Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

12.10.2016- 10:28

İhbar kokuşması

Aydemir Güler



Dün Orhan Aydın yaşadığımız sendromun öyküsünü yazdı. http://haber.sol.org.tr/yazarlar/orhan-aydin/sayin-muhbir-vatandaslar-17...

İhbarcılık sendromu, insanlığın en berbat hallerinden biri. Ama olay 21. yüzyıl dünyasını karakterize eden insani çöküşle açıklanıp bitecek gibi değil.

Orhan ağabeyin naklettiği gerçek yaşam öyküsü, İkinci Cumhuriyet denemesinin uğradığı iflasın 15 Temmuz sonrası belirtilerinden biridir. Biraz hatırlatma ve zemin temizliğiyle başlayayım.

Birincisi; Birinci Cumhuriyet artık yok. Ama belki 12 Eylül 2010’dan beri yok.

İkinci olarak bu yaklaşık altı yılda ne olduğunun özetle adını koymak gerekir. 2010 sonrasındaki AKP “başarıları”, yani parlamento ve yerel yönetimler anlamında dört tane genel seçim, Haziran Direnişinden intikam, Gülen merkezli atakların geri püskürtülmesi, başlı başına bir büyük başarı olarak iktidarda kalmayı sürdürmeleri, eğitim sistemine, devlet yapısına, TSK’ya yeniden yapılandırma müdahaleleri… Bunların hepsini üst üste koysanız da yeni rejim çıkmaz. Yeni rejim diyebilmek için, bu süre bir oturuşma, denge bulma açısından yeterli olmalıydı. Olmuyor. Türkiye bu delilikle “barışmıyor” veya bizim tabirimizle İkinci Cumhuriyete sığmıyor. Artık hukuksuz ve devletsiziz. Keyfi bir çeteci tarzıyla yönetiliyoruz.

Üç: Ne önceki yapı sürüyor ve hatta geri dönmenin imkânı var; ne de yeni bir statü şekilleniyor. Bu geçici hale günümüz emperyalist-kapitalist sisteminin işleyişine yönelik kimi analizlerde kaos yönetimi de deniyor. Kuralsızlık, geçicilik, hukuksuzluk gücü elinde tutana avantaj olarak dönüyor. Ancak söz konusu ülkenin önündeki seçenekler de alabildiğine çeşitleniyor. Ucu açık bir kriz…

Dört: Çeşitlenen seçeneklerin arasında çöküş de var. Son derece kırılgan hale gelen yapıyı kimsecikler ayakta tutamayabilir. Kaza kurşunları ani ölümlere neden olabilir... Türkiye, bana sorarsanız, bunun ötesinde, emperyalizm tarafından planlı programlı yok edilmek istenecek bir ülke değildir. Bunun maliyeti ağır olur, demiyorum; bu maliyet tasarlanarak göze alınamaz, çünkü tamamen belirsizdir, hesaplanamaz. Belirli bir hiyerarşi içinde, başta ABD emperyalizmi, ama onun ardından bir dünya gücü olarak Rusya, içerde ve çevrede başka ağırlık sahipleri, örneğin büyük sermaye veya yerel yeni yetme sermaye… Her biri ve tamamı, kaotik Türkiye’yi kendine göre yontma imkanına sahip oluyor. AKP’nin geriye dönemeyen ve bir yere de gitmeyen, oturmuşluk anlamında rejim denemeyecek “rejimi” farklı çıkarların çatışma ve uyuşma diyalektiğinin ortasında nefes alma olanağı buluyor.

Beş: Bir kriz uzun süreli olabilir elbette. Ancak bunun ağır bir kokuşma üretmemesi için çatışan taraflardan birinin bazı erdemler adına mücadele veriyor olması gerekir. Bu ancak taraflardan biri sol olduğu takdirde mümkündür. Sağ sağla uğraşırsa, sadece çürürsünüz.

Sayı olarak 40 bine çıktığı söylenen ihbarları buraya oturtabiliriz. Şunlar soL portaldan alıntı:

“Oğlunu ihbar eden baba, kocasını ihbar eden eş, komşusunu ihbar eden vatandaşlarımız var.” Bundan önceki benzeri çürüme belirtisi Cumhurbaşkanına hakaret ihbarlarıydı. Herkesin herkesi ihbar ettiği bu durum 15 Temmuz’la rasyonelleşmiştir: “15 Temmuz darbe girişiminin ardından Edirne’de Gülen Cemaati'ne yönelik soruşturmayı yürüten İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Şube Müdürü 4’ncü sınıf Emniyet Müdürü’nün telefonunda ByLock haberleşme programı kullandığı belirlendi… göz altına alındı.” Ve bir yetkilinin açıklamasına göre AKP'de “bugüne kadar 874 belediye başkanı ve 12 bine yakın meclis üyesi ile ilgili FETÖ soruşturması yapıldı.”

Bu iş kavga eden karı kocanın soluğu Erdoğan’a hakaret etti diye savcılıkta almasına benzemiyor. Burjuva siyaseti ve devleti, üstelik sadece AKP değil, topluca “Fetöcü”dür. Çünkü şeriatçı bir karşı-devrim olarak İkinci Cumhuriyet denemesinin politik öznesi Erdoğancılık olabilmişse de, örneğin hukuk, akademi, ordu hatta istihbarat gibi alanlarda modernitenin ihtiyaç duyduğu kadrolar ancak belirli bir eklemlenmeyle temin edilebilirdi. Bunlarsız yeni rejim kurmaya kalkışamazlardı. Şimdi bunları yok etmeden ayakta duramazlar. Ama yok ettiklerinde de ayağını basacak zemin kalmaz.

Türkiye sağı derin bir çürümeyle kendini imha etme yoluna girdi. Bu yol herhangi bir yere çıkmaz. Bu krizin hedefi, tünelin ucu yok.

Çözüm anahtarıysa erdem üreterek mücadele veren bir sol ve emekçi yükselişinde. Çürüyenler atılacak ve başka bir ülke kurulacak.

hakkı  |  Cvp:
Cevap: 1
13.10.2016- 09:33

Güzel bir yazı yazmış Aydemir Güler aslında çok önemli bir yaraya parmak basmış Komşu komşuyu baba oğulu karı kocayı ihbar etmesi bir çürümenin işaretleridir.
İhbarların binleri bulduğu bunun bir ahlak çöküntüsünün işaterleri olduğu nu anlatmış Aydemir Güler bence çok haklı .

Bu yazıyı okuduktan sonra şöyle bir düşündüm kenimi tarihte uzun bir yolculuğa çıkardım
Bir cümle aklıma gelidi bu aklıma gelen bir cümleyi yakın tarihimizde yaşadığımız iki ayrı cümle ile eşleştirdim ve çürümenin ne zaman başladığını ve niçin başladığını anlamaya çalıştım.

Aklıma gelen tarihsel cümleler şöyle .
1980 12 EYLÜL   K.Evren ve ordu darbe yapmıştı ve darbecilerin TV de söylediği ilk söz YIKILAN DÜZENİ YANİDEN İNŞA ETMEK İÇİN YÖNETİME EL KOYDUK.
Yani bir düzen yıkılıyordu biz bu düzenin yıkılmasını engellemek istiyor ve onu yeniden hayat biçimi haline getirmek için el koymak durumunda olduklarını söylemektedirler. Haksızda sayılmazlar.

Bu gün yani yakın tarihimizde söylenmiş 2 cümle şöyle. NE İSTEDİLERDE VERMEDİK.ve BANA İHANET ETMEYECEKLERDİ.
Biri düzeni korumak kollamak için bir eylem yapıyor diğeri kendini korumak kollamak için eylem yapıyor.
Bu cümlelerden benim anladığım bu.
İşte toplumsal ahlak bozulmasının tepedeki yansımaları .Hani söylerler ya balık baştan kokar. Yukarda kendi düzenleri içinde ahlaksal bozulmalar ve bu bozulmalar fark edildikten sonra düzen sahiplerinin buna müdahale edememesi tepedeki bozukluğun tabandaki   bozulmalara sebep olmaktadır. İşte o zaman bozulmanın kuyruğa kadar geldiğini her kes fark eder.

Bunun sebepleri elbette kapitalizmin toplumsal sistemi getirdiği bu noktadır. Kapitalizm işçi sınıfından kurtulmak için üretim aletlerini hızlı ve plansız geliştirmesi yukardaki sınıfların doyumsuzluğu sebebiyle alttaki sınıfları sadakaya muhtaç ve dilenci haline getirdiği için altta bu tür ahlak bozukluluğunun yaratıcısıdır.

Onun için Marks Ahlak orta sınıfların işidir, Alttaki sınıflarda ve en üst sınıfta ahlak olmaz der.

Ama yazıda her ne kadar iyi niyet bulmama rahmen şu iki cümle dikkatimi çekti.
Çözüm anahtarıysa erdem üreterek mücadele veren bir sol ve emekçi yükselişinde. Çürüyenler atılacak ve başka bir ülke kurulacak

Ülkenin sağ kanadında oluşan bu çürüme niçin sol kanadına ulaşmasın sağ kanadındaki emekçi sınıflarda oluşan çürüme niçin sol kanattaki emekçi sınıflarda olmasın .
Çürümenin gerekçesi kapitalizmin ta kendisi ise bunu solculara bulaşmaması için ne gibi ahlaksal engeller var.

Benim merak ettiğim erdem üretecek bir felsefeyi nasıl bulacağız.
Yazı çok güzel bir toplumsal tanımlama yazanın eline sağlık.
Ama çıkış noktası belirsizlik taşıyor.

Biz sağ dediğimiz kesimden de vaz geçmeden günlük çıkarlar üzerine ve topluma bir onurun olduğunu hatırlatarak yola çıksak daha iyi ederiz gibi geliyor bana.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]