Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu

Kürtler "aşama aşama"... Ama artık coğrafya zamanı- Ercan Gündoğan  

PKK liderliğindeki Kürt hareketinin takip ettiği strateji tüm zik zaklara, ittifak, program ve söylem değişimlerine rağmen aynı kalmıştır. Gerilla ordusu kurulacak, silahlı eylemlerle köylülerin, yoksulların önce ilgisi, sonra desteği kazanılacak, harekete katılım arttıkça da, köylülerden bir “halk” yaratılmaya çalışılacaktı. Aşama aşama, silahlı mücadele belli bir güce ulaştığında da, öncelik “siyasal mücadeleye” bırakılacak, ama, silahlar geride bekleyecek, ama nihayetinde, stratejinin son başarı evresinde, “yeni devletin” düzenli askeri gücü olacaktı.

1990’ların ortasına doğru, PKK silahlı mücadeleyi ikinci sıraya atıp “siyasal aşamaya” geçtiğinde, devlet PKK’nın “belinin” kırıldığını ya da “ha kırıldı, kırılacağını”, söylemeye başlamıştı. Devlet PKK’nın stratejik değişikliğini anlayamadı ve geride kaldı. Sonunda da, AKP’nin özel konumunun da etkisiyle, “müzakere” sürecine doğru evrildi.

Bu anlamda, PKK’nın stratejisinde, aşama kavrayışında, başarılı olduğu söylenebilir. Mücadeleyi silahlı aşamadan siyasi aşamaya yükseltip, devleti masaya oturtabilme başarısıdır bu.

PKK’nın yukarıda belirttiğim “stratejik” başarısı, “aşama aşama” gidişindeki başarıdır ve “tarihsel zamanla” ilgilidir. “Aşama” şu anda, Kürtçe’nin eğitim dili olarak kullanılabilmesi ve “özerklik” elde edilmesine yoğunlaşmaktadır. Öyle görünüyor ki, bu özerklik “bölgesel” düzeyde, ya da idari ve siyasi anlamda genişletilecek “yerel” özerkliklerin içinde gelişecek bir Kürt özerkliği olabilecek. Ya İspanya’daki Katalanya, Endülüs özerk bölgeleri gibi, ya da, iller, ilçeler, kasabalar, şehirler düzeyinde gelişebilecek “yerel yönetim” özerklikleri biçiminde.

Kürt hareketi bizzat bu “aşamada”, “tarihsel zamandan” “coğrafyanın” sorunlarına geçiş yapmak durumundadır. “Özerklik” hedefi, eğer köylerin, şehirlerin yönetimi kapsamındaysa, kendine “üniter” devlet içinde yer bulabilir. Ya da “bölgesel” kapsamda tanımlanırsa, mutlaka üniterlikten “federal” sisteme geçilmesi gerekir. İlkinin ikincisinin ilk aşaması olarak görüldüğünü tahmin edebiliriz. İkincisinin de, “yeni bir devlet”in alt aşaması… Türkiye’yle, Türkiye’den ayrı, kendi başına, ya da, diğerleriyle birlikte…

Kürtler PKK dönemi içinde, “aşama aşama” ilerliyor. Ancak, ilerlerken, akıllarında önce Birinci Dünya Savaşı, sonra da Anadolu’daki “Kurtuluş Savaşı” ile hemen sonrası bulunmaktadır. İlerlerken, yüz yıl öncesine bakıyorlar. Haklılar, tarih geçmiş değil, geçmişi olan bir süreç olarak bugünü ve geleceği kapsıyor. Ancak, tarihin çözmeden bıraktığı sorunlar, “zor” sorunlardır. Zorluk ise, çoğu zaman, “coğrafya” ile ilgilidir.

Belirttik: “Aşama” kavramı, tanımı gereği, “tarihsel zamanla” ilgilidir. Kürtler, sorunun çözümünün “coğrafi” olduğunu da, Türkler gibi, daha iyi anlamaya başlıyorlar. Türklerin durumunu düşünün. Kendi Kürt sorunlarının komşu üç ülkenin de sorunu olduğunu, neticede bu sorunun “bölgesel” olduğunu, zamanla daha iyi görmeye başladılar. Bu bölgesel kavrayış önceden, PKK’ya “dışarıdan” verilen destekleri görüp tepki göstermek, önlem almakla sınırlıydı. Kürt sorunu zaten PKK sorunuydu, o da, “içeride” bir terör sorununa indirgeniyordu. Elbette, “sınır ötesi”ne de müdahale ediliyordu. Fakat bir bölge kavrayışından çok, sınır içi ve sınırlar arası düzeyde bir kavrayış söz konusuydu.

Daha açık yazalım: “Aşama aşama”, Kürt sorunun bölgesel olduğu, çözümünün de bölgesel olacağı, gittikçe daha iyi anlaşılıyor. “Tarihi zaman” kapsamında ilerleyen Kürt mücadelesi belli bir aşamaya gelmiş, bu anlamda kendisi için, başarılı da olmuştur. Ama bu tarihsel ilerleme, coğrafyayla karşı karşıyadır. Tam bu “aşamada”, Coğrafya, Tarihe şunları sormaktadır:

“Nerede?”. “Yan yana, ama ayrı mı?”. “Birlikte ama yan yana mı?”.   “Ortak bölge mi, ya sınırları?”. “Ya sınırın ötesi?”. “Ortak bölgenin ortakları?”. “Yanımızda kimler var?”. “Parçalar mı, kimlerin?”. “Burası oraya uzak mı?”. “Merkez olacak mı?”. “Yayılalım mı, sıkışalım mı?”. “Ya toprak, deniz?”. “Dostlar nerede, düşmanlar nerede?” …

İşte, Coğrafya, Tarihe bu türden sayısız soru soracak, yanıtların ne kadar coğrafi olduğunu düşünecektir. Coğrafya, mutlaka, bildiğimiz sınırlar üzerine oldukça net, somut sorular da soracaktır. Örneğin, Irak ve Suriye parçalandığına göre, sıra Türkiye ve İran’a da gelecek mi? Yoksa bu ülkelerin bir kısmı, parçalanma sürecini tersine çevirip, tam tersi bir sürece, genişleme, büyüme sürecine girebilirler mi? Türkler ile örneğin, Kürtlerin yeni ortak sınırları olur mu? Bu sınırlar başka hakları da içine alabilir mi?

Şimdilik müzakere, belki sonunda şu ya da bu türden bir özerklik, belki daha ileride bağımsızlık… İyi ama nerede, nerelerde, hangi sınırlarla? Diğer halklarla yan yana mı, iç içe mi? Türkler, Araplar, İranlılar… Kimlerle, nasıl?

***

Amerikalılar, Avrupalılar, Kürt meselesi deyince, hemen haritalar üzerinde çalışır, haritalarla konuşurlar. Konuya “bölge” ölçeğinde yaklaşıp, mevcut devletlerin sınırları yanında, etnik ve dini kesimlerin coğrafi dağılımını inceler, “kimlikleri”, “güçleri”, “coğrafya” halinde görürler. Bu hem doğal zenginliklere olan ilgileri, hem askeri müdahale planları, hem de herhangi bir müdahalenin yaratacağı jeopolitik sonuçları görme ihtiyacından kaynaklanır.

Mücadele edenler çoğunlukla “tarihsel zamana”, müdahale etmek isteyenler de, “coğrafyaya” bakma eğilimindedir.

Ancak, mücadele edenler de, “coğrafya” aşamasına gelmiş bulunuyorlar artık. Konjonktürel olarak Irak’ın ve Suriye’nin Kürt parçaları ayrılmış durumdadır. Türkiye, düşmanı bellediği Esad’dan bile parça koparılmasına tahammül edemiyor. Hatta, Suriye Kürtlerinin, kendi desteklediği Müslüman Kardeşlerin cephesine girmesini bile istemiyor. İran, Suriye Kürtleri yerine, Esad’ı destekliyor. IŞİD’in, Irak ve Suriye Kürtleri arasında bulunması da, ilginçtir. Diğer hedeflerin yanında, iki bölgenin birleşmesi adeta önlenmek isteniyor.

Önümüzdeki dönemde neler olur, coğrafyada ne tür “yakınlıklar”, “uzaklıklar” gelişir, tam olarak bilemeyiz. Ancak, coğrafi olarak dört ülkeye dağılmış Kürt halkı, mücadelesiyle, bugünün düşmanlarını yarın dost yapacak bir “coğrafi” tehdittir. Yarın Türkiye’nin Kürtlere karşı yeniden güçlenmiş bir Esad rejimiyle işbirliği yapması bile bir olasılıktır. Hatta bu tehdide karşı, Suriye, Türkiye ve İran, yanyana bile gelebilirler. Yanlarına Bağdat Hükümetini de alırlar elbette.

Olasılıklar çoktur. IŞİD sonrası, Bağdat ve Türkiye, Kürtleri ezmek üzere birlik olabilirler. Ya da, ya da ya da...

***

Özerklik mi, bağımsızlık mı, dediniz? Yalnız mı, yanyana mı, birlikte mi?

Nerede, kimlerle, hangi sınırlar içinde, yanıtlamak lazım...

***

Artık yeni siyasal coğrafya üzerine düşünmenin “aşaması”, “zamanıdır”.

***

Somut ve stratejik bir öneri: Hem politik, hem coğrafi: İran şimdilik bir tarafa, Suriye, Irak ve Türkiye Kürtleri, Türkiye’nin Türkleriyle birleşirler. Türkler ve üç parça Kürtler, yeni bir Türk-Kürt sosyalist federasyonuna doğru yolalırlar.

Hem “tarih”, hem de “coğrafya” zorlamaktadır. “İçeride” ve “dışarıda”.

solcu  |  Cvp:
Cevap: 1
26.10.2014- 20:56

Kürt sorunu deyince aklımıza hep Türkiye sınırlarının içi geliyor. Sorun çözülecekse sınırlarımız dışındaki kürtleri de içine alacak bir yoruma gerek var. Kürt hareketi ne kadar ayrılmayı düşünmüyoruz dese de büyük planları dört parçanın birleşmesine yönelik bir çözüm. Bu açıdan bölgede çok karışık bir durum var ve çeşitli aktörler bu karışıklık içinde yer alıyorlar. Çözüm zor, bunun için bölgede çok uzun bir zamana yayılacak istkrarsızlık ve şiddet hep yan yana olacak. Bölge için benim öngörüm bu.

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 2
02.11.2014- 15:47

Ulus, halk, sınıf: Akıl vermek mi? Verilebildiği kadar, alınabildiği kadar!-Ercan Gündoğan

Tarih öncesinden tarihe geçiş, sınıfların ortaya çıkışıyla oldu. Sınıfların tarihi bu anlamda, tarihin tarihidir. Ama halklar ve uluslar için, modern dönemi beklemek gerekir. Gerçi, Helen Ulusu ya da Atina Halkı gibi kavramlar kullanılmıştır. Bu da bir uyumsuzluktan çok, ilk “küçük burjuvaların”, “bireyin”, “demokrasi” ile birlikte, Antik Yunan’da erken ve geçici olarak belirmesi nedeniyledir. Helenler kendi dilleri ve kültürleri konusunda adeta “ulusal” bir bilince sahiptiler.

Halkların tarih sahnesine çıkışı ise, toprak kölelerinin, ister serf, ister reaya deyin, “özgür köylülere” ya da “özgür işçilere” dönüşmesiyle oldu. İşte bu nedenledir ki, Lenin, “halk” deyince, köyde ya da kentte, çalışan kitleyi anlıyordu sadece. Diğer değişle, köylülerle, işçilerin toplamını. Daha teorik söyleyelim, “yönetilen sınıfları”. Halkın karşısına ise, bugün sanılacağının aksine, “elitleri” değil, “yönetici sınıfı” koyuyordu. Elitler, çoğu küçük burjuva, “yönetici sınıfa” dahil ya da yakındır.

“Ulus” ise, yeni yönetici sınıfın oluşması, kendini halkın hem temsilcisi, hem de yöneticisi yapmasıyla gelişti. Ulus, modern kapitalist toplumda, burjuvaziyle halkın toplamını, birlikteliğini anlatmaktadır.

Burada neler üst üste bindi, özetleyelim:

Halklaşma, feodal dönemin serf ya da reaya’sının ya özgür-küçük köylüye ya da, işçi sınıfına dönüşmesi anlamına geliyordu. Eş zamanlı olarak, feodallerin yerine de, burjuvazi-kapitalist sınıf geçmeye başlıyordu. Geçmeye çalışırken de, halklaşma sürecine kendi yükselişini ekliyor, onu uluslaşma ile tamamlıyordu. Bu da, halklaşma, uluslaşma ve modern sınıfların oluşum süreçlerinin farklı olmakla birlikte birbirine bağlı ve eş zamanlı olduğunu göstermektedir. Fakat, ortak yönleri, yeni hakim sınıfın ilk gelişimi ve zamanla iktidara yükselişine, “yönetici sınıf” haline gelmesine bağlı olmalarıdır.

Burjuvazinin, ya da kapitalist sınıfın, yönetici sınıf haline gelmesiyle, halklaşma ve uluslaşma süreçleri de tarihsel olarak sınırlarına ulaşır. Bizzat bu aşamada, modern sınıf mücadelesi başlar. Bu süreç, önceki “halklaşma” ve “uluslaşma” süreçlerinin ötesine, yanına ya da tümüyle dışına, “sınıflaşma” sürecinin konulmasıdır.

***

Türkler nerede? Önce halk sonra da ulus olduklarını söyleyebiliriz. Peki ya Kürtler, onlar nerede? Örneğin, bir Türk, kendini Türk(iye) Halkının mı, Türk Ulusunun mu, yoksa Türk(iye) işçi sınıfının parçası olarak mı görüyor? Kürtler, halk mı olmaya çalışıyorlar, yoksa, daha ileriye geçimiş de, “ulus” mu olmaya çabalıyorlar? Elbette, “ulus” olmak önce “ulus-devlet” gerektiriyor. Bu nedenle, Kürtler en azından Türkiye Kürtleri, daha halk aşamasındadır.

Bu yazının sahibi anlaşılacağı üzere, Kürtlere akıl vermeye çalışmıyor. Sadece Kürtlere sorular sorup, kendi mücadelelerinin gidişi ve gelişimini ne kadar anladıklarını, kavramsallaştırdıklarını öğrenmeye çalışıyor, sorular soruyor. Çünkü hem bölge, hem Türkiye için, halkların, sınıfların hareketi, kaderi, karşılıklı etkiden öte, karşılıklı olarak bağımlıdır. Hepsi, bir değil, pek çok bütünün içinde hareket ediyorlar.

***

Şimdi, yazının “Kürtlere sorular” kısmına gelelim:

Kürt hareketine liderlik yapanlar, bu hareketi bir “halklaşma” mı yoksa “uluslaşma” hareketi ve süreci olarak mı görüp, kavrıyorlar?

Diğer deyişle, bu hareket onlar için köylü ve işçi Kürtlerin “halk” hareketi midir? Ya da, içinde ve gittikçe başında Kürt burjuvazisinin olduğu bir “uluslaşma” hareketi mi?

Soruyu sorularla ayrıntılı hale getirelim:

PKK ilkini, HDP ikincisini mi, anlıyor ve temsil ediyor? Örneğin, HDP ve BDP içinde, Kürt halkının “dışında ve üstünde”, kapitalistler, tüccarlar, işadamları, ya da kapitalistmiş ağalar da var mıdır?

Kürt “ağalarına” ne olmuştur? Onlar kapitalist mi oldu, ya da çoğu hem ağa hem kapitalist durumunda mı? Öte taraftan, “marabalar”, onlar eski ağalara ya da diğer kapitalistlere çalışan işçilere mi dönüştü?

***

Türkiye sosyalistleriyle Kürt hareketi arasındaki ilişkinin geleceği hakkında sorular daha zor sorulardır. Çünkü Türkiye’nin Türkleri (eğer böyle bir ayrım yapabilirsek), hem halklaşma hem de uluslaşma sürecinin sınırlarına kadar geldiler. Kürtlerde ise bu iki süreç yakın zamanda başlamış bulunuyor.

İlişkinin geleceği hakkında olasılık ve olanak çoktur. Yapılması gereken öncelikle, sınıfsal aşamaya geçen Türklerin, “halklaşma” aşamasında bulunan Kürtleri tutup kendine çekmesidir. Yoksa Kürtler kendi burjuvazilerinin liderliğinde “uluslaşma” sürecine girip, tüm Türkiye’yi de zaten o sınıra çoktan gelmiş aşamaya mı saplayacaktır.

***

Halk mı, ulus mu, sınıf mı?

Kürtler için süreç ilkine işaret ediyorsa, Kürt Halkını Türkiye Halkı içinde düşünüp, sınıfa geçmek mümkündür. Burada, Türk işçi sınıfı ile Kürt Halkının ittifakı olanaklıdır.

Yok, eğer ikincisine, “ulus”, “uluslaşma”ya doğruysa mücadele, Türkler zaten gelmiş oldukları o aşamaya çakılıp kalacaklardır. Burada, uluslaşma sürecini tamamlamak üzere olan Türklerin “milliyetçiliği” ile Kürtlerin “uluslaşma” süreci karşı karşıya gelecektir.

Kürtler kendi burjuvazisi peşinde ve önderliğinde “ulus” haline gelmeye çalışacaksa, Türkler, ayrı, sadece kendi başlarına, sınıf aşamasına geçmeye çabalayabilir. Böyle bir gidişi ise, Türk milliyetçiliği önden kesmeye çalışırken, Kürtlerin uluslaşma süreci geriden çekecektir.

***

Sadece son zaman zarfında olanlara bakalım: Soma maden “faciası”, sonra Kobani olayları, protestoları, (arada Validebağ olayları), sonra Ermenek’te maden “faciası”, sonra Kobani’ye yardıma “gönderilen” Peşmergeler... Bir sınıf, bir halk, bir ulus, üç farklı süreç.   Bir yerde işçilerin “köpek” kadar değeri yoktur. Bir yerde, bir “halkın” köpek kadar değeri yoktur. Bir yerde ise, bir halk “ulus” haline gelmeye çalışıp, en azından bir “köpek” kadar değerli olmaya çalışmaktadır?

***

Yazının başlığı kapsamında son bağlantımız, Kürtlerle AKP arasında geçen “müzakereler”dir. Bağlantımızı sadece şu soruları sorarak yapalım:

Anayasaya “Kürtler de vardır” dedirtmek için mi?

Anayasaya, “Kürtçe de Türkçenin yanında resmi dildir, devletin eğitim kurumlarında Kürtçe de eğitim yapılabilir” dedirtmek için mi?

Ceza yasalarına, “Abdullah Öcalan önce ‘rahat’ sonra “beraat’ etsin” diye mi?

Ya da, Anayasaya, “şu bölgede”, “Özerk Kürt Bölgesi kurulabilir” dedirtmek için mi?

***

Buysa tüm mücadele, halk değil, “ulus” amaçlanıyor demektir. O da, ancak, Kürt burjuvazisinin “yönetici sınıf” haline gelmesiyle olur. Her türlü müzakereye, ittifaka açık olmak, hatta, mahkum olmak anlamına da gelir.

Oysa ben, yoksul Kürtleri, işçi Kürtleri, köylü Kürtleri, maraba Kürtleri, sosyalist Kürt aydınlarını tercih ederdim... Ya halk olsun, ya da, en iyisidir, sınıf olsun... Ya halklar yanyana gelsin, ya da insanlar sınıf olsun... Uluslaşma neye yarar ki?

***

Akıl vermek mi? Verilebildiği kadar, alınabildiği kadar!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]