Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 İşçi sınıfı, sonuncu kavga

Çağdaş kapitalizm üzerine: Maden işçisinin hikâyesi
Bilge Seçkin Çetinkaya


Resim Ekleme

Yaklaşık 8 bin 500 personel, 100 top, 50 uçak, 40 gemi, 70 bot, 40 helikopter, 60 tank, bin 100 tırtıllı tekerlekli zırhlı araç.. Tantana büyük yani. İnsansız hava aracı, amfibi piyade birlikleri, mayınlı sahada özel sistemlerle patlatmalar, çıkarmalar, tank atışları. 6 F 16 savaş uçağı, sortilerle önceden belirlenen 20 ayrı hedefe gerçek bombalarını bıraktı. Neymiş safirve mercan ülkeleri savaşıyormuş. Yanlış anlaşılmasın gerçek bomba gerçek mermi kullanılıyor. Medyamızın histerisi bu sebeple olsa gerek. Efes 2014 tatbikatı. Medyamızın balandıra ballandıra anlattığına göre tatbikat “nefes kesmiş”. Hatta tatbikat sırasında başbakan Erdoğan’la genel kurmay başkanı ile fısıldamış, fikirdeşmiş, konuşmuş, sohbet etmişmiş. Çocuklar gibi şenler. Medyamızın gözünden de hiç bir şey kaçmaz yani. Gerçi ben milli heyecan yoksunu bir insan olarak düşünmeden edemiyorum. Tatbikatın gerçekleştiği Akhisar ile Soma arası yaklaşık 40 km. Orada da bir tatbikat olsaydı zamanında. Bir kere bile olsaydı. Bir kere bile işçiler bir kaza anında o madeni nasıl terkedebileceklerine dair bir tatbikat yapsalardı. Bir kurtarma hazırlığı olsaydı.

Acil boşaltma için bir plan olsaydı. En azından bir plan olsaydı. Yerin altında kimin nerede olduğunu bilmek için. Dayıbaşları kafadan tutmasalardı kimin nereye gittiğinin hesabını. Bu tatbikat gerçek ve koruyucu maskelerle yapılsaydı. Kurşunu bombayı esirgemeyenler üç kuruşluk maskeyi esirgemeseydi. Öğrenselerdi işçiler nasıl kullanacaklarını. Yaşam odaları olsaydı, güvenli çıkışlar. Medyamızın kalbi bir bütün gün değil, yarım gün bile değil, bir saat değil on beş dakika değil, sadece bir anlığına bir kere pıt diye bu tatbikatta atsaydı. Devletlülerin biri ikisi madende “işçi sağlığı işgüvenliği çok önemlidir” deyip bu gerçek alet edavat maskelerin koruyucu ekipmaların “maliyet” demeden açılıp kullanıldığı bu tatbikatta boy gösterseydi. Yalnız kırk kilometre ötede. Resmi rakamlara göre 301 işçi ölmezdi. Ölmezdi.

İnsan diksen bitecek o verimli ovalardan geçiyoruz. Arabanın penceresinden bir kiraz çekirdeği fırlatsak ertesi sabah kiraz yeriz öyle bitek. Öyle engin. Zeytin, tütün,pamuk, domates, incir…ne istersen. Öyle bolluk. Bu bolluğun içinde insanlar açlıktan ve yoksulluktan madenlerin dibine iniyorlar. Ürünleri para etmiyor. Daha ürünlerini satmadan borçlanıyorlar. Tohum, ilaç, gübre, mazot parası. Hepsi uluslararası tekellerin elinde. Ceplerinden alıyor üreticinin parasını daha ürünü üretmeden. Çare? Maden. Çare banka borcu. Hepsi borçlu, hepsi yoksul madenciler. Başlarını eğip giriyorlar yerin altına. Hani o dayak yiyen çocuk kaç kere ifade değiştirdi diyorsunuz ya! Demeyin. “Köpek kadar değeri yok” diyor “işçinin yer altında. Temiz yüzünde hüzün. “Bi varsa kömür. Hep hadi hadi.” Eğer o gün maddende olsa kurtulma şansı binde bir.

Biliyor bunu. “Ezdirmeyceksin kendini” diyor. “Eğer ezdirirsen hep üstüne gelirler.” Sertliği bir zırh gibi kuşanmış. “Sesini çıkarmazsan, gariban bulduğuna basar tokatı”. Sedyenin örtüsünü kirletmekten korkan işçiyi anlayın diye. Bir daha yazayım ben. Bu dünyanın en ağır işçileri, bu feleğin ve yerin en dibinde dünyanın en zor işini yapan gencecik insanlar. İşte onların suratına kalktı vardiya amirinin eli. Tokatı yapıştırdı yeraltında. Küfür zaten hep orada. Yerin altında. “İşte insanları böyle, vura vura vura büktüler.” Tokadı yedi işçi. Banka borcu geçti akılından.

Çocukları. Şimdi acılı ve yaşlı gözlerle fukara hanelerde kucaklarında bebeklerle bekleyen, öfkeli genç kadınlardan birinin yüzü geçti aklından. “İşten attılar beni” dediğinde onun yüzünün alacağı hal. Boyununu büküp yürüdü dibine yerin. Kendisi gibi yüzlercesiyle. Tokatın sahibi tokatı attığıyla kaldı. Ne sendika, ne bir başkası. Ne sen ne ben. Duymadık görmedik bilmedik. Sonra öldü işçiler.

Babası madende öldükten sonra doğdu Durmuş. Kırk yıllık maden işçisi dedesinin adını verdiler ona. Madencinin, madenci oğlunun, oğlu. Babaannenin gözlerine hakim olamadığı yaşlar doluyor aralıklarla. Acılılar. Mağrurlar. Dede kutsal bir dua fısıldar gibi anıyor Behice Boran’ların, Deniz’lerin Mahir’lerin adını. Hastalıklarını sayıp “bedeni çürüttük de kafa sağlam” diyor üstüne. “Kamuda çalıştım bunca yıl” diyor. “emekli oldum” Orada bile güvenlikçisiyle, mühendisiyle kapışmak gerekiyormuş haklarını korumak hayatta kalmak için.

Bu emektar maden işçilerini dinledikçe, Soma’ya, Kınık’a, Kırkağaç’a, Savaştepe’ye, Kütahya’ya baktıkça, hükümete, başbakana, bakanlara, sendikaya baktıkça bir tek şey geliyor aklıma. Yeni Çeltek belgeselinin sonundaki yine emektar bir maden işçinin lafı: “Madende kanun kazmanın sapı. Kazmanın sapını çevireceksin gerekirse”

Birgün

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]