Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

24.05.2018- 18:01

Ender Helvacıoğlu'nun yazısı önemli; üzerinde durulması gerekiyor. Toparlarsak Türkiye solunun CHP ve HDP'den kurtulması gerek. Bu ülkede sosyalist sol toplumsal bir güç haline gelmedikçe CHP ve HDP savrulmalarından kurtulamayacak, düzene karşı da etkili bir muhalefet geliştiremeyeceğiz.

Yazıyı yorumlamaya devam ederiz.
Önce yazı:

Yüklerden arınarak… - Ender HELVACIOĞLU

Türkiye sosyalist solu HDP’yi ve CHP’yi çok fazla tartıştı. O kadar çok tartıştı ki kendi asli görevlerini unuttu.

Bu tartışmalar kaçınılmazdı. Çünkü sosyalist sol uzun yıllardır sürekli bu iki partiye kan kaybetti. Siyaset arenasının dışında kalındığında, arenanın içinde yer alan “yakın” partilere kan kaybı yaşanması doğaldır. Rüzgârın düşen yaprakları süpürmesi misali, pratik ister istemez bazı unsurları peşinden sürükleyecektir; pür ideolojiyle bir yere kadar…

Kan kaybını durdurmanın yolu kanayan yere sürekli tampon yetiştirmeye çabalamak değil; çünkü aslında bu bir iç kanama. Ne zaman, vücudun neresinden dışa vuracağı belli değil.

Vücudu sarıp sarmalayıp dışa tamamen kapatmaya çalışmak da çare değil; çünkü bu da ya içe çöküp gerçek hayattan kopup meczuplaşmaya yol açar, ya da işler kızıştığı zaman içten dışa doğru patlamalara. İki durumu da yaşadık ve yaşıyoruz.

Sanki bir sorun yokmuş gibi ortada kalmaya çalışmak da çare değil. Bu durumda sürekli iki partinin iltifatlarına maruz kalırsınız ama sonuçta bir bakmışsınız ikisinden birinin “sol kanadı” oluvermişsiniz. Veya ikisinden birinin “sol kanatlarından” bir farkınız kalmamış.

Çare, bu iki partiye saldırıya geçip düşmanlık beslemek de değil. O zaman da arenanın bütünsel gerçeğinden kopup siyaset yelpazesinin sağına doğru sürüklenmek ve sosyalist niteliği yitirmek kaçınılmaz.

Pratik, ideolojiyle alt edilemiyor; hele ideolojisizlikle hiç alt edilemiyor. Pratik, ancak pratikle yenilebilir. İdeoloji de ancak bu pratik içinde kıvama gelebilir ve bir cazibe kazanabilir.

Yakın geçmişimizde bir örnek var: Bilindiği gibi sosyalist solun CHP’ye ve HDP’ye en az kan kaybettiği dönem Haziran Direnişi günleriydi. Hem CHP hem de HDP yönetimleri bu büyük halk hareketinin kenarlarına sürüklenmişti. Ne zaman ki direniş geri çekildi, (direnişi değerlendirmeyi beceremeyen soldan) oluk oluk kan kaybı da başladı.

Tek bir çare var: Toplumsal pratik içinde sosyalist solun bağımsız hattını ve bu hattın örgütünü oluşturmak.

Biliyorum, benimle aynı kaygıları taşıyan pek çok arkadaş verili koşullarda bunun olanaksız olduğunu, kan kaybına karşı şu veya bu oranda direnen mevcut sosyalist örgütlerin de bunu gerçekleştirecek güçten ve donanımdan yoksun olduğunu, her an bu kalelerin de düşebileceğini düşünüyor ve karamsarlığa kapılıyor.

Öyle değil. Neden?

Evet, sosyalist solun CHP’lileşmeyen ve HDP’lileşmeyen yapıları bu kritik seçimlerde esas olarak arenanın dışında kaldılar (TKP’nin parlamento seçimlerinde 17 seçim bölgesinde bağımsız adaylar çıkarması saygı duyulması ve desteklenmesi gereken bir girişimdir ama seçim arenasının tamamı düşünüldüğünde yeterli olmaktan uzaktır). Fakat yine de burada ciddi bir örgütlü birikim vardır ve Türkiye sosyalizminin en nitelikli ve aktif unsurları da buradadır.

İkinci olarak, örgütlü mücadelenin gerekliliğine inanmasına karşın şu veya bu nedenle mevcut sosyalist örgütlerin dışında kalan, CHP veya HDP’den de -bazen oy vermesine karşın- medet ummayan son derece geniş bir sosyalist kitle vardır. İddiam, bu kitlenin, mevcut sosyalist örgütlerin niceliğinden çok daha fazla olduğudur. İnanmayan, Haziran Direnişinde sokağa çıkan yüz binlerin bugün nerede olduğunu bir düşünsün. Hadi bu çapta bir hareketten nicel sonuçlar çıkarmak yanıltıcı olur diyelim ve daha küçük boyutta bir laboratuar önerelim: İnanmayan, 1 Mayıs mitinglerinde kürsü konuşmaları başlamadan önce toplanan kitle ile konuşmalar başladıktan sonra kalan kitleyi bir karşılaştırsın. Bu da Türkiye sosyalizm birikiminin -öncelikle örgütlü yapıların düşünmesi gereken- acı bir gerçeği.

Öte yandan bu geniş kitle gönül rahatlığıyla içinde yer alıp kendini ifade edebileceği bir sosyalist odak özlemindedir. Sadece sütten ağızları yandığı için yoğurdu üfleyerek yeme eğilimindeler ve boş laflara karınları tok.  

Üçüncüsü, hali hazırda CHP ve HDP içinde çeşitli düzeylerde yer alan geniş bir sosyalist kitle de vardır. Bunlar has CHP’li veya HDP’li değillerdir. O partiler içinde bulunmayı tercih etmeleri, dişe dokunur başka bir seçenek görememelerindendir ve pek de haksız değiller. Aslında böyle bir seçenek oluşmaya başladığı an, kan kaybının tam ters yönde yaşanacağı kesindir. Ciddi bir sosyalist odak CHP ve HDP’ye (ek olarak VP’ye) kendi lehine büyük bir kan kaybı yaşatabilir.

Barajların olmadığı ve herkesin gönlündeki adaya oy vereceği cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir sosyalist aday çıksaydı 100 bin başvuruyu iki günde toplar ve seçimde de yüzde 2-3 oranında oy alırdı derken göz önüne aldığımız tablo buydu. Bu tabloda bir değişiklik yoktur.

Tabloya dördüncü bir etkeni -henüz olasılık düzeyinde de olsa- eklemek gerekir. Türkiye’nin önünde politik ve ekonomik krizler eşliğinde çatışmalı bir süreç gözüküyor. Mevcut siyaset yelpazesi alt üst olabilir ve tamamen değişebilir. Özellikle toplumun en yoksul ve en fazla gelecek kaygısı duyan kesimlerinde (emekçiler ve emekçi çocukları) yeni dip dalgaları oluşabilir ve yeni dinamikler ortaya çıkabilir. Bu dinamikler -henüz solculaşabilirler demiyorum ama- radikal bir biçimde düzen dışına düşebilirler. Böyle bir gelişme şimdiye kadar saydığımız kesimlerden çok daha geniş bir “devrimci potansiyelin” oluşması anlamına gelir.

Kritik mesele, bütün bu kesimlere ve potansiyellere dokunabilen (sadece seslenebilen değil, dokunabilen) ve giderek oralardan beslenebilen, mevcut rutinin dışına çıkmaya cesaret edebilen ciddi bir sosyalist odağın ortaya çıkmasıdır.

Tartışabiliriz, ama bence gidişat böyle bir odağın şu veya bu biçimde (belki yepyeni bir tarzla, alışılmadık bir yolla) oluşması yönünde. Çünkü bu alanda büyük bir boşluk ve daha önemlisi büyük bir ihtiyaç var. Toplumsal koşullar da böyle bir oluşum için olgunlaşıyor.

Bu kısa seçim sürecinde de yaşandığı gibi CHP’ye sırnaşan veya HDP’ye takılan sosyalist arkadaşlara kızıyoruz ya, aslında galiba iyi oluyor. Yeni çıkışlar, bir arada durmaya çalışarak değil, yüklerden arınarak oluşur.  

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
26.05.2018- 12:23

Sosyalistlerle CHP ve HDP arasında seçim ilişkisi konusunda en başa yazılması gereken, seçimlere katılan sosyalist-komünist partisi varsa oylarını oraya yöneltmeleri olmalıdır. Yıllardır çeşit çeşit gerekçelerle CHP ve HDP'ye verilen oyların, desteğin savunulacak hiçbir yanı olmadığı anlaşılmalıdır. Bir yararı olmadığı da ülkenin bugünkü durumundan anlaşılıyor. Kısaca sol bu ülkede kuyrukçuluğu bırakmalıdır; hem kuyrukçuluk ve hem de solun güçsüzlüğünden dem vurmak büyük bir çelişki değil de nedir? Bir de ''AKP'yi geriletmek adına HDP desteklenmeli'' diyenlere ''evet, AKP'yi geriletmek önemli, bu konuda HDP'ye baraj atlatmalıyız'' demek gerekiyor ama, HDP'nin desteklenmesi adına söylenen bu sözde ne kadar samimiyet yatıyor? Daha dün devletin ele geçiriliş sürecinde AKP yerine muhalefete çatma siyasetini liberallerle birlikte sürdürenlerin bu söyleminin ne kadar samimiyeti var? Veya Kürt hareketinin AKP'yi geriletme siyasetinden ne kadar emin olacağız? ''AKP'yi iktidarda kendilerinin tuttuğunu ilan edenlerin veya gezi direnişinde olduğu gibi AKP'nin bu yolla düşürülmesini demokratik bulmayanların seçimden sonra aynı pozisyonda yerlerini almayacaklarını nasıl bilecek, nasıl emin olacağız?

24 Haziran seçimlerinin önemi ortada. Bugüne kadar yapılan bir dizi hata bizi-ülkeyi gerici bir diktatörlüğün kurumlaşabilme aşamasına getirdi. Özellikle başkanlık seçiminin -komünist bir adayın da olmaması nedeniyle- Erdoğan karşıtlığında mevzilenmenin önemi ortada. Parlamento seçiminde ise seçimin spesifik durumu bir yana komünist adayların desteklenmesi gerektiğini ve bu konunun artık tartışmasız bir alışkanlığa dönüşmesi gerektiğini savunuyorum. Türkiye solu seçimlerde de kuyrukçuluğu bir kenara bırakıp komünist partilere yönelmelidir. 24 Haziran seçimi bir yana hemen her seçime katılan TKP varken düzen partilerini desteklemenin anlamsızlığı ve yararsızlığı anlaşılmalıdır.

Türkiye'nin solcusu bir araya gelemiyor. Türkiye'de sol örgüt ve partiler arasında çok çok büyük bir nicelik farkı bulunmadığı için hiçbir yapı böyle bir birliktelikten kendisini özne haline getirebilecek bir özellik de göremiyor. Üstelik aralarında o kadar ideolojik ve politik farklılıklar varken beraberlikten bir şey ummak fazlasıyla iyimserlik.

Sol örgüt ve partiler bir araya gelemeyecek. Sol örgüt ve partiler bu halleriyle de bölünme üzerine bölünme yaşayacaklar. En küçük bir farklılık yeniden bölünme nedeni olacak. Bu kısır döngüyü yıllarca yaşadık ve yıllarca yaşamaya da devam edeceğiz. Çözüm tektir. Çözüm mevcutlardan içinden birini öne çıkarmak, daha da öne çıkarmak ve diğerleriyle arasını açmasına katkı koymaktır. Başka çare yok. Hala düzen partilerinden medet umanlar varsa artık o kesimleri yitirilmiş kesimler olarak göreceğiz. Oralara takılmadan bir komünist partisi merkeze alacağız, destekleyeceğiz, oralarda örgütleneceğiz ve sınıfsal mücadeleyi örgütsel yapı içinde sürdürmenin yollarını arayacağız! Evet, başka çare yok!

Öteden beri söylediğim, savunduğum bir gerçek var. Türkiye devriminin öncü partisi TKP'dir. Kadrolarıyla, birikimiyle, örgütsel yapısı, donanımı ve izlediği siyasetiyle diğer sol örgüt ve partilerden farklı olduğunu ortaya koymuş ve devrimin öznesi olacağını dosta düşmana kanıtlamıştır. Konuyu somutlaştıracaksak, solun bir an önce TKP'de birleşmesini sağlayacak bir çabanın içinde olmamız gerekiyor. İşçi sınıfı, sendikalar vb. diye konuyu sulandırmanın bir anlamı yok. Hiçbir sosyalist yapının işçi sınıfının örgütlü kesimlerini dışarıda bırakan ve sendikaları dışlayan bir tavır içinde olduğu iddia edilemez. Ne var ki, partinin kendisi kalabalık olmadan sınıfın ve sendikaların da dönüp bakması pek mümkün olmuyor. Bu yüzden solun ( TKP'nin) sınıfı ve sendikaları da ihmal etmeden toplumsal alanda bir adım öne çıkmış ve yüzü sola dönük kesimleri partiye kazandıracak bir siyaseti öne çıkarması gereklidir ve burada öncelik kendisini solcu olarak tanımlayan ama CHP ve HDP içinde eriyip giden kesimleri partiye kazandırmak olmalıdır.

Kalabalık olmanın önceliği böyle bir siyasi tavırda yatmaktadır.

Ve bir daha yinelenmesinde yarar var; kalabalık olmadan kitleler dönüp bakmıyor; işçi sınıfının örgütlü kesimleri ve sendikalar için de geçerli bir olgu bu ve   bir amip gibi sürekli bölünüyor olmamızın nedeni de bu!

( Devam edilecek.)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
31.05.2018- 17:58

Türkiye solunun en önemli sorun kitleselleşme konusunda yaşadığı zorluktur. Toplumsal ve siyasal alanda giderek gericileşmenin ağırlık kazanmasının nedeni de sosyalist solun bu zaafıdır. Türkiye sosyalist solun toplumsal alandaki etkisizliği düzen solunun da giderek daha sağa kaymasına neden olmaktadır. Bu yüzden sosyalistlerin önceliklik sorumluluk alanı bu sorundan kurtulmanın yolunda çaba harcaması olmalıdır. Sosyalistlerin bu alandaki güçsüzlüğü sorunu aşılmadıkça Türkiye düzeninin giderek sağa teslim olması da hep gündemi işgal edecektir.

Yine face'te rastlamıştım; bir arkadaşımız HDP'den uzak duran sol siyasetlerin Kürt halkının güvenini kazanamayacığından yola çıkıyor ve   yazısının sonunda, bu siyasetleri Kürt düşmanlığıyla ilişkilendiriyordu. Ne diyelim; cehalet sadece sağa özgü bir olgu değil ki! Sadece net'in sözde sol-sosyalist forumlarında olur sanıyordum ama bu kadar yaygın olduğunu hiç düşünmüyordum. Oysa söylediklerini doğrulayacak hiçbir veri de ortada yok. Salla gitsin! Sosyalist solun toplumsal alandaki güçsüzlüğünü aşabilmesinin yolu Kürt hareketine kuyrukçuluk yapmak olsaydı başta EMEP olmak üzere bir yığın legal ve illegal örgüt ve partiler meydanlarda milyonları toplar hale gelebilmeliydi. Yok böyle bir şey! Tam tersine sosyalist sol kendi sınıfsal mücadele alanında bağımsız bir çizgide siyaset yapabilmeli. Defalarca yineledik, yinelendi; sosyalistler sınıf mücadelesinin önüne ulusal bir mücadele geçiremezler. Öncelikleri hep sınıfsal mücadeledir. Dahası, sola alan açmayan, emperyalizmi geriletmeyi amaçlamayan hiçbir ulusalcı harekete de destek vermezler. Sosyalistlerin öncelikli ilkesi budur.

Bir seçimde herhangi bir komünist parti veya aday varsa solun amacı ve önceliği o komünist parti veya o sosyalist adaylardır. Bu kadar basit. Hiç kimse, seçime katılan sosyalist partiler veya sosyalist adaylar varken bir ulusalcı-milliyetçi partiyi işaret edemez. Sosyalist bir partiyi toplumsal alanda güçsüzlükten çıkarmak öncelikli amacımız olmayacaksa solun güçsüzlüğü ve etkisizliğinden yakınmanın bir anlamı kalabilir mi?

24 Haziran seçimlerinde oyum bağımsız sosyalist adaylara olacak. Başkanlık seçiminde ise oyumu M. İnce'ye vereceğim. AKP'nin geriletilmesi elbette önemlidir. İsteyen baraj sorunu aşma konusunda HDP'yi de tercih edebilir. Ama bu durum komünistler için ''oylar HDP'ye'' çığırtkanlığına dönüşmemelidir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
03.06.2018- 22:40

Yaklaşık 10 yıldır hemen her seçimde oyum TKP'ye oluyor. Belediye seçimlerinde başkanlıkta CHP'ye, Encümen'de TKP'ye veriyorum falan. 24 Haziran seçimlerinde de bölgemizde bağımsız sol adaylara, Aydemir Güler'e oy vereceğim. Pek çok başlıkta da bunun nedenlerini yazıyorum. Aslında şuraya gelmek istiyorum, bulunduğum yerde sosyalist adaylar olmasaydı, ne yapardım; boykot mu ederdim yoksa HDP veya CHP'den birini mi seçerdim?

Kestirmeden söyleyeyim; seçimi boykot etmek kadar anlamsız ve gereksiz bir eylem biçimi olamaz. Yani bunun gerekçesi ne olabilir ki? ''Biz düzen partilerine oy vermeyiz!'' Yani ülkenin bu koşullarında boykot kararı almanın AKP'nin ekmeğine yağ sürmekten başka nasıl bir sonuca yol açar? Ya da boykot kararı bu koşullarda sola ne gibi bir fayda sağlar? Yani bu konunun savunulacak bir yanı olduğunu düşünmüyorum.

CHP ve HDP konusunda ise, eğer bölgemde bağımsız bir sosyalist aday, örnekse Aydemir Güler olmasaydı, oyum kesinlikle CHP'den yana olurdu. Dahası HDP'ye oy vermezdim. HDP'ye oy vermenin, baraj konusunda yaşayabileceği bir sorunun önüne geçme konusunda faydalı olabileceği gibi bir nesnelliğe sahip olmasına rağmen yine HDP'ye oy vermezdim. Öyle ''Kürt düşmanı'' olduğum için de değil. Bu tür ifadelerin savunulacak bir yanı yok. HDP'ye yani Kürt hareketinin legal partisine bugüne değin hiç oy vermedim, ve bu durumları, bu siyaset anlayışları, bu söylemleri değişmediği sürece de oy vermeyecek, sempati duymayacağım.

Kürt hareketinin bütünüyle bir açıklığa ihtiyacı var!
Kürt hareketini destekleyenlerin, kuyrukçuların da öyle!

PKK bir yana, Kürt hareketinin legal partisinin Türkiyelileşmek konusunda samimi olduklarına inanmıyorum. Bana böyle bir izlenim vermiyorlar.Daha öncekiler gibi HDP de bu konuda bir netliğe sahip değil. Daha bir kaç gün önce -sanırım Pervin Buldan'dı- yine bölgedeki Kürtlerle ''ittifak''tan söz ediliyordu.   Kürt hareketi böyle bir düşünceye sahipse, yani bölgenin etnik yapısına uygun bir siyaseti Türkiyelileşmekten daha fazla önemsiyor ise bu siyasetin sosyalist siyasetle kesişen bir yanının olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Kürt hareketinin orta ve uzun vadede ayrışma gibi bir siyaseti öncelemesi hem iki tarafta milliyetçiliğin yükselmesine neden olarak sol bir zeminin ortadan kalkmasına yol açmakta ve iki kesimin yoksul sınıflarının bir araya gelmesini de olanaksız hale getirmektedir.

Kürt sorunu ulusal özellikle de içeren bir sınıfsal sorundur. Sosyalistlerin konuya bakışı budur. Anti emperyalist olmayan, emperyalizmi geriletmeyi amaçlamayan ve sola alan açmayan hiçbir ulusalcı-ayrılıkçı hareket de sol tarafından desteklenemez.

İşte böyle bu bakış çerçevesinde, eğer 24 Haziran seçimlerinde bölgemde sosyalist bağımsız adaylar olmasaydı CHP'ye oy verir, HDP'yi tercih etmezdim.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
20.06.2018- 22:30

Uzun, çok uzun bir zaman boyunca Kürt hareketinin içinde fiili olarak çalışacaksın, solcu-sosyalist olduğunu söyleyip Kürt hareketinin en olumsuz tavrına bile ses çıkarmayacaksın, siyaseti Kürt milliyetçiliğinin penceresinden yorumlayacaksın ve şimdi, belki de hem HDP'nin ve hem de ülkenin en ihtiyaç duyduğu bir kesitte ''HDP'ye oy vermem arkadaş''   diyeceksin!

İşte bu olmaz!

Baştan beri kuyrukçu bir tavır sergiliyordun, yanlıştı; bu kez boykot diyorsun, yine yanlış!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
12.01.2019- 11:19

Yine bir seçim dönemi ve yine ittifaklar, sosyalistler ve CHP ile HDP gündemde... Ne yapmalı?
Sosyalistler 31 Mart seçimlerinde nasıl bir siyasal tutum almalı sorusu solun yanıtını aradığı bir soru. Aslında değişen de bir şey yok. Kuyrukçular hala kuyrukçu söylemlerine devam ediyorlar. TKP son iki seçimde farklı bir yol tutturmuş durumda, ÖDP yine çok da net değil, daha doğrusu net olan yanını yüksek sesle pek de dile getirmiyorlar.

Yapılması gereken üzerinde de burada detaylı olarak durmanın yararı var.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 6
14.01.2019- 04:22

Evet, bir seçim dönemi daha geldi çattı ve düzen partilerinin tamamı da kendilerince bir ittifak kuruyorlar. AKP uzunca bir zamandır ''cumhur ittifakı'' adıyla MHP ile kol kola. CHP İYİ parti ile ''millet ittifakı''nı kurmuş; HDP ise bir yandan kuyrukçu yapıları doğal müttefik haline getirirken bölgede ne kadar Kürt etnisitesini öne çıkartan yapı varsa, bunlara İslamcı ''Azadi'' partisi de dahil bir ittifak kurmuş. TKP de bağımsız bir kimlikle seçimlerde boy gösteriyor.

Peki, ne yapılacak; ne yapılması gerek?

Bence, bundan böyle her seçimin özgün iki karakteri var. bUnlardan biri seçime girecek sol-sosyalist yapıların seçim dışında olduğu gibi seçimlerde de bağımsız karakterine korumak ve ikincisi, artık devlet haline gelmiş bulunan AKP'yi seçimlerde yenilgiye uğratmak. Bana göre sosyalistlerin girecekleri her seçimde önlerine koymaları gereken ikili görev budur. Hem sola destek ve hem de AKP'yi geriletmek!

Bu nasıl olur?

Daha önce de yapılmıştı; seçim eğer şimdiki gibi belediye seçimiyse encümen seçiminde sol-sosyalist partiye destek vermek, il, ilçe ya da büyükşehirde de, AKP'ye en yakın ''muhalif'' partiye oy atmak. Bu yapılırken de neden böyle davranıldığı konusunda her türlü açıklamayı, yapmak, sol sosyalist propaganda ve ajitasyonu yine uygun bir siyasi dille sürdürmek. Seçim genel bir seçim olsaydı, o zaman her koşulda sol-sosyalist partiyi destekleyebilirdi; AKP konusunda fazlaca bir sorun yaratmazdı.

Başka başlıklarda da sürekli yineleme gereği hissediyoruz; ''düzen partilerinin hepsi bir, hiçbirine oy verme'' demek dolaylı bir destek anlamına gelmektedir. Bu söylemin iler tutar bir yanı yoktur. AKP'yi hafife almaktır; ülkenin gidişatında etkin bir rol oynamayı reddetmektir; bu yapıya uygun bir siyaset ortaya koyamamaktır. Ve üstelik böyle bir siyasi söylemi önemseyen bir siyasi kadronun seçime katılma hakkı elde edebilmiş TKP'yi görmezlikten gelmesi de,savunageldiği siyasette ne kadar samimi olduğu konusunda da kuşkular yaratmaktadır.
Artık bu tür dar siyasi değerlendirme ve beklentilerin AKP Türkiye'sinde aşılması gerekmiyor mu?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 7
15.01.2019- 09:43

Daha anlaşılabilir olmak adına encümen seçimlerinde oyum TKP'den yana olacaktır. Hem büyükşehir ve hem de ilçede oyumu CHP'ye vereceğim.   CHP'ye verdiğim oyun karşılığı AKP'yi geriletmiktir. Nasıl oluyorsa, ne kadar olacaksa öyle.

Aslında bu başlıkta olabildiğince solun CHP ve HDP karşısındaki tutumuna değinmek istiyorum. Daha önce de söylemiştim; CHP'yi HDP'den, CHP sempatizanlarını HDP'lilerden çok daha fazla önemsiyor ve sol-sosyalizme çok daha yakın buluyorum. CHP kitlesinin yüzü aydınlanmaya, laikliğe, sola ve sosyalizme çok daha fazla dönüktür. Yıllardır başta SF olmak üzere sözde sol-sosyalist forumlarda yazılıp çizilenler bu söylediğimin kanıtı değil mi? HDP'ye en yakın partinin AKP olduğu iddia edilmedi mi ve bir tek itiraz yükseldi mi buralardan?

Kürt hareketinin içine girdiği sürecin onu soldan kopardığını sadece etnik bir hedefe kilitlediğini, Kürt milliyetçiliğinin yanına dinciliği, Şeyh Said sevdasını eklediğini böyle bir iklimde solun ve sosyalizmin yeşeremeyeceğini düşünüyorum. Kürt hareketinin solculuğu artık sadece ''Kürdü savunmak, Kürt hareketinin yürüttüğü siyasetin kayıtsız koşulsuz yanında olmak''a dönüştü. Öcalan'ın Marks ve Lenin üzerine söylediklerini de bu havuzun tepesine yerleştirdiğimizde buradan bir sosyal demokrasinin bile çıkması pek mümkün görünmemektedir. Üstüne üstlük bir de şu ''bölücülük'' konusunda hala netleşememek başlı başına bir rahatsızlık kaynağı. Kürt hareketinin izlediği siyasetin bölgedeki halklara hiçbir fayda getirmediği, getirmeyeceği, bu siyasetin ülkemizde iç savaş çıkmadan gerçekleşme olanağının olmayacağı da bir başka gerçek.

Böyle bir tabloyu, ideoloji ve siyasetinin merkezi haline getiren bir yapıyı desteklemek akla ziyandır.

Kürt hareketine ve özelde HDP'ye olumsuz yaklaşmamın nedeni bu ve ''AKP karşısında öne çıkan muhalif harekete oy veririm'' derken kastım da HDP ile ilgili bıçak durumu sırtı koşulunu koymalıyım. AKP'nin veya HDP'nin kazanacağı açık olan bir yerde oyum TKP'nin olacaktır.

CHP konusunda söyleyeceğim şudur: AKP için söylenenlerin hemen hemen hiçbiri ile HDP hakkındaki eleştirilerimizin önemli bir kısmı CHP için geçerli değildir. Eleştirilecek bir yığın durumu ve söylemi var. Yanlış üzerine yanlış içindeler. Ama ne etnik bir siyaset ve ne de temelden laikliğe aykırılık...

( Tekrar etmekte, altını çizmekte yarar görüyorum. Eleştirim Kürt hareketinin siyasetinedir. Yoksa Kürt halkı, Kürt emekçisine değil. Bu ülkede sosyalizm Kürt emekçisinin içinde bulunduğu bir mücadele olmadan gerçekleşmez. Bu ülkede Kürt halkı birinci sınıf yurttaştır. Ve sosyalist mücadele Kürt emekçileri için ulusal haklar da içeren bir sınıf mücadelesidir. Amerikan emperyalizmiyle kol kola etnik bir siyasetten ne Kürt halkına ne de bölgedeki diğer halklara huzur, barış ve özgürlük gelir. Bölgede ikinci bir İsrail oluşumuna karşı çıkmak da solun önceliği değil midir?)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 8
21.01.2019- 10:29

Şu ''AKP'yi geriletme'' konusunda bir iki söz söylemekte yarar var; çünkü ''hepsi bir'' söyleminin dayanaklarından biri de olası bir seçim yenilgisinin AKP'yi geriletmeyeceğine dayandırılmak isteniyor.

Evet, olası bir seçim yenilgisinin ve belli başlı belediyelerin AKP'nin elinden alınmasının devlet haline gelmiş AKP'yi ne iktidardan edecek ve ne de belediye dışında kazandığı mevzilerin el değiştirmesini sağlayacaktır; doğru. Dahası, kayyum mekanizmasını işleterek ve dahası gerekçeler yaratıp seçimi iptal ederek de kendisi için kabul edilemez sonuçların kendisine yükleyebileceği zararları bertaraf edebilmek potansiyeline de sahiptir. İyi de bu kadar ''zorlama'' içine girebilecek olması bile AKP'nin toplumsal alanda geriletildiği anlamına gelmeyecek mi? ''AKP yanına MHP'yi de almasına rağmen sandıktan çıkamadı '' düşüncesinin çok net olarak billurlaştığı anlamına gelmeyecek mi? AKP'ye bir seçim yenilgisinin yaşatıldığını göstermeyecek mi? AKP'nin seçim yoluyla da bir yenilgi tattığını ve AKP için inişin bu sandık sonuçlarıyla da belirginleştiği anlamına gelmeyecek mi? Ve bence en önemlisi, AKP'nin müzmin karşıtı olan aydınlanmacı, yurtsever ve yüzü sola dönük toplumsal kesim üzerinde bir moral motivasyonu sağlamayacak mıdır?

Ve bütün bu somut gerçekler ışığında '' seçim sonuçları ne olursa olsun, AKP gerilemeyecektir'' kehanetinde bulunmak ne kadar doğru, siyaseten ne kadar yararlı?

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]