Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

25.02.2016- 02:21

BİLİM SOL'DUR - İzge Günal

Bilim özü itibariyle sol bir uğraştır; toplumsal ilerlemenin bilimsel gelişmeyle koşut olduğunun anımsanması bile bu yargının doğruluğunun dolaysız kanıtıdır. El değirmeni, yel değirmeni, buhar değirmeni dizgesinin köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum sıralamasına denk gelmesi klasik ama tam da yerine oturan bir örnektir. Hatta denilebilir ki, toplumsal değişim için gerekli ve zorunlu koşulları bilimsel ilerlemeler sağlamıştır. Sağ hep var olan düzenin korunmasını, sol da ileriye gitmesini hedefler. Yani en genel bakışla bile sol hep bilimden yanadır.

İkincisi ise mikro düzeydedir. Şimdi bir bilimsel çalışma nasıl yapılır onu anımsayalım. Hangi alanda oluşa olsun, bir bilimsel çalışmanın temelde birkaç aşaması vardır. Bunlar, öncelikle o tarihte geçerli olan ve çoğunluğun doğruluğundan şüphe etmediği bir düşünce ya da bilginin geçerliliğinden şüphe etmek, sonra bu düşüncesini kanıtlamak için düzgün bir deney planı yapmak, ardından bu deneyi gerçekleştirip eski bilginin yanlışlığını kanıtlamak ve en sonunda da yeni durumu diğer insanlarla paylaşmaktır. Bu sürece dikkatle bakılırsa, kabaca bir devrimi özetlediği görülecektir: her gerçek bilimsel çalışma küçük bir devrimdir aslında. Gerçekten de biyografileri yazılmış Nobel ödüllü bilimcilere bakıldığında önemli kısmının ülkelerinin radikal partilerine üye oldukları veya bu partilerin yakınında oldukları görülür. Zaten bilimin çok küçük bir parçasını sorgulayan bir kişinin dünyayı, ülkesini, günlük yaşamı sorgulamaması beklenemez. Bu açıdan bakıldığında da bilim sol, hatta “aşırı” sol bir eylem sayılabilir.

Türkiye’de solun çok uzun süre bu alana ilgisiz kaldığı söylenebilir. Mustafa Suphi’lerden beri hemen her konuda ciddi bir birikim oluşmasına karşın, bilim ve bununla doğrudan ilişkili (örneğin üniversite) konular solun teorik üretim alanının dışında kalmıştır. Alan, Mümtaz Turhan, Yaşar Karayalçın gibi sağcı düşünürlere terk edilmiştir.

Diğer yandan, ilginçtir, Türkiye’nin ilk resmi bilim politikası 1984 yılında, 12 Eylül hükümetlerince yapılmıştır. Öncesinde hükümet programları, 1960 sonrasında ise beş yıllık kalkınma planlarında yer alan kısa paragraflarla bu iş idare ediliyordu. 1960 sonrasında ve özellikle TÜBİTAK’ın kurulması sonrası bilim politikası gereksinimi belirgin bir biçimde hissedilmeye başlamıştı. 1984 yılında oluşturulan metin dikkatle incelendiğinde, ayaklarının yere basmadığı, dahası Türkiye ile bir ilgisi olmadığı görülür; ülke ismini kapatsanız, kimse nereye ait olduğunu anlayamaz bile. Ne kadar Türkiyeli ise, o kadar Belçikalı veya Nijeryalıdır.

Tekrar sola dönecek olursak, Ender Helvacıoğlu’nun önce Bilim ve Ütopya, sonraları ise Bilim ve Gelecek ismiyle sürdürdüğü dergi çalışmasının bilimin sol bir uğraş olduğunu göstermede önemli bir adım olduğu söylenebilir. Sonrasında bilimsoL ve diğer bazı siteler, Bilim Üzerine Marksist Tartışmalar Sempozyumları ciddi katkılar sağlamış olsa da daha alınacak çok yol vardır.

Hiçbir alanı boş bırakmamak gerekir. Hele bilim gibi özü itibariyle sol olan bir alanı asla.


http://bilimsol.org/bilimsol/blog/bilimin-izleri/bilim-sol-dur

hakkı  |  Cvp:
Cevap: 1
07.06.2016- 12:15

Bilim sol mudur ?

Bana göre Bilim ne soldur ne sağ. Bilim evrende var olup ta bilinmeyenin ortaya çıkarılmasıdır.
Örneğin enerji evrende vardır insan kullanımına sunulmalıdır .Bu ayrıntıların hesaplanması ve insan kullanımına sunulması bilimdir.
Bunu sol veya sağ demek saçmalıktır.

A.Simith .Bir gün fabrika yapan fabrikalar yapılacak,   A. Simith solcu değildir hatta liberaldir. Marks insan enejisinin yerine doğadaki enerjinin kullanımı insan da çalışma zorunluğunun kaldırılmasıdır. Marks komünist.

Hem A.Simith hem Karl Marks insanı çalışma zorunluluğundan kurtaracak   ön görülerde   bulunuyor.
İkisi de bilimsel görüş.

Solcuların bilime önem vermesi uyarısı yazara göre haklıdır bana göre de olmalıdır.
Ama bilim soldur sözü abartı ve siyasi görüştür hiç bilimsel yanı yoktur.

Bilime bütün insanlığın ihtiyacı vardır bu ihtiyaç kapitalizmde olduğu gibi sosyalizmde de geçerlidir.
İnsan ömrü 120 yıldır diyor kapitalizmde biyoloji uzmanları bunu söylerken bazı hayvanların yaşam düzenlerinden etkileniyorlar .Vücutta ölen bazı hücrelerin ölümlerinin geciktirilmesi ve bazı dışardan hücre takviyesi insan ömrünü uzatabileceğinden söz ediyorlar.
Bu şimdilik sadece teori ama 150 yıl yaşayan canlılar da var. Bu canlılar incelendiğinde insana ne gibi katkıları olabilir bulunacaktır. İşte bilinmeyen şeylerin bilinme uğraşı.

Önce hayal kur sonra hayallerinin peşinden koş. Kapitalistlerin bütün insanlar öğüdü.
Bilim rekabettir rekabet bilimi teşvik eder. Bilim devrimciliktir devrim kapitalistlerinde ihtiyacı olan şeydir solu sağı olmaz.

Sağ ve sol zaten çok anlamsız bir üretimidir. İnsanlığa Fransız burjuva devriminden kalmış bu gün gereksiz olan bir sıfatlandırmadır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
13.07.2020- 10:18

Bilimsel bilgi üzerine - İzge Günal

Evet, bilgi kirliliği her zaman vardır ama kriz derinleştikçe kirliliğin dozu da artar. Bugün kriz çok derin. Kastettiğim sadece pandemi değil; ekonominin dibe vurması, işsizliğin, yoksulluğun en üst düzeye çıkması, gazetecilerin hapiste olması, yargı kararlarının hiçbir güvenilirliğinin kalmaması, özgürlüklerin yok edilmesi… Hepsi.
 
Bilgi kirliliği sınıflı toplumların olmazsa olmazlarından biridir. Genellikle de uydurma haberi yayma şeklinde gerçekleşir, örneğin Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı istediği gibi. Ve bu iş için düzenli çalışan ekipler vardır. Bunun yanında hem daha pratik, hem de daha kalıcı, yani daha verimli bir yöntem de toplumun ayarlarıyla oynayıp, düşünce sistematiğini bozmaktır. Daha kısa bir ifadeyle, toplumu bilimsel bilgiden uzaklaştırmaktır. Böylece “kirli” bilgiyi toplum kendisi de üretmeye başlar.

Peki, bilimsel bilgi nedir? Herhangi bir bilgiden farkı nedir?

Öncelikle bir bilginin bilimsel olabilmesi için bilimsel yöntemlerle üretilmiş olması ve üretilen bilginin sistematik bir bütün olarak sunulabilmesi gerekmektedir. Sistematik bir bütün sözü ise, zorunlu olarak sınıflama ve karşılaştırma işlemlerini gerektirir.

Açacak olursak, öncelikle bilginin elde ediliş yöntemi bilimsel olmalıdır. Yani, “böyle duydum” “böyle hissediyorum” olmaz; illaki kanıtı gerekir. İkincisi, damadiyen bir yaklaşım olmasın ama burası çok önemli, sistematik bir bütünün parçası olmalıdır. Yani bilginin öncesi ve sonrası olmalı, havada asılı kalmamalıdır.   Bilimsel gelişme doğrusal bir tarzda ileri doğru değil, sanki bir ağ örer gibi, sürekli yanlara doğru da genişleyerek ileriye doğru gider. Buna ilişki kuralı denilebilir. Yani her bilgi, bir kuram içerisinde kendisine yer bulabilmeli veya kendisi kuramlaşabilmelidir. Sınıflama ve karşılaştırma işlemleri burada devreye girer.

Kuramlaşma için aynı zamanda soyutlama gerekir. Soyutlamanın anlam kazanması için ise diyalektik yöntem zorunludur. “Soyutlama bütün bilimlerin zorunlu olarak kullandığı bir araçtır; incelenen karmaşık bütünün içinden neyin soyutlanacağını bilim insanının perspektifi ve bilim namusu belirler. Bilimlerin gelişmesinin bir aşamasında varılan bilginin düzeyi bilim insanının perspektifini ve (bilim) namusunu zorlar. ”1

Diğer bir nokta ise bilginin, “tamam biz bu sorunu bütünüyle çözdük” şeklinde olmaması gerektiğidir. Kesinlikle, yeni bilginin etkilemediği durumlar olması gerekir. Ayrıca veriler de mükemmel bir uyum içerisinde değil, tıpkı yaşamda olduğu gibi sapmalarla birlikte olmalıdır. Bu da çelişki kuralıdır.

Çelişki kuralının başka bir ifadesi de bilginin yanlışlanabilir olmasıdır. Popper’in kavramlaştırmasına göre bir önerme, hipotez, teori ya da bilginin özünde yanlış olduğunun kanıtlanabilme olasılığı varsa yanlışlanabilirdir. Yani bir yargıyı geçersiz kılacak herhangi bir gözlem yapmak, ya da argüman sunmak olasıysa bu yargı yanlışlanabilirdir. Bu ilke genellikle bilim ile bilim dışı olanı, bilim ile inancı ayırt etmekte kullanılır.

***

Evet, bilgi kirliliği her zaman vardır ama kriz derinleştikçe kirliliğin dozu da artar. Bugün kriz çok derin. Kastettiğim sadece pandemi değil; ekonominin dibe vurması, işsizliğin, yoksulluğun en üst düzeye çıkması, gazetecilerin hapiste olması, yargı kararlarının hiçbir güvenilirliğinin kalmaması, özgürlüklerin yok edilmesi… Hepsi.

Bir şey yapmalı. Yapamıyorsak, bari aklımızı koruyup, bilgi kirliliğinin bir parçası olmamak, çabuk inanmamak gerekir.

1 Çan A, Ekinli İ. Marksist yöntem üzerine. Gelenek 23. Sayı, Ocak 1989.

https://gazetemanifesto.com/2020/bilimsel-bilgi-uzerine-371417/

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]