Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Dünya Devrim Tarihi


İLKER BELEK YAZDI.. SOVYET DEVRİMİNİN IŞIĞINDA SOSYALİZME DAİR


Resim Ekleme


1917 yılında eski takvimle 25 Ekim, yeni takvimle 6 Kasımı 7’sine bağlayan gece insanlığın en büyük ileri atılımı, Bolşevik Parti önderliğinde, Rusya topraklarında gerçekleştirildi.   Sosyalist devrim, çok değil yalnızca sekiz ay önceye denk gelen burjuva devrimini, Kerenski başkanlığındaki geçici hükümeti deviriyor, proletaryanın iktidarını kuruyordu.
 
Lenin Nisan 1917’de yurt dışından döndüğünde, Rusya’nın burjuva devrimini sindirmesi gerektiğini söyleyen Parti önderlerine, tam bir entelektüel şiddetle, sosyalist devrimi işaret ediyordu. Bu ısrar olmasaydı muhtemelen burjuvazi iktidarını pekiştirir ve işçi sınıfının bütün kazanımlarını yerle bir ederdi.
 
İşçi sınıfının devrimi sosyalisttir ve ara uğraklara, burjuva demokratik mahiyetteki olgunlaşmalara yer yoktur.
 
1990 yılına kadar süren Sovyet iktidarı bir büyük dünya savaşının içine doğmuştu. İnşa sürecini 1923 yılına kadar iç savaş ortamında sürdürmek zorunda kaldı. Parti tam üç milyon militan üyesini 2. Dünya savaşında yitirdi ve Sovyet halkı yaklaşık 25 milyon kayıp verdi. 1960’lı yıllardan itibaren Kruşçev reformizmi önce Partiyi, sonra sosyalist rejimi içinden kemirmeye başlamıştı. Sovyet devletini bizzat yıkma işine soyunmuş olan Gorbaçov o gericilik ortamında yetişti. Neredeyse bütün dünya komünistlerini sosyalizmi yeniden inşa ettiğine inandıracak maharette bir haindi.
Bu çalkantılı ve çetin tarihe rağmen Sovyet sosyalizmi, sosyalizmin ne olduğu hakkında önemli dersler bırakarak tarih sahnesinden çıktı. Bu ilkeler herhangi bir gerekçeyle, herhangi bir şey adına reddedilemez. Bu ilkeler olmadan sosyalizm denilen şey sosyalizm olmaz.
 
Sosyalizm kamu mülkiyetidir
 
Artı değer sömürüsünün temeli kapitalist özel mülkiyettir. Üretim araçlarının özel mülkiyetinden söz ediyoruz. Sosyalizmi kurmanın yolu üretim araçlarının kamulaştırılmasıdır. Bütün sanayi ve tarım işletmelerinin, yer altı kaynaklarının, enerji üretim ve nakil sistemlerinin, sağlık-eğitim kurumlarının, bunların tamamı. Sosyalizmde özel mülkiyete konu olabilecek tek şey, yalnızca, merkezi planlamanın (şimdilik) olanaksız olduğu tüketim mallarının üretiminin yapıldığı üretim alanları ile ailelerin günlük tüketimi karşılamaya yönelik faaliyetlerdir.
 
Üretim araçlarının kamulaştırılması hem eşitlik, hem de toplumsal refahı artıracak kaynakların elde edilmesi açısından zorunluluktur. Bir başka yazımda örneklemiştim: Türkiye’de kendisine girişimci denilen sınıf (toplam çalışan nüfustaki oranı yalnızca %4, 3 milyon kişi), yıllık toplam üretimimizin (800 milyar dolar) %20’sine (160 milyar dolar) el koyuyor. El konulan kaynağın bir kısmı servet olarak birikiyor. Bizde 1 milyon doların üzerinde serveti olan 160 bin, 1 milyar doların üzerinde serveti olan 27 kişi var. En zengin 100 kişinin toplam serveti yaklaşık 130 milyar dolar. Bunlar bu para babalarının kendi beyanlarıdır ve hiç gerçek olmama ihtimali çok kuvvetlidir. Bu kaynak eşitlik ve refah için el konulmayı bekliyor. Biçimi değişebilir, ama böyle olmalıdır.
 
Sosyalizm laik devlet yapısına dayanır
 
Sınıflı toplumların tümünde din iktidarın aracıdır. Rusya’da kilise aynı zamanda büyük mülklere de sahipti. Bolşeviklerin ilk yaptıkları işlerden birisi bunlara el koymak ve kilise hiyerarşisini tümüyle dağıtmak oldu.
 
Laiklik Avrupa’da Aydınlanma süreciyle başladı ve 1789 burjuva devrimiyle toplumsal bir zemine oturtuldu ise de kalıcılaşacak güvenceyi ancak sosyalist rejimde bulabilir. Çünkü yalnızca işçi sınıfının, kendi iktidarını yerleştirmek ve geliştirmek için dinin koruyuculuğuna, halkı yönlendirmesine ihtiyacı yoktur. Din halk sınıflarının iktidarının engelidir. Bütün dinler eşitsizlikçi toplumsal yapıyı kutsayan bir ideolojiye sahiptir. Din, ontolojik olarak, ideolojik ve siyasi bir sistemdir, serbest bırakıldığında kendi rejimini inşa etmeye koyulması kaçınılmazdır.
 
Sosyalizmde dünya yeryüzündedir, nimetlerinin eşit ve adil biçimde paylaştırılması da sosyalistlerin en birincil belgisidir. Dinin işlevi sınıf sömürüsünün görünmez kılınması, işçi sınıfının bu dünyadaki beklentilerinin anlamsızlaştırılması ve anlam dünyasının öte tarafta inşa edilmesidir.
Bu nedenle sosyalizm dinin kendisini herhangi bir biçimde kurumsallaştırmasına, toplumsal yaşama şekil verecek biçimde organize olmasına, vatandaşlara yaşamak adına değerler vaaz etmesine izin veremez.
 
Din, laisizmin en klasik anlamında ifade edildiği şekilde bireysel ölçekte geçerli olan, oraya sınırlandırılmış inanç biçimi olarak görülmelidir. Ancak böyle olduğunda inanç bireyin inancı olmuş olur.
 
Sosyalist rejim toplumdaki bütün inanç çeşitlerine bu zeminde saygı gösterir. Bireyin insanca gelişmesi, akıl ve bilim yönündeki ilerlemelerin hızlandırılması açısından eğitim dini unsurlardan tamamen arındırılır ve laikleştirilir.
 
Sosyalizm işçi sınıfının, halkın yönetime katılımıdır
 
Dinin ve etnik kimliklerin siyasallaştırılmasını savunan siyasi yapıların örgütlenmesine izin verilmez. Bilimi, eşitliği, adaleti, kamunun ortak çıkarlarını savunan siyasal ve toplumsal kitle örgütler özellikle desteklenir. Sosyalizm, parti aygıtını,zaman içinde,   toplumsal örgütlenmedeki önemini ortadan kaldıracak şekilde, küçültür, tasfiye eder ve sınıfı onun yerine geçmek üzere organize eder.
 
Sosyalizmin, Paris Komünü’nden beri yaşanılan deneyimlerin açıkça gösterdiği gibi, pek çok düşmanı olacaktır. Paris Komünü Fransız burjuvazisi ile Almanya’nın işbirliği sonucunda yıkılmıştı. Sovyetlerdeki iç savaş sınıfsal çıkarları proletaryanınkiyle uyuşmayan gerici sınıfların İngiliz emperyalizmi tarafından desteklenmesi, kışkırtılması, silahlandırılmasıyla patladı. Böyledir, böyle olacaktır.
 
Sosyalist devletin ayakta kalmasının tek yolu halk sınıflarının en uçtaki yaşam ve üretim birimlerinden başlayarak örgütlenmesi, o birimlerdeki yönetime olabildiğince doğrudan katılımının sağlanmasıdır. İşyeri ve mahalle meclisleri, komşuluk ağları, gençlik ve kadın örgütleri. Bütün kitle örgütleri sosyalizmi korumak ve geliştirmek amacıyla çalışan siyasal yapılardır. Siyaset böyle kitleselleşir.
 
Sınıfın katılımı, en azından, memleketi, sosyalizmi korumak için gerekir. Ancak şüphesiz bu kadar değil. Üretim ortamındaki sorunların saptanabilmesi, yeni üretim tekniklerin keşfedilerek uygulamaya konulabilmesi, verimliliğin artırılabilmesi, dayanışma ilişkilerin motive edilmesi için de katılım gerekir. Verimlilik refah artışı, zorunlu çalışma süresinin kısaltılması, yaşamın çok yönlüleştirilmesi imkanı verir.

Katılımsız, vatandaşların kendilerini, ürettikleri birime, memlekete, sosyalizme ait hissetmesi de olanaklı olmaz. Demokrasi sosyalizmin olmazsa olmazıdır ve demokrasi işçi sınıfı için katılım demektir. Sovyet sisteminin en önemli sorunu bu konudaki başarısızlığıydı ve Küba sosyalizmini ayırt edici kılan noktalardan birisi bu konuya verdiği önemdir.
 
İlkelerde yalpalamaya yer yok
 
Bu konularda kesin ideolojik ve siyasi tutarlılık ve ısrar gerekiyor. Aksi durum, devletin ve halk sınıflarına öncülük etmesi beklenen parti aygıtının içeriden çürümesidir.
 
Gorbaçov, Perstroyka ve Glastnost kavramlarını kullanarak, yönetimi şeffaflaştırmak palavrasıyla sosyalist rejimi çökertirken, hem Sovyetler’de hem de dünya sosyalist-komünist hareketinde, yaptıklarını sosyalizmin kurtarılması, demokratikleştirilmesi, insanileştirilmesi olarak kutsayan çok geniş bir çevre vardı. Demokrasinin ve insanın sosyalizm dışında hiçbir anlamının olmadığı gerçeği hızla itibarsızlaştırılıyordu.

Bu çevreler, kamuculuğu zayıflatan, kamusal mülkiyet alanında, demokrasi kılıfı içinde,   küçük özel mülkiyet adacıkları oluşturmak anlamına gelen batının endüstriyel demokrasi tezini önemli bir politik strateji olarak benimsiyorlardı. Devletin küçültülmesi, devletten bağımsız yerel-özerk üretim birimlerinin oluşturulması, ekonomiye işletme mantığının enjekte edilmesi, piyasa mekanizmalarının devletteki “atıl” yapıyı kırmak adına devreye sokulması, bütün bu burjuva taktikleri Sovyetlerin içinde zemin bulmuştu. Bu anlayış bir yandan devlet aygıtını sarsıyor, devletçiliği, özgürlüğü ortadan kaldıran ve verimliliği düşüren yapı olarak damgalayarak yıpratıyor ve kapitalist mekanizmaları bizzat sosyalist devlete, parti aygıtına, sosyalist harekete taşıyordu.
 
Bu açık bir sınıf saldırısıydı ve içeriden dışarıya, dışarıdan içeriye temas eden somut uzanımları vardı. ABD’de yıllar sonra kullanıma açılan belgeler CIA’nın bu propaganda faaliyeti için milyonlarca dolar harcadığını ortaya koydu. O zaman Sovyetler Birliği ve dünya sosyalist-komünist çevreleri bu saldırıya direnebilselerdi yıkım söz konusu olmayabilirdi.
 
Sızlanmanın anlamı yok. Yapılacak şey sosyalizm için sosyalist mücadeleyi örgütlemek.
 

Doç. Dr. İlker BELEK

Telgrafhane.org

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]