Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

BURJUVAZİNİN VE REVİZYONİSTLERİ KORKULU RÜYASI STALİN YOLDAŞ KAVGAMIZDA YAŞIYOR

Resim Ekleme

M-L öğretmeni ve sosyalizmin pratik kuramcısı Stalin yoldaş 18 Aralık 1878, Gürcistan’ın Gori kentinde doğdu ve 5 Mart 1953 yılında 75 yaşında yaşama gözlerini kapadı.

Stalin yoldaşın ölümünün üzerinden 61 yıl geçti. Neki burjuvazi Stalin’in adında bile öcü gibi korkmaya devam ediyor. Elbette dün olduğu gibi bugünde Stalin'e ve onun eserine karşı tutum, Marksist-Leninistlerle ile tüm revizyonist ve oportünistler arasındaki temel ayrım çizgisi olmaya devam ediyor. Stalin'e ve eserlerine yönelik her saldırı, doğrudan Marksizm-Leninizm’e, onun tüm temel ilke ve öğretilerine bir saldırı olduğu gerçeğini bilerek bir kez daha Stalin yoldaşı yaptıkları ve yarattıklarıyla doğru olarak anlamak gerekiyor.

Stalin, Lenin'in sadık bir öğrencisi ve onun yakın mücadele yoldaşı, Leninizm’in en kararlı ve usta bir savunucusuydu. Çünkü O'nun tüm yaşamı parti ve sosyalizm davasına adanmış bir yaşamdır.

Stalin, henüz 15 yaşındayken Rus Marksistlerinin illegal grubuyla ilişkiye geçiyor, 17 yaşında kendisi gizli bir Marksist grup kuruyor ve Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi kurulduğunda, ona hemen üye oluyordu. 1901 yılında Ekim devrimine kadar geçen 16 yil boyunca, bir profesyonel devrimci olarak yer altında yaşıyor, 7 kez tutuklanıp zindana, sürgüne gönderiliyordu. O, hangi koşulda ve nerede olursa olsun her zaman tüm güç ve enerjisini partinin ve davanın hizmetine sunuyordu. Legal Marksizme, Menşevizme, tasfiyeciliğe, tüm revizyonist, oportünist akımlara karşı sürdürülen mücadelede Stalin'in safı, başından itibaren Lenin'in yanı oluyordu. Lenin'in görüşlerini savunuyor, ideolojik mücadeleye Lenin'in yanında katılıyordu. Yeni tip bir parti olarak Bolşevik partisinin yaratılmasında, Ekim Devriminin hazırlanması ve zaferinde Lenin'in yanı sıra Stalin'in oynadığı rol tartışmasızdır.

Stalin, Lenin'in ölumünün ardından, yaklaşık otuz yıl boyunca, Bolşevik partisini, Sovyet devrimini, devletini ve tarihin gördüğü uzun süreli ilk proletarya iktidarını yönetti. O, yaşadığı sürece, proletarya iktidarı hep güçlü ve yenilmez olarak kaldı, sosyalizmin inşası başarıyla sürdü. Sömürücü sınıfların olmadığı, insanın insan üzerindeki sömürüsünün ortadan kaldırıldığı bir toplum, tarihin gördüğü ilk sosyalist toplum, O'nun döneminde yaratıldı.

Stalin, Ekim Devrimi ile açılan yeni, tarihsel çağda; sosyalizmin inşası, sosyalist ekonominin örgütlenmesi ve yönetimi, ilk çok uluslu sosyalist devletin ve proletarya iktidarının diğer organlarının yaratılması ve sağlamlaştırılması gibi yeni ve karmaşık bir çok sorununun çözümü ile karşı karşıya bulunduğu bir dönem yaşadı. Sosyalist toplumun inşasının ne hazır formülleri ve ne de önceden yaşanmış deneyleri vardı. Sovyetler Birliği ilk deneydi. Yeni' Sosyalist toplumun inşasın da "önceden bilinmeyen yolları bulma ve deneme, sosyalizmin yeni yasalarının teorik olarak bulma ve onları pratiğe geçirmenin büyük tarihsel yükü Stalin'e düştü. Stalin, Marksist-Leninist öğretiyi büyük bir ustalıkla kullanarak bu öğretiyi geliştirip zenginleştirerek, sosyalist toplumun inşasında sorunları bütünlüklü olarak çözdü. O'nun önderliği ve yol göstericiliğinde Sovyetler Birliği'nde inşa edilen, sömürü ve baskının olmadığı sosyalist toplum, dünyanın tüm proleterleri ve ezilenlerine esin kaynağı oldu.

Stalin'in Marksist-Leninist öğretiye katkının olmadığı hemen hiç bir alan yoktur. Ama O, özellikle sosyalizmin inşası sorunlarında, Marksizm-Leninizm’in hazinesine paha biçilmez katkılarda bulundu.

Stalin'in adı, yeni tipte bir parti olarak Bolşevik partisiyle; Rusya'da proleter devriminin hazırlanması ve zaferiyle; proletarya iktidarının kurulup sağlamlaştırılması ve sosyalizmin inşasıyla; dünyayı kana bulayan Hitler faşizminin yenilgiye uğratılmasıyla iç içe geçmiştir.

Büyük bir enternasyonalist olarak, Stalin, sadece, Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin inşası sorunlarıyla ilgilenmedi. O, uluslararası işçi ve Marksist hareketinin sorunlarına da büyük ilgi gösterdi. Uluslararası Marksist-Leninist hareketinin güçlenmesinde, Sosyalist Blok’un yaratılmasında, O'nun katkısı ve oynadığı rol tartışmasızdır. Stalin 'in dönemde, SB, dünyanın tüm sömürülen ve ezilenlerinin en yakın dostu, ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelelerinin en yakın destekçisiydi.

Emperyalist burjuvazinin, dünya gericiliğinin, tüm revizyonist ve oportünistlerin Stalin'e olan büyük düşmanlıkları, O'nun adı ve eserlerini lekeleme çabaları bu nedenledir. Stalin düşmanlığı, devrime, proletarya iktidarına ve sosyalizme olan düşmanlıktır. Elbette Stalin yoldaş, bu zorlu mücadele sürecinde, bilinmezlikleri bilinir yapma savaşımında önemli hatalar işledi. Ama o asla bu hataların üzerine yan gelip yatmadı ve bunları sistemleştiren bir tutum içinde olmadı. Çünkü O’na düstur gösteren şey; ”Yalnızca ölüler hata yapmaz” gerçekliği olmuştur. Stalin yoldaşa saldıranlar yada O’nun hatalarını kendi kaçkınlıklarına kılıf olarak perdelemeye çalışan, soluğu ya Troçkizm’in safında yada burjuvazinin limanında bulmuşlar ve devrimci çizginin dışına düşmekten kutulamamışlardır.

90’lı yıllarda Sovyet revizyonizminin çöküşünden bu yana anti-Stalinist kampanyalar örgütlenip, yürütüldü. Bütün dönekler ve nefesi kesilmiş hainler burjuvaziyle işbirliği içinde Stalin'i ve eserlerini "mahkum etmek" için, yalanlarına yenilerin ekleyerek olmadık iftiralar yaptılar ve bunlara "yenilerini” eklemede geri kalmadılar . Burjuva ve dönek kalemşörlere göre Stalin "bir cani", Stalin dönemi "kapkaranlık bir dönem" olarak propaganda edilerek, Stalin nezdinde sosyalizm gözden düşürülmeye çalışıldı. Stalin döneminde "yasa tanımazlığın" hüküm sürdüğü, kitleler üzerinde terör estirildiği, yüz binlerce köylünün katledildiği vb. propaganda edildi ve Hitleri yenen ve dünyayı faşizm belasından kurtaran Stalin kötülenirken, proletarya iktidarına ve sosyalizme karşı yıkıcı faaliyetlerinden ötürü cezalandırılmış olan hainlerin itibarları tekrar edilerek tarih burjuvazi ve döneklerin isteğine göre yeniden yazılmaya çalışılıyordu.

Daha sonra Zinovyev, Kamanev grubunun da saflarına katıldığı Troçkistler, sosyalizmin inşasının tek ülkede mümkün olmadığı yolundaki görüşlerini, bir yanıyla, Sovyetler Birliği'nin geri bir ülke olmasına diğer yanıyla da proletarya ile yoksul köylülük arasında sağlam bir ittifakın mümkün olmayacağı tezine dayandırıyorlardı. Onlara göre köylülük proletarya iktidarının karşısında yer alacaktı. Proletaryanın yoksul köylülükle ittifakını bozmaya çalışan Troçkistler, Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin inşasının, batının gelişmiş sanayi ülkelerinde devrimlerin olmasına bağlıyorlardı. Bunun anlamı açıktı Proletarya iktidarı ve sosyalizmin inşasından vazgeçilmeli, burjuvaziye yol vermeliydi. Burjuvazinin sanayii kurmasını ve batılı emperyalist ülkelerde devrimlerin olmasını beklemeliydi!

"Bu görüş açıktan sosyalizmin inşasına girmekten vazgeçmek ve burjuvaziye proletarya iktidarını teslim etmek anlamına geliyordu.

Stalin' ve O’nun eserlerine karşı burjuvazi, dönekler ve tüm revizyonist aynı kulvarda buluşarak saldırıya geçtiler. Bunlar içinde bir dönem Troçkistler öne sürüldü ve burjuvazi bu gerici güruhu Stalin nezdinde sosyalizme saldırttı ve kullandı.

Çünkü, Troçkistler, Leninizm’i, Marksizm’den koparmaya, Leninizm’in yerine Troçkizm’i geçirmeye çalışıyorlardı. Stalin önderliğinde Troçkizm’e karşı amansız bir mücadele yürütüldü, Troçkizmin anti-Leninist ve karşı devrimci yüzü açığa çıkarılıp mahküm edildi.

Stalin, emperyalizm ve proleter devrimleri çağının Marksizm’i olan Leninizm’i, "genelde proleter devrimin teori ve taktiği, özelde ise proletarya iktidarının teori ve taktiği" olarak tanımladı. Her proleter devrimin esasının proletarya iktidarı olduğunu, ancak proletarya iktidarının kurulmasıyla birlikte devrimin sona ermeyeceği Leninist öğretisini ustalıkla savundu. Proletarya, sömürücü sınıfları ortadan kaldırmak, onların var olabilme temellerini kazımak, sosyalizmi inşa etmek, sınıfsız toplum yolunda ilerlemek için iktidarı alır. Devrimini yapıp iktidarı alarak proletarya, daha henüz iki adım atmıştır. Ve açıktı ki, O ancak, proletarya iktidarına dayanarak ve onu sürekli sağlamlaştırarak bütün bu görevlerini yerine getirebilir.

Proletarya iktidarı, proletaryanın vazgeçemeyeceği en temel ve önemli araçtır ki, O ancak, proletarya iktidarına dayanarak ve onun sürekli sağlaştırarak bütün bu görevlerini yerine getirebilir.

Proletarya iktidarı , proletaryanın vazgeçemeyeceği en temel ve önemli araçtır. Proletarya bunu koruyup sağlamlaştırmadan, eski sömürücü sınıfların ve sömürünün ortadan kaldırılması, eski sömürücü sınıfların direncin kırılması, kapitalist-emperyalist abluka ve saldırılar karşısında devrimin korunması, küçük burjuva duygu ve eğilimlere karşı mücadele edilmesi, proletarya ile yoksul köylülük arasında sağlam bir ittifakın kurulması ve sosyalizmin inşası mümkün değildir.

Proletarya ve halklara devrimi yasaklayan, sosyalist Ekim Devrimini satmak isteyen Troçkistlere karşı amansız bir mücadele yürütülmeseydi proletarya iktidarı korunup sağlamlaştırılamazdı.Troçkistler, proletarya iktidarını zayıflatma ve yıkma çabalarını esas olarak ekonomik inşa sorunlarında yoğunlaştırıyorlardı.

Çünkü, o dönem sosyalist inşa açısından can alıcı sorun, sosyalist ekonominin temellerinin atılmasıydı. Troçkistler tüm temel sorunlarda sosyalist inşayı baltalayıcı görüş ve önerilerle partinin ve proletarya iktidarını karşısına çıkıyorlardı. Diğer şeylerin yanı sıra, dış ticaret üzerinde devlet tekelinin kaldırılmasını, ülke kapılarının emperyalizme açılmasını istiyorlardı. Yine devletleştirilmiş büyük işletmelerin devlet-özel sermaye ortaklığına açılmasını talep ediyorlardı. Onlar, bugün NEP politikasını da çarpıtarak, kapitalizmi basit bir geri dönüş gibi göstermeye, proletarya iktidarı burjuvazi ile "ittifakının" bir göstergesi olarak sunmaya çalışıyorlardı.

Sonraları, sosyalizmin burjuvazi birlikte inşa edilebileceği şeklindeki revizyonist görüşlerini "haklı" çıkarabilmek için Mao da, bu görüşleri Lenin ve NEP politikasına "dayandırmaya çalıştı.. Ama NEP, sosyalist ekonomisinin inşasında ileri atılabilmek için, dönemin özgül koşullarında zorunlu ve ama geçici bir geri adım olarak değil de, Lenin'in benimsediği temel ekonomik politika olarak propaganda ediliyor.


spartakus  |  Cvp:
Cevap: 1
13.01.2015- 16:18

Troçkistlerin ardından, ikinci önemli mücadele, partide bir sağ sapma olarak ortaya çıkan Buharin grubuna karşı veriliyordu. Buharinciler kırların sömürücü sınıfı olan kulakların (zengin köylüler) tasfiyesine karşı çıkıyorlardı. Kulakların "sosyalizme kazanıldığını", sosyalizmin tamda onlarla birlikte "inşa edilmekte" olduğunu söylüyor; proletarya iktidarının işlevinin kulakları "eğitip", "ikna etmek" olması   gerektiğini savunuyorlardı.

O dönem, S.B.'nde tarımınm kolektifleştirilmesi gündemdeydi. Ve açıktır ki tarımın koleklifleştirilmesi, sömürücü sınıfı olan ve o dönem kırsal alanda önemli bir ekonomik güce sahip bulunan kulakların tasfiyesinden geçiyordu. Kulaklar, aynı zamanda Sovyet toplumundaki son sömürücü sınıftı, Onların sınıf olarak ortadan kaldırılmasıyla birlikte sömürücü sınıflar ve sömürü ilişkileri bir bütün olarak tasfiye edilmiş olacaktı.

Kulakların tasfiye edilerek tarımın kolektifleştirilmesi, gericilerin ve revizyonistlerin Stalin'e en fazla saldırı yönelttikleri konulardan biridir. Ancak, bu saldırı, gerçekler tümüyle ters yüz edilerek, yalan ve karalama temelinde yapılmaktadır. Köylülerin kolektif kooparatiflere zorla üye yapıldıkları, yüz binlerce ve hatta milyonlarca köylünün topraklarından sürüldüğü, toplama kamplarına gönderildiği, katledildiği iddia edilmektedir. Bunların hepside yalandı. Eğer tarımda kulakların tasfiyesi sağlanmasa ve kolektivizm egemen kılınmasıydı, 2. dünya savaşında Sosyalist Sovyetler Birliğinin faşist Hitler Almanya’sını tarihin derinliklerine gömerek dünya halklarını faşizm belasından kurtarmaıs söz konusu olamazdı.

Elbette, bu dönem boyunca hiç hatalar yapıldı. Ama Stalin yoldaş bu hataları açığa çıkarıp açıktan mahkum etmekten geri kalmadı.

Kulakların tasfiye edilmesi ve kolektif kooperatifçiliğin geliştirilmesi dönemi, aynı zamanda, Troçkist’lerin ve eski politik grupların da "canlandıkları", açık saldırıya geçtikleri dönemdir. Bunlar, mülklerine el konulan, kulaklarla, eski sanayici ve tüccarlarla, Çarın eski generalleri ve polisleriyle işbirliğine girişerek, karşı devrimi örgütlüyor, kargaşa yaratmak ve proletarya iktidarını yıkmak için harekete geçiyordu. Ülke çapında bu hainler tarafından örgütlenip yönetilen çok sayıda şantaj ve suikast yapılıyordu. çok sayıda parti ve devlet görevlisi, bunların örgütleyip yönettikleri silahlı saldırılar sonucu öldürülüyordu. Bolşevik partisi polit-büro üyelerinden S.M. Kirov ve .W. Kuibschew, "Stalin'in "kurbanları " olarak gösterilmeye çalışılan bu katiller çetesi tarafından katlediliyorlardı.

Sadece 1935 yılında bin sabotaj yapıyorlar, 100’'ün üzerinde parti ve devlet görevlisi suikastlere ya da terör eylemlerine kurban gidiyordu. ( Tabi ki, bütün bunlar karşısında parti ve proletarya iktidarı sessiz ve hareketsiz kalamazdı. Sosyalizmde, proletarya iktidarını yıkmak için örgütlenen, silahlı çeteler kurup sabotaj ve suikastler düzenleme "özgürlüğü" yoktur. Karşı devrimin tüm güçleri birleşmiş. olarak harekete geçmişlerdi. Sıra, ,partide ve proletarya iktidarıdaydı. Ve parti, sosyalizmi yıkmak, kapitalist sömürü düzenini geri getirmek isteyenleri ezmek için, tüm kitle örgütlerini ve devlet organlarını harekete geçiriyor, örgütlü bir kampanya başlatılıyordu. Karşı devrimin tepesine proletarya iktidarının demir yumruğu indiriliyordu. Yasaları çiğneyenlere, sabotaj eylemlerine girişenlere, silahlı çeteler kurup suikastleri düzenleyen, terör çetelerine karşı sert önlemler alınıyordu. Böyleleri başka yerlere sürülüyor, tutuklanıyor ve işledikleri suça göre cezalandırıyorlardı.

Bu dönem boyunca, proletarya iktidarı tarafından başka yerlere sürülen kulakların sayısı 30 bindir. 20 bin kulakta kendiliğinden yerlerini terk ederek başka bölgelere kaçmışlardı.

1935-38 yılları arasında, ülke çapında tutuklanıp yargılananların toplam sayısı 140 bindir. O dönem, Sovyetler i Birliği'nin nüfusu 180 milyondur. Yargılamaların yapıldığı dönemin bir kaç yıl öncesinde sömürücü sınıflara mensup olanların sayısı ise 6 milyon civarındaydı. Bu bile, yargılanıp işledikleri suçlara gore cezalandırılanların kimler olduğu konusunda bir fikir vermektedir.

Marksizm-Leninizm düşmanları, Stalini, parti içinde demokrasiyi ve eleştiri, öz-eleştiriyi "ortadan kaldırmış” olmakla, parti iç sorunları "idari yöntemlerle" çözmekle suçlamaya çalışırlar. Bu suçlamaları yönetenler, Leninin’ist parti öğretisini reddedenlerdi

Bolşevik partisi içinde, Troçkist Zinovyev blokuna ve Buharincilere kaşı verilen mücadele yıllarca sürdü. İdeolojik-politik nitelikte olan bu mücadele süresince, Troçkistler ve Buharinciler görüşlerini parti içinde savunup görüşlerini partiye ve parti platformuna sunma olanağına sahip oldular . 1920'li yılların ortalarında Troçkistlerin görüşleri, üç defa parti içerisinde oylamaya sunuldu. 750 bin parti üyesini bulunduğu o dönem, Troçkistlerin aldıkları en fazla oy, 4 bin civarında oldu.

Stalin, parti içi mücadeleyi Marksist Leninist ilkelere uygun olarak ele aldı ve yürüttü. Bu ilkeli ve kararlı mücadelenin sonucudur ki, parti, Troçkistleri ve Buharincilerin değil, Stalin'in ve Bolşeviklerin görüşleri etrafında kenetlendi.

Ancak, Stalin'in revizyonizm ve oportünizme karşı mücadeleyi, ideolojik mücadeleyle sınırlamadığı tümüyle doğrudur. Parti içerisinde farklı çizgi ve hiziplerin varlığına izin verilmesi, Leninizm’in görüşleri değildir. Leninist parti öğretisinin kararlı bir savunucusu ve geliştiricisi olarak Stalin, komünist partisinin, ancak, saflarını revizyonist unsurlardan temizleyerek güçleneceğini savundu. Örgütsel önlemlere baş vurmayıp, revizyonist ve oportünistlerin varlığına izin verildiği takdirde, bunların, partinin sonu anlamına geleceğini devamlı ısrarla vurguladı.

Stalin, proletaryanın öncü partisinin; proleter ideoloji ve disipline sahip örgütlü bir birlik, farklı çizgi ve hiziplerin varlığıyla bağdaşmayan tam bir irade ve eylem birliği olarak tanımladı. Ancak bu özelliklere sahip bir partinin, proletaryaya ve emekçi kitlelerine devrim mücadelesinde, proletarya iktidarının kurulup sağlamlaştırılması ve sosyalizmin inşası mücadelesinde önderlik edip yol gösterebileceğini savundu.

Stalin'i, parti içerisinde burjuva ideolojisine ve revizyonist oportünist unsurlara yaşam hakkı tanımadığı, liberal her tutuma acımasızca saldırdığı için suçlayanlar, proletaryayı öncüsünden yoksun bırakmak isteyenlerdir. "Çok sesliliği", "Çok kanatlığı " savunup Leninist parti modelini "anti-demokratik" olmakla suçlayanlar; Marksizm-Leninizm’in yerine burjuva ideolojisini geçirmek, proletarya ve emekçi kitlelerin mücadelesini kapitalist sistemin içerisine hapsetmek isteyenlerdir.

Revizyonist ve oportünistler, Stalin döneminde parti gibi, toplumda da demokrasinin yaşamadığını, tüm özgürlüklerin ortadan kaldırıldığını yalanını propaganda ettiler. Bu konuda da, Stalin' "yargılamaya" çalışıyorlar. Sömürünün ortadan kaldırılıp, sömürücü sınıfın kalıntılarının darbelendiği, işçi ve emekçilerin gerçek de demokrasiyi yaşadıkları Stalin dönemi Sovyetler Birliği'nde "özgürlükleri" ellerinden alınanlar, baskı görenler, eski sömürücü sınıfların kalıntıları ve sömürü düzenini geri getirmek isteyenlerdir.

Stalin'i doğru olarak savunmak ve anlamak onun yaptıklarını doğru olarak anlamak ve değerlendirmekle bağlıdır. Bu, o kadar açıktır ki, Stalin'e dünya burjuvazisiyle ittifak içinde saldırıya geçen tüm hain ve dönekler, O’nunla eş zamanlı olarak, Marksizm-Leninizm’in tüm temel ilke ve öğretileri de ret ve inkar etmişlerdir. Ya proletarya iktidarını yıkmak, sosyalizm yerine kapitalizmi geçirmek; ya da, proletarya ve emekçi yığınları devrim sosyalizm mücadelesinden geri tutmak için Stalin'e saldırılmıştır. Ölümünün 61..yıl dönümünde Stalin yoldaşı anarken, O’ndan öğrenip ve onun gibi devrim ve sosyalizm savaşımına sıkıca sarılarak, O’nun izinde yürüyeceğimize söz veriyoruz.

dhb

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
05.03.2018- 21:46

Stalin anıldı

5 Mart 1953’te yaşamını yitiren Stalin, düzenlenen törenlerle anıldı.

Resim Ekleme

Sovyetler Birliği eski Devlet Başkanı Josef Stalin, ölümünün 65. yıldönümde Moskova’da yapılan törenle anıldı

Törende Stalin'in Moskova'daki Kremlin duvarı yanında bulunan mezarına çiçek bırakıldı.

Resim Ekleme

Stalin için ayrıca doğduğu yer olan Gürcistan’ın Gori kentinde ve Belarus’ta da anma törenleri düzenlendi.

http://ilerihaber.org/icerik/











melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
05.03.2018- 21:49

5 Mart 1953 - Büyük devrimci Stalin hayata veda etti


Resim Ekleme

Yosif Visaryonoviç Cugaşvili (Josef Stalin), 18 Aralık 1879’da Gori’de dünyaya geldi. 7 yaşında çiçek hastalığına yakalandı ve bu hastalık yüzünde kalıcı izler bıraktı. Eğitimine rahip okulunda başladı ve 1894’te burayı birincilikle bitirdi… 12 yaşına geldiğinde geçirdiği iki at arabası kazası sonucu sol kolu sakatlandı ve hayatı boyunca tam iyileşmedi. Erken dönemlerinde Marx’ın eserlerini okuyor, Lenin’i çok yakından takip ediyordu. 16 yaşında Gürcü Ortodoks Rahip Okulu’na gitmeye hak kazandı ancak Marksizm propagandası yaptığı için 1899 yılında okuldan atıldı. 1900 yılında bir kaç arkadaşı ile birlikte Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ni kurdu. Bir süre sonra Lenin ile tanıştı ve Lenin’in isteği üzerine Ocak 1912’de Bolşevik Parti’nin Merkez Komitesi’ne girdi. 1913’te “Pravda” gazetesine ilk kez “Stalin” takma adıyla makaleler yazmaya başladı.

Lenin’in ölümünden sonra 1927 yılında Sovyetler Birliği’nin lideri oldu. Ekim Devrimi’ni planlayan ve başarıya ulaştıran liderler arasında yer alan, Rus İç Savaşı’nda cephe komutanlığı yapan ve II. Dünya Savaşı’nda muzaffer olan Kızıl Ordu’nun başkomutanı olan Stalin, özellikle 1930’lu yıllarda Sovyet ekonomisindeki büyük kalkınma ve II. Dünya Savaşı’ndaki zaferden dolayı tüm dünyada önemli bir devlet adamı olarak kabul edilmektedir. Tarihte oynadığı önemli rol dolayısıyla pek çok tarihçi ve yazarın hakkında araştırma yaptığı Stalin’e dair 1.108 eser yazıldı. Stalin bu özelliği ile hakkında en fazla eser yazılan 17. kişi oldu. Lakabı, Gürcüce “Çivi” anlamına gelen “Koba”dır.

Stalin, II. Dünya Savaşı’nın sonlarında Kızıl Ordu tarafından Alman işgalinden kurtarılan Doğu Avrupa ülkelerinde komünist partilerin iktidara gelmesine destek sağladı. Çekoslovakya, Demokratik Alman Cumhuriyeti, Bulgaristan Halk Cumhuriyeti, Polonya, Yugoslavya Federasyonu, Macaristan ve Romanya’da sosyalist halk cumhuriyetleri kuruldu. Bu ülkelerin kapitalist ekonomiden sosyalist ekonomiye geçmesine ve Sovyetler Birliği’nin tecrübelerinden yararlanmalarında yardımcı oldu. ABD öncülüğünde Avrupa’da uygulanmaya konulan Marshall Planı’na karşı sosyalist ülkelerin ekonomik ve siyasi birliğini amaçlayan ve sosyalist ülkeler arasındaki ticareti geliştiren COMECON’u kurdu.

1.Dünya Savaşı’nda lağvedilen III. Enternasyonal yerine Kominform’u örgütledi ve yeni kurulan sosyalist ülkelerdeki partilerin örgütlü mücadelesi için çaba sarf etti.

Anna Strong’un Stalin Dönemi kitabında yazdığı gibi; “Stepleri o geniş ufukları olmaksızın düşünebilir misiniz? Volga’yı susuz, Rusya’yı Stalinsiz…”

Saygıyla anıyoruz…

Stalin’in Zafer Konuşması

Yoldaşlar! Kadın ve erkek vatandaşlar!


Almanya üzerinde büyük zafer günü geldi. Faşist Almanya Kızıl Ordu ve müttefiklerimizin birlikleri tarafından dize getirilmiş olarak yenildiğini kabul etti ve kayıtsız şartsız teslim oldu.

7 Mayıs’ta Reims’da geçici bir teslimiyet tutanağı imzalandı. 8 Mayıs’ta, Berlin’de, Alman Başkomutanlığı’nın temsilcileri, müttefik birliklerinin başkomutanlık ve Sovyet birliklerinin başkomutanlık temsilcilerinin huzurunda; uygulanmasına 8 Mayıs saat 24:00’te başlanan kesin teslimiyet belgesini imzaladılar.

Anlaşmaları ve sözleşmeleri yalnızca bir kağıt parçası olarak değerlendiren Alman iktidar sahiplerinin kurt karakterini tanıdığımızdan, sözlerine inanmak için hiçbir nedenimiz yok. Fakat bu sabahtan itibaren Alman birlikleri, teslimiyet belgesine uyarak, yığınlar halinde silahları bırakmaya ve birliklerimize teslim olmaya başladılar. Bu artık bir kağıt parçası değildir. Bu, Alman ordusunun gerçek teslimiyetidir. Gerçi Alman ordusunun bir grubu, Çekoslovakya topraklarında hâlâ teslimiyetten kaçınmaya çalışıyor. Fakat,Kızıl Ordu’nun, onların aklını başına getirmeyi başaracağını umuyorum.

Şimdi, Almanya’nın kesin olarak yenildiği tarihsel günün, halkımızın Alman emperyalizmi üzerinde büyük zafer gününün geldiğini açıklamak için her türlü nedene sahibiz.

Anavatanımızın özgürlüğü ve bağımsızlığı için gösterdiğimiz büyük fedakarlık, savaş sırasında halkımızın katlanmak zorunda olduğu ölçüsüz yoksunluklar ve ıstıraplar, cephe gerisinde ve cephede anavatan sunağına kurban edilen zorlu çalışma, boşa gitmedi, bilakis düşman üzerinde tam zaferle taçlandı. Slav halklarının varlıkları ve bağımsızlıkları için yüzyıllar süren mücadeleleri, Alman işgalcileri ve Alman despotluğu üzerinde zaferle sonuçlandı.

Artık Avrupa üzerinde, halkların özgürlüğü ve barışının yüce bayrağı dalgalanacaktır.

Üç yıl önce Hitler tüm dünyanın önünde Sovyetler Birliği’nin parçalanmasının Kafkasya’nın, Ukrayna’nın, Belarus’un, Baltık ülkelerinin ve diğer Sovyet bölgelerinin zorla koparılıp alınmasının görevleri arasında bulunduğunu ilan etti. Açıktan açığa şunu ilan etti: “Rusya’yı bir daha asla ayağa kalkamayacağı şekilde yok edeceğiz.” Bu üç yıl önceydi. Ancak Hitler’in çılgınca düşünceleri gerçekleşmeyecekti. Savaş sürecinde bu düşünceler rüzgarın önündeki saman çöpü gibi uçup gitti. Gerçekte ortaya çıkan, Hitlercilerin zırvaladıklarının tam tersiydi. Almanya yenilgiye uğradı. Alman birlikleri teslim oluyor. Sovyetler Birliği, Almanya’yı parçalamaya veya mahvetmeye kalkışmasa da, zaferi kutluyor.

Yoldaşlar! Anavatan uğruna büyük savaş, bizim tam zaferimizle sonuçlandı. Avrupa’da savaş dönemi bitti. Barışçıl gelişme dönemi başladı.

Sizleri zaferden dolayı kutluyorum, sevgili kadın ve erkek yurttaşlarım!

Yurdumuzun bağımsızlığını koruyan ve düşman üzerinde zafer kazanmış olan kahraman Kızıl Ordu’muza şan olsun!

Büyük halkımıza, muzaffer halka şan olsun!

Halkımızın özgürlüğü ve mutluluğu için yaşamlarını feda eden, düşmana karşı çarpışmalarda şehit düşmüş kahramanlara sonsuza dek şan olsun!

http://gazetemanifesto.com/2018/03/05/hafiza-i-beser-5-mart-1953-buyuk-devrimci-stalin-hayata-veda-etti/

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
22.04.2018- 08:47

Politika gazetesinde Stalin'le ilgili bir ''anı'' var. Stalin'in arkadaşı Molotov anlatıyor. Alıntı yaptığım yazının en sonunda olduğu için yazıyı sonuna kadar okumayanların o anıyı atlama ihtimali bulunuyor. Öne aldım bu yüzden. Daha da iyi oldu. Hem sonuna kadar okumayacak olanlar için ve hem de sonuna kadar okuyacakların bir daha ve bir daha okumaları açısından!

Öldüğünde Ölüsünü Giydirecek İkinci Bir Elbise Bulamadık”

Y. V. StalinStalin 1953’te öldüğünde, tüm Sovyetler Birliği’nde matem ilan edildi. O günden kalan fotoğraf ve videolar, Sovyet halkının yaşadığı büyük üzüntüyü, milyonların döktüğü göz yaşını, kendilerine umut vermiş ve yepyeni bir çağa sokmuş olan lideri kaybetmenin acısını yansıtmaktadır. Uluslararası sosyal-demokrat hareketin liderlerinden İtalyan Sosyalist Partisi başkanı Pietro Nenni dahi “Stalin’siz bir uluslararası işçi hareketini düşünmek çok zor” demişti.

Mücadele arkadaşı Molotov, anılarında Stalin’i katafalka koyarken yaşadıkları bir zorluğu şöyle anlatır: “Yıllar boyu aynı elbiseyi giymişti ve elbisenin dirsek kısımları aşınarak tel tel olmuştu. Başka bir elbise giydirmek istediğimizde ise ikinci bir takımının olmadığını gördük. Mecburen cesedine giydireceğimiz elbisenin dirseklerini iplikle örmek zorunda kaldık”. Sonra Stalin’in tüm mal varlığı açıklanır: Bir palto, bir çift çizme, yazlık ve kışlık 2 elbise, 3 adet kömürleşmiş pipo, ve bankada 500 ruble (bir mühendisin aylığına eşit).

Molotov'ın anılarında yazdığı anı bu. İyi de yapmış. Şimdi de yazının bütünü:

Stalin’in Anısı... - Sinan DERVİŞOĞLU


Resim Ekleme

Y. V. StalinTüm dünya komünistleri ve devrimciler, 27 Aralık’ta komünizm davasının yılmaz savaşçısı J.V.Stalin’in doğumunu anıyorlar. Yalnız sosyalizmin tarihine değil, tüm 20.yüzyıl tarihine damgasını vuran ve hala tartışılmakta olan bu sosyalist önderi yeniden anmak ve tartışmak bizler için büyük önem taşımaktadır.

Lenin’in “Müthiş Gürcü”sü

Stalin (asıl adıyla Yosif Vıssaryonoviç Cugaşvili) 27 Aralık 1879’da Gürcistan’ın Gori kentinde doğdu. Babası yoksul bir kunduracıydı. 20’li yaşlarda yazdığı “Anarşizm mi Sosyalizm mi?” broşüründe proleterleşme sürecini anlatırken verdiği “kendi işini kapatıp ayakkabı fabrikasında çalışmak zorunda kalan kunduracı” örneği, aslında babasından esinlenmiştir. Ailesi tarafından Tiflis’te papaz okuluna yollandı. Parlak bir öğrenci olarak dikkat çekti; ancak okuduğu “sakıncalı” kitaplar dolayısıyla sık sık ceza aldı. Okuldayken Tiflis Marksist çevreleriyle ve işçi sınıfıyla tanıştı. Tiflis ve Baku’nun demiryolu işçilerini, yıllar sonra, “benim gerçek öğretmenlerim” olarak anacaktır.

RSDİP’ne (Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi) giren Stalin, kısa zamanda Lenin’in dikkatini çekti ve Kafkaslardan gelen bir Marksist olarak Lenin ona “ulusal sorun” üzerine çalışma görevi verdi. Lenin’in yakın çevresine “müthiş bir Gürcü tanıdım!” diye bahsettiği bu genç kadro, bir süre sonra Parti Merkez Komitesi’ne girdi.

Devrim ve İç Savaş: Çaritsin, Stalingrad Oluyor

Başından itibaren Lenin’i ve Bolşevikleri destekleyen Stalin, Ekim Devrimi’nde de ilk Sovyet hükümetinde Milliyetler Halk Komiseri olarak görev aldı. Liberal tarihçi E.H.Carr, devrimin ve iç savaşın kazanılmasında Rus işçi ve köylülerinin yanı sıra, Çarlığın ezilen halklarının (özellikle Kafkasya ve Orta Asya halklarının) sağladığı desteğin belirleyici olduğunu söylemiştir. Bu halkların özgürlük mücadelesini Bolşeviklerin sosyalizm davasıyla birleştiren merkezi figürün Milliyetler Halk Komiseri olarak Stalin olduğu düşünülürse, bu hem onun devrime yaptığı katkıyı, hem de parti içinde ne sebeple yükseldiğini ve öne çıktığını anlamamızı sağlayacaktır.

İç Savaş esnasında Güney cephesinde Kızıl Ordu komutanı olarak da görev yapan Stalin, kilit öneme sahip Çaritsin şehrinin Beyazlar’dan kurtarılmasını sağladı. Bir süre sonra bu şehir tarihe Stalingrad olarak geçecektir.

1930’lar: NEP ve Tek Ülkede Sosyalizm


Lenin ve tüm Bolşevik önderlik, Stalin de dahil olmak üzere, fakir ve geri bir ülke olan Rusya’da kurulan sosyalist bir iktidarın, Batı’nı gelişmiş ülkelerinin proletaryasının devrimci desteği olmadan, yani bir Avrupa devrimi Rusya’nın yardımına koşmadan ayakta kalamayacağını düşündüler. Fakat tarih, bu konuda Bolşeviklere cömert davranmadı. 1919 ve 1923’de Alman proletaryasının devrimci ayaklanmaları yenilgiye uğradı, Bavyera, Macaristan ve Slovakya’daki Sovyet hükümetleri yıkıldı, İngiltere’de ise işçilerin SSCB ile dayanışma eylemleri dışında devrimci bir kalkış olmadı. Bolşevik iktidarın kendi olanakları ile yola devam etmesi gerekliliği kendini somut bir gerçek olarak ortaya koydu. Böylece, yıkıntı halindeki ülkede ekonominin çarklarını döndürebilmek için orta mülk sahibi köylülük ve tüccarlarla bir süre birlikte yürümeyi kabul eden NEP (Yeni Ekonomik Politika) dönemi başladı.

Bu süreçte, önce “Avrupa devrimi olmazsa yıkılırız” diyen Troçki-Zinovyev-Kamenev’in sol muhalefeti, daha sonra da, hiçbir kayda değer büyüme sağlamayan NEP’i geçici bir tedbir değil, sürekli bir model olarak savunan Buharin-Rikov sağ muhalefeti ile ayrışma ortaya çıktı. Stalin, önderliği paylaştığı Molotov, Kaganoviç gibi liderlerle birlikte 1927’de muazzam bir sanayileşme ve tarımda kollektifleştirme atılımına girişti.

Sanayileşme: Rusya’nın ve Sovyet Halklarının 200 Yıllık Modernleşme Düşü Gerçek Oluyor

50 yıl boyunca SSCB, ondan sonar da bugünkü Rusya, sahip olduğu bütün modern ve çağdaş altyapıyı Stalin döneminde kurdu. 1930’a kadar yabancı ya da burjuva kökenli uzmanlara mahkum olan Sovyetler Birliği, Stalin’in insiyatifi ile yoksul emekçi çocuklarından yüz binlerce “kızıl uzman”, mühendis, teknisyen, doktor, operatör, bilim adamı çıkardı. Tüm hayatları kilise ile meyhane arasında geçmiş olan köylüler, müzikle, sanatla, bilimle, eğitimle kucaklaştılar. Kadınlar üretime, siyasete ve toplumsal yaşama, Batı’daki hemcinslerinin hayal dahi edemeyeceği kadar yüksek bir seviyede katıldılar ve yükseldiler. O güne kadar esas olarak bir “buğday ambarı” olan Rusya, çelik üretiminde İngiltere’yi geçti. SSCB insanlık tarihinde, sanayinin beşiği olan İngiltere dahil, en yüksek sanayileşme hızını gerçekleştirdi. Bu, emekçiler için daha yüksek bir hayat seviyesi, daha yüksek bir kültür, ve ülke için de daha güçlü bir Kızıl Ordu demekti.

Bütün bu muazzam atılım, Sovyet halklarının büyük fedakarlığı ve inancı ile gerçekleşti. Ancak onlara da ilham veren kişi, halkına güvenen ve “evet, biz bunu yapabiliriz !” diyerek bu kararı alacak cesareti gösteren Stalin’di. İmkansız gözüken bu değişimin başarılması, Stalin’e ülke içinde ve dışında duyulan sevgiyi olağanüstü boyutlara ulaştırdı. Öyle ki, bir ara (planlamasına onun büyük katkı sağladığı) başkent Moskova’ya “Stalin” ismi verilmesi dahi önerildi.

Resim Ekleme

Savaş: Milyonların Acısından Stalin’e Düşen Pay

Rusaya Federasyonu'nda Stalin'in resmini taşıyan bir kadınFaşist ordular, uluslararası burjuvazinin yıllar öncesinden başlayan yönlendirmesiyle 1941’de Sovyetler Birliği’ne saldırdı. SSCB’ye 26 milyon ölü ve nice fedakarlıklarla kurulan ekonomisinin üçte birinin yok olmasına mal olan bu savaşa, daha önceki yazılarımızda değinmiştik. Burada, bir birey ve bir baba olarak Stalin’in savaşta yaşadığı drama dikkat çekmek istiyoruz.

Savaş başladığında Stalin, birinci eşinden olan oğlu Yakov Cugaşvili ile kısa bir görüşme yapar. Cepheye er olarak gidecek olan Yakov’a “Zor günlerden geçtiklerini, metin olmasını, kendinin ve üzerindeki üniformanın onurunu korumasını” söyler ve sessizce kucaklaşırlar. Daha sonra Yakov, Nazilere esir düşer. Onun kim olduğunu fark eden faşistler, Stalin’e bir mesaj yollarlar ve o sıralarda Kızıl Ordu’ya esir düşen Alman mareşali Von Paulus ile bir takas önerirler. “Oğlunu kurtarmak” için bu takası kabul edeceğini düşündükleri Stalin, kendilerine şu cevabı verir: “Bir çavuş ile ordu komutanı bir mareşalin takası, askerlik kuralları açısından kabul edilemez ve mümkün değildir”. Almanlar, Stalin’in oğlunu kurşuna dizerler. Mareşal Jukov, anılarında bu haberi alan ve her şeye rağmen dik duran Stalin’in yaşadığı üzüntüyü aktarmaktadır. Bir komünistin örnek tavrı olan bu olay, bugün politikacıların çocuklarını “korumak” ve “beladan uzak tutmak” adına her türlü iltimas ve sahtekârlığı yaptığı Türkiye ve kapitalist ülkeler için surata şamar gibi çarpan bir örnek olmuştur, olmaya da devam edecektir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
22.04.2018- 08:48

Direnişçilerin Ölürken Dudaklarındaki Son İsim

2014-15’de “düştü düşecek” denen Kobane için Türkiye’deki ilerici yüzbinlerin duyduğu heyecan, ve kalplerimizin nasıl Kobane için çarptığı hatırlardadır. 1942-44 arasında ise New York’tan Pekin’e, Paris’ten Sofya’ya kadar tüm insanlığın kalbi de Stalingrad ve Moskova için çarpıyordu. Nazilere karşı savaşan Kızıl Ordu’nun yenilgisi insanlık için ölüm, zaferi ise insanlık için kurtuluş umudu demekti. Bu savaşta Kızıl Ordu ve Sovyet halklarına önderlik eden Stalin ise tüm dünyada bir kurtuluş sembolü haline geldi. Sonraki yıllarda, Soğuk Savaşta gericiliğin merkezi olacak ABD’de Amerikan halkının büyük saygı duyduğu Stalin’in posterleri “Uncle Joe” (Joe Amca- İlk ismi olan Jozef’in İngilizce kısaltması) adı altında kapışıldı. Savaşta hücuma kalkan Kızıl Ordu savaşçılarının ortak sloganı “Za Rodinu! Za Stalina! (Vatan için! Stalin için!”) oldu. Bu muhteşem iradenin işgal altındaki ülkelerdeki uzantısı olan komünist direnişçiler ise, Sovyet halkıyla olan gönül birlikteliğini vurgulamak için aynı sembolü kullandılar. Nazilerin kurşuna dizdiği yüzbinlerce direnişçinin ölürken söylediği iki cümleden birincisi ülke ile ilgiliydi: “Yaşasın Fransa!”, Yaşasın Özgür Bulgaristan.” ... gibi. İkinci cümle ise tüm Avrupa’da standarttı: “Yaşasın Stalin!”

Bugün, ne kadar değerli olursa olsun, bir insanın bu denli yüceltilişi bizlere yanlış gelebilir. Ancak bu olguyu, o yıllarda yaşanan gerilim, milyonları harekete geçiren umutlar, başarılan işin büyüklüğü, ve her şeyden önce sıradan insanların bir olayı ancak semboller üzerinden kavrama alışkanlığı ve ihtiyacı üzerinden yorumlarsak, konu bir anlam kazanacaktır. Komünistler bugün “büyük kurtarıcılar” yaklaşımını aşmış, böyle bir yaklaşımın yol açacağı hataları kavramış durumdadır; ancak geçmişte Stalin’e duyulan sevginin de salt bir “propaganda makinesi ürünü” değil, tarihsel olarak haklı ve anlamlı temellere sahip olduğu da ortadadır. Bu sevginin, bugünün Putin Rusya’sında da sürdüğünü görmek şaşırtıcı değildir.

Resim Ekleme

“Başa Geçtiğinde Sovyetler Bir Pulluk ve Karasaban Ülkesiydi. Öldüğünde ise Nükleer Silaha Sahip Bir Süper Devlet!”

Stalin'i anma törenlerinden bir görüntüBu sözler, Stalin’i seven bir komüniste, ya da herhangi bir solcuya değil, 20.yüzyılda yaşamış en büyük sosyalizm düşmanlarından birine, W.Churchill’e aittir, ve zoraki bir itiraftır. 26 milyon insanını ve ekonomisinin üçte birini kaybeden SSCB, onun önderliğinde hızla toparlandı. 1 milyon Kızıl Ordu savaşçısının hayatına mal olan Doğu Avrupa seferinde, yerel ilerici güçlerin desteğiyle Polonya, Macaristan, Çekoslovakya, Demokratik Almanya, Romanya, Yugoslavya ve Bulgaristan birer Halk cumhuriyeti haline geldi. Sonra patlayan Çin devrimi, 1 milyar insanın sosyalizme yönelimini sağlayarak dünyanın dengesini sarstı. Dünya gericiliğinin sosyalizmi yok etmek için ellerinde tuttuğu son silah olan atom ve hidrojen bombaları, SSCB’nin büyük bilimsel gücü ile bir tekel olmaktan çıktı ve Sovyetler Stalin döneminde önce atom, sonra da hidrojen bombasını üreterek emperyalizmin nükleer tekelini kırdı. 1917’de bir mujikler ülkesi olan Rusya ve kardeş halklar, uzay çağının eşiğine gelmiş bir güce dönüşmüştü. Dünyada ise, Baltık’tan Çin Denizi’ne kadar halkların üzerinde kızıl bayrak dalgalanıyordu.

Resim Ekleme

“Öldüğünde Ölüsünü Giydirecek İkinci Bir Elbise Bulamadık”

Y. V. StalinStalin 1953’te öldüğünde, tüm Sovyetler Birliği’nde matem ilan edildi. O günden kalan fotoğraf ve videolar, Sovyet halkının yaşadığı büyük üzüntüyü, milyonların döktüğü göz yaşını, kendilerine umut vermiş ve yepyeni bir çağa sokmuş olan lideri kaybetmenin acısını yansıtmaktadır. Uluslararası sosyal-demokrat hareketin liderlerinden İtalyan Sosyalist Partisi başkanı Pietro Nenni dahi “Stalin’siz bir uluslararası işçi hareketini düşünmek çok zor” demişti.

Mücadele arkadaşı Molotov, anılarında Stalin’i katafalka koyarken yaşadıkları bir zorluğu şöyle anlatır: “Yıllar boyu aynı elbiseyi giymişti ve elbisenin dirsek kısımları aşınarak tel tel olmuştu. Başka bir elbise giydirmek istediğimizde ise ikinci bir takımının olmadığını gördük. Mecburen cesedine giydireceğimiz elbisenin dirseklerini iplikle örmek zorunda kaldık”. Sonra Stalin’in tüm mal varlığı açıklanır: Bir palto, bir çift çizme, yazlık ve kışlık 2 elbise, 3 adet kömürleşmiş pipo, ve bankada 500 ruble (bir mühendisin aylığına eşit).

Stalin dönemine ilişkin eleştiri ve suçlamaların analizi, ayrıntılı bir çalışmanın konusudur ve önem taşımaktadır. Ancak tüm komünistler ve devrimciler, ömrü boyunca devrim ve sosyalizm için savaşmış, emperyalizme ve faşizme korku salmış, bir dönem ilerici insanlığa umut vermiş bu dürüst, çalışkan, ve inançlı komünistin anısı önünde bugün saygıyla eğilmektedir.

http://www.politikagazetesi.org/?q=content/stalin%E2%80%99-an%C4%B1s%C4%B1

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]