Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları
07.04.2018- 06:51

Bunlar Tayyipçi - Aydemir Güler


Cumhuriyet Halk Partisi’nin AKP’nin İkinci Cumhuriyet projesini benimsediğini ve görevinin toplumsal direnci sulandırarak etkisizleştirmek olduğunu çok önceleri yazmıştık.

Yalçın Küçük Kılıçdaroğlu’nun AKP’li olduğunu vurguladı. Haklıydı, Erdoğan’ın herhangi bir açık müttefiki bu zaman zarfında böylesine istikrarlı ve nitelikli katkı vermemiştir AKP’ye.

Söz konusu eleştirinin, elbette bu kadar sert biçimde ifade edilmeleri gerekmeksizin, CHP’li solcular dahil bütün sol tarafından benimsendiğini görüyoruz. Adalet diye yüründüğü zamanlar veya Salı günlerinin heyecanı içinde “CHP’ye laf ettirmem” diye ekranlara fırlayan sosyalistler oluyor olmasına, ama bu arkadaşlar da sakinleştiklerinde aynı noktaya geliyorlar.

CHP’den bir şey çıkmaz görüşü solun mutabakatıdır ve bu sol mutabakattan bir şey çıkmamıştır!

Çıkmamıştır, çünkü sorun CHP’nin nasıl değerlendirildiği değil, sosyalizmin nasıl görüldüğüdür.

*     *     *

1970’lerde bu partinin sosyal-demokrat bile olmadığını veya has sosyal-demokrat olduğunu, küçük burjuvazinin sol veya büyük burjuvazinin ulusal kanadı olduğunu saatlerce kıyasıya tartışanlara rastlanırdı.

Bu gergin tartışmaların sonunda masadan birbirlerine kızgın, anlaşmazlık içinde kalkan taraflar, mesela bir hafta sonra CHP’nin gençlik kolları seçimlerinde buluşurlardı. Faşizme veya tekellere veya gericiliğe veya emperyalizme veya kontrgerillaya karşı CHP ile ittifaka girip girmemeyi, demokrasi mücadelesinde CHP’yi destekleyip desteklememeyi, sendika veya bir başka kitle örgütünde omuz omuza olmayı, seçimlerde ne yapılacağını… ise pek tartışmazlardı. Bu konularda mutabıktılar. Sanki tartışma, CHP’yi desteklerken nasıl tutarlı bir sistematik kurulacağı üstüneydi!

Burjuvazi ulusal niteliğini yitirmişti, dolayısıyla öyle CHP destekçiliği olmazdı! CHP’ye küçük burjuva demek doğru olmazdı, çünkü…

Solun hiç geri çekilmeyen bu alışkanlığı AKP’li yıllarda nüksetmiştir. Sabah akşam CHP’ye en ağır eleştirileri yöneltenler, Kılıçdaroğlu’nu yerden yere vuranlar, CHP tek bir adım atsa gözüne far tutulmuş tavşan gibi kalakalırlar.

Bu insanlar akıllı insanlardır. Memleket üstüne düşünürler. Çoğu okuyup yazmış, birikim sahibidir. Sorun bunlarda değil. Sorun CHP gerçeğini görmemelerinde de değil. Sorun, kendilerine ne misyon biçtikleridir.

1970’lerde neyse bugün de o. Solun geneli iktidar perspektifinden yoksundur. Solun geliştirmesi gereken iktidar perspektifi, tabii ki sosyalist devrim perspektifidir.

*     *     *

CHP 2019 ittifaklarını tartışıyor. Solunda bir dizi tavşan donmuş bakıyor!

Hani anlaşmıştık? Hani AKP, CHP ve diğer düzen partilerinin isteyip de yapamadıklarını yapıyordu? Cumhuriyetin demode olduğunu, aşılması gerektiğini hepsi düşünüyordu da, bu işin öyle değil, imamıyla faşistiyle, kadın düşmanlığıyla, işçileri öldüre öldüre, tarikatları salarak yapılabileceğini bir tek AKP kavramıştı. Böyle demiyor muyduk?

Laiklik tehlikede değil derken, İslamcı faşistin tekini Çankaya’ya, otopark mafyasından bozma birini en büyük şehre, bir başka faşisti başkente aday göstermek, AKP’nin işini kolaylaştırmak için değil miydi? CHP elinde tuttuğu üçüncü büyük şehri kendi içindeki AKP’lilerden birine teslim etmemiş miydi?

Tekrar ediyorum: Türkiye’de kendini CHP’nin solunda gören kesimin çok büyük çoğunluğu bu kanaattedir.

İddia ediyorum: CHP’de kendini solcu, sosyalist olarak niteleyenlerin tamamı yukarıdaki değerlendirmelere “aynen öyle” demektedir.

Sonra hep birlikte 2019 ittifaklarını tartışmaya otururlar!

*     *     *

1970’lerde bir argüman da “CHP’yi kullanmak” biçimindeydi.

Sol mücadele etti, devrimciler bedel ödedi, komünistler toplumu örgütledi… Oylar CHP’ye gitti. Kim kimi kullanmış oldu?

Ayrıca CHP’nin kendine hayrı oldu mu ki, onu “kullananların” işine yarasın!

2019 ittifaklarını seçimi düzenleyen kuralları kabul etmeden tartışamazsınız. Seçime nasıl gireceğinin hesabına başlayan, bu yöndeki temaslarını propaganda unsuru olarak kullanan, aday isimlerini ortalıkta dolandıran bir parti, “ama bu kurallarla olmaz” diyemez. Dese, “bu ne perhiz…” denir.

Sonra; yeni haber oldu, CHP Genel Merkezi “seçimde hile yapılacak” türünden sözlerin söylenmemesini istemiş partililerden. Anlaşılan insanların “madem hile yapılacak niye oy vermekle uğraşayım” demesinden endişe ediyorlar. Dolayısıyla CHP demiş oluyor ki, hile yapılmayacak, bu seçim meşru, gelin oy kullanın!

Mükemmel değil mi? Bu politikayı benimseyen ve üyelerine seçimin meşruiyetini koruma talimatı veren yetkililer, AKP’lidir!

Bunu izleyen son haberse işin tuzu biberi. Partiyi açıkça, sosyal medyada vb. eleştiren üyeler hakkında disiplin soruşturması açılacakmış…

Böylece, Başkanın adamlarının her köşeyi, sopayı, sandığı, oy sayımını, oy ilanını, itiraz makamını tuttuğu bir seçimi CHP adayı yüzde 60’la kazanacakmış! Yeter ki, seçimin meşruiyetine toz kondurmayalım!

*     *     *

Peki şimdi ne olacak?

CHP’nin dışındaki ve içindeki solcular bu yaklaşımların ne kadar da yanlış olduğu konusunda tamamen mutabık kalacak. Çoğu bu kapsamda yukarda benim yazdıklarıma da “imzalarını atacaklar.”

Sonra… İttifak sayesinde barajın baypas edilecek olmasından heyecanlanacak kimisi. “Parlamentoda bir mücadele alanıdır. Lenin Duma seçimlerinde…” diye konuşurken gözü kapıda, kulağı telefonun zilinde adaylık teklifi bekleyecek!

Başkası “bari diyecek Ekmeleddin gibi olmasın bu sefer…” Aklından kendisi veya bir yakini geçecek böyle derken… Doğrudur da, böyle düşünen solcuların Sarıgül’den eksiği yok fazlası vardır!

Ne yazık ki böyle olacak. Çünkü solun sorunu iktidar perspektifinden yoksun olması.

Türkiye giderek zor bir ülke haline geldi. Artık iktidar perspektifine sahip olmadığınızda Tayyipçi oluyorsunuz! Sol için iktidar perspektifi dendiğinde anlaşılması gerekense sosyalist devrim programıdır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
08.04.2018- 17:36

Cumhuriyet Halk Partisi’nin AKP’nin İkinci Cumhuriyet projesini benimsediğini ve görevinin toplumsal direnci sulandırarak etkisizleştirmek olduğunu çok önceleri yazmıştık.

Yalçın Küçük Kılıçdaroğlu’nun AKP’li olduğunu vurguladı. Haklıydı, Erdoğan’ın herhangi bir açık müttefiki bu zaman zarfında böylesine istikrarlı ve nitelikli katkı vermemiştir AKP’ye.

Söz konusu eleştirinin, elbette bu kadar sert biçimde ifade edilmeleri gerekmeksizin, CHP’li solcular dahil bütün sol tarafından benimsendiğini görüyoruz. Adalet diye yüründüğü zamanlar veya Salı günlerinin heyecanı içinde “CHP’ye laf ettirmem” diye ekranlara fırlayan sosyalistler oluyor olmasına, ama bu arkadaşlar da sakinleştiklerinde aynı noktaya geliyorlar.

CHP’den bir şey çıkmaz görüşü solun mutabakatıdır ve bu sol mutabakattan bir şey çıkmamıştır!


Hem Yalçın Küçük hocamıza ve hem de Aydemir Güler'e katılmıyorum.

Kılıçdaroğlu CHP'sinin savunduğu ve sürdürdüğü siyasetlerin Erdoğan AKP'sini geriletmek yerine zaman zaman da olsa onun önünü açtığı gerçeğine katılmakla birlikte bu siyasetlerin nedeni ne ''Kılıçdaroğlu'nun AKP'li olması''dır ve ne de ''topumsal direnci sulandırmak''la ilişkilidir. Bence bu iki iddia da gerçekten çok sert açıklamalardır.

Kılıçdaroğlu CHP'nin başına tepeden inme geldi. Siyasetin, CHP'nin içinde pişmiş-yetişmiş bir lider değil. Siyaseti de bilmiyor. Kişisel becerileri de CHP'nin başında olmaya uygun değil. Solcu veya sosyal demokrat olduğu da tartışılabilir. Böyle birinin liderliğinde CHP'nin halka güven verebilmesi, sol kulvarda kalabilmesi ve Erdoğan AKP'sini geriletmesi mümkün değil. Üstelik sadece Kılıçdaroğlu'nun sorunu da değil bu olumsuzluk; CHP içinde de sola, sosyal demokrasiye uygun ve güçlü kadrolar da yok. Böyle olduğunda Erdoğan'a sağlıklı ve güçlü bir muhalefet yürütebilmek mümkün olmuyor. Erdoğan'ın her türlü olumsuzlukta girdiği her seçimi açık ara kazanmasının en büyük nedeni de bu.

Kuşkusuz siyaset farklı bir alan. CHP'nin öyle ya da böyle olması bir yerden sonra durumu-sonucu değiştirmiyor. CHP'nin bir sosyal demokrat partiye dönüşebilmesi veya iyi bir liderlikle kazanarak kitlelere güven verebilmesi son kertede geniş emekçi yığınların kurtuluş umudu haline geleceği anlamına gelmez. Çünkü CHP eninde sonunda bir düzen partisidir. İçinde sosyalist unsurlar olmasına rağmen CHP gerçeği budur. Önemlidir, önemsenmelidir, Türkiye aydınlanmasının ve cumhuriyet kazanımlarının saldırı altında olduğu koşullarda hiçbir zaman yok sayılmamalıdır. Ne var ki, sonuçta bir düzen partisi olması ve çeşitli nedenlerle gericiliğe karşı mücadele edememesi, dahası düzene karşı oluşan muhalefeti de absorbe ederek, ''sulandırmaktan'' başka bir işleve yol açmaması sosyalistleri CHP'ye karşı da muhalefet etme noktasına taşımaktadır. Sanıyorum hem Y.Küçük'ün değerlendirmesini ve hem de Aydemir Güler'in yorumunu bu bağlamda değerlendirmek gerek.

Yinelemekten usanmamak gerek. Bu ülkenin ihtiyacı toplumsallaşma yolunda bir hayli mesafe kat etmiş bir sosyalist-komünist partidir. Türkiye'nin bütün bu olumsuz koşullarda bir şansı var ki, o da böyle bir partinin yıllardır var olması, sınıf mücadelesini yükseltmeye çabalaması, sosyalist bağımsızlığını koruması ve örgütlenme sorununu önemsemesidir. CHP'li dostların artık CHP'de ısrar etmelerinin hiçbir yararının olmadığını anlamaları lazım. Ağırlıklarını bir komünist partiden yana koymaları belki CHP'ye hiçbir şey kaybettirmeyecektir, ama eminim sosyalist mücadeleye çok şey katacaktır. Bu ülkede düzen değişikliği, emperyal kapitalizme karşı çıkış CHP ( ve HDP) içinde kalarak yürütülemez. Düzen değişikliğinden yana olan bütün solcu-sosyalist ve komünistler gerçek bir sol partide yer almadıkça ve o sol partiye örgütlenme ve kitleselleşme yolunda destek vermedikçe umutlarımız ve heyecanlarımız hep o düzen solu içinde yer alan partilerde eriyip gidecektir.

Y.Küçük ve Aydemir Güler'in söylemlerine bu açıdan bakıldığında ise ''yanlıştır'' diyebilmek o kadar kolay olmuyor.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
04.01.2019- 21:40

K.Okuyan seçim konuşmalarına başlamış. Uzunca bir zamandır TKP ileri gelenleri ve ona benzer davranışlar sergilemeye çalışan TKH yöneticileri ''hepsi bir'' siyasetini işlemeye çalışıyorlar. Kılıçdaroğlu'nun AKP'li olduğundan başlamışlardı, birbirlerinden farkları yok noktasına geldiler. Bu siyasetlerine katılmadığımı defalarca söylemiştim; hatta bu siyasetin bence boşluğa düşmek olduğu ve koşullara uygun bir siyaset üretememek olduğunu da söyledim. Seçim dönemine üç ay var; bu konuları daha çok konuşacağız.   Önce Okuyan'ın İzmir NHKM'ndeki konuşmasını verelim, sonra yorumlarız.

Okuyan: İmamoğlu ve Yavaş gibi isimler seçim kazanmak için değil AKP'den rol kapmak için çıkarıldı

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, İzmir'de düzenlenen 'TKP 2019'a nasıl bakıyor' başlıklı etkinlikte dünyadaki ve Türkiye'deki gelişmeleri değerlendirdi. Okuyan, CHP-İyi Parti ittifakının Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu gibi adayları tercih etmesinin nedeninin yalnızca seçim kazanmak olmadığını; asıl olarak dünya emperyalist sisteminde rol kapmak, Atlantik ya da NATO ittifakına güven vermek, böylece AKP'nin yerine oynamak olduğunu söyledi.

İzmir Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde düzenlenen "TKP 2019'a nasıl bakıyor" başlıklı etkinlikte konuşan Kemal Okuyan, dünyada ve Türkiye'deki gelişmeler ile yaklaşan yerel seçimleri değerlendirdi.

Konuşmasına dünyadaki genel politik görünüm analiziyle başlayan Okuyan, günümüzde dünyadaki emperyalist rekabetin birinci ve ikinci dünya savaşından daha az şiddetli olmadığını belirterek, "Bugün emperyalist bloklar, öbekler arasında sıcak çatışma için her şey hazır. Günümüzde dünyayı domine eden başat emperyalist ülke ABD. Ancak Almanya ve Çin, emperyalist paylaşımda iki güçlü rakip. ABD her ne kadar hegemon ülke olsa da, Almanya ve Çin sıcak bir savaş çıkmasındansa, dünyadaki mevcut statükoyu koruyarak gücünü artırmayı tercih ediyor. ABD, Almanya, Çin'in rekabetinde dünyada emperyalist sisteminde bir kilitlenme yaşanıyor. Herkes bir yere yerleşmeye çalışıyor. Bu arada Türkiye kapitalizminin, burjuvazisinin arayışları da sürüyor. Böyle bir tabloda Erdoğan, sermayenin ve emperyalist sistemin ihtiyaçlarını karşılayarak iktidarını sürdürürken, düzen muhalefeti de bu tablodan rol kapmaya çalışıyor" dedi.

Erdoğan'ın Suriye'deki başarısızlıkla beraber ABD'yle yaşadığı problemleri başka güçlerle dengelemeyi becerdiğini hatırlatan Okuyan şunları söyledi:

"Şu anda dünyada birden fazla öbek var. Bu öbeklerin bir kısmı iç içe geçmiş durumda. ABD ile Almanya NATO'da müttefikler ama öte yandan aralarında büyük bir rekabet var. Rusya ve Çin blok gibi gözüküyor, hiç alakası yok, Rusya ile Çin aynı NATO'daki Almanya ve ABD gibi. Aslında aralarında çok ciddi çıkar çatışmaları var. Erdoğan ve sermaye sınıfı açısından dünyada üç önemli unsur Almanya, Rusya ve ABD. Erdoğan ve sermaye sınıfının saray denilen yerde cisimleşen aklı, uluslararası alandaki kilitlenmeyi iyi kullanıyor. Almanya, Rusya, ABD arasında açılan alanda, Türkiye sermaye sınıfı çeşitli hamleler yapıyor. Bunları anlatmamın nedeni şu: Bugünkü bu dünya sistemini benimseyerek Erdoğan'ı alt edemezsiniz. Bugünkü bu emperyalist sistem, Erdoğan'a uygun şekilde işliyor.

Düzen muhalefeti ne yapıyor? Bu uluslararası sistemde, Erdoğan'dan rol kapmaya çalışıyorlar. Şu anda CHP-İyi Parti, Atlantik ya da NATO ittifakına güven vermeye çalışan iki parti. ABD ve AB nezdinde, güvenilir bir alternatif olmaya çalışıyorlar. Ama bunun bir sınırı var. Şu andaki uluslararası durum ve Türkiye sermayesinin ihtiyaçları, CHP ve İyi Parti'nin sunduğu projeyi çok geçerli kılmıyor. CHP ve İyi Parti, ancak ve ancak bugünkü AKP stratejisini devam ettirme yetisinin gösterirlerse, iktidara getirilirler. Bunun için her şeyi yapıyorlar. Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu'nun adaylığı, sadece seçim kazanmak için değil. Bu adaylar ve benzer diğer örnekler, uluslararası alana oynamak için açılan kartlar. Solcu ya da solcu görünümlü adaylarla bunu yapamayacaklarını biliyorlar. Kılıçdaroğlu ve Akşener hem dünyaya hem Türkiye sermaye sınıfına 'biz bugünkü temel stratejiyi değiştirmeyeceğiz' güvencesini vermeye çalışıyorlar. Kılıçdaroğlu ve Akşener'in bu stratejisiyle Erdoğan'ı alt etmek zor. Bu muhalefet gözünü Batı başkentlerine çevirip rota belirlemeye çalışıyor, diğer yandan başka bir muhalefet HDP de, Suriye'de ABD'den medet umuyor. Uluslararası alana baktıklarında farklı bir şey görmeyenlerin, Erdoğan'la baş etmesi çok zor."

'ÖRGÜTLÜ OLUP YAN GELİP YATANLAR DA, ÖRGÜTSÜZ OLUP ŞİKAYET EDENLER DE SUÇLU'
CHP ve HDP'nin toplumsal muhalefeti düzen içerisinde tutmak için çaba harcadıklarını vurgulayan Okuyan, "Hem uluslararası emperyalist sistemde hem de Türkiye'de ciddi bir kilitlenme yaşanıyor. Ama bu kilitlenmeye karşı bir enerji de birikiyor. Alttan alta kaynayan, fokurdayan bir enerji var. Bu noktada kritik soru, böyle bir duruma hazır mıyız sorusudur. Ordusu ve parası olmayanların biricik silahı var: Örgütlenmek ve çoğalmak. Yani güçlenmek. Dünyada ve Türkiye'de kapitalizmin, sermaye sınıfının şu anda demokratikleşmeye, özgürlüklere ihtiyacı yok. Dünyadaki mevcut sistem, şu anda sağcılaşmak zorunda. İşçi sınıfını bastırmak zorunda. Bu baskılanmaya karşı bizim yapmamız gereken örgütlenmek, örgütlenerek güçlenmek. Bugün örgütlü olup da yan gelip yatanlar, örgütsüz olup da şikayet edenler, hepsi suçludur" dedi.

TKP'nin 31 Mart yerel seçimlerine, düzen değişikliğini işaret eden tek sol seçenek olarak girdiğini ifade eden Okuyan, "Bu seçimlerden umudun ve örgütlülüğün güçlenerek çıkmasını sağlamak zorundayız. Bunun için her şeyi yapacağız" diye konuştu.

http://haber.sol.org.tr/turkiye/okuyan-imamoglu-ve-yavas-gibi-isimler-secim-kazanmak-icin-degil-akpden-rol-kapmak-icin

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
10.02.2019- 12:00

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Cumhuriyet Halk Partisi’nin AKP’nin İkinci Cumhuriyet projesini benimsediğini ve görevinin toplumsal direnci sulandırarak etkisizleştirmek olduğunu çok önceleri yazmıştık.

Yalçın Küçük Kılıçdaroğlu’nun AKP’li olduğunu vurguladı. Haklıydı, Erdoğan’ın herhangi bir açık müttefiki bu zaman zarfında böylesine istikrarlı ve nitelikli katkı vermemiştir AKP’ye.

Söz konusu eleştirinin, elbette bu kadar sert biçimde ifade edilmeleri gerekmeksizin, CHP’li solcular dahil bütün sol tarafından benimsendiğini görüyoruz. Adalet diye yüründüğü zamanlar veya Salı günlerinin heyecanı içinde “CHP’ye laf ettirmem” diye ekranlara fırlayan sosyalistler oluyor olmasına, ama bu arkadaşlar da sakinleştiklerinde aynı noktaya geliyorlar.

CHP’den bir şey çıkmaz görüşü solun mutabakatıdır ve bu sol mutabakattan bir şey çıkmamıştır!


Hem Yalçın Küçük hocamıza ve hem de Aydemir Güler'e katılmıyorum.

Kılıçdaroğlu CHP'sinin savunduğu ve sürdürdüğü siyasetlerin Erdoğan AKP'sini geriletmek yerine zaman zaman da olsa onun önünü açtığı gerçeğine katılmakla birlikte bu siyasetlerin nedeni ne ''Kılıçdaroğlu'nun AKP'li olması''dır ve ne de ''topumsal direnci sulandırmak''la ilişkilidir. Bence bu iki iddia da gerçekten çok sert açıklamalardır.

Kılıçdaroğlu CHP'nin başına tepeden inme geldi. Siyasetin, CHP'nin içinde pişmiş-yetişmiş bir lider değil. Siyaseti de bilmiyor. Kişisel becerileri de CHP'nin başında olmaya uygun değil. Solcu veya sosyal demokrat olduğu da tartışılabilir. Böyle birinin liderliğinde CHP'nin halka güven verebilmesi, sol kulvarda kalabilmesi ve Erdoğan AKP'sini geriletmesi mümkün değil. Üstelik sadece Kılıçdaroğlu'nun sorunu da değil bu olumsuzluk; CHP içinde de sola, sosyal demokrasiye uygun ve güçlü kadrolar da yok. Böyle olduğunda Erdoğan'a sağlıklı ve güçlü bir muhalefet yürütebilmek mümkün olmuyor. Erdoğan'ın her türlü olumsuzlukta girdiği her seçimi açık ara kazanmasının en büyük nedeni de bu.

Kuşkusuz siyaset farklı bir alan. CHP'nin öyle ya da böyle olması bir yerden sonra durumu-sonucu değiştirmiyor. CHP'nin bir sosyal demokrat partiye dönüşebilmesi veya iyi bir liderlikle kazanarak kitlelere güven verebilmesi son kertede geniş emekçi yığınların kurtuluş umudu haline geleceği anlamına gelmez. Çünkü CHP eninde sonunda bir düzen partisidir. İçinde sosyalist unsurlar olmasına rağmen CHP gerçeği budur. Önemlidir, önemsenmelidir, Türkiye aydınlanmasının ve cumhuriyet kazanımlarının saldırı altında olduğu koşullarda hiçbir zaman yok sayılmamalıdır. Ne var ki, sonuçta bir düzen partisi olması ve çeşitli nedenlerle gericiliğe karşı mücadele edememesi, dahası düzene karşı oluşan muhalefeti de absorbe ederek, ''sulandırmaktan'' başka bir işleve yol açmaması sosyalistleri CHP'ye karşı da muhalefet etme noktasına taşımaktadır. Sanıyorum hem Y.Küçük'ün değerlendirmesini ve hem de Aydemir Güler'in yorumunu bu bağlamda değerlendirmek gerek.

Yinelemekten usanmamak gerek. Bu ülkenin ihtiyacı toplumsallaşma yolunda bir hayli mesafe kat etmiş bir sosyalist-komünist partidir. Türkiye'nin bütün bu olumsuz koşullarda bir şansı var ki, o da böyle bir partinin yıllardır var olması, sınıf mücadelesini yükseltmeye çabalaması, sosyalist bağımsızlığını koruması ve örgütlenme sorununu önemsemesidir. CHP'li dostların artık CHP'de ısrar etmelerinin hiçbir yararının olmadığını anlamaları lazım. Ağırlıklarını bir komünist partiden yana koymaları belki CHP'ye hiçbir şey kaybettirmeyecektir, ama eminim sosyalist mücadeleye çok şey katacaktır. Bu ülkede düzen değişikliği, emperyal kapitalizme karşı çıkış CHP ( ve HDP) içinde kalarak yürütülemez. Düzen değişikliğinden yana olan bütün solcu-sosyalist ve komünistler gerçek bir sol partide yer almadıkça ve o sol partiye örgütlenme ve kitleselleşme yolunda destek vermedikçe umutlarımız ve heyecanlarımız hep o düzen solu içinde yer alan partilerde eriyip gidecektir.

Y.Küçük ve Aydemir Güler'in söylemlerine bu açıdan bakıldığında ise ''yanlıştır'' diyebilmek o kadar kolay olmuyor.


Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış
Alper Taş gibi bir sosyalistin CHP'den aday olması hiç kuşkusuz tekil bir olay değildir. Yüzlerce belediye başkanlarının içinde Alper Taş gibi sosyalist adaylar mutlaka vardır, sosyalist vekiller olduğu gibi...Peki bu ne anlama geliyor? CHP'yi sosyalist yapıyor mu? Kuşkusuz hayır! Bir partinin solculuğu, sağcılığı, sosyalist ya da faşist olması salt yönetiminden, siyasetinden, ideolojisinden soyutlanarak ele alınmamalı. Bu yüzden CHP Alper Taş'ın adaylığı ile sosyalist olmaz; tıpkı Mansur Yavaş'ın katılımıyla ''faşist'' olmayacağı gibi :)

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış
( Ayrıca Mansur Yavaş'ın geçmişindeki MHP'lilik nedeniyle faşist olarak nitelemek de CHP'ye yönelik bir ön yargı değilse, abartılı, gereksiz   ve dahası yanlış bir yorumdur.)

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış

Bu satırları yazarken bir yandan da CHP'nin ''Aday Tanıtım Toplantısı''nda konuşan Kılıçdaroğlu'nu dinliyorum. İyi niyetli, sıradan bir devlet memur özelliğinden fazlasını taşımıyor. ''Genel Başkan olduğunda CHP'yi sosyal demokrat bir çizgiye oturtabilirdi, o treni kaçırdı'' diye düşünürdüm, ama artık öyle düşünmüyorum; CHP'yi sosyal demokrat bir çizgiye taşıyamadı çünkü öyle bir potansiyeli yoktu. CHP Kılıçdaroğlu ile boş yere zaman yitirdi. Kılıçdaroğlu ve CHP'nin yönetimine taşıdığı kişiler seçim kazanma yolunun seçim kazananlara benzemekten geçtiğine inanıyorlar. Konya'da bir türbanlıyı, güneydoğu'da bir mafya bozuntusunu, Beyoğlu'nda da bir sosyalisti, Alper Taş'ı aday göstermekle   omurgalı bir siyaset izlenmeyeceğini bu kadro anlayamaz. Parti yönetimini değiştirmek için gerekli dinamik de partide bulunmuyor.

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış
Ne var ki, bu olumsuzluklar CHP'yi hiçbir şekilde önemsiz bir parti yapmaz. Kitlesi açısından yapmaz, tarihsel değeri ve iyi kötü cumhuriyet kazanımlarını sahiplenmesi açısından yapmaz.   16-17 yıldır ''cumhuriyet parantezi''ni kapatmak için uğraşan dinci gericiliğe destek olan sağlı sollu liberal ittifakı dururken yıllardır CHP'yi hedef haline getirenlerin saflarına savrulmanın da bir anlamı yok. Üç beş oy almak adına böyle bir savrulma yaşamanın da sola bir yararı yok.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
20.02.2019- 09:12

TKP 31 Mart seçimlerine parti olarak katılıyor ve haliyle adayları için oy da istiyor. Bir kere uzunca bir zamandır savunduğumuz bir şey var; bu ülkede toplumsal alanda etkin olabilecek bir güce sahip sosyalist-komünist bir partiye ihtiyaç var. ( Ben bu özneyi TKP olarak görüyorum, uzun zamandır.) Seçimler dahil bu öznenin (TKP'nin) belli bir güce sahip olduğunu da göstermesi gerekiyor. TKP'nin her seçime katılmasının bir nedeni de bu. Katımamak mümkün değil; TKP'ye bu açıdan hak vermemek ve saygı duymamak da...

Ama bence bir noktayı hep önemsemek ve gözden kaçırmamak gerek.


Türkiye bir burjuva demokrasisine hemen hemen hiçbir dönemde sahip omadığı gibi, özellikle AKP döneminde cumhuriyet kazanımlarını ortadan kaldıran ve farklı bir (gericilik) kulvarında yol alan bir ülkeye dönüştü. Aydemir Güler ve TKP yöneticileri sürekli olarak altını çiziyorlar, AKP bu süreçte frene basamaz. Mümkün değil. Ülkeyi soktukları karanlıkta yol almak zorunluluğu var. Bir an için durmaya yeltenmek bile partide çözülmelere yol açacaktır. Hele muhalefete düşmek Erdoğan ve AKP'nin sonu anlamına gelir; tıpkı ANAP'ta yaşandığı gibi.


Aydemir Güler ve TKP yöneticileri -bir daha yineleyelim-   hemen hemen her yorumlarında bu konuyu öne çıkarttıkları ve bu yüzden de TKP'nin güçlendirilmesi gerektiği yönünde çalışmalarını yoğunlaştırdıklarını da söyleyelim. İşte bu noktada CHP başta olmak üzere muhalefeti sürekli eleştirmek, ''hepsi bir'' anlamında yorumlarda bulunmak ve   sadece ''çözüm sosyalizm'' demek doğru bir seçim stratejisi midir?




melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
27.02.2019- 08:53

Seçim yaklaştıkça şaşılacak bir şekilde CHP eleştirileri çoğalmaya başladı TKP'de. Her eline kalemi alan CHP'ye vurmaya çalışıyor. Sanki iktidarda CHP varmış gibi, sanki cumhuriyetin bütün kazanımlarını bu parti yok etmiş gibi, sanki...vb. Aydemir Güler de bugünkü yazısını CHP'ye ayırmış. Sanırım CHP'ye ne kadar çatarsak CHP'deki aydınlanmacı, solcu, sosyalist çevreleri CHP'nin de bir düzen paretisi olduğunu kanıtlar ve onları TKP'ye döndürürüz diye düşünüyorlar. Yoksa bu kadar kritik bir seçimde, AKP'nin belki siyasal yaşamında ilk kez sandıkta yenilebileceği bir seçimde   CHP ile uğraşmanın başka ne anlamı olabilir?

80 öncesinde emperyalizm karşıtlığımıza ''sosyal emperyalizm karşıtlığı'' ile çıkan çevrelere karşı çıkardık. SSCB'nin sosyal enperyalist bir ülke olmadığı gerçeğini anlatmak bir yana, bir düşmanın yanına başka bir düşman (ülke)   eklemekle gücümüzü zayıflatmak, düşmanı ise tahkim etmek anlamında bir yanlışlığı savunuyor olmuyor muyduk? Böyle bir savunma ile çıkardık o dönemin ''maocuları'' karşısına. Sanalın kuyrukçularını ve göklerden başımıza taş yağsa CHP'nin saflarına yanaşmayacak yeminli CHP düşmanlarını bir kenara koyuyorum, onların Türkiye siyasetinde doğru bir siyasi konumlanış içinde hiçbir zaman olmadıklarını ve olamayacaklarını biliyorum; peki ama TKP'deki bu ''kan değişikliği'' nedir? CHP seçmenini yıldıracak söylemlerin seçmeni sandıktan soğutma gibi bir sonuca da yol açabileceğini hesap edemiyor muyuz?


İnanmak istemiyorum ama, toplumsal alanda keskinliği arttırıyor gerekçesiyle AKP'nin yerelde de olsa iktidarda kalmasında belli bir toplumsal çıkar mı ön görülüyor? Ondan mı siyasal tavırlar?



Neyse, devam ederiz; Aydemir'in yazısının linki:
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/chp-kimin-sorunu-257486

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]