Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Dünya Devrim Tarihi
18.03.2015- 13:08

Paris Komünü 144 yaşında

İşçi sınıfının iktidarı eline aldığı ilk büyük deneyim olan Paris Komünü bundan tam 144 yıl önce bugün kurulmuştu.

Resim Ekleme

İşçi sınıfının ilk iktidar deneyimi olan Paris Komünü 144 yaşında.

BU KEZ BEDELİNİ ÖDETEMEDİLER


1870 yılında III. Napolyon'un Prusya'ya saldırısıyla Fransa ve Prusya arasında büyük bir savaş başladı. Savaş Prusya'nın ilerlemesi ile sürerken, Paris aylarca kuşatma altında kaldı.

Daha sonra işbirlikçi Fransa hükümeti Başbakanı Thiers şehri Prusya'ya teslim etti. Paris emekçileri içinde bulundukları büyük yoksulluğa ve işgale karşı direndi ve önce Prusyalıları küçük bir bölgeye sıkıştırdı sonra Prusyalıları şehirden ayrılmak durumdan bıraktı.

Fransa burjuvazisi kaybettiği savaşın bedelini emekçilere ödetmek isterken, emekçilerin yanıtı iktidarı kendi ellerine almak oldu.

Emekçilerden oluşan ve Paris’i hem işbirlikçi Fransa hükümetinden hem de Prusya saldırganlığından koruyan Ulusal Muhafızlar, şehrin korunması için oldukça kritik bir öneme sahip olan topları güvenli yerlere çekmişti.

Resim Ekleme

VE PARİS KOMÜNÜ KURULDU

18 Mart’ta Fransa hükümeti Başbakanı işbirlikçi Thiers orduya Montmarte tepelerindeki topları ele geçirmeleri emrini verdi. Bu adımla Paris’i emekçilerden temizlemeyi düşünen Thiers’in planları ters tepti ve ordu birlikleri Parisli emekçilere saldırmayı ve ateş açmayı reddetti.

Emekçilerin ayaklanmasının ardından işbirlikçiler ve tüm yöneticileri Paris’ten kaçarken Ulusal Muhafızlar Merkez Komitesi 26 Mayıs’ta Komün seçimlerini düzenledi.

Şehirde artık iktidar işbirlikçilerin, patronların değil Parisli emekçilerin ellerindeydi.

Komün’ün bu zaferi ilk gününden itibaren Marx ve Engels tarafından büyük bir sevinçle karşılanırken, Marksistler de Komün içinde yer alarak bu ilk işçi iktidarının bir parçası oldular.

Komün kısa sürede hayal olan birçok başarıya imza atarken, emekçiler büyük bir güçle sarıldılar kendi iktidarlarına…

Resim Ekleme

BURJUVAZİ VAHŞİCE SALDIRDI, EMEKÇİLER KAHRAMANCA SAVUNDU

Fransa hükümeti savaşı kaybettiği Prusya ile işbirliği yaparak 4 Nisan’da Paris’e yönelik vahşi saldırısına başladı. Binlerce askerin katıldığı bu vahşi saldırıda Komün’ün kızıl bayrağı tüm emekçi mahallelerinde büyük bir inatla ayakta tutuldu.

Emekçiler iktidarlarını sokak sokak kurdukları barikatlarda savundular. Fransa burjuvazisi ise eşi benzeri görülmemiş bir emekçi katliamına girişmişti. Paris sokakları komünarların kanlarının son damlasına kadar mücadelesine tanık olurken, Komün 28 Mayıs itibariyle, Belleville Ramponeau’daki son barikatın düşmesiyle sonlandı.

Aslında bu son işçi sınıfının en büyük başlangıcı ve ileri sıçrayışı oldu. Artık işçi sınıfının bir iktidar deneyimi vardı ve bu deneyimden çıkardığı birçok ders.

144. yılında Paris barikatlarında savaşan emekçiler bugün tüm dünya emekçilerine umut olmayı sürdürüyor.

'YENİ BİR TOPLUMUN ŞANLI ÖNCÜSÜ'

İşçi sınıfının bu ilk iktidarının ilk günden itiraben büyük destekçisi olan Marx, Komün'ü şu sözlerle anlatıyor:

İşçi Paris, Komünü ile birlikte, yeni bir toplumun şanlı öncüsü olarak her zaman yüceltilecektir. Şehitlerinin anısı, işçi sınıfının soylu yüreğinde yaşayacaktır. Cellatlarınıysa tarih, daha şimdiden sonsuz bir teşhir direğine çiviledi ve rahiplerinin tüm duaları, günahlarını bağışlatamayacaktır.

Engels ise proletarya diktatörlüğünün neye benzediğini merak edenlere, "Paris Komünü'ne bakın. Paris Komünü proletarya diktatörlüğüydü" diyordu.

KOMÜN BÜTÜN AŞAĞILANMIŞLARIN KURTULUŞU İÇİN SAVAŞTI

Paris Komünü'nün ardından işçi sınıfının en büyük kazanımlarının başında gelen Büyük Ekim Devrimi'nin önderi Lenin ise Komün'ü şu sözlerle anlatıyor:

Komün savaşçılarının anısı, sadece Fransız işçileri için değil ama tüm dünya proletaryası için kutludur. Çünkü Komün yerel ve sıkı sıkıya ulusal bir amaç için değil ama tüm emekçi insanlığın, bütün aşağılanmışların, bütün küçük düşürülmüşlerin kurtuluşu için savaştı. Toplumsal devrimin öncü savaşçısı olan Komün, proletaryanın acı çektiği ve savaştığı her yerde sevgiler kazandı. Yaşam ve ölüm tablosu, dünya başkentini eline geçiren ve iki aydan çok elinde tutan işçi hükümeti imgesi, proletaryanın kahramanca savaşımının ve yenilgiden sonraki acılarının görünüşü, tüm bunlar milyonlarca işçinin ruhunu tutuşturdu, sosyalizme olan umutlarını canlandırdı ve sevgilerini kazandırdı. Paris toplarının gürlemesi, proletaryanın en geri katmanlarını derin uykularından uyandırdı ve sosyalist devrimci propagandaya her yerde yeni bir atılım verdi. Bu nedenle Komünün yapıtı ölü değil şimdiye değin her birimizde yaşadı o. Komünün davası, toplumsal devrim davasıdır, emekçilerin bütünsel siyasal ve iktisadi kurtuluş davasıdır, dünya proletaryasının davasıdır. Ve bu anlamda, ölümsüzdür o.

sol

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 1
18.03.2015- 19:00

İşçi sınıfının ilk ve uzun senfonisi; Paris Komünü...

Fransız proleterleri 18 Mart 1871'de, Nazım'ın sözleri ile ifade edersek “ölü yıldızlara hayatı götürmek” için sınıfın ilk iktidarını ellerine aldılar. Paris Komünü 1871'den bugüne dinlediğimiz en uzun senfonidir ve halen devam etmektedir.

Resim Ekleme

72 gün süren süren iktidarı boyunca Fransa'nın açları, yoksulları, kadınları, çocukları yeni bir gelecek için bir yandan iktidarı kurmaya çalışırken, diğer yandan Fransa hükümeti ve burjuvasine direndiler.

Resim Ekleme

Paris Komünü'nü önceleyen olay Prusya ile savaştan yenik düşen işbirlikçi Fransa hükümeti başbakanı Thiers'in, kenti Prusya'ya teslim etme kararını alması ile Paris'li emekçilerin hem hükümete hem de Prusya'ya karşı direnişe başlamasıdır.

Resim Ekleme

Paris'in Prusya'ya teslim edilmesinin bir sebebi Thiers ve Fransız burjuvazisinin Paris'in proleterlerinden duydukları korkunun kendisidir de. Hükümet, o güne kadar savaşan işçilerden silahlarını bırakmasını istemiştir.

Resim Ekleme

Silahları teslim etmeyerek 18 Mart'ta hükümet birlikleri ile yapılan savaşı kazanan işçiler, 28 Mart'ta Paris'te proleter hükümeti kurdular.

Resim Ekleme

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 2
18.03.2015- 19:04

Komün; din ve devlet işlerini birbirinden ayırmış, kadın-erkek eşitliği ve laik eğitimi güvence altına almaya çalışmış, orduyu dağıtarak halktan oluşan silahlı birlikler kurmuş, burjuvalar tarafından terkedilen ve çalışmayan fabrikaları işçilerin denetimine vermiş ve üretime geçirmiş, yerel meclisler oluşturmuştur.

Resim Ekleme

Komün deneyimi 21 Mayısta hükümet birlikleri ile başlayan çatışmaların 28 Mayıs'ta Bellevile Rampenau'daki barikatın düşmesi ile birlikte sona erer.

Resim Ekleme

Fransız hükümeti tarafından, bir hafta süren direniş boyunca 30.000 yakın insan katledilir. Bu sayı idam edilenlerle birlikte 50.000'i bulur. Paris 5 yıl boyunca sıkıyönetim altında kalır.

Resim Ekleme

Paris Komünü, işçi sınıfının yönetimi ele geçirdiğinde neleri başarabileceğini gösteren, 1917 Ekim Devrimi'ne ışık tutan tarihsel bir deneyimdir.

Resim Ekleme

Sovyetler Birliği, Paris Komünü'nün anısını yaşatmak için Sivastopol adlı savaş gemisinin adını Parijkaya Kommuna olarak değiştirir. Sovyet uzay gemisi Voskhod 1 ise Paris Komünü'nden kalan bir afiş taşır.

Resim Ekleme

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 3
18.03.2015- 19:08

Resim Ekleme

Resim Ekleme

Resim Ekleme

Resim Ekleme

Resim Ekleme

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 4
18.03.2015- 19:09

Resim Ekleme

Resim Ekleme

proleter  |  Cvp:
Cevap: 5
18.03.2015- 23:49

Paris Komünü: Toplumsal devrimin şafağı

1871’in 18 Martı’nda Paris’te gürleyen top sesleri, yalnızca Fransa’yı değil tüm dünyayı sarsmıştı. O güne dek hiçbir devrimin başaramadığını başarmıştı Paris devrimi. 72 gün gibi kısa bir süreçte tüm kölelik zincirleri kırılıp atılmıştı.

Resim Ekleme

Paris’in emekçi yığınları feodalizme karşı mücadelede burjuvaziyle birlikte ve üzerinde “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” yazan üç renkli bayrak altında yürümüşlerdi. Aradan yüz yıl geçmemişti ki, bu kez ellerinde kızıl bayraklar, burjuvaziye karşı savaşıyorlardı.

Komün insanlığın nihai kurtuluşu için başlayan uzun yürüyüşünün son derece görkemli bir ilk adımı idi. O ne gelip geçici, ne de rastlantının ürünü bir olaydı. Bunun içindir ki, etkileri ve sonuçlarıyla daha sonraki dönemleri de derinden etkiledi.

Louis Bonaparte’ın 2 Aralık 1851 darbesinden doğan İkinci İmparatorluk rejiminin yolaçtığı ağır siyasi ve ekonomik bunalım hazırlamıştı Komün’ü. Paris sokakları 19. yüzyıl boyunca kaç kez emekçi yığınların direnişine ve barikat savaşlarına tanıklık etmişti.

Fakat bu en sonuncusunu diğerlerinden ayıran çok temelli farklılıklar vardı. Bu kez yükseltilen proletaryanın kızıl renkli bayrağı idi. İlk kez bir hükümete ve kendi silahlı birliklerine sahiptiler ve küçük-burjuva yığınları da kendi bayrakları altında yürütmeyi başarmışlardı.

Komüncüler kendi eylemlerini Paris ile sınırlı görmüyorlar, tüm dünyadaki emekçi yığınları için mücadele ettiklerine inanıyorlardı. Komün bayrağı dünya cumhuriyetinin bayrağı olarak kabul ediliyordu. Hedefleri ve talepleri ne kadar belirsiz ve bulanık olursa olsun tüm dünya üzerinde sarsıcı bir etki yaratmasının en önemli nedenlerinden biri idi bu. Ve Avrupa’nın ve Amerika’nın emekçi yığınları üzerinde büyük bir heyecan dalgası yarattı. Burjuvazi ve basın ise nefret ve kin kusuyor, lanetliyordu.

Zira 1871’in 18 Martı’nda Paris’te gürleyen top sesleri, yalnızca Fransa’yı değil tüm dünyayı sarsmıştı. O güne dek hiçbir devrimin başaramadığını başarmıştı Paris devrimi. 72 gün gibi kısa bir süreçte tüm kölelik zincirleri kırılıp atılmıştı.

Neydi Komün?

Toplumsal devrimin ilk öncü müfrezesi idi.

“Olağanüstü bir tarihsel olay”, emekçi yığınların tarihsel girişkenliğinin “olağanüstü” bir örneği idi. “Olağanüstü” bir inisiyatif, kahramanlık, cesaret ve özveri idi.

“Siyasal iktidarın işçi sınıfı tarafından fethini temsil ediyordu” ve “sınıflı toplumu tarihe gömecek büyük toplumsal devrimin şafağı idi”.

Ve en önemlisi, Komün, “devletin yadsınması” idi. Komün’e kadar tüm devrimler, sınıf egemenliğinin bir aracı olarak devlet denilen bürokratik ve askeri mekanizmayı daha da yetkinleştirmişlerdi. Bu kez bu egemenlik aracının kendisine yönelinmişti.

Fakat bu “umutsuz” bir savaştı. Tarihsel-toplumsal koşullar bu ilk “proleter devletin” yaşayabilmesi için yeterince olgunlaşmamıştı. İşte böylesine elverişsiz koşullarda işçi sınıfının son derece cüretli bir girişimiydi Komün. İşçi sınıfı burjuvaziyi tarihe gömmeye yetenekli tek sınıf olduğunu ilk kez bu eylemi ile ortaya koydu. Nesnel ve öznel koşullardaki tüm olumsuzluklara karşın görkemli bir direnişle son barikatına kadar savaşan, kızıl bayrağı yere düşürmeyen tek sınıf oldu. Teslim olmaktansa, onurlu bir biçimde ölmeyi yeğledi.

Zira onlar gökyüzünü fethetmeye çıkmışlardı!

Burjuvazinin ayaklarını bastığı toprak öylesine derinden sarsılmıştı ki, yanıtı, dizginsiz bir terör, sınırsız bir vahşet oldu. Sözde “uygarlığın” temsilcisi bu sınıf tükenmiş ve çürümeye başlamıştı artık. Adeta devrimi kökünden kazımak istercesine saldırdı. Vahşet ve katliam barbarlık dönemlerinin hiç gerisinde kalmadı. Tam bir kitlesel kırım gerçekleştirildi.

Komün yepyeni temeller üzerinde kurulacak yeni bir toplumun doğumunun ilk sancılarıydı. Nesnel koşullardaki elverişsizliğin yanısıra bu ilk olmanın getirdiği pek çok zaafı ve yanılgıyı da yaşadı. Fakat insanlığın gelecekteki yürüyüşünün önünü açan, “devlet mekanizmasını ele geçirmekle yetinmeyip onu parçalayan”, devlet denilen “asalak ur”a savaş açan ilk devrim oldu. Ardında son derece zengin bir deneyim bırakarak toplumsal devrim tarihindeki onurlu yerini aldı.

Onun yenilgisi, gelecekteki yengilerin yolunu açtı.

“Komün ezilse bile, savaşım sadece ertelenecek. Komün ilkeleri ölümsüzdür ve yokedilemezler; bu ilkeler, işçi sınıfı kurtuluşunu elde edeceği güne değin kendilerini zorla kabul ettirmekten geri kalmayacaklar.”

Yaşasın Komün!

Konuşan kalbimin sesi
Korkum, kaygım, tasam yok.
övünerek derim ki:
Beğendiğim tek bayrak
Kızıl renkli bayraktır.
Kızıldır kanım gibi
Kanım gibi dolaşır
İçinde yüreğimin.
Çocuklar
Yaşasın Komün!
Çocuklar
Yaşasın Komün!
O günler de gelecek
Her çocuğun ayakkabısı
Herkesin ekmeği, işi gücü
Sofrasında iyi şarabı olacak.
Yaşasın Komün!
Çocuklar
Yaşasın Komün!

Eugéne Chatelain



Lenin’den Komün’ün tarihsel anlamı ve önemi üzerine

“Sosyalist proletaryanın birçok tarikata bölünmüş bulunmasına karşın Komün, burjuvazinin önermekten başka bir şey bilmediği demokratik görevleri yerine getirmek üzere, proletaryanın gösterdiği oy birliğinin parlak bir örneğini verdi. Özel ve karmaşık yasalar çıkarmaksızın, sadece eylemler aracılığıyla iktidardaki proletarya, toplumsal rejimi demokratlaştırdı, bürokrasiye son verdi, görevlileri halk tarafından seçtirdi.

“Ama parlak bir zaferin meyvelerini iki yanılgı yok etti. Proletarya yarı yolda durdu: ‘mülksüzleştiricileri mülksüzleştirmeye girişecek yerde, ülkede ortak bir ulusal görev ile birleşen yüce bir adaletin kurulması üzerine düşlere kapıldı; örneğin bankalar gibi kurumlara hiç dokunulmadı, prudoncu ‘adaletli değişim’ vb. teorisi, henüz sosyalistler arasında egemen bulunuyordu. İkinci yanılgı, proletaryanın çok büyük yüce gönüllülüğü oldu; düşmanlarını ortadan kaldıracak yerde proletarya, onlar üzerinde sağtörel (moral) bir etkide bulunmaya çalıştı; iç savaştaki salt askeri eylemlerin önemini savsadı ve Paris’teki zaferini Versailles üzerine gözüpek bir saldırı ile taçlandıracak yerde oyalandı ve Versailles hükümetine karanlık güçleri toplamak ve kendini Mayıs’taki kanlı ftaya hazırlamak zamanını kazandırdı.

“Ama tüm yanılgılarına karşın Komün, 19. yüzyılın en yüce proleter hareketinin en ulu örneğidir. Marx, Komün’ün tarihsel anlamına ve önemine çok büyük bir değer veriyordu: Eğer Versaylılar güruhu Paris proletaryasının silahlarını kalleşçe elde etmeye giriştigi sırada işçiler, onları savaşmadan bırakmış olsalardı, bu güçsüzlüğün proleter hareket içinde yolaçacağı göz yılgınlığının zararı, silahlarını savunurken işçi sınıfı tarafından kavgada uğranılmış bulunan yitimlerden çok daha büyük olurdu. Komün’ün uğradığı kayıplar ne kadar ağır olursa olsun, proletaryanın genel savaşımı bakımından taşıdığı önem buna değerdi: Komün Avrupa’daki sosyalist hareketi derinden derine harekete getirmiş, iç savaşın gücünü ortaya çıkarmtır; yurtseverce yanılsamaları dağıtmış ve burjuvazinin ulusal özlemlerine duyulan bönce inancı yoketmiştir. Avrupa proletaryasına Komün, sosyalist devrim sorunlarını somut olarak koymasını öğretmiştir.”

(Komün Dersleri, Sol Yayınları, s.54-55)


Kızıl Bayrak

melnur  |  Cvp:
Cevap: 6
18.03.2018- 20:15

Burjuva basını ‘görev’de! Paris Komünü, I. Enternasyonal ve Marx hedefte!
Serpil Güvenç



İlk emek iktidarı olan Paris Komünü’nün burjuvaziyi ne denli korkuttuğu açıktır. Sömürücü sınıf, Komün’e karşı verdiği mücadelede altmış bin insanı vahşice katletmek dahil olmak üzere görülmedik ölçüde zor kullanmanın yanı sıra basından büyük çapta yararlanmıştır. Burjuva basınının Komün döneminde oynadığı rol, bu kurumun, burjuvazinin en önemli ideolojik aygıtlarından birisi olduğunu bir kez daha gözler önüne serer.  

Avrupa, İngiltere ve ABD’de – sol ve komünist gazete ve dergiler dışında – tüm basın organları, Komün, I. Enternasyonal ve lideri Marx’la ilgili olarak ağız birliği etmişçesine asparagas haberler yayımlarlar. Komün’ün Paris’i, Fransız 1789 Devrimi’nde olduğu gibi bir “vahşi hayvan mağarası”na dönüşmüştür. Sokakları kan götürmekte, anarşi ve suikastların ardı arkası kesilmemektedir. Kenti çetelerin terörü yönetmekte, daha da kötüsü “vahşi Kızıllar” gerçek cumhuriyetçiliği ve bireysel özgürlüğü yok etmektedirler. Komün’ün dünya çapında bir büyük yangının habercisi olduğunu ve 1. Enternasyonal tarafından yönetildiğini iddia eden Versay hükümetinin bildirileri basında büyük puntolarla tam metin olarak yer alır. Bu da yetmez; kişilerle ilgili yalan haber rüzgârı da hızla iletilir okurlara. Komün’den bir gün önce tutuklanarak hapse atılan devrimci önder Auguste Blanqui, nasıl olmuşsa hapisten çıkmış ve Komün Genel Komitesi’nde yer alarak hareketi yönetmeye başlamıştır! Fransa halkının desteklediği Komün sosyalisttir ve bu nedenle hükümet olamaz çünkü sosyalizm demek şiddet demektir; Komüncüler komünisttir ve Enternasyonal tarafından yönlendirilmektedirler; Enternasyonal onları Paris’ten sonra diğer ülkelere saldırtacaktır. Sonunda dünyanın her ülkesi bu şiddet dolu çete yönetimine geçmek zorunda kalacaktır!

Burjuva basını yapılacak işi de tanımlar sütunlarında. Paris’e Louis Napolyon Bonaparte gerekmektedir! Komün’ü şiddet severlikle suçlayan yazar takımı, Louis Napolyon gibi eli kanlı bir diktatöre olan özlemini haykırmaya başlar. Paris’teki bu “zehirli devrimci düzensizliği” ancak Bonaparte’lar gibi düzgün “doktorlar” tedavi edebileceklerdir. İmparator serbest bırakılmalı ve başkente yürüyerek bu çılgınlığı halletmelidir. Eğer o bu işi beceremezse Fransa’nın savaş açtığı ve yenildiği “düşman” Alman ordusu devreye girmelidir!

Burjuva basınının diğer hedefi ise, Komün belâsını Fransa’nın başına sardığı iddia edilen Marx ve Enternasyonal’dir. Enternasyonal’in başı “Alman komünist doktor” Marx, Bismarck ile gizlice görüşmekte, onun ajanlığını yapmakta ve Alman hükümetinden para almakta ve bu parayla Londra’da çok lüks bir yaşam sürdürmektedir! Fransa’da büyük burjuvazi ve asillerin organı olan ve Marx’ın “petite presse – küçük basın” olarak nitelediği bu yayın organlarından Le Gaulois gazetesi, “Paris Devrimi Londra’dan örgütleniyor” başlıklı haberinde Marx’ın , hapisteki Blanqui ve biri İngiliz diğeri ise İtalyan iki düşsel hükümet görevlisi ile gizli toplantılar yaparak Fransa aleyhine komplo ve suikast düzenlediğini yazar! Fransız Versailles polisini kaynak gösteren bu düzmece haberler özellikle Fransız basınının düzen yanlısı gazetelerinin başlıklarından hiç eksilmez. Daily News, Marx ve Enternasyonal’in Fransız köylülerini tüm şatoları yakmaya çağırdığına dair bildiriler yayınlar. Tutucu İngiliz The Standard gazetesi, 19 Haziran 1871 tarihli başyazısında Londra enternasyonalistlerinin eski toplumun yıkılmasının zorunluluğunu işaret eden, kamusal yapıların ateşe verilmesi, rehinelerin öldürülmesi gibi olayları destekleyen çağrılar yayınladıklarını ballandırarak yazar. Fransa’ya ulaşmak isterken Belçika’da tutuklandığı haberinin La Situation isimli Fransız gazetesinde çıktığı gün, Marx, ABD’den kendisiyle röportaj yapmak üzere gelen The World muhabiri R. Landor ile görüşmektedir. Muhabir ve Marx Londra’daki haberi evde birlikte okurlar!

İş çığırından çıkmıştır ama bir bakıma istenen de budur.   Amaç, Marx’ın işçi sınıfları nezdinde kazandığı haklı ünü kirletmek ve Marx’ın ifadesiyle, amacı “siyasal iktidarı ele geçirerek işçi sınıfının kurtuluşunu sağlamak ve siyasal iktidarı toplumsal hedeflere ulaşmak için kullanmak olan” ve kurulduğu günden itibaren “dünyanın en ileri işçilerini birleştiren ulusal bir bağ”ı simgeleyen 1. Enternasyonal’i kitleler önünde küçük düşürmektir.

Komün’ü Marx ve Enternasyonal mi yarattı?

“Kendiliğinden doğan” Komün’ün yaratıcısı Marx ya da Enternasyonal değildir. Almanya ile savaş, kuşatılma acıları, proletaryanın işsizliği, küçük burjuvazinin uğradığı yıkım, yığınların yeteneksiz üst sınıflara ve yönetime karşı duyduğu öfke, durumundan hoşnut olmayan işçi sınıfının başka bir toplumsal örgütlenmeyi özlemesi, Fransız Ulusal Meclisinin gerici bileşimi ve benzeri etkenlerin Paris halkını 18 Mart Paris Komünü eylemine götürdüğünü yazar Lenin.

Komün yönetimi içinde sadece birkaç Enternasyonal üyesi işçi vardır ve azınlıktadırlar. Buna karşın Engels, Komün’ün “Enternasyonal onu yaratmak için parmağını oynatmadığı halde, entelektüel açıdan Enternasyonal’in çocuğu olduğundan kuşku duyulmaması” gerektiğini yazar. Marx ve Engels, devrimci bir işçi partisinin yokluğu, Versailles hükümetine karşı verilen mücadelede yaşanan gecikmeler, Fransa Devlet Bankası’na hemen el konmaması ve benzeri bir dizi eksiklik ve yanlışlığı eleştirdikleri halde “Paris’teki mücadele ile birlikte işçi sınıfının kapitalist sınıfa ve onun devletine karşı mücadelesinin” yeni bir evreye girdiğini ve sonuç ne olursa olsun “dünya tarihi açısından önemli bir hareket noktasının kazanıldığını” düşünmektedirler, bu nedenle de Komün’ü sonuna dek   desteklerler.

Enternasyonal, Marx’a Paris Komünü konusunda örgütün görüşlerini ortaya koyacak ve olayları inceleyecek bir Genel Konsey tebliği yazma görevi vermiştir.   Büyük düşünürün deyişiyle sınıf egemenliği artık kendisini “ulusal bir üniforma altında” gizleyemez ve düşman Alman ve Fransız hükümetleri proletaryaya karşı el ele vererek 28 Mayıs günü son Komün savaşçılarını da kanlı bir katliamla yok ederler. 30 Mayıs günü Marx, Enternasyonal Genel Konseyi’nin kendisine verdiği görevi tamamlar ve Komün’ ün tarihsel anlamını çok zengin bir biçimde sunar. Tebliğ ya da “Fransa’da İç Savaş”, Marx’ın Kapital başta olmak üzere birçok yapıtı gibi aynı zamanda büyük bir edebî yapıttır ve Paris devrimcileri için kalıcı bir anıt özelliğini taşır. Tebliğ şu sözlerle sonlanır;

“İşçi Paris, Komün’ü ile birlikte yeni bir toplumun şanlı öncüsü olarak her zaman yüceltilecektir. Şehitlerinin anısı, işçi sınıfının soylu yüreğinde yaşayacaktır. Cellâtlarını ise, tarih, daha şimdiden sonsuz bir teşhir direğine çiviledi ve rahiplerinin tüm duaları onların günahlarını bağışlatamayacaktır.”

Enternasyonal’e baskı artıyor ama…

Basındaki bu kampanya ve Tebliğ sonunda sadece iki Enternasyonal üyesi, Odger adlı bir sendikacı ve eski İngiliz Çartist Lucraft istifa ederler. Hiçbir sendika Enternasyonal’den ayrılmaz ama baskılar artarak sürer. Komün cellâdı ve Fransız Cumhurbaşkanı Thiers Fransa’da Enternasyonal’i yasa dışı ilân eder ve İngiliz başbakanı Gladstone’na da kendisi gibi davranması çağrısında bulunur. Papa devreye girer. Ona göre, bu “Enternasyonal sekti” tüm Avrupa’yı Paris’e dönüştürmek istemektedir. Bu baylardan korkulmalıdır çünkü onlar Tanrı’nın ve insanlığın ezeli düşmanlarının yanında saf tutmaktadırlar!

Sonuçta, Fransa ve İspanya hükümetleri Komün göçmenlerini Pireneler üzerinden sınır dışı etme, Belçika ve Danimarka kendi ülkelerindeki Enternasyonal örgütlerine baskı uygulama kararı alırlar. Almanya ve Avusturya hükümetleri de Kasım 1872’de ortak bir toplantı yaparak Enternasyonal’ e karşı bir dizi önlem almaya karar verirler. Onlara göre, Enternasyonal burjuva toplumu ile çelişki içindedir ve dışlanmalıdır. Enternasyonal toplanma özgürlüğünü kötüye kullanarak tehlikeli eylemlere başvurmaktadır. Tüm Devletler bu kuruluşa karşı çıkmalı ve ortak yasalar çıkarmalıdırlar.

Başta Fransa olmak üzere birçok Avrupa ülkesindeki Enternasyonal büyük baskılarla karşı karşıya kalır. Üyeleri tutuklanır, düzmece suçlarla yargılanırlar ve cezalandırılırlar; şubeleri kapatılır.

Ne var ki, baskı girişimleri ters teper. Komün sonrası Enternasyonal güçlenir. Belçika ve İspanya’da şube sayısı artar. Portekiz’de yeni şubeler açılır. Danimarka’da sendikalar Enternasyonal’de birleşmeye başlarlar. İngiltere’de İrlanda bölümü açılır ve önemli işçi liderlerinden John Macdonnell Genel Konsey’in İrlanda sekreteri olur. Sadece Avrupa içinden değil ama aralarında Yeni Zelanda, Kalküta, Avustralya, Buenos Aires’in de bulunduğu birçok ülke ve kentten üyelik başvuruları gelmeye başlar. Birçok ülkede Enternasyonal toplantılarının sayısı katlanır.

Avrupa’da bir başka çarpıcı gelişme daha yaşanır. İtalya’nın kurucusu, büyük yurtsever ve halk kahramanı Guiseppe Garibaldi, “Enternasyonal geleceğin güneşidir” sözleriyle Enternasyonal’e üyelik başvurusunda bulunur.

Sol basında da olumlu gelişmeler yaşanır. Cenevre’de L’Égalité, Milano’da Gazettino Rosa; Leipzig’de Sosyal Demokrat İşçi Partisi organı Der Volksstaat, Madrid’de İspanya Federasyonu resmi organı olan La Emancipacion, Danimarkalı işçilerin gazetesi Socialisten, Rouen’daki La Réforme Sociale Enternasyonal’i desteklemeye başlarlar. Enternasyonal ile ilişki kuran bu gazetelerin satışları her gün biraz daha artar.

Enternasyonal’e verilen destek çok anlamlıdır. İşçi sınıfı, eşit, özgür bir yaşamı yaratmak, yeni bir dünya kurmak için devrimin mümkün olduğunu görmüştür. Ne var ki, maziyi “ta kökünden silmek” ve “bir başka âlem kurmak” isteyenler mutlaka örgütlü olmak zorunda olmak zorundadırlar.

Komün’den öğrendiklerini eleştirel bir biçimde uygulayan Rus işçi sınıfı, Bolşevik Partisi ve Lenin önderliğinde, yarım yüzyıldan daha az bir süre sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni kurdu. Komün’ün başlattığı ama bitiremediği tüm kazanımlar ikinci sosyalizm denemesinde yaşama geçirildi. Zincirin zayıf halkasını kıranlar bu kokmuş düzeni paramparça ettiler ve gelecek kuşaklara çok yararlı tecrübeler bıraktılar.

İç ve dış koşullar bu iki büyük sosyalist iktidar deneyinin daha uzun ömürlü olmasına olanak tanımadı. Ama ne gam! Kapitalizmle gelen acımasız, dayanılması olanaksız yaşam koşullarında ezilenler başkaldırmayı, direnmeyi sürdürüyor, en güzel dünyayı arama çabalarına aralıksız devam ediyorlar.

Dünya egemenleri, para babaları hiç sevinmesinler. Ne son söz söylendi ne de son kavga verildi.

Mücadele sürüyor, sürecek de.

Ta ki insanlık kazanana dek.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 7
20.03.2018- 11:16

Paris Komünü: 72 günlük özgürlük ve bir öncü devrim

Öyle ya da böyle Paris Komünü insanlık tarihine ışık tutan çok büyük bir iktidar deneyimiydi.

Resim Ekleme

Kemal Güllü

Tarihin önemli uğrakları üzerine, özellikle yıldönümlerinde çok fazla şey yazılır, söylenir. Ancak kimi olaylar vardır ki, bunlar yalnızca birer ‘anma’ ya da tarihsel bir değerlendirmeden daha fazlasını hak eder. Paris Komünü de böyledir, zira üzerine eğildiğimiz konu adlı adınca insanlık tarihinin ilk proleter yönetim deneyimidir. Komün'ün Paris özelinde lokal bir kapsamı olması bu gerçeği değiştirmiyor. Dolayısıyla Komün, herhangi bir ‘yıldönümü yazısı'ndan daha fazla değerlendirmeyi hak ediyor.

Parisli emekçileri bu eşsiz deneyime götüren nedenlerin başında kuşkusuz ağır çalışma koşulları, 3. Napolyon’un başlattığı Prusya savaşının bozgunla sonuçlanması, işgal sonrası baş gösteren yiyecek sıkıntısı ve zaten var olan genel hoşnutsuzluk hali başı çeker. 3. Napolyon’un Prusya’ya savaş açmasının tek nedeni kaybettiği otoritesini yeniden kazanmak değildi şüphesiz. Olası Alman ulusal birliğinin önüne geçmek ve Ren Nehri'nin batısındaki topraklarından ganimet elde etmek de bu iktidarının sonuna gelen İmparator Bonaparte'ın savaştan beklentileriydi. Ancak beklediği gibi olmadı. Savaşın seyri hızlıca Prusya lehine döndü ve Napolyon kılıcını 3. Wilhelm’e teslim etmek zorunda kaldı.

Fransa’nın Prusya’ya savaş açması ve çok ağır koşullarda bir ateşkesle sonuçlanacak bir yenilgi yaşaması, özellikle Paris’te kızgınlıkla karşılandı. Fransız Savunma Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı Jules Favre’nin Bismarck’la imzaladığı ateşkesin koşulları Paris yoksullarını daha da öfkelendirmişti. Çünkü bu anlaşma, tam olarak Paris’in esareti anlamına geliyordu. Anlaşmaya göre 12 bin kişilik tümen dışında tüm Paris ordusu teslim olacaktı. Kalelere Prusya askerleri yerleşecek, 200 milyonluk bir savaş tazminatı ödenecek,   ayrıca sekiz gün içinde yeni bir Ulusal Meclis seçilecekti. Marx, Paris Komünü’nü ve 3. Napolyon’un çöküşünü ustalıkla incelediği Fransa’da İç   Savaş’ta, yeni seçilecek ulusal meclis için şu değerlendirmeyi yaptı: “Öte yandan bu anlaşma, onların şimdi Prusya’nın yardımıyla, cumhuriyete ve Paris’e karşı girişecekleri iç savaşı da başlatıyordu. Tuzak, teslim koşullarının ta içinde kurulmuş bulunuyordu. O sırada toprakların üçte birinden çoğu düşmanın elindeydi; başkentin illerle bağlantısı kesilmiş, bütün ilişkiler kopartılmıştı. Bu koşullar içinde Fransa’yı gerçekten temsil edebilecek kişiler seçmek, hazırlıklar için gerekli zaman verilmedikçe olanaksızdı. Teslim anlaşmasında bir Ulusal Meclis’in sekiz gün içinde seçilmesi, işte bu nedenle yer aldı.”

1870 yılında Paris nüfusu yaklaşık iki milyondu ve bunun dörtte birini işçiler oluşturuyordu. 1848 devrimlerden beri süregelen bir grevler dalgası vardı. Bu, Parisli işçilerin bir direniş geleneği olduğunu göstermesi açısından önemli.

8 Şubat 1871’de seçimler yapıldı ve yeni Ulusal Meclis kuruldu. Seçilen 750 milletvekilinin 400’ü krallık taraftarıydı ve teslim koşullarına derhal uyulmasını istiyorlardı. 17 Mart gecesi anlaşma gereğince Paris’in silahsızlandırılması ve Ulusal Muhafızların elindeki topların alınması için müdahale başladı. İşçiler bu müdahaleye çok sert tepki gösterdiler. 18 Mart 1871'de Paris'te yönetime el koyarak Ulusal Meclise karşı kendi aralarında bir komite kurdular ve adına ‘Ulusal Muhafız Merkez Komitesi’ dediler. Komite'nin ilk kararı Ulusal Meclis’in Almanlara teslim etmeyi kararlaştırdığı topların işçi mahallelerine taşınması oldu. Topları vermeyecek ve silahlanarak Paris’i koruyacaklardı. Üstelik onlara, yeni meclisin aldığı karar uyarınca Paris’i silahsızlandırmak için müdahale eden askerlerin bir kısmı da katıldı. Bu beklenmedik direniş karşısında hükümet, geri kalan askerlerle birlikte Versay’a kaçtı ve aynı gün yönetim tamamen ulusal muhafızların ve 28 Mart’ta ise işçilerin oluşturduğu Merkez Komitesi’nin eline geçti. Böylece 72 gün sürecek Komün de başlamış oldu.

Dönemin komünistlerinin ağırlık oluşturamadığı, daha çok Proudhoncuların ve Blankistlerin yer aldığı Merkez Komitesi’nin, yani Komün'ün temsilcilerinin   ilk icraatı imparatorluk bürokrasisini tümüyle tasfiye etmek oldu. Yeni karar uyarınca tüm görevlendirmeler seçim yoluyla yapılacak ve seçmenler seçtikleri kişiyi her an görevden uzaklaştırabileceklerdi. Komün dağılmış olan ordunun yerine kendi ordusunu da kurmadı, bunun yerine silahlı güç, artık yalnız gönüllü halk milislerinin elinde bulunacaktı. Seçilecek yeni görevlilerin maaşları da işçi ücretleri ile eşitlendi ve birden fazla iş yapmaları yasaklandı. Tüm siyasi suçlular için af kararı çıkarıldı ve basın özgürlüğü ilan edildi, harp divanı kaldırıldı. Komün yönetiminin içinde hiç politikacı yoktu ve bir seçim kararı alıp tüm yetkilerini yeni seçilen komün meclisine devretti. Meclis 85 üyeliydi ve bunlardan 21’i burjuva, 30’dan fazlası işçi temsilcisiydi. Meclis her 20 bin kişiye bir temsilci şeklinde kurulmuştu.   Geri kalanlar ise gazeteci, sanatçı, aydın ve doktorlardan oluşuyordu.

KOMÜN GÜNLERİ VE YENİLGİSİ


Paris Komünü   72 gün gibi kısa bir süre yaşamış olsa da, işçi sınıfının iktidar mücadelesi için büyük bir tarihsel deneyim bıraktı. Marx, Komün için ‘gelecek toplumun işaret fişeği’ tanımlamasını yapmış, Lenin ise, Ekim Devrimi’nin Paris Komünü’nün açtığı yoldan yürüdüğünü vurgulamıştır.

Komünün ‘doğrudan demokrasisi’   burjuva temsili demokrasiden tümüyle ayrılmıştır, çünkü bu bütün yurttaşların taleplerini ve ihtiyaçlarını karşılamasına olanak tanıyordu. Her kademedeki yöneticinin seçimle işbaşına gelmesi, gerektiğinde bir sonraki seçimi beklemeden görevden alınabilmeleri, kendilerini seçenlere karşı sorumlu olmaları gibi özellikleriyle Paris Komünü, daha önceki bütün demokrasi deneyimlerinden ayrılmış ve onları aşmıştır.

Komün öncelikle zorunlu askerliği kaldırdı ve silah kullanabilecek durumda olan herkesin ulusal muhafızların bir parçası olduğunu ilan etti. Eğitimi laikleştirdi ve çocuklara okul malzemeleri dağıttı. Savaşta ölen askerlerin eşleri ve çocuklarına aylık bağlandı. Ayrıca insanların vahşice katledildiği giyotin yasaklandı ve mevcut giyotinler yakıldı. Kiralar düşürüldü ve boş evlere evsizler yerleştirildi. Para karşılığı eşyaların bırakıldığı rehinci dükkânları kapatıldı ve eşyalar sahiplerine iade edildi. Zorunlu olmadıkça gece çalışmak yasaklandı.

Komünün aldığı en önemli kararlardan biri de Prusya ordularının saldırısı karşısında Paris’i terk ederek kaçan sahiplerinin kapattığı tüm fabrikaları ve iş yerlerini, üretime yeniden başlatmak üzere işçi kooperatiflerine devretmesidir.

Paris Komünü’nün yalnızca 72 gün yaşayabilmiş olması büyük ölçüde komünarların gereğinden fazla ‘iyi niyet’ göstermesinden kaynaklanır. Yönetimi ele geçirmelerinin hemen ardından karşı devrimcilerin kaçtığı ve herhangi bir gücü bulunmayan   Versailles’a hiçbir saldırı yapılmaması buradaki karşı devrimcilerin güç biriktirmelerine ve sonunda taarruza geçmelerine neden oldu. Lenin de Komün Dersleri’nde bu konuya eğilmiş ve şöyle yazmış: ‘’Ne var ki; Paris Kömünü, mülksüzleştiricilerin mülksüzleştirilmesi işinin tamamlanmasında yarı yolda durdu ve düşmanlarına karşı gereğinden çok gönül yüceliği, gereğinden çok bağışlayıcılık gösterdi. Askeri hazırlıktaki yetersizlikler ve Fransa Ulusal Bankası’na el konulmaması bu hatanın tipik örnekleriydi...”

Komünarlar kenti 500 barikatın arkasına saklamıştı. Ancak bu barikatların ve gönüllü milislerin düzenli bir orduya karşı elbette pek şansı yoktu. Fransızlarla işbirliğine giden işgalci Alman şansölyesi Bismarck savaş sırasında esir ettiği 130 bin Fransız askerini komüne karşı savaşmak üzere salıverdi ve bu askerler Paris’e saldırmak üzere konuşlandırıldı. 20-28 Mayıs arası Paris barikatlarında göğüs göğüse şiddetli çarpışmalar yaşandı ancak öncesinde ciddi bir askeri hazırlığa girişmediklerinden ve ‘içeriye’ daha fazla odaklandıklarından karşı devrimcilerin saldırıları karşısında bu barikatlar bir bir düşmeye başladı. Rüzgar tersine dönüyordu. 28 Mayıs 1871 günü, komünün son savaşçıları Belleville yamaçları üzerinde yenildiler. Esir düşen binlerce komünar öldürülmeyi bekliyordu. Alelacele idam mangaları kuruldu ve komünarlar hızla kurşuna dizilmeye başlandı. Kıyım çok büyüktü, katledilenlerin sayısı on binlerle ifade ediliyordu. Çocuk ve kadınların büyük bir kısmı Versailles hapishanelerine ve binlerce kişi de Pasifik’teki adalara sürgüne gönderildi. Sonraki 5 yıl boyunca Paris sıkıyönetimle yönetildi.

MARX’IN KOMÜNE YAKLAŞIMI

Marx ‘Fransa’da İç Savaş’ta Komünü Versailles’a karşı derhal saldırı başlatmamasından ve iç savaş koşullarında yapılmaması gereken ‘fazla insancıl’ tutumundan dolayı eleştirir. Ayrıca Merkez Komite’yi, yani o zamanki Ulusal Muhafız Temsilcileri Konseyi’ni de seçilmiş Komüne yerini çok çabuk terk etmesinden dolayı suçlamaktadır. Haklıdır da, zira Versailles henüz gücünü toplamamışken düşürülebilseydi, şüphesiz komün daha uzun yaşayacak, belki başka boyutlara evrilebilecekti.

Ancak tüm hatalarına rağmen Komün elbette Marx için de sahiplenilmesi gereken çok önemli ve değerli bir kazanımdı. Marx Nisan 1871’de, yani Komün’ün hareketli günlerinde 1. Enternasyonale bir mektup yazar ve şöyle der, “Tarih bu büyüklükte bir örneğe sahip olmadı. Paris’teki mücadele ile birlikte işçi sınıfının kapitalist sınıfa karşı verdiği mücadele ve onun devleti artık yeni bir aşamaya girdi.” Engels’in de Komün için ‘proletarya diktatörlüğü’ tanımını yaptığı biliniyor. 1848 yılında birlikte yazdıkları Komünist Manifesto’nun 1872 tarihli baskısına da konuyla ilgili bir önsöz eklemeyi ihmal etmediler ve şu değerlendirmeyi yaptılar: “Komün ile birlikte kanıtlanmış olan en önemli gerçek, işçi sınıfının basit anlamıyla geçmişten hazır olarak aldığı devlet makinesini ele geçirmek ve kendi amaçları için kullanmakla yetinemeyeceğidir.”

Öyle ya da böyle Paris Komünü insanlık tarihine ışık tutan çok büyük bir iktidar deneyimiydi. Komün 147 yıl sonra bile dünyanın birçok yerinde bulunmayan ilerici ve devrimci adımları Avrupa’nın başkentinde atmış, sonunda yenilmiş olsa da her dönemin devrimcilerine büyük bir miras ve mücadele geleneği bıraktı.

‘’71 gün özgür yaşadım, artık ölüm umurumda değil’’

(Federeler Duvarının önünde kurşuna dizilen bir komünarın kurşunlar vücuduna saplanmadan hemen önce haykırdığı cümle…)

http://ilerihaber.org/icerik/

melnur  |  Cvp:
Cevap: 8
26.03.2018- 15:22

Paris Komünü’nün 147. yıl dönümü

Fransa’nın başkenti Paris’te 26 Mart ile 30 Mayıs 1871 tarihleri arasında seçilen Paris Komünü’nün bugün 147. yıl dönümü.

Resim Ekleme

(Bu yazı çeviriyoruz.org’dan alınmıştır)

Paris Komünü, 1871 yılında 26 Mart ile 30 Mayıs arasında gerçekleşen, başarıya ulaşmış ilk işçi devrimidir.

Louis Bonaparte döneminde 1871 tarihli Fransa-Prusya Savaşı’nda alınan yenilginin ardından, Almanlarla sürdürdükleri savaşı zor koşullar altında sonlandıran Ulusal Savunma Birliği, altı ay boyunca Alman birliklerinin kuşatmasına kahramanca direnen Paris’in işgaline göz yumdu.

Parisli işçiler Alman istilasına şiddetle yanıt verdi. Alman işgali altındaki bölgeyi sadece şehrin küçük bir köşesindeki birkaç parka sınırlayacak ve bu sınırları geçmemeleri için Alman askerlerini sıkı bir gözetim altında tutacak kadar cesur Paris işçileri Alman askerleriyle iş birliği yapmayı reddettiler. 18 Mart’a gelindiğinde Fransa’da Üçüncü Cumhuriyet’in kurucularından ve ilk cumhurbaşkanlarından Louis Adolphe Thiers yönetimine geçen yeni hükumet, Alman hükumetinden izin alarak Parisli işçilerin Alman askerlerine karşı koymayacağından emin olmak ve şehirdeki askeri silahları toplatmak için ordusunu Paris’e yolladı. Parisliler olaysız bir şekilde silahlarından vazgeçmeyi reddetti, bunun sonucunda Fransız “Ulusal Savunma” hükumeti Paris şehrine savaş ilan etti. 26 Mart 1871 günü halkın desteği üzerine işçiler ve askerlerden oluşan bir şehir devleti, yani Paris Komünü, seçimle kuruldu. İşçilere Fransa’nın dört bir yanından çığ gibi yağan destek, hükumet tarafından hızlı ve acımasız şekilde bastırıldı. Buna rağmen hükumet için büyük bir tehdit teşkil eden Parisliler, ilk işçi hükumetini oluşturmaya başlıyordu:


“26 Mart tarihinde seçilen Paris Komünü, 28 Mart günü ilan edildi. O tarihe dek hükumeti elinde tutan Ulusal Savunma Merkez Komitesi, Paris’te çok tartışılan “Ahlak Polisi” oluşumunu yok eden bir kararın ardından istifasını verdi. 30 Mart günü zorunlu askerliği ve daimi orduyu kaldıran Komün, eli silah tutan tüm vatandaşların katılacağı Ulusal Muhafızların tek silahlı güç olacağını açıkladı. Bütün konutların kirasını 1870 senesinin Ekim ayından Nisan’a dek kaldırdı, hâlihazırda toplanmış kira vergilerini de bir sonraki kira dönemine aktardı; ayrıca şehirdeki tüm tefeci dükkânlarına verilmiş bütün malların satışını durdurdu. Aynı gün Komüne seçilen yabancı uyruklu vatandaşların onayı meclisten geçti. Bunun sebebi ise “Komünün bayrağının Dünya Cumhuriyeti’nin bayrağı” olmasıydı.

Nisan ayına gelindiğinde Komünün bütün çalışanlarının, dolayısıyla da üyelerinin alacağı maaşın 6,000 frankı geçmeyeceğine karar verildi. Komün, bu kararın hemen ardından Kiliseyi devletten ayıracağını ilan etti, ayrıca devletin yapacağı tüm dini amaçlı harcamaları iptal etti. Tüm kilise arsaları devlet malına dönüştürüldü; bunu takiben 8 Nisan tarihinde okullardan dini sembolleri, resimleri, öğretileri ve duaları çıkarma kararı aldılar, böylece okullardan “bireyin vicdanına yönelik” ne varsa kademe kademe hariç tutuldu. Aynı ayın beşinde Komün askerlerinin Versay birlikleri tarafından vurulmasına yanıt olarak esirlerin tutuklanması için bir karar çıkartıldı, ama hiç uygulanmadı. Ayın altısında muhafızların getirdiği giyotin toplum içinde yakıldığında, bayram havası oluştu. Ayın on ikisinde Komün, Vendôme Meydanı’ndaki 1809 Savaşı’ndan sonra Napoleon tarafından yakalanan bütün silahlardan dökülmüş Zafer Takı’nın şovenizmin ve ulusal nefrete tahrikin sembolü olduğundan yıkılması gerektiğine karar verdi. Bu karar, 16 Mayıs günü harekete geçirildi. Nisanın on altısında imalatçılar tarafından kapatılan fabrikaların istatiksel bir tablosunu isteyen Komün, önceden bu fabrikalarda çalışan işçilerle fabrikaların çalışmasını sürdürme planlarının çözümü için işçileri kooperatiflerde topladı ve sonrasında bu kooperatifler de büyük bir sendika altında birleştirdi. Ayın yirmisinde fırıncıların geceleri çalışmasını yasaklayan Komün, İkinci İmparatorluk döneminden beri tekelde polis adayları tarafından yürütülen işçi kayıt kartlarını da yasakladı çünkü birinci derece istismarcı olan bu kartlar Paris’in ayrıldığı yirmi idari bölgenin belediye başkanları tarafından yürütülüyordu. Komün, 30 Nisan günü tefecileri bu özel oluşumların işçiliği istismar ettiği ve işçilerin kullandıkları araçlara ve kâra olan hakkına ters düştüğü gerekçesiyle kapatma kararı aldı. Mayısın beşinde ise Kral 14. Louis’in idamını hatırlatması için dikilmiş olan Kefaret Şapeli’ni yıkma kararı verildi. (Fransa’da İç Savaş‘ın önsözü, Frederick Engels)”

Komün’ün seçilmesinin ardından üç aydan daha kısa bir sürede Paris, Fransa’nın toplayabileceği en güçlü ordu tarafından saldırıya uğradı. 30,000 silahsız işçi katledildi. Binlercesi Paris sokaklarında vuruldu. Sonrasında tutuklanan binlercesinin yanı sıra, 7,000 işçi Fransa’dan tamamen sürgün edildi.


"7 Nisan günü Paris’in batı tarafında Neuilly’deki Seine Nehri geçidini ele geçiren Versay birlikleri güneye de 11’inde saldırarak General Eudes tarafından ağır kayıplarla geri püskürtüldü. Paris, aynı şehrin Prusya tarafından bombalanmasını küfür olarak lekeleyen ordu tarafından defalarca bombalandı. Aynı ordu şimdi Prusya hükumetine Sedan ve Metz kentlerinde esir düşen Fransız askerlerini iade etmesi için yalvarıyordu, çünkü askerlerin Paris’i geri almasını umuyorlardı. Mayıs ayının başından itibaren birbiri ardına gelen esir birlikler, Versay ordusuna şüphesiz bir üstünlük sağladı. Versay’ın avantajlı durumu Thiers’ın 23 Nisan günü Komün’ün önerisiyle Paris Başpsikoposu Georges Darboy ile Paris’te esir alınan birçok rahibin iadesi için yapılan pazarlıklardan Blanqui adında iki defa Komün’e seçilen ancak Clairvaux’da esir düşen tek bir adam için vazgeçtiğinde dahi kendini belli etmeye başladı. Thiers’ın sözlerindeki değişim bile bir kanıttı; zira öncesinde oyalayıcı ve kaçamak bir tonla konuşan komutan şimdi küstah, tehditkâr ve acımasız olmuştu. Versay güçleri Moulin Saquet tabyalarını 3 Mayıs günü güney cephesine; 9 Mayıs’ta top ateşiyle yerle bir olan Issy Kalesine, ayın 14’ünde ise Vanves Kalesine yerleştirdi. Batı cephesinde adım adım ilerleyip duvar boyunca uzanan birçok köyü ve binayı ele geçiriyorlardı. 21 Nisan günü duvarın kendisine ulaştılar ve duvardaki muhafızların ihaneti veya ihmali sayesinde şehre zorla girmeyi başardılar. Kuzey ve doğu cephelerini ellerinde tutan Prusyalı askerler Versay birliklerinin ateşkes anlaşması gereğince onlara yasak olan şehrin kuzeyinden ilerlemesine olanak sağladı, birlikler böylece Parislilerin ateşkes sayesinde güvenli olduğunu sanıp güvenliği zayıf tuttuğu geniş bir alana saldırdılar. Bunun sonucunda Paris’in lüks batı yakasında zayıf düşen direnç, birlikler çalışan kesimin yaşadığı doğu yakasına ilerledikçe daha zorlu bir hal aldı.

Komünün son savunucuları, Belleville ve Menilmontant tepelerinde ancak sekiz günlük bir savaşın ardından teslim oldu; sonrasında savunmasız erkek, kadın ve çocukların katledildiği bütün hafta boyunca artarak süren çatışmalar doruğa ulaştı. Birliklerin kullandığı kuyruktan dolma silahlar artık yeterince hızlı ateş edemiyordu; bozguna uğratılan yüzlerce işçi mitralyöz ateşi ile vuruldu ve 30,000’nin üzerinde Paris vatandaşı katledildi. Son toplu katliamın gerçekleştirildiği Pere Lachese mezarlığındaki “Federallerin Duvarı” (diğer ismiyle Komün Üyeleri Duvarı) günümüzde hâlen iktidarın, çalışan kesimin haklarını aramaya cüret ettiği anda ne denli bir şiddetle cevap verebileceğinin sessiz fakat dokunaklı bir şahidi olarak durmaktadır. Katliamı izleyen toplu tutuklamalar, 38,000 işçiyi parmaklıklar ardına gönderdi; hepsinin idam edilmesi mümkün olmadığı için rastgele seçilen kurbanlar hücrelerinden çıkarılıp teker teker vuruldu. Geri kalan mahkûmlar ise askeri mahkemenin önüne çıkmak için büyük kamplara gönderildi. Paris’in kuzey kısmını tutan Prusyalı birliklere hiçbir kaçağın geçmesine izin vermeme emri verilmişti; askerler yine de bazen insanlıklarını dinleyip kaçaklara göz yumdular; Sakson kolorduları özellikle merhametli davranıp bariz biçimde Komün savaşçısı olan birçok işçinin kaçmasına izin verdi.

(Fransa’da İç Savaş‘ın önsözü, Frederick Engels)"


http://ilerihaber.org/icerik/

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]