Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Candan Badem yazdı: "Ermeni Soykırımı"

İttihatçı-İslamcı parti-devletin Ermenilerin mallarına el koymak, ermeni kadınlara tecavüz etmek ve nihayet bütün Ermenileri yok etmek için uyguladığı kurnazca, sahtekarca, haince, alçakça ve iblisçe eylemlerini okumak insanda öfke patlamasına yol açacak kadar yoğun duygular yaratıyor. Bu sebeple Kevorkian'ın kitabı okunması zor bir kitap.

Resim Ekleme


Candan Badem - İleri Kitap

Raymond Kevorkian'ın Türkçeye bu yıl çevrilip yayımlanan Ermeni Soykırımı adlı kitabı konu hakkında muhtemelen en ayrıntılı ve en çok bilgi veren kitap. Türkçeye çevrilmesi çok yararlı olmuş. Altı kısımdan oluşan bu hacimli kitabın kısım başlıkları şöyle: Birlikte muhalefet yapan Jön Türkler ve Ermeniler (1895-1908), İktidar Sınavındaki Jön Türkler ve Ermeniler (1908-12), Jön Türklerle Ermeniler Karşı Karşıya (Aralık 1912 - Mart 1915), Savaş Girdabında: Soykırımın İlk Aşaması, Soykırımın İkinci Aşaması (Sonbahar 1915 - Aralık 1916) ve Osmanlı İmparatorluğunun Son Günleri: Cellatlarla Hakimlerin Karşı Karşıya Gelmesi. Dördüncü kısımda Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbekir, Harput, Sivas, Trabzon, Ankara, Kastamonu, Edirne, Bursa, Aydın, Konya, Adana vilayetleri ile Biga, İzmit ve İskenderun (Antakya) sancaklarında ve başkent İstanbul'da tehcir kararının uygulanması kaza bazında ayrıntılı bir biçimde anlatılıyor. Yazar bütün bunları Osmanlı, Almanya, Avusturya, ABD, Fransa, İngiltere, Mısır, Vatikan ve Ermeni Patrikhanesi arşivleri ile başka birincil ve ikincil kaynaklara dayanarak veriyor. Rusya arşivleri ve Rusça kaynakların kullanılmayışı ise kitabın veri tabanındaki önemli bir eksik olarak karşımıza çıkıyor. Kevorkian'ın en çok kullandığı iki arşiv Kudüs Ermeni Patrikhanesi (Surp Agop Manastırı) ile Paris AGBU (Ermeni Hayırseverler Birliği) Nubar Kütüphanesi arşivi olmuş.

Kevorkian, Ermeni soykırımının ayırt edici özelliğinin İttihatçıların kurmak istedikleri homojen Türk ulus-devleti için Ermenilerin imhasını gerekli bir koşul olarak düşünmeleri olduğu tezini savunuyor. İttihatçıların şiarını “yapmak için yıkmak” olarak belirliyor. Ne var ki bu tez İttihatçı ideolojinin önemli bir bileşeni olan ve soykırımda ulus-devlet kurma hayali kadar rol oynamış olan İslamcı ideolojiyi geri plana itiyor ve bazen görünmez kılıyor. Yazar İttihatçı ve Ermeni elitleri arasındaki ilişkilere özel bir önem veriyor ki burası Türkiye'de sosyalist siyaset yapanları yakından ilgilendiren bir husus. Ermeni devrimci partileri Hınçak ve Taşnakların İttihatçılarla ilişkileri gerçekten de özel olarak incelemeye değer, Türkiye'deki sosyalist hareket ve Kürt hareketi için önemli dersler içeriyor.

19. yüzyılda Rusya ile girdiği savaşlarda Kafkas cephesinde hep yenilen Osmanlı ordusundaki düzenli birlikler ve başıbozuk güruhu bozgunun acısını sivil gayrimüslim ve özellikle Ermeni halktan çıkarmıştır. Esasen başıbozuklar söz konusu olduğunda savaş zaten Hristiyan tebaayı soymak için özel bir fırsat olarak görülmekteydi. Bozgun olmasa bile ordunun kışladığı yerlerde askerlerin bakımı Müslüman köylerine değil Ermeni köylerine yüklenmiştir. Ayrıca başıbozuk askerleri devletten tayınat alamadığı için yine gayrimüslim köylerini soymuştur. Kars ve Ardahan'ın yerli Müslüman halkı dahi Rus ordusundan ziyade Osmanlı ordusundan ve başıbozuklardan zulüm görmüştür. Birinci Dünya Savaşı başlangıcında Sarıkamış bozgunundan sonra da askerler Sivas vilayetindeki Ermeni ve Kızılbaş köylerine doluşmuşlar, köylünün sırtından geçinmişlerdir. Sivas şehir merkezinde Ermeni fırıncıların askeri zehirlediği yalanı yayılmış bunun doğru olmadığı anlaşıldığı halde İstanbul basınında böyle haberler çıkmıştır. Cumhuriyet dönemi Türkiye'sinde Alevilere, Kürtlere ve sosyalistlere yönelik faşist provokasyonlarda olduğu gibi o zamanki Osmanlı gericiliği bu türden yalanlarla Ermenilere karşı düşmanlık körüklenmiştir.

Ermeniler hep Rus ordusunun müttefikleri olarak görülmüşlerdir. Kuşkusuz Rus ordusuna yardım eden Ermeniler olmuştur ancak aynı şekilde Kürt aşiretlerinden de Rus ordusuna yardım edenler olmuştur. Ayrıca Rus ordusundaki gönüllü Ermenilerin toplam sayısı en çok 9 bindir ki bir milyondan fazla Osmanlı Ermeni nüfusuna ve yine Osmanlı ordusundaki binlerce Ermeni askerine nispeten bu sayı önemsiz bir miktardır. Rus yayılmacılığı karşısında Kafkasya'dan göçerek Osmanlı'ya gelen Çerkes ve diğer halklara verilen jandarmalık görevi de Ermenilerin aleyhine olmuştur. Kevorkian bu Müslüman Kafkas göçmenlerinin kendi trajedilerinin intikamını Hristiyan Ermenilerden almak istediği kanısındadır. Yazar soykırımda Kürtlerin rolünün de abartılmış olduğu kanısındadır.

Jön Türkler ve daha sonraki adıyla İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC), her ne kadar Abdülhamid istibdadına karşı mücadele ediyorsa da ve Batılı fikirlerden etkilenmişse de İslamcı ideolojiden kopamıyordu. Ermeni devrimcilerin Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı altı vilayette idari özerklik taleplerini ayrılık talebi olarak yorumluyordu. Özellikle Taşnaklar İttihatçılarla 1907'den sonra anlaştılar ve 1909 Adana Ermeni katliamına rağmen soykırıma giden süreci öngöremediler. Kuşkusuz öngörmek kolay değildi, soykırımın artan güvensizlik ve şiddet sarmalının bir sonucu mu olduğu yoksa beklenmedik bir şekilde birden mi geldiği sorusu bugün de tartışılmaktadır. Ancak Osmanlı ordusunun Enver Paşa'nın ihtirasları uğruna 1914 Aralık ayında Sarıkamış'ta uğradığı ağır hezimet önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu yenilgi yazarın dediği gibi İTC merkez komitesini ihtiraslarını gerçekleştirmenin imkansızlığı konusunda ikna etmekle kalmamış, aynı zamanda onu bu hezimeti Ermeni halkına karşı çok daha radikal bir politika benimseyerek telafi etmeye sürüklemiştir. Bozgundan sonra orduda firarlar başlamış, yalnızca Ermeni askerleri değil, Müslüman askerleri de topluca firar etmeye başlamıştır. Türkiye'de Türk-İslam sentezci tarih yazımı Birinci Dünya Savaşı süresince sayıları 500 bini bulan asker kaçakları hakkında şimdiye dek susmayı yeğlemiştir.

İttihatçı-İslamcı parti-devletin Ermenilerin mallarına el koymak, kadınlara tecavüz etmek ve nihayet bütün Ermenileri yok etmek için uyguladığı kurnazca, sahtekarca, haince, alçakça ve iblisçe eylemlerini okumak insanda öfke patlamasına yol açacak kadar yoğun duygular yaratıyor. Bu sebeple Kevorkian'ın kitabı okunması zor bir kitap. Ancak yazar bunu basit kaba bir nefret söylemiyle değil aksine son derece soğukkanlı, rasyonel ve olgusal bir anlatımla yapıyor. Ermeni halkının soykırımdan biraz olsun korunabildiği ender örnekler (Van, Musadağı gibi) öldürülmeyi beklemek yerine direnişe geçtiği yerlerdir. Ermeni halkı trajik bir seçimle karşı karşıya kalmıştır: Hükümetin emirlerine uyarak beklemek mi yoksa nasıl olsa bizi yok edecekler diyerek direnişe geçmek mi? Kuşkusuz hükümetin Ermenileri yok etme kararı vermiş olabileceğine çoğu Ermeni inanamamıştır.

Yazarın gösterdiği gibi Suriye'de toplama kamplarında toplanmış ve çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 500 bin kadar Ermeni nüfusa yönelik soykırımın ikinci aşaması İTC'nin soykırım niyetini tam olarak göstermektedir çünkü artık bir güvenlik söylemi de mümkün değildir. Geride kalan bu sürgünleri de yok etme kararı 1916 Şubat sonuyla Mart başında verilmiş görünüyor. İttihatçı murahhasların Suriye'ye gelişi ve doğu vilayetlerindeki baş cellatların Suriye'ye atanması soykırımın ikinci aşamasının habercisi olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı'nda İttihatçılar nihayet kapitülasyonları kaldırmışlardır. Kapitülasyonların kaldırılmasının emperyalizme bağımlılıktan kurtuluş hamlesi olarak olumlu yanını görmekle birlikte İttihatçıların Ermeni mal ve mülkünü yağmalamak için engelleri kaldırma hamlesini de görmek gerekir. 1915 sonbaharında iaşe nazırı Kara Kemal öncülüğünde “milli iktisat” programı başlatılmış ve kurulan emval-i metruke komisyonları Ermeni mallarına el koyarak İTC'nin kurduğu 80 kadar “milli” şirkete sermaye yapmıştır. Bu komisyonlarda çalışan memurlar Ermeni mallarının bir kısmını kendi zimmetlerine geçirdikleri için yargılanmışlar ve bir kısmı mahkum olmuştur. Yusuf Halaçoğlu türünden Türk faşistlerinin İTC Ermeni mallarına el koyanları yargılamıştır diyerek çarpıttığı bu olaylarda yargılananlar Ermeni mallarını devlete teslim etmedikleri için yargılanmıştır. 1919'da başlayan yargılamalar ise her düzeyden İttihatçı memurların pasif direnişi ve mahkeme emirlerini (örneğin tutuklama emirlerini) uygulamayışı ile boşa çıkarılmıştır. Mart 1919'da Trabzon'a sorgu hakimi olarak atanan Setrag Karagözyan'ın tanıklığı İslamcı faşist devletin adaletinin o günkü işleyişiyle bugünkü işleyişinin ne kadar benzer olduğunu göstermektedir.

Bugünkü Ermeni milliyetçileri ve komünizm düşmanı Batılı birçok akademisyen gibi Kevorkian da Doğu Anadolu'da Rus ordusundaki çözülme ve geri çekilmenin 1917 Bolşevik Devrimi'nin bir sonucu olduğunu sanmaktadır. (Bkz. s. 983). Soykırım konusunda titiz araştırma yaparken Bolşevikler söz konusu olduğunda ise Ermeni milliyetçi ve antikomünist propagandasının klişelerini tekrarlamaktadır. Oysa çok yüzeysel bir araştırma bile bize Rus ordusundaki firarlar ve çözülmenin 1917 Ekim Devrimi'nden çok önce hatta 1917 Şubat Devrimi'nden bile önce başladığını ve Bolşeviklerin isteseler bile bu çözülmeyi durduramayacağını göstermektedir. 1917'de Rus Kafkas Ordusu kesinlikle Bolşevik hükümetin emrinde olmamış, aksine Yudeniç gibi gerici çarcı generallerin ve Gürcü, Azeri ve Ermeni Kafkas milliyetçilerinin etkisinde olmuştur. Dolayısıyla Rus ordusunun Anadolu'dan çekilip Ermenileri savunmasız bırakmasının sebebi Bolşevikler değildir. Rus mujiği Anadolu'da çarlık iktidarı için veya Ermeniler veya Türkler veya Kürtler için ölmek istememiştir. Ancak hem kendi beceriksizliğinin ve talihsizliğinin suçunu Bolşeviklere yüklemek isteyen Ermeni milliyetçiliği hem de zaten komünizme düşman olan liberal tarih yazımı Bolşevikleri günah keçisi yapmak istemektedir.

Son olarak Türkçe çeviri hakkında birkaç söz edelim. Kitabın çevirisi genelde akıcı ve pürüzsüz olmakla birlikte tarihsel yer adlarında ve askeri terminolojide bazı hatalar göze çarpıyor. Nitekim Çaldır değil Çıldır sancağı (sf. 382, bu dizgi hatası değil sözcüğün Fransızca imlasını olduğu gibi verme hatası), Akhaltshik değil Ahıska, Akhalkalak değil Ahılkelek, Julfa değil Culfa, Ganja değil Gence, Bach Abaran değil Başaparan, mareşal değil müşir olmalıdır. Çevirmen bir yerde (sf. 984, 1. satır) division (tümen) sözcüğünü bölük diye çevirmiş ki tümen ve bölük arasında dağlar kadar fark vardır. Yine aynı paragrafta çevirmen özgün metne uygun olarak “panik içinde kaçmak” diyeceği yerde “yaka paça kaçmak” gibi Türkçede olmayan garip bir deyim uydurmuştur. Çevirmen yine Gümrü ve Kars'ın ele geçirilmesi ifadesi yerine “Gümrü ve Kars'ın geri alınması” demiştir ki Gümrü zaten savaştan önce de Osmanlı'nın elinde olmadığına göre “geri” alınması da söz konusu değildi (sf. 987). Tarihi bir eseri doğru bir biçimde çevirmek için hedef ve kaynak dilleri bilmek yetmez, aynı zamanda konunun uzmanı olmak gerekir. Son olarak orijinal metinde yer alan ve çevirmenin tekrarladığı bir hata ise Dersim Kızılbaşlarının “kırmızı yumurta” bayramının Zazaca adının “hake sur” olması gerekirken “hake sun” olarak yazılmış olması.  

KÜNYE: Raymond Kevorkian, Ermeni Soykırımı, İletişim Yayınları, 2015, 1167 sayfa.

solcu  |  Cvp:
Cevap: 1
24.04.2015- 13:00

Nâzım'dan Medz Yeğern hatırlatması: Affetmedi bu Ermeni vatandaş...


Ermeni halkının "Büyük Felaket"i, Türkiye'nin komünist şairi Nâzım Hikmet tarafından da şiirlere konu edilmişti.

Resim Ekleme

Ermeni halkının "Büyük Felaket"inin (Medz Yeğern) 100. yılında, Türkiye'nin komünist şairi Nâzım Hikmet'in Ermeni katliamlarına ilişkin değinileri de hatırlatılmalı.

Nâzım, Memleketimden İnsan Manzaraları'nda Adana Katliamı'ndan bahseden Bakkal Sefer'in ağzından, Tarsus sokaklarının Ermeni cesetleriyle dolduğunu anlatan bir eski gazete kupürünü aktarıyordu.

Şairin Ermeni meselesine ilişkin en açık tutumu ise, "Akşam Gezintisi"ndeki bir bölüm idi:

Mürettip Refik’le Sütçü Yorgi’nin
Ortanca kızı çıkmışlar akşam piyasasına
Parmakları birbirine dolanmış
Bakkal Karabet’in ışıkları yanmış
Affetmedi bu Ermeni vatandaş
Kürt dağlarında babasının kesilmesini
Fakat seviyor seni çünkü sen de
Affetmedin
Bu karayı sürenleri Türk halkının alnına

tarihselmaddeci  |  Cvp:
Cevap: 2
28.04.2015- 10:56

HTKP'ye bravo. Kendilerine yeni Rasim Ozan Kütahyalı olma yolunda başarılar diliyoruz.

Hükümete yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, 1915 katliamına ilişkin olarak, "Artık kendimi kandıramıyorum. 1915'te bu topraklarda bir büyük facia, bir soykırım yaşandı" dedi. Kütahyalı, "Bir insanlık suçu işlendi. Bu suç karşısında söylenecek her "Ama..." artık midemi bulandırıyor" ifadesini kullandı.

Kütahyalı'nın Sabah'ta "Ben kendimi kandıramıyorum" başlığıyla yayımlanan (27 Nisan 2015) yazısı şöyle:

Dün 1915'e dair kişisel hikâyemi anlatmaya başlamıştım. O dönem çok okuduğum Justin McCarthy, Türk Tezi denen tezi dışarıdan destekleyenlerin başında gelen, sık sık ülkemize gelip orada burada konuşan biriydi. Dönemin Türk devleti tarafından propaganda için tutulmuş bir adamdı.

***
Justin McCarthy tehcir neticesinde oluşan inanılmaz sayıdaki kıyımı inkâr etmiyor ama "Bu tehcir yaşanmasaydı, Doğu Anadolu bölgesi Türkiye sınırları içinde kalamazdı, dolayısıyla yapılanlar haklıydı" noktasına sözü getiriyordu. McCarthy'nin bu sözü bir anda birçok insanı tatmin edebiliyordu. "Hee öyleyse o yapılanlar doğruymuş canım" diyebiliyordu etrafımdakilerin çoğu. İşte bu noktada benim zihnim gerçek bir U dönüşü yaşadı...
***
1915'teki kıyımı inkâr etmek, inanmak istememek rahmetli Hrant Dink'in dediği gibi bir yönüyle soylu bir duruştur. Hâlâ da biz Türkler'in çoğu bu pozisyonda. Ama ikinci vicdansız teze doğru kayan da çok insan var artık ülkemizde. Bu ise hakikaten berbat bir durum. Bu gerçekten utanç verici bir şey. O noktadan sonra artık katletmeyi, cinayet işlemeyi meşru gösteren alçak ve ahlaksız bir zihniyet yapısı çıkıyor karşımıza.
***
Kendimi kandırma ve vicdanımı rahatlatma amaçlı yaptığım tamamen "Türk yanlısı" okumaların sonunda bile yaşananların bir insanlık suçu olduğu yargısına varmıştım bir süre sonra. Fakat bir toplumu yekvücut olarak gören ve hepsini düşman belleyen toptancı görüş kadar, onun karşısında olan "Şu toplum şu toplumu kesti" şeklindeki toptancı argümanların da felsefi olarak saçma sapan olduğunu anlamıştım. Bir "kutsal" amaç uğruna bir insanı, bir topluluğu, bir etnik ya da dinsel kimliği yok edebilmeyi meşru sayan zihniyet yapısıydı esas katil olan. Toplumlar değil.
***
Sonuç-merkezli, bir amaç kutsal olarak kabul edildiğinde o amacı hayata geçirmek için yapılabilecek her şeyi mubah gören iğrenç zihniyetti esas katliamları ve soykırımları yapabilen.
***
Bu ahlaksız ve vicdansız zihniyet 1915 konjonktüründe İttihatçılık olarak karşımıza çıkmıştı. Talat adlı, insanları nüfus mühendisliği projelerinin basit birer parçası olarak görebilen bir adamda somutlaşarak karşımıza çıkmıştı.
***
Evet, ben kendi hikâyemi aktardım. Artık kendimi kandıramıyorum. 1915'te bu topraklarda bir büyük facia, bir soykırım yaşandı. Bir insanlık suçu işlendi. Bu suç karşısında söylenecek her "Ama..." artık midemi bulandırıyor.

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 3
28.04.2015- 17:26


HTKP'ye bravo. Kendilerine yeni Rasim Ozan Kütahyalı olma yolunda başarılar diliyoruz.


Rasim'in yazısını asmışsın, HTKP'yi Rasim'e benzetmişsin, ne demek istediğini anlamamışımdır:)

tarihselmaddeci  |  Cvp:
Cevap: 4
29.04.2015- 10:01

Kevorkian'ın kitabını kitap eklerinde paylaştıklarına göre soykırım olduğunu söylüyorlardır, bu da onları R.O.K. ile aynı cepheye koyar. Aynı şekilde KP ve HDP'yi de. Tanrı bizi böyle "devrimcilikten" korusun.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]