Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Sözlükler yeni baştan yazılmalı, 'sol'un tarifi yeniden yapılmalı!
Cemil Fuat Hendek



Diller sürekli olarak değişiyor, gelişiyor. Gelişen teknolojiyle, düşünce dünyasının zenginleşmesiyle... Bütün dillere yeni sözcükler giriyor. Bu arada diller arasında kaçınılmaz bir alışveriş de oluyor. Sadece tek tek sözcükler değil, ifade biçimleri, deyimler, dahası, atasözleri bile dilden dile aktarılıyor. (Bildiğim kadarıyla, İngilizce, Almanca, Fransızca gibi dillere birkaç yılda bir, dil kurumlarının ve temel alınan sözlüklerin resmen kabul ettiği üç-beş sözcük giriyor.)

Bize gelince, sünger gibiyiz. Osmanlı'dan bu yana, ülke topraklarındaki değerleri önce sömürgecilere, sonra da emperyalistlere peşkeş çekerken, onlardan da bolca sözcükler almaya, bunları eğip, bükerek, yanlış telaffuz ederek, bazılarını asıl anlamlarına yabancılaştırarak dilimize katmaya meraklı bir toplumuz. Dilimizde kaç tane İtalyanca, Fransızça, Almanca ve son olarak da sıraya giren İngilizce sözcük var, sayısını bilemeyeceğim. Bu işin başını çekenler de sözümona "aydın“ takımı. (Ne kadar çok yabancı kökenli sözcük kullanırlarsa, o denli entellektüel derinlik sahibi oldukları sanılacak ya...)

Aslında soruna salt dilbilimi açısından bakılamaz. İşin çok derinlerde yatan, toplumun bilincini, dünya görüşünü belirleyen ideolojik, politik yanları da var. Örnek mi istersiniz? Sürüsüne bereket! Kaç yıldır halk arasına yerleşen bir örnekle başlayayım: Herkes birbirine veda ederken, "hoşça kal“ falan diyeceğine, Amerikan filmlerinden yamanmış "kendine iyi bak“ demeyi ihmal etmiyor. (Böylece herkes birbirinin bilinçaltına iğrenç bir bireyciliği yerleştirdiğinin farkında mı bilmem: "Herşeyi boş ver, en önce kendine iyi bak!“)

Ortalığa yayılıp, her köşeyi tutmuş cahiller ve yobazlar sürüsü, liberal yalakalarla elbirliği içinde oldum olası bildiğimiz, kullandığımız kavramları da eğip, büktüler, içeriğini değiştirdiler. Bunları moda haline getirdiler. Çoğunluk da peşlerinden yürüdü, bunların modasına uydu. Böylece "din“, "namus“, "ahlâk“, "töre“ kavramlarının anlamı birbirine karıştı gitti. Dindar görünümlü din dolandırıcıları namuslu insan muamelesi görmeye başladı. Ortaçağ karanlığından süzülüp gelmiş töreler namus kavramının temeli sanılır oldu. Herkesin dinsel kavramlarla konuşmaya başlayıp, her cümleciğin arasına dinsel bir dizi laf sokuşturması da bu modanın ayrılmaz parçası haline geldi. Çoklarına bakıyorum da, niyet bildirirken “inşallah“, bir şeyi öğerken "maşallah“, hayret ederken "allah allah“ falan demezlerse laflarının vurgusu eksik kalacak sanıyorlar. (Sakalı pis, bıyığı kırpık yobazlara sözüm yok. Ama yazıklar olsun, bu modaya uyan sözümona aydın geçinen takıma.)

İktidarın tepesine tünemiş, "van minut“tan başka yabancı dil bilmeyen kara cahillerin ortaya attığı, "marjinal“, "vizyon“ gibi sözcükler de bir anda moda haline gelip, yaygınlaşıverdi. İçeriğini bilmeyen, düşünemeyenlerin, "vay be, bunlar işi biliyor“ diyerek, içine yuvarlandığı oy tuzağına dönüştü. Kadınları aşağılayan, ortalıktaki dişi olan herşeye göz diken bu yobazlar sürüsü, "kadın“ yerine "baaayan“ diyor diye, aklı başında, kafası çalışır sandığım birileri de başladılar, "baaayan arkadaşlar“ demeye. (Yazıklar olsun, bu kadın düşmanlarının suratına tükürecek yerde, onların eğreti nezaket modasına ayak uyduranlara!)

Örnekleri bu yazıda saymakla bitiremem.

Bu nedenle Türkçe sözlükler yeni baştan yazılmalı. Ve bir gün gelecek, bu iş yapılacak! Bu tabii benim haddim değil. Geleceğin dil bilimcileri bakacak bu işe.

***

Fakat iş oraya gelmeden...

Geçen günlerde Kemal Okuyan, "Solun hükümet değil, iktidar olması gerektiği“ yönünde bir yazı yazdı. Ne demek istediğini bir nefeste kabul edecekken, bir anda durakladım. Hayır! Aslında muhakkak yapılması gereken başka bir şey vardı: Şu "sol“ ve "solcu“ kavramları acil olarak, yeni baştan tarif edilmeliydi!

Şimdi sözlüğe bakalım. Neymiş efendim? Sadece Türkçe'de değil, tüm dillerdeki sözlüklere göre "solcu“, kabaca "sosyalizme yakın görüşleri savunanlar“ anlamına geliyormuş... Bunlar parlamentolarda sol taraftaki koltukları işgal ederlermiş... falan feşmekân...

Bu sözcüklerin günümüzde gerçekten ne anlama geldiğini hiç olmazsa kendi sözlüklerimizde düzeltmeliyiz!

Burjuvazinin hakim düzeninin göz boyayarak sürdürülmesinde en etkin araçlardan biri olarak kullanılan parlamentoda hangi koltukları ısttıklarına, arada bir itirazda bulunup, sonra kimlerle tokalaştıklarına falan bakmadan... Ve "Kalbin bulunduğu taraf“ı falan da boş verip, hemen öneriyorum:

Sol: Sosyalizmin “so”sunu kullanarak ona çağrışım uyandıran fakat ısrarla çağımızın kapitalizmden sosyalizme geçiş çağı olduğunu ısrarla görmezden gelen; bu sistemi değiştirmeksizin sürekli iyileştirmelerle "her türlü sömürü ve baskıdan arınmış, barışçıl bir dünya kurulabileceği“ yalanını yayan; dahası, sosyalizme temelden karşı olan; her kriz döneminde emekçi yığınların sürmekte olan sömürü ve baskı sistemine karşı tepkilerine hedef şaşırtan; böylece, kapitalist sistemi muhafaza etme işlevi gören "yeni muhafazakâr" görüşlerin tümü!

Solcu: 100 yıldır başarıyla uygulanan - yukarıda tarifi yapılan- pratiğin güncelliğini yitirmemesi için çalışan kişi, "burjuva iktidarlarının yeni tipten muhafazakârı“!

Bir zaman gelmiş, yüzlerini gerçekten devrime döndürmüş olan Marksistler, sosyal demokrasiden kurtularak kendilerini tarif etmiş ve "komünist“ olduklarını ilan etmişlerdi. Marsizm, sosyalist devrim düşüncesi böylece kurtuluşunu yaşadı. Sosyal demokrasi de bugünkü sefaletinin işine yuvarlandı.

Şimdi artık bizim için de vakti geldi! Gerçekten bu düzene devrimci bir biçimde son vererek sosyalizmi kurma amacı güdenler artık bu „sol“ alışım içinde kaynayıp gitmekten kurtulmalıdırlar. Kendilerini "sol“ olarak nitelemeye son vermeli, neyi amaçlıyorlarsa, kendilerini onunla adlandırmalıdırlar.

"Sosyalizm“in "so“sunu çalan ve içine nelerin dolduğu belirsiz olmakla birlikte işlevi çok belirli bu karmaşaya paye veren söylemleri de sonlandıralım! Artık iyice tortulu bir çözelti haline gelmiş olan bu "kapitalizmi muhafaza görevlileri“nin, bu yeni muhafazakârların akıl karıştırıcı işlev görmesine meşruiyet kazandırılmayalım.

Sosyalist devrim hedefine odaklanmış olanlar bunu başarabildiği ölçüde, geriye kalan "sol“ ve "solcu“ muhafazakârların mumunun ne kadar hızla söneceğini göreceğiz!

Ben şahsen bana "solcu“ denmesini istemiyorum...

Kaçak  |  Cvp:
Cevap: 1
19.03.2015- 10:36

Bu yazar biraz benim ilgi alanıma, dil sorunlarına girmeye çalışmış. Dediklerinde doğru olan şu: "sol" tanımının artık belirsizleşip silikleşmesi. Ben de o duyguyu yaşıyorum. Bunu da burada brkaç kez ifade ettim. "Buradakilerin bir kısmı solcuysa ben solcu değilim" diye.

Ben de benden çok uzak, çok farklı düşüncede insanlarla aynı isimle çağrılmak istemem. İsim titizliğim vardır ama isim takıntım yoktur. Solcu adını bırakmaya ve yeni bir ad bulmaya hazırım ve bunu başaracağımıza da inanıyorum. Dilbilimci olmak da pek gerekmiyor yeni bir isim bulmak için. Belki sanatçı olmak da işe yarayabilir. Halkımız "dolmuş"u, "gecekondu"yu nasıl icad ettiyse, buna da iyi bir karşılık bulabilir. Ama halkımızın kafasında "ols"dan daha önemli konular olsa gerek.

Belki de sol yeniden halkımızın ihtiyacı olmaya başladığında ona bir isim bulur halkımız. Ama öyle iddialı, burnu havada isimler beklemeyin. "Ortak" adını bulan halkımız, gayet doğal, insanî bir isim bulacaktır. "Ortakçı" diye toprakta çalışanlara denmeseydi, belki de bunu kullanabilirdik.

Yazarın bazı basit ve ufak tefek hataları var. Tepeden bakan klasik solcu yaklaşımdan yazarımız da muzdarip. Yabancı dili sanki sadece bu elit zümre biliyor sanıyor yazarımız. Yabancı dili halkımızın da öğrenip gündelik hayatında ihtiyaç gereği kullandığından habersiz. Turistik işletmelerde ve yabancı ülkelerde çalışırken, ülke gezerken, havaalanlarında uçak beklerken ve anonsları dinlerken, yabancı dizileri seyrederken, herhalde bu yazarımız kadar olmasa da, biraz geliştirebiliyordur yabancı dilini her kesimden insan. Dolayısıyla hiç kimse "kara cahil" değildir.

"Marjinal", "vizyon" gibi kelimeler ve kavramlar da uluorta kullanılıyor olsa da, bunu yapanların sadece iktidara mensup kişiler olmadığını, bunun belli bir platformda geçerli olup o alanda iştigal eden herkesin dilinde yer ettiğini biliyoruz. Yine "bayan"ın uluorta ve yanlış biçimde kullanılması, "kadınlar voleybol takımı" yerine "bayanlar voleybol takımı" denmesindeki çirkinliğe her kesimden insanların bulaşması bilinen bir gerçek. Bilinçaltında karşı cinse karşı çözemediği bir sorun yaşayan herkesin bulaştığı bir çirkinlik bu ve sadece "baaayan" diye uzatmakla ilgisi yok. Kelimenin boyu değil, işlevi rahatsız edici. Tıpkı "birliktelik"teki iticilik gibi, tıpkı "sizi eş ilan ediyorum"daki çirkinlik gibi.

Dilimizi böyle tiktrikli, yapıt-çaputlu, sel-sallı, tiktaklı-olanaklı bir ses çirkinliğine ve gudubetine iten özleştirmeci dilbilmezlerin suçu bu. Hem ses ve ahenk olarak, hem kurallılık ve anlam incelikleri bakımından dilimize büyük zararlar verdiler. İçinde bulunduğumuz dil kargaşasından bunlar ve cahilce icraatları sorumludur.



melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
20.03.2015- 00:25

Geçen günlerde Kemal Okuyan, "Solun hükümet değil, iktidar olması gerektiği“ yönünde bir yazı yazdı. Ne demek istediğini bir nefeste kabul edecekken, bir anda durakladım. Hayır! Aslında muhakkak yapılması gereken başka bir şey vardı: Şu "sol“ ve "solcu“ kavramları acil olarak, yeni baştan tarif edilmeliydi!

Şimdi sözlüğe bakalım. Neymiş efendim? Sadece Türkçe'de değil, tüm dillerdeki sözlüklere göre "solcu“, kabaca "sosyalizme yakın görüşleri savunanlar“ anlamına geliyormuş... Bunlar parlamentolarda sol taraftaki koltukları işgal ederlermiş... falan feşmekân...

Bu sözcüklerin günümüzde gerçekten ne anlama geldiğini hiç olmazsa kendi sözlüklerimizde düzeltmeliyiz!

Burjuvazinin hakim düzeninin göz boyayarak sürdürülmesinde en etkin araçlardan biri olarak kullanılan parlamentoda hangi koltukları ısttıklarına, arada bir itirazda bulunup, sonra kimlerle tokalaştıklarına falan bakmadan... Ve "Kalbin bulunduğu taraf“ı falan da boş verip, hemen öneriyorum:

Sol: Sosyalizmin “so”sunu kullanarak ona çağrışım uyandıran fakat ısrarla çağımızın kapitalizmden sosyalizme geçiş çağı olduğunu ısrarla görmezden gelen; bu sistemi değiştirmeksizin sürekli iyileştirmelerle "her türlü sömürü ve baskıdan arınmış, barışçıl bir dünya kurulabileceği“ yalanını yayan; dahası, sosyalizme temelden karşı olan; her kriz döneminde emekçi yığınların sürmekte olan sömürü ve baskı sistemine karşı tepkilerine hedef şaşırtan; böylece, kapitalist sistemi muhafaza etme işlevi gören "yeni muhafazakâr" görüşlerin tümü!

Solcu: 100 yıldır başarıyla uygulanan - yukarıda tarifi yapılan- pratiğin güncelliğini yitirmemesi için çalışan kişi, "burjuva iktidarlarının yeni tipten muhafazakârı“!

Bir zaman gelmiş, yüzlerini gerçekten devrime döndürmüş olan Marksistler, sosyal demokrasiden kurtularak kendilerini tarif etmiş ve "komünist“ olduklarını ilan etmişlerdi. Marsizm, sosyalist devrim düşüncesi böylece kurtuluşunu yaşadı. Sosyal demokrasi de bugünkü sefaletinin işine yuvarlandı.

Şimdi artık bizim için de vakti geldi! Gerçekten bu düzene devrimci bir biçimde son vererek sosyalizmi kurma amacı güdenler artık bu „sol“ alışım içinde kaynayıp gitmekten kurtulmalıdırlar. Kendilerini "sol“ olarak nitelemeye son vermeli, neyi amaçlıyorlarsa, kendilerini onunla adlandırmalıdırlar.

"Sosyalizm“in "so“sunu çalan ve içine nelerin dolduğu belirsiz olmakla birlikte işlevi çok belirli bu karmaşaya paye veren söylemleri de sonlandıralım! Artık iyice tortulu bir çözelti haline gelmiş olan bu "kapitalizmi muhafaza görevlileri“nin, bu yeni muhafazakârların akıl karıştırıcı işlev görmesine meşruiyet kazandırılmayalım.

Sosyalist devrim hedefine odaklanmış olanlar bunu başarabildiği ölçüde, geriye kalan "sol“ ve "solcu“ muhafazakârların mumunun ne kadar hızla söneceğini göreceğiz!

Ben şahsen bana "solcu“ denmesini istemiyorum...



Sadece ''solcu''yu mu yeniden tanımlamak gerek?
Ya sosyalizm-komünizm kavramları?
Erdoğan'ın bile ''gerçek solcu-sosyalist'' olarak nitelendirildiği bir ülkede yaşamıyor muyuz?

Bizim ülkemizde sosyal demokrasiyi kapitalizm içinde kalmakla birlikte aydınlanmadan, laiklikten ve emekten yana olmaktan yana siyasetler olarak tanımlıyoruz. ( Kapitalizm içinde emekten yana olmak ne kadarsa artık!) Sosyalizm-komünizm kavramlarının dışında kalan ve sol çerçevenin içinde kaldığı kabul edilen siyaset de bu. Genel anlamıyla sol, bu sosyal demokrasiyi, sosyalizm-komünizmi ve anarşizmi içine alan toplamın adıdır. Yazar yakınmış ama, bence burada bir problem yok. Problem Türkiye gibi üst üste travmalar yaşayan bir ülkede sosyalist solun bir türlü toplumsal bir güç haline gelememesi, bu konuda belirleyici bir özne olamaması ve meydanın sosyalist sol dışındaki   siyasetlere kalmasıdır. Karmaşa biraz da bu yüzden.

İyi ama sorun sadece bu mu? Sol denildiğinde ortada bir karmaşa var da, sosyalizm-komünizm denildiğinde yok mu? Sanalda şöyle bir yoklama çekin, sosyalizm komünizm denildiğinde ML anlamda doğru bir ideoloji tanımlaması yapılıyor mu? Kuyrukçu tavır bile bu ülkede en keskin komünist tavır olarak gösterilmeye çalışılıyorken ve bu tavır da, eskiye göre tavsasa da hala sanalda etkin olmaya devam ediyorsa, neyi nasıl tartışacak ve hangi kavramın ne anlama geldiğini nasıl anlatacağız?


owert  |  Cvp:
Cevap: 3
22.06.2015- 11:25

Sayın melnur demek umut arkadaş haklı   :d sol ve sosyalistlik arasında ayrımı ortaya konmalı ki kimin kim olduğunu bilelim ..

Örneğin en bariz .CHP soldur ama sosyalist değildir. Ya da HDP soldur ama sosyalist değildir.

Tabi burada şu itirazla karşılaşıyoruz.'' Sosyalizm babanınızın malımı? Değil elbette ama sosyalizm dendiğinde olmazsa olmazların olması gerek. Sanrım bunlarda vardır. Örneğin özel mülkiyettin yok edilmesi gibi. Bunun yerine toplumsal mülkiyettin olması gerektiğini savunulması . Ya da bu mülkiyet değişiminin şimdi hemen yaşnan toplumda olması gerektiğine   inanılması bunun gelecekte olacak gibi yollamalara   gidilmemesi.

Ya da toplumların hemen şimdi   kardeşliği olaması ve dayanışma içinde ortak yaşaması gerektiğini söyleyip, bunun tersi toplumsal öteleşmelere yol açıcak söylem ve pratikten kaçınılması gibi.

Yani sosyalistsen bunlar olmaz olmazlardan mesela..

Evet sosyalizm kimsenin mülkiyetinde değil ama sosyalizminde kendi mülkiyeti var yahu.  



umut  |  Cvp:
Cevap: 4
23.06.2015- 08:27

Alıntı Çizelgesi: owert yazmış

Sayın melnur demek umut arkadaş haklı   :d sol ve sosyalistlik arasında ayrımı ortaya konmalı ki kimin kim olduğunu bilelim ..

Örneğin en bariz .CHP soldur ama sosyalist değildir. Ya da HDP soldur ama sosyalist değildir.

Tabi burada şu itirazla karşılaşıyoruz.'' Sosyalizm babanınızın malımı? Değil elbette ama sosyalizm dendiğinde olmazsa olmazların olması gerek. Sanrım bunlarda vardır. Örneğin özel mülkiyettin yok edilmesi gibi. Bunun yerine toplumsal mülkiyettin olması gerektiğini savunulması . Ya da bu mülkiyet değişiminin şimdi hemen yaşnan toplumda olması gerektiğine   inanılması bunun gelecekte olacak gibi yollamalara   gidilmemesi.

Ya da toplumların hemen şimdi   kardeşliği olaması ve dayanışma içinde ortak yaşaması gerektiğini söyleyip, bunun tersi toplumsal öteleşmelere yol açıcak söylem ve pratikten kaçınılması gibi.

Yani sosyalistsen bunlar olmaz olmazlardan mesela..

Evet sosyalizm kimsenin mülkiyetinde değil ama sosyalizminde kendi mülkiyeti var yahu.  




Sosyalizmin tapusu Marks ve Engels ve Lenin'de bulunuyor. Marks ve Engels o tapunun üzerine özel mülkiyet karşıtlığını yazmışlardır. Özel mülkiyete karşı olmadığını söyleyen ve sömürüye açıkça karşı çıkmayan kişi sosyalist değildir. Solcu ile sosyalist ayrımının bam teli bence burası.

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 5
14.07.2015- 22:07

Alıntı Çizelgesi: umut yazmış

Alıntı Çizelgesi: owert yazmış

Sayın melnur demek umut arkadaş haklı   :d sol ve sosyalistlik arasında ayrımı ortaya konmalı ki kimin kim olduğunu bilelim ..

Örneğin en bariz .CHP soldur ama sosyalist değildir. Ya da HDP soldur ama sosyalist değildir.

Tabi burada şu itirazla karşılaşıyoruz.'' Sosyalizm babanınızın malımı? Değil elbette ama sosyalizm dendiğinde olmazsa olmazların olması gerek. Sanrım bunlarda vardır. Örneğin özel mülkiyettin yok edilmesi gibi. Bunun yerine toplumsal mülkiyettin olması gerektiğini savunulması . Ya da bu mülkiyet değişiminin şimdi hemen yaşnan toplumda olması gerektiğine   inanılması bunun gelecekte olacak gibi yollamalara   gidilmemesi.

Ya da toplumların hemen şimdi   kardeşliği olaması ve dayanışma içinde ortak yaşaması gerektiğini söyleyip, bunun tersi toplumsal öteleşmelere yol açıcak söylem ve pratikten kaçınılması gibi.

Yani sosyalistsen bunlar olmaz olmazlardan mesela..

Evet sosyalizm kimsenin mülkiyetinde değil ama sosyalizminde kendi mülkiyeti var yahu.  




Sosyalizmin tapusu Marks ve Engels ve Lenin'de bulunuyor. Marks ve Engels o tapunun üzerine özel mülkiyet karşıtlığını yazmışlardır. Özel mülkiyete karşı olmadığını söyleyen ve sömürüye açıkça karşı çıkmayan kişi sosyalist değildir. Solcu ile sosyalist ayrımının bam teli bence burası.



umut, bu konuda vaaz vermek de yeterli değil, bütün döneklere sorsan sömürünün ne olduğunu belki senden benden daha iyi yapar, daha iyi bilirler. Bence önemli olan sonrasında ne yaptığı. Sosyalizm için mücadele ediyor mu etmiyor mu? Bir kenarda durmuş kendi hayatını yaşayan biri sömürünün ne olduğunu bilse ne olacak, bilmese ne olacak?

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]