Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu
10.10.2014- 12:24

Rojava Kürdistan ve minibüs durağı- Onur Emre Yağan  


Rojhilat, rojava, bakur, başûr ya da doğu, batı, kuzey, güney...

“Rojava”nın yani “batı”nın artık özgül ağırlığını ortaya koymuş yeni bir “ülke”yi (Batı Kürdistan) tanımladığını kabul edelim. Çünkü olgusal ve politik gerçeklik, objektif olarak böyle bir saptamanın ve kabulün önünü açıyor.

Batı Kürdistan (Rojava Kurdistan), mayasında direniş ve dayanışma gibi fırsatçılık da olan maddi bir sonuçtur. Ortadoğu'da siyaseti belirleme maksadı olan bütün politik öznelerin mevcut gerçekliği hesaba katması ve bu “tarihsel eşiği” farketmesi önemlidir. Zira bu yeni ülke dinamiği özgün bir siyasi güç olarak bölge siyasetindeki yerini alacaktır.

Peki bu yeni ülke nasıl kuruldu ya da yeni bir ülke nasıl kurulur?

Toprak, dil, bayrak hep en başa yazılır... Başka? Verimli tarım arazileri, petrol kuyuları, değerli madenler, zeki insanlar, varlığınızı kabul edecek başka ülkeler... İşinizi kolaylaştırır.

Ancak bu sayılanlar yetmeyebilir. Yeni bir ülke kurmak istiyorsanız siyasal birlik, toplumsal paylaşım ve yurtseverlik, toprağını korumak için ordulaşan bir halk da gerekebilir.

Ve kadınlar... Ülkenin kuruluşunda yerini alır.

Sırtına attığı çuvala artık ne koyabildiyse, koynuna küçüğünü alıp lise çağındaki çocuğunu cepheye savaşmaya gönderen ya da bileği zincirlenip pazarda cariye olarak satılan başka bir kadını kurtarmak için elinde silah savaşan kadınlarınız varsa olur. Yahut yaşamak kaygısıyla evini terk eden insanlar için uyumayıp, sabaha kadar ekmek pişiren kadınlar...

Rojava'yı Kürdistan yapan işte bu özelliklerin hepsidir. Şengal'i peşmergeden, Musul'u Irak ordusundan bir günde alan IŞİD'in üç yandan kuşattığı Kobane, 18 gündür ancak bu sayede direnebiliyor.

Bu cümleleri Kobane'nin kaybetme olasılığını bilerek yazıyorum. Velev ki IŞİD, Kobane'yi, sonra asıl hedefi olan Cizire'yi düşürmeyi başarsa dahi, karşısında bulacağı manzara, işgale karşı direniş olacaktır.

*****

Yukarıdaki değerlendirmeyi bir kenara koyalım ve farkında olmamız gereken (olduğumuz) başka gerçekleri hatırlatanlara da kulak verelim.

Örneğin, emperyalizm Ortadoğu'da laiklik ve yurttaşlık ideolojisinin son temsilcisi olan Suriye'yi yıkmaya çalıştı ve vazgeçmiş değil.

Veya, emperyalist politikaların bazı boşluklara ve fırsatlara kapı açtığı, diğer öznelere serpilme alanları sunduğu da biliniyor. Kürtlerin de boşlukları kullanıp, oradan güçlenmeye çabalaması, uluslaşma (devletleşme) mücadelelerini böylece kerte kerte ilerletmeye çalışması ise sır değil.

Rojava'daki Kürt iktidarının da benzer bir dönemde ve olanaklarla ortaya çıktığı da doğru.

Her yandan kuşatılmış Esad hükümeti iki yıl önce Kürtlerin yerel iktidarları ele geçirmesine göz yumdu, hatta yer yer destek oldu. Kürtler bir kriz dinamiği olacaksa bana değil Türkiye'ye olsun, bir cephe daha açmayayım demişti muhtemelen. Güçsüzdü, sıkışmıştı kendince doğrusunu yaptı.

Ve şimdiki zamanda IŞİD; emperyalizmin dizginlerinden boşalttığı gericiliğin bir sonucu olarak, bölgeye dönük yeni bir müdahalenin zeminini yaratmıyor mu? Yaratıyor.

ABD'nin Suriye Kürdistanı dahil bütün bir Kürt coğrafyası üzerinde gölgesi, kirli hesapları yok mu? Var.

*****

Bütün bunlar var ancak, bugün Rojava'da, Kobane'de, Şengal'de karşımıza çıkan, o coğrafyanın sureti bu kadarından ibaret değil.

Öte yanda, sınırları yıkıp mayınlı arazileri koşan gençler, toprağın üzerinde yatan aç insanlar, aylardır susuz kalan bir kent, saldırıya uğrayan kadınlar, mavi gözleri kirden görünmeyen çocuklar ve düşmanını durdurması için başka bir düşmana sarılmış çaresiz yüz binler, bir ölü canlar diyarı var.

Ekleyelim, Rojava'daki Kürt kantonları bugün, Şam hükümetiyle birlikte, sağında solunda şeriat, halifelik, emirlik ilan edilen Ortadoğu'nun en ilerici, modern ve laik iktidar anlayışını temsil ediyor. Bölgesinde bulunan Arapların ve Süryanilerin dilini “resmi dil” olarak kabul eden, halk meclisleri kuran, yeni inşa ettikleri üniversitenin “özgürleştirici” bir eğitim sistemi oluşturacağını söyleyen ve ilk faaliyetlerinden biri “kadın sığınma evleri” açmak olan Rojava'yı, Esad iktidarının da kabullenip korumaya çalışmasının, direnişlerine destek vermesinin bir anlamı ve değeri de var.

Rojava'daki direniş ilerici bir mevzinin savunulmasıdır aynı zamanda.

Çünkü Rojava kaybederse Türkiye'nin 900 kilometrelik Suriye sınırınının IŞİD'in eline geçeceği ve bunun Türkiye ve bölge gericiliğinin önünü binlerce insanı katlederek açacağı yeterince açık.

Gelgelelim bütün bunlara rağmen elbette sadece şunu söyleyenler olabilir; komünistlerin bölgede yerine getirmeleri gereken görev dayanışma değil, amerikanperverliğin yükseldiği bu coğrafyada emperyalist planları anlatarak anti-emperyalist mücadeleyi örgütlemektir. Güzel.

Ancak devrimci siyaset lafzi düzeyde idealize edilmiş bir siyasi doğruyla yetinmek değil, o doğruyu kitlelere taşıyarak reel bir güce dönüştürmektir. Bir devrimci parti, ülkenin her karış toprağına dokunmaya, havaya, suya, sadece kağıda değil insanın aklına da yazmaya, ilerici olan birikimi korumaya ve geliştirmeye niyetliyse masa başında değil olay yerinde çalışmalıdır...

İdeolojik titizlik, ilkeli siyaset ve anti-emperyalizm, komünistlerin mücadelesinde, üstelik söz konusu olan Ortadoğu ise önemli başlıklardır.

Fakat bu söylenen ne kadar doğruysa, bölgedeki gelişmelerin emperyalizmin kurduğu ve aykırılık barındırmayan müthiş bir düzenek olduğunu, direnişe hayırhah bakmanın bir tuzak olduğunu söylemek de o kadar yanlıştır ve keskin kisveli bir apolitizmi doğurur. Apolitizmden ise ne devrimci siyaset ne de iktidar çıkar.

Yani birileri çıkıp, IŞİD de, diğer şeriatçı çetelerin saldırısı da, Türkiye'nin adımları da, Kürtlerin direnişi de birleşik bir planın ve organizasyonun parçasıdır, ilkeli siyaset bu fotoğrafa girmemek uzak durmaktır diyerek, 10 tane iktidar kazanmış, teorisini elemiş manifestosunu duvara asmış devrim terbiyecisi edasıyla konuştuğunda, siyasetsizliğin teorisini yapıyor demektir.

*****

Şimdi şunu da hatırlayabiliriz: Komünist siyaset akıl ve vicdan ahengini korumaktır.

Ve illa ki devrimcilik, olumsuz bir olaya şahit olmak veya uzak durmak değil, müdahil olmaktır...

Yıllar önce, işçi sınıfının önemini sürekli vurgulayan ama sonra yerinde sayanlara istinaden anlatılan bir örnek vardı: Bir grup komünist aralarına yeni örgütlenmiş bir işçiyi de alıp civardaki bir işçi havzasını nasıl örgütleyeceklerini, işçilere nasıl ulaşacaklarını tartışmaya başlamış. Analizler, teoriler havada uçuşmuş ve yeni örgütlü işçi haliyle yeterince dahil olamamış sohbete. Bütün sözler tüketilince dönüp işçiye sormuşlar “sence nasıl ulaşırız şuradaki işçilere” diye.

Cevap safça ve basitmiş, “ilerdeki duraktan minibüse binip ulaşabiliriz”.

Kürtlere anti-emperyalizmi ve “gerçek barışı” mı anlatacaksınız. Biner otobüse gider ve şansınızı denersiniz. İyi de yaparsınız.

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 1
10.10.2014- 12:25

Rojava ve direniş notları...-Onur Emre Yağan

1- AKP tarafından beslenen Hizbul-Kontra'nın ve faşistlerin devreye sokulması, hükümetin ülkede yükselen gerilimi ve silahlı sokak çatışmalarını körüklüyor olması, ABD'nin ve Barzani yönetiminin   Kobane'nin bombalanmasını haftalardır ekrandan izlemesi, Türkiye ve Suriye'deki Kürt hareketlerine yönelik bir burun kırma-teslim alma operasyonunun işletildiğini gösteriyor.

2- Çünkü, “Rojava Kürdistan” olarak adlandırabileceğimiz kanton yönetimlerinin tamamı emperyalizmin Suriye'ye müdahalesinin planlı olmayan, dolaylı ve bu haliyle istenmeyen sonucudur.

3- Rojava'daki Kürt iktidarı, emperyalizme cepheden karşı çıkan değil belli ölçülerde bağımsızlığını koruyarak onunla ilişki kurmayı ve faydalanmayı hedefleyen bir yapıya sahiptir. Bu anlamıyla anti-emperyalist mücadelenin organik bir bileşeni veya bölgedeki temsilcisi ve öncüsü değildir.

4- Ancak buna karşın; Rojava'nın ortaya koyduğu pratik, örneğin demokratik ve modern bir ülke tasarımını hayata geçirmeye çalışması, etnik ve mezhebi ayrımları kriter olarak kabul etmeyen özgün bir arayış olması, Şam hükümetiyle ilişki kurması ve Kürt coğrafyasına uygun görülen lider Barzani'nin hakimiyetini kabul etmeyip eşit koşullarda oluşacak bir “ulusal birlik” talep etmesi emperyalist planlara tam entegrasyonda bir sorun (anomali) teşkil ettiğini gösterir.

Rojava kantonları arabesk (arabik) değil batıcı bir nitelik taşıdığı gibi, Kobane direnişi de emperyalist planların bir oyunu değil aksine bu planların işleyişini geciktiren bir tezattır.

Emperyalizmin, Suriye'nin kuzeyinden Irak'ın kuzeyini geçerek İran'a uzanacak bir “Kürt koridoru” oluşturmak istemesi dikkate alınabilir bir iddiadır fakat Rojava'nın mevcut iktidar yapısının bu koridorun mütemmim unsuru olarak kabul edilmediği de açıktır.

5- ABD'nin bölgeye hakim kılmaya çalıştığı iktidar modelinin bir örneği olan Kürdistan Bölgesel Yönetimi (Barzani) ve PKK-PYD arasında, IŞİD'e karşı yer yer yapılan askeri işbirliği ve Kürt ulusal birliğinin oluşturulması tartışmalarıyla birlikte yürüyen bir liderlik (öncülük) mücadelesi vardır.

6- Şengal, Mahmur ve Rojava'da askeri gücünü etkin olarak kullanarak bölgesel güç olma iddiasını masaya koyan PKK ve PYD arasındaki yakınlık ve bu iki hareketin Türkiye, Suriye ve İran Kürtleri üzerindeki siyasi etkisi, Barzani iktidarı tarafından IŞİD'den daha büyük bir risk olarak değerlendirilmektedir.

7- ABD gibi AKP açısından da Kürt coğrafyasına uygun görülen elbise, Barzani ve onun iktidarıdır. Kürtler arasındaki mevcut güç dengeleri, Türkiye ve Suriye Kürtlerinin tanımlı ve gelişkin kazanımlar elde ederlerse orta vadede Barzani iktidarına galebe çalacaklarına işaret etmektedir.

8- Tam da bu nedenle, PKK-PYD önderlikli Kürt hareketinin muhtaç ve çaresiz bir hale getirilerek kontrol altına alınması amacıyla Kobane'ye dönük IŞİD saldırısına göz yumulmaktadır.

AKP tarafından yapılan birçok açıklamada PKK'nin Kürtleri koruyamayacak kadar güçsüz olduğu tezinin vurgulanmasının nedeni böyle okunabilir.

9- Özetle, PKK-PYD inisiyatifinin mümkün olduğunca zayıflatılması ABD, AKP ve Barzani'nin, ortak gayesidir.

10- Ayrıca, emperyalizmin IŞİD'in alternatifi olabilecek ve Suriye ordusuna karşı etkin bir cephe oluşturacak askeri olanakları henüz yoktur. Diğer şeriatçı örgütler bu ihtiyacı gideremeyecekleri için YPG, Esad karşıtı operasyona dahil olup çeteleşmeye zorlanmaktadır.

11- AKP, hegemonya arayışı çapının ötesinde olan bir muhteris öznedir. Şam hükümeti dışında bölgedeki bütün güçlerle (ABD, Barzani, IŞİD, ÖSO, PKK, PYD) ilişki kuran ve zaman zaman bu özneleri birbirine karşı da kullanmaya çalışan AKP iktidarı, çubuğu haddinden fazla büktüğü için kırılmasına neden olabilir. Bunun karşılığı Türkiye'nin hem Suriye Kürtleriyle hem PKK'yle hem de IŞİD'le karşı karşıya geleceği bir savaşın başlama olasılığıdır.

Bu savaşın engellenmesi halkların bir arada barış içinde yaşaması ve milliyetçi-dinci ideolojilerin güçlenmesinin önüne geçilmesi açısından önemlidir.

AKP, kendi iktidarını dahi tehlikeye attığı hassas bir zeminde yürümektedir. Bu zeminin AKP'den kurtulmak isteyenler için bazı müdahale olanakları sunması söz konusudur.

12- Türkiye'nin kendisine çizilen sınırları zorlayan arayışları, ABD ile arasındaki sürtüşmenin de temel nedenidir.

13- Bu sürecin bir yansıması olarak Kobane'deki direnişin üç sonucu olabilir. Bunlardan birincisi Kürtlerin IŞİD saldırısını savuşturamayarak emperyalizmin kurtarıcılığına teslim olması ve hem Türkiye siyasetindeki hem de bölgedeki politik şartların yeniden belirlenmesidir. AKP, ABD ve Barzani açısından arzu edilen budur.

İkinci sonuç, Kürt direnişinin boyun eğmeden, Kobane'de, Türkiye'de ve başka yerlerde ayakta kalması, uluslararası kamuoyunu da kendisine destek vermeye zorlayıp kazanmasıdır. Kürt hareketinin en büyük avantajı kendisini destekleyen politik bir halk ve egemen siyasi anlayışlara karşı sahip olduğu tarihsel direniş tecrübesidir.

Sonuçta iki durumda da emperyalist siyaset devreye gireceği fırsatlar yaratabilir. Ancak birincisinde işbirlikçiliği ve tam bağımlılığı temsil eden Kürt özneler, ikincisinde ise ilerici ve seküler birikimi temsil eden Kürt özneler belirleyici olacaktır. Üstelik ikincisinin etkin olduğu durum Şam'daki iktidarın sürekliliği açısından bir avantaj sağladığı gibi sol müdahaleye açık bir karaktere de sahip olacaktır.

Üçüncü sonuç IŞİD'in bir süre daha durdurul(a)maması ve karanlığın bir kan deryasında ilerlemeye devam ederek Türkiye'yi de sarmasıdır.

14- Kobane'de veya Türkiye Kürdistanı'nda ortaya çıkan direniş, konjonktürel yapısı itibariyle gericilik ve AKP karşıtı bir özellik taşımaktadır. Bu kavga Türkiye halkının da sahiplenmesiyle, AKP'nin bölgesel planlarını boşa çıkararak meşruiyetini ortadan kaldıracak bir sürece evrilebilir. Kürt hareketi ve Hizbul-Kontra arasındaki mücadele ise doğası gereği, Altan Tan'ın dediği şekilde “Kürtlerin felaketi”ne değil, laik ve aydınlanmacı damarlarının güçlenmesine yol açar.

15- Sonuç olarak bütün bunlardan hareketle, Türkiye sosyalist hareketi Kobane'deki direnişe destek vererek vicdani ve ahlaki bir duruş gösterdiği gibi siyaseten de yanlış yapmamıştır. Sosyalistlerin katkısı sadece insani nedenlerle bir zorunluluk olarak değil, AKP karşıtı mücadelenin bir adımı olarak da düşünülmelidir.

Solun sahip olduğu değerlerden en önemlisi, insanlığı karanlığa çekmeye çalışan her türlü girişimin karşısında durmaktır. Ve solumuz ancak bu değerine sarılıp onu tarihin tekerini ilerletecek bir güce dönüştürürse kendisi de toplumsal bir değer haline gelir.

Emperyalist yayılmacılık, şeriatçı terör ve halkları birbirine düşürecek iç savaş koşullarının ortaya çıkması, bütün bunlar AKP'de cisimleşen ve emekçi sınıfların geleceğini karartan adımlardır. Kobane'deki direniş ve bu direnişe destek vermek amacıyla sokağa çıkan yüz binlerce insan, AKP'ye vurdukları her darbeyle bu karanlık gidişi gerilettikleri sürece, sosyalist hareketin sadece dayanışma göstereceği “mazlum”lar değil, omuz verip yol göstereceği mücadele arkadaşları olmalıdır...

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]