Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

İleri haberde 10 kasım dolayısıyla bir yazı yayınlandı. Hikmet Kıvılcımlı'nın tarih tezlerinin özgün olduğuna değiniyor. Din konusunda da görüşleri var. Özet halinde de olsa okunması lazım. Bana çok ilgi çekici geldi. Türkiye'de konuşulması gereken konuları pek konuşmuyoruz, önemsiz konuları ise çok konuşuyoruz.

10 Kasım vesilesiyle Kıvılcımlı külliyatı

“1920’li yıllarda bağımsızlık mücadelesi veriliyor. 1922’de saltanat, 1924’te hilafet kaldırılıyor. 1923’te Cumhuriyet kuruluyor. Ama aynı Cumhuriyet, Deniz Kuvvetleri’nde gizli bir komünist örgütlenme şüphesiyle başlattığı Donanma Davası olarak da bilinen kovuşturmalar sırasında Hikmet Kıvılcımlı’nın da evini basıyor ve İslâmiyet’i bilimsel bir yaklaşımla incelediği bu eseri imha ederek düşünce hayatında boyutlarını kestirmenin güç olduğu bir kayba yol açıyor. Üzücü bir ironi…”

Resim Ekleme
Deniz Ali Gür – İleri Haber

Tarihimizin eşsiz figürlerinden biridir Hikmet Kıvılcımlı. Tüm hayatını partili mücadeleye vakfeden ve cesur siyasi açılımlara imza atan bir komünist olmanın yanında insanlık tarihine ilişkin incelemeleriyle marksist-leninist teoriye katkıda bulunmuş, teorinin ışığında Osmanlı, Türkiye ve İslâm tarihine dair özgün tezler ileri sürmüştür.

Kıvılcımlı’nın bilimsel çalışmaları, Sosyal İnsan Yayınları ile Kıvılcımlı Enstitüsü Derneği’nin son birkaç yıldaki takdire şayan çabasına karşın, ne yazık ki yeterince bilinmiyor. Bu çalışmaların en önemlilerinden biri olan Allah-Peygamber-Kitap adlı eseri ve burada geliştirdiği İslâm analizi de yine yeterince bilinmeyenlerden.[1] Eserin gizemli ve talihsiz serüveni de öyle.

Barbarlıktan medeniyete geçişte din

Kıvılcımlı bu eserinde dinlerin ve dolayısıyla İslâmiyet’in tarihini tarihsel materyalist bir yöntemle ele alır. Tartışmayı kendi geliştirdiği tarih tezi kapsamındaki barbarlıktan, yani komüncül toplumdan medeniyete, yani sınıflı topluma geçişten başlatır:

“Komün, insan toplumunun en ilkel, doğal ama sürekli üretici güçler motoruyla gelişen çekirdek halidir. Komün üretici güçler ile gelişirken, üretici güçler de komün ile birlikte gelişir. En sonunda üretici güçler geliştikçe komüne sığmaz olur; Komünü parçalayıp sınıflı topluma: medeniyete açar” (s. 93).

Ve dinleri de bu dönüşümün ürünü olarak görür:

“Kitaplar ve dinler bu 6500 yıllık antik tarihte fışkırmışlar, batıp çıkmışlardır. Dinler ister istemez bu antik tarihin gidiş kanunlarıyla damgalanmadan yapamamışlardır. Bu tarihsel devrimler kanunudur. Bu aynı zamanda medeniyete geçiş kanunlarıdır ki, yine komün ve üretici güçler yasalarıyla işler” (s. 95).

Bu haliyle Kıvılcımlı’nın dine bakışının “indirgemeci” olduğunu söyleyenler, insanoğlunun ilkel çağlardan itibaren tüm serüvenini sınıflı toplumlara ait bir bakış açısıyla yorumlamaya çalıştığı eleştirisini yapanlar olacaktır. Ancak Kıvılcımlı bu noktada yanlış anlamaya olanak tanımayacak kadar nettir:

“Demek tarihsel determinizmin gelişimini sadece sosyal sınıflar açısından ele almanın da eksik ve yanıltıcı yanları olabilir. Sosyal sınıfların ve savaşının ortaya çıkıp insan toplumunu bin bir serüveniyle göklere çıkarıp yerlere savuruşu (…) şunun şurasında 7000 yıllıktır. Ondan öncesi ilkel de olsa sınıfsız kan kardeş insan toplumları mozaiğidir. Ve on binlerce yıl kapsar. Orada sosyal sınıfsız sadece insan vardır. Ve insan beyni hep o ilkel sınıfsız toplum yaşamıyla düşüp kalkmıştır” (s. 88).

Görüldüğü gibi, Kıvılcımlı’da oldukça yetkin bir tarih kavrayışı buluyoruz. Kendisi bu tarih kavrayışını dört temel yasa üzerine oturtur:

1.     İnsan toplumunun komün temelinde parçalanış ve derleniş (kendisini yeniden üretme) yasası: Toplum biçimleri komün çekirdeği temelinde parçalanıp toplanarak kendini yeniden üretir. Dolayısıyla sınıflı toplum medeniyetleri de komün temellerini yeniden üretmek zorundadır.

2.     İnsan toplumunun üretici güçler yasası: İnsan ve Tarih manevi, Teknik ve Coğrafya ise maddi üretici güçlerdir ve komün çekirdeği bu üretici güçlerle örülü olup bunlardan herhangi birinin var olmadığı bir toplum biçimi düşünülemez.

3.     Üretici güçlerin ‘denk’liği veya birbirlerini aşamayış yasası: Bir önceki yasada tanımlanan üretici güçler diyalektik bir çelişki ve yarış içindedir, ancak birbirlerini baltalama ve hiçe sayma lüksüne sahip değildirler. Bunu tercih ettikleri takdirde, üretici güçlerin tümü zararlı çıkar.

4.     İnsan toplumunun tarihsel ve sosyal devrimler yasaları: 6500 yıllık Antik Tarih tarihsel devrimlerle, 500 yıllık modern tarih ise daha bilinçli olan sosyal devrimlerle ilerlemektedir. İlki doğrudan komünün ve komün geleneklerinin gücüyle, ikincisi ise modern toplumsal sınıflarla ve halklarla gerçekleşir (s. 12-15).

Kıvılcımlı’nın İslâm okuması

Kıvılcımlı, dinlerin doğuşunu barbarlıktan medeniyete geçiş bağlamında önemsedi. Bununla paralel olarak, İslâmiyet’i de Türkiye’nin dününü ve bugününü açıklayabilmek adına inceledi: “Oysa İslam Türkiye’dir, Türkiye İslam’dır. Ve Cumhuriyet Türkiye’sinin toprak ekonomisi olsun, köylülüğü olsun oradan çıkagelir ve başkalaşır durur” (s. 83).

Kıvılcımlı birçok yönüyle ele aldı İslâmiyet’i. Esmâü’l hüsnâdan (güzel isimler, yani Allah’ın 99 ismi) İbrahim Peygamber’in kurucu rolüne, Sümer mirasından Muhammed’in kişiliğine, tek tanrıcılığın gelişiminden İslâm’daki bir dizi inanç ve ibadet unsuruna birçok meseleyi derinlemesine tartıştı. Burada farklı antropolojik yaklaşımlar ve muhtelif tarihi kaynakların yanı sıra Kuran’ı da ayet ayet irdeledi. Daha fazla detaya girmeyelim, meraklısı kitabı edinsin.

Ancak Kıvılcımlı’nın İslâmiyet’e bu denli eğilmesinin gerekçesini biraz daha açmakta yarar var. Kıvılcımlı İslâm’ın doğuşunu tarihsel devrim olarak görmekte, kendi siyasal pozisyonunu da bu tarihsel devrimle tarihsel olarak irtibatlandırmaya çalışmaktadır. Nitekim Muhammed’in Ma ene, illa beşerün misliküm (Ben sizler gibi insan kişiden başka bir şey değilim) ve Hâtem’ül enbiyâ (Ben peygamberlerin sonuncusuyum) sözlerini, determinist bir anlayışın yansıması olarak yorumlayarak, peygamberlik iddiasındaki Muhammed’in içten içe kendisini peygamber haline getirenin tarihsel olaylar olduğunu sezdiğini ve artık yeni kutsallaştırmalara ihtiyaç kalmadığını, dolayısıyla adı konmamış bir akılcılık ve sekülarizmin temsilcisi haline geldiğini savunmaktadır (s. 21-24). Bunun dışında, muhtelif eserlerinde Kuran’da emeğe yapılan vurgular, Halife Ömer’in adalet anlayışı, İslâm’ın siyasal kurgusunun demokrasiyle uyumu gibi konuları tartışmış, İslâmiyet’le bilimsel sosyalizm arasında bir tarihsel devamlılık ilişkisi tesis etmeye çalışmıştır.

Üstelik Kıvılcımlı tüm bunları dinsel ideolojiyle uzlaşmak için değil, tam aksine, onunla hesaplaşmak için yapmıştır: “Dinin altında işleyen evrimsel kanunları ortaya koyabilirsek (…) aklı zincire vuran sayısız din ve kültür kalıntılarından arınmış ve tarihin kanunlarına uyumu geliştirmiş oluruz” (s. 23).

Peki, tüm bunların 10 Kasım’la ne ilgisi var?

Allah-Peygamber-Kitap’ın gizemli ve talihsiz serüveni münasebetiyle…

Allah-Peygamber-Kitap’ın gizemli ve talihsiz serüveni

“1939 [1938] Yavuz davasında gerek Osmanlı, gerek ‘İslam Tarihinin Maddesi’ üzerine olan el yazmaları gizli polisçe birer suç belgesi imişçe gaspedildi. Ve bir daha o el yazmalarının tek tük, eksik taslaklarından başka izini tozunu bulamadık. Hele Kuran-ı Kerim’i satır satır izleyerek özenle temiz ettiğimiz ‘İslam Tarihinin Maddesi’ kitabının birinci cildi, bağırta çağırta yok edildi. Söz verilmişken, yıllarca sonra bulunamadığı gerekçesiyle geri verilmedi” (s. 7-8).

Kıvılcımlı 1935’te Din Tarihinin Materyalizmi ve İslam Tarihinin Materyalizmi adlı iki kitap yayımlayacağını ilan eder. Kendisinin kurduğu Marksizm Bibliyoteği adlı yayınevinin o tarihlerde bastığı kitapların arkasındaki yayımlanacak kitaplar listesinde de bunların adı yer almakla birlikte bir türlü yayımlanmazlar. Kıvılcımlı da sonrasında bu kitapların adını anmaz.

Sonra 1999’da Allah-Kitap-Peygamber adlı kitap Bumerang Yayınları tarafından basılır. Yayıncılar kitabı Hikmet Kıvılcımlı’nın en yakınındaki isimler arasında yer alan Ahmet Cansızoğlu ve Emine Kıvılcımlı’dan almış oldukları dışında bir bilgi paylaşmazlar ve kitabın ham metnini de kimseye vermezler. Yine de içerik ve üslup bakımından eserin Hikmet Kıvılcımlı’ya ait olduğundan pek şüphe edilmez. “‘İslam Tarihinin Maddesi’ kitabının birinci cildi, bağırta çağırta yok edildi” ifadelerine dikkat çeken yayıncı Ahmet Kale, bu metnin “o birinci cildin dışında kalan kılıç artıkları” olduğunu tahmin ediyor (s. 8).

1920’li yıllarda bağımsızlık mücadelesi veriliyor. 1922’de saltanat, 1924’te hilafet kaldırılıyor. 1923’te Cumhuriyet kuruluyor ve dinin siyasal ve toplumsal yaşantıdaki ağırlığı büyük ölçüde azaltılırken bilim ve eğitim alanında Türkiye gibi azgelişmiş bir ülke için ciddi sayılması gereken ilerlemeler kaydediliyor. Ama aynı Cumhuriyet, Deniz Kuvvetleri’nde gizli bir komünist örgütlenme şüphesiyle başlattığı Donanma Davası olarak da bilinen kovuşturmalar sırasında Hikmet Kıvılcımlı’nın da evini basıyor ve İslâmiyet’i bilimsel bir yaklaşımla incelediği bu eseri imha ederek düşünce hayatında boyutlarını kestirmenin güç olduğu bir kayba yol açıyor. Üzücü bir ironi…

***

Hikmet Kıvılcımlı Cumhuriyet rejiminin çok fazla uğraştığı, toplamda 22 buçuk yıl hapiste tutuğu bir kişiliktir ve siyasal yaşantısı boyunca rejimi çok sert eleştirmiştir. Peki, Kıvılcımlı’nın Cumhuriyet’le münasebeti bundan ibaret midir?

İzmir Yunan ordusunca işgal edildiğine henüz 17 yaşındaydı. Kuvayı Milliye gönüllüsü olarak depolardan silah çekenlerdendi. Yörük Ali Efe ve zeybeklerle birlikte Aydın cephesi ve Çine taraflarında bulundu. Köyceğiz Kuvayı Milliye Askeri Kumandanı oldu. “Yunan’a karşı” bahanesiyle İtalyan ordusunu Muğla’ya davet eden mutasarrıfa karşı gizli gençlik teşkilatının kuruluşunda yer aldı. Sonrasında İstanbul’a geçti ve işgal altındaki başkentte öğrencisi olduğu Vefa Lisesi’nde müdürün “talebeliğe yakışıksız” saydığı Kuvayı Milliye kalpağı ve çizmeleriyle bulundu. Sonra Tıbbiye’ye girdi ve orada parti saflarına katıldı.[2]

Peki ya Suphiler Karadeniz’de katledildikten, parti kapatıldıktan, kendisinin de muhatabı olduğu tevkifatlar peş peşe geldikten sonra?

1954 yılında Vatan Partisi’ni kurdu. Aynı yıl partinin kuruluş gerekçesi olarak yazdığı ve 1957’de Vatan Partisi Yayınları’nın ikinci kitabı olarak basılan 40 sayfalık kitapçık Kuvayımilliyeciliğimiz adını taşıyordu. 27 Mayıs 1960’ta DP’yi devirerek iktidarı devralan Milli Birlik Komitesi’ne dönük önerilerini paylaşmak için yazdığı iki açık mektubu da II. Kuvayımilliyeciliğimiz adıyla kitaplaştıracaktı.[3]

Hikmet Kıvılcımlı Kuvayı Milliyeciydi. Hikmet Kıvılcımlı Cumhuriyetçiydi. Hikmet Kıvılcımlı ve yoldaşları, Cumhuriyet’in üvey çocuklarıydı.

Bugün 10 Kasım 2015. Mustafa Kemal’in aramızdan ayrılışının 77. yılında, Osmanlıcılar onun mirasının üzerinde tepiniyor. Cumhuriyet’in üvey çocukları ise, onu saygıyla anıyor.

Her şeye rağmen…

 
--------------------------------------------------------------------------------


[1] Kıvılcımlı, Hikmet. 2013. Allah-Peygamber-Kitap. İstanbul: Bilim ve Gelecek Kitaplığı.


[2] Kıvılcımlı, Hikmet. 2008. Osmanlı Tarihinin Maddesi. İstanbul: Sosyal İnsan Yayınları, s. 24-25.


[3] Kale, Ahmet. 2014. Kıvılcımlı Külliyatı. İstanbul: Bilim ve Gelecek Kitaplığı, s. 92-95.

tarihselmaddeci  |  Cvp:
Cevap: 1
11.11.2015- 17:14

Kıvılcımlı'nın teorik alandaki orjinal mirasçısı HKP Genel Başkanı bir ayeti referans verdiğinde, bazı sosyalist arkadaşlar karşı çıkmışlardı çeşitli yerlerde. Dini siyasete alet etmemek gerek dediler.

Bu görüş burada da savunuluyor mu? Yazı dolayısıyla bunu tartışmak gerekir. Sizce de yapılan "siyaseti dine alet etmek" miydi?

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 2
11.11.2015- 20:47

O eleştiriye orada cevap vermedin mi, başka bir konu açılmasını neden bekledin?

tarihselmaddeci  |  Cvp:
Cevap: 3
12.11.2015- 12:44

Verdim ama verdiğim alan burası değildi. Buradaki tutumları merak ettim.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]