Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Evrim Tartışmaları
31.08.2013- 22:47

Doğal Seçilim Nedir?

Charles Darwin, Galapagos adalarındaki gözlemlerine dayanarak, doğada bir yaşam savaşı olduğunu ve bu yaşam savaşında avantajlı olan bireylerin ayakta kaldığını söylüyordu. Bu ilkenin adına da "doğal seçilim-ayıklanma" adını vermişti. Bu ilkeye göre "avantajlı bireyler" avantajlarını bir sonraki kuşağa aktararak varlıklarını sürdürüyorlardı. Ancak Darwin, gözlemlerinden çıkardığı bu olağanüstü ilkeye karşılık, bu sürecin nasıl işlediğini, avantajların kuşaktan kuşağa nasıl aktarıldığını -ebeveynler ve yavrular arasındaki genel benzerliğin farkında olsa da-, bilmiyordu."Karışımsal kalıtım" adını verdiği bir düşünceye göre bir yavru, ebeveynlerinin özelliklerinin bir bölümünü taşıyordu ve bu özellik de eşeysel özelliğin bir ortalaması gibiydi. Bu düşüncenin ( karışımsal kalıtımın) doğal seçilimle uyumlu olmadığı kısa zamanda anlaşıldı. Darwin bu kez "pangenesis" adını verdiği bir düşünce ileri sürdü. Bu düşünce Lamark'ın ileri sürdüğü düşüncelere yakındı. Lamark'ın düşüncesi edinilmiş özelliklerin kalıtılabilmesi prensibine dayanıyordu. Buna göre bireyin yaşamı boyunca edindiği özellikler kalıtımda bir değişikliğe yol açabilir ve bu da sonraki bireylere geçebilirdi. Bilinen zürafa örneğine göre, daha yüksek dallara ulaşmak için sürekli boynunu uzatmak durumunda kalan yaşlı zürafa genç zürafalara göre daha uzun boyunludur. Bu durum, -yaşam boyu edinilen bu özellik, yaşlı zürafanın yavrularını da etkileyeceği ve sonraki kuşakların yaşamlarına daha uzun boyunlu olarak başlayabileceği düşüncesine dayanıyordu. Sonuçta, hem Lamark'ın ve hem de Darwin'in ileri sürdüğü ve süreci açıklama amacı güden ve eşey hücreleriyle ilgili olan bir mekanizma olan pangenesis düşüncesi, Darwin'in kuzeni olan Francis Galton tarafından yanlışlanmıştı. Bugünün kalıtım bilgilerini Mendel'e borçluyuz. Mendel bezelye bitkileri üzerinde yaptığı araştırmada kalıtımsal unsurların bireyin deneyimlerinden etkilenmediğini, kuşaktan kuşağa "değişmeden" aktarıldığı sonucuna varmıştı. Bazı koşullar altında bu özellikler gen havuzunda geçici olarak gizli kalabiliyordu. Bu çalışmalar, Darwin'in ortaya attığı doğal seçilime genetik bir temel oluşturuyordu. Kuşkusuz doğal seçilim "en uygun olanın yaşamaya devam etmesi" ilkesinden çok daha fazla şey içermektedir. Doğal seçilimin gerçekleşebilmesi için herşeyden önce genetik çeşitliliğe ihtiyaç vardır. Kendi cinslerini üretebilen organizmaların kendi döllerinde zaman zaman çeşitlilik görülüyorsa, bu çeşitlilik kalıtımsal özellikler gösterebiliyorsa, bu çeşitlemelerden bazıları zaman içinde bireye bir avantaj sağlıyorsa ve rekabet içinde olan bu canlılar yaşamayı sürdürecek kadar döl verebiliyorlarsa "canlılar, ancak o zaman kendi cinslerini üretmede gittikçe daha becerikli hale gelecekler ve doğa ancak bu koşullarda seçilim "görevini" yerine getirebilecektir. Doğal seçilim bu bağlamda canlıların yeni koşullara ayak uydurabilme mekanizmasıdır. Doğal seçilim olmasaydı, canlılığın gelişmesi bir yana, durmadan değişip dönüşen ve sürekli alt-üst oluşlar, yıkımlar yaşayan dünyamızda, canlılar kendi varlıklarını bile koruyamazlardı. Doğal seçilim olmasaydı biyolojik evrimin dört milyar yıl öncesinden başlayan serüveni de olmazdı. Yaşam evrimin bir ürünü, doğal seçilim de onun temel mekanizmasıdır.

Mutasyon Nedir?

Hücre çekirdeği içinde korunaklı durumda bulunan DNA, yapısını tümden ya da önemli ölçüde değiştirebilecek tepkimelere kapalı bir örgütlenme içindedir. Bu örgütlenmeyi bozabilecek tepkimeler oluştuğunda genelklikle canlı kendini kopyalayamaz bir duruma gelir ve ölür. Ancak kopyalama (replikasyon) sırasında genetik uzmanlarının "kopyalama hatası" dedikleri tepkimelerle de karşılaşılmaktadır. Bir DNA molekülüne, bir ya da birkaç molekül eklenmesi veya bir veya birkaç molekülün yerinin değişmesi sonucu gerçekleşen tepkimeler de görülebilmektedir. Canlının yapısını etkileyen bu tür değişimlere "mutasyon" denilmektedir. Mutasyonun önemli özelliklerinden biri DNA'nın kopyalanırken mutasyonların da kopyalanmasıdır. Bu durumda mutasyon DNA içinde diğer kuşaklara da aktarılır. Bu şekilde oluşmuş bir mutasyon da DNA diline sonsuza kadar yerleşir. Bu değişimi yaratan etken çoğunlukla radyasyon ( xışınları ve ultraviyole ışınları) ve insan yapısı kimyasallardır. Sonuçta, meydana gelen değişim bütünüyle raslantısaldır. Mutasyon sonucunda canlı kalabilen organizma, değişime uğramış DNA yoluyla ve repredüksiyon (kopyalama) denilen bir süreçle, kendini ardarda kopyalama sürecine geçer. Bu süreç tek hücreli organizmalarda yalın bir biçimde gözlenebilirken, çok hücreli organizmaların beden hücrelerinde ve üreme hücrelerinde de benzer şekilde işler. Evrimde önemli olan mutasyon, bir organizmanın cinsel hücrelerinde gerçekleşen ve kalıtımla sonraki kuşaklara aktarılan mutasyon çeşididir. .

DNA Nedir?

DNA (Dezoksi ribo nükleik asit) canlılardaki temel kalıtım maddesidir. Dev bir moleküldür. (Boyu 1-1.5m. kadardır.) Zincir şeklindedir. İkili sarmal bir özelliği vardır. İp merdivenine benzer. Bu ip merdiveninin uzun kenarları da şeker ve fosfat moleküllerinden oluşur. Bu "uzun" ip hücre içinde paketlenmiş ve korunaklı bir şekilde çekirdektedir. (Çekirdeksiz hücrelerde stoplazma içindedir.) Değişik basit moleküllerin birbirine eklenmesiyle meydana gelir. Dört çeşit halkası vardır.( Bunlara nükleoit denir.) İsimleri adenilik asit, guanilik asit, sitidilik asit ve timidilik asit. Kısaltmaları A, G, C ve T. Bir canlının tüm kalıtım bilgileri DNA içinde depolanmaktadır. Bir başka deyişle bir canlının sonraki kuşaklara aktardığı tüm "bilgi" DNA yoluyla olur. Herhangi bir özelliği kalıtım yoluyla aktarmak demek, bir parça DNA aktarmak anlamına gelir. Genler DNA'dır. Bilgi DNA'dır. DNA bilgidir. DNA'nın içerdiği genetik bilgiyi bir kitap olarak düşünecek olursak, bu kitapta bütün harflerin, sözcüklerin, cümle ve paragrafların uzun bir zincir şeklinde bir araya geldiğini söylemek mümkündür. Canlının bütün bölümleri ve işlevleri böylece tanımlanır. Bu organizmanın özdeş bir ikizi varsa, o da aynı DNA'ları içerir. Aynı kitaptan bir tane daha: ne bir harf ne de bir sözcük farklılığı vardır. Değişik türlerin kitapları, içlerinde bir sürü benzer cümleler de olsa oldukça değişik öykü anlatır. Bu uzun zincirde (kitapta) meydana gelebilecek olası bir farklılık, bir sonraki kuşaklara geçtiğinde, popülasyon içinde farklı yazılmış bir kitaba sahip "farklı bir canlı" ile karşı karşıya kalınır.

RNA Nedir?

DNA'nın protein üretimindeki işlevini yerine getirebilmesi için bir "ara molekül"e ihtiyaç vardır. Bu işlevi yüklenen "Ribonükleik asit" adı verilen nükleik asit de, DNA gibi çok sayıda nükleotidin uzun bir sarmal oluşturmak üzere düzenlenmesiyle meydana gelmiştir. Sarmalın gövdesini riboz adlı bir pentoz ile bir fosfat oluştururken, basamakları yine dört baz meydana getirir. Bazlarda, DNA'dan farklı olarak timin yerine urasil geçmiştir. DNA molekülleri büyük oranda hücre çekirdeğinde bulunurken, RNA'lar hücre içine yayılmış durumdadırlar. DNA genellikle çift şeritli sarmal yapıda iken, RNA tek şerittlidir. Ancak, tek şeritli DNA ve çift şeritli RNA moleküllerine de rastlanılmaktadır. Hücreler, çeşitli RNA türleri bulundururlar. Organizmaların pek çoğunun hücrelerindeki ribozomlarda yer alan ribozom RNA (RNA-R) aminoasitleri peptit bağlarıyla bağlayıcı görev yapar. Haberci ribonükleik asit olarak adlandırılan RNA-M, DNA'dan özel bir polipeptit yapısına çevrilmiş kimyasal enformasyonu taşır. Hücrenin yaptığı her polipeptit kendisine karşılık olan haberci RNA molekülün türüne gereksinim gösterir. RNA-M nükleotidlerin tek sarmalından ve bir DNA boyundaki kalıptan oluşmuştur. Üzerindeki nükleotid dizisi, DNA sarmallarından bir tanesiyle eşleşir. Polipeptit molekülü, DNA'dan ayrılarak RNA-M halinde ribozomlara yapışır, Buralarda da gelen mesaja uygun proteinler üretilir. Aktarıcı ribonükleik asit (RNA-T) ile gösterilir. Görece küçük bir molekül olup, mol kütlesi 25.000kadardır. RNA-M tarafından belirlenen özgül bir dizide, bir polipeptit molekülüne bağlanacak amino asitleri yerleştirme işlevini yapar; uygun amino asitleri ribozomlara taşır. Yani haberci RNA moleküllerinin taşıdığı mesajın çevirisiyle ilgilidir. 20 temel amino asitin her biri için farklı RNA-T vardır. Özgül etkinleştirici bir enzimin etkisiyle amino asit, RNA-T'nin bir ucuna bağlanır. Bu yolla adenosin trifosfat ile amino asit bağlanırlar ve oluşan bileşik de RNA-T'ye bağlanır. Çeviri işleminin sonucu protein üretimidir.

Osman Gürel; Yaşamın Kökeni; Pan yay.'ndan derlenmiştir.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]