Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Güzella Bayındır yazdı: Oysa biz, partimizi çok sevmiştik…

“Binlerce yıllık mücadele yarın son buluyor, partimizi yarın sonsuzluğa uğurluyoruz. Tarihe gömüyoruz. Devletin çözülmesi, siyasetin tükenmesi sayesinde sonunda partimiz de anlamsızlaştı! Yarınki törenle parti ve partililik bitirilecek, bitireceğiz. ...”

Resim Ekleme
Güzelle Bayındır - İleri Haber

Yoldaşlığını paylaşmaktan her zaman büyük mutluluk duyduğum Aziz Hatman, bizim Can’ı yazmış. Cani’yi, Genç Fidel’i, İdris’i, Yakup’u ve Nordo’yu…

Tanıdıklarımızı, tanımaktan gurur duyduklarımızı, hiç tanımasaydık dediklerimizi, iktidar tutkusunu, değişenleri ve değişmeyenleri.  

Kıskançlıkla korunan örgütü yazmış; kaygan zemini, döne döne bin bir güçlükle çıkılan ve fakat nasıl tepe üstü indirildiğini bilemediğin merdivenleri.

O büyük günün görkeminde halaya duran çocukları, buna şüpheyle yaklaşanları yazmış.

Yeniçağı, yeni insanın rahatlığını; eski insanı, eski insanın korkularını, hırslarını…

“Dünyanın tüm Yakupları birleşin”

Siyasi mücadele içerisinde yer alıp yüzlerce kadroyla bir arada bulundum. Kimiyle yakın kimiyle çok yakın mesai yürüttüm. Genel geçer işleri konuştuk, derin tartışmalar yaptık. Köstebeğin gözü dâhil konuşmadığımız başlık kalmadı. Haftada 4-5 toplantı yaptığım günler oldu.   Devrim sonrasında nasıl bir dünya kurguladığımızı tartıştığımız bir toplantı hatırlamıyorum. Hem de kimse bizi buna zorlamamışken.

Uzun yıllar örgütlü mücadele verenler için çoğu zaman mücadele etmek, mücadele edilen “kutsal” amacın önüne geçer. Nasıl bir dünya kurulacağı fikri/hayali ötelenip ezberlenen hayaller haline gelir. Örgütlü mücadele etmekten vazgeçenlerin/vazgeçirilenlerin anlattıklarından çıkarsıyorum bunu. Nasıl gazete yaptığını anlatıyorlar birbirlerine. Nasıl örgütlendiğini, örgüt dışına nasıl düştüğünü, ilk nerede kuşlama yaptığını, nasıl gözaltına alındığını anlatıyor tümü. Söylediklerim örgütlü mücadelenin önemini hafifsetmesin. Örgütlü mücadelenin önemine dair bir kuşkum yok. Hatta başka çaremizin de kalmadığını düşünüyorum.

Aziz Hatman’ın romanı tek başına gelecek projeksiyonu nedeniyle de önemli ve ufuk açıcı. Bir gelecek kurgusu yapıyor ve ne güzel ki devrimden sonrasına ilişkin yapıyor bu kurguyu. Bir kez daha yaşasın edebiyat.

“Son cinayetin üzerinden yüz yıl geçmiş olabilir; devrimin üzerinden iki yüz yıl… insanı insan yapan iki yüz yıl! ... ama binlerce yıllık bir tarihin de birikimi, izi, tortusu damarlarımızda hâlâ, nasıl inkar edebilirim!”

Devrim yapılmış, devlet sönümlenmiş, herkesin ihtiyacına göre, herkesin yeteneği kadar diye konuştuğumuz çağ başlamıştır. Cinayet işleneceğini bildiren bir mektup gelir kahramanımıza. Can’ı, polisiye edebiyat uzmanı Andrea’yı,   Doktor Yakup’u, genç Pantea’yı mektupta bahsedilen cinayeti önlemek için yapılan görüşme, tartışma ve tanışmalar sırasında tanır okuyucu.

“…İnsanlar iktidardan, hırstan, rekabetten, korku ve endişeden habersiz yaşamaya başlamış özgürleşmişken, biz hâlâ mücadelenin insanı evresinde kalmıştık. …Biz toplumun son kurucularıydık. Onu inşa ederken, öyle ya da böyle, dışında kaldık, içinde olamadık. …”

Bir de ‘eski’nin insanları vardır tanışılanlar arasında. İdris gibi, Nordo gibi, Fidel gibi… Yukarıdaki sözleri laf arasında söyleyen Lena gibi.

“Benim en büyük ürünüm Kuzguncuk: Gericiliğe bir sonda.”

Polisiye roman soldan birisi yazmışsa, analitik düşünen bir kafadan çıkmışsa çoğu edebi eserden daha doyurucu. Aziz Hatman’ın “Son Teşebbüs” adlı romanı polisiye olarak da edebi olarak da yalnızca türün meraklıları açısından değil, tüm edebiyat okuyucuları açısından önemli bir eser. Siyasi mi? Evet siyasi.   Güncele yaptığı göndermelerle, tanıyor gibi olduğun karakterleriyle, bilindik mekanlarıyla, söz oyunlarıyla, oluşturduğu yeni adlarla okuyucunun merak duygusunu canlandırıyor.

Roman tanıtım/eleştiri yazılarının içinde en zoru polisiye üzerine olanı. Okuyucuya ipucu vermeden, sırrı faş etmeden denilecekleri demek zorundasın. Okurken coşkuya battığın, budur dediğin, benim aklıma gelmişti yemin ederim dediğin bölümler konusunda kısıtlı sözcükler kullanabiliyorsun.

“Giriş”, “Son” ve “Sonsuz”un dışında on altı bölümden oluşuyor roman. Yemekyeri Kuzguncuk’un Yemekleri aynı zamanda kitabın bölüm adları. Roman boyunca geçen tüm yemek tarifleri yazarın kendisi tarafından yapılmış, denenmiş, belli bir imbikten ( itiraf ediyorum bu imbiklerden biri de benim) geçirilmiş. ‘Yemekyerleri’nin her birinde yapılan yemekler, roman boyunca konuyla ilintili olarak verilen tarifler romanın okunurluğunu katlamış. Tariflerdeki nefaset, sözcüklerine de bulaşmış Hatman’ın.

Katmanlı anlatısıyla, güncele ve tarihe yaptığı göndermelerle, yapılan siyasi tartışmalarla, iç konuşmalar ve görkemli sonu ile ilk kitap için fazlasıyla iyi bir roman var karşımızda. Özellikle siyasetle ilgili olanlar satır aralarında kendilerini yazarla, kahramanlarla tartışırken bulacaklar. Bu şu olabilir mi diye düşündüğümüz kişiler, ben bunu tanıyorum dediğiniz tipler olacak. Barbunya pilaki yiyeyim bugün diyenler olduğu gibi, geyik carpaccio ya da akya çeviçe konusunda doğrudan araştırma yapanlar olacak.

Tüm bunlardan sonra…

Belki de bir roman yalnızca bir romandır. Ve anlatılanlar tamamen kurmacadır. Elbette böyle okuyanlar da olacak. Eminim ki onlar da edebi olarak dilin düzgünlüğünden, fazla ya da eksik hiçbir sözcük olmamasından, matematiksel olarak açık vermeyen yapıdan haz duyacaklar.

Aziz Hatman iyi bir yazar. Sonraki eserlerini merakla ve sabırsızlıkla bekliyoruz.   Son Teşebbüs’ü okuyun, okutun diyor, saygılar sunuyorum.

KÜNYE: Son Teşebbüs Siyasi Cinai Gastro Yazan: Aziz Hatman, Esen Kitap, Temmuz 2015, 235 sayfa

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]