Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

12.08.2013- 15:46

Beylik sözdür; araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.

Tam da öyle; SSCB'nin çözülüşüyle birlikte ortaya çıkan şaşkınlık ortamında çeşitli tartışmalar ortaya çıktı. "Elveda proletarya" gibi soldan sağa çark edilmesini öğütleyen çalışmalar dışında, sözüm ona ideolojik bir eleştiri olarak gözüken "Marks'a geri dönelim" yaklaşımlarını bir kentra koyduğumuzda, toplumda yer bulmuş ve kendini bir sosyalizm projesi(!) olarak sunmuş yaklaşım da tek ülkede sosyalizmin olamayacağı görüşüdür. Bu konudaki çalışmalar hız kesmiş gözükse de, bir dönem yoğun bir biçimde yaşanmış olması, toplumda olabildiğince yanlış bir tortu bırakmasına ve dolayısıyla yanlış yorumlanan bir algı oluşturmaya yetmiştir.

Tek ülkede sosyalizm olamayacağını savunanlar öteden beri vardı ve çoğunlukla troçkist ve bir ölçüde anarşistler bu görüşün arkasındaydılar. İdeolojik olarak bu görüşün o günlerde de bu günde çok fazla anlamı yoktur. Ancak SSCB'nin çözülüşünden sonra tek ülkede sosyali,zmin olamayacağı görüşü, bir kısım samimi marksistler tarafından da savunulmuştur. Ancak bu siyaset anlayışı, bu savunmayı, isiyasal devrimle ele geçirilen bir ülkede sosyalist bir sürecin başlamadığı, bu sürecin adının işçi devleti olduğu, sosyalizmin gerçekte sınıfsız ve devletsiz bir aşama olan komünizmin birinci aşaması olduğunu ileri sürdüler. BUnu ileri sürerken de hiç bir şekilde siyasal devrim perspektifinden vazgeçmediler. Yani, onlara göre komünizme giden yolda yine iktidarın ele geçirilmesi ( siyasal devrim= perspektifi öncelikliydi ama, siyasal devrimden sonra toplumsal devrimşler başlasa dahi bu dönemin adı marks'a göre sosyalizm olamazdıı.

SSCB'nin çözülüşü ve bu tür tartışmaların içeriğinin çok da iyi anlaşılamaması asıl, kendilerine hala "sosyalistim" diyen bir kısım çevrede de yanlış bir algıya yol açmıştır. Bu algı, bir ölçüde tek kutuplu bir dünyada liberalizmin saldırılarının da etkisiyle, sosyalizm ve liberalizm gibi birbirinden temelde farklı iki varlık biçiminin kaynaştırılması gerektiği, ve sosyalisat yaklaşımların gerçekte bir burjuva içerikten başka bir şey olmayan demokratikleşme ve özgürlük gibi kavramlarla birleştirilmesi ve "geliştirilmesi" gerektiği şeklindeydi. Bu yaklaşımın da ML dünya görüşü açısından hiç bir önemi yoktur. ML dünya görüşünün demokratikleşme ve özgürlük kavramı zaten kendine özgündür ve sistem bunu içerir. Bunu burjuva demokratikleşmesi ve özgürleşmesi ile karıştırmak, zaten ML dünya görüşüne ve sosyalizm anlayışına aykırıdır.

Asıl sorun, sosyalizmin sınıfsız bir dünya görüşünün ilk aşaması olduğunu savunup, bunun enternasyonal bir anlamı olduğuna vurgu yapanların, siyasal devrim perspektifinden uzaklaşmaları, sosyalist ideolojinin gündemden düşürülmesi ve iktidarı alma siyasetinin çıkmaz ayın sonuna ertelenmesi anlayışlarıdır ki, bunun da hiç bir şekilde ML dünya görüşü ve sosyalist anlayışla bir ilgisinin olmaması gerekir.

Şöyle bir yanlışı yapıyoruz. Değişmeyen hiç bir şeyin değişim olması, zaman içinde sosyalizmin de değişikliğe uğrayacağı yaklaşımını yanlış yorumlamamıza yol açmaktadır.. Mahir Çayan'ın da vurguladığı gibi sosyalist dünya görüşünde, enternasyonal düzeyde sınıfsız topluma varış yolunda zaman içinde değişebilir olanlarla değişmez olanları karıştırmak ve çoğu kez değişmez olanları değiştirmeye çalışarak zamana uygun yorumlar yaptığımızı sanmaktan kaynaklanıyor bu durum. Çok basitçe açıklarsak, siyaset bir iktidar sorunudur ve işçi sınıfı adına siyaset yapan bir kişinin ( bir sosyalistin) siyasal devrim perspektifinden kopuş yaşaması hiç bir şekilde sosyalist dünya görüşüyle bağdaşmaz. Siyasal perpektiften uzaklaşmak demek kapitalist sistem içinde kalmak, hiç bir şekilde kopuşu düşünmemek ve ne söylersek söyleyelim çözümü sistem içinde aramak demektir. Bunun da ML dünya görüşüyle hiç bir ilgisi yoktur.

Tek ülkede sosyalizm olur mu?

Yanıt çok basit, Leninden bu yana kullanılageldiği anlamıyla siyasal devrimden sonraki ve komünizmeden önceki yapılanmaya sosyalizm diyeceksek, ki halen bu kavramlaştırma kullanılmaktadır, tek ülkede sosyalizm olur ve sosyalist dünya görüşü içinde enternasyonal birliğe giden sürecin olmazsa olmazıdır.

Yok eğer, sosyalizmi komünizmin birinci aşaması olarak nitelendiriyorsak, bu anlamda tek ülkede olmaz ( zaten bunu savunan da yoktur). Ama bu durumda dahi "sosyalistim" diyebilmek siyasal devrimi ve onun arkasından kurulacak olan işçi devletini savunmaktan geçer.

Kısaca sosyalizmi ister sınıflı toplum aşaması veya istersek sınınıfsız toplum aşaması olarak görelim. sosyalist dünya görüşünün yol haritasında siyasal devrim perspektifi olmadığı sürece ML dünya görüşünden ve sosyalizm anlayışından söz etmek olanaksızdır.

Değiştirilmesi gerekenler ve zaman içinde değişime uğrayanlar ise, sınıflı toplumdaki sosyalizm anlayışının reel sosyalizm deneyiminden çıkarılan derslerde yatacaktır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
12.08.2013- 15:49

ML öğretide zaman içinde değişebilir olanlarla değişemezleri birbirinden ayırmak gerek. BUna ilkesel düzeyde karar verdiğimizde, sorunu tartışmak çok daha kolay olacaktır. Marks ve Engels'in kıta Avrupasında devrim beklentisi içinde oldukları zamandan bu yana nerdeyse 150 yıl geçti. Yeri geldiğinde ML'in en temel ilkesini reddederken, sıradan bir cümleyi alıp nerdeyese ilke düzeyine yükseltmek bizim sürekli yaptığımız yanlışlardan biridir. Bir kere bundan kurtulmak gerek. Bunu gerçekleştirebildiğimizde, bu farkı ortaya koyabildiğimizde zaman içinde değişebilir ooan ile değişemez olani birbirinden rahatlıkla ayırt edecek hale geleceğiz ve tartışmalar da anlaşılabilir bir zemin üzerinden sürmüş olacak.

ML dünya görüşü en son aşamada, dünya emperyalist birliğinden kopuş yaşamış sosyalist ülkelerin komünist toplum hedefinde biraraya gelmeleri ve gerçek insan toplumu yönünde adım atarak enternasyonal bir birlik içine girmeleridir. KOmünistlerin en n,ihai hedefi budur ve ML öğretinin de gösterdiği kurtuluş yolu budur. SAnırım burada, bu hedefte hiç bir tartışma yoktur. ML öğreti bu hedefe nasıl varılacağının yol haritasının temel çıktılarını da bize verir. BUnlar da, kapitalist sistemden kopuş yaşamak, yani siyassal devrim, devrim sonrası devrimi koruma amaçlı devlet ( proletarya diktatörlüğü) ve bunlara eklenecek olan özel mülkiyetin kaldırılması ve merkezi planlama gibi olgular.

Şimdi burada düşünüş biçimimiz bunun Marks'ta olup olmaması, Engels'in şunu söyleyip söylememesi değildir. Önemli olan ML dünya görüşünün ne olduğu nokltasından hareket ederek ne yapılması gerektiğine karar verebilmek ve yine bu noktada ML ustalardan başlayarak ve yaşanan deneyimlerden de yararlanarak konuya bütünlüklü bir şekilde yaklaşabilmektir. Kendisine "sosyalistim", Marksistim", ML'im" diyen insanların izleyecekleri yol bundan başkası olamaz. Dolayısıyla Engels'in devletleştirmenin devletin en son icraatı olduğu şeklindeki sözlerine bu çerçevede ML bir temel ilke olarak bakamayız. Emperyalizmin küresel nitelik kazandığı bir çağda dün de bugün de iç ve dış düşmanlara karşı proletarya devletini zayıflatacak her türlün düşünüş biçimi ütopiktir ve konunun bütünlüğünün gerektirdiği yaklaşımlara uzaktır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ustaların proletarya devletinin kapitalist bir devlet olmayacağı şiarına uygun yapılanmalar içinde olmaktır. Önemli, olan proletarya devletinin büyüklüğü veya küçüklüğü deği işlevselliği ve sosyalist yapısallığa uygunluğudur.

Marks ve Engels'ten başlayarak bütün ustalar toplumsal devrimlere yönelmenin tek yolunun siyasal devrim olduğuna vurgu yaparlar. Siyasal devrim olmadan toplumsal devrim olmaz. Yetmez, siyasal devrimden sonra proletarya diktatörlüğünü yani işçi sınıfı devletini kurmadan da, kurulmasını savunmadan da devrimci olunamaz. Emek değer yasasını bulan, toplumsal tarihim gelişim yasalarını keşfeden, tarihin motor gücünün ne olduğunu ortaya koyan ve işçi sınıfını bu değişimi gerçekleştirecek özne katına yükselten Marks; proletarya diktatörlüğüne çok önemli vurgular yapmış, handiyse en önemli buluşu olarak bunu göstermiştir.

Yinelediğimizde ML dünya görüşünün bütünlüğü içinde tek ülkede siyasal devrim yapabilmek ve bu anlamda emperyalizmden kopuş yaşamanın en önemli ölçeği olarak ulus devleti göstermek, bu sürecin olmazsa olmazıdır. Tek ülkede siyasal devrimi elinin tersiyle iterek, "enternasyonal mücadele" gibi soyut ve çağın gereklerini anlamamış bir yaklaşım işçi sınıfını hedefsiz bırakmaktan öte bir işe yaramaz. Troçkistler ve bir kısım anarşistler bunu svunuyor. Devrimciliklerini çoktan geride bırakmış ve şimdi liberal saflarda solu yanıltma işlevi gören bir kısım solcular (!) da bunu yapıyor. Ama devrimciler böyle bir yanılgının içinde olamaz.

Amerkan, İngiliz, İtalyan, Türkiye, Mozambik, İran, Irak, Afrikanın kunta kinte kabilesi, bütün bu halkların aynı anda emperyalizmden kopuş yaşamalarını söylemek ve dünya komünist birliğinin bu yolla oluşabileceği anlamına gelen şeyler söylemek, çağı da ML öğretiyi de pek anlayamamak demektir.

Bu nedenle enternasyonal birliğe giden yolda emperyalizmden kopuş sürecinin ölçeği ulusal ölçekteki siyasal devrim perspektifi-sosyalist devrimdir.

tekyoldevrim  |  Cvp:
Cevap: 2
17.12.2013- 17:01

Siyasal devrimden sonraki süreç proletarya diktatörlüğü altında yaşanan geçiş dönemi ve komünizmin alt üst evreleridir. Sosyalizm kavramı bugüne kadar Sovyetler Birliği'nde yaşanan geçiş dönemi için kullanıldı.   Ve böyle kulanıldığı için de uygulanan pratik sosyalizm adı altında teorileştirildi.

Komünist toplum özel mülkiyetin bulunmadığı, sömürünün, sınıfların ve meta ilişkilerinin bulunmadığı toplumdur Komünizm ancak egemen ulusların hep birlikte ve eş zamanlı bir eylemi olarak mümkün hale gelebilir. Bu gerçek komünizmin alt ve üst evreleri için geçerli olduğu için sosyalist formasyon bu sürecin dışında değildir. Komünizmin alt evresi olan sosyalizm komünizm gibi dünya çapında gerçekleşebilir ve tek bir ülkede gerçekleşemez.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
18.12.2013- 13:23

Sosyalist kuruculuk dönemi sosyalizm olarak nitelendirilirse ve bu dönemin toplumsal değişim dönemi olduğu ve hedefin enternasyonal düzeyde sınıfsız bir toplum olduğunun bilincinde olunursa nasıl bir sakınca olabilir?

Siyasal devrimini yapan bir ülkede halkı ''geçiş toplumundayız'' diyerek motive etme olanağı var mıdır?

ayhan  |  Cvp:
Cevap: 4
31.12.2013- 15:57

Marks siyasal devrimden sonraki geçiş sürecinin kısa süreceğini düşünüyordu. Avrupa'daki hareketlilik ona böyle bir izlenim veriyordu. Aynı algıya sahip olabilmemiz için elimizde hiç bir veri bulunmuyor. Siyasal iktidarın alınmasıyla sınıfsız topluma varış süreci tahmin edilenden de uzun olacaktır. Bu nesnel gerçeklik altında proletarya iktidarı altındaki devrimci dönüşüm dönemini sosyalizme varma yolunda kuruculuk olarak nitelendirmek hiç de akılcı değildir. Bu yüzden Lenin'in de söylediği gibi tek ülkede sosyalizm olanak dahilindedir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
01.01.2014- 20:47

Alıntı Çizelgesi: ayhan yazmış

Marks siyasal devrimden sonraki geçiş sürecinin kısa süreceğini düşünüyordu. Avrupa'daki hareketlilik ona böyle bir izlenim veriyordu. Aynı algıya sahip olabilmemiz için elimizde hiç bir veri bulunmuyor. Siyasal iktidarın alınmasıyla sınıfsız topluma varış süreci tahmin edilenden de uzun olacaktır. Bu nesnel gerçeklik altında proletarya iktidarı altındaki devrimci dönüşüm dönemini sosyalizme varma yolunda kuruculuk olarak nitelendirmek hiç de akılcı değildir. Bu yüzden Lenin'in de söylediği gibi tek ülkede sosyalizm olanak dahilindedir.



Koyulaştırdığım bölümde yanlış anlamaya yol açabilecek bir ifade mevcut, bunu bu haliyle bırakmamak gerek. Siyasal iktidarın alınmasıyla başlayan devrimci dönüşüm dönemi enternasyonal düzeyde sınıfsız ve devletsiz toplumsal formasyona varış süreci olarak bir ''kuruculuk'' dönemidir. Üretim araçlarının kamulaştırılması, merkezi planlama, köy kent çelişkisi ile, yöneten yönetilen çelişkisinin ortadan kaldırılma süreci bu anlamda başlı başına da bir kuruculuktur. Böyle nitelediğimizde bu dönemi sosyalizm olarak adlandırmanın hiç bir sakıncası olmadığı gibi, tam tersine böyle bir kavramlaştırma, sürecin çok uzun bir dilimine yayılacağı düşünüldüğünde bir zorunluluk olarak karşımıza çıkar.   Ve böyle de kullanılıyor zaten. Sosyalizm dendiğinde yaygın olarak kullanılan anlam budur.

Farklılık özellikle reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte proletaryanın öldüğü, sosyalizmin tarihten silindiği şeklindeki neo-liberal yaygaraların ortaya çıkmasıyla başlamış ve ''Marks'a dönelim'' çığırtkanlığıyla Lenin'in ve reel sosyalizmin inkarı üzerinde temellenmiştir, ki, Marks'ta bile komünizmin birinci evresi sosyalizm olarak adlandırılmaz.

ayhan  |  Cvp:
Cevap: 6
02.01.2014- 20:15

Daha açıklayıcı bir ifade olmuş. Benimki   biraz bulanıktı. Söylemek istediğim, tek bir ülkede siyasal iktidarın alınmasıyla başlayan sürecin sosyalizm olmadığı, sosyalist kuruculuk olduğu yönündeki açıklamaların doğru olmadığı yönündeydi. Bu süreç bal gibi sosyalizmdir. Kuruculuk sözcüğüne bu yüzden karşı çıkmıştım. Sosyalizmi komünizme doğru yol alan bir kuruculuk olarak tanımlamak en doğrusu.

yura  |  Cvp:
Cevap: 7
05.06.2014- 16:21

işçi sınıfının iktidara geçtiği bir sistemi sosyalizm olarak adlandırmamak bana da saçma geliyor. üretim araçlarının egemenlerin elinden alınmasıyla işçi sınıfı sömürüden kurtuluyorsa buna neden sosyalizm denilmesin? benim sorum, bu konuda Lenin'in neler söylediğidir. Lenin işçi sınıfının devletinin kurulduğu sisteme sosyalizm diyor mu? tersini iddia edenler ve Lenin'in bu döneme sosyalizm demediğini ve tek ülkede sosyalizmin olamayacağını söylediği iddia ediliyor. doğru mu?

umut  |  Cvp:
Cevap: 8
05.06.2014- 20:28

Bildiğim kadarıyla doğru değil. Lenin burjuvazinin iktidardan düşürülmesi ve işçi sınıfının iktidarı ele geçiriş sürecini sosyalizm olarak adlandırıyor. Bu yüzden tek ülkede sosyalizmin olamayacağı düşüncesi bana da doğru gelmiyor.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]