SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Can Soyer, TİP ve güncel mücadele programı...           (gösterim sayısı: 2.445)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 06.11.2018- 08:47


Öncesinde HTKP'nin içinden çıktığı TKP'den farklı bir parti haline geldiği bilinen bir durum. Ayrılış sırasında ısrarla ''ideolojik ve politik bir farklılığımız yok'' denmesine rağmen politik tavırda bir farklılık olduğu daha bir yıl geçmeden ikiye   bölünmesinden belli oldu. HTKP yalpalıyordu, savruluyordu. Ayrılış sırasında söylenen ''daha etkin bir mücadele biçimi olmalı'' sözü de bir türlü somutlaşamıyordu. M.Çulhaoğlu'nun zaman zaman açıklamaları birtakım soyut 'karalamalar'dan öteye geçemiyordu çünkü pek de anlaşılır değildi.

HTKP yeterli mi gelmedi; HTKP dururken ''TKP genel Başkanı Erkan Baş'' ve benzeri söylemlerin gereksizliği mi iyice anlaşıldı, yoksa boşta bulunan TİP adının alınmasıyla toplumda bir heyecan yaratılabileceği mi ön görüldü, bilmiyorum, birdenbire HTKP yönetimin TİP adını alacağı söylemi gündeme geldi. Bu arada bazı TİP'lilerin de Kürt hareketinden parlamentoya girdiğini gördük. ''Yeni ve farklı mücadele''den kasıt bu muydu? diye düşünürken, bu kez program taslağı açıklandı ve Can Soyer de bu taslak üzerinden açıklamalarda bulundu.

Önce Can Soyer'in yorumu, sonrasında devam ederiz.

TİP Kurucu Meclis üyesi Can Soyer: TİP, 'mücadelesiz sınıf siyaseti' ile 'sınıfsız mücadele siyaseti' dışında bir yol açıyor

Kuruluş çalışmalarında sona yaklaşan Türkiye İşçi Partisi, bugün Program taslağını kamuoyuyla paylaştı. Program’ını ilerici ve sol kamuoyundan gelecek katkılarla sonlandıracağını duyuran TİP’in program çalışmasını, yayınlanan taslak metni ve sürecin nasıl ilerleyeceğini TİP Kurucu Meclis üyesi Can Soyer İleri’ye anlattı.

Türkiye İşçi Partisi, bugün yayınladığı bir duyuru ile Program taslağını kamuoyuna sundu. “Türkiye Devriminin Programını Birlikte Yaratmak İçin, Gel Kardeşim” başlığıyla yayınlanan duyuru, TİP programına katkı koymak isteyen tüm ilerici ve sol kamuoyuna davet niteliği taşıyor.

TİP’in davetini, hazırlanan Program taslağının öne çıkan başlıklarını TİP Kurucu Meclis üyesi, Yön Dergisi Yayın Yönetmeni ve İleri Haber yazarı Can Soyer ile konuştuk.

Türkiye İşçi Partisi’nin kuruluş çalışmaları sona ermek üzere. Tüm süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Program tartışmaları nasıl yürütüldü?

TİP için kuruluş çağrısı Mart ayında yapıldı ve o günden bugüne de çalışmalarımız sürdü. Arada 24 Haziran gibi son derece önemli bir seçim kavşağından geçsek de kuruluş sürecimizin kesintiye uğramadığını söyleyebiliriz. 24 Haziran’dan sonra ise tüm başlıklarda kuruluş çalışmalarına hız verdik. Nihayetinde, içinde bulunduğumuz bu günlerde son evreye gelmiş durumdayız. 23 Eylül’de 1. Kongre Türkiye Konferans’ı delegelerimizle toplanacak ve birçok konuyla birlikte partinin program ve tüzük belgelerini de tartışarak karar altına alacak.
Program tartışması bir partinin kuruluş sürecinin en önemli kısmını oluşturuyor aslında. Bizim devrimci ve komünist geleneğimizde, program, özel bir anlam da taşıyor tabi. O yüzden, Mart ayındaki çağrının ardından bir araya gelişimizde ilk yaptığımız şey, TİP’in program ve tüzüğünü hazırlayacak komisyonlar kurmak oldu. Program Komisyonu hem kendi içinde hem TİP kuruluşuna katılan yoldaşlarımızla, hem de birçok dostumuzla program anlayışını, temel tezlerini, hedeflerini paylaştı, tartıştı. Nihayetinde, şu anda kamuoyunun erişimine açılmış olan taslak metin bu kolektif çabanın sonucu olarak ortaya çıktı.

'PROGRAMIMIZI KORKMADAN, GOCUNMADAN PAYLAŞIYORUZ'

Bu taslağı neden kamuoyuyla paylaşmayı tercih ettiniz?


Tabi ki ilerici ve sol kamuoyundan, dostlarımızdan katkı almak, görüş ve eleştirilerini duymak için. Bu, sadece ve sadece TİP programının daha da geliştirilmesi ve güçlendirilmesi anlamına gelir bize göre. Nitekim, daha kamuoyuna açmadan önce başladık bu paylaşıma ve çok faydalı yorumlar da aldık. Hiçbir zaman her şeyi bizim bildiğimiz kibrini taşımadık; dahası, yanlış yapmaktan da korkmadık. Biz, birçok başka görevin yanında, köhnemiş bir kibrin, kendi dışındaki herkesi ve her şeyi “sapkın” addeden hastalıklı tutumun da solumuzdan uzaklaştırılması görevini sırtlanıyoruz. O yüzden, programımızı korkmadan, gocunmadan, eksiği ve gediği ile tüm ilerici ve sol kamuoyunun önüne sürdük. İletilecek eleştirilerin, görüş ve değerlendirmelerin son tahlilde TİP programının güçlenmesine yarayacağından eminiz.
Dahası, buna çağırıyoruz da; TİP, Türkiye işçi sınıfının ve devrimcilerin partisidir. Dolayısıyla TİP programına yapılacak her katkı, dolaysız olarak Türkiye’deki sınıf mücadelesine yapılmış olacaktır. Ülkemizin çok değerli ve üretken bir entelektüel birikimi var, ancak bu birikimle örgütlü sol siyaset arasındaki bağ uzun zamandır kopmuş durumda. Türkiye’ye dair düşünce üretimi, biri örgütlü sol yapılarda, diğeri de akademide, medyada, kültür-sanat alanlarında olmak üzere ikiye bölünmüş halde. Kuşkusuz, bu iki alan arasında farklar olacaktır; örgütlü sol yapıların gündemi ve sorumlulukları ile diğer alanların tercih ve gereklilikleri tümüyle örtüştürülemez. Ancak yine de anlamlı ve üretken bir diyalog zemini kurulabilir ve kurulmalıdır. TİP programını tartışmaya açarak ve tüm yurttaşlarımıza katkı çağrısında bulunarak biraz da bu zeminin örneğini yaratmak istedik.

Son olarak da şunu belirteyim: TİP, Türkiye işçi sınıfının partisi; dolayısıyla ülkemizin işçilerinden, emekçilerinden, devrimcilerinden saklayarak, kapalı kapılar ardında veya birkaç kişinin iradesine teslim ederek program yazmak doğru olmazdı. Tüm kuruluş sürecimizi şeffaf ve katılıma açık bir biçimde yürüttük; programımızı da aynı ilkelerle hazırlıyoruz.

Kamuoyuna sunduğunuz taslağın dikkat çeken yanlarından biri üç bölümlük yapısı. Neden böyle bir yapı tercih edildi?

Sadece teknik bir tercih değildi bu. Türkiye’de program konusunda ortaya çıkan iki eğilim var. Bunlardan biri, program diye geleceğin sosyalist toplumunun eksiksiz bir tasvirini, hatta sosyalizmin anayasasını önümüze koyuyor. Hal böyle olunca, program, sürekli sosyalist toplumu anlatan ama bugünün güncel mücadele başlıklarına dair bir çağrı veya sevk içermeyen bir novella’ya dönüşüyor. Diğer eğilim ise, sosyalizmin ve sosyalist devrim perspektifinin temel ilkelerini, kırmızı çizgilerini bir kenara kaldırarak, salt güncel taleplere ve hak mücadelelerine daraltılmış bir program tarzını tercih ediyor. Bu ikincisinde ise, ne için ve hangi hedefle mücadele edileceği belirlenmemiş olduğundan her güncel ve dönemsel kırılmada program eskimiş, işlevini kaybetmiş, hatta kadrolarını da savurmuş oluyor. Bu iki eğilim, sadece program metninin mimarisiyle ilgili değil, aynı zamanda solumuzda mevcut bulunan iki siyaset tarzını da yansıtıyor; hatta belki de o tarzlardan besleniyor.

'PROGRAM SOSYALİZM İLE GÜNCEL MÜCADELELERİ BAĞLAYABİLMELİ'

TİP, sosyalizmi ülküselleştiren ütopyacılık ile güncele hapsolmuş eklektik/tepkisel dışavurumculuk diyebileceğimiz bu iki eğilimden ayrı bir yaklaşım geliştirmeye çalışıyor. Göran Therborn’un sözleriyle söylersem, “mücadelesiz bir sınıf siyaseti ile sınıfsız bir mücadele siyaseti” dışında bir yol açıyor. Ve bunu, yine sadece program mimarisiyle değil, aynı zamanda devrimci siyasetin tarzı olarak da inşa etmeye uğraşıyor.

Dolayısıyla, program metnimiz de bu bütünlüğü, sosyalist devrim ve sosyalizm hedefi ile ülkenin güncel mücadele başlıklarındaki devrimci tutumu birbirine bağlayan bütünlüğü yansıtmalı diye düşündük. Bu sadece, “o da önemli, bu da önemli” gibi basit bir yaklaşım değil; güncel mücadele başlıklarının her birindeki tutumun sosyalist devrime zorunlu olarak bağlanması veya sosyalizmin her ilkesinin bugün için tanımlanabilir bir mücadeleye sevk etmesi diyebiliriz. Bunu ne kadar yakalayabildiği elbette tartışma konusudur, ama programın biçimsel yapısını oluştururken taşınan niyet bu oldu.

Partinin Marksizm-Leninizm ilkelerine ve sosyalist devrim hedefine bağlılığını bildirdiği kısımlar yanında güncel mücadele başlıklarına ve demokratik-toplumsal haklara yönelik mücadele vurgusu da dikkat çekiyor. Bu iki düzlemi nasıl birleştiriyorsunuz?

Aslında biz birleştirmiyoruz, bu düzlemler birbirine bağlı zaten. Ancak solumuzun içindeki eğilimler, gerçekliği çarpıtıp bükmek gibi, bu iki düzlem arasındaki ilişkiyi de bozup tanınmaz hale getirebiliyor. Genellikle de somut ve güncel kazanımlar ile sosyalizmin, hatta komünizmin en ileri idealleri birbirine tokuşturularak yapılıyor bu.

Oysa, Marx’tan bu yana sosyalist hareketin genetiğinde emekçilerin mücadele ile kazandığı her mevziye sonuna kadar sahip çıkmak, bir mücadele konusu haline getirilebilecek her hakkı sonuna kadar savunmak var. Zaten tersi, yani “ya hep ya hiç” tuzu kuruluğu, her şeyi elde edemediği sürece bir hiç olarak kalmaktan kurtulamıyor.

'TÜRKİYE ÖZGÜNLÜĞÜ HALKÇI BİR DAMAR TAŞIYOR'

Program metninde dikkat çekici başlıklardan biri de halkçılık hakkında. Biraz açar mısınız?


Bu konu, gerçekten de biraz dikkati ve emeği hak ediyor. Çok kabaca özetlersek şunu söyleyebiliriz: Türkiye’de işçi sınıfının yanı sıra, neoliberal birikim biçimi tarafından sömürüye, mülksüzleştirilmeye, yoksulluğa maruz kalan, baskı altına alınan, hakları gasp edilen toplum kesimleri var. Her ne kadar, bu sürecin artık proleterleşmeye de dönüştüğünü, dolayısıyla bu kesimlerden işçi sınıfına geçişin hızlandığını varsaysak bile, henüz bu kesimlerin tümü, tanımı gereği işçi sınıfının parçası olarak değerlendirilemez. Ancak neoliberalizmin yarattığı tahribatın bir sonucu olarak işçi sınıfı ile bu kesimler arasında çıkar uyumunun doğduğunu söylemek mümkün. Çıkarların özdeşlemesinden değil, çıkar uyumundan söz ediyorum. Yani kamuculuk, bugün sadece özelleştirmeler sonucu işsiz kalacak olan mavi yakalı işçinin değil, aynı zamanda mahallesindeki parkı müteahhitte peşkeş çekilmiş veya çocuğunun okulu imam hatibe çevrilmiş yurttaş için de yakıcı bir talep haline geliyor, gelebilir. İşte bu tablo, bizim halkçılık tartışmasına giriş yaptığımız basamak. Esasında bu tartışma çok da yeni değil; daha klasik formülasyonla söylersek, işçi sınıfı sosyalist iktidara yürürken hangi toplum kesimlerine önderlik edecek, hangi kesimleri kendi hegemonyası altında buluşturup devrime taşıyacak tartışmasıdır bu.

Türkiye’nin uzun ve güçlü bir sol mücadele geçmişine sahip olması, bu geçmişin ülke topraklarına kök salmış olması, günümüzde Saray iktidarının ülkeye kök salmış bu değerlere saldırıyor olması da düşünüldüğünde, halkın farklı kesimlerinin işçi sınıfının merkezinde durduğu bir hareketliliğe sevk edilmesi mutlaka denenmesi gereken bir fırsat. Dahası, biz her ne kadar saf ve kılçıksız bir sınıf hareketi arama alışkanlığında olsak da Türkiye özgünlüğünün kültürel olarak da “halkçı” bir damar taşıdığı açık. Bu nedenlerle, Türkiye’de işçi sınıfının iktidara yürüyeceği mücadelenin saf bir sınıf hareketi biçiminde düşünülmesi imkansız bizce. Sosyalist partilerin, eğer kendilerine bir öncülük misyonu da atfediyorlarsa, bu ilişkilenmeyi kuracak somut kanalları inşa etmek üzere kolları sıvaması gerekir.

Program taslağının bir diğer dikkat çeken kısmı Devrimci Cumhuriyet kavramının açıklandığı kısımlar. TİP’in Devrimci Cumhuriyet mücadelesi ile önüne koyduğu perspektif nedir?

Şu netliği sağlamamız lazım: Bir partinin programı da siyasal tutumu da sadece ilkelerinin, değerlerinin, teorik ve tarihsel kimliğinin ifadesinden ibaret olamaz. Program ve siyasal tutum, verili andaki sorunlara ürettiğiniz çözümlerinizi, karşı karşıya kalınan açmazların nasıl aşılacağına dair öngörülerinizi, önünüze koyduğunuz hedeflere ulaşmak için yaratmanız gereken araçları da içerir. Hatta, böylesi çözümler ve araçlar yaratılmadığı sürece sosyalizm ile güncel mücadeleler arasındaki boşluk doldurulamaz. Meşhur bir deyimdeki gibi, “her keşif bir açmazdan doğar”; işte sosyalistler de kendilerinin veya ülkelerinin karşı karşıya kaldığı açmazları keşiflerle aşmak zorunda.

Devrimci Cumhuriyet kavramını tartışırken böyle bir ihtiyacın karşılanması çabasını akılda tutmak gerekiyor. Türkiye’de sosyalist solun Saray Rejimi’ne karşı azımsanmayacak bir mücadelesi ve hala atıl duran bir kapasitesi var, fakat Saray Rejimi’nin nasıl yıkılacağına dair bir öngörüsü, planı, hazırlığı yok. Yani Saray Rejimi hangi siyasal mücadele kulvarıyla, hangi toplumsal kesimlerin mücadelesiyle yıkılacaktır; Saray Rejimi’nin yıkıldığı ancak sosyalizme geçişin mümkün olmadığı koşullarda ne yapılacak, nereye yüklenilecek, hangi kazanımlara dayanılacaktır; Türkiye’nin Saray Rejimi sonrası dönemine sosyalistler nasıl girecek, hangi güçlere dayanacaktır? Bu ve benzer birçok soruya solumuzun bir yanıtı yok. Yanıtı olmayı bırakın, bu tür sorulara yanıt aramak bile sosyalizmden vazgeçmiş olduğunuzun kanıtı sayılıyor ve “zındıklık” etiketi yemeniz için yeterli oluyor.

Bu yaklaşımın sosyalist harekette yarattığı iç basınç ve sağladığı konformizm ne kadar güçlü olursa olsun, bu tür sorulara yanıtı olmayan bir siyasal kulvarın etkili ve gerçek bir güç haline gelmesi imkansız. Bu açıdan, Devrimci Cumhuriyet perspektifi, bir anlamıyla Saray Rejimi’nin yıkılışına dair bir öngörü ve planı, deyim yerindeyse Saray iktidarının yıkılışının senaryosunu ifade ediyor. Saray Rejimi’nin yıkılışını sosyalizmin mi yoksa başka bir şeyin mi takip edeceği, mücadelenin ve toplumsal süreçlerin seyrine bağlı elbette. Sosyalistler ise, Saray Rejimi’nin yıkılışını sosyalizmin izlemesi için tüm güçlerini ortaya koyarlar, koyacaklar da; ancak bu mümkün olmazsa da halkın çıkarlarını ve kazanımlarını koruyup sosyalizm için kavgaya devam edecekler.

'DEVRİMCİ CUMHURİYET SINIF MÜCADELESİNİN GÜNCEL İFADESİDİR'

Dikkat edilirse, burada bir aşama veya kesintiden, sosyalizm öncesi bir toplumsal düzenden söz etmiyoruz. Devrimci Cumhuriyet, bir toplumsal düzen aşamasının adı değil, Saray Rejimi’nin yıkılışını hedefleyen mücadelenin ifadesi. Tam da bu nedenle, Devrimci Cumhuriyet kavramı kendi frenlerine, kırmızı çizgilerine de sahip olmalı ve program metnimizde bunlar görülebilir. Örneğin, cumhuriyet düşüncesinin burjuva versiyonunu değil devrimci bir yorumunu sahiplenmek bunlardan biridir. Ya da Devrimci Cumhuriyet mücadelesinde sermayenin ve devletin herhangi bir kesimiyle ilişkiyi reddetmek; dahası Devrimci Cumhuriyet mücadelesiyle Saray Rejimi’nin ortağı durumundaki sermaye sınıfına karşı da mücadele etmek; Saray Rejimi’nin yıkıldığı koşullarda sermaye sınıfının kendisini aklamasına izin vermemek sözleri de böylesi kırmızı çizgilerimizden.

Bu haliyle, Devrimci Cumhuriyet, açık ki bir sosyalist devrim modeli değil ve sosyalist devrimi ikame edecek bir alternatif de sayılamaz. Sınıf mücadelesinin güncel konjonktüründe Saray Rejimi’ne karşı verilecek mücadelenin ifadesi olarak değerlendiriyoruz. Ve yine Devrimci Cumhuriyet perspektifinin başarısını da sosyalizme iktidar yolunu açmasında arıyoruz.

Bugün kamuoyuyla paylaşılan TİP Programı henüz bir taslak halinde. Bundan sonraki süreç nasıl işleyecek?

Bugün itibariyle hazırladığımız taslak, eksiğiyle hatasıyla, tüm ilerici ve sol kamuoyuna iletilmiş oldu. Karşılık bulmasını tüm gönlümüzle arzu ediyoruz; eleştirileri, önerileri ve değerlendirmeleri almak istiyoruz; öğreneceğimiz çok şey olduğundan kuşku duymuyoruz. Davetimizin bir boyutu bu.

Öte yandan, Türkiye İşçi Partisi, bu ülkenin emekçilerinin, gençlerinin, aydınlarının, kadınlarının partisi olacaksa, ki öyle, bu kesimlerin her birinin elden geldiğince TİP’in kuruluşuna katkı koymasının kritik olduğunu düşünüyoruz. Bu, TİP üyesi olmak anlamına gelmiyor, ancak TİP’le dayanışma içerisinde olmak, bilgi ve birikimini TİP’li yoldaşlarıyla paylaşmak diyebiliriz.

23 Eylül’de TİP 1. Kongre Türkiye Konferansı gerçekleştirilecek ve Program ile Tüzük’e o toplantıda delegeler tarafından son hali verilecek. O tarihe kadar tip.org.tr adresinden programa ulaşıp tip@tip.org.tr adresinden de görüşlerini yazılı olarak bizimle paylaşan tüm dostlarımızın katkıları değerlendirilecek. Deyim yerindeyse, TİP Kurucu Meclisi ve ülkenin dört bir yanındaki TİP’liler olarak yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik; kalan son düzlüğü de omuz omuza ve dayanışma içinde kat etmeyi arzu ediyoruz.
TİP Program Taslağına buradan ulaşabilirsiniz.

https://ilerihaber.org/icerik/tipten-29-ekim-cagrisi-iscinin-emekcinin-cumhuriyetini-kurmak-icin-kavgaya-91120.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Bolsevik
[ Bolsevik ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 20.05.2016
İleti Sayısı: 29
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Bolsevik
Cevap Tarihi: 06.11.2018- 14:56


...




Bu ileti en son Bolsevik tarafından 03.12.2018- 17:12 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 07.11.2018- 22:30


HTKP'nin TKP'den kopuşunun üzerinden dört yıl geçti. Gerekçe TKP'nin artık atıl kaldığı ve GEZİ ayaklanması da ortaya çıkmışken artık çok daha farklı bir siyasi mücadelenin gerçekleştirilmesi yönündeydi. Israrla ayrılış nedeninin ideolojik ve politik olmadığı söyleniyordu ama, pratik o doğrultuda işlemedi. Daha bir yıl geçmeden Kurtuluş Kılçer grubu HTKP'den ayrıldı. HTKP'nin artık farklı bir parti olduğu ve TKP misyonuyla hiçbir ilgisinin kalmadığı kamuoyunda yaygınlaşıyordu. Farklı siyaset tarzı konusunda M.Çulhaoğlu'nun bir hayli soyut düzlemde kalan açıklamaları ve Erkan Baş'ın pratikte AKP karşıtı olan kesimlerin ortak eylemi konusundaki çalışmaları dışında pek bir şey de yoktu. Bu çalışma ve açıklamalar da HTKP'nin hala ne yaptığını bilemez savruk bir pozisyonda olduğu izlenimini değiştirmiyordu. Somutlaşan tek şey, Erkan Baş'ın giderek daha fazla Kürt hareketi ile dirsek temasını arttırdığıydı. Sonunda birdenbire TİP'in kuruluş yolunda olduğu açıklandı. Bu da bir başka gariplikti. HTKP faalken Erkan Baş kendine ''TKP Genel Başkanı'' dedirtiyordu. Şimdi ne olacaktı, hem TKP ve hem de TİP genel başkanı kimliği mi taşıyacaktı, sorusu akla gelirken, bu kez de HDP listelerinden milletvekili oldu!   TİP'in program taslağı açıklandı, HDP'den meclise girenler HDP'den ayrılıp TİP'e girdi ve bu baş döndürücü trafik sonucunda da Can Soyer TİP'in açıklanan program taslağı konusunda yorumlarda bulundu.

TKP'den ayrılış sırasında sürekli dillendirilen ''daha farklı ve daha etkin mücadele kopuştan 4-5 yıl sonra nihayet somutlaşıyordu. Daha etkin ve daha farklı mücadele başta Kürt hareketi olmak üzere diğer muhalif kesimlerle birlikte ''devrimci cumhuriyet'' adı (programı) çerçevesinde mücadele etmekmiş.

Sınıf hareketinin geriye çekildiği ve kısa vadede de yükselişe geçmeyeceğinin görüldüğü bir dönemde içe dönük çalışma yerine dışa dönük bir mücadeleyi yeğliyorlarmış. Bu şekilde hem AKP karşıtlığını sahaya yansıtacaklar, hem sosyalizmi sokağa taşıyacaklar ve hem de ...-bunun yanıtı yok ama, ''saray rejimine'' karşı etkin mücadele edecekler! Adını ''devrimci cumhuriyet'' koydukları bu program 4 yıldır beklenen ''daha etkin ve daha farklı bir mücadele''nin ne olduğunun bir açıklamasından başka bir şey değil. Tutar mı, bir sonuç verir mi? Pek emin değiller. Çulhaoğlu bir açıklamasında ''deneyeceğiz'' demişti. ''Başarısızlık halinde geriye dönmek de mümkünmüş'' Hep atıl kalmaksa bir mücadele biçiminde karar kılmak daha doğruymuş falan.

Bir parantez açarsak, bugüne kadar Kürt hareketi ile Kürt hareketine kuyrukçuluk yapan kesimlerin birlikteliğinin   ''ortak'' mücadele başlığı neydi? Tam da Kürt hareketinin liberalizmi keşfettikten sonraki siyaseti doğrultusunda demokratikleşme değil miydi; TİP'in bu program taslağının ve Can Soyer'in bu açıklamalarının bu doğrultudan farkı ne? ''Biz bu mücadele ekseninde daha fazla sosyalizmi dile getireceğiz'' demek kuyrukçuluktan farklı bir doğrultuya geçiş olarak görülebilir mi? TİP farklı olduğunu, ve sürecin sol açısından dışa dönük bir mücadele anlamına geleceğini savunuyor. Kürt hareketi ile birlikte daha demokratik Türkiye mücadelesi TİP'in program taslağı ve Can Soyer'in yorumlarndan anladığımız kadarıyla ''devrimci cumhuriyet'' için mücadeleye dönüştürülecek. Bu konuda neler yapılacağı da sanırım, daha sonraki süreçte somutlaşacak.

Bu siyasi tarzın bir aşamalı devrim olmadığı ve açıklamalardan bir toplumsal formasyon yorumu çıkarılmaması gerektiğini söyleyenlerin daha sonrası için kapıyı açık tuttuklarını belirtebiliriz.

Bir anlamda kervan yolda düzülür durumu...

Şimdilik iki sonuç çıkarabiliriz; birincisi, ne olursa olsun HTKP-TİP sürecinin artık bir somutluğa ihtiyaç duydukları gerçeğidir. TİP program taslağı ve Can Soyer'in açıklamaları dört yıldır süregelen ''beklentileri'', yani etkin ve farklı mücadeleden ne anlaşılması gerektiği sorusunun yanıtını vermişlerdir. Ve ikincisi, bu programın pratikteki karşılığının ( daha işin başında olunmasına rağmen) pek de umut var gözükmediğidir. Bana göre bu süreç ya bir fiyaskoyla sonuçlanmaya adaydır, ya da bir kuyrukçu tavırla nihayete erecektir.

Nedenlerini bir sonraki yazıda açıklamaya çalışırız.









Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 09.11.2018- 20:03


Bana göre bu süreç ya bir fiyaskoyla sonuçlanmaya adaydır, ya da bir kuyrukçu tavırla nihayete erecektir. demiştim. Bu konuya gelmeden önce HTKP-TİP süreciyle yapılmak istenenin ''AKP rejimini yıkmak'' olduğunun altını çizelim. TKP'den ayrılış sırasındaki farklı siyaset dedikleri şey AKP'ye muhalif olan tüm kesimlerle birlikte AKP'nin nasıl yenileceği sorusuna yanıt vermek ve bu yanıtı geniş kesimlere kabul ettirmektir. Erkan Baş bir ara buna benzer bir şey söylemişti. Geniş kitleleri ikna eden ve bu süreçte onları örgütleyebilen gücün de Türkiye'nin geleceğini belirleyeceğinden söz etmişti.

Farklı ve etkin dedikleri siyasetin genel çerçevesi bu.

Geniş kitle dedikleri kesimlerin içinde Kürt hareketi, meslek örgütleri, bazı sivil kuruluşlar, belki bazı sendikalar ve aydınlanma ve laiklikten yana olan cumhuriyetçileri sayabiliriz. TİP ''dışa dönük'' mücadelesini bu kesimlerle yürütecek, ve eğer başarıya da ulaşırsa Türkiye'nin öncü gücü olmayı hak edecek!

M.Çulhaoğlu ve Erkan Baş grubunun başka da çaresi yoktu. Kafalarından geçen böyle bir süreç sonunda sosyalizmi kitlelerle buluşturmak. Ve partiyi solun en güçlü partisi haline getirmek. ''Devrimci cumhuriyet programının başarılı olması ve sosyalizmin TİP'le kitleselleşmesi o verili koşullara göre yeni bir mücadele hattının örülmesini gerektirecek ki, o koşulları bugünden saptayabilmek pek de mümkün değil, ayrıca doğru da değil.

Peki bu yol haritası, bir diğer deyişle devrimci cumhuriyet başarılı olur mu?

Bu konularda kesin öngörülerde bulunmak doğru olmasa da, geniş kitle içindeki Kürt hareketinin hala bir Türkiye partisi olamamaktan kaynaklı sorunun bu sürecin işlemesinin önünde bir engel olacağını düşünüyorum. Ne yazık ki böyle bir durum var ve Kürt hareketi kendi kitlesi dışındaki kesimler üzerinde olumsuz bir algı yaratıyor. Üstelik haklı ve doğru bir algı bu! Ve Kürt hareketinin yasal partisinin bu algıyı değiştirebilecek potansiyele sahip olmadığı da bir başka gerçek!

Avrupa'da benzer sorunların yaşandığı ülkeler ile bizdeki Kürt hareketinin yapılanması arasında temel bir fark var. Oralarda hareketlere yön veren ideoloji ve siyasetler yasal partiler tarafından üretilir ve alınan her karara silahlı gruplar uyar. Bizde bunun tersi egemen. Merkezde illegal bir örgüt, ideolojiyi de siyaseti de o üretiyor, ve alınan kararlara yasal parti uymak zorunda kalıyor. Böyle olunca TİP'in söz konusu devrimci cumhuriyet perspektifi daha baştan güven vermiyor. Bana gerçekçi gelmiyor.

Kürt hareketinde merkez yani karar organı yasal parti olabilseydi belki böyle bir süreç daha baştan güçlü olabilirdi, ama değil. Emareleri de ortada, Erdoğan bu aralar milliyetçiliği   elinin tersiyle uzaklaştırsa ne olacak? Kürt hareketi ''hayır, biz TİP ile devrimci cumhuriyet perspektifi altında bir mücadeleyi yürüteceğiz'' mi diyecek?

Hiç sanmıyorum.

Erdoğan bu konuda bir adım atsın, Kürt hareketinin koşar adıma geçeceğinden eminim.

En güçlü ''müttefik'' Erdoğan ile masaya oturma hazırlıkları yaparken ona rağmen devrimci cumhuriyet çalışmalarının yürüyebileceği iddia edilebilir mi?




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.11.2018- 10:53


Kürt hareketinin netleşmeye ihtiyacı var. Legal ve illegal örgütleriyle Amerikan emperyalizminin gölgesinde ve liberal programlarla halkına özgürlük ve bağımsızlık getiremeyeceğini anlamalılar. Türkiye solcusunun da Kürt hareketinden netleşmesini isteme hakkı var. On yıllardır yapılmaması da Türkiye'de devletleşen bir dinci gericiliğe karşı mücadelenin yeterli düzeyde olmamasına ve gericiliğin hem siyasal hem toplumsal alanda daha fazla mevzi kazanmasına ve egemenlik kurmasına yol açıyor. TİP'in girişiminin ve demokratik cumhuriyet perspektifinin bu konuların hala netleşmediği koşullar altında gerçekleşmesinin de konuyu daha başlamadan sakatlıyor. Bu yüzden bu girişimden bir şey çıkmaz diyorum. Umarım yanılırım ama Kürt hareketinin uzun vadeli perspektifinin bir ''ayrılık''tan yana olması, onunla Türkiye konusunda bir strateji oluşturmanın önünde engel olduğu gibi netleşememesinin nedeni de bu. Kendi içlerinde yaşadıkları gerçekliği dışarıya aktaramıyorlar.




Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 10.11.2018- 23:02


Bana göre bu süreç ya bir fiyaskoyla sonuçlanmaya adaydır, ya da bir kuyrukçu tavırla nihayete erecektir. demiştim. Bu konuya gelmeden önce HTKP-TİP süreciyle yapılmak istenenin ''AKP rejimini yıkmak'' olduğunun altını çizelim.

HTKP-TİP süreciyle ''saray rejimi''nin yıkılmasını amaçlayan bir siyasi program TİP'in kamuoyuna açıkladığı perspektiftir. TİP bunu Kürt hareketi ve diğer muhalif kesimlerle birliktelik oluşturarak yapmayı amaçladığını ortaya koymaktadır. Peki Kürt hareketinin böyle bir amacı var mıdır? Bu soruya çok net bir şekilde ''evet'' diyebilmek mümkün müdür? Daha farklı bir şekilde soralım; Kürt hareketi, kendisiyle birlikte hareket eden liberal kesimlerle TİP'in ''devrimci cumhuriyet'' programına dahil olmak mı ister, yoksa milliyetçiliği biraz da oAma işler hep böyle gider miydi?sa geriye çeken Erdoğan'la yeniden bir masanın etrafında oturmak mı?

Bu soruya ''devrimci cumhuriyet perspektifi'' olarak yanıt verecek birini düşünemiyorum. AKP baştan beri Kürt hareketinin işine gelmiştir. AKP'nin kuruluş dönemine, ve cumhuriyet dönemi kazanımlarına karşıtlığı ve hatta düşmanlığı Kürt hareketinin hiçbir zaman umursadığı bir konu olmamıştır. Kürt hareketinin ve özellikle sanaldaki yandaşlarının AKP ile aynı doğrultuda siyasi bir mücadele içinde olduklarını da akıldan hiç çıkarmamak gerek. Her iki kesimin entelektüel ve ideolojik desteği de sağlı sollu liberallerden geliyordu.   HTKP-TİP yönetiminin bu konuyu göz ardı ettiklerini düşünüyorum. Ve hatta buna zorunlu olduklarını, böyle davranmak zorunda olduklarını ve ayrışma sonrasında ileri sürdükleri ''daha etkin ve daha farklı siyaset''in başka bir şekilde gerçekleşme olanağının bulunmadığını görüyorlardı. Bu tarz-ı siyasetin bir türlü netleşmemesinin nedeni de buydu aslında. AKP'nin hem içeride ve hem dışarıda Kürt hareketiyle göğüs göğüs çarpışmayı tercih etmesinin geldiği nokta aradığı koşulu TİP'e vermişti. Kürt hareketi AKP'ye karşıtlık pozisyonuna gelmişti. Devrimci cumhuriyet perspektifini açıklamak açısından belki de tam zamanıydı. HTKP-TİP açısından durum bence bu.

Ama Kürt hareketi açısından konunun bu kadar basit olduğunu hiç düşünmüyorum.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Bir Programa İlişkin Düzeltmeler proletersosyalist 2 4037 30.11.2014- 05:15
Konu Klasör Eşitsizlik İran’ın resmi programı.. melnur 0 386 19.09.2022- 06:19
Konu Klasör Güncel sorunlar ve sosyalist siyaset... melnur 1 1026 10.05.2022- 02:24
Konu Klasör DİSK, KESK, TMMOB ve TTB'den 1 Mayıs programı açıklaması... melnur 4 1836 01.05.2021- 10:42
Konu Klasör Komünizmi en başa taşıyıp, güncel hale getirmek... melnur 1 2796 24.01.2020- 06:26
Etiketler   Can,   Soyer,   TİP,   güncel,   mücadele,   programı.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS