Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları
27.10.2018- 02:06

Şurası kesin, Erdoğan rejiminin ayakta kalması için girilen her seçimin kazanılması gerekiyor. Erdoğan gücünü seçimlerden almaktadır ve yitirilen her seçim de Erdoğan rejiminin ileri atılımında bir set olarak karşısına dikilecektir.

Gerçekler böyleyken, Erdoğan'ın hiçbir seçimi kaybetme lüksü de yokken MHP'nin desteklemediği bir seçimin yitirilme tehlikesi varken neden böyle bir gelişme oldu? Erdoğan böyle bir çatırdamaya neden izin verdi, neden önüne geçemedi?  

Sorular arttırılabilir. Bozulma yeniden onarılabilir de. Ya da MHP'nin yerini başkaları alabilir. Seçimler 31 Mart'ta. Göreceğiz. Şimdi iki önemli sosyalist aydının yazdıklarıyla yetinelim. Sonrasını daha net göreceğiz.

Kemal Okuyan'dan:

Milliyetçilik yordu azıcık açılım mı şey etsek…


Bir süredir konuşulan oldu ve Erdoğan Bahçeli’ye “kenarda dinlen” dedi. Konuşulan, Erdoğan’ın ABD ile ilişkileri düzeltmek için türlü hesaplar yaparken, hem azıcık “özgürlükçü” takılacağı hem de Kürt sorununda sadece “terörle mücadele”nin dilini kullanmaktan vazgeçeceğiydi.

Ant tartışması bu açıdan Erdoğan’a istediği fırsatı verdi. Grup toplantısında MHP ile polemik yaparken “Türkçülük yaparsanız, Kürt vatandaşlarımızın da Kürtçülük yapma hakkı doğar” diyerek bir fasılayı daha kapattı. Ve ne ilginçtir aynı gün HDP’den hükümete “masaya oturalım” çağrısı geldi.

Masaya otururlar, oturmazlar, bu yanıtını kısa sürede alabileceğimiz bir şey değil. Bildiğimiz o sofralardan, hayırlı bir şey çıkmayacağıdır.

Ancak yerel seçimler öncesinde MHP ile ittifakın bozulmasına ant meselesinin bahane edilmesinin bir dizi nedeni olduğunu söyleyebiliriz.

Her şeyden önce semboller için verilen mücadele, bir sürecin başlangıcında, henüz daha yol alınmamışken değer taşır. Adı üzerinde “sembol”, kendisinden daha çok temsil ettikleriyle önem kazanır. Eğer bugün tartışılan ant, AKP öncesi Türkiye’yi temsil ediyorsa, zaten korunaksızdır, anlamını yitirmiştir. AKP’nin yıkıcı misyonu onun arkasını boşaltmıştır. Kaldı ki, bugün siyasi iktidara karşı mücadelede ille sembollere yaslanılacaksa, tartışılan andın topluma enerji vermesi de olanaksızdır. AKP bunu biliyor ve muhalefeti “ant kırmızı çizgimizdir” noktasına getirmeye çabalıyor.

Böylece utangaç adımlarla dolaylı bir ittifak için temaslara başlayan CHP ile HDP’ye daha hemen işin başında “benimle dans edemezsiniz” demiş oluyor, muhalefet cephesinin arasına antla giriyor.

Evet, yıllardır söylüyoruz Erdoğan ittifak bozma meraklısıdır ve bunu iyi becermekte, kendisine karşı gelişen yakınlaşmaları ya boşa düşürmekte ya da zayıflatmaktadır. Ant hamlesinin zamanlaması bu açıdan anlamlıdır ve “beni yok sayarak bu ülkeyi yönetemezsin” demekte olan HDP’yi illa ki etkilemiştir. Herkesin gönlünde bir Erdoğan yatıyor!
O iyi, danışmanları kötü; Ergenekoncular onu rehin aldı; bizim çizgimize geldi, vatan savunması yapıyor; Erdoğan kandırılıyor…

Daha önce de söyledim, Erdoğan artık bu ülkede hem iktidar hem muhalefettir ve bunu Meclis’teki muhalefete borçludur.

Ancak MHP ile ittifakın bozulmasının başka nedenleri de var. Erdoğan ABD ve Almanya ile ilişkileri hızla düzeltmek istiyor. Bu devletlerle itiş kakışta çok fazla tribüne oynadı, doğal olarak gündemde hep fazla yer işgal etti. Dünyanın neresine giderseniz gidin bir Erdoğan algısı var ve bu algıyla uğraşmaya memleketin yarısını savcı yapsa yetemez. Neredeyse bütün gazete ve dergilere kapak olan bir siyasetçiden söz ediyoruz.

Öte yandan bu gazete ve dergiler de (hepsi olmasa da çoğunluğu ve özellikle en büyükleri) arkalarındaki güçlerin çıkarları doğrultusunda düdük öttürdüklerinden yarın Erdoğan övgüsüne başlayabilirler. Nasıl Putin’in etkili ve başarılı yayını Sputnik yıllarca “savaş suçlusu” diye itham ettikten sonra şimdi “asrın lideri” diye kutsuyorsa Reis’i, bunu batı basını da yapabilir pekala.
Ama biraz malzeme gerek. ABD ve Almanya’da iktidarlar Erdoğan’la sürmekte olan zorlu pazarlıklarda bir noktaya gelirken, azıcık değişik bir Erdoğan portresine ihtiyaç duyacaklar.
Bundan kolayı ne ki!

11 Kasım’da Paris’te bir araya gelecekler. Erdoğan bu yolculuğa “Suudiler zalim, biz özgürlükçüyüz” diyerek, MHP yükünü boşaltarak, “Kürt kardeşlerim”e dönerek çıkacak. E zaten papaz da evine döndü! Bir süredir kendi içinde tutarlı bir stratejiyle hareket ediyorlar.
ABD ve Almanya’ya karşı tuttukları kozları, onlar elde patlamadan kullanmak için en uygun zamanın geldiğini düşünüyorlar.

Üstüne, bu çabalarının yerel seçimlerde oya da yansıyacağından eminler.

Elbette aşırı hassaslaşmış dengeler, karmaşık uluslararası ilişkiler izin verirse… Vermezse, manevra yapmaktan kolay ne var!

Nasılsa mazruf aynı, zarfı değiştir dur.

Evet, sevgili okur, ısrarla diyoruz ki…

Bu düzen değişmeli, maskeler değil!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
27.10.2018- 02:09

Cumhur ittifakı çatal kazık mı? - Metin Çulhaoğlu


Son haftanın en önemli siyasal gelişmesi “cumhur ittifakı” denilen siyasal oluşumun en azından yerel seçim ayağının Bahçeli’nin çıkışıyla ağır bir darbe almasıydı.

Siyasette böyledir, biliriz: Partiler ve liderler güncel gelişmeler üzerinden itişirler kakışırlar, ara sıra birbirlerine yakınlaşırlar ve böyle sürer gider. Bizler de bu güncel süreçleri izleyip değerlendirmeye, yakın dönemde olabilecekleri kestirmeye çalışırız. Ancak, belirli bir öğretiyi benimsemişsek ve belirli bir tarih anlayışına sahipsek bu süreçlerin temeline ya da geri planına da bakmak gerekir.

Oraya gelmeden, Erdoğan’ın ve saray rejiminin yaşadığını düşündüğümüz ciddi bir sıkıntıya kısaca değinelim.

Erdoğan ve siyaseti istediğini elde etmiş görünmektedir. Bugün Türkiye’de tek adama odaklı, bu tek adamın dediği dedik çaldığı düdük olan, en hafif deyimle “otoriter” bir rejim vardır. Gelgelelim bu rejim, kendi felsefesi, siyaset anlayışı ve diğer özellikleriyle pek bağdaşmayacak şekilde birtakım kritik uğraklardan da geçmek zorundadır: Referandumlar, genel seçimler ve yerel seçimler…
       
Başka bir deyişle, rejimin ve başındaki kişinin doğası ile bunların her şeye rağmen “seçmen onayına” bağlı olması arasındaki açı birileri için sıkıntı kaynağıdır.

Önümüzdeki yerel seçimlerin “ikinci bir kararnameye kadar” ertelenmesi olasılığını bir yana bırakırsak, bu seçimlerde rejimin önemli kimi büyük illeri kaybetmesi kendi otoritesini çizecek mahiyette bir gelişme olacaktır.

Şapkadan yeni tavşanlar çıkarılmazsa rejim böyle bir riski göze alabilecek durumda değildir ve bugünkü verilerle bakıldığında rejim, ittifakın “bozulduğu” söylenen bu ayağını bir şekilde onarmak ya da ikame etmek için mutlaka bir şeyler yapacaktır.
 
***

Türkiye’de bugünkü düzenin sürmesi (kimileri için “beka sorunu”), dincilikle milliyetçiliğin belirli bir alaşımını mutlak anlamda zorunlu kılmaktadır. Ne sadece dincilik ne de sadece milliyetçilik; ikisi bir şekilde bir arada ve iktidarda olmalıdır. Türkiye’de düzenin bu ikisinin başrollerde yer almadığı “liberal” bir yapılanmayla da kendini sürdürebileceği iddiası, en fazla ülke gerçeğinden büsbütün kopuk “üst akıl aslında neyi ister” türü zihin egzersizlerinin konusu olabilir.

Asıl konumuza dönersek; rejim ve lideri mevcut düzenin dayattığı bu zorunlulukla ilgili tekelci bir anlayışa sahiptir. Kendisinin merkezde durduğu her ittifak, önünde sonunda müttefikin soğurulması, elindeki bayrağın alınması, o tarafın yok edilmesi ya da büsbütün etkisizleştirilmesi hesabına dayanmaktadır.

Rejimin MHP ittifakı, milliyetçilik bayrağının bu partide kalabileceği kabulüne dayanır gibi görünmesine rağmen geri planda iki hesap içeriyordu: O bayrağın o partinin elinden alınması ve bürokraside olsun başka yerlerde olsun geleneksel laik-Kemalist kesimlere biraz daha hoş görünme çabası…  

Bizce, MHP de müttefikinin bu niyetini bilmektedir; bildiği için de son dönemde el yükseltme ve daha fazlasını koparma zamanının geldiğini düşünmüştür.
 
Cumhur ittifakının yara alması konusunda yapılabilecek en hatalı yorum ise şu olacaktır: Bir zamanlar “milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık” demiş olanların daha sonra üzerlerine aldıkları bu milliyetçilik kamburundan kurtularak yeniden fabrika ayarlarına dönmeleri ve (bu vesileyle) örneğin Kürt sorununda yeni bir çözüm masası kurulabileceği beklentisi…
Oysa bize göre rejim ve lideri milliyetçilik kamburundan kurtulmak şöyle dursun, bu bayrağı da tekeline almak niyetindedir ve “milliyetçiliğin ne kadarı olacaksa onu da ben yaparım” demektedir.  

***

Süleyman Demirel 70’li yıllarda koalisyon hükümetlerine olan mesafesini bu hükümetleri “çatal kazık” şeklinde niteleyerek ifade etmişti; ama sonra kendisi de koalisyonlar kurmak zorunda kalmıştı.

Bugünkü rejim de cumhur ittifakını bir tür çatal kazık sayıyor olabilir; ama “beka sorunu” açısından milliyetçilik de mutlaka gerekiyorsa, o bayrağı kendi tekeline alıncaya kadar çatal kazığın artık ne kadarsa batıcı ve acıtıcı yanlarına katlanmak zorunda kalacak, “cumhur ittifakının” yerel seçimlerde de bir şekilde geçerlilik kazanmasının yollarını arayacaktır.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]