SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Seni gidi ulusalcı, sosyal şoven ve dahi neo-faşist seni...           (gösterim sayısı: 3.019)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

36 kere teşekkür etti.
50 kere teşekkür edildi.
Konu Yazan: melnur
Konu Tarihi: 11.09.2019- 07:13


Metin Çulhaoğlu'nun aşağıya aldığım yazısını ilk kez bugün okudum. İstanbul dışındaydım ve günlük gazeteleri olduğu kadar haber sitelerini de pek takip edemiyordum. Yazıyı okuduğumda ilk aklıma gelen bu yazıya koyduğum başlık geldi. ''Seni gidi ulusalcı, sosyal şoven ve dahi neo-faşist seni...'' İçimden gerçekten gülmek geldi, gülmesem de gülümsedim, acı acı!

Bir dönem Türk ve Türkiye denildiğinde hep sosyal şoven sözcüğü veya açık seçik ''ırkçı, faşist'' suçlama ve karalamalarıyla karşı karşıya kalmak vardı. Özellikle, ( bu sözcüğü de çok kullanıyorum, çünkü eleştirilerim daha çok sanalın sözde sol-sosyalist ve dahi enternasyonalist(!) forumlarıyla ilgili olduğunun altını çizmek istiyorum) evet özellikle sanalın bu taraflarında böyle bir algı yaratılmıştı. Kürt ulusalcılığının yükselişi revaçtaydı ve hemen her konu böyle bir perspektiften geçirilmeli algısı yaratılıyordu.

Çulhaoğlu'nun yazdıkları üzerine çok şey de söylenebilir. Yeri geldiğinde yapılabilir. Önce ustanın yazısı:

Sahiden böyleyse niye uğraşalım ki? - Metin Çulhaoğlu

Marx’ın kullandığı terim ve sözcüklere değer verenler için hatırlatalım:

1850’li yıllarda Marx, New York’ta yayınlanan Tribune gazetesine Avrupa’daki siyasal gelişmelerle ilgili yazılar göndermiştir (özellikle Kırım Savaşıyla ilgili gelişmeler). Bu makalelerde “Osmanlı İmparatorluğu” ve “Osmanlı” sözcüklerinden çok daha sık biçimde “Türkiye” ve   “Türk” kullanılmaktadır (“Türk orduları”, “Türk nüfus”. “Türk limanları”, “Türk ırkı” gibi).

Demek ki 19. yüzyıl ortalarında, henüz ortada İttihat ve Terakki, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Türkiye Cumhuriyeti, Kemalizm, “resmi ideoloji”, vb. yokken de birileri belirli bir coğrafyaya “Türkiye”, bu coğrafyada yaşayan belirli bir nüfusa da “Türk” diyordu. Başkaları da öyle diyor olmalı ki bu makalelerden birinde Londra’da yayınlanan The Times gazetesine değinilmektedir: Gazete, “Türkiye’nin dışlanmasını” savunmakta, “Türk ırkının Avrupa’nın bu güzelim köşesini yönetmeye artık uygun olmadığını” ilan etmektedir .

(https://www.marxists.org/archive/marx/works/subject/russia/crimean-war.html)

19. yüzyıl ortalarının “çok geç” olduğu söylenirse “modern siyaset biliminin babası” sayılan Machiavelli’nin   (1469-1527)   Prens adlı eserine bakabiliriz. Machiavelli bu metninde kendi döneminde öne çıkan iki hükümet/yönetim biçimini karşılaştırırken Fransa Kralı’nın karşısına “Türk”ü çıkarır (“Türk’ün ülkesi”, “Türk’ün devleti”, “Türk’ün krallığı” gibi).

(https://www.victoria.ac.nz/lals/about/staff/publications/paul-nation/Prince-Adapted2.pdf)

İtalyanların “Mamma li Turchi” (Anneciğim Türkler geliyor!) deyişinin epey eskilere dayandığını biliyoruz. Demek ki onlar da bir tür UFO gibi “gemilere binmiş tanımlanamayan unsurlar” dememiş, “gelenlerin” Türk olduklarını tespit etmişler...

Sonuçta, olumsuz her tür iliştirmeye rağmen ortada bir “Türkiye” ve “Türk” realitesinin olduğu yüzyıllar önce de pek çok çevre tarafından kabul ediliyordu. Osmanlı’nın kendisi Türk’e nasıl bakmış olursa olsun, dünyanın Osmanlı’ya Türk olarak baktığı kesindir.

O halde bu durum, günümüzde pek revaçta olan, “Türkiye” adının tarihte hiçbir karşılığı olmadığı, “Türk” diye adlandırılabilecek herhangi bir topluluktan (ulus, halk, her ne ise) söz edilemeyeceği, bir dil olarak Türkçe’nin ise “sonradan uydurulduğu” gibi tezlere göre çok daha gerçekçi sayılmalıdır.  

Özetle, “birilerine” şunu söylemiş oluyoruz: Ne diyecekseniz deyin de hiç olmazsa “yoktur”, “uyduruktur”, “resmi tarihtir”, vb. demeyin…  

***

Açık bir gerçeğin Marx’a, Machiavelli’ye atıflarla vurgulanmasındaki tuhaflığın farkındayız. Ne yapalım ki bunu bile gerektiren bir dönemden geçiyoruz. Türk milliyetçiliğinin, Kemalizm’in, “resmi ideolojinin” bozucu etkilerine kapılmış oldukları düşünülemeyecek kişiler olarak insanın aklına bunlar geliyor…

Gelmek istediğimiz asıl yer ise başka…

Eğer İttihat ve Terakki bir katiller çetesinden ibaretse, 1908 bu çetenin gerçekleştirdiği bir darbeden öte anlam taşımıyorsa, Kurtuluş Savaşı’nın bir “şike” gibi görülmesi gerekiyorsa, bugün üzerinde yaşadığımız toprakların kazanılmayıp bize emperyalist güçler tarafından “bahşedildiğine” inanılıyorsa, ülkedeki modernleşme-çağdaşlaşma girişimleri ancak “faşizmin kurumsallaşması” bağlamında değerlendiriliyorsa…


Eğer Mustafa Suphi’den Şefik Hüsnü’ye, Hikmet Kıvılcımlı’ya, Mihri Belli’ye, Reşat Fuat Baraner’e, Mehmet Ali Aybar’a Behice Boran’a, Deniz Gezmiş’e, Mahir Çayan’a kadar bu ülkede sosyalist-komünist harekete önderlik etmiş, yol göstermiş kim varsa hepsi “resmi ideolojinin” zokasını yutmuş kişiler sayılacaksa…


Eğer Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Aziz Nesin ve Nobel ödüllü Orhan Pamuk gibi uluslararası üne sahip kişiler yazdıklarını hep “uyduruk” bir dille yazmışlarsa…

Böyle bir ülke için, sosyalizm başta olmak üzere herhangi bir gelecek tasavvur edilmesi mümkün değildir. Geçmişine en küçük bir değer bile biçilmeyen bir ülkenin geleceği de kimsenin umurunda olmaz.
“Nihilizm” tanımına itiraz edenler çıkabilir; ama geleceğin sosyalist toplumunun ancak çok ileri evrelerinde gündeme gelebilecek “arınmış” değerlerin ve özelliklerin bugünün mücadelesi için önkoşul olarak görülmesi bir tür politik nihilizm sayılmalıdır.

Sonunda apolitizme varacağı da unutulmadan…

https://ilerihaber.org/yazar/sahiden-boyleyse-niye-ugrasalim-ki-103118.html



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 16.09.2019- 14:33


12 Eylül 1980 sonrasında Türkiye solunun gerilemesinde, giderek lime lime parçalanmasında ülke ve dünyadaki nesnelliğin çok büyük etkisi olduğu bir gerçek. Ne var ki, Türkiye solunun bu gerileme sürecinde Kürt hareketinin yükselişte olmasının yarattığı koşullar da bu gerilemenin ivmelenmesine katkıda buunmuştur, diye düşünüyorum. Özellikle sanalda, internetin sözde sol-sosyalist forumlarında yazılıp çizilenlerin bu etki nedeniyle olduğunu söylemek hiç de yanlış değil. Türk, Türkiye sözcüklerinin yarattığı ''alerji'' bir yana, Kürt hareketine biat etmeyen her türlü siyaset daha baştan sosyal şoven, ulusalcı, neo faşist olarak adlandırılır yaratılan iklime uygun bir pozisyon almanın solcu sosyalist olabimenin abecesi sayılırdı. Bu konuda ilginç yazı ve yorumlara da rastlamak mümkündü. Hiç ilgisiz bir konuda, yazılara ''yanlış anlamayın TKP'li değilim'' diye başlamak dönemin ve sözde sol-sosyalist forumların ruhuna uygundu.

Daha önce de bir yerde yazdığımı hatırlıyorum; yinelemekte zarar yok; genellikle Kürt hareketini ad vermeden savunan bir yazar arkadaşımız vardı. Kurallara uygun yazdığında yönetim yazarlara müdahale etmezdi. O arkadaş ta önceden hazırladığı uzun sayfalarda ''Kürt hareketinin ve Kürt halkının uğradığı haksızlıkları'' yazıya dökerdi. Bir dönem foruma uğramaz oldu. Tutuklanmış. Haberimiz yok. Katılım o dönem çok fazla olduğundan pek de farkına varmamıştık. Sonra özelden bana başka bir arkadaşımız, bir link vermişti. Oraya girdiğimde ki orası da bir Kürt sitesiydi ve orada tutuklanmanın ''yazıyaz forumun sahibinin polis muhbiri olması'' gerekçe gösteriliyordu. İsim de veriliyor; ''melnur, foruma giren Kürtleri polise bildiriyor'' falan deniliyordu. Gülüp geçilebilirdi, olay sonradan tutuklanan arkadaşın serbest bırakımasıyla açıklığa kavuşmuştu. Ama daha önemli bir şey vardı. Girdiğim o forum ( o zamana kadar varlığını bilmiyordum) evet, bir Kürt sitesiydi, orada kendilerinin solcu-sosyalist olduğunu söyleyen ve yazı ve yorumlarından da öyle olduğunu çıkartabileceğimiz kişilerin gözleri, Kürt milliyetçi gençliği ağzına geleni söylüyor, tam bir faşist üslupla Türk sözcüğüyle ilintili ne varsa kin ve nefret kusuyordu. Bir değil, üç değil, bir yığın örnek vardı. Türk sözcüğü şovenizmle faşizmle ilişkilendiriliyor ve bir tek karşı yazı da oralarda yazılmıyordu. Foruma girip tepki göstermiştim. Kürt milliyetçiliğinin oralarda Kürt şovenizmi ve faşizmine dönüştüğünü yazmıştım. Tepkim karşısında neredeyse o şoven ve faşist üslup ve söylemi savunur hale gelenler çok daha sonraları o üslupla yapılmış yorumları silmişlerdi.

Dönemin ruhu öyleydi!

Sözde sol-sosyalist forumlarımızın da bu verdiğim örnekten pek   farklı bir yanı yoktu. Buralarda da Kürt hareketine kuyrukçuluk yapmayan her türlü siyasi anlayış, başta   CHP ve TKP olmak üzere her türlü olumsuzluk, hakaret ve hatta küfürlere maruz kalırdı. Bir koro oluşmuştu, bir karşı-devrim ittifakı. Kürt milliyetçi gençliği ve kendini Marksist, Leninist, komünist veya enternasyonalist olarak niteleyen bir kuyrukçu zevat internette yaratılan bu sözde solculuğun taşıyıcısı haline gelmişlerdi. Bugün AKP devleti ele geçirmişse, muktedir hale gelmişse ve siyasal ve toplumsal alanda hatırı sayılır bir güç haline dönüşmüşse, internetteki bu sözde solculuğun etkisini yabana atmamak gerek. Solcu-sosyalist ve hatta enternasyonalist olmak hem Kürt milliyetçiliği ve hem de sol sempatizanlığı üzerinde yanlış bir algıya yol açmış, CHP ve TKP düşmanlığı da bu zeminde köpürtülerek AKP gericiliği hep gözardı edilmiştir.

Zaman geçti; süreç AKP'nin devlet haline gelmesine ve gerçek yüzünün ne olduğunun anlaşılabilir olmasına yol açtı. Umarım gerçekten öyledir. Sorunumuzun temelinde salt etnik değil, tarihsel, toplumsal ve sınıfsallık yattığını görebilmişsizdi ve en kaba haliyle yanlış ve doğru bildiklerimizin o dönemde birbirine karıştığını anlamışızdır. Yoksa, ve hala aynı noktadaysak, aynı yanlış algı zihnimizin bir yerlerindeyse çekilen onca acı ve yitirilen onca canın beyhudeliği söz konusu olacaktır.

Belki aynı sözleri sık sık yineliyorum ama, sanki hiçbir şey değişmemiş gibi yaşananlardan hiçbir şey anlamayan ve ders çıkarmayan, özeleştiride bulunmayan bir ''kesim''   Kürt ulusalcı/milliyetçiliğine biat etmeyen solu hedef haline getirmeyi sürdürmeye devam etmektedir. Bir görev, bir misyon üstlenmişler art niyetli oldukları bir yana, sol-sosyalizm konusunda   bir kışkırtıcı/provakatör olduklarını düşünüyorum. Daha önce de değinmiştim, etkileri hiç kalmadı artık ama işte sinek küçük ama mide bulandırıyor!

Türkiye farklı bir dönem içine girdi. Türkiye'nin sosyalizme ihtiyacı var. Sosyalizmin bir öncü partiye (TKP'ye) ihtiyacı var. Ne ki, Türkiye coğrafyasının tek gerçeği bu değil. Artık Türkiye nesnelliğinin de doğru yorumlanmaya ve özellikle Kürt hareketi için farklı perspektifler geliştirmeye ihtiyacı var. HDP toplumdaki algısı üzerinde kafa yormalıdır. Kürt gençliğinin siyasi bilinci konusunda zaman ve emek harcamalıdır. Metin Çulhaoğlu'nun yazısı birilerinin zihninde hala ''seni gidi ulusalcı, sosyal faşist ve dahi neo-faşist seni'' tepkisine yol açıyorsa sorun hala çok ciddi demektir.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
melnur
[ Gelenek ]
Kurucu
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 02.08.2013
İleti Sayısı: 10.954
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

50 kere teşekkür edildi.
36 kere teşekkür etti.
Cevap Yazan: melnur
Cevap Tarihi: 19.09.2019- 08:35


Kürt hareketinin yükselişe geçtiği dönem aynı zamanda Türkiye slolunun gerilediği bir döneme tekabül eder. Sadece bu da değil, o dönemin belirgin bir özelliği... İçinden geçtiğimiz dönem   hem içerde ve hem de reel sosyalizmin çözülüşüne paralel olarak dışarda, liberalizmin yükselişine de tanıklık etmiştir. ( AKP'nin iktidara yürüyüş sürecinde de o dönemin iklimi etkili olmuştur.) Sözde sol-sosyalist forumlar hemen her şey uyarında giderken bir anda acaiplikler silsilesi olarak karşımıza çıkmamıştır. Oralarda dönemin solculuk-sosyalistlik adına savunulan safsataları da yine o iklime ve o iklimin perspektifine uygundu. Kuruluş, aydınlanma ve cumhuriyet devrimlerine ( Kemalizme) düşmanlık önce Batı merkezlerinde pişirilmiş, sonra liberaller eliyle bu coğrafyada seslendirilmiş ve sözde sol-sosyalist forumlarda yapıldığı gibi hemen herkes kendi meşrepine uygun bir şekilde bu koroya katılmıştır. ''Kutsal ittifak'' dediğimiz (sol) liberallerin, dinci-gerici sözde aydınlar, dönekler ve Kürt milliyetçiliği ile yaptığı birlikteliğin internet ortamına yansımasıydı sözde sol-sosyalist ve dahi enternasyonalist siteler... Ve buralarda sol-sosyalizm ve dahi enternasyonalizm adına savunulan hemen her şey gerçekte sağlı sollu liberallerin ileri sürdüklerinin tıpatıp aynısıydı. Liberallerdeki birinci cumhuriyet düşmanlığı buralarda Kürt milliyetçiliğinin söylemlerine de uygun bir şekilde sözde sol bir ambalajla savunulur, Türk ve Türkiye kavramları   nerdeyse düşmanlaştırılır ve solcu sosyalist ve enternasyonalist komünist olmak bu tersine dönmüş dünyanın bir parçası olma koşuluna bağlanırdı. Lenin'in UKKTH alıntıları havalarda uçuşurdu o dönem. Diz boyu cehalert Lenin'i bile bu gerici koronun sosyalizm düşmanlığına malzeme yapılırdı. M.Çulhaoğlu'na ''seni gidi ulusalcı, sosyal şoven, neo-faşist seni'' dedirtecek söylem işte o iklimin bir ölçüde analizinden başka bir şey değildir. Geride kaldı, pörsüdü, bir iki kendini bilmez müptezel dışında artık yinelenmez de oldu; onların da toplumsal yaşamda bir karşılığının olduğunu sanmıyorum. Ama işte iz bırakmıştır, sol sempatizan kesimin bir kısmının zihninde belki aşılamayacak bir etkiye yol açmıştır; sürekli tekrarlanıyor olmasının nedeni de bu; başka bir şey değil.

O dönemde Marksizm veya Leninizm adına kerameti kendinden menkul bir solculuğun ortaya çıkışı da rastlantı değildi. Yine aynı iklim, Kutsal İttifak'tan yanında veya karşısına dikilmiş görünüyor olsalar da savunulanların veya karşı çıkış gerekçelerinin ne Marksizmle ve ne de Leninizmle bir ilgisi vardı. Marksizmi savunuyor görünüp Marks'ın hemen her sözüne ve Marksizmin temel yaklaşımına aykırı ne kadar söz ve eylem varsa ilginç bir şekilde savunulurdu. Leninci olmak vurdulu-kırdılı safsataları savunmak anlamına gelirdi. Kürt hareketine en küçük bir eleştirisi forumlardan uzaklaştırma nedeniydi. Yetmezdi, ulusalcılık, sosyal şovenlik, neofaşistlik çukuruna daldırılıp çıkarılır, en önemlisi Kürt halkının düşmanı olmakla damgalanabilirdiniz. Unutmuyorum, bütün bu saçmalıkların baş köşesinde olan bir kuyrukçu arkadaşımız o dönemde Öcalan'ın Marks ve Lenin için söylediklerine ve onu benimseyip tekrarlayan Kürt milliyetçilerinin söylemlerine ''eleştiridir'' diyerek tam bir cahil cesareti göstermekten bile kaçınmamıştı. Kürt hareketini eleştirmek Kürt halkının düşmanı olmak anlamına geliyordu ama sosyalizme ve sosyalist liderlere Öcalan'ın ağzıyla yaklaşmak bir ''eleştiri'' olup çıkabiliyordu!

Marksizm'in ne olup ne olmadığı önemli.

Marksist olabilmek internette bulunan Marksist ustaların söylemeye çalıştıklarını zaman, mekan ve koşul farkı bile gözetmeden ve çoğu kez de anlamadan tekrarlamak, altına üstüne bir şeyler yazmak anlamına gelmediğini bir şekilde kavrayabilmeli ve içselleştirebilmeliyiz. Yoksa Marksizm Leninizm'i bir ansiklopedi sanar, bulduğumuz bir alıntıyı yinelemenin ''teorik davranmak''la eş anlamlı olduğu yanılgısına düşer veya Marksizm'in ''eleştirel bir yaklaşıma da sahip olduğu'' gerçeğinden ''Marksizm bir eleştiridir'' indirgemeciliğine kapılırız...

Örgütlenme konusunun önemi sadece sınıf mücadelesinin içinde olmak anlamı taşımıyor ve aynı zamanda bilimsel sosyalizmi ve Marksizm'i öğrenmeye çalışmanın daha gerçekçi olanaklarına sahip olduğu anlamına da gelmektedir. İyi niyet önemli ama, bu konuda salt iyi niyetin de bu konularda yetersiz kaldığını ve kalacağını söylemek isterim. Bir dönem liberal safsataları ve burjuva kozmopolitizmini nasıl ki, proleter enternasyonalizmi sanmış ve yanlış bir kulvarda yürümüşsek, şimdilerde aynı saçmalıklar Marks ve Lenin   alıntıları üzerinden yapılmaya çalışılmaktadır. Önemleri yok, etkileri hiç kalmadı, ne var ki, işte sürekli yineleme gereği duyuyoruz: Sinek küçük ama gerçekten mide bulandırıyor.





Bu ileti en son melnur tarafından 28.09.2019- 22:48 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 2 kişi görüntülüyor:  2 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Sosyal yurtseverlik, sosyal şovenizm vesaire... melnur 0 4507 14.08.2013- 15:33
Konu Klasör 12 Mart; ilk faşist darbe ayhan 3 4052 14.03.2021- 18:55
Konu Klasör Türkiye’de bu kadar çok faşist var mı? melnur 0 1251 28.08.2021- 10:47
Konu Klasör Seni başkomutan yaptırmayacağız! umut 1 3979 03.07.2015- 14:04
Konu Klasör Seni başkan yaptırmayacağız! umut 1 3212 21.04.2015- 11:59
Etiketler   Seni,   gidi,   ulusalcı,   sosyal,   şoven,   dahi,   neo-faşist
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS