinin nedeni, salt beceriksizlik değildi. Nedeni, siyaset yapma tarzındaydı. Siyasal cesaret yoksunluğuydu. Kendisine olan inancını yitirmesiydi.

İDEOLOJİK İNİSİYATİF

Yapılacak ilk iş, bu sahte eleştiri ve kara propagandaya hiçbir şekilde prim vermemek, kendi işine bakmaktır. Savunma çizgisi yerine saldırı tutumunu esas almaktır. Unutmayın ki, CHP bu ülkenin yönetiminde 70 yıldır tek başına bulunmayan; dolayısıyla, çarpık sanayileşmenin, gecekondulara boğulan çağ dışı kentleşmenin, derin gelir adaletsizliğinin, ortalama eğitim düzeyinin 4-5 yılda kalmasının, toplumun yeniden bir Ortaçağ karanlığına gömülmesinin birinci dereceden sorumluluğunu taşımadığı da açıktır.

Bu karanlık tablonun sorumlusunun emperyalizmin işbirlikçisi, milliyetçi sağ ve onların gölgesinde büyüyen dinci partiler olduğunu hiçbir zaman unutmamak ve bu gerçeği sürekli tekrarlamak gerekiyor. Çünkü AKP, yıllardır iktidardaki muhalefet partisi gibi davranıyor. Liberal ve gerici medya yıllardır devletin bütün kötülüklerinin sorumlusu olarak CHP’yi, hatta solu gösteriyor. İşin garip tarafı, CHP izlediği muhalefet yapma tarzıyla bu iddiayı örtülü beçimde adeta kabul ediyor. Kendisini devletin sahibi sanıyor.

Oysa biliyoruz ki, devlette on yıllardır CHP’li bir üst düzey bürokrat, hatta bir okul müdürü bile bulmak zor. Dolayısıyla CHP öncelikle yaklaşık 30 yıldır içine sürüklendiği bu ruh halinden, Cumhuriyet döneminin bütün kötülüklerinden sorumlu olduğuna ilişkin tuhaf kompleksten kurtulmalıdır. Bunun yolu da kendi sağıyla değil, solla ilişki kurmasıdır. Sosyalist hareket ile interaktif bir bağ geliştirmelidir. Çünkü, CHP’nin bu kadar derin şekilde sağ savrulmasının önde gelen nedenlerinden biri de kendi solunda güçlü bir devrimci ve sosyalist hareketin bulunmamasıdır.

Sonuç olarak sol ve CHP daha atak, kapsayıcı, cesur ve net bir karşı söylem geliştirmeli, ideolojik ve entelektüel inisiyatifi yeniden ele geçirmelidir. Unutmayın ki, 1970li yıllarda CHP ancak "devlet partisi" olmak kompleksi ve görüntüsünden kurtularak kurulu düzene ilişkin eleştirilerini yükselttiği için başarılı oldu. Bütün sloganları düzen değişikliğini vurguluyordu. Öyle ki, "bozuk düzen" kavramı en yaygın söylem aracı haline gelmişti.

https://www.birgun.net/makale/chp-uzerine-notlar-ii-486494



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.006
Konum: İstanbul
Durum: Forumda
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.11.2023- 05:27


CHP üzerine notlar-III - Merdan Yanardağ

CHP’nin en büyük örgütsel ve siyasal sorunlarından biri, kendisine oy veren yurttaşların beklentileri ile parti yönetiminin siyaset tarzı ve ideolojik hattı arasındaki mesafenin giderek bir uçuruma dönüşmeye başlamasıydı. CHP, son kurultayında gerçekleştirdiği değişimle bu mesafeyi kapatmak için bir umut dalgası yarattı.

CHP çok uzun süredir kavga edilmesi gereken yerde hep uzlaşma aramaktadır. Oysa, bugün uzlaşmaya değil, mücadele etmeye ve “kavgaya” ihtiyaç var.

Örneğin; CHP’nin de içinde yer aldığı siyasal, toplumsal ve tarihsel-kültürel havzanın bütün varlık gerekçelerine saldırılırken, “Biz imam hatipleri kuran partiyiz” diyerek muhalefet yapmaya çalışmak, ideolojik yenilgiyi kabul etmek demektir.


Aynı şekilde, dünyada neo-liberal politikalar iflas etmiş ve kapitalist dünyada Keynesyen politikalara dönüş arayışları sürerken, örneğin Batılı sosyal demokrat partiler (İngiliz İşçi Partisi gibi) artık açıkça kamulaştırmayı savunurken, “Gerekirse özelleştirme de yapılır” diyen bir muhalefet anlayışı, bugünün dünyasında sol da olamaz, halkçı da...

Sağın dilini kullanmak, gerici sermaye partilerinin tezlerini kimi revizyonlarla sahiplenmek, toplumdaki muhafazakarlığa ve liberal şarlatanlığa göz kırpmak, ancak karşı tarafı doğrulayacak, ona hizmet edecek ve güçlendirecektir. Dolayısıyla, bu muhalefet tarzı dindar ya da muhafazakar yurttaşların size saygı duymasını da sağlamayacak, tam tersine derin bir güvensizliğe yol açacaktır.

CUMHURİYETİN DEĞERLERİNİ SAVUNMAK

Kimse CHP’den sosyalist bir sınıf partisi olmasını beklemiyor. Bu gerekmiyor da… Ancak, CHP’nin kuruluş ilkelerinden birini oluşturan “devrimcilik” ise tarihin ve bu partiye gönül verenlerin beklentisi oluyor.

Kuşkusuz CHP bir kitle partisidir. Bu nedenle, bir burjuva demokratik devrimine önderlik eden ve Cumhuriyeti kuran parti olması sıfatıyla en geniş toplum kesimlerini kucaklaması gerekiyor. Dolayısıyla, dar bir sınıf ya da ilke partisi olmak yerine tutarlı bir cumhuriyetçi ve halkçı parti olması yeterli görünüyor.

Yukarıda örnek olarak değindiğimiz imam hatip okulları konusunu biraz daha açarak ne demek istediğimi daha iyi anlatacağımı düşünüyorum:

Bu bahiste alınması gereken tutum açıktır; ihtiyaç fazlası imam hatip ve kız imam hatip okullarının (İslam’da kadınlar imam da vaiz de olamıyor) yerlerine fen ya da teknik meslek liselerinin kurulacağını cesaretle ilan etmektir. Dahası, imam hatip okullarının Milli Eğitim sisteminin dışına alınarak Diyanet’e bağlı meslek okullarına dönüştürülmesini, böylece eğitimde birlik ilkesinin yeniden sağlanacağını savunmaktır.

Bütün tarikat okulları ve yurtları ile kaçak Kuran kursları ve pansiyonlarının kapatılmasını savunmaktır. Muhalefet budur. Cumhuriyet karşıtı olmayan muhafazakar ve merkez sağ seçmenin güveni de ancak böyle sağlanır. Cumhuriyetçi sağ havzadaki yurttaşlar da bu tutuma esasından karşı çıkmayacaktır.

SİYASAL CESARET YOKSUNLUĞU

CHP uzunca süredir cumhuriyetin başlangıç ilkeleri ve kuruluş varsayımlarına sadakat, devrimcilik, halkçılık, laiklik ve kamuculuk konusunda da açık bir tutuma sahip değildi. Dahası bu yönde bir inancı da yoktu. Belirsizlik, muğlaklık, kararsızlık ve her an geri adım atmaya hazırlıklı olmak, sanki partinin genel çizgisi haline gelmiş durumdaydı.

Örneğin; bazı partililerin kişisel tutumunu - CHP’li birçok dostumuzun doğru tutum içinde olduğunu biliyoruz- bir yana bırakırsak eğer; bu partinin özelleştirmelere, yani bu ülkenin ulusal birikimi ve halkın varlıklarının yağmalanmasına karşı mı değil mi, bilmiyoruz.

Parasız eğitim ve sağlık hizmetlerinin kamusal (anayasal) bir görev olması gerektiği konusunda resmi olarak açık bir fikre sahip mi, emin değiliz. Bu anlamda bazı kamulaştırmalara gidecek mi, böyle bir politik perspektife sahip mi, kimsenin bir fikri yok. Daha kötüsü, dünya solundan habersiz olduğu anlaşılan CHP’nin böyle bir niyeti de yok! En azından son Kurultay’a kadar genel tablo bu yöndeydi.

Aynı şekilde Kürt sorunun çözümünde sorumluluk üstlenmeye cesaret edemeyen, Meclis’te temsil edilen demokratik siyaset alanındaki Kürt hareketiyle ilişki kurmaktan korkan bir CHP, bu tutumunu sürdürdüğü sürece gerçek anlamda ülkenin önünü açacak bir parti olamaz. İktidar partilerinin “terör örgütüyle ilişki kurmak” gibi hiçbir temele ve kanıta dayanmayan, kara propagandasının etkisinde kalan CHP, yasal Kürt partileriyle açık ilişki ve ittifak oluşturmak gibi girişimlerden uzak durdu.

Oysa AKP, doğrudan İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüştüğünde bunun adını, “demokratikleşme, açılım, çözüm süreci” diye koyup, “analar ağlamasın” gibi ajitatif ifadelerle savunurken, CHP’nin demokratik Kürt partileriyle ilişki kurmaktan korkmasının hiçbir açıklaması yok. Bunlardan birine “demokratikleşme ve açılım” diğerine ise “terörle işbirliği” denilmesini elinin tersiyle itecek bir parti olmadan, gericilik ve faşizmle mücadele edilemez.

Dış politikada da CHP, Orta Doğu’ya yönelme ve Batı’dan kopma çizgisine karşı mı, yine bilmiyoruz. Örneğin, Suriye’de Esad’ı mı, yoksa bizim bilmediğimiz demokratik bir muhalefet hareketi var da onu mu destekliyor, kimsenin bir fikri yok. Rusya konusunda ne düşünüyor, İran ile ilişkilerde anlamlı bir perspektife sahip mi, belirsiz. NATO konusunda nasıl bir politika izleyecek tam olarak bilen yok. Varşova Paktı dağıldığı halde varlığını koruyan bu emperyalist savaş ve tehdit aygıtının Doğu’ya doğru genişleme siyasetine –ki bu siyaset Ukrayna savaşının başlıca nedenidir- karşı mı değil mi, kimse bilmiyor. ABD ile ilişkiler nasıl sürdürülmek isteniyor, belirsiz.

Sonuç olarak; CHP uzun süredir kendisine inancını yitirmiş bir parti durumunda deviniyor. Kurultay’ın ardından nasıl bir seyir izleyecek göreceğiz. Umarız dostça yaptığımız eleştiri ve öneriler dikkate alınır.

https://www.birgun.net/makale/chp-uzerine-notlar-iii-486756



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 11.006
Konum: İstanbul
Durum: Forumda
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 30.11.2023- 05:30


CHP Üzerine Notlar-IV: CHP’nin önündeki zor görev
Merdan Yanardağ


CHP’nin yakın dönem siyasal serüvenini sosyalist bir perspektiften analiz etmeye, kimi sonuçlar çıkararak öneriler geliştirmeye çalıştığım seri yazılarımın bugün dördüncü ve son bölümü yayımlanıyor. Bu bölümde CHP’nin Cumhuriyetin kazanımlarının savunulması konusundaki kararsızlığının yarattığı sonuçları ve parti kimliğini tartışacağım.

Özellikle 14-28 Mayıs 2023 seçimlerinin kaybedilmesinin ardından toplumda yaşanan büyük karamsarlık ve siyasetten uzaklaşma duygusu ile bu tutum arasında sıkı bir ilişki bulunduğunu düşünüyorum. Çünkü Cumhuriyet ile bir sorunları bulunmayan seküler bir yaşama sahip merkez sağ seçmen kitlesi de dahil, toplumun çoğunluğunu oluşturan kesimler; CHP’nin son 20-30 yıldır verdiği (özellikle Kemal Kılıçdaroğlu yönetiminin) bütün tavizleri bir “kazanma” umuduna bağlamış ve deyim uygunsa sineye çekmişti. Seçim kaybedilince, daha doğrusu halkın iradesine yeterli etkinlik ve kararlılıkla sahip çıkılmayınca, bu büyük beklenti aynı büyüklükte bir hayal kırıklığı ve tepkiye yol açtı.

Şimdi konuya biraz daha yakından bakalım; CHP, uzun süredir kendisine oy veren kitlelerin bekletisi olan Cumhuriyetin savunulması konusundaki kararsızlığı nedeniyle büyük tepki çekiyordu. Öyle anlaşılıyor ki CHP, Cumhuriyetin kurumları ve kazanımlarını savunmayı, liberal ve gerici eleştirilerin de etkisiyle statüko bekçiliği sanılmasından çekiniyordu. Başka bir ifadeyle, Cumhuriyetin değerlerini savunmayı, -ki laiklik bu değerlerin başında geliyor- devletin sicilindeki bütün kötülüklerin sorumluluğunu üstlenmek gibi anlaşılmasından korkuyordu. Oysa temelsiz ve mantık dışı bu anlayış; CHP’nin elini ve aklını bağlıyordu.

CHP’nin olağan dönemlere özgü bir tutumla siyaset yapmayı sürdürme ısrarı, onun en büyük zaafını oluşturdu. Son yıllarda kara propaganda, iftira, sahtekarlık ve hile iddialarının gölgesinde geçen ve adil koşullarda yapılmayan seçimlerde, halkın iradesine sahip çıkamadı. Teslimiyetçi bir çizgi izledi.

HALKÇILIK VE DEVRİMCİLİK AYIP MI?

Bir siyasal parti ya da hareketin etkili, kalıcı ve sonuç alıcı olmasının, hatta varlık nedeninin ilk koşulu rakiplerinden siyasal, ideolojik, felsefi, sınıfsal ve kültürel farkını açık ve belirgin şekilde ortaya koymasıdır. CHP ise son yıllarda tam tersine bir yol izledi. Öyle ki İslamcılar kadar Müslüman, milliyetçiler kadar milliyetçi, neo-liberaller kadar piyasacı, ikinci Cumhuriyetçiler ve “yetmez ama evetçiler” kadar “statüko karşıtı” olduğunu kanıtlamaya çalıştı. Bu sonuçsuz, rakibini doğrulayan ve güçlendiren tutum, partinin ideolojik iflasını hazırladı.

Dünyada neo-liberal dalganın geri çekildiği, sol ve sosyal demokrat partilerde kamucu politikaların yeniden öne çıktığı koşullarda CHP, yukarıda ifade ettiğim tutumunda ısrar ettiği sürece kendisini ideolojik ve siyasal bakımdan yenileme fırsatını da kaçırma tehlikesi ile yüz yüze kalıyor. Oysa kamuculuk, halkçılık, yurtseverlik ve laisizm ayıp olmadığı gibi, ilerici ve sol bir parti olmanın da amentüsü gibidir.

Diğer taraftan CHP, solculuğu ve devrimciliği, siyasal ve ideolojik bir konumlanış ve bir felsefi tercih değil, salt kültürel bir kategori sanıyor. Örneğin hem piyasacı hem de solcu olunabilir diye düşünüyor. Örgüt etkinliklerinde biraz Mustafa Kemal biraz da Deniz Gezmiş’ten söz ettiğinizde, özelleştirmeyi ve küreselci bir anlayışı savunsanız da solcu olunabileceğini sanmak gibi tuhaf bir tutum hayli yaygın bulunuyor.

Bu arada, CHP’yi sosyal demokrat değil, devrimci demokrat bir parti olarak tanımlamak daha doğrudur. Bilindiği gibi, sosyal demokrasi Marksizm kökenli bir akım ve harekettir. Esası sınıf uzlaşmacılığına ve işçi sınıfına “ihanet” etmeye kadar gider. Sol / sosyalist   literatürde prestijli bir kavram olmadığı gibi bizim gibi ülkelerde (örneğin Latin Amerika’da da) ulusal kurtuluş mücadelesi ve burjuva demokratik devrimlere dayalı parti ve hareketleri tanımlamak bakımından da yetersizdir. CHP’ye sosyal demokrat demek, bu partinin Jön Türkler, Kuvayı Milliye, ulusal kurtuluş savaşı ve cumhuriyet devrimi ile bağını bir ölçüde koparmak demektir. Çünkü, CHP’nin Marksizm’i revize eden Eduard Bernstein ya da ünlü “dönek” Karl Kautsky gibi Batılı ideologlardan çok, Kemalizm ile tarihsel ve ideolojik ilişkisi vardır.

YENİ SÖYLEM VE EYLEM HATTI

Partinin yeni lideri Özgür Özel’in, gerek Kurultay’da yaptığı konuşmada gerekse sonrasında   izlediği muhalefet tarzı ile önceki parti çizgisine göre daha kararlı bir üslubu benimsediği gözleniyor. O nedenle, Özgür Özel ekibinin yeni dönemde bir kazanma iradesi oluşturmak istediği anlaşılıyor. Bu tutum başlı başına olumlu bir gelişmedir.

Türkiye’nin İslamcı faşist bir diktatörlüğe doğru sürüklendiği bir tarihsel dönemeçte, CHP’nin bu gidişi durduracak en büyük potansiyele sahip örgüt olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu nedenle, siyasal yelpazenin neresinde bulunursanız bulunun, CHP’ye kayıtsız kalmak mümkün değildir. Özellikle solda olanların CHP’nin sınıfsal karakteri ve ‘müesses nizam’ ile ilişkilerini unutmadan, bu partinin gericiliğe ve faşizme karşı mücadelede oynayacağı nesnel ve pozitif rolü hesaba katması gerekiyor. Bu nedenle sosyalist solun, CHP ile devrimci eleştiri ve dostluk diyalektiğine dayalı bir ilişki geliştirmesinde yarar ve zorunluluk bulunuyor.

Sonuç olarak; Özgür Özel yönetiminin toplumdaki beklentileri boşa çıkarmamak gibi zor bir sorumluluğu var. En önemli görev ülkedeki karamsarlık ve yenilmişlik duygusunu yok etmek, toplumu yeniden ayağa kaldırmaktır. Parti programını halkçı ve kamucu bir perspektifle yeniden hazırlamaktır. Parti içi demokrasiyi genişleten tüzük değişikliğini yapmak, yeni yönetimin kısa vadeli görevleri arasındadır. Daha önemlisi; Türkiye’nin önünü açmak için, önümüzdeki yerel seçimleri kazanmak ve ülkeyi erken seçime götürmek asıl hedef olmalıdır.

https://www.birgun.net/makale/chp-uzerine-notlar-iv-chpnin-onundeki-zor-gorev-486998



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Merdan Yanardağ / Sahipsiz cumhuriyet melnur 1 272 10.09.2023- 10:04
Konu Klasör Seçim sonrası için notlar. melnur 5 518 04.08.2023- 00:00
Konu Klasör Seçim sonrası ilk notlar… umut 5 4872 02.04.2014- 14:27
Konu Klasör Sol siyaset üzerine notlar... denizcan 0 2895 08.05.2015- 17:13
Konu Klasör Kent ve mücadele üzerine notlar melnur 1 4391 10.01.2017- 11:04
Etiketler   CHP,   üzerine,   notlar,   Merdan,   Yanardağ
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS