Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

melnur  |  Cvp:
Cevap: 9
17.11.2018- 09:59

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Kapitalizmin gelişmesi toplumsal ve siyasal alanda üretici güçlerin de gelişmesine ve üretim ilişkileri ile arasındaki çelişkiler dengesinin bozulmasına yol açar. İste o zaman Marks'ın deyimiyle ''toplumsal devrim çağı başlar''. Burada yanlış anlaşılmaması gereken konunun kapitalizm içinde dengeyi sağlayacak dönüşümlerin ( devrimci-sosyalist dönüşümlerin) siyasal iktidar alınmadan gerçekleşemeyeceğidir. Bu konunun tartışılacak bir yanı da yok. Marks'ın söylemi kapitalist çelişkinin büyüyerek kitlelerin zihnine yansıyabileceği ve iktidara yönelik bir tepkinin meydana geleceğidir. Kitlesel kabarma ve eylemselliktir sözü edilen kavramla anlatılmak istenen. Yoksa toplumsal devrimlerin altyapı ve üstyapıda gerçekleşebilmesi siyasal devrim sonrasında olur.




İktidarın elde edilmesi konusunda silahlı mücadelenin gerekli olup olmadığı konusuna daha sonra geliriz de üstteki alıntı üzerinde biraz daha durmakta yarar var.

Marksizm-Leninizm veya bilimsel sosyalizme düşman kesimlerde olduğu gibi, komünist düzeni savunan, siyasal iktidarın alınması için Leninist olunması gerektiğini savunanların da Marksizme yönelttikleri eleştirilerden biri de Marksizm'in determinist bir yapıya sahip olduğudur; bir anlamda Marksizmi savunanların devrimci olamayacağı ancak reformcu olarak nitelenebileceği konusudur.

Bir kere kendini solcu-sosyalist sayanların sola-sosyalizme, Marks'a (Marksizme) yönelik eleştirilerin içeriden yapılması ve bu konuda dil-üslup konusuna dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizerek şunu söyleyebilmek mümkündür. Gerek Marks ve gerek Engels'i bir reformist olarak nitelemek sözcüğün tam anlamıyla aymazlıktır, kendini bilmezliktir. Engels'in o dönemde devrimci çevrelerde lakabı generaldir. Marks toplumsal tarihin devrimci dönüşümlerinin yasalarını keşfeden adamdır. Marks'ın tutumundan, analizlerinden siyasal iktidarın alınması ve devrimci dönüşümlerin gerçekleşmesini kendiliğinden süreçlere bağlamak bu nedenle cahilliğin daniskasıdır.

Marks toplumsal tarihin doğa tarihinin koşullu devamı olduğunu söylerken, bu koşulu insan iradesine bağlar. Dönüşümler kapitalizm içinden başlayarak reformlarla komünizme varabilecek bir süreçten söz etmez. Bunu savunan kısmen Bernştein ve Kautsky'dir. İkinci enternasyonalizmdir. Marks dönüşümün devrimlerle olacağını, öncelikle siyasal ve sonra toplumsal devrimlerle bu dönüşümün gerçekleşeceğini söyler. Marks'ta olmayan şey, bu sürecin somut bir biçimde nasıl gerçekleşeceği, yani siyasal ve toplumsal devrimlerin kitleler tarafından nasıl örgütlenebileceği konusudur. Marks bu konuyu hiç işlememiştir. İçinde yaşadığı süreç devrimsel dalganın çoğunlukla yükselişte olduğu ve genellikle bir ivmeleşmenin yaşanıyor olmasıdır. Sürecin yoksulun ( işçi sınıfının) zihninde bir karşılık bulacağını ve siyasal iktidarın elde edilmesinin süreç ilerledikçe gerçekleşme olanağı bulacağına inanır. Ne var ki, dönemin koşulları nedeniyle, yani dönemin nesnelliği haklı olarak böyle düşünmesine yol açsa da,   bu konuda Marks ve Engels'te bir boşluk vardır. Ve tekrar olacak bu ''boşluk'' üzerinde de kafa yormazlar.

( Sonrasında bu boşluk Lenin tarafından doldurulacaktır. Öncü parti ve örgütlenme konusu.)

Toparlanacak olursa -bir zamanlar SF'de çok işlenen haliyle-   Marksizmin reformist bir formülasyona sahip olduğu iddiası   pek de doğru olmayan gereksiz bir söylemdir. Marksizmi ve marksistleri reformist olarak nitelemek ise bir başka gereksizliktir. Marksizm ve Leninizm bu konuda bir bütünlük oluştururlar ve Marks ve Marksizm olmadan Leninizmden söz etmek ne kadar yanlış ve konuya yabancı kalmaksa, Leninizm olmadan da Marksizmin siyasi programının bütünselliğinden söz etmek aynı oranda konuya yabancı kalmaktır. Bu yüzden Marksizm ve Leninizm birbirini bütünler ve leninizmin marksizme eklenmesinin nedeni budur.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 10
22.11.2018- 22:35

Can Soyer bugünkü yazısında siyasal devrim toplumsal devrim konusuna değinip geçmiş:

''...marksizmin son derece güçlü tezlerinden biri... Kapitalizm feodalizmin bağrında gelişmesine rağmen, sosyalizm kapitalizmin bağrında gelişemez. Sosyalizmin inşasına başlamak için atılacak ilk adım siyasal iktidarın ele geçirilmesi ve kapitalist egemenliğe siyasal zor yoluyla son verilmesidir. Gelişmiş bir sosyalizm, işçi sınıfının iktidarı ele geçirdiği ve kendisini egemen sınıf olarak devlete dönüştürdüğü siyasal devrimi izleyecek olan uzun vadeli ve geniş kapsamlı bir toplumsal devrim sürecinin eseri olacaktır.''

https://ilerihaber.org/yazar/buhar-olan-her-sey-katilasmali-91721.html

melnur  |  Cvp:
Cevap: 11
26.11.2018- 09:40

Şu siyasal devrim toplumsal devrim konusuna bir kez daha değinerek geçelim.

ML'ler için toplumsal devrimin siyasal devrim zorunluluğuna bağlı olduğu tartışmasız bir gerçektir. Çünkü marlsistleninistlere göre toplumsal dönüşümler hem altyapı ve hem de üstyapıda sömürü kaynaklı olgu ve ilişkilerin değiştirilmesi anlamındadır. Bu yüzden sosyalist dönüşümleri kapitalizmin feodalizm içindeki gelişmesine benzer bir değişiklik olarak görmemek gerek. Siyasal iktidar elde edilmeden sosyalizme içkin toplumsal dönüşümler hiçbir şekilde gerçekleşmez.

Ne var ki, bir de madalyonun diğer yüzü var.

Sınıfsız topluma, öncesinde sosyalizme reformlarla ulaşılacağını savunan, barışçıl geçişin sosyalizm için bir seçenek olduğuna inanan, Marks ve Lenin'in yaklaşım tarzını ve ortodoks marksizmi genellikle reddeden, sosyalizmin gerçekleşmesini liberal demokrasinin gelişmesiyle ilişkilendiren vb. solcular, sosyalistler(!) için -kısaca sol liberal olarak adlandırılıyorlar- evet, onlar için farklı bir yorum da var. Onlar devrimin bir iktidar sorunu olmaktan çok radikal bir dönüşüm anlamına geldiğini ve öyle yorumlanması gerektiğini iddia ediyorlar. Bu çerçevede sol liberalin söylemlerinde toplumsal dönüşümlerin sınıflı toplum içinde de başlayabileceği   savunulmaktadır. Kuşkusuz yüzeysel, kuşkusuz net olmayan bir biçimde. Toplumsal dönüşümlerden anladıkları sanırım teknolojinin gelişimine bağlı olarak üretici güçlerin diğer ayağı olan insanın gelişmesi ve üretimde farklı bir biçim alabilmesi. Sanıyorum böyle, çünkü bu konularda net açıklamaları yok. Sadece siyasal iktidarın elde edilmesinden önce de toplumsal değişim-dönüşümün başlayabileceğini ima etmekle yetiniyorlar.

Dikkatli olmak ve bu konularda çok aceleci ve çok heyecanlı tepkiler vermemek gerek. Bir yandan hem keskin enternasyonalist izlenimi vermeye çalışmak, öte yandan siyasal-toplumsal devrim konusunda   sol liberal bir söylemi savunmak birbiriyle pek uyumlu durmuyor.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 12
25.12.2018- 07:52

Haluk Yurtsever'in akademisyenliğinden kaynaklı bir sorun var gibi geliyor bana. Bir sorunu açıklamaya çalışırken kapsadığı tüm yönleri açıklamak isteği onu anlaşılması ve açıklanması   için gereken sadeleştirmeden uzaklaştırıyor. Bu sorun İLERİ'deki yazılarına da zaman zaman yansıyor. ''Kapitalizmin sınırlarında'' başlığında başlayan ''yazı dizisi''ndeki konular da böyle bir sorun var gibi gözüküyor.

Yazıyı bir bütün olarak ilgili başlığın altına iliştirmekle birlikte ve ayrıca parça parça olarak da sadeleştirilmeye çalışılmış başlıkların altına da asmaya çalışacağım. Sonrasında yorumlamaya çalışırız. Önce toplumsal devrim, siyasal devrim konusu:

''...kapitalizmden komünizme geçiş ve toplumsal devrim sorunsalının kimi kritik başlık ve kavramlarında netleşmek gerekiyor.

Netleşme, açık söylemek gerekirse, geçmişin ağır yüküyle hesaplaşmayı da içeriyor.
Marksist devrim teorisinin başlıca kaynağı, Marx’ın Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’ya Önsöz’de yer alan şu sözleridir:

“Gelişmelerinin belirli bir aşamasında, toplumun maddi güçleri, o zamana kadar içinde devindikleri mevcut üretim ilişkilerine ya da bunların hukuki ifadesinden başka bir şey olmayan, mülkiyet ilişkilerine ters düşerler. Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engelleri haline gelirler. O zaman bir toplumsal devrim çağı başlar.”1
Bir yanda sürekli gelişen üretici güçler, öte yanda, gelişmenin belli bir aşamasında bunlara ayak bağı olmaya başlayan üretim-mülkiyet ilişkileri. Toplumsal devrim, bu ikisinin ve bunları temsil eden güçlerin çatışmasından doğmaktadır. Teori budur.

Açılması ve tartışılması gerektiği açık. 170 yıldır tartışılıyor. Açmak üzere, toplumsal devrimin geniş ve dar anlamlarından başlayabiliriz.

Geniş anlamda toplumsal devrim, uzun bir tarihsel dönemi içine alan bir süreçtir. Bir üretim biçiminden ötekine geçiş sürecindeki ekonomik, siyasal, toplumsal, teknolojik, kültürel ilerleme ve dönüşümlerin toplamıdır. Buradan bakıldığında, toplumsal bir devrimin başlangıç ve sona eriş zamanlarını dakik biçimde belirlemek olanaksızdır.

Dar anlamda toplumsal devrim; siyasal iktidarın, var olan toplumsal sistemi temelinden değiştirecek olan sınıfin eline geçmesidir. Marx buna, "toplumsal ruhta siyasal devrim" diyor. Bu bağlamda, toplumsal devrimin ilk göstergesi, iktidarın bir yeni sınıfa geçmesi anlamında siyasal devrimdir. Öte yandan, yukarıdaki tanım gereği, toplumsal devrim, siyasal devrimden önce başlamakta ve bu devrimden sonra da devam etmektedir.

Bu tanımlarla, kuşkusuz tüm sorular yanıtlanmış, tüm sorunlar çözülmüş olmuyor.

Sorunlardan birini şöyle formüle edebiliriz: Toplumsal devrim süreci, çoğunlukla üretici güçlerin hareketli ve dinamik öğeyi, üretim ilişkilerinin ise statik öğeyi oluşturdukları bir ilişki olarak anlaşılıyor. Bu anlayış yanlıştır.

Devrime kadar, üretim ilişkilerinin, beton gibi katı ve hareketsiz kaldığı düşünülemez. Üretim ilişkileri de esnemekte, gelişen üretici güçlerin daha çoğunu içine sığdıracak biçimde genişlemektedir. Kapitalizmin, üretici güçlerin üretim ilişkileri kabuğuna başkaldırdığı periyodik ve yapısal krizlere rağmen varlığını sürdürebilmesinin “sır”larından biri bu esneme yeteneğindedir.

Buradan, daha temel bir soruna geçebiliriz.

Komünizmin maddi önkoşulları kapitalizm içinde oluşur mu?

“Kapitalizm feodal toplum içinde oluşur ve gelişir, ama komünizm kapitalizm içinde gelişmez.”
Çıkış noktası ve ana düşüncesi doğru olan bu formülasyon zamanla tam bir klişeye dönüşmüştür. Evet, sömürüye dayalı bir üretim tarzından başkasına geçişle komünizme geçiş arasında özdeşlik ve hatta benzerlik kurulamaz. Feodalizmden kapitalizme geçiş, kapitalizmden komünizme geçişe modellik edemez.

Ayrıca feodalizmden kapitalizme geçişin somut örnekleri, birbirlerine de model oluşturmazlar. Her geçiş özgüldür.

Buradaki temel sorun, kapitalizm içinde ayrı bir kompartıman olarak komünist üretim ilişkisi adacıklarının oluşup oluşmadığı değildir. Oluşamaz!

Sorun, kapitalist üretim ilişkileri içinde komünizmin maddi önkoşullarının oluşup oluşmayacağı noktasındadır. Bizim, bu soruya yanıtımız, hem Marx’tan referansla, hem de bugünkü dünyanın maddi içeriği açısından   açıkça “evet” tir. Bu ikincisi oluşur; oluşmaktadır!
Burada biri, Grundrisse’den, öteki Kapital’den iki aktarma ile Marx’ın bu soruyu nasıl yanıtladığına bakalım.

Grundrisse’de şöyle diyor:
“Burjuva toplumunun, yani mübadele değerine dayalı toplumun içinde, her biri bu toplumu paramparça edebilecek birer mayın gücünde birtakım işbirliği ve üretim ilişkileri doğar (Toplumsal birliğin birbiriyle çelişen ve çelişkilerinin sessiz bir reformla uzlaştırılmasına imkan olmayan bir dizi tezahür biçimi. Öte yandan, varolan toplum içinde, sınıfsız bir toplumun ortaya çıkabilmesi için gerekli maddi üretim koşullarıyla, onlara tekabül eden işbirliği ilişkilerinin gizli varlığını keşfedemiyorsak, tüm mayınlama teşebbüsleri de Donkişotça olmaktan ileri gidemeyecektir.)"2 (abç)

Kapital’de:
“Sermaye birikimindeki artışın sermaye yoğunlaşmasındaki bir artış anlamına geldiğini görmüştük. Böylece, sermayenin gücü, yani toplumsal üretim koşullarının gerçek üreticilerden (kapitalistte kişileşen) bağımsızlaşması artar. Sermaye, kendisini, giderek daha ileri derecelerde olmak üzere, görevlisi kapitalist olan bir toplumsal güç olarak gösterir; bu toplumsal güç, tek bir bireyin emeğinin yaratabilecekleriyle artık olası hiçbir ilişki içinde değildir; aksine yabancılaşmış, bağımsızlaşmış bir toplumsal güç olarak, toplumun karşısına, bir şey olarak ve kapitalistin bu şey sayesinde elde ettiği bir güç olarak çıkar. Sermayenin dönüştüğü genel toplumsal güç ile tek tek kapitalistlerin söz konusu toplumsal üretim koşulları üzerindeki kişisel güçleri arasındaki çelişki giderek daha fazla göze batar ve bu çelişki, aynı zamanda üretim koşullarının genel, ortak, toplumsal üretim koşullarına dönüştürülmesi anlamına geldiğinden, bu ilişkinin ortadan kaldırılmasını da beraberinde getirir. Bu dönüşüm, üretici güçlerin kapitalist üretim koşulları altındaki gelişmesinden ve bu gelişmenin gerçekleşme tarzından kaynaklanır.”3 (abç)

Aynı yaklaşımı, farklı bir anlatımla, Paris Komünü hakkındaki siyasal değerlendirmede de görüyoruz:

“İşçi sınıfı komünden mucizeler beklemedi. Onun, halk kararıyla hayata geçireceği hazır ütopyaları yok…Onun, hayata geçireceği idealleri yok; tek yapacağı, yıkılmakta olan burjuva toplumunun rahminde şimdiden gelişmiş bulunan yeni toplum öğelerini serbest bırakmak.”4
Alıntılar ayrıca yorum gerektirmeyecek kadar açık. Şunu yazabiliriz: Marx, yeni ve daha üstün üretim ilişkilerinin bizatihi kendilerinin değil, maddi varlık koşullarının, yani çeşitli ilişki, işbirliği ve bilinç biçimlerini kapsayacak biçimde “eski toplumun bağrında” çiçeklenmesini ya da fiilileşmesini, bir geçiş çağının, toplumsal devrim sürecinin başlamasının olmazsa olmaz koşulu saymaktadır.
                                                                                  II
Yukarıdaki sorunun devrim teorisindeki izdüşümü, siyasal devrim- toplumsal devrim arasında artsıralı ve kronolojik bir ilişki kuran yaklaşımdır.

Sorunlu tez şöyledir: “Toplumsal devrim siyasal devrimi izler. Toplumsal devrim ya da dönüşümler, siyasal iktidarın proletarya ve bağlaşıkları tarafından fethiyle başlar ve esas olarak da sonrasında gerçekleşir.”

Yukarıda kısaca ele aldığımız “kapitalist üretim ilişkileri feodal toplumda gelişir” önermesinin sorunlu olduğunu en iyi İngiliz burjuva devrimi gösteriyor.   Bu, kapitalist üretim ilişkilerinin, burjuva sınıfın oluştuğu bir zamanda bu sınıfın iktidara el koymasıyla gerçekleşmiş bir devrim değildir.

Tersine, bir dizi tarihsel, siyasal, kültürel gelişmenin, devrim, karşı devrim ve restorasyon süreçlerinin bir sonuç ürünü olarak gerçekleşen iktidar değişikliği kapitalist üretim ilişkilerinin gelişeceği toplumsal-ekonomik zemini hazırlamış; kapitalist ilişkilerin sanayi devrimiyle egemen hale gelmesi ise 140 yılı almıştır.

İngiltere burjuva devriminin yetkin Marksist tarihçisi Christopher Hill, İngiltere’de feodalizmden kapitalizme geçişi, yani toplumsal devrim sürecini 1530’lardaki reformasyondan başlayıp 1780’deki sanayi devrimiyle sonuçlanan 250 yıllık bir süreç olarak inceliyor; bu devrimin işlevinin “kapitalizmin yayılmasının engellenmesini engellemek” olduğunu savunuyor.5 Bu 250 yıl, farklı siyasal oluşumların, halk isyanlarının, devrimlerin karşı-devrimlerin birbirini izlediği toplumsal laboratuar zenginliğinde bir çağdır. 1549,1607, 1631 de açık halk ayaklanmaları, 1529-1540 arasında reformasyonla manastırların kaldırılması, kilise topraklarına el konulması, 1640-49 yılları arasında iç savaş, 1644 Cromwell darbesi ve iktidarı, 1660’da krallığın restorasyonu ve 1688’de “Şanlı Devrim”le krallığın 1640 devrimi yolunda yürüyecek hanedana geçmesi, 15. yüzyılda başlayıp, 1750-1860 arasında hızlanan o kapitalizmin döl yatağı “çitleme” dalgalarının 1720-1815 arasında 3000’e yakın yasayla birbirini izlemesi vb.

1848 miladı
Toplumsal devrim çağını başlatan bir siyasal devrim için bir tarih vermek gerekirse, bu hiç tartışmasız yenilgiyle sonuçlanan 1848 Kıta Avrupası devrimidir.  

Engels’in bu büyük devrim deneyiminden 47 yıl sonra, 1895’de Marx’ın Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848-1850 kitabına “giriş”te yazdıkları   ilginçtir.

Engels, bu girişte, “Kıta Avrupası’ndaki iktisadi gelişmişlik durumunun, kapitalist üretimin ortadan kaldırılması için gereken olgunluğun henüz çok uzağında olduğunu” belirterek toplumsal devrimin henüz olgunlaşmadığının altını çizmiş, arkasından da, “giriş”i yazdığı tarihi, yani 1895’i kastederek şöyle devam etmişti: “Bugünse, ilerlemesini kimsenin durduramayacağı, niceliği, örgütlenmesi, disiplini, kavrayışı ve zafer inancı her geçen gün güçlenen bir büyük uluslararası sosyalistler ordusu var. Proletaryanın bu çok güçlü ordusunun bile hedefe hala ulaşamamış olması, zaferi tek bir (italik Engels’in) büyük darbeyle kazanmanın çok uzağında bulunması, bir konumdan diğerine zorlu ve sert mücadeleler yürüterek, yavaş yavaş ilerlemek zorunda olması, 1848’de toplumsal değişimi basit bir baskınla sağlamanın ne kadar imkansız olduğunu kesin bir şekilde kanıtlıyor."6(abç)
Ekim Devrimi ise, siyasal iktidarın proletarya tarafından alınmasıyla, toplumsal ruhta bir siyasal devrim olarak başlayan, komünizme hazır olmayan bir toplumda, kapitalist üretim ilişkilerinin içerebileceği üretici güçleri komünist iktidar altında geliştiren, ancak geçiş dönemini tamamlayıp komünizme varamadan geri çevrilen muazzam zenginlikte bir deneyimdir. Bu komünizm denemesi, komünist topluma ulaşmadan kurumuştur.  

Sonuç olarak siyasal devrim(ler) ile toplumsal devrim süreci iç içe, yüz yüze gelişen süreçlerdir. Toplumsal devrim, sıçrama anından çok, öyle sıçramaların da içinde yer aldığı uzun bir dönemdir, çağdır. Tamama erme kapasitesi ve zamanı, verili üretici güçler ve ilişkiler düzeyinin geçiş için olgunluk derecesine bağlıdır. Toplumsal devrim süreci, asla, salt ekonomik bir oluşum değildir. Siyasal, ideolojik, kültürel alandaki, toplumsal cinsiyet, kol emeği-zihinsel emek, kır-kent vb. ilişkilerindeki dönüşümlerle birlikte ilerleyen bir süreçtir.

Önce siyasal devrim sonra toplumsal devrim sıralamasının teorik açıdan yarattığı kritik soru, kendisini kapitalist toplumun bağrında kurucu bir özne olarak var edemeyecek bir işçi sınıfının, nasıl olup da sosyalist iktidarın siyasal-kurucu öznesi olacağı sorusudur.

Bu sorunun yanıtı, “eğiticilerin” konunun açıldığı her fırsatta yineledikleri “ideolojik mücadele” tekerlemesi olamaz. Sorunun doğru yanıtı, eğiticileri de eğitirken, ideolojik mücadeleyi de kapsayan kurucu devrimci pratiktir. Bu eleştirel pratik, sosyalizmin kapitalizm içindeki maddi öncüllerinin en önemlisi olan insandaki ideolojik-kültürel dönüşümleri mücadele içinde başlatmayı ve geliştirmeyi de içermek durumundadır.

https://ilerihaber.org/yazar/toplumsal-devrim-ve-gecis-sorunsali-92354.html

melnur  |  Cvp:
Cevap: 13
31.12.2018- 09:11

Galile'nin Engizisyon Mahkemesi tarafından cezaya çarptırılmasının ardından söylediği gibi ''dünya yine de dönüyor''!

Öyle!

Sosyalist toplumsal devrimler siyasal iktidarın fethinden sonra altyapı ve üst yapıda gerçekleştirilen dönüşümlerdir. Kapitalizm içinde sosyalist dönüşümler gerçekleşmez. Gerçekleşme koşulu siyasal iktidarın egemenliğinde yatar. Yurtsever bunu ''dar anlamda'' olarak tanımlıyor ve geniş anlamdaki tanımında kapitalizm içindeki değişimin ne olduğunu anlatmaya çabalıyor. Daha önce söylemeye çalışmıştım;   anlatım, konunun en anlaşılabilir şekliyle ortaya koymaktan geçer. Bizim akademisyenlerimizin bu konuda bir sıkıntıları var. Anlatımları sonucu konu daha da karmaşık bir hal alıyor. Yurtsever'in ''geniş anlamda toplumsal değişim'' dediği şey, kapitalizmi yıkacak, siyasal iktidarın fethine kadar varacak olan koşulların sınıfsal toplum yapısı içinde ortaya çıkması ve gelişimidir. Marks'ın sözünü ettiği değişim de zaten bu.

Ne var ki, bir şey anlatırken sadeleştirme yolunu seçmek o konuyu daha anlaşılabilir bir hale getirmek gerekmiyor mu? En ince ayrıntısına kadar o konu üzerine söz söylemek, anlaşılabilir olma konusunda sorunlar üretiyorsa bundan -üstelik bir haber sitesinin köşesinde-kaçınmak gerekir. Siyaset ve ideoloji dahil her bilim dalında   kendi Carl Sagan'larımızı yaratabilmeli ve hemen her konuyu da popüler bir dille   SADELEŞTİREREK ve SOMUTLAŞTIRARAK aktarabilmenin yol ve yöntemini bulabilmeliyiz. Yoksa sadece kendimiz söyler kendimiz dinleriz!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]