Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları
03.09.2018- 15:14

Ender Helvacıoğlu ilginç bir yazıya imza atmış. Bence de konuşulmasında yarar olabilecek bir konu. Bir solcu nasıl davranmalı, hangi asgari müşterekleri olmalı, neyi yaparsa ayıp karşılanabilir...-falan!

Eklemeler yapılabilir, zaman zaman genişletilebilir de!

Solcu ‘ayıplar’ - Ender Helvacıoğlu

Derya gibi bir konudur bu. Derin kuramsal (ideolojik, politik, sosyolojik, psikolojik, hatta antropolojik) analizler de yapılabilir. Genişçe bir vakit bulursam bütün bu boyutlarını tartışarak yazmak isterim ama yeri burası değil. Örnekler üzerinden gideceğiz; hem böylece herkes dilediği gibi tartışır, kuramın altında ezilmeden özgürce yorumunu getirir.
Halim Abi’miz vardı (Halim Spatar). Eski TKP’li, 1951 tevkifatında gençlik sorumlusu olarak içeri girmiş. Birkaç yıl önce kaybettik kendisini. Zaman zaman buluşur sohbet eder, anılarını anlattırırdık. Hiçbir zaman TKP’deki kod adını söylememiştir. Ölümünden iki yıl önce bir sohbette sormuş ve ısrar etmiştim. “Biz o adı mezara götürmek üzere aldık” demiş, söylememişti. Gerçekten de götürdü.

Demek ki, bir komünistin kod adını, bilmesi gerekenlerden başkasının öğrenmesi ayıptır. Ortada öyle bir parti kalmamış, üzerinden 60 yıl geçmiş olsa bile…
Bizim kuşağın (78 kuşağı) “ayıp” gördükleri çok daha fazladır. Bunlardan bazılarını aşırı bulanlarınız olabilir (ben nasıl Halim Abi’ninkini aşırı buluyorsam), haklıdırlar da; ama bazıları bence hâlâ geçerlidir.

Örneğin bizim taze devrimci olduğumuz dönemlerde kot giymek ayıptı. Amerikan emperyalizminin simgesi olarak görülürdü. Onlu-yirmili yaşlarımda kotlu bir fotoğrafım yoktur. Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmen annem-babam da bana hiçbir zaman kot almamıştı; demek Kemalistlerin de tutumu böyleydi (onlarla parka mı pardösü mü tartışması yapardık). Sonraları birileri kotun Amerikan işçi sınıfının giysisi olduğunu söyleyiverdi de kot giymeye başladık.

Bilinen örnektir: kola içmek ayıptı. O da emperyalizmin simgesiydi. Ben ilk kolamı 30’umda falan içmiş olabilirim. Gerçi bu ayıp hâlâ devam ediyor sanırım; hatta genişleyerek… Birkaç yıl önce tesadüfen bir arkadaşla Kadıköy-Starbucks’ta buluşma gafletinde bulundum. Görülmüşüm! Lafı çıktıydı, “Ender Abi Starbucks’ta kahve içiyor” diye. Bir daha önüne yolum düşse bile on metre uzağından geçtim hep...

Ortalıkta bir şey yemek ayıptı. Örneğin hâlâ otobüste, vapurda simit bile yiyemem. Alamayan olur, özenen olur… ayıptır.

Sevgini, aşkını ortalık yerde göstermek, ilan etmek çok ayıptı. Zaten âşık olarak yeteri kadar zaaf içindesin, bir de bunu göze sokuyorsun! 1990’ların ortalarıydı, eşimle birlikte İTܒye yolum düşmüştü; kapıdan girerken gayri ihtiyari elini bırakıvermişim. “Ender” demişti, “Biz sevgiliyiz, sevgililer el ele, kol kola gezerler”. Gel de anlat, ben buralarda yürüyüşler yapmışım, forumlarda konuşmuşum, şeflik taslamışım, şimdi kızın biriyle el ele… eskilerden bir gören olur, ayıptır!

Örneğin randevuya gecikmek ayıptan da öteydi, ceza gerektiren bir zaaftı. Daha tüyü bitmemiş delikanlıyken ilk randevuma üç dakika geç kalmıştım. Toplantıda üzerinde bir saat konuşulmuş, neyse ki deneyimsizliğime verilmişti de örgütlü devrimciliğim daha başlamadan bitmemişti. O gün bugündür, her randevuma iki dakika (sakın ha daha fazla değil, o da zaaftır) önce giderim.

Kadına vurmak da ayıptı. “Kadına vurmak” derken aile içi şiddeti falan kastetmiyorum, o zaten ayıptan da öte; kastım devrimci kavgalarda kadınlara el kaldırmamak. Biz Maocuyduk, bu tutumu savunurduk; ama daha modern olanlarımız vardı, onlar kadın-erkek dinlemez girişirlerdi. Bu nedenle TKP’li kadınlardan (biz el kaldıramadığımız için) dayak yemişliğim de vardır. Tabii zamanla biz de modernleştik, enayiliğin alemi yok!

Türkü bilmemek de ayıptı. Ben kolej çocuğu olduğum, rock, caz, blues dinleyerek yetiştiğim için türkü dağarcığım çok zayıftır. Hâlâ dost meclislerinde çekerim bu ayıbın acısını.
Daha pek çok örnek verilebilir: Kütüphanesi olmamak, ceddiyle övünmek, milliyetini sormak, hemşerilik yapmak, rakı içmek (köpek öldüren şarapları varken), filtreli sigara içmek, otomobil kullanmak, tatile çıkmak, başarı ve yetenekleriyle övünmek (ve övülmek)… bunlar ayıp şeylerdi. “Bacılar”, kendilerine özgü farklı ayıp örnekleri de verebilir.

Bazıları aşırıdır bunların; ama bazıları tavsamaması, savunulması ve genç kuşaklara aktarılması gereken davranışlardır.

Şimdi daha güncele ve bu aktarılması gereken örneklere gelelim. Hele şu yaşadığımız imaj çağında…

***

Örneğin, bir devrimcinin şu kadar yıl içerde yattığını, şöyle işkence gördüğünü ikide bir hatırlatması ayıptır ve hâlâ ayıplanmalıdır. Gördüğü zulmü ranta çevirme ve halka bedel ödetme anlayışının dışavurumudur bu. Burası Türkiye arkadaşım, Norveç değil; burada içeri girmek de var, işkence görmek de, hatta asılmak, kurşuna dizilmek, ortadan kaybedilmek de…

Bir devrimci daima sınıfına, halkına, vatanına borçludur. Nicelleştirilecek bir borç değildir bu; boynumuzun borcudur (Deniz’in boynu gibi). Devrimci, borçlu gelir borçlu gider. Anamıza babamıza borcumuz var, ödeyemedik. Yavuklumuza borcumuz var, ödeyemedik. Halkımıza borcumuz var, ödeyemedik. Devrimci, ödenemeyen borçların insanıdır…

Örneğin, bir devrimcinin başına gelmeyen konularda ahkâm kesmesi de ayıptır ve hâlâ ayıp sayılmalıdır. Cezaevinde şöyle yatılmalı, işkencede böyle tutum alınmalı diye ders verme hakkı, bizzat o tezgâhlardan geçenlere aittir. Bunları yaşamayanların öğretmeye değil, bir bilenden öğrenmeye ihtiyacı vardır ancak. Uzun süre cezaevinde yatmadığım ve işkence görmediğim (dayağı sopayı işkenceden saymıyorum) için bu konularda tek bir laf etme hakkı görmem kendimde.

Örneğin, yenilgiyi-ezilmeyi göstermek, bununla övünmek ayıptır; doğru bir propaganda tarzı da değildir. Sosyal medya, polis dayağıyla yüzü-gözü morarmış, yakası-bağrı dağılmış, yerlerde sürüklenen devrimci fotoğraflarıyla dolu. Hatta marifetmiş gibi paylaşılıyor bunlar. Daha önce de yazmıştım: kendi gücüne güvenmeyen “kurtarılmayı bekleme” tutumudur bu. Emekçiler ezilenlere sadece acırlar, peşlerinden gitmezler.

Örnek aldığımız devrimci önderlerin böyle tek bir fotoğraflarını gösteremezsiniz. Olsa bile bunları düşman yayar, karşı propaganda için. Bırakın devrimciliği, küçük bir çocuk bile karşı mahallenin bıçkınından dayak yiyip gözü morarsa yarası geçene kadar evden çıkmaz, utanır. Delikanlılığın gereğidir bu…

Örneğin, siyasi polemiklerde kişilik tartışması yapmak, küfür etmek, alay etmek, hele belden aşağı vurmak çok ayıptır. Politik yetersizliğin göstergesidir bu. Yüz yüze gelmeden siyasi mücadele yapıldığı (daha doğrusu yapıldığının sanıldığı) internet çağında çok rastlanıyor bu tutumlara. Üç gün önce yere göğe sığdıramadığı, Lenin’e benzettiği kişiye, ters düştüğünde ağza alınmadık küfürler savurmak, kişiliğine saldırmak örneğin… Bunları yapanlar uyarılmalı ve politik düzleme davet edilmelidir.

Hele siyasi muarızlarını kolayca “ajanlıkla, döneklikle” itham etmek, biraz abartmama izin verin, ölümü göze almakla eşdeğerdir. Bunlar ciddi suçlamalardır ve kanıt ister. Ajanlığın, dönekliğin tartışması olmaz. Bir devrimci, kendisine böyle suçlama yönelten kişiyle bu konuyu tartışmaz; gördüğü yerde dalar. Dolayısıyla böyle ithamlarda bulunmadan önce beş kere düşünmek ve ispat etmek gerekir.

Daha pek çok örnek verilebilir; farklı yönlerden de ele alınabilir bu konu. Ama köşe yazısı boyutlarını aşmayalım. Yeri geldiğinde yazarız yine.

Son bir şey söylemek isterim: Devrimci haksızlık yapmaz, hak yemez. Bilmeden yaptıysa eğer, bin kere özür dilemesi gerekir. Ve devrimci haksızlığa boyun eğmez; özellikle başkasına yapıldığında…

Çok da zor değildir devrimci olmak. Aşkın değerler değildir bu yazdıklarım, emekçi değerleridir; emeğe saygının gerekleridir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
10.09.2018- 19:25

Sevgini, aşkını ortalık yerde göstermek, ilan etmek çok ayıptı. Zaten âşık olarak yeteri kadar zaaf içindesin, bir de bunu göze sokuyorsun! 1990’ların ortalarıydı, eşimle birlikte İTܒye yolum düşmüştü; kapıdan girerken gayri ihtiyari elini bırakıvermişim. “Ender” demişti, “Biz sevgiliyiz, sevgililer el ele, kol kola gezerler”. Gel de anlat, ben buralarda yürüyüşler yapmışım, forumlarda konuşmuşum, şeflik taslamışım, şimdi kızın biriyle el ele… eskilerden bir gören olur, ayıptır!

Helvacıoğlu'nun burada yazdıklarını şimdilerde biraz da gülerek okuyoruz. Ama bunların hepsi yaşandı. Sosyalizm mücadelesi başlı başına bir aşk ve sevda gerektirirken kadın ve erkek arasında bir aşk ve sevdanın yaşanmıyor oluşu o zamanki bilinc göre çok fazla yadırgatıcı gelmiyordu. Erkekler ''abi''ydi, genç kızlarımız ''bacı''. Cinsel kimliklerimiz yokmuş gibi davranıyor, yan yana gelebilmek ancak kardeşçe terimlerle olanaklı oluyordu. Devrimci mücadele içindeyken, ufukta devrim varken aşk ve sevdaya ayıracak zamanımız yoktu ve gerekçemiz de buydu!

Ne günlerdi!

Şimdi biraz da gülerek hatırladığımız o günlerdeki ''ayıplı'' davranışlar bir yana, hatırlandığında mutlaka altının çizilmesi gereken bir konu var; devrimci samimiyetimiz! İnternet çıktı sanki mertlik bozuldu. Hepimiz değil ama, bir kısmımızda bu bağlamda bir sorunun ortaya çıktığı da gerçek. 12 Eylül öncesine göre devrimci-sosyalist saflarda bulunduğu iddiası taşıyan kişilerin ( hadi bir kısmında diyelim) bir samimiyet sorunu ortaya çıktığı da bir gerçek. 12 Eylül öncesinde görülmeyen bir olumsuzluk bu! Ever, sanal dünyanın hayatımıza iyiden iyiye girişiyle birlikte bir samimiyet sorunu da ortaya çıktı.

Bilmediğimiz, iyice anlayamadığımız, kavrayamayıp tam anlamıyla bilince çıkartamadığımız konularda sanki biliyormuşuz gibi bir tavır içine girmeyi görmek gerçekten üzücü. Daha önceleri hiç karşılaşmadığımız bir durum bu. Daha önceleri bilmediğimiz konularda öğrenmeye çalışır, daha fazla bilenleri sonuna kadar dinleme ve anlama çabası gösterirdik. Bu özelliğimizi yitirdik. Özellikle internet ortamının sanallığı kimi tavırların da sanal ve yapay olmasına da yol açtı. Kuşkusuz konunun toplumsal ve psikolojik bir yanı da var. Ama bir solcuya, solcu olduğunu iddia edenlere gerçekten yakışmıyor. Çünkü bu tavır, bu samimiyetsizlik yazıya döküldüğünde hemen sırıtıyor. Yazının eksik ve yanlış bilgilere dayandığı, tutarsızlığı ve samimiyetsizliği bas bas bağırırken okurları aldatmaya eğilimli bu tür yazılar gerçekten de iç burkuyor, dahası sola zarar veriyor. Gerekirse daha da somutlaştırılabilir ama, şimdilik şu kadarını söyleyelim; 12 eylül öncesi ile sonrası arasında böyle bir nitelik farkı da var.

Ne gariptir ki, özellikle 12 Eylül öncesini şöyle ya da böyle yaşamış kişilerde daha fazla görülen bir olumsuzluk bu!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
21.10.2018- 02:49

Bilmediğimiz, iyice anlayamadığımız, kavrayamayıp tam anlamıyla bilince çıkartamadığımız konularda sanki biliyormuşuz gibi bir tavır içine girmeyi görmek gerçekten üzücü. Daha önceleri hiç karşılaşmadığımız bir durum bu. Daha önceleri bilmediğimiz konularda öğrenmeye çalışır, daha fazla bilenleri sonuna kadar dinleme ve anlama çabası gösterirdik. Bu özelliğimizi yitirdik. Özellikle internet ortamının sanallığı kimi tavırların da sanal ve yapay olmasına da yol açtı. Kuşkusuz konunun toplumsal ve psikolojik bir yanı da var. Ama bir solcuya, solcu olduğunu iddia edenlere gerçekten yakışmıyor. Çünkü bu tavır, bu samimiyetsizlik yazıya döküldüğünde hemen sırıtıyor. Yazının eksik ve yanlış bilgilere dayandığı, tutarsızlığı ve samimiyetsizliği bas bas bağırırken okurları aldatmaya eğilimli bu tür yazılar gerçekten de iç burkuyor, dahası sola zarar veriyor.

Evet, bilmediğimiz konularda sanki biliyormuşuz gibi bir tavır içine girmek internetin yaygınlaşmasıyla birlikte olağan hale geldi. Marksizm'in bir iki kitapla veya birkaç internet makalesiyle öğrenileceği gibi bir algıya sahibiz. Tıpkı anlaşılıp anlaşılmadığı meçhul bir iki kitap okumaya çalışmakla doktor olunabileceği algısı gibi bir yanlışlık bu. Anlaşılması gereken şey belli bir yaştan sonraki çabaların Marksist bütünlüğün anlaşılmasında yeterli olamayacağı gerçeğidir. Sadece bu da değil, belli bir eğitimimiz yoksa, belli bir zaman ve maddiyat olanaklarına sahip değilsek de Marksizmi kavrayabilmek pek de mümkün olmuyor. Bu yüzden işçi sınıfının veya emekçi kitlelerin kitlesel olarak kendi tarihsel çıkarlarının farkına varabilmesi mümkün değildir, diyoruz. Bu yüzden sınıfın kendi güncel ve tarihi çıkarlarının bilincine varması için de siyasal devrim gereklidir, diyoruz. Şimdi böylesine gerçekler ortadayken, internette dolaşmayla Marksist teorisyenliğe soyunma çabası sadece bir karikatür ortaya çıkartıyor; sadece bir karikatür!

Ve aynı zamanda rahatsız edici bir samimiyetsizlik!


Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]