Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

TARİHİ KARARLAR – TEORİDEN PRATİĞE SOSYALİZMİN İNŞA SORUNLARI

“DÜŞTÜYSEK KALKARIZ, DAHA ÖLMEDİK YA!”

TROÇKİ

“24 AYAR” ANTİ-KOMÜNİSTİN HİKAYESİ


Makale 8 - 9




TARİHİ KARARLAR –  

TEORİDEN PRATİĞE SOSYALİZMİN İNŞA SORUNLARI -

TROÇKİ’NİN MARKSİZM-LENİNİZME KARŞI MÜCADELESİ

Teoriden Pratiğe Yolculuk – Görevler


“24 ayar” Marksizm-Leninizm düşmanı Troçki!  

Tek ülkede sosyalizm teorisi üzerine tartışmalarda Lenin ve sonra da Stalin önderliğinde Bolşevik Parti bilindiği ve yukarıda da belirttiğimiz gibi SSCB'nde sosyalizmin zaferinin ön koşulu olarak iki temel tez belirlenmişti. Bu tezlerin ne olduğunu bir daha belirtelim:

1-Geri bir tarım ülkesinin, tarımı mekanize olmuş gelişmiş sosyalist bir sanayi ülkesine dönüştürülmesi. Sosyalizmi inşa eden SSCB'nin kapitalist dünyadan bağımsız olabilmesi için kurulacak sanayinin ülkenin devasa hammadde kaynaklarını harekete geçirmesi ve değerlendirmesi.

2- Sovyet işçi sınıfı ve köylülüğü arasındaki çelişkilerin, diğer bir deyişle şehir ile kır arasındaki zıtlıkların aşılması. Bu nedenle işçi sınıfı ile köylülük arasında sağlam bir ittifak kurulması ve bu ittifak ilişkileri çerçevesinde köylü yığınların sosyalizmin inşasına çekilmesi, kazanılması.

Ekim Devriminden XIV. Parti Kongresine (1917-1925 arası) kadarki zaman diliminde olup bitenleri sıralayalım:

Birincisi: Bu zaman diliminin öncesinde, esnasında ve sonrasında sosyalizme karşı mücadelenin baş mimarı Troçki ve yandaşları, sosyalizmin inşası için Bolşevik Parti'nin düşüncesini ve eylemini her araç ve yöntemi kullanarak sabote etmekten geri kalmamışlardır. Bu anlamda onların eleştiri yöntemi de bir sabotajdı. İlerleyebilmek için bu engele karşı mücadele de Bolşevik Parti'nin önünde duruyordu.

İkincisi: Ekim Devriminden hemen sonrası, iç savaş ve müdahale dönemi (1918-1920) ekonomik zorlukların devasa boyutta olduğu, iç savaş ve dış müdahaleden dolayı yıkımın daha da arttığı, ekonomik kuşatmanın nefes aldırmadığı bir süreçti. Bu koşullarda ekonomiyi -iç pazarı- canlandırmanın hemen hiç bir koşulu yoktu veya ekonominin canlandırılması oldukça zordu. Böyle bir dönemin üstesinden gelmek için savaş komünizmi uygulamasına geçildi (1). Ama beklenen sonuç alınamadı. Savaş komünizmi uygulamasıyla sonuç itibariyle şu veya bu acil, önemli sorun çözülmüş, iç savaşın başarıyla yürütülmesi ve ekonominin merkezi yapılarının proletarya diktatörlüğünün kontrolüne geçmesini sağlamıştı. Ama savaş komünizmi ekonominin inşasını beraberinde getirmemişti.  

Üçüncüsü: Savaş komünizminin ortaya koyduğu sonuçlardan dolayı Lenin, ekonomiyi inşa etmek için bu yönteminin tasfiye edilmesini ve Yeni Ekonomi Politiğin uygulanmasını talep etmiştir. İç savaştan sonra ülke gerçek anlamda enkaz haline gelmiş, ekonomi işlemez olmuştu. Bu koşullarda yeteri kadar sefalet içinde yaşayan, her türlü fedakarlığa katlanmış olan işçi ve emekçi yığınlardan sosyalizmi inşa etmek için daha fazlasını talep etmenin anlamı yoktu. Bu nedenle ekonomiyi kapitalizme tavizler verme anlamında biraz “kapitalistleştirmek” için Yeni Ekonomi Politika uygulanmaya kondu (2).  

1925'te tek ülkede sosyalizm teorisi üzerine tartışmaların doruk noktasına ulaştığında SSCB'nde Yeni Ekonomi Politika uygulanmaktaydı. Böyle bir uygulama sürecinde, 1925'te gerçekleştirilen XIV. Kongresinde parti, sosyalizmin inşasını acil, güncel görev olarak tespit ediyordu.

Dördüncüsü: Partinin sosyalizmin inşasını güncel görev olarak tespit ettiği bu dönemde kapitalist dünya, proletarya diktatörlüğünün ekonomik görevlerin üstesinden gelme, ideallerine göre ekonomi ve toplum kurma yeteneğinden yoksun olduğu görüşündeydi. Ama kısa bir zaman sonrasında ne denli büyük bir yanılgı içinde olduğunu anlayacaktı.

Proletarya diktatörlüğü bütün güçleri ve olanakları kendi elinde topladı ve devlet gücünde ifadesini bulan bu mekanizmayı sosyalizmin inşası için kullandı ve süreç içinde sosyalist ekonomi sisteminin temellerini oluşturdukça Yeni Ekonomi Politika ile kapitalizme verilen tavizler geri alındı.

Yeni Ekonomi Politika, Bolşeviklerin karşıtları tarafından kapitalizm karşısında teslimiyet olarak yorumlandı. Oysa o günün SSCB'nde, koşullardan kaynaklanan böyle bir politikanın uygulanması kaçınılmazdı. Yeni Ekonomi Politika, ekonominin yeniden inşası için zorunluydu. Bu konseptle yapılması gerekenler yapıldı ve kapitalistlere verilen tavizler geri alındı. Ancak yapılması gerekenler yapıldıktan; ekonomi sosyalist inşanın temelinin atılmasına uygun hale getirildikten sonra nefes kesen o sosyalist inşaya başlama zamanı gelmiş oldu.

Oluşan genel çizgi ve uygulanması


Sosyalizmin inşasını gerçekleştirmek için partinin genel çizgisi beş yıllık planlarda ifadesini buluyordu. Yeni Ekonomi Politika ile ekonominin canlandırılması belli bir aşamaya getirilmişti. Sıra beş yıllık planlar çerçevesinde devasa inşaya başlamaya gelmişti. Hedefte ekonomik alanda ileri kapitalist ülkelere yetişmek ve onları geçmek vardı. Bu hedefe ulaşılması için gerekli olan, ekonominin diğer sektörlerini besleyen, geliştiren, onlara temel teşkil eden bir ağır sanayinin ve üretim araçları üreten sanayinin kurulmasıydı. Bütün güçler bu amaç için seferber edildi. Kırsal alandan köylü yığınlarının bu inşaya çekilmesiyle işgücü sorunu da ortadan kaldırıldı. İlk beş yıllık plan dört yıl içinde tamamlandı. Bu dönem içinde yeni madenler işletmeye açıldı, fabrikalar inşa edildi (bu konuyu aşağıda ele alacağız). İlk beş yıllık plan döneminde, ikinci beş yıllık planın teknik temelleri atılmış oldu.

İlk beş yıllık plan döneminde ağır sanayi kuruldu. Ama gıda ve tüketim maddeleri eksikliği giderilemedi. Bu alandaki yetmezliğin ortadan kaldırılması ikinci beş yıllık planın ana amacıydı. İkinci beş yıllık plan döneminde ağır sanayi ve üretim araçları üretimi sanayinin yapımına devam edildi, ama aynı zamanda tüketim araçları sanayinin temeli de atıldı ve aynı zamanda tarımsal üretimde artış sağlandı. İkinci beş yıllık plan döneminde ele alınması gereken başka görevler de vardı.  

1934'te XVII. Parti Kongresi bildirgesinde bu görevler bağlamında şöyle deniyor:

“İkinci beş yıllık planın temel siyasi görevi, esas itibariyle sınıfların ve kapitalist unsurların nihai tasfiyesidir, sınıf farklılıklarının ve sömürünün nedenlerinin tamamen yok edilmesi ve kapitalizmin kalıntılarının ekonomide ve insanların bilincinde aşılması, ülkenin toplam emekçi nüfusunun sınıfsız sosyalist toplumun aktif ve bilinçli yaratıcılarına dönüştürülmesidir.

Asalak sınıfların kalıntılarının nihai tasfiyesi ve tamamen emekçilerin tasarrufunda olan ulusal gelirin genel artışı ikinci beş yıllık plan döneminde işçi ve kolektif köylü kitlelerinin refahının daha da hızlı bir yükselişi, reel ücretin önemlice artışı, emekçilerin tüketiminin iki, üç misli artışı mümkün kılmalıdır.

Bu görevlerin üstesinden gelmek ancak bütün ulusal ekonominin, sanayinin, ulaşımın ve tarımın gelişmiş teknik temelinde yeniden yapılandırılmasıyla mümkündür. Bu nedenle ikinci beş yıllık planın temel, belirleyici iktisadi görevi bütün ulusal ekonominin yeniden yapılandırılmasıdır. İkinci beş yıllık dönemde ulusal ekonominin teknik yeniden yapılandırılmasının tamamlanması için belirleyici koşul yeni bir tekniğe ve yeni üretim dallarına hakim olmaktır” (3).  

İkinci beş yıllık plan da zamanından önce gerçekleştirildi. Artık üçünü beş yıllık planda daha ileri dönemlerin görevlerine yer verilebilirdi; kapitalist ülkeleri geçmeyi hedefleyecek koşullar mevcuttu. Öyle ki, ilk dönemde elzem olan yabancı uzmanlara artık ihtiyaç kalmamıştı; kalifiye işçi kadroları eğitilmişti. Ekonomi kendi ayakları üzerinde duracak duruma gelmişti; kendi gücüne dayanarak üretim yapıyordu. Şüphesiz ki, her şeyi tamamlanmış olarak göremeyiz. Tekniğe hakimiyet sorunu belli bir dereceye kadar çözülmüştü ve başka görevler kapıda bekliyordu. Bunlardan biri de üst yapıydı.

Bu bağlamda Stalin 1934'te XVII. Parti Kongresinde şunu söylüyordu:

“Sovyetler Birliği'nde artık sosyalist toplumun temeli atılmıştır. Geriye sadece, bunu üst yapı ile “taçlandırmak” kalmıştır. Şüphesiz, sosyalist toplumun temelinin inşasından daha kolay bir iştir” (4).  

1934'te Stalin SSCB'nde “Sosyalist toplumun temelleri atılmıştır” diyor. Troçki ise bu kongreden (XVII. Parti Kongresi) üç sene sonra, 1937'de yenilgiyi kabulleniyor.

“Bolşevizm mi Stalinizm mi?” yazısından okuyalım:

“1923'te son biçimini alan Sol Muhalefet, bu tehlikenin (“Sovyet devletinin sosyalizm yolundan ayrılma” ve “Bolşevik Parti(nin) de Bolşevizmini yitirebilme” tehlikesinden bahsediyor- İ.O.) açık biçimde kavranışından doğdu. Yozlaşmanın belirtilerini günü gününe izleyen Sol Muhalefet, thermidor tehdidinin karşısına proleter öncünün bilinçli iradesini çıkarmaya çalıştı. Ne var ki, bu öznel etken yetersiz kaldı. Lenin'in tanımıyla mücadelenin sonucunu belirleyen "dev kitleler" ülkedeki yokluktan ve çok uzun bir dünya devrimi bekleyişinden bitkin düşmüşlerdi. Kitleler cesaretlerini yitirmişlerdi. Bürokrasi üstün geldi, proleter öncüye hakim oldu, Marksizmi ayaklar altına aldı ve Bolşevik partiyi yoldan çıkardı. Stalinizm zafer kazandı. Bolşevizm, Sol Muhalefet biçimi altında, Sovyet bürokrasisinden ve onun Komintern'inden koptu. Evrimin gerçek seyri böyle oldu” (5).  

Troçki'nin bu değerlendirmeyi hangi halet-i ruhiye içinde yapmış olduğunu anlamak için doktor olmaya gerek yok. Karşınızda bitmiş, tükenmiş, yenilmiş, ama yenmek için sınıf düşmanıyla işbirliği yapmaya her bakımdan hazır bir kişi durmaktadır.

Daha “kanka”sı Lenin'in sağlığı döneminde “sol muhalefeti” “son biçimini” alıyor. Daha 1923'te SSCB'inde yozlaşma başlıyor. Bu arada Lenin ölüyor (1924), sadece SSCB'nin değil, bütün dünyanın sorunlarını sırtlamış olan yorgun ve yalnız adam Troçki, “Thermidor” diye tanımladığı Stalin önderliğindeki SBKP(B)'den ve proletarya diktatörlüğünden kaynaklanan “karşı devrim” tehlikesine karşı “proleter öncünün bilinçli iradesini çıkarmaya çalışıyor”. Bunun Türkçesi şudur: Parti içinde hizip örgütlüyor, partinin bütünlüğünü parçalamaya çalışıyor. Ama her nedense Troçki'nin “proleter öncü”sünü Sovyet işçi sınıfı ve proletarya diktatörlüğü dikkate almıyor. Sadece dikkate almamakla yetinmiyor, aynı zamanda mahkum da ediyor.  

Parti içinde hizipçilik yasaklanıyor. Troçki bunu, aldığı yenilgiyi “Ne var ki, bu öznel etken yetersiz kaldı” diye yumuşatıyor. Her zaman olduğu gibi bu sefer de yenilgisini ve hatasını çok sonraları kabullenme yöntemini kullanıyor.  

Troçki doğruyu söylemiyor; yenilgisine Lenin'i de bulaştırmaya çalışıyor. Şüphesiz ki, o dönem yokluk ve sefalet vardı, ama “dev kitleler” sosyalizmin inşasına atılmak için hiç de “bitkin” düşmemişlerdi. Diğer taraftan Bolşevik Parti, Batı'da proleter devrimlerin olasılığından bahsetmişti, ama o devrimlere bel bağlayarak beklememişti. Bekleyen ve Batı'nın “bazı ileri ülkeleri”nde devrimler gerçekleşmeyince kendi teorisini kurtarma derdine düşen Troçki'den başkası değildi.  

Dünya devrimi, en azından “Avrupa'nın bazı ileri ülkeleri”nde proleter devrimler gerçekleşmedi diye Sovyet işçi sınıfı “bitkin” düşmemişti. Troçki'nin iddiasının tersine “kitleler cesaretlerini” yitirmemişlerdi. Yitirmiş olsalardı dünyanın altıda birini kapsayan o devasa sosyalist inşaa alanından çekilirlerdi. Muhtemelen Troçki'nin yolunda gitmeye karar verebilirlerdi. Bunların hiçbirisi olmamıştır.

Ve sonrasında karalamanın dozajı artırılıyor: “Bürokrasi üstün geldi” derken Troçki, Marksizm-Leninizm karşısında kendi yenilgisini ifade ediyordu.  

“Bürokrasi... proleter öncüye hakim oldu” derken Troçki, SBKP(B)'yi bölemediğini, kendi çizgisine kazanamadığını kabul ediyordu.  

“Marksizmi ayaklar altına aldı ve Bolşevik partiyi yoldan çıkardı” derken Troçki, Leninizmin, dolayısıyla Marksizm-Leninizmin zafer kazandığın ifade ediyordu. Leninizm, çağımızın Marksizmidir. Eğer “Marksizmi ayaklar altına almak” buysa Bolşevik Parti bunu bilinçli olarak yaptı; “yoldan çıkan” birisi varsa o da Troçki'ydi. Bu nedenle Bolşevik Parti'den dışlanmıştı.

Zafer kazanan “Stalinizm” değil, SBKP(B)'dir, SSCB'dir, tek ülkede sosyalizmin inşası teorisidir; zafer kazanan Marksizm-Leninizmdir. Troçki'nin hazımsızlığı bu gerçeklerden kaynaklanmaktadır.  

Troçki bu yenilgisinden, “kanka”sının yerini alma umudunu tamamen yitirdikten sonra yolun sonuna gelmişti; kendi eylemiyle Marksizm-Leninizmden, SBKP(B)'den ve SSCB'nden kopma sürecine girmişti.  

Troçki “Bolşevizm, Sol Muhalefet biçim altında” örgütlendi derken doğruyu söylemiyor. Troçki'nin iddiasının tersine “sol muhalefet”, Bolşevizme karşı mücadele içinde, “Sovyet bürokrasisinden ve onun Komintern'inden koptu”. “Evrimin gerçek seyri böyle oldu”.  

“Evrimin gerçek seyri böyle oldu” derken Troçki kendi cephesinde haklıdır. Evet, onun gelişmesi aynen böyle olmuştur.

SSCB'nde bazı yönleriyle üst yapı üzerinde aşağıda ayrıca duracağız. Burada ekonomi alanındaki gelişmeleri ele alacağız.

spartakus  |  Cvp:
Cevap: 1
24.06.2014- 15:04

SSCB'de Ekonomik Yükseliş
Sosyalist sanayileşme-Sanayileşmenin Sovyetik yöntemi:


SB, tarihin buz kıranıydı. Bütün dünya proletaryası ve ezilen halklar, Sovyet ülkesini izliyorlardı. Acaba başaracaklar mı, tuttukları yol gerçekten kurtuluşun yolu mu? Ekim Devriminden sonra iç savaş ve ekonominin yeniden inşa süreci geride kalmıştı. Önceleri teorik bir konu olan tek ülkede sosyalizmin zaferi sorunu, artık kaçınılmaz olarak pratik bir sorun olmuştu. Bu konuda verilen şiddetli mücadele sonucu, tek ülkede sosyalizmin inşasının mümkün olacağı görüşü artık partinin politikası olmuştu. Şimdi soru, “tek ülkede sosyalizmi inşa edebilmek için nerede, nasıl başlanacaktı?” sorusuydu. Kavranması gereken esas halka neydi? Bu soruya Bolşevik Parti'nin verdiği cevap, sanayi oldu. Sosyalizmin zaferi için, ülkenin sanayileştirilmesi olmazsa olmaz ön koşul olmuştu. Ama bu, herhangi bir kapitalist sanayileşme; kapitalist yöntemle gerçekleştirilen bir sanayileşme olamazdı. Bolşeviklerin, sosyalist sanayileşmenin nasıl olacağı konusunda yararlanabilecekleri herhangi bir tecrübe de yoktu. Yapılması gereken, sosyalist sanayileşmenin nasıl olacağı konusunda olgunlaştırılan görüşlerin pratiğe uygulanmasından başka bir şey değildi. Böylelikle, fevkalade başarılı sonuçları alınan sanayileşmenin Sovyetik yöntemi doğdu (6).

Sovyet ülkesinin sosyalist sanayileşmesinin nesnel zorunluluğu, üretim ilişkilerinin, üretici güçler ve sosyalizmin temel ekonomik yasasının karakteriyle mutlak uyumluluk yasasının kaçınılmaz sonucuydu. Mutlak uyumluluk yasası neyi gerekli kılıyordu? Bu yasa, sosyalist üretim ilişkilerinin, ekonominin şu veya bu sektöründe değil, bütün ekonomide geçerliliğini kaçınılmaz kılıyordu. İktidarın karakteri değişmiş; kapitalist devlet yıkılmış, sosyalist devlet kurulmuştu. Bu devlet, emekçi köylülükle birlikte nüfusun çoğunluğunu oluşturan işçi-köylü ittifakına dayanıyordu. Siyasi dönüşümü sağlayan bu ittifak, şimdi mutlak uyumluluk yasasından yararlanarak kapitalist üretim ilişkilerini tamamen yok etmek ve bütün ekonomide sosyalist üretim ilişkilerini hakim kılmak mücadelesine soyunuyordu. Bu mücadelenin çıkış noktasını, ülkenin sanayileştirilmesi oluşturmuştu. Çünkü sosyalist sanayileşme, bütün ekonomi için ileri, modern teknik temeli oluşturuyor ve sosyalist üretim ilişkilerinin, ekonominin bütün dallarında veya toplumsal üretimin bütün alanlarında hakim olmasını sağlıyordu.  

Proletarya, ekonomik bakımdan da geri olan bir ülkeyi, bir tarım ülkesini devralmıştı. Mevcut sanayi kuruluşlarıyla ülkenin kısa zamanda geri durumdan çıkması, modern teknolojiyle donatılmış bir ülke konumuna gelmesi imkansızdı. Bu ve başka nedenlerden dolayı, ülkenin sanayileştirilmesinin ancak ve ancak büyük sanayinin gelişmesiyle mümkün olacağı sonucundan hareket edildi. Ancak büyük sanayi ile ekonominin diğer bütün sektörleri için maddi-teknik temel kurulmuş olurdu ve diğer sektörler de bu temele dayanarak geliştirilebilirdi.

Lenin'in öğretisinden hareketle Stalin, üretim araçları üreten büyük sanayiye sahip olunmaksızın bağımsız gelişen bir ekonominin, hele hele sosyalist bir ekonominin kurulamayacağını gösterdi. Gösterdi diyoruz, çünkü ülkede büyük sanayin kurulmasına, ekonominin bağımsız gelişmesine Troçkistler ve Zinovyevciler karşı çıkıyorlardı.

O dönemde birkaç ülkede birden devrim olsaydı, sosyalist sanayileşmeye nasıl yaklaşılırdı, bunu bilmiyoruz. Ama açık olan şu ki, Stalin'in sosyalist sanayileşmeyi gerçekleştirme anlayışı, tek ülkede sosyalist inşanın zaferiyle doğrudan ilişki içindeydi. Stalin, sosyalizmin maddi üretim temeli olarak büyük sanayinin rolünü, oldukça bilimsel ve doğru olarak açıklamıştı. Bu rolün içeriği şu noktalardan oluşuyordu:

1-Sosyalizm, toplumsal büyük sanayii temsil eder. Bu sanayi, tekniğin ve bilimin bütün ve en modern kazanımları üzerinde yükselir ve dolayısıyla toplumun en yüksek gelişme aşamasıdır; büyük sanayi, sosyalizmin maddi tabanıdır. Sosyalizmde sanayileşme, tekniğin sürekli yenilenmesi, işin modernleştirilmesi, iş verimliliğinin sürekli artırılması demektir. Sosyalist sanayileşme, üretici güçlerin, kapitalist toplumdakine nazaran daha yüksek bir gelişme seviyesini tutturması demektir. Bütün bunların SB'de başarıyla gerçekleştirildiğini aşağıda somutlaştıracağız.

2-Ülkenin sanayileşmesi, proletarya diktatörlüğünün siyasi tabanını genişletir; işçi sınıfı sayısal olarak çoğalır ve buna bağlı olarak da toplumdaki payı, her bakımdan ağırlığı artmış olur. Bu, onun önderlik rolünü güçlendirir, köylülükle ittifakını daha güçlü kılar ve kapitalist unsurlara; sınıf düşmanlarına karşı mücadelede proletarya diktatörlüğünü; sosyalist devleti güçlü kılar. Ülkenin sanayileştirilmesiyle bu da gerçekleştirilmiştir. Örneğin SB'de işçi sayısı 1928'de 3,124 milyondan 1955'te 14,281 milyona çıkarak 4,5 misli artmıştır. İşçi sayısındaki artış, 1928'den 1955'e yüzde 357 oranında; 1937'den 1955'e yüzde 80; 1940'dan 1955'e yüzde 72; 1945'ten 1955'e 99 ve 1950'den 1955'e de 26 oranında olmuştur.

3-Tarımda büyük üretim, ancak ve ancak makineli teknik ile mümkün olur. Bunun içindir ki, tarımın yeniden şekillendirilmesinin olmazsa olmaz ön koşulu, büyük sanayinin gelişmesiydi. Büyük sanayi, tarımda büyük üretimin, tarımda küçük özel üretimi büyük sosyalist üretime yöneltmenin maddi (teknolojik) temelini oluşturur.

4-Büyük, güçlü bir sanayi ile ülkenin siyasi ve ekonomik bağımsızlığı sağlanmış, ülkenin savunma potansiyeli güçlendirilmiş olur. SB'nin siyasi ve ekonomik bağımsızlığı ve II. Dünya Savaşının nasıl sonuçlanmış olduğu, büyük/güçlü bir sanayinin bu rolünün doğrudan bir ifadesidir.

5-Bu nedenlerden dolayı, üretim araçları üreten modern büyük bir sanayinin inşası, SB'de sosyalizmin kaderini belirleyen bir inşaydı. Bu, Sovyet ekonomisinin, toplumunun, bir bütün olarak sosyalizmin gelişme yasasıydı.

Stalin, XIV. Parti Kongresine sunduğu siyasi raporun sonunda “Genel çizgimizin temeli, özü, SSCB'yi tarım ülkesinden kendi gücüne dayanarak gerekli üretim araçlarını üreten bir sanayi ülkesine dönüştürmektir” diyordu (7).

Sovyet insanı, Birinci Beş Yıllık Planı, ülkenin sanayileştirilmesi politikasını büyük bir coşkuyla karşılamıştı. Çünkü tespit edilen politika ütopik değildi, reel faktörlere dayanıyordu. Ama Troçkistler, Zinovyevciler ve Buharinciler, partinin genel çizgisine; ülkenin sanayileştirilmesi için tespit edilen politikasına karşı mücadeleyi seçtiler. Onlara, özellikle de Troçkistlere göre SB, dışarıdan yardım almaksızın, kendi gücüne dayanarak sanayileşemeyeceği konusunda parti ve toplum ikna edilmeliydi. Bunun içindir ki, emperyalistlere, sermayeye tavizler vermeyi, köylünün gırtlağına basarak vergileri artırmayı önerebildiler. Bu önerilerle, bir taraftan ülkeyi kapitalist dış sermayeye yeniden peşkeş çekmek ve köylülükten alınan vergilerin artırılmasıyla da işçi-köylü ittifakını dinamitlemek kaçınılmaz olurdu. Böylelikle SB'de sanayileşme ve sosyalizmin inşası yenilgiye uğratılmış ve kapitalizmin yeniden inşasının yolu açılmış olacaktı.

Buharinciler, sanayileşmeye hafif sanayi ile başlanmasını öneriyorlar ve böylece ülkeyi, sanayileşmenin kapitalist yoluna sevk etmeyi amaçlıyorlardı. Bu anlayış, şehirde ve kırda kapitalist unsurların güçlenmesi ve sonuç itibariyle de ülkede kapitalizmin yeniden inşa edilmesi anlayışıydı.  

Buharinciler, zengin köylülükle birlikte sosyalizmi "inşa" etmeyi amaçlıyorlardı.

SB'de sosyalizm düşmanlarına karşı şiddetli mücadele verilmiştir. Ülkenin sosyalist sanayileşmesini ve sosyalizmin inşasını engellemek ve kapitalizmin yeniden inşasının maddi koşullarını sağlamaktan başka sonuç vermeyecek görüşleriyle partide ve ülkede karışıklık yaratmaya çalışan Troçkistlerin, Buharincilerin ve Zinovyevcilerin gerçek niyetlerini Stalin, XV. Parti Kongresinde ve başka konuşmalarında açığa çıkarmıştır. Sovyet ülkesinin sanayileştirilmesi, ancak bu unsurların açığa çıkartılıp, etkisizleştirilmesinden sonra hızlandırılarak sürdürülebilmiştir.

Sovyet ülkesinde sosyalist sanayileşmenin zorunluluğu ile sosyalizmin o koşullarda bile tek ülkede inşasının mümkün olacağı ve zaferi arasında kopmaz bir bağ vardır. Çünkü sosyalizmin inşa edilip edilemeyeceği, ülkenin, devrimin savunulup savunulamayacağı her şeyden önce sosyalist sanayileşmenin gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceğine bağlıydı.  

Stalin, tek ülkede sosyalizmin zaferi için aşılması gereken iki noktaya sürekli işaret etmişti. Sosyalizmin inşası için aşılması gereken iki nokta, aslında iki çelişkidir; sosyalist inşanın önündeki iç ve dış çelişkiler.

İç çelişkilerin-zorlukların üstesinden geliniyordu. Zaten proletarya diktatörlüğünün hakimiyeti, Rus burjuvazisinin siyasi ve ekonomik olarak alt edildiğini, sosyalizmin inşası için ülke içi zorlukların kalmadığını gösteriyordu. Sovyet ülkesinde sosyalist sanayileşmenin ve sosyalizmi inşanın koşulları vardı ve Sovyet insanı Bolşevik Parti önderliğinde bu imkanları hayata geçirmeye koyuldu.  

Sorun bununla bitmiyordu. Çünkü Sovyet ülkesi, kapitalizm denizinde bir ada gibiydi ve kapitalist çevrenin varlığı, ülkeye silahlı dış müdahalenin olabileceğinin maddi koşulunu oluşturuyordu. Kapitalist dış çevre, bugünden yarına yok edilemeyeceği için, onun müdahalesine karşı güçlü olmanın yolu da güçlü sanayiden geçiyordu.

Bu iki nokta, tek ülkede sosyalizmin zaferi sorunu, SB'de sanayileşmenin nasıl olması gerektiğini belirleyen noktalardı. Demek ki sanayileşmenin Sovyetik yöntemi, iç ve dış çelişkiler tarafından şekillendiriliyordu. Sosyalist sanayileşmenin Sovyetik yöntemi, tek ülkede sosyalizmin zaferi sorunu gündemde olduğu müddetçe sanayileşmede kaçınılmaz bir yasadır.

Sanayileşmenin Sovyetik yönteminde esas olan, sanayinin genel bir büyümesini sağlamak değildi. Esas olan, ağır sanayinin öncelikli gelişmesiydi. Bu konuda Stalin şöyle diyordu: “Sanayinin herhangi bir gelişmesi sanayileşme anlamına gelmez. Onun temelini, ağır sanayinin ... gelişmesi, sonuç itibariyle üretim araçlarının üretiminin, kendi makine yapımının gelişmesi oluşturur” (8). Demek oluyor ki, öncelikle geliştirilmesi gereken üretim araçları üreten sektördü. Öyle de oldu. Örneğin Sovyet ülkesinde toplam brüt sanayi üretimi, 1956'da 1913'e nazaran 30 misli, tüketim araçları üretimi 12 misli artarken, üretim araçları üretimi 67 misli artmıştı. Bu, toplam sanayiye göre 2,2 ve tüketim araçlarına göre de 5,6 misli daha hızlı bir büyüme demektir. 1917'de üretim araçları üretimi (toplam toplumsal üretimin I. bölümü), brüt toplam üretimin yüzde 38,1'ne tekabül ederken, 1956'da yüzde 70,8'ine tekabül ediyordu. İşte bu, sanayileşmenin Sovyetik yönteminin başarılı sonucudur.  

Ülkenin sosyalist sanayileşmesi, sosyo-ekonomik özellik, sınıfsal karakter ve itici güç, gelişmenin kaynakları, hızı ve yöntemi ve bütün bunların sonucu olarak hayata geçirilişinin doğurduğu toplumsal sonuçlar bakımından, kapitalist sanayileşmeden temelden farklıdır.  

Kapitalist sanayileşme ile karşılaştırıldığında sosyalist sanayileşmenin temel üstünlükleri inkâr edilemez:  

1-Kapitalist sanayileşme ile de büyük sanayi kurulur. Ama bu, başta işçi sınıfı olmak üzere bütün emekçilerin yoğun bir sömürüsüyle, başka ülkelerin talan edilmesiyle gerçekleştirilir.

2-Kapitalist sanayileşme, kitlesel işsizliği, işçi sınıfının ve emekçi köylülüğün yoksullaşmasını beraberinde getirir.  

3-Kapitalist sanayileşme, aynı zamanda ekonomik kriz ve toplumsal üretilmiş maddi değerlerin; fabrika, ürün vb. biçiminde değişmeyen sermayenin kıyımı demektir.

4-Kapitalist sanayileşme demek, kapitalist üretim biçiminin bütün çelişkilerinin keskinleşmesi demektir; kapitalist sanayileşme her şeyden önce kapitalizmin temel çelişkisini; üretimin toplumsal karakteriyle ona özel el koyuş arasındaki çelişkiyi derinleştirir.

5-Kapitalist sanayileşme, şehir ile köy arasındaki, fiziki iş ile zihni iş arasındaki çelişkinin derinleşmesi demektir.

6-Kapitalist sanayileşme, toplumdaki bütün sınıfsal antagonizmaların keskinleşmesi ve devrimin nesnel ve öznel faktörlerinin olgunlaşması demektir.

Sosyalist sanayileşmede bunların hiçbiri söz konusu olamaz. Aksi taktirde yapılanın sadece etiketi "sosyalist" sanayileşmedir:

1-Sosyalist sanayileşme, ekonominin toplumsallaşmış sektörünün zaferine, kapitalist ilişkilerin/unsurların yok edilmesine götürür. Bu, insanın insan tarafından sömürüsünün giderek ortadan kaldırılması demektir; sosyalist sanayileşme ile sömürücü sınıflar tasfiye edilir; sosyalist sanayileşme toplumda sınıfsal farkların ortadan kaldırılmasına götürür.  

2-Sosyalist sanayileşme, üretimin, devamlı modern teknoloji temelinde kesintisiz artması demektir. Böylelikle, emekçilerin sürekli artan maddi ve kültürel gereksinimlerini azami ölçüde karşılamanın maddi temeli yaratılmış olur.

3-Sosyalist sanayileşme, sınıflı toplumun kalıntıları olan şehir ile kır, fiziki iş ile zihni iş arasındaki çelişkileri yok edecek maddi koşulların oluşturulması demektir.

4-Sosyalist sanayileşmede rekabete, ekonomik krize ve üretimde anarşiye yer yoktur; sosyalist sanayileşme, ancak ve ancak planlı bir şekilde gerçekleştirilebilir.

5-Ülkenin sosyalist sanayileşmesi ile halkın emekçi tabakaları arasında belli bir çıkar bütünlüğü vardır; sosyalist sanayileşme, çalışmayı kolaylaştırır, işsizliği ortadan kaldırır; tarımdaki fazla nüfusu emer ve emekçilerin yaşam standardını yükseltir. Bu da “iç pazar”ın gelişmesi/genişlemesi; alım gücünün artması demektir. Alım gücünün artması ise sanayinin gelişmesine daha yüksek seviyede bir taban/çıkış noktası oluşturur.

Tek ülkede sosyalizmi inşa etme zorunluluğu ve bu zorunluluğun olduğu her dönemde, dolayısıyla bugün de, sosyalist sanayileşme hızlı bir tempoda gerçekleştirilmek zorundadır. Yukarıda bahsettiğimiz iç ve dış çelişkiler, sosyalist sanayileşmenin temposunu belirliyordu. Sovyet ülkesi açısından sanayileşmenin temposunu belirleyen bu çelişkiler, ülkenin ekonomik olarak geri olması, kapitalist sınıfların varlığı, kapitalist ülkelerle çevrili oluş ve genç devletin, kapitalist ülkelerden geri olması olarak ortaya çıkıyorlardı.

Bu konuda Molotov, ”Beş yıllık planımızın temposu, Bolşevikler tarafından uydurulmamıştır. Bu, sosyalizmi düşman-kapitalist bir çevreleme içinde inşa eden proleter devlet için tarihi bir zorunluluktur” diyordu (9).

Sanayileşme temposunun neden hızlı olması gerektiğini de Stalin şöyle açıklar:  

“İlerlemiş kapitalist ülkelere, yeni siyasi bir sistemin, Sovyet sisteminin kurulması bakımından yetiştik ve onları geçtik. Bu, iyidir, ama henüz yeterli değildir. Sosyalizmin nihai zaferine ulaşmak için bu ülkelere teknik-ekonomik açıdan da yetişmeliyiz ve geçmeliyiz. Ya buna ulaşacağız, ya da ezileceğiz.

Bu sadece, sosyalist inşa açısından doğru değildir. Bu, (aynı zamanda) kapitalist çevrelenmişlik koşullarında ülkemizin bağımsızlığını muhafaza etmek açısından da doğrudur. Ülkemizin bağımsızlığını, onu savunmak için yeterli sanayi tabanına sahip olmaksızın korumak imkansızdır. Böyle bir sanayi temelini yaratmak, sanayide en gelişmiş tekniğe sahip olmaksızın imkansızdır” (10).

Görüyoruz ki, sanayileşmenin Sovyetik yönteminin bir özelliği olan hızlı sanayileşme, söz konusu koşullar tarafından dayatılmıştır.

Sovyet ülkesinde hızlı sanayileşmenin sonuçlarını şöyle somutlaştırabiliriz:

Resim Ekleme






spartakus  |  Cvp:
Cevap: 2
24.06.2014- 15:09

Herhangi bir açıklama yapmaya gerek var mı, bilmiyorum. Ama her halükarda SB'de, genel olarak sanayinin ve özel olarak da büyük sanayinin kapitalist ülkelere göre rüyasal bir hızla/tempoyla büyümüş olduğunu görüyoruz.

Cevaplandırılması gereken bir soru daha var: Birikimin kaynağı!

Ülkenin sosyalist sanayileştirilmesi; büyük işletmelerin kurulması, maden ocaklarının işletilmesi vs. muazzam boyutlarda birikimi zorunlu kılıyordu. Kapitalist ülkeler, sanayileşme için gerekli araçları, emekçilerin sömürüsünü yoğunlaştırmakla, sömürgeleri talan etmekle, düpedüz talan savaşlarıyla veya yurt dışından sağlanan sermaye ile gerçekleştiriyorlardı ve gerçekleştiriyorlar. Kapitalizmde sanayileşmenin bu kaynakları sosyalizmde söz konusu olamazdı. Sosyalist sanayileşmenin gerçekleştirilmesi için başka kaynaklar gerekliydi, bulunmalıydı. Bulundu da:

“Sovyetler Birliği'nde hiçbir kapitalist devletin bilmediği birikimin kaynakları bulundu. Sovyet devleti, Sosyalist Ekim Devrimiyle kapitalistlerin ve toprak beylerinin elinden çekip aldığı bütün işletmelere, topraklara, ulaşım araçlarına, bankalara, iç ve dış ticarete sahipti. Devlet fabrikalarının ve işletmelerinin, ulaşımın, ticaretin, bankaların kârları şimdi, asalak kapitalistler sınıfının tüketimi için değil, sanayinin inşası için kullanılıyordu. Sovyet iktidarı, halkın sadece faiz olarak yüz milyonlarca altın ruble ödediği çarlık borçlarını feshetti. Toprak beylerinin topraktaki mülkiyetinin kaldırılmasıyla Sovyet iktidarı, köylülüğü, yıllık olarak yaklaşık 500 milyon altın ruble olan kira faizi ödemelerinden kurtardı. Bu yükten kurtulan köylülük, güçlü bir sanayinin inşası için devlete yardım edebiliyordu. Köylüler, traktör ve tarımsal makineler almaya oldukça ilgi duyuyorlardı.

Bütün bu gelir kaynakları Sovyet devletinin tasarrufundaydı” (12).  

Kaynak konusunda Stalin de şöyle diyordu: “Millileştirilmiş toprak, millileştirilmiş sanayi, millileştirilmiş ulaşım ve kredi, tekelleştirilmiş dış ticaret, devlet tarafından yönlendirilen iç ticaret; bütün bunlar, ülkemizin sanayisinin gelişmesi için yeni kaynaklardır, 'ek sermayeler'dir. Ve bunların hiçbirisine, hiçbir burjuva devlet hiçbir zaman sahip olmadı…

Bunun içindir ki, burjuva devletler için mümkün olmayan gelişme yolu, proleter devlet için gelişme yoluyla bağlam içindeki bütün zorluklara ve sınavlara rağmen pekala mümkündü” (13).

Ülkenin sanayileştirilmesi konusunda, parti çizgisine karşı mücadelede Troçkistler ve Buharinciler yenilgiye uğratılmışlardı. Ama sosyalizmin inşasına karşı görüşlerinden vazgeçmeye niyetli olmadıkları açıktı. Taktik değiştirerek, sanayileşmeyi başarısızlığa uğratmaya çalışıyorlardı; sanayileşme için gerekli araçların araştırılması konusunda öyle öneriler öne sürüyorlardı ki, bunlar, sonuç itibariyle işçi sınıfıyla köylülüğün ittifakını parçalamaya hizmet ediyorlardı. Önerileri, kapitalizmde sanayileşmenin birikim kaynaklarını kullanmaya götürüyordu. Kapitalist birikim kaynaklarıyla sosyalist sanayi kurmak! Sanayi ürünlerinin fiyatını artırmayı, köylülüğe yüksek vergiler yüklemeyi öneriyorlardı. Öyle ki, Buharin-Rikov grubu, kulaklara (zengin köylüler) dokunulmamasını talep ediyor, onların sosyalist düzen için tehlike teşkil etmediklerini savunuyordu.

“Hem Troçkist teslimiyetçiler, hem de sağcı restorasyoncular, ülkede zengin köylülüğün muhafaza edilmesini savunuyorlardı ve partiyi, ekonomik gelişmenin kapitalist yöntemlerinden yararlanmaya yönlendirmeye çalışıyorlardı. Sanayi ürünlerinin fiyatlarını yükseltme, kulak ekonomisini ve meta ekonomisini, özel sektörü muhafaza etme ve köylülük üzerinde vergi baskısını artırma talebi, kapitalist birikim yöntemlerine geri dönmekten başka hiçbir anlam taşımıyordu” (14).  

Sosyalist sanayileşmenin gerçekleştirilmesi, aynı zamanda, sosyalizmin inşasına hizmet etmeyen bu türden görüşlere karşı mücadelenin seyrine de bağlıydı.

Bolşevikler, sanayi içi birikimin, sosyalist sanayileşmenin ana kaynağı olduğu tespitinden hareket ediyorlardı. SBKP(B)'nin XV. Parti Konferansı sanayi içi birikimin rolünü şöyle formüle ediyordu: “Sanayinin genişletilmiş yeniden üretimi süreci, her şeyden önce bizzat sanayi içinde yaratılan artı değerden (kaynaklanan) yatırımlar sayesinde teminat altına alınmalıdır” (15).

Sosyalist inşaya karşı olan güçler, Bolşevik Parti'nin bu anlayışına da saldırmakta gecikmediler: “Kapitalizmin Troçkist-Buharinci restorasyoncuları, yalancılıkla, Sovyet sanayini sosyalist değil, devlet kapitalizmi sanayi olarak tanımlıyorlardı. Sovyetik devletsel kurumları inkâr ediyorlar; bankaları, para sistemini, iç ve dış ticareti kapitalist tarzda örgütlenmiş işletmeler olarak karakterize ediyorlardı. Lenin ve Stalin'in partisinin önerdiği sanayinin seviyesini yükseltme, onun birikimini ülkenin sanayileşmesi için kullanma yolu yerine, Troçkistler, Putilov işletmesi gibi bir dizi büyük işletmeyi ve başka işletmeleri de kapatmayı öneriyorlardı. Çünkü onlar, bu işletmeleri verimsiz olarak görüyorlardı.

Halkın düşmanları, Troçkistler ve Buharin'in taraftarları, sanayide genişletilmiş sosyalist yeniden üretimin olanağını örgütlenmeyi ve gerçekleştirmeyi reddediyorlardı. Onlar, yeniden inşa döneminin rezervleri tükenince sanayisel gelişmenin temposunun gerileyeceği anlayışındaydılar. O dönem Devlet Plan Komisyonu'na çöreklenmiş olan Troçkist teslimiyetçiler, Bolşevik Parti'ye, sanayide yatırımın yeniden düzenlenmesinin oportünist planını öneriyorlardı. Bu plana göre yatırımlar, yıldan yıla gerilemeliydi. Bu bozguncu Menşevik öneriler, işçi sınıfı iktidarı ele geçirdikten sonra yabancı ülke yardımı olmaksızın sosyalist üretimi örgütleyemez diyen Troçkist restorasyon "teorisi"ne iyice kök salmışlardı. Troçkistler, ülkenin sanayileştirilmesi davasını başarısızlığa uğratmayı ve Sovyetler Birliği'ni yabancı sermayenin boyunduruğuna teslim etmeyi amaç edinmişlerdi” (16).

Bolşevik Parti, bu unsurları bu anlayışlarından dolayı da teşhir eder. Sadece teoride değil, sadece siyasi olarak değil. Hayır, SB'de sanayileşmenin ilerlemesi, Stalin önderliğinde Bolşevik Parti'nin, bu alanda aldığı kararların ne denli yerinde ve doğru olduğu görülüyordu: SB'nin sanayileşmesi, devrim düşmanlarının pratik içinde teşhir olmalarını beraberinde getiriyordu.

Aynı dönemde sanayideki birikimin devletin toplam gelirlerindeki payı da artıyor (18)

Salt bu birkaç veri, Sovyetik sanayileşme yönteminin zaferini göstermektedir.

Sovyet ekonomisinin zaferini, partinin genel çizgisinin doğruluğunu başka bir veriyle de gösterelim. Bu sefer soruna, bütçede gelir kaynaklarının payı açısından bakalım.

spartakus  |  Cvp:
Cevap: 3
24.06.2014- 15:12

Sosyalist sanayileşme politikasının, sanayileşmenin Sovyetik yönteminin; tek ülkede sosyalist sanayileşmenin zaferini toplu verilerle somutlaştıralım:

Sovyet ülkesinde sanayileşme sadece, ekonominin tekniksel yeni yapılanması için temeli teşkil etmiyordu; sosyalist sanayileşme, aynı zamanda toplumsal ilişkilerin sosyalist şekillenmesi sürecine de çıkış noktası oluyordu. Sovyet ülkesinde sosyalist sanayileşme, yeni toplumun, yeni insanın, sosyalist mülkiyetin vs. ekonomik temelinin kurulması demekti. Kapitalizmde sanayileşme, tekellerin, bir avuç azınlığın hakimiyeti; özel mülkiyetin hakimiyeti iken, sosyalizmde sanayileşme, özel mülkiyetin ortadan kaldırılması; kapitalist ilişkilerin tasfiye edilmesi, sosyalist mülkiyetin/üretimin hakim kılınması anlamına gelir.

Sosyalist mülkiyet SB'de gerçekleştirilebilmiş miydi? SB'de sosyalizmin zaferinin belirleyici sonucu olarak sosyalist üretim biçimi hakim kılınabilmiş miydi? Evet, bu gerçekleştirilmişti. Aşağıdaki veriler bu alandaki gelişmeyi yansıtıyor.

Resim Ekleme  

Demek oluyor ki, daha 1937'de SB'de, dünya tarihinde ilk defa üretim araçlarının toplumsal mülkiyette olduğu bir toplum düzeni; sosyalizm gerçekleştiriliyor. Bu veriler, daha 1937'de sosyalist üretimin, sosyalist mülkiyetin ekonominin bütün dallarında hakim olduğunu gösteriyor. Böylelikle SB'de “kim kimi” alt edecek; sosyalizm kapitalizmi mi alt edecek yoksa kapitalizm sosyalizmi mi alt edecek sorusu cevaplandırılmış oluyordu.

Sovyet sanayi, sanayinin yapısı bakımından dünyanın en modern sanayi konumuna gelmişti. Sovyet ekonomisinde üretimin yapısı temelden değişmişti. Örneğin ekonomide bütün brüt üretimde sanayinin payı, 1929'da yüzde 54,5'ten 1940'ta yüzde 80,6'ya çıkmıştı. Bu, devasa bir gelişmedir, sosyalist sanayide devrimdir. Bu, genişletilmiş sosyalist yeniden üretimin kısa bir zamanda ulaştığı yüksek seviyedir.  

Yazının kapmasını genişleteceği için, tek tek sanayi sektörlerinin gelişmesine, sanayileşmenin sonucu yeni doğan sektörlere ayrıca değinemeyeceğiz.

İkinci Beş Yıllık Planın sonuçlarını özetleyen XVIII. Parti Kongresi'nde şu tespit yapılıyordu:

“SSCB, ekonomisini ve savunmanın bütün ihtiyaçlarını bütün gerekli teknik donatımla sağlayan ekonomik açıdan bağımsız bir ülkeye dönüşmüştür”.

Sosyalist sanayileşme, emekçilerin maddi ve kültürel yaşam seviyesini giderek yükseltmiş, bütün ihtiyaçlar karşılanır olmuştur.  

SB'de sosyalizmin inşa tecrübesi komünistler açısından oldukça önemlidir. Hem ders çıkartmak bakımından hem de inşa edilen sosyalizmin propagandasını yapmak bakımından. Sosyalizme, devrime gönül bağlamış, ona inanan işçilerin ve emekçilerin böyle bir propagandaya ihtiyaçları vardır. Uğruna can verdikleri davanın başka yerlerde nasıl gerçekleştirilmiş olduğunu bilmelidirler. Bu onlara güç verecektir, bu işin olacağına inançlarını artıracaktır, burjuva, revizyonist ve umutsuzluk saçan propagandaları etkisizleştirecektir, Troçki ve Troçkistlerin, Troçkist tasfiyecilerin amaçlarını daha iyi anlayacaklardır.

Sovyetik sanayileşme yönteminin sonuçları bizim açımızdan çok önemli/öğretici olduğu için, SB'de toplam sanayinin ve ağır sanayinin beş yıllık planlara göre gelişmesini toplu bir şekilde buraya aktarmayı faydalı görüyoruz.

spartakus  |  Cvp:
Cevap: 4
24.06.2014- 15:15

Bolşevik sanayileşme politikası sonucu Sovyet sanayinin Avrupa'daki ve dünyadaki konumu   değişmişti.  

Sovyet sanayisinin dünya ekonomisindeki konumu (28).

Resim Ekleme

Böylelikle bütün dünya, sosyalizmin inşa edilip edilemeyeceğini, bir ütopya olup olmadığını gördü. Bu arada devrim ve sosyalizm düşmanları da tek ülkede sosyalizmin zafer kazanıp kazanamayacağını, başka ülkelerde devrimlerin gerçekleşmemesine rağmen, sosyalist sistemin kurulup kurulamayacağını görmüş oldular. Sovyetik sanayileşme yöntemiyle 1913'lerde dünyada ve Avrupa'da 4. ve 5. sıralarda olan bir ülke, 40 sene sonra 1. ve 2. sıralara yükseldi.

Sonuç itibariyle:

Ağır sanayinin toplam sanayideki payı bakımından SB, dünyada birinci konumdaydı. Aynı dönemde, örneğin 1929'da, ABD'de toplam sanayi üretiminde ağır sanayinin payı yüzde 54,5; Almanya'da yüzde 55,9; Fransa'da yüzde 41 (1926) ve İngiltere'de de yüzde 54 (1924) oranındaydı.

Sovyet sanayi üretiminde makine imalinin payı 1929'da yüzde 11,2'den 1940'ta yüzde 31 oranına çıkarken, aynı oran ABD'de 1929'da yüzde 19,3'ten 1935'te yüzde 17,6'ya düşüyordu. Almanya'da bu pay 1935'te yüzde 14,6; Japonya'da yüzde 10,6; İngiltere'de 16,2; Fransa'da yüzde 7,4 ve İtalya'da da yüzde 7,1 oranlarındaydı (29).

Sovyet sanayi oldukça moderndi. Örneğin 1935'te ABD'de metal işleyen sanayi teçhizatı 10 seneden daha yaşlıydı. SB'de ise metal kesen bütün torna tezgahlarının yüzde 60'ı 6 seneden daha gençti.

SSCB'de devasa sanayileşme açık ki bu ülkenin kapitalist dünya ekonomisi ve önde gelen ülkelerine göre konumunu tamamen değiştirmiştir.

1924'te SSCB, kapitalist dünyaya oldukça bağımlıydı. Troçki'nin tek ülkede sosyalizm teorisine karşı mücadelesinde kapitalist dünyaya bağımlılık sorunu en önemli savlarından birisini oluşturuyordu. Sanayileşmenin gerçekleştirilmesiyle kapitalist dünyaya bağımlılık ilişkisi de oldukça önemli oranda değişmişti.

SSCB'nde 1930'lu yılların ortasına gelindiğinde; birinci ve ikinci beş yıllık planların sonuçlarının alınmasından sonra geriye bakarak sık sık şu değerlendirme yapılıyordu: Sovyet dış ticareti zor dönemini geride bırakmıştır. Teknik gerilikte dolayı birinci beş yıllık planın gerçekleştirilmesi için elzem olan makineler başlangıçta ithal edilmiştir. Ama sanayileşmenin temeli atıldıktan ve makine üretimi geliştikten sonra durum değişmiş, bu alanda ithalata bağımlılık önemsizleşmeye başlamıştır. Bu değişim dış ticaret dengesini de SSCB lehine değiştirmiştir. Dış ticarette gerçekleşen fazlalıktan dolayı geçmişte kalan yurt dışı borçları azalmaya başlamıştır.  

1937'de SSCB'nde 167 bin traktör üretiliyordu. Bu sayı, 1929-1931 döneminde yurt dışından ithal edilen traktör sayısının yaklaşık iki misline denk düşüyordu. Traktör ve başkaca sanayi ürünlerinin ithal edilmesi için milyonlarca tonluk tahıl karşılık olarak yurt dışına ödeniyordu. Ama sanayileşmeden sonra eskisi gibi tahıl ihraç edilmesine gerek kalmadığından dolayı Sovyet halkının gıda sorununda da önemli iyileşme gerçekleştirilebiliyordu. SSCB'nin ithalatı 1931'de 1.103 milyon rubleden 1935'te 241 milyon rubleye gerilemişti. 1927-1928'de 145 in tona varan pamuk ithalatı 1936'da 17 bin tona düşüyordu. SSCB'nin dış ticaret borcu 1929 başında 410 milyon dolardan 1931 sonunda 1.220 milyon dolara çıkarak yaklaşık 3 misli artmıştı, ama 1936'da da 75 milyon dolara gerilemişti; 1929'dakinin yüzde 18'ine ve 1931'dekinin de yüzde 6'sına denk düşen bir yurt dışı borçlanması.

Birinci beş yıllık planın gerçekleşmesinde kapitalist ülkelere borçlanma önemli bir rol oynamıştı. Sovyet iktidarının yıkılmayacağını anlayan kapitalistler, SSCB'ne karşı, Çarlık dönemi yurt dışı borçlarını silmelerinden dolayı da duydukları nefreti bir kenara atarak “kızıl ticarete” yönelmişler ve SSCB'ne bolca kredi vermekten çekinmemişlerdi. SSCB bu kredileri sanayinin inşasında kullandı. 1931'de kapitalistlerin SSCB'ye verdiği kredi miktarı 1220 milyon dolardı. SSCB bu borcunu geri ödedi ve kendini kapitalist dünyadan bağımsız yapan sanayisini de kurdu.

İkinci beş yılık plan döneminde SSCB'nin dışarıdan aldığı “destek” ilk plan dönemine göre oldukça gerilemişti. Üçüncü beş yıllık plan döneminde ise kapitalist ülkelerden hiç “destek” alınmamıştı.

1930'lu yılların sonuna gelindiğinde iktisadi açıdan SSCB'nin kapitalist dünya ile ilişkilerinde nitel değişim gerçekleşmişti.

SSCB'nin geri bir tarım ülkesinden modern sanayisi gelişmiş bir ülkeye dönüşmesi işçi sınıfının sayısal artışını da beraberinde getirmiştir. 1913'te Rusya'da işçi sınıfı kategorisinde ele alınan 23,3 milyon insan (işçiler, ücretliler, teknisyenler, mühendisler, sanayide çalışan başkaları) vardı. Bu sayı 1928'de 26,3 milyona, 1 Ocak 1934 itibariyle de 47,1 milyona çıkar. Buna göre 1913'te nüfusun yüzde 16,7'sini, 1928'de yüzde 17,3'ünü ve 1934'te de yüzde 28,1'ini işçi sınıfı oluşturmaktaydı. 1913'ten 1934'e işçi sınıfının toplam nüfusa oranı iki mislinden daha fazla artmıştı.  



spartakus  |  Cvp:
Cevap: 5
24.06.2014- 15:17

9. Makale

İŞÇİ SINIFI VE KÖYLÜLÜK ARASINDAKİ ÇELİŞKİLERİN ÇÖZÜM SÜRECİ  

ELDE EDİLEN SONUÇLAR VE TROÇKİ


Tarımda Sosyalizmin Gelişmesi-Tarımın Sosyalist Şekillenmesinde Sovyetik Yöntem(1)

SSCB'de sosyalist sanayileşme tarımda köklü dönüşümün; Ekim Devriminden ve sosyalist sanayileşme devriminden sonra üçüncü bir devrimin; tarımda sosyalist altüst oluşun temellerini atıyordu. Sosyalist sanayileşme, küçük, dağınık köylü ekonomilerinin gönüllü birlik anlayışı çerçevesinde sosyalist kolektif ekonomilerde bir araya getirilmelerinin ön koşuluydu. Böylece, sosyalist kolektif ekonomilerin kurulmasıyla kulakların (zengin köylüler) sınıf olarak tasfiye edilmelerinin de maddi koşulu hazırlanmış oluyordu. Sovyet ülkesi tarımında devrimden sonra doğan ve giderek güçlenen yeni üretim ilişkileri, kırsal alanda sosyalist üretim ilişkilerinin gelişmesini ve giderek hakim olmasını zorunlu ve mümkün kılıyordu.

Tarımın kolektifleştirilmesi ne demektir? Tarımın kolektifleştirilmesi, küçük üreticilere ait olan üretim araçlarının, gönüllülük temelinde (sosyalist mülkiyetin bir biçimi, kolektif grup mülkiyeti olarak) birleştirilmesidir. Burada iki koşul var: Gönüllülük ve halk mülkiyeti. Bu iki koşul, tarımsal alandaki değişime niteliksel bir karakter veriyor ve tarımda devrimci bir altüst oluşu ifade ediyor. Bu, sosyalist üretim biçiminin tarımda da kuruluyor olduğunu gösterir.

Tarımda kolektifleşmeyi dikte eden birçok zorunluluk vardı:

1-Köylülerin küçük-dağınık ekonomi koşullarında yoksulluktan kurtulamamaları, ama toplumsal büyük üretime geçmekle nispeten refahlı, kültürlü bir yaşamın ekonomik ön koşulunu yerine getirmiş olmaları, köylülük açısından kolektifleşmenin nesnel zorunluluğunun açık ifadesiydi.

2-Tarımda kolektifleştirmenin zorunluluğu, sosyalist büyük sanayi ile kırsal küçük üretim arasındaki temel çelişki tarafından da dikte ediyordu. Sosyalist büyük sanayi, sosyalist genişletilmiş yeniden üretim yasalarına göre gelişiyordu. Böyle bir üretim, hangi alanda ve biçimde olursa olsun ülkenin sanayi ürününe duyduğu ihtiyacı gidermeyi ve sanayii çıkış noktası alan başka alanlardaki gelişmenin sağlanmasını hedefliyordu. Buna karşın kırsal alandaki küçük üretim, basit yeniden üretimin gerçekleşmesini sağlayamadığı gibi, her gün, her saat kapitalizm üretiyordu. Bu, Sovyet ekonomisinin temelini oluşturan sosyalist büyük sanayi ile hâlâ küçük üretim biçimini koruyan –kolektifleştirilmemiş– tarım arasındaki çelişkiydi. Toplumun bütününde genişletilmiş sosyalist yeniden üretimi gerçekleştirmek ve teminat altına almak için kırsal alanda küçük üretimin –köylü işletmelerinin–, kolektif büyük işletmelere; kolektif büyük üretime geçmesi gerekiyordu. Böylelikle, küçük köylü işletmelerinin sağlayamadığı sanayi için gerekli hammadde ve gıda maddelerini sağlama sorununa çözüm getirilmiş olacaktı.

3-Tarımda kolektifleştirme, tarımsal alanda sosyalist toplumsal üretim ilişkilerinin kurulmasının ve son kertede de tarımın hızlı ve kesintisiz gelişmesinin ön koşuluydu.

4-Tarımda kolektifleştirme, aynı zamanda, kulakların sınıf olarak tasfiyesi için kaçınılmazdı. Tarımın sosyalist yeniden yapılanması; küçük üretimin kolektifleştirilmesi, kırsal alanda kapitalizmin ekonomik tabanının yok edilmesi anlamına gelir. Kolektif ekonomi geliştikçe kulak ekonomisinin (kapitalist ekonomi) yaşama şansı ortadan kaldırılır. Tabii ki bu, kendiliğinden değil, çetin sınıf mücadelesi sonucu elde edilebilecek bir dönüşümdür.

Sanayide olduğu gibi tarımda da Bolşevik Parti, üretim ilişkilerinin, üretici güçlerin karakteriyle mutlak uyumluluk yasasına dayanarak hareket etti. Bu, kırsal alanda sosyalizmin güçleriyle kapitalizmin güçleri arasındaki ertelenemez nihai mücadele demekti; kırsal alanda "kim kimi" yenecek sorusunun cevaplandırılmasıydı. Bu mücadelede Bolşevikler başarılı oldular ve Sovyet kırında da sosyalist üretim biçimi hakim kılındı.

Sovyet tarımının kolektifleştirilmesi, hem sınıf mücadelesi açısından hem de kırsal alanda üretim ilişkilerinin –mülkiyet ilişkilerinin– altüst edilişi bakımından insanlık tarihinin emsalsiz olaylarından birisidir; o zamana kadar salt teoride doğru olanın pratikte sınanması, zenginleştirilmesidir. Sovyet tarımında kolektifleştirme hareketi, Stalin önderliğinde Bolşevik Parti'nin Marksizm-Leninizmi geliştirmesi, ona büyük bir katkısıdır. Şimdi bu sürecin nasıl geliştiğini ana hatlarıyla ele alalım.

spartakus  |  Cvp:
Cevap: 6
24.06.2014- 15:21

Sovyet Tarımının Sosyalist Dönüşümü İçin Zorunlu Olan Maddi-Teknik Tabanın Hazırlanması

NEP dönemi sonunda Stalin şöyle diyordu:

“Ekonomimizin durumu için en önemli ve en karakteristik olan, şimdi, ağırlık noktasının artık sanayiye kaymasıdır… Şimdi tarım ekonomisi, ona zamanında tarım makineleri, traktörler, sanayi ürünleri vs. temin edilmezse kendisini geliştiremez” (2).

Burada, sanayileşmenin artık partinin esas politikası olduğunun ve tarımın da sanayisiz gelişemeyeceğinin vurgulandığını görüyoruz. Bolşevik Parti, sosyalist sanayileşme ile bir tarım ülkesi olan SB'yi, sanayi ülkesine dönüştürmeyi esas amaç edinmişti. Sovyet ülkesi, ancak sanayileşmeyle, diğer şeylerin yanı sıra, tarımda sosyalist altüst oluş, büyük kolektif ekonomilerin ve sanayi ve tarım arasında niteliksel yeni ilişkilerin kurulması ve nihayet tarım ve sanayi işi arasında da niteliksel yeni ilişkilerin pekiştirilmesi için olmazsa olmaz ön koşul olan maddi-teknik tabanı gerçekleştirebileceğine inanıyordu.

Sosyalist sanayileşmenin hızla gerçekleştirilmek istenmesinin nedenlerinden birisi de, küçük üretimin sosyalizmden ziyade kapitalizm için maddi taban oluşturmasıydı. Kırsal alanda "kim kimi" alt edecek sorusunun cevabı sanayileşmede; ağır sanayinin gelişmesinde aranıyordu. Çünkü sanayi, ağır sanayi ürünleri, tarımın sosyalist yapılanmasında anahtardı. Bu düşünceden hareketle 1927'de, tarım makineleri üreten Stalingrad'daki devasa işletmenin yapımına başlandı. Bu işletmenin yıllık traktör üretimi kapasitesi 50 bindi. Hemen sonra Karkov ve Çeliabinsk'teki traktör fabrikalarının ve Rostov'daki tarım makineleri –biçerdöver, mibzer vs.– fabrikasının yapımına başlandı.  

Sonuç itibariyle, Sovyet ağır sanayi, ülke tarımında sosyalist altüst oluş, sosyalist yapılanma için kaçınılmaz olan maddi-teknik sağlam bir tabanı hazırlamıştı.

Sadece 1928'den 1932'ye veya 1933'e artış traktör sayısında %456; traktör gücünde %700; biçerdöverde %625; kamyonda %3700 oranlarında gerçekleşiyor.

1928'den 1938'e hayvanla çekilen pulluk sayısı 14 binden 5,5 bine, yine hayvanla çekilen mibzer sayısı 717,9 binden 676,4 bine düşerken, traktörle çekilen pulluk sayısı 9,3 binden 493,5 bine; traktörle çekilen mibzer sayısı 0,5 binden 265,5 bine çıkıyor ve basit batöz sayısı 552 binden 297,4 bine düşerken, modern batöz sayısı 5,6 binden 130,8 bine çıkıyor. Aynı zamanda, 1928'de hiç olmayan, örneğin pancar sökme makinesinin sayısı 1938'de 19,3 bine varıyor (4).  

Sovyet tarımında makineleşme oranı kısa zamanda artar; örneğin yaz tahılı tarlalarının motorize sürüm oranı 1932'de %19'dan 1937'de %71'e; yaz tahılının motorize ekim oranı aynı dönemde %20'den %54,8'e; motorize hasat oranı %10'dan %43,8'e; mekanize harman dövme %40'tan %94'e; kolhozlarda önemli işlerin motorize oranı %23'ten %67'ye çıkar (5).  

Görüyoruz ki, Sovyet sanayi (ağır sanayi) Sovyet tarımında sosyalist dönüşümün sağlanmasının maddi-teknik tabanını kısa bir zamanda (1932-1933'e kadar) oluşturmuştu.

Sovyet tarımında partinin geliştirdiği iki ekonomi tipi vardı. Bunlardan birisi doğrudan sosyalist mülkiyetin ifadesi olan sovhozlar [Sovhoz, “Sovyet (tarım) ekonomisi”nin kısaltılmışıdır] ve diğeri de kolhozlardı. Esas itibariyle kolhozların gelişmesini ve anlamını ele alacağımız için sovhozların ne olup olmadıklarına kısaca değinmekle yetineceğiz.

Sovyet tarımında sovhoz olgusu  


Sovhozlar, gerçek anlamda sosyalist tipte büyük tarımsal işletmelerdir. Lenin'in tanımladığı gibi bu işletmeler, her şeyiyle; üretim araçlarıyla, toprağıyla devlete aittiler. Sovyet anayasası da sovhozları, aynen fabrikalar, sanayi ve maden işletmeleri ve başka devlet işletmeleri gibi devletin mülkiyetinde olan işletmeler olarak tanımlar.

Lenin, daha “Nisan Tezleri”nde örnek çiftliklerin kurulmasını talep eder: Bunlar, devlet toprakları ve toprak beylerinin mülksüzleştirilmesiyle devlet mülkiyetine geçen topraklarda kontrolünü tarım işçileri delegelerinin üstlenmesi gereken örnek çiftlikler olmalıydı. Nitekim Ekim Devriminin hemen sonrasında, 26 Ekim 1917'de işçi, asker ve köylü delegeleri Bütün Rusya II. Sovyet Kongresinde toprağın devletin tasarrufunda olduğunu açıklayan yasanın kabulüyle ilk sovhozlar kurulmaya başlandı.

Sovhozların kurulması çetin mücadeleler sonucu gerçekleşmiştir. Kulakların, Çar yanlılarının, zarar vericilerin yanı sıra, kırsal alanda kulak ekonomisinin gelişmesi için çaba harcayan Troçkistlere karşı da şiddetli mücadeleler verilmiştir. 9 Ocak 1925'te SBKP-MK aldığı özel bir kararla parti, sendika ve devlet organlarında sovhozların güçlü kılınması için sistematik bir çalışma yürütülmesini talep etmiştir. Çünkü parti, sovhozları tarımın sosyalist yapılanmasında örnek-önder işletmeler, işçi-köylü ittifakını güçlendiren faktörlerden birisi olarak görüyordu. Bu karardan sonra kurulmuş olan sovhozların sağlamlaştırılmasına ve yenilerinin kurulmasına geçildi.  

Birinci Beş Yıllık Plan döneminde sovhozların kurulmasına büyük hız verilir. Stalin'in belirttiği gibi bu dönemde “Sanayi için büyük işletmelerin ve fabrikaların anlamı neyse, tarım için de aynen o anlamda olan büyük tarımsal işletmeler kurulmuştur”. Aynı zamanda, sanayinin gelişmesine ve tarım makineleri üretmesine paralel olarak sovhozlar, giderek daha kapsamlı boyutlarda teknik teçhizatla donatılmıştır.

Sovhozların gelişmesinde düşmanın yıkıcı faaliyetinin yanı sıra tecrübesizlikten ve teknik donanımın yetersizliğinden kaynaklanan bir dizi hata ve eksikliklere karşı da mücadele edilmiştir.

Sovhozların ne anlama geldiği konusunda Stalin şöyle der: “Köylülüğün kolektifleşmeye dönüşümü, …bütün SSCB'de serpiştirilmiş ve modern teknik araçlarla donatılmış ve köylülere yeni tekniğin gücü ve faydaları hakkında ikna olmalarına imkan tanıyan Sovyet çiftliklerinin ağıyla hazırlanmıştır.

Bizim Sovyet çiftliklerimizi sadece tahıl depoları olarak görmek yanlıştır. Gerçekte Sovyet çiftlikleri, yeni teknikleriyle, civarda oturan köylülere sundukları yardımla, emsalsiz iktisadi yükselişiyle, köylü kitlelerine dönüşümü kolaylaştıran ve onları kolektifleşme yoluna sokan önder güçtü” (6).

Stalin, kırın eski yaşam yapısının altüst oluşunda esas dayanağın sovhozlar olduğu ve kırsal alandaki gelişmenin öncülüğünü sovhozların yapacağı anlayışındaydı. Bolşevikler, tarımda sosyalist yapılanmada sovhozların oynayacakları rolü çok iyi görüyorlardı. Keza kulaklar da sovhozların rolünü çok iyi kavramışlardı. Bundan dolayıdır ki, sovhoz hareketini engellemek, sovhozları, köylü kitleleri nezdinde örnek alınmaması gereken bir gelişme olarak göstermek için her yola, her yönteme başvuruyorlardı. Yıkıcı faaliyet, sabotaj, makineleri bozmaktan, hayvanları öldürmeye kadar uzanıyordu.

Stalin'in önerisi üzerini MK ve Merkezi Kontrol Komisyonu (MKK) 1933 yılında sovhozlarda siyasi seksiyonların kurulması kararını alır. Bu seksiyonların görevi, sovhozları sınıf düşmanı unsurlardan temizlemek, siyasi olarak sağlamlaştırmak, ekonomik faaliyetlerini, kitle arasındaki çalışmalarını ve sovhoz-parti örgütlerinin faaliyetlerini iyileştirmekti. Bu karar üzerine Sovyet kırında sınıf düşmanlarının tasfiyesini hedefleyen mücadele başlar, sovhoz aktifleri kurulur, sovhozlarda çalışan işçilerin siyasi seviyeleri yükselir ve sovhozlar, ekonomik olarak güçlenirler. XVII. Parti Kongresi (1934) kırsal alanda da Bolşevik Parti'nin zaferini sergileyen kongre olur.

Yukarıdaki tablonun gösterdiği gibi sovhozlarda çalışan işçi sayısı 3,4 misli; ekim alanı 3,8 misli; traktör sayısı 3,6 misli; traktör gücü 3,5 misli ve ana fon 3,5 misli artar.

İkinci Beş Yıllık Plan döneminde (1933-1937) tarımsal üretimin ve üretimde verimliliğin artırılması, tarımda makineleşmenin tamamlanması, diğer şeylerin yanı sıra hedef alınır ve amaçlanan hedeflere de ulaşılır.

10 sene içinde sovhozlarda çalışan işçi sayısı 4,2 misli; ekim alanı 7,1 misli; traktör sayısı 12,7 misli; traktör gücü 22,6 misli; biçerdöver sayısı (1932-1938) 2,2 misli; kamyon sayısı 43,7 misli; ana fon 17 misli ve üretim ana fonu da 17, 2 misli artmıştır.

Bu ve buraya aktarmadığımız başka veriler, Sovyet tarımının ikinci plan döneminde makineleştiğini, tarımda sosyalist altüst oluşun gerçekleştiğini gösteriyor. Örneğin 1937 yılında bütün sovhozlarda 100 hektarlık bir alana 17,9 beygir gücüne eşit motorize ve hayvan gücü düşüyordu. Bunun 14,5'i traktör gücüydü. Hayvan gücü ise sadece 3,4 beygir gücündeydi. Keza aynı yılda 1000 hektarlık alana (tahıl alanı) düşen biçerdöver sayısı, 3,2 idi. Sovhozların faaliyetinde traktörlerin oransal payı şöyleydi: (9)

Sovhozlarda makineleşmenin artması, sosyalist disiplin ve düzenleme, sonuç itibariyle işin verimliliğinin ve üretimin artışını da beraberinde getirmiştir. Örneğin 1928'den 1938'e tahıl üretimi 7,7 misli; pamuk üretimi 14 misli; süt üretimi 13,8 misli; yün üretimi 8,8 misli; 1926-‘27 fiyatlarıyla toplam üretim 7 misli; sovhoz üretiminden devlete teslim edilen tahıl miktarı 2,2 misli (1934-‘38); süt ürünü 13,5 misli; hayvan (sığır ağırlıklı olarak) miktarı 19,7 misli artmıştır (10).




















spartakus  |  Cvp:
Cevap: 7
24.06.2014- 15:24

Sovyet Tarımında Kolektifleştirme Hareketinin Gelişmesi

Kolektifleştirmenin gelişmesinde tarımsal kooperatifçiliğin rolü

Bolşevikler, sosyalist sanayileşmeyi gerçekleştirirlerken, tarımda sosyalist altüst oluşun maddi-teknik tabanını da oluşturmuş oluyorlardı. Buna yukarıda değindik. Bolşevikler, buna paralel olarak satış ve iaşe alanında tarımsal kooperatifçiliği de geliştirerek sovhozların ve özellikle de kolhozların ilk örgütlenme adımlarını atıyorlardı. Satış ve iaşe alanında kooperatifler, küçük köylü bireysel üretiminin kolektif büyük üretim olarak sosyalist yapılanmasında önemli bir hazırlık rolü oynamışlardır. Kooperatifçilik, geniş emekçi köylü kitlesinin, tarımda kolektif yönetimin en basit özelliklerini kavramalarına katkıda bulunuyordu. Tarımsal kooperatifçiliğin en basit biçimleriyle (tarımsal ürünleri işlenme kooperatifleri, hayvancılık kooperatifleri vs.) ve sözleşme sistemiyle Sovyet devleti, küçük köylü işletmelerindeki üretim sürecine planlı bir şekilde müdahale ediyor ve yönlendiriyordu. Böylelikle Sovyet devleti, üretimin artmasını sağlıyor ve tarımın sosyalist altüst oluşunun zorunlu ön koşullarını hazırlıyordu. Kooperatifçiliğin tarımda sosyalist büyük üretime geçişteki hazırlayıcı rolünü kavrayan Sovyet devleti, en basit tarımsal kooperatifçiliği dahi bütün biçimlerini geliştiriyor ve güçlendiriyordu.  

En basit biçimlerde de olsa tarımsal kooperatiflerin önemli bir rolü daha vardı. Bu kooperatifçilik vasıtasıyla küçük köylü tarım üretimi, sözleşme sistemi üzerinden sosyalist sanayi ile ilişkiye giriyor ve bu ilişki giderek pekişiyordu. Sözleşme sistemi, sanayinin hammadde ile beslenmesini, köylünün kendi üretimine ilgisini artırmayı ve köylüleri giderek kolektifleşmeye ve sosyalizme çekmeyi hedefliyordu. Sözleşme sistemi, giderek tarım ile sanayi arasında bağ kurmanın önemli bir aracı olmuştur.

Emekçi köylülüğün kolektif işletmelerde birleşmeleri, küçük köylü işletmelerinin sosyalist yapılanmaları için hazırlıklar, aynı süreç içinde bir arada atılan adımlar olmuştur. Bir taraftan en basit biçimlerde de olsa kooperatifçilik geliştirilirken, diğer taraftan da kurulmuş olan sovhozların ve kolhozların gelişmelerine büyük özen gösterilmiştir. Örneğin 1921'de 15.570 olan kolhoz sayısı, 1926'da 17.874'e, 1927'de 18.510'a ve 1928'de ise 33.300'e çıkmıştır. Böylelikle 1928 yılında 416.700 köylü işletmesi kolektifleştirilmiş oluyordu. Bu, toplam köylü işletmelerinin ancak %1,7'sine tekabül ediyordu (14).  

Tarımsal alandaki bu gelişme mücadelesiz olmamıştır. Bolşevik Parti, parti içinde, Lenin ve Stalin'in kooperatifçilik planına karşı çıkan Troçkistlere ve Buharincilere karşı şiddetli mücadele etmiştir. Parti, kooperatifçiliği ve onun yönetimini, sınıf düşmanlarına ve kapitalist yolculara karşı güçlü kılmak, emekçi köylülüğü tutanak dalı yapmak için köydeki bütün üyelerini kooperatiflere üye olmaya ve orada aktif bir faaliyet sürdürmeye çağırmıştır. Bunun ötesinde parti, on binlerce komünist ve şehirli işçiyi, kırsal alana göndererek, onlara orada parti içinde ve köy Sovyetlerinde yönlendirici etkide bulunmaları görevini vermiştir. Partinin kırsal alana bu desteği, küçük ve orta köylü kitlelerin, kulaklara karşı mücadelede harekete geçirilmelerinde kır parti örgütüne büyük bir yardım olmuştur. Keza onların çabasıyla kooperatifçilik geliştirilmiş ve emekçi köylülerin siyasi ve kültürel eğitimine katkıda bulunulmuştur.

Bolşevik Parti, sovhozların rolünü tarımsal alanda devlet önderliğinin kaldıracı olarak kavramıştı ve sovhozlar, tarımsal altüst oluşta önderlik rolünü başarıyla yerine getirdiler ve geniş köylü kitleleri nezdinde sosyalist ekonominin pratik örneği oldular.

Sovhozların görevleri, sadece bu belirttiklerimizle sınırlı değildi. Onlar aynı zamanda küçük köylü işletmelerine, örneğin hasatta, ekimde vs. yardımcı oluyorlar, onlara tarım makineleri vs. sağlıyorlardı. Keza sovhozlar, köylü kitlelerini, kooperatifçilikten kolhoza geçiş için de siyasi-kültürel olarak eğitiyorlardı.

Sovhozların öncü faaliyetlerinden birisi de, traktör konvoylarının ve giderek de Makine-Traktör İstasyonlarının (MTİ) kurulmasına öncülük etmeleriydi.

Makine-Traktör İstasyonlarının kurulması ve anlamı

Tarımın tamamen kolektifleştirilmesinde ve sınıf olarak kulakların tasfiyesinde kırsal alanda Sovyet iktidarının dayanağı olan MTİ çok önemli bir rol oynamıştır.

MTİ, traktör konvoyları örnek alınarak kurulmuştu. 1928 yılında Odessa bölgesindeki Şevçenko sovhozundaki traktör konvoyu, Stalin'in inisiyatifi üzerine ilk MTİ'ye dönüştürülür.

MTİ, tarımın sosyalist altüst oluşunda, tarımın teknik donanımında ve kolhoz üretiminin artışında çok önemli bir kaldıraç olmuştur.

Sovyet devleti, kolhoz ekonomisinde önderlik rolünü gerçekleştirmek için tarımsal üretimdeki temel üretim araçlarının toplumsal mülkiyetini, olanaklarını seferber ederek güçlendirmeye ve kooperatifsel kolhoz mülkiyetini geliştirmeye çalışmıştır. Sosyalist devletin bu çabası çok önemlidir, çok anlamlıdır. Çünkü sosyalizmde devlet, üretim araçlarını kendi mülkiyetinde tutar ve böylelikle kooperatifsel üretimde özel çıkarların toplumun çıkarlarına baskın gelmesini engeller. Burada söz konusu olan, devlet mülkiyetinde olan üretim araçlarıyla (sosyalist mülkiyetteki üretim araçlarıyla) üretimin kooperatifsel biçiminin birleştirilmesidir. Bu birleştirme bağlayıcı önemliydi. Çünkü bu, kırsal alanda kolhoz üretiminin gelişmesi ve teminat altına alınması için olmazsa olmaz ön koşuldu. Bu birleştirme, MTİ'nin kuruluşunda da değerlendirilmiştir.  

Bolşevik Parti MK'sının 29 Aralık 1930 tarihli kararında Makine-Traktör İstasyonlarının özü şöyle karakterize ediliyordu:

“Büyük kapsamlı kolektif tarımın Sovyet devleti tarafından örgütlenmiş biçimi MTİ görünümünde ifadesini buluyor. Yüksek tekniğe dayanan, kolektif ekonomilerin inşasında kolektif köylerin kendi faaliyetlerinin proleter devletin örgütleyici ve teknik yardım ve yönlendirmesiyle en sıkı şekilde bağ içindedir…” (15).

Görüyoruz ki MTİ, kırsal alanda sosyalist devletin hem en güçlü bir kaldıracı ve hem de kolhozların gelişmesinde önemli bir çıkış noktası olarak değerlendiriliyor.

“Büyük kolektif tarımın mekanikleştirilmesinin en iyi biçimini Stalin, Makine-Traktör İstasyonları yapılanmasında buldu. Bu biçim, kolhoz kitlelerinin kolektif ekonomilerin inşasında kendi faaliyetlerini sosyalist devletin örgütleyici ve teknik yardımıyla birleştirdi” (16).

Sovyet devletinin bu alandaki faaliyeti de tabii ki mücadelesiz olmamıştır. Kapitalizmin yeniden inşacıları, MTİ'nin anlamını çarpıtmışlar, bu istasyonları basit bir kira bürosuna indirgemişlerdir. Stalin, Troçkistlerin ve Buharincilerin, kapitalizmin bu restorasyoncularının bu konudaki yanlış anlayışlarını açıklar ve MTİ'nin Sovyet devleti açısından kırsal alandaki önemini vurgular.

“… Birincisi; MTİ, kolhozların çıkarlarını sosyalist devletin çıkarlarıyla doğrudan bağlar ve bu temelde kolhoz köylülerinin sosyalist ve komünist toplumun bilinçli ve aktif kurucuları olmaları için eğitimlerine katkıda bulunur. İkincisi; Makine-Traktör İstasyonları, kolhoz üretiminin tam mekanizasyonunu teminat altına almalıdır ve ileri Sovyet tarımcılığının kazanımlarını geniş çaplı olarak üretimde kullanmalıdır… Üçüncüsü; Makine-Traktör İstasyonları, Sovyet devletinin elinde kolektif ekonomilerin planlı yönlendirilmesi için en önemli kaldıraç olarak hizmet etmelidir. Bu istasyonlar, kolhozlara üretimlerinin planlanmasında doğrudan destek olmalıdır, onlara işin örgütlenmesinde ve kolhoz köylülerinin işe, çalışmaya sosyalist bakış eğitiminde yardım etmelidir” (17).  

MTİ, Lenin ve Stalin’in kooperatifçilik planının temelini oluşturmuştur. Bolşevik Parti ve bizzat Stalin, MTİ'nin gelişmesi, gelişme önündeki engellerin yıkılması için gereken tedbirlerin alınmasını titizlikle denetlemiş, elde edilen sonuçları ayrıntılı olarak değerlendirmiştir. Bu çok yönlü faaliyetin sonucudur ki, 1932 yılının başında MTİ'nin sayısı 1400'e çıkmıştır. Bu istasyonlardaki traktör sayısı 63.300, batöz sayısı da 27.800 idi. Bu istasyonlar, yine aynı yıl bazında kolhozların %24,5'ine hizmet sunuyorlar ve kolhozların ekim alanının %37,1'ni işliyorlardı. 1933 yılı başında MTİ'nin sayısı 2.466'ya, traktör sayısı 74.800'e, biçerdöver sayısı 2.200'e ve batöz sayısı da 37.000'e çıkar. Bu donanımla kolektif ekonomilerin %45,8'ine ve ekim alanının da %49,3'üne hizmet götürülür (18).

Görüyoruz ki, 1932'den 1940'a 8 sene içinde MTİ'nin sayısı 2,9 misli; bu istasyonlardaki traktör sayısı 5,8 misli; traktör gücü 7,8 misli, biçerdöver sayısı 69,7 misli artmıştır ve 1932'de MTİ, kolektif ekonomilerin (kolhozların) ancak %49,3'üne hizmet götürürken, 1940'da %94,1'ine, yani neredeyse tamamına hizmet götürür duruma gelmiştir.

spartakus  |  Cvp:
Cevap: 8
24.06.2014- 15:25

Tarımın tam kolektifleştirilmesi ve bireysel özel çalışmanın kolektif sosyalist çalışmaya dönüşmesi

Sosyalist sanayileşmenin yürütülmesi, Lenin ve Stalin’in kooperatifçilik planının uygulanması ile köylülerin kolhozlara kitlesel katılımının ön koşulları yerine getirilmiş oluyordu. Nitekim 1929 yılı Sovyet tarımında derin altüst oluşların başladığı yıl oldu ve orta köylüler, kitlesel olarak kolhozlara –kolektif işletmelere– girmeye başladılar. Ama bu, kolektifleşme hareketinin mücadelesiz gerçekleştirildiği anlamına gelmez. Sovyet devletinin sovhozlar ve kolhozlar vasıtasıyla yaptığı örnek çalışmaya, MTİ'ye ve de orta köylülerin kitlesel katılımına rağmen Sovyet kırında sosyalizmin güçleriyle kapitalizmin güçleri arasında çok çetin bir sınıf mücadelesi yürütülüyordu; kulaklar, her araç ve yöntemi kullanarak Sovyet tarımının sosyalist yapılanmasını engellemeye çalışıyorlardı. Bu mücadelede kulaklarla uzlaşma yanlıları –örneğin Buharinciler– partinin doğru politikasının kararlı bir şekilde uygulanmasıyla tasfiye edilirler.  

Bu mücadele sonucunda Sovyet kırında, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti temelinde, nitelik olarak yeni olan üretim ilişkileri gelişir. Bunlar sömürüden kurtulmuş emekçi köylülerin karşılıklı sosyalist yardımlaşmalarını ve dostça işbirliğini ifade eden ilişkilerdir.

Sovyet kırında giderek sosyalist üretim ilişkilerinin hakim kılınmasıyla tarımda tekniğin ve tarım biliminin tam kullanılması için bütün ön koşullar da yaratılmış olur.

Sosyalist devletin, tarımın sosyalist altüst oluşu için attığı adımların ne denli doğru olduğu hemen görülür. Örneğin kolhoz hareketinin daha ilk döneminde kolhoz üretiminde yüksek bir verimlilik elde edilir. Köylü üretim araçlarının bir araya getirilmesine dayanan kolhoz hareketinin bu aşamasında alınan üretim sonuçları hayret edici boyutlara varıyordu. Örneğin, kolhoz hareketinin ilk üç yılında kolhozların ürettiği brüt tahıl üretimi 50 misli; pazarlanan (meta formundaki) tahıl üretimi 40 misli artarken, aynı dönemde kolektif ekonomilerin ekim alanı da 40 misli artıyordu. Üretimin artması, kolhoz köylülerinin maddi yaşam durumunu da iyileştiriyordu.

Tarımdaki sosyalist altüst oluş ve MTİ, sonuç itibariyle, daha kolhoz üretiminin ilk aşamasında tarımsal çalışmanın karakterini temelden değiştirmeye neden oluyordu. Tarımsal alandaki çalışma, özel çalışma olmaktan çıkarak, toplumsal çalışmaya dönüşüyor ve giderek Sovyet tarımında, çalışmanın karakterindeki niteliksel değişmeye paralel olarak, kolhozlarda işin örgütlenmesinin sosyalist biçimlerinin kullanılmasına geçiliyordu. (Sosyalist yarış, iş bölümü, ekip sistemi vs.).

Tarımsal çalışmayı karakterize eden başka bir değişimi de, kolhozların bütünlüklü ekonomi planlamasına dahil edilmesi, kolhozlarda planlamanın gelişmesi ve işin sosyalist ilkelere göre ücretlendirilmesine geçiş oluşturmaktaydı.

Bütün bu gelişmelere rağmen kolhozların makine ile donanımı ilk yıllarda nispeten zayıftı. Bu alandaki gelişme ‘30'lu yılların yarısından itibaren hızlandı. Aşağıdaki veriler bunu gösteriyor:  

Sovyet kırında “kim kimi” yenecek sorusu cevaplandırılmıştı. Stalin önderliğinde Bolşevik Parti, kırsal alanda kapitalizmin unsurları olan bireysel küçük üretimi ve sınıf olarak zengin köylülüğü, böylelikle bireysel köylü işletmeciliğine dayanan özel mülkiyeti tasfiye etmişti. Sovyet tarımının kaderini artık kolhozlar ve sovhozlar (kolektif ve Sovyet tarım çiftlikleri) belirliyordu. Bu, sosyalist mülkiyetin; sosyalist üretim ilişkilerinin zaferiydi. Bu, kırsal alanda derin altüst oluşların başladığı 1929 yılından 6 yıl sonra, 1935'te bütün köylü işletmelerinin beşte dördünü kolektif ekonomilerde bir araya getiren bir zaferdi.

Kolhozların güçlü kılınmasında bizzat Stalin'in önderliğinde hazırlanan ve kolhoz öncü işçilerinin II. Birlik Kongresi'nde (1935) kabul edilen Tarımsal Büyük Kolektif Çiftlik Tüzüğü çok önemli bir rol oynamıştır. Bu tüzük, kolektif ekonomilerde kolhoz yaşamının anayasası olmuştur. Bu tüzük, kolhozlarda çalışmanın örgütlenmesinin temel biçimi olarak daimi üretim ekiplerini, ücretlendirmenin sosyalist ilkesinin bütün yönleriyle uygulanmasını, kolhozlar ve MTİ arasındaki karşılıklı ilişkilerin karakterini, üyelik koşullarını, iş disiplinini vs. belirliyordu (21).

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]