Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

16.08.2015- 20:49

Bernstein ve Kautsky revizyonizmin kurucusu olarak anılırlar. Alman sosyal demokrat partisinin iki ünlü lideri Marks'ın teorilerini değişikliğe uğratarak evrimci bir çizgiye oturtmuşlar, ikinci paylaşım savaşında kendi burjuvalarına destek vermişler, marksist kuramın proleterya diktatörlüğüne karşı çıkarak sağ bir çizgiyi savunmuşlardır. Lenin ise özellikle o dönemlerde marksizmin babası sayılan kautsky'e bu görüşlerinden ötürü dönek demiş, marksizmden saptıklarını yüzlerine vurmuştur. Almanya o dönemde en gelişkin işçi sınıfına sahipti. Sosyalist devrimin Almanya'da olması beklenirken bu iki liderin çabaları sayesinde Almanya faşizmin kucağına oturmuştur. Lenin ise bu iki revizyonistin tersine Marksizme sahip çıkmış, birinci paylaşım savaşını devrimin lehine kullanmış, teorik doğruluğu sayesinde de Almanya'dan çok daha uygun koşullara sahip olmamasına rağmen Rusya'da sosyalist devrimi gerçekleştirebilmiştir.

Reel sosyalizmin 1989'da yenilgiyle sonuçlanması üzerine ülkemizde de Lenin'i inkar eden, Marksizm'in içini boşaltan revizyonistler ortaya çıkmıştır. Türkiye'de etkin bir sosyalist öznenin bulunmayışı da bu tür revizyonistlere marksizm adına marksizmi çarpıtma imkanı vermektedir. En göze çarpan özellikli devrimci görüntüsü altında sosyalist devrimi reddetmeleri ve evrimci bir çizgiye oturmalarıdır. Kürt hareketini destekliyor gözükmeleri de kendilerindeki evrimci çizginin görülmemesini istemeleri nedeniyledir. Sosyalist devrim için gerekli olan devrimci irade bu kişilerde yoktur. Lafta Bernstein ve Kautsky'ye karşıdır, 2. enternasyonale itirazları vardır ama gerçekte Kautsky ve Bernstein'in reformcu ve evrimci siyasetini savunur bir siyasal duruş içindedirler. Devrimcilik tarafı kuyrukçuluk taraflarıyla özdeştir.

Türkiye'de sosyalist devrimci olmak Lenin'den geçmektedir. Açık ya da gizli Kautsky ve Bernstein'in yolundan gitmek liberal saflara yuvarlanmak, sınıf mücadelesi yerine demokrasi mücadelesinin içinde olmaktır.

solcu  |  Cvp:
Cevap: 1
16.08.2015- 20:53

REVİZYONİZM ve KAPİTALİST RESTORASYON
FİKRET UZUN


Revizyonizm, anlam bakımından, bir öğretiyi ve uygulamayı yeni koşullar doğrultusunda gözden geçirmeyi ifade ediyor. Bernstein de bunu yapıyor. Marks ve Engels’in görüşlerini “revize “ ettiğini söylüyor. Oysa tek başına revizyonizm yeni koşullara göre, eski koşullara göre ortaya konulmuş görüşleri gözden geçirmeyi ifade ediyor. Ama Bernstein’in yaptığı bu değil, Marks ve Engels’in görüşlerinden ayrılmaktır. Marks ve Engels’in teorisi sosyalizme giden yolun anlatımıdır, Bernstein bu yolun yanlış olduğunu söylüyor. Alman Sosyal-Demokrat Partinin ileri gelenlerinden ve Engels’in güvendiği kişi olan Bernstein’in Marks ve Engels’ten ayrıldığını söylemesi, sosyalizme giden yolda yürürken, yoldan saptığını ilan etmek demek oluyor. Sosyalizme gitmek için başka yol öne sürüyor yani bir anlamda kendi savunusu ile sosyalizm içindedir.

Lenin de Marks’ın görüşünü revize etmiştir, ama bunu, Marks’ın genel teorik yaklaşımından ayrılmadan yapmıştır. Bernstein, Marks ve Engels’i revize ettiğini söylerken, Engels’in kapitalizmin sonunun ve nihai amaç olan sosyalizmin geleceği şeklindeki önermesini, Marks’ın kapitalizmin gelişmesinin işçi sınıfında devrim bilinci yaratacağı önermesini reddediyor ve Marks’ın, Engels’in düşüncesinin revize edilmesini savunuyor. Açıkça, “… Sosyalizmin geleceğine inanmıyorum “ derken, Kapitalizmin gelişmesinin işçi sınıfının bilincini geliştirmediği söylüyor. Dahası var ama bu Bernstein’e yazılan revizyonizmi anlatmaya yeter. Lenin ise, Marks’ın, “üretici güçlerin gelişimi belli bir noktaya ulaşırsa mutlaka devrimler olacağı “ ve ” bilinci yaratanın maddi durum” olduğu önermesindeki teorik yaklaşımından ayrılmadan, buna ilave olarak, ünlü dışarıdan bilinç verme tezinde formüle ettiği, devrimciyi ve devrimci bilinci koyuyor. Bu, Marks’tan ayrılmadan onu revize etmesi demektir.

Bunların hepsi, sosyalizme giden yol üzerinde oluyor. Bernstein, aynı yolda yürürken, fikir değiştiriyor ve yol bu yol değil, başka yol var diyor ve Marks’tan ayrılıyor. Ama bunu Marks ve Engels’i revizyona tabi tuttuğunu söyleyerek yapıyor. Lenin ise, Marks’ın teorik olarak açtığı yolu, bilinçli devrimciyi yola çıkartarak, genişletiyor ama bunun Marks’ın açtığı aynı yol olduğunu söylüyor. Tek farkı Marks’ta olmayan bilinçli devrimciyi yolu temizlemek ve genişletmek için yola çıkartmasıdır.

Olumsuz anlamda Bernstein ve Kautsky’e yazılan revizyonizm, kapitalist ülkelerde işçi sınıfının kapitalizmi beğenmesinin yolunu açmayı ama bunu yaparken, sosyalist mücadele adına hareket ediyor gibi görünmeyi anlatıyor. Bu anlamda işçi sınıfı hareketi içindeki burjuva ideolojisi oluyor. Devrim yolunda yani devrime giderken devrim kapısından dönmeyi ifade ediyor. Henüz sosyalist devrim gerçekleşmemiştir ve gerçekleşmesi geciksin diye ya da çarşafa dolaşsın diye dolambaçlı ama kulağa hoş gelen yollar öneriliyor ve yine de adına sosyalist mücadele yolu diyorlar. Bernstein’in ya da Kautsky’in yani revizyonistlerin yaptığı budur. İşçilerin çıkarlarına ve düşüncelerine değil, insanlığın genel çıkar ve değerlerine sahip çıkılmalı diyorlar. Bernstein’e göre, işçilerin devrimci bilnci yoktur. Olmasını da beklemiyor. Dolayısıyla ona göre devrimci bir partiye de gerek yoktur. Onun yerine reformlara inanan demokratik sosyal reform partisi yeterlidir. Ona göre bu, sosyalist mücadele yoludur. Dolayısıyla Marks ve Engels’in yolu yanlıştır.

Revizyonizm, çıkışında Bernstein’in ifadesiyle, “ pek çok önemli noktada, K.Marks ve Engels’in teorisinde bulunan düşüncelerden ayrılmayı” anlatıyor.

Kapitalist restorasyon ise, Marksizm’in revizyonu da değildir, sosyalist ülkelerde, en azından kapitalist restorasyonun ucu açıkça görülünceye kadar, Marksizm’den ayrıldığını da göstermiyor, hep Marks ve Engels’e bağlılığı ortaya koyuyor. Sosyalist devrim gerçekleştikten sonra ve sosyalizm kuruculuğu sırasında asıl tartışma sosyalizm kuruculuğunun daha yüksek düzeylere doğru geliştirilmesi görevi ön plana çıkıyor. Burada, Marksizm’in revizyonundan söz etmek, sosyalizme giden yol ile pratikte var olan sosyalizmden dönüş yolunu bir tutmak demektir. Daha doğrusu, sosyalizmden dönüş yolunu, sosyalizme giden başka bir yol gibi göstermek demek oluyor. Yukarda belirttiğim gibi, revizyonizm en azından ortaya koyanlar açısından, sosyalizme giden başka bir yol sayılıyor, ama kapitalist restorasyon sosyalizmden dönüş yoludur. Öyleyse en tam ifadesiyle kapitalist restorasyonla revizyonizmi bir tutmak, kapitalizme dönüş yolunda sosyalizm beklemek demek oluyor.

Revizyonizmde işçi sınıfının kapitalizmi sevmesine çalışılıyor ise, kapitalist restorasyon, sosyalist ülkede aydınların ve küçük meta üreticilerinin sosyalizmden soğuyup, kapitalizme özlem duymasını ifade ediyor. Başka bir tanım gerekirse, revizyonizm kapitalizmin yaşanabilir olduğuna inandırmak, kendiliğinden ya da devrimle sona ermeyeceğine inandırmaktır. Bugün, güçlü komünist partileri yanında, güçlü sendikalara sahip gelişmiş kapitalist ülkelerde işçi sınıfına benimsetilen düşünce budur.

Kapitalist restorasyon ise, emperyalizmin desteğinde ve kuşatmasında, sosyalist ülkelerde kapitalizmi yeniden kurmak için sürdürülen bir sınıf mücadelesidir. Bu mücadelenin merkezinde, sosyalizmden soğumuş ya da hiç inanmamış ama işçi sınıfının diktatörlüğü nedeniyle sinmiş aydınlar vardır. Tabanı ise, kökü kazınamamış küçük meta üreticileridir. Artan zamanda kendi hesabına çalışan küçük tamirciler, kuaför, taksici cinsinden küçük işletmeciler ve öğrenciler de bu tabanın içindedir.

Buraya kadar ifade ettiklerimle revizyonizm ile restorasyon arasındaki ayrılığı göstermeye çalışırken aynı zamanda sosyalizmin çözülüşünün partiden ve ekonomik bürokrasiden oluşan revizyonist bir sınıf tarafından gerçekleştirilmiş olamayacağını, tam yeterli olmasa da, göstermiş oluyorum. Ekleyebileceğim şudur ve tekrar olacak, Gorbaçov’un, Perestroikanın ve glasnostun önündeki engelin parti bürokrasisi olduğundan yakınması ve aynı zamanda emperyalist kampın, SBKP yi ve devlet bürokrasisini perestroikanın engeli olarak göstermesi çözülmenin parti bürokrasisinin el değiştirmesi ile gerçekleşmediğini, yani bürokrat sınıfın marifeti olmadığı göstermektedir. Ama başka bir şeyi daha göstermektedir, o da, parti içindeki sosyalizme sahip çıkan unsurların restorasyonu engelleyecek güçleri olmadığının bilincinde oldukları için, kapitalist restorasyona karşı mücadele etmek üzere yeraltına geçtiklerini göstermesidir.

Kapitalist restorasyon tehlikesini ve inatçı ve kararlı mücadelenin gerekliliğini Lenin, çocukluk hastalığında anlatıyor. Rusya’da, burjuvazinin devrilmesinin üçüncü yılında, kapitalizmden sosyalizme veya komünizmin aşağı aşamasına geçiş için adımlar atıldığını ve sınıfların hala olduğunu, proletaryanın iktidarı almasından yıllar sonra da hala var olacağını söyleyen Lenin, “ proletaryanın ilk sosyalist devriminden ve bazı ülkelerde burjuvazi yıkıldıktan sonra, bu ülkelerin proletaryası, uzun bir zaman burjuvaziden daha zayıftır; çünkü en basitinden bir kez, burjuvazinin geniş uluslar arası bağları vardır ve üstelik kapitalizmi yıkılmış ülkelerdeki küçük meta üreticileri aracılığıyla kendiliğinden ve sürekli olarak, kapitalizmin ve burjuvazinin restorasyonu ve yeniden doğuşu söz konusudur.”diyerek, kapitalist restorasyon tehlikesinin nereden geleceğine ve “ proletarya diktatörlüğü, yeni sınıf tarafından, çok güçlü düşmana karşı, baş aşağı edilmesiyle mukavemeti on kat artan, gücü sadece uluslar arası sermayenin yürütülen kuvvetinden, uluslar arası ilişkilerinin kuvvet ve dayanaklılığından gelmeyen, aynı zamanda alışkanlığının gücünden, küçük ölçekli üretimin gücünden kaynaklanan burjuvaziye karşı yürütülen en kararlı, en acımasız savaş demektir. Ne yazık, dünyada küçük ölçekli üretim hala yaygındır ve küçük ölçekli üretim, kapitalizm ve burjuvaziyi, sürekli olarak, günü gününe, saati saatine, kendiliğinden ve kütlesel olarak, doğurmaktadır. Bütün bu nedenlerle proletarya diktatörlüğü zorunludur ve sıkı disiplin içeren, yalın, bükülmez irade isteyen bir uzun, inatçı ve korkunç ölüm-kalım mücadelesi olmadan burjuvaziye karşı zafer imkânsızdır,” diyerek, küçük meta üretiminin yok olmasının uzun süreceğine ama buna teslim olmamak aksine kararlı ve inatçı ve de uzun erimli bir mücadele vermek gerektiğine işaret ediyor.

Buradan çıkacak sonuç şudur, devrimi yapmak önemlidir ama onu korumak daha önemlidir ve daha yetkin ve sabırlı bir hüner gerektiriyor. Ve devrimden sonra devam eden sosyalizm kuruculuğu bir yanıyla sürekli devrimi, bir yanıyla da ve aynı anda, sınıf mücadelesini ifade ediyor. Sosyalizm kuruculuğunda gerilemek, sınıf mücadelesinde yenilmeyi getirebiliyor. Sınıf mücadelesindeki yenilme kapitalist restorasyonun gerçekleşmesi demek. Kapitalist restorasyon gerçekleşirken, restorasyonu engelleme gücü kalmayan sosyalizme sahip çıkan bilinçli parti üyeleri, ileri bir seviyeden sosyalizm mücadelesine devam etmek üzere yeraltına çekiliyor. Öyleyse, dersler sosyalizmin başarılarından gelmiyor, başarıyı sağlayacak olan noktaların zayıf kalmış olmasından, bu anlamda, Marksizm’i saldırı noktasından, savunma noktasına çekmekten geliyor. Sosyalizm kuruculuğunda duraklamak, sosyalizmle kapitalizmin, en azından bilinçte, birbirine yakınlaşmasına neden olabiliyor, bu da kapitalizme duyulan kini sönümlendiriyor, sınıf mücadelesinin askıya alınmasını getiriyor. Böylece pusuda bekleyen kapitalizm özlemi içindeki küçük ölçekli üretim sahiplerinin açık saldırısı kapitalist restorasyonu sonuçlandırıyor. Deneyimlerin aranacağı noktalar bu noktalar oluyor. İleri seviyeden başlamak, bu noktaların başarı sağlayacak konumlarından başlamak oluyor.

Fikret Uzun

umut  |  Cvp:
Cevap: 2
17.08.2015- 11:12

Böylece pusuda bekleyen kapitalizm özlemi içindeki küçük ölçekli üretim sahiplerinin açık saldırısı kapitalist restorasyonu sonuçlandırıyor.

Alıntıdaki bu cümle dikkat çekici, doğru olduğunu düşünüyorum ve zaten bu yüzden sosyalist kuruculuk küçük ölçekli üretimin de ortadan kaldırılması zorunlu kılıyor. Küçük ölçekli üretim kapitalist restorasyona dönüş yolunu açan bir ortam. Kuruculuk sadece büyük burjuvazinin elindeki üretim araçlarının kamulaştırılması değil, küçük üreticilerin de sahip olduğu her türlü üretim aracının kamulaştırılmasıdır, bu kamulaştırılma yapılmadan kapitalizmdeki üretim biçiminin tamamiyle ortadan kaldırıldığı söylenemez.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
17.08.2015- 15:59

Bernstein zamanının önemli Marksist bir lideri olarak algılanmasına rağmen görüşleri gerçekte Marksizme aykırılık taşır. Bernstein kapitalizmi yıkılacağına da sosyalizmin gerçekleşeceğine de inanmaz. Bernstein'ın sosyalizmi işçi sınıfı ve emekçi halkın tüketimden daha fazla pay almasına ve kapitalizmin açtığı yaraların bu sayede minimuma indirgenmesine dayanır. Proletarya diktatörlüğünü de savunmaz.   Kautsky ile birlikte döneminin en önemli Marksisti olarak anılan Bernstein gerçekte bu söylemleriyle Marksistliği bile tartışılır hale gelmektedir.

Bernstein'ın ''revizyonizmin kurucusu'' olduğu genel olarak doğru olmakla birlikte bu konu üzerinde biraz daha odaklanmakta yarar var. Sn.Fikret Uzun'un yazısında belirtilmiş revizyonizm kavramı revize etmekten geçer ve '' bir öğretiyi ve uygulamayı yeni koşullar doğrultusunda gözden geçirmek'' anlamına gelir. Marksizmin bütünlüklü ve ucu açık bir sistem olduğunu göz önüne aldığımızda bu kavramın gerçekte ''olumlu'' bir nitelik olarak alınması gerekir ama, Bernstein'ın revize ettiği ve vardığı sonuç Marksizmin çarpıtılmasından başka bir şey değildir.

Marks kapitalizm geliştikçe işçi sınıfının tarihsel çıkarlarının farkına varabileceği düşüncesini taşıyordu. Kapitalizmin gelişmesini bu anlamda olumladığı sonucuna da varılabilir. Ancak Marks'ta siyasal iktidarın ele geçirilmesinin reformlarla olacağı ve bu yüzden evrimci bir çizginin savunulması gerektiği anlamı çıkmaz. Bernstein Marks'ın kapitalizmin gelişmesinin işçi sınıfına kendiliğinden bilinç taşıyabileceği şeklindeki yaklaşımına yaslanarak Marksizmin devrimci öz'üne aykırı bir yorumda bulunmakta ve kapitalizmin gelişmesini, işçi sınıfının bilinçlenmesini ve kapitalizm içinde tüketimden daha fazla pay alma mücadelesi vermesini savunuyor.

Lenin de Marksizmi revize ediyor; bunun anlamı Marksizmin devrimci öz'üne sadık kalarak ona soldan müdahale etmesidir. Bu soldan müdahale ''sınıfa dışardan bilinç taşıma'' Lenin'den önce de dillendirilmiş olsa da Lenin dışarıdan bilinci örgüt-parti ile ilişkilendirerek öncülüğün önemli bir parametresi haline getiriyor. Ve bu anlada Marksizmde bulunan önemli bir boşluğu da gideriyor. ( Marksizme Leninizmin eklenmesinin nedeni de budur.)

Marksizm Leninizm ve onun siyasal programı olan bilimsel sosyalist ideoloji bir bütündür. Değişen koşullarda revize edilmesi de gerekebilir, bu durum onun bir dogma olmama özelliğiyle ilişkilidir. Ne var ki, Bernstein da Lenin'in de bu anlamda bir ''revizyonist'' olduğu gerçeğini göz önüne aldığımızda burada solu bağlaması gereken şey, revize etmenin Marksizmin genel doğrularıyla çelişmemesi ve bir anlamda reddiye durumuna gelmemesidir. Etrafımızda bunun örneklerinden çok var. Marks'ı, Lenin'i savunuyor görünüp gerçekte Marks ve Lenin'e aykırı söylemleri savunup farklı çizgilerde konumlananları sözde sol-sosyalist forumlarda tanık olmuyor muyuz?



bedrettin  |  Cvp:
Cevap: 4
16.02.2016- 16:15

Lenin de Marksizmi revize ediyor; bunun anlamı Marksizmin devrimci öz'üne sadık kalarak ona soldan müdahale etmesidir.

Bernştayn ve Lenin'i Marks'ı revize ediyorsa, iki revizyonizm de tartışılıyorsa, solun gerilediği ülkelerde çeşit çeşit revizyonizmin ortaya çıkması normal! Belki tutar, belki birileri üzerinde etkisi olur diye, yeni bir sosyalizm yazmak veya bu konuda beklenti içine girmek bilimsel sosyalizme sarılmaktan daha popüler haline geliyor. İnsanların kolayına da geliyor, bilimsel sosyalizmi öğrenmeye çalışmak yerine aklı ve mantığı ile sosyalizm konusunda ahkam kesmek daha kolay geliyor. Sovyetler çökmüşken gerekçeleri de hazır; çöktü, iyi değildi, şimdi akıl ve mantığımızla yeni bir sosyalizm bulalım. Marksist anlamda sosyalizmi Bernştayn ve Lenin gibi revize ediyorlar. Ortalıkta bu kadar Marksist teorisyen olması boşuna değil.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
17.02.2016- 19:48

Ülkede ve özellikle AKP iktidarı sürecinde böyle bir iklim oluşturuldu. Reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte ''Marks'a dönelim'' veya ''21.yüzyıl sosyalizmi'' adı altında Marksizmden kopan ve liberalizme savrulan bir sol(!) peydahlandı. İşleri güçleri demokrasi ve özgürlük çığırtkanlığı yapmak, AKP'yi bu mücadelenin ana ekseni haline getirmek; tek uğraşları demokrasiye kilitlenmiş bir sol!

Demokrasi oluşturulmadan ve kürt sorunu çözülmeden sınıfsal mücadeleden bahsetmek ulusalcılık, kemalist olmakla kodlandı ve neredeyse faşistlik olarak damgalandı. Liberalizme savrulanlarla, kürt ulusalcılığına kuyrukçuluğu seçenler bu konuda aynı saflardaydı ve aynı dili kullandılar. Bunun izdüşümleri sözde sol-sosyalist forumlara yansıdı. Oralara girip çıkan sol sempatizanlar bu zehirlerle zihin bulanıklığına uğratıldılar.

Bu karmaşada bir de ''kerameti kendinden menkul''solcular(!) türedi. Marksistler ama söylemeye çalıştıklarının Marksizmle bir ilgisi yok, Leninistler ama Lenin'in ''omzu tüfengli'' karikatüründen başka bir çizdikleri yok.

Lenin'i bir kenara koyalım, buralardan Lenin aşkınlığı çıkmaz. Ama Bernştein'ı aştıkları kesin! Başkalarına Bernştein revizyonizmini gösterip, 2.enternasyonalci kodlamasında bulunuyorlar ama,   revizyonizmin dik alasını yaparak Marksizm-Leninizm'i reddetiklerini sorgulayamıyorlar! Bernştein Marksizmin devrimci özünü bir kenara koymuştu, bunlar çok daha ileri gidiyor ve Marksizmi de devrimci özünü de reddediyorlar.

( Çok karışık ve birbiriyle ilintisiz paragraf yığını oldu, farkındayım, silip yazmak da zor; bu da böyle bir yazı olsun.)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 6
29.10.2017- 16:19

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Bernstein zamanının önemli Marksist bir lideri olarak algılanmasına rağmen görüşleri gerçekte Marksizme aykırılık taşır. Bernstein kapitalizmi yıkılacağına da sosyalizmin gerçekleşeceğine de inanmaz. Bernstein'ın sosyalizmi işçi sınıfı ve emekçi halkın tüketimden daha fazla pay almasına ve kapitalizmin açtığı yaraların bu sayede minimuma indirgenmesine dayanır. Proletarya diktatörlüğünü de savunmaz.   Kautsky ile birlikte döneminin en önemli Marksisti olarak anılan Bernstein gerçekte bu söylemleriyle Marksistliği bile tartışılır hale gelmektedir.

Bernstein'ın ''revizyonizmin kurucusu'' olduğu genel olarak doğru olmakla birlikte bu konu üzerinde biraz daha odaklanmakta yarar var. Sn.Fikret Uzun'un yazısında belirtilmiş revizyonizm kavramı revize etmekten geçer ve '' bir öğretiyi ve uygulamayı yeni koşullar doğrultusunda gözden geçirmek'' anlamına gelir. Marksizmin bütünlüklü ve ucu açık bir sistem olduğunu göz önüne aldığımızda bu kavramın gerçekte ''olumlu'' bir nitelik olarak alınması gerekir ama, Bernstein'ın revize ettiği ve vardığı sonuç Marksizmin çarpıtılmasından başka bir şey değildir.

Marks kapitalizm geliştikçe işçi sınıfının tarihsel çıkarlarının farkına varabileceği düşüncesini taşıyordu. Kapitalizmin gelişmesini bu anlamda olumladığı sonucuna da varılabilir. Ancak Marks'ta siyasal iktidarın ele geçirilmesinin reformlarla olacağı ve bu yüzden evrimci bir çizginin savunulması gerektiği anlamı çıkmaz. Bernstein Marks'ın kapitalizmin gelişmesinin işçi sınıfına kendiliğinden bilinç taşıyabileceği şeklindeki yaklaşımına yaslanarak Marksizmin devrimci öz'üne aykırı bir yorumda bulunmakta ve kapitalizmin gelişmesini, işçi sınıfının bilinçlenmesini ve kapitalizm içinde tüketimden daha fazla pay alma mücadelesi vermesini savunuyor.

Lenin de Marksizmi revize ediyor; bunun anlamı Marksizmin devrimci öz'üne sadık kalarak ona soldan müdahale etmesidir. Bu soldan müdahale ''sınıfa dışardan bilinç taşıma'' Lenin'den önce de dillendirilmiş olsa da Lenin dışarıdan bilinci örgüt-parti ile ilişkilendirerek öncülüğün önemli bir parametresi haline getiriyor. Ve bu anlada Marksizmde bulunan önemli bir boşluğu da gideriyor. ( Marksizme Leninizmin eklenmesinin nedeni de budur.)

Marksizm Leninizm ve onun siyasal programı olan bilimsel sosyalist ideoloji bir bütündür. Değişen koşullarda revize edilmesi de gerekebilir, bu durum onun bir dogma olmama özelliğiyle ilişkilidir. Ne var ki, Bernstein da Lenin'in de bu anlamda bir ''revizyonist'' olduğu gerçeğini göz önüne aldığımızda burada solu bağlaması gereken şey, revize etmenin Marksizmin genel doğrularıyla çelişmemesi ve bir anlamda reddiye durumuna gelmemesidir. Etrafımızda bunun örneklerinden çok var. Marks'ı, Lenin'i savunuyor görünüp gerçekte Marks ve Lenin'e aykırı söylemleri savunup farklı çizgilerde konumlananları sözde sol-sosyalist forumlarda tanık olmuyor muyuz?





Bu başlıktaki kendi yazımı okudum sadece. Kautsky konusunda hiçbir yorumda bulunulmamış. YGS yayınlarından Şevki Yurdakuler'in Sosyalizmin Panzehiri Demokrasi kitabını okurken ilginç bir bölüme rastladım ve bu bölümde Kautsky'nin belki de çoğumuzun pek bilmediği düşüncesinden bir bölüme rastlıyoruz. Olduğu gibi alıyorum.

'' Siyasal iktidarın fethinin zorunlu olduğuna işaret ettiklerinde, Marks ve Engels, bu noktada Blanqui ile karşı karşıya gelmiş oldular. Ama Blanqui, devlet otoritesinin bir komployla, küçük bir azınlığın darbesiyle ele geçirilebileceğine ve proleter çıkarların hizmetine sokulabileceğine inanırken, Marks ve Engels, devrimlerin keyfi olarak yapılamayacağını, tersine bunların verili koşullar altında bir zaruret sonucu meydana geleceğini ve tedricen oluşan koşullar mevcut bulunmadıkça da devrimlerin imkansızlığını görüyorlardı.''

Kautsky böyle söylüyor; çok da yanlış sayılmaz. Doğru mu; olabilir. Konuyu biraz daha açarak ve daha derinliğine yaklaşarak anlamaya çalışmak mümkün. Daha sonra bu da yapılabilir. Ama benim daha da ilginç bulduğum bölüm, Kautsky'nin daha sonra söyledikleri:

'' Yalnızca, kapitalist üretim tarzının çok geliştiği yerlerde devlet egemenliği ile üretim araçları üzerindeki kapitalist mülkiyeti toplumsal mülkiyete dönüştürmek için iktisadi olanak mevcuttur. Ama diğer yandan da proletaryanın devlet egemenliğini ele geçirmesi ve elde tutması için gerekli olanak, sadece proletaryanın iktisaden kaçınılmaz olarak büyük yığınlar halini aldığı, büyük kısmının iyice örgütlendiği ve sınıfsal konumu ile devlet ve toplumun mahiyeti hakkında aydınlandığı yerlerde bulunmaktadır.''

Aynı soru; yanlış mı?

Kautsky konusunda sadece ''ikinci enternasyonalin döneği'' demek ve 1.paylaşım savaşında aldığı tutuma göndermede bulunmak, Engels'ten sonra ''otorite'' sayılan bir aydını anlamamızı sağlamıyor. Kautsky de son çözümlemede Ekim devrimi'ne ilişkin aldığı siyasal tutum ve Proleter diktatörlük konusundaki düşünceleri nedeniyle eleştirilecek pek çok yanı olmasına karşın ( Şevki Yurdakuler kitabının bir yerinde ''siyasi mefta'' eleştirisinde bulunuyor) Bernstein ile aynı kefeye konulamaz. Bernstein'ı marksist saymak pek de mümkün değilken, Kautsky bu konularda Marksizmin temel tezlerini ve komünizm idealini benimsemiştir. Revizyonist olarak anılması Marks'ı (marksizmi) bulunduğu dönemde sağ bir yoruma tabi tutmasından ileri gelir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 7
03.04.2018- 21:39

'' Yalnızca, kapitalist üretim tarzının çok geliştiği yerlerde devlet egemenliği ile üretim araçları üzerindeki kapitalist mülkiyeti toplumsal mülkiyete dönüştürmek için iktisadi olanak mevcuttur. Ama diğer yandan da proletaryanın devlet egemenliğini ele geçirmesi ve elde tutması için gerekli olanak, sadece proletaryanın iktisaden kaçınılmaz olarak büyük yığınlar halini aldığı, büyük kısmının iyice örgütlendiği ve sınıfsal konumu ile devlet ve toplumun mahiyeti hakkında aydınlandığı yerlerde bulunmaktadır.''

Kautsky'nin Marksizmi sağ bir yoruma tabi tuttuğunu söylüyoruz, bu yorumuna bakarak. Bu yorumda determinist bir yaklaşım var. Siyasal devrimin proletarya açısından eskisi gibi yönetilmeme iradesini göstermesiyle gerçekleşme zemini bulacağını söyleyen Leninizm'den çok da farklı değil gibi görünüyor. Ama tam da öyle değil. Kautsky'nin yaklaşımında bir kendiliğindencilik var. Proletaryanın siyasal iktidarı ele geçirme iradesinin kendiliğindenci bir süreç sonunda gerçekleşeceğini savunur. Lenin ise bu sürecin kendiliğindencilikle gerçekleşmeyeceğini savunur.Proletaryanın değişim istemesi ve bu konuda bir toplumsal irade ortaya koymasını önemser, olmazsa olmazlardan biri olarak görür. Ne var ki, toplumsal koşulların olgunlaşmasının gerekliliğinin yanında işçi sınıfının tarihsel çıkarlarını savunan ve uygun taktik ve stratejilerle proleter aklı ortaya koyan bir iradeciliğin de işin içinde olması gerektiği koşulunu da siyasal devrimin gerçekleştirebilme koşulu olarak olarak ileri sürer. Lenin'in bu saptaması Kautsky'de yoktur. Siyasal devrimin gerçekleşebilme koşulu açısından Kautsky ile Lenin arasındaki fark da burada yatar.

Bir konuya değinmekte yarar var. Kautsky'nin Marksizmi sağ bir yorumla, Lenin'in ise sol bir yorumla revizyona uğrattığını söylüyoruz. Marks'ta da bir anlamda Kautsky'nin yorumuna benzer bir anlayış olduğunu söyleyebiliriz. Tarihsel dönemin hareketliliği Marks'ı bu konuda üzerinde etraflıca düşünmekten alıkoymuştu. Avrupa'da patlayan devrimlerin özellikle İngiltere ve Fransa'da proleter devrimlerle sonuçlanacağına ilişkin bir kanıya sahipti. Avrupa devrimlerinin gericileşmesiyle birlikte bu konuda   siyasal iktidarın fethi konusunda çok fazla kafa da yormamıştır.   Kautsky'nin bu konudaki görüşlerini bu bağlamda değerlendirebilmek konunun daha iyi anlaşılabilmesine yardımcı olacağı gibi, özellikle bu konuda yüzeysellikten kurtulabilmemize de yardımcı olacaktır.

(Yalçın Küçük siyasal devrim konusunda Kautsky'nin Marksizm'e uygun bir konumlanış içinde olduğunu, Lenin'in ise Marks'a olan büyük saygısı nedeniyle -yine bu konuda- Marksizmden farklı bir kulvarda yer aldığını söylememesini eleştirir. Lenin'in öncülük, örgütlenme, iradecilik konusunda Marks ile farklı bir yerde durduğunun altını çizer. Ama zaten bu nedenle Marksizm Leninizm ile bir bütünlük kazanmamış mıdır?)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 8
08.04.2018- 09:25

Siyasal iktidarın fethi ve proleter diktatörlük konusunda farklı bir konumlanış içinde olması değildir Kautsky'i Lenin'in gözünde ''dönek'' haline getiren. Bilindiği gibi birinci dünya savaşında Almanya'da burjuvazinin parlamentodaki isteklerine karşı çıkmamak ve savaş bütçesini onaylamaktır. Yoksa Kautsky'nin özellikle hem proleter diktatörlük ve hem de partinin merkezi yapısına yönelik eleştirileri Rosa Lüksemburg'ta da vardır. ( Rosa UKKTH konusunda da Lenin'le ters düşer.)

Kautsky Marksisttir. İster Marksizmin sağ bir yorumuna sahip olduğunu söyleyelim, ister bu konuda Marks'la aynı paralelde olduğunu savunalım, sonuçta Bernstein ile pek de kıyaslanmamalı. Daha önce söylenildi sanıyorum, Bernstein komünizme inanmaz. Sınıf mücadelesi konusunda da Kautsky ile aynı konumda değildir. Bernştein daha çok kapitalizmin iyileştirilmesinden yanadır. Bu anlamda Marksist olduğunu iddia edebilmek pek de mümkün değildir.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]