Dünyada devrim inadının ve arayışının sembollerinden olan Ernesto Che Guevara, ölümünün 45'inci yılında tüm dünyada süren devrim mücadeleleriyle anılmaya devam ediyor.
Büyük devrimci önder Che, devrime olan inancı ve kararlı mücadelesiyle ezilen halkların devrim inadını temsil etmeyi ve tüm dünyanın devrimci kahramanı olmayı sürdürüyor.
Küba'da yoldaşı Fidel ve isimsiz binlercesi ile her türlü zorluğu aşarak ulaştıkları devrimin ardından, Bolivya halkının emperyalizm ve kapitalizmin ağır sömürüsünden kurtulması için verdiği mücadelede belki bir kez öldürüldü Che...
Ama o günden bu yana her gün doğarak dünya halklarına umudun her zaman var olduğunu ispat etmeyi ise tek bir gün bile ihmal etmedi.
Onur Behramoğlu'nun kaleminden Ç...
"Astımlılara özgü bir nefes alış veriş tarzı, çıkık bir alın, kalın telli saçlar, ciddi tavırlar, sorgulayan bakışlar, parlak düşünceler, gediğine oturan sözcükler, enerjik haller, berrak bir gülüş ve dışarı fışkıran sihirli hayal bulutlarıyla kaplı bir zihin. En yüksek insani değerlerin simgesi, bir ışık halesi, çağın en mükemmel insanı." Ç, bizim için her zaman ve sonsuza dek Che'dir. Ernesto Che Guevara...
Soluk soluğa okuduğu kitapların alfabetik listesini tuttuğu ve Jack London'dan Faulkner'a, Marx'tan Jung'a nice ismin kayıtlı olduğ rinde sadece Jules Verne başlığının altına yirmi üç roman adı yazan, psikoloji ve arkeolojiye derin ilgi duyan, ailesine gönderdiği bir mektupta "Lenin'in görüşleriyle harmanlanmış yerleri görme isteğiyle yanıp tutuştuğunu" söyleyen, çocukluğunun kahramanı Gandhi'nin suikaste kurban gittiğini öğrendiğinde kahrolan, ölüm döşeğindeki anneannesinin başucunda on yedi gün boyunca bekledikten sonra mühendislik fakültesini bırakıp tıp doktoru olmaya karar veren, kenardaki en çirkin kızları "kendilerini dışlanmış hissetmesinler diye" dansa kaldıran delikanlı Ernesto.
Yoğun düşünce gerektiren satranç, fiziksel mücadeleye dayalı rugby, ikisine de tutkun bir genç. Melek yüzüyle söylemeye bayıldığı şeytani tekerleme: "İki arkadaş oturuyormuş bir ağacın altında / Şimşekler çakıyormuş o sırada / Yıldırım düşmüş...güm! / Boynunda Aziz Crispin madalyası olan / Boylamış öbür dünyayı o anda!"Okuduğu kitaplardan bir felsefe sözlüğü hazırlamak için çalışırken bile, aslında şiire, özellikle Neruda, César Vallejo ve Leon Felipe'ye düşkün. Siyasi fikirlerinden ziyade etik fikirleri olan bir üniversiteli. Sertlik ve incelik.
Maceraperest gözlemciden devrimci eylemin sembolü olmaya giden yolda, motosikletle keşfedilen Latin Amerika, komünizm ve Fidel... Meksika'da bir hastanede, hayata döndürmek umuduyla her sabah görmek için gittiği yaşlı çamaşırcı kadının ölümü. "Ne acı ne de zafer içinde" gerçekleşen ölümleri, yeryüzünün tüm yoksullarının...
Granma isimli tekneyle seksen iki kişi 2 Aralık 1956'da Küba'ya çıktıktan sonra, Fidel'in, hayatta kalan ilk grupla 18 Aralık'ta karşılaştığında kardeşi Raul'la konuşması "Ne kadar tüfek var sende?". "Beş". "Bende de iki var, hepsi yedi yapar, artık bu savaşı kazanabiliriz." Savaşı kazanırlar. Çünkü Che'yi bırakmaz Fidel; çünkü onlar hasımlarının yaralılarını iyileştirirken, karşılarındaki güçler onlardan kimi yakalarlarsa kurşuna dizerler; çünkü ağır yaralı bir yoldaşlarını terk etmek zorunda kaldıklarında onun alnından öperek veda etmek isteyen Che, böyle bir şey yaparsa durumun ümitsizliği belli olacak diye sessizce gidecek kadar büyük, derin, yakışıklıdır.
Mexico'nun yanı başında Popocatépetl volkanı vardır. 5 bin 482 metre, daima karlı. Şiddetli astımına rağmen oraya tırmanmaya çalışıp, zirveye hiçbir zaman ulaşamadan, her hafta sonu tırmanma çabasını sürdürür Che... Gençlik arkadaşlarından biri, ilk tanıştıklarında onun kaldığı odanın tek lüksünün duvardaki çivi olduğunu, Küba'da bakanken de evinin çilehaneler gibi bomboş olduğunu yazar. Dünyanın her yerinde aldığı sayısız armağanları, paketlerini bile açmadan, Küba'da gençleri yetiştirmek için açılmış eğitim merkezlerine gönderen Che, sadece bir kez istisna uygulayarak, kendisine armağan edilmiş ve birbirinin eşi on beş kol saatinden birini koluna takar, diğerlerini de en iyi arkadaşlarına dağıtır.
Dünyanın çeşitli yerlerinde, Che'nin saatini kolunda taşıyan insanlar vardır ki onlar için zaman, asla durmayan dinamik bir kavramdır; özgürlük, aşk, devrim lehine işler. Kar leoparları gibi sürdürürler zirve yürüyüşlerini...
47 Yıl Sonra İlk Kez başlığı ile haberler okuduk, Chenin ölümünün ardından AFP foto muhabirinin çektiği fotoğraflar idi 47 yıl sonra ortaya çıkanlar. Devrim karşısında hayatlarımızın hiçbir değeri yoktur. diyen Commandantenin magazinleştirilmiş bir haberle verilen fotoğrafları.
Bunlara en iyi cevabı olanlara tanıklık eden bir köylü kadın yıllar sonra veriyor: Cheyi gökyüzüne uçurduk.
La Higuera'da On Sekiz Saat
Bir zamanlar incir ağaçlarının fazlalığı nedeniyle, 'İç İncir Ağacı' anlamına gelen La Higuera'ya bu Che'nin ikinci gelişidir. Kerpiç evlerin olduğu bu yoksul köyün kaderini değiştirmek isteyen Che köylülerin bakışları arasında on sekiz saat geçireceği okul binasına doğru yürüdü.
Che, başladığı yerdeydi! Onu savaşmaya iten her şey eli ayakları bağlı geçtiği bu köyün her yanına sinmişti.
Emperyalizmin uşaklakları bir savaş ganimati olarak gördükleri Che'nin çantasını karıştırmaya ve onun hakkında karar vermek için tartışmaya çoktan başlamışlardı. Bolivya hükümeti daha sonra Che'nin çantasından çıkan günlüklerini 300 bin doların üzerindeki bir fiyatla satmaya çalışmıştı!
Che'nin ilk yenilgisi ya da ilk ölümle yüz yüze kalması bu değildi kuşkusuz. Ölümü hoş geldi sefa geldi, diye karşılayalı çok olmuştu. Ama bu Che'nin ilk kez kalemsiz-kağıtsız kalıyışdı. 7 Ekim 1967'de son kez yazıyordu. Ama Che son sözünü, onun karşısında dikilen aşağılık bir komutanın yüzüne tükererek söylüyordu. Che'nin hayatta kalmasıyla baş edemeyeceklerini düşenen zorbalar, onu öldürmeye karar vermişlerdi. Che'yi tutsak edecek ve yargılayacak bir gücü kendilerinde bulamıyorlardı. Che, karşısına dikilen askere 'hadi' diye seslendi. Dizleri titreyen asker korkulu gözlerle tetiğe basarken, Che hayata ve geleceğe gözlerini yummadan veda ediyordu!
Che'nin ölümünün ardından Bolivya iktidarı pek çok farklı ve çelişkili açıklamada bulundu. İlk başta Che'nin çatışma sırasında öldüğü açıklandı. Yine başka açıklamalarda da Che'nin ağır yaralı olarak ele geçirildiği, sonra öldüğü duyuruldu. Ama gerçek çok fazla gizlenemedi. Che, emperyalizmin ve onun işbirlikçilerinin marifetiyle infaz edilmişti!
Che'nin ölüm haberi her yerde olduğu gibi Küba'da da derin bir üzüntü yarattı. Fidel, Che'nin ölümünü açıklarken günlerdir bu haberin gerçek olup olmadığını araştırdıklarını ve sonunda doğruluğuna kanaat getirdiklerini açıklıyordu.
Che'nin ölümüyle birlikte emperyalistler zafer sorhuşluğu içerisinde devrimin ve onun için mücadelenin sona erdiğini düşünüyorlardı. Kimi oportünistler fırsat bilip Che'nin düşüncesini ve gerilla savaşı yönteminin bu yenilgiyle ispatlandığını söylüyordu.
Ama hayatın akışı bambaşka oldu. Che'nin örneği dünyanın her yanına yayılarak yeni mücadeleler ve zaferler içerisinde yürümeye devam etti. Fidel, Che'nin ölümünün ardından yapılan propaganlara ve yaşanan içten ve derin üzüntüye ilişkin şunları söyleyerek Che'nin mirasının asla silinmeyeceğini söylüyordu,
Devrimciler her şeye, hatta yenilgilere hazırlıklı olan insanlar değil midir? Devrim ve devrimcilerin tarihi, sert darbelerin yokluğuyla mı karakterize edilmiştir sanki? Gerçek devrimciler bu darbeleri, bu yenilgileri cesaretsizliğe uğramadan alt eden insanlar değil midir? Ahlaki ilkelerin değerini, üstün örneklerin değerini savunan devrimciler değil midir? İnsanların emeklerinin kalıcı değerine, insanların ilkelerine inanan devrimciler değil midir? İnsanların fiziki varlığının geçiciliğine, insanların fikirleri, davranışları ve tarih boyunca insanları esinlendiren ve yönlendiren örneklerin kalıcılığına ilk inananlar devrimciler olmamış mıdır? Che'nin ölümünün devrimci harekete ne kadar büyük bir darbe olduğunu, onun gericilere korku salan deneyimlerine, verdiği esine, ününün gücüne dayanmamanın ne demek olduğunu kim inkar edebilir ki? Bu çok şiddetli, çok ağır bir darbedir. Ancak biz onun, en önemli şeyin insanın hayatı değil, davranışı olduğuna inandığını biliyoruz. Che'nin tehkilere karşı mutlak umursamazlığının kişiliği ve eylemleriyle uyuştuğunu anlayıp açıklamanın tek yolu budur. Gerçeğe dayanarak ve Che'nin örneğini yenilmez bir güce dönüştürerek devrimci hareket, her zamandan daha sağlam ve daha kararlı olarak ileri gitmelidir
Yıllar sonra o anlara tanık olan bir köylü kadın, Che'yi gökyüzüne uçurduk diyecekti. Öldürünler farkında olmasalar da Che ölürken yeniden doğuyordu!
Pombo, ölümün Che ile kendilerini ayırdığı son dönemeci anlatıyor.
-Son birkaç gün nasıl geçti Bolivyada ? Her şey planlama içindi. Gece bir köylü bizim oralara geldiğimizi fark edip orduya, civarda bir gerilla grubu olduğunu haber vermiş. Biz geçide geldiğimizde ordu oradaydı. Ordunun bilmediği şey, bizim tam olarak hangi noktada olduğumuzdu. Bu nedenle, bize peine (tarak) adı verilen bir savaş yöntemi uyguladılar. Askerleri, birbirlerini görecek şekilde araya mesafe bırakarak yerleştirirler ki birbirlerini vurmasınlar. Bu şekilde ilerleyip gerillayı ayağa kaldırmayı ve çatışmayı başlatmayı hedeflediler. Cheye gelen bilgi, ordunun ilerlemeye devam ettiği yönündeydi ve o da geri çekilmeye karar verdi. Bize, onunla beraber geri çekilelim diye iki Bolivyalıyı gönderdi. Biz buna kalkıştığımız anda bizi gördüler ve çatışma başladı. Geri çekilemedik. Çünkü iki emir vardı: Birincisi, savaşmak ve diğerlerinin geri çekilmesine imkân tanımaktı. İkincisi ise, iki Kübalı olarak bizim çekilmemiz ve iki Bolivyalının kalmasıydı ki o şartlar altında bizim açımızdan bunu yapmak çok zordu. Ne yapacağımızı sormak için birini gönderdik ama o gitmişti.
-Che yakalandıktan sonra o civardan geçtiniz ama onun esir düştüğünü, orada olduğunu bilmiyordunuz. La Higuerada tutuklandığı yerin çok yakınına kadar gittiniz. Ertesi gün, onun tekrar buluşmak üzere yaptığı planlamanın ilk kısmını tamamladıktan sonra, tekrar La Higueraya döndük. Okulun tam karşısındaydık ama Chenin orada olduğunu bilmiyorduk.
-Bu çok üzücü. Bilseydiniz belki de onu kurtarabilirdiniz. Sanmıyorum, 6 kişiydik. Ama eğer orada olduğunu bilseydik, kurtarmayı denerdik, gözümüzü karartıp saldırırdık.
-Ama Sierra Maestrada bir avuç gerilla, binlerce Batista askerini yenmişti! Öyle, tabii. Belki de kurtarabilirdik. Ama orada olduğunu bilmiyorduk. Sonradan, biz karşıdayken onun ölmüş olduğunu öğrendik. Sürekli bir helikopter hareketliliği ve uçaklar vardı. Ölmüş yoldaşlarımızın ve tabii Chenin de cansız bedenlerini taşıyorlarmış. Onu öldürdükleri haberini ufak bir radyodan duyduk. Bir Şili yayınını dinliyorduk, Chenin yaralı olduğunu, hastaneye kaldırıldığını söylediler. Ama haber yalan çıktı. Daha sonra, saat 11:00e doğru Che Guevaranın öldüğünü duyduk.
-Gece 11.00de mi? Gündüz 11.00de. Ayın 9unda sabaha karşı öldürmüşler, 8inde tutuklamışlar. Öldürüldüğünü duyurduktan sonra kıyafetini tarif etmeye başladılar, üstünü başını, saatlerini...
-Bendeki bilgiye göre ayın 9unda öğlen 01.00de öldürülmüş. Galiba siz haberleri ayın 10unda aldınız. Belki de haberi öldürmeden önce vermişlerdir.
-Kardeşinizi, babanızı, belki daha fazlasını kaybetmiş gibi hissetmiş olmalısınız. Çok ağır bir darbe oldu, yıkıldık. Amacımızı kaybetmiş gibi olduk, çok uzun zamandır ağır şartlarda mücadele ediyorduk -ki bu da duyguların bilenmesine yol açıyor. O bizim liderimizdi, örnek aldığımız kişiydi, yok olması bizi korkunç etkiledi.
-Elli yıl geçti, Chenin o zamanlardaki ve bugünkü gücü hakkında ne düşünüyorsunuz? O zamanlar bunlar bizim için devrimin zaferleriydi, çünkü biz kapitalizmi görmüştük, sefaletin ne demek olduğunu biliyorduk. Bolluk içinde bir toplum oluşturmadık ama elimizde olan her şeyin paylaşıldığı ve her bir vatandaşa eşit şekilde ulaştırıldığı adil bir toplum oluşturduk. Sonuçta, pusudan yani çatışmadan, iki grup sağ çıktık. Biri bizim grup, geçitte kalıp mücadele eden grup, altı kişiyiz. Diğeri hastaların bulunduğu grup. Chenin geri çekilmeye başladığını fark ettiklerinde, Bolivyalı Yüzbaşı Gary Pradonun birliğini ona yönlendirdiler ve karşılaşma gerçekleşti. Che onları fark ettiğinde, diğerlerinden ayrıldı ve bir grupla beraber çatışmaya devam etti.
-O son çatışmaya katılanlardan, sizin dışınızda kaç kişi daha hayatta? Kübalılar. Bolivyaların hepsi teker teker öldü. Bolivyada mücadeleyi organize ederlerken öldüler. İnti ve Dario orduyla çatışmaya girdiler ve pusuya düşürülüp öldüler. El Ñato, henüz gerilla iken öldürüldü. Benigno, Fransaya gitti, şimdi orada, o Küba devrimine karşı çıkıyor; Urbano burada, ben buradayım; hayatta kalan üç Kübalı da biziz. İkinci gruba, hastalar grubuna gelince, burada önemli bir şey var, Che kendini kurtarabilirdi. Ama belli bir noktada kapana kısıldığını hissetti ve yaralıların kurtulması gerektiğine karar verdi. Onlardan ayrıldı ve zaman kazandırabilmek için orduyla çatıştı, bu esnada da hastalar grubu oradan ayrıldı ve kurtuldu.
-Cheyi düşündüğümüzde hep savaşan gerillayı ve ideolojisini hatırlıyoruz. Ama Sierra Maestrada ya da Bolivyada Che kitaplar okurmuş, hamakta uyurmuş mate içermiş, kız arkadaşları olmuş. Bütün bu savaşın ortasında, o kendine özgür bir bölgede yaratmış. Aslında bu hepimizin ortak davranışıydı. Farklı olan şey ise, grubun şefi olan kişinin bu şekilde yaşamasıydı, ki Fidel de aynı şekilde yaşadı: Puro içerek, kütük üstüne oturarak, uyuyarak, okuyarak. Çevre şartları bizi buna zorluyordu. Çünkü zamanı değerlendirmek gerekiyordu, olay hep çatışma değildi. Chenin ne dediğini hatırlayın, Gerilla yaşamının iki harika anı vardır, biri çatışmadır, ama her gün çatışma yapılmaz. Bağımsızlık sürecindeki büyük General Maximo Gomezden bahsetmiştim, o Savaşmadan geçen gün kayıp gündür demişti. Ama aynı adam: Savaşlar kaybetmek için yapılmaz. Kazanmak için iyi hazırlanmak lazım. Che, bu felsefeyi izliyordu.
-Düşman ateş ederken, Che doğruca mermilerin üstüne gidecek kadar cesurmuş. Guerrillero Heroico üzerine inşa edilen efsanelerden biri de bu. O çok zeki bir adamdı. Onun öyle eceline susadığını sanmıyorum. Sahip olduğu önemin de farkındaydı. Bir gerilla grubundaki lider, diğerlerine kişisel olarak örnektir. Gerilla grubu küçük bir gruptur, hepimiz birbirimizi görürüz, lider konumundaki kişi de göz önündedir. O çok cesurdu. Her durumun kendine özgü bir davranış tarzı vardır. Böyle anlarda kişinin zekâsı ortaya çıkar. Kendini feda etme zamanı geldiyse, bunu bilir. Ama bu eceline susadığı anlamına gelmez. Gözü kara olabilir. Camilo (Cienfuegos) çok ataktı ama eceline susamamıştı. Çünkü devrimci yaşamı sever, çünkü devrimciler herkesin mutlu olmasını isterler. Eğer ölürse hedefine ulaşamayacağını bilir.
-Siz benim için Kübadaki en önemli insansınız! (Oğluna) Sen de bunu kesinlikle bilmelisin. On yıl boyunca Cheye babandan daha yakın olan kimse yoktu, ne Fidel, ne Raul, ne Aleida. İnsana yastığından daha yakın sırdaş yoktur. Aleida da yastığını onunla paylaştığı için her şeyini, fikirlerini bilirdi.
-Ama Aleida sizden çok daha az vakit geçirdi onunla. Elbette, çok daha az. Zor şartlar altında duygular daha yoğun yaşanır. Che, Küba Devrimi için çok değerliydi. Bu nedenle Fidel onu şekillendirmeye bu kadar çok zaman ayırdı. Fidelin kafasındaki yerinde (uygun) ve adil kavramlarının tanımları çok nettir. Sonradan ona ihanet edecek olan Debray, Fidelin yüzyılın en yerinde lideri olduğunu söylerdi. Çünkü herhangi bir durumda, tam da o durumda yapılması gereken şeyi yapardı.
-Chenin fikirleri halen Kübada yaşıyor. Halkın gözünde, kesinlikle evet, çok derin, içine işlemiş halde. Yönetimde, Fidelin fikirleri ile aynı şekilde hissediliyor. Ama zaman geçiyor, şartlar değişiyor. Fidel, her dönemin kendine özgü özellikleri olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Bu nedenle, yapmakta olduğumuz tüm bu değişimlerle, verdiğimiz tüm tavizlerle, aslında devrimin kazanımlarını koruma yolunda mücadele ediyoruz. Ama bu başaracağımız anlamına da gelmiyor. Çünkü artık mücadelenin yolu silahtan geçmiyor; zihne, düşünceye etki etmekten geçiyor. Gençliğe, devrimi oluşturan o zamanın gençliğinin sahip olduğu değerleri tekrar özümsetmek gerekiyor. Zor ama başaracağımıza eminim.
-Che bir doktordu ama astım krizleri geçiriyordu, hatta bazen çatışmanın ortasında... Chede bu hastalık hep vardı ve üstesinden geliyordu. Bolivyada zor bir durum yaşamıştık. İlaçları bitmişti ve bu nedenle astım krizi çok şiddetli oldu. Hatta bir ara emeklemeye mecbur kaldı, ayakta duramıyordu. Ama sahip olduğu irade sebebiyle, başka bir şeyden değil, kötü örnek olabileceğinden endişe ediyordu.
-Kaç çocuğunuz var? Beş çocuğum ve üç de torunum var. Dördü erkek, biri kız.
-Harika. Anneye bravo. Yok, her çocuk farklı anneden. (Gülerek...) Son derece devrimci bir yaklaşım!
-Sizinle konuşurken kendimi oyuncak dükkânındaki çocuk gibi hissediyorum. Bana zaman ayırdığınız için çok teşekkürler.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.