Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

31.05.2014- 18:16

Diktatör mü?
Rıfat Okçabol


Dünyanın diktatörlükle yürütülen hiçbir ülkesinde olmayan şeyler bizde oluyor!

Genel ve yerel seçimlerde, genelde kimin, nerede, neye ve hangi sırada aday gösterileceğini belirtiyor; dediği yapılıyor!

Basın da, partili milletvekilleri de, bakanlar da, her konuda ve her zaman, onun son sözü söyleyeceğini belirtiyor! Gerçekten de çocuk sayısından kürtaja, içki yasağından gazetelerde çalışacak kişilere kadar her şeyi o belirliyor! Açıkça, beğenmediği gazeteleri “Okumayın” ve istemediği gazetecileri, hem de isim vererek, “İşten atın” diyor! Sinirlendiği paşanın ya terfi etmesini engelliyor ya da Ergenekon/ Balyoz… mağduru yapıyor!

İstediği zaman cemaate sınırsız ve her türlü desteği veriyor ve onları kilit görevlere getiriyor; istemeyince onları paralel devlet olmakla suçluyor!

Meclisteki oylamalarda, kendi partisinden bir Allah’ın kulu farklı düşünmüyor/düşünemiyor ve farklı oy kullanmıyor/ kullanamıyor!

AKP’nin her Kızılcahamam toplantısından sonra olduğu gibi, son Afyon toplantısından sonra da, kimi bakanların, amiyane tabirle, haşlandığı/fırçalandığı haberleri yayılıyor: Haşlanan/fırçalanan bir Allah’ın kulu istifa etmiyor!

Bülent Arınç, zaman zaman haddini aşıp insancıl bir şeyler söylediğinde, anın “Otur oturduğun yerde” türünde bir azar işitiyor ve hemen eski haline dönüyor!

“Dininin ve kininin davacısı olacak gençler istiyorum” diyor; eğitim sistemi bu yönde değiştiriliyor!

Bir heykele, “Ucube, yıkın bunu” diyor; belediye meclisi kararıyla dikilmiş heykel, anında yıkılıyor!

Proje yarışması sonunda birinci seçilen Çamlıca Camii modelini beğenmiyor; “Şunu yapın” diyor, onu yapıyorlar!

Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde, protokol gereği TBB Başkanı da konuşuyor. TBB Başkanı’nın eleştirilerine dayanamayınca, bir tek onu dövmediği kalıyor! Elinden tuttuğu gibi Cumhurbaşkanı’nı da, Genelkurmay Başkanı’nı da, Danıştay Başkanı’nı da salon dışına sürüklüyor!

TOBB genel kurulunda, ya korkudan ya da istek üzerine, protokolde değişiklik yapılıyor: Son konuşmacı olması gerekirken önce konuşup sağa sola veryansın ediyor ve muhalefeti dinlemeden salondan ayrılıp gidiyor!

Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını beğenmeyince, “Size ne oluyor, bu konuda kararları ulema verir” diyor! Soma faciası üzerine, bilim uzmanları değil, İsmailağa uleması yöreye gönderiliyor!

TBMM ve meydan konuşmalarını, “Şerefsiz, edepsiz, ahlaksız, alçak, haysiyetsiz, insan müsveddesi, mezar soyguncuları” (Melih Aşık, Milliyet, 21 Mayıs 2014) gibi sözcüklerle süslüyor!

Polis göz göre göre cinayet işliyor. Hükümet sözcüsü Bülent Arınç, “Sorumluları mutlaka bulup cezalandıracağız” demesi gerekirken, her polis cinayetinden sonra onlara methiye düzüldüğünü ve hatta onların muhalefete karşı daha acımasız olmaları için kışkırtıldığını bildiğinden, “Sorumluların cezalandırılmasını temenni ediyorum” diyebiliyor!

Türkiye’nin TRT’sinden AKP dışında bir ses çıkmıyor. Medya giderek AKP medyası gibi çalışıyor! Evrensel ve toplumsal olması gereken üniversiteler AKP’lileşmiş bulunuyor. Aykırı ses çıkaran yargı mensubu ya da polis, “paralel” damgasını yiyip anında tasfiye ediliyor! Kendisinden olmayanlara ayrımcılık yapılıyor!

İstemediği yasa kaldırılıyor, istediği yasa uygulamaya konuyor!

Başka ülkelerde hemen her yere yalnız gidilirken bizde, 1-2 muhafızla yetinmeyip her yere bir koruma ordusuyla gidiliyor!

“Protesto ederseniz, tabii ki dayağı yersiniz” diyor!

Sıranın, bizzat kendisinin dayak atmasına geldiği görülüyor!

Sonra da, “Ben diktatör olsam, …” diyor!

İnanmıyor musunuz?

umut  |  Cvp:
Cevap: 1
31.05.2014- 21:02

İnanıyoruz, Erdoğan diktatör değil! Bugün İstanbul'da yaşanan olaylarda AKP'nin polisinin ne kadar demokrat olduğunu görmedik mi?

yorum2006  |  Cvp:
Cevap: 2
31.05.2014- 22:11

Adam diktatörün dik alası. Yalnız faşist diktatörlükle ilgili teorilere baktığınız zaman, bunun arkasında emperyalizme bağlı büyük burjuvazinin olması gerekiyor. Peki gerçekten böyle mi? Yani ABD emperyalizmi ve ona bağlı büyük burjuvazi bunun diktatörlüğünü destekliyor mu? Başta destekliyorlardı, evet. Peki şimdi? Belirli rahatsızlıkları olduğu belli. Peki gitmesini istiyorlar mı? Artık gitsin düşüncesinde iseler, neden gerekeni yapmıyorlar? İpin ucunu onlar da mı elden kaçırdı? Yoksa bu, Suriye konusuna burnumu sokmayacağım, İran işlerine de karışmayacağım dedi ve kurtuldu mu?

umut  |  Cvp:
Cevap: 3
01.06.2014- 13:23

Çünkü korkuyorlar. Ülkede tam bir diktatörlük yönetimi var. Başbakan istediği kişiyi istediği anda sıfırlayabilir. Bu yüzden dünya görüşü başbakandan çok farklı olmasına rağmen birtakım sermaye sahiplerinin başbakana direk karşı çıkabilmesi mümkün olmuyor.

ayhan  |  Cvp:
Cevap: 4
01.06.2014- 18:31

Ülkede tek parti diktatörlüğü olduğuna inanmıyorum. Hiç bir zaman da olmadı. Türkiye'de tek adam diktatörlüğü var. Başbakan Erdoğan tek başına yürütmeyi, yasamayı ve yargıyı idare ediyor. Karışanı yok, edeni yok. Seçimle gelindiğinde her şeyin yapılabileceği, her şeye karar verilebileceğine inanıyor. Entellektüel dünyası, demokrasi anlayışı bu şekilde oluşmuş. Başbakan bunu yapıyor. Millet bana oy verdiyse, sandıktan ben birinci çıkmışsam millet iradesini ben temsil ederim diyor ve bunun gereğini yapıyor. Kimse de karşı çıkamadığı için ülke gitgide diktatoryal bir yönetimin egemenliği altına giriyor.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
02.06.2014- 17:18

Bu böyle gitmez ama, böyle gitmez! Nasıl ki, hiç beklenilmedik bir anda Haziran direnişi gibi bir ayaklanma olduysa ve haftalarca sokaklarda bir isyan türküsü söylendiyse, yine hiç ''beklenmedik'' bir anda bir şey olur. Adına ister sosyal patlama deyin, isterseniz başka bir şey. Ama bu böyle gitmez!

Başbakan belki de bunu bildiği için sertliğin dozunu iyice arttırıyor. Her yürüyüş, her miting başbakanın polisi tarafından daha da sert şekilde müdahaleleriyle son buluyor. Görmüşsünüzdür, Haziran'ın yıldönümünde bir fotoğraf karesi vardı. Bir kadın ve erkek, bir duvar dibine sığınmış, yüzlerinde korku, ve yanlarında robocop giysili elinde silah olan bir polis. Alışılan görüntüler bunlar. Sonra, ''vur desin, vallah vururum'' diyen polis mailleri...

Türkiye diktatörden kurtulmalıdır. AKP Ergenekonla kürtler, KCK ile bir kısım ulusalcıların desteğinde bugünlere geldi. Liberallerin, döneklerin doğrudan, kuyrukçu takımının dolaylı destekleri ile iktidarını pekiştirdi. Bugün bile adına ''çözüm-barış süreci'' denilen bir garabetle Öcalan ve kürt önderliğinin desteğini almaya devam ediyor. Ne sanılıyor; AKP diktatörlüğü batıya faşizmi getirirken, doğuya demokrasiyi mi getirecek?

AKP'ye karşı mücadele edilmelidir. Sadece AKP'ye değil, AKP'yi sıkışmışlık içinden kurtaran, onun elini kuvvetlendiren her türlü siyasetle de mücadele edilmelidir. Hangi gerekçeyle olursa olsun, AKP'ye alan açacak, onun meşruiyetsizliğinin üzerini örtecek her türlü siyasi pratik bu ülkeye en az AKP kadar zarar vericidir ve zarar vermektedir.

Tek sorunumuz sosyalist solun yeterince güçlü olmaması ki, sorunlarımızı katmerli hale getiren şey de, ne yazık ki bu!

umut  |  Cvp:
Cevap: 6
02.06.2014- 20:28

Sosyalist solun sorunu da güçsüzlüğü bir türlü aşamaması. Bu konuda çaresizler ve çözüm üretemiyorlar.

Alisan  |  Cvp:
Cevap: 7
02.06.2014- 20:33

Alıntı Çizelgesi: umut yazmış

Sosyalist solun sorunu da güçsüzlüğü bir türlü aşamaması. Bu konuda çaresizler ve çözüm üretemiyorlar.

Yillardan beri bu soruna isaret edilmesine karsin hala cözülmüs degil, birakin cözmeyi   daha nasil cözülür, asilir,... bunun tesbiti dahi dogru dürüst yapilmamakta. Tek yapilan eski hastaligin devam etmesi, birisinin digerini sosyalist olmamakla ama kendisinin tek dogru ve sosyalist oldugunu iddia etmesi.

abbas  |  Cvp:
Cevap: 8
03.06.2014- 12:30

Alıntı Çizelgesi: umut yazmış

Sosyalist solun sorunu da güçsüzlüğü bir türlü aşamaması. Bu konuda çaresizler ve çözüm üretemiyorlar.



Sosyalist solun siyaset üretme konusunda bir sıkıntı yaşadığı gerçek olmakla birlikte problem bu değil, problem sosyalist solun Türkiye'ye özgü bir devrim stratejisi ortaya koyamamasıdır.
İdeolojiler politik alana yansıtılırken   halkın içinde bulunduğu kuşatılmışlık göz ardı edilmemelidir. Sosyalist sol bu konuyu önemsizleştirdiği veya göz önüne alamadığı için toplumla kucaklaşmasında sorunlar ortaya çıkmaktadır. İstenildiği kadar farklı siyasi araçlarla topluma yaklaşmak gereğinden söz edilsin, bu yanlışta ısrar edildiği için bu tür siyasi araçlar ortaya çıkmamakta, sosyalist sol bu konuda başarısız olmakta ve toplumsallaşma konusundaki sıkıntıları aşamamaktadır. Dağınıklık da zaten bu nedenle ortaya çıkmaktadır. Sosyalist solun düşünmesi ve çözmesi gereken problem bu olduğunu düşünüyorum.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]