Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

13.11.2018- 20:29

Orhan Gökdemir'in SOLportal'daki yazısının başlığı ''Anti-İsmetizmin esbab-ı mucibesi''... Gökdemir yazısında ''Komünizme sövemeyen Stalin’e, Cumhuriyete sövemeyen İnönü’ye söver. Lenin’i karalayamayan Stalin’i, Mustafa Kemal’i karalayamayan İnönü’yü karalar. Stalin ve İnönü’ye bakış, devrimcilik ile karşı devrimcilik arasındaki sınırdır. Eleştirmek ayrı, kim Stalin’e ve İnönü’ye kem bakıyorsa bilin ki o bir karşı devrimcidir.
Onlar saldırıyor ve biz savunuyoruz. Mesele ne Stalin, ne İnönü’dür. Savunduğumuz Komünizm ve Cumhuriyettir.''
saptamasında bulunuyor. Kuşkusuz doğru, özellikle Atatürk'e doğrudan saldıramayanların hedef tahtasına oturttuğu isimdir, İsmet İnönü. Ama artık o ''sorun'' da aşılıyor. Şimdilerde   Atatürk ve cumhuriyet açık seçik saldırı altında.

Gökdemir'in Anti-İsmetizm konusundaki yaklaşımları bir yana, konu başlığına uygun olarak burada Stalin'e yönelik eleştiri(!) ve saldırıların ne olduğu ve nereden kaynaklandığını işlemeye çalışırız. Bir anlamda Gökdemir'in dediği gibi, Stalin saldırılarının temelinde komünizme yönelik saldırılar olduğu gerçek. Bu yüzden önce Gökdemir'in bu konudaki yorumu:

''Anti-İsmetizm’i anlamak için Anti-Stalinizm’e bakmamız gerek. İkisinin de kökleri İkinci Savaştadır.

Savaş bitti ve Komünizm savaştan zaferle çıktı. Paniğe kapılanlar savaşın hemen ardından “soğuk savaş” denilen karşı devrimi örgütlemeye girişti. Savaştan kaçıp Amerika’ya sığınan Herbert Marcuse, daha savaşın dumanı tüterken “Artık kapitalist sistemin savunulması karşı devrimin ülke içinde ve dışında örgütlenmesini zorunlu kılar” diye yazmıştı, kapitalizm bütün devrimler içinde en radikal olanın tehdidine karşı örgütleniyordu. ABD’ye biat eden Nazi istihbaratçısı General Reinhard Gehlen karşı devrimin en acımasız örgütü olacak CIA’nın temellerini atmaya başlamıştı. Amerikan imparatorluğu için bütün enerjisini yönelttiği tek bir hedef vardı artık; komünist yayılmanın durdurulması ve mümkünse yok edilmesi.

Bunun için gereken ideolojik donanım büyük paralar yatırılan projelerle yaratılmaya çalışılacaktı. Psikologları bir araya getirerek psikolojik harbi formüle etmeye çalışan CAMELOT, psikolojik savaş taktiklerini geliştirmek amacıyla seçkin sosyal bilimcileri bir araya toplayan TRUVA, Amerikan yaşam tarzını yaymayı amaçlayan Barış Gönüllüleri projesi bu ihtiyaçtan doğmuştu. Sosyal bilimlerin soğuk savaşın emrine verilişini 1965 yılında Amerikan Kongresi şu başlık altında rapor ediyordu: “Soğuk Savaş’ı kazanmak: ABD’nin İdeolojik Taarruzu.” Ama karşı devrimin asıl başarısı, bu örgütlenmenin geniş bir aydın kesimi “ikna” etmiş olmasındaydı. Bu o kadar öyleydi ki karşı devrimi ilk kez yazan Marcuse hakkında dahi bu örgütlenmenin ideoloğu olduğu yönünde söylentiler dolaşıyordu. Tablo, karşı devrimin askeri olmayanların önemli bir kesiminin de sansürün koruyucu kollarında huzur aradığını gösteriyordu. Karşı devrim, aydını ve bu arada aklı silerek yola koyulmuştu.

Zaten dönüşümün altyapısı “materyalizmi” en büyük suç haline getiren Nazilerce hazırlanmıştı. Almanya’da modern fizik makalelerinde determinizm hakkında yazılan reddiyeler, suçlamalardan kurtulmanın yaygın bir yöntemi haline gelmişti. Daha “kırılgan” olan felsefeciler ırkçılık veya doğrudan Nazizm ile flört ediyorlardı. Bilimde ve felsefede irrasyonalizm, faşizmin “rasyonel” ihtiyaçları tarafından kışkırtılmaktaydı. O kadar ürkütülmüşlerdi ki Nazizm’den kaçıp ABD’ye yerleşen Komünist Partisi ve Frankfurt Okulu üyesi Antropolog Karl August Wittfogel, Columbia’daki bir öğrenci çalışma grubunun üyelerini komünist olduğu gerekçesiyle ihbar etmeye kadar vardırmıştı işi. Wittfogel’ in ihbarı yüzünden yüzlerce öğretim üyesi işini kaybetmiş, birçoğu ülkeyi terk etmek zorunda kalmış ve aralarından bazıları intihar etmişti. Karl Polanyi gibi baskıyı nispeten daha hafif hasarlarla atlatanlar da vardı. Fakat baskı kesin sonuç vermişti.   ABD’de 1946’dan 1970’e kadarki Amerikan Antropologlarından Seçme Yazılar’da Karl Marks’a bir tane bile atıfta bulunulmamıştı. Beyinlerin silindiğinin işaretidir.

Bu kader Frankfurt Okulu’nun göçerleri için de geçerliydi; Enstitünün Columbia Üniversitesi’ne taşınmasından sonra üretilen makalelerde, artık Marksizm ya da Komünizm gibi kelimeler kullanılmamaya, bunların yerine, “diyalektik materyalizm”, “materyalist toplum teorisi” sözcükleri kullanılmaya başlanmıştı. “Eleştirel teori” daha dolaylı ve durumu daha iyi karşılayan bir icattı. Kastedilenin Marksizm olduğunu artık ancak uzmanları anlayabiliyordu. Aydınlar önce proletarya, sonra Marksizm’den vazgeçirildi, içleri boşaltılınca da birer ihbarcı haline dönüştürüldü. Bu türden “sol tandanslı” felsefecilerin “Sovyet Marksizm’i” ve işçi sınıfının devrimci rolü üzerine eleştirileri Amerika’ya verilmiş birer af dilekçesinden ibaretti.
Anti Stalinizm işte bu iklimde boy vermişti. Komünizme doğrudan saldıramayanların bulduğu bir çözümdü Stalin’e saldırmak. Saldırının ikinci aşaması Sovyetlerin Marksizm’i çarpıttığı, kendine uyarladığı iddiasıydı. Marcuse, 1950’li yıllarda yayınladığı bir çalışmasına amaca daha doğrudan hizmet edecek bir başlık koymuştu: “Sovyet Marksizm’i.”

***

Fakat Sovyetler savaştan zaferle çıkmıştı ve hem Sovyetler Birliği hem de dünya halkları arasında prestiji çok yüksekti. Karşı propaganda çoğu zaman ters tepiyordu. Truva Projesi kapsamında bir araya getirilen ve “Amerika’nın Sesi” yayınlarını etkili hale getirmekte görevlendirilen sosyal bilimciler, 1951’de bir rapor hazırlayarak Dışişleri Bakanlığını uyardılar. Raporda Sovyetler Birliği’nden Batı’ya kaçanlarla ilgili şu önerilerde bulunuluyordu: “Açıkça ya da ima yoluyla, komünizmin kötü olduğu veya komünizmi küçümsediğimizi gösterecek bir konuma düşmekten kaçınmalıyız. Daha ziyade, Stalinizm’in, Marksizm’in Batı’da aslında barışçı bir evrim geçirmiş olan belli ideallerine ihanet ettiği görüşünü savunmalıyız. Sovyet toplumunun entelektüel temellerine açıktan ve topyekûn bir saldırı görüntüsü verilmemelidir.” Anti-Stalinizm, soğuk savaşın laboratuvarlarında imal edilmiştir.

Bu disiplinler arasında Sosyal Antropoloji, sömürgeciliğin hizmetkârı rolüyle en sabıkalı olandı. Antropologlar, Uluslararası Kalkınma Ajansı (AID), CIA’nin İleri Araştırma Projeleri Ajansı (ARPA), Sosyal Sistem Araştırmaları Merkezi (CRESS) ve devletin diğer araştırma kuruluşlarında sorunsuzca çalıştılar. İlgi alanları Alaska’dan Tayvan’a kadar yayılıyordu. Araştırma konuları köylülerin hangi koşullarda ayaklandıklarından, komünist tehdide karşı kırsal kalkınmaya kadar değişiyordu. Bu çalışmalar sonucunda hayatımıza yepyeni kavramlar girdi. Toplumların modern ve geleneksel olarak ikiye ayrılması, özgürlük ve totaliterlik arasındaki husumetin körüklenmesi, temel sorunların yerini çok kültürlülük, cinsel tercihler, feminizm gibi konular alması, siyaset bilimi tarafından liberalizmin meşrulaştırılması, kapitalist emperyalizm için en hayati eğilim olan tüketim ideolojisinin tek ölçü haline getirilmesi, özelleştirme ve globalleşmenin meşrulaştırılması ve tabii ki Anti- Stalinizm…

***

Anti-İsmetizm daha yereldir, daha kabadır fakat her halinde Anti Stalinizm’in küçük ölçekli bir modelidir. Faşizme çağ atlatanlar onu Hitler’e benzemekle itham ediyor. Her türlü inancı baskılayanlar onda inanca bir saygısızlık buluyor. Emperyalistlerin ve ABD’nin kapısında yatanlar onda Amerikancılık seziyor.

Komünizme sövemeyen Stalin’e, Cumhuriyete sövemeyen İnönü’ye söver. Lenin’i karalayamayan Stalin’i, Mustafa Kemal’i karalayamayan İnönü’yü karalar. Stalin ve İnönü’ye bakış, devrimcilik ile karşı devrimcilik arasındaki sınırdır. Eleştirmek ayrı, kim Stalin’e ve İnönü’ye kem bakıyorsa bilin ki o bir karşı devrimcidir.

Onlar saldırıyor ve biz savunuyoruz. Mesele ne Stalin, ne İnönü’dür. Savunduğumuz Komünizm ve Cumhuriyettir.''

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/orhan-gokdemir/anti-ismetizmin-esbab-i-mucibesi-250720

Şunu eklemek gerek, komünizmi karalamanın yolunun Stalin'e saldırmaktan geçtiği yolundaki anlayışın yanında komünizmi, ve hatta Lenin'i savunarak Stalin'e karşı çıkmak ve eleştirmek de sıkça rastlanan bir durum.

Detay vermek istemiyorum, bugün bir devlet kurumunda bir yetkiliyle konuşmamız, ilginçtir,   bu noktaya gelmişti. Ülkenin kötü gidişatı konusunda çözümün sosyalizm etrafında örgütlenmekten geçtiğini, bu konuda sosyal demokratların yapabileceği pek fazla bir şey olmadığını, komünist partilerin toplumsallaşmasına çalışılması gerektiğini söylemeye çalışmıştım. Yetkili, sosyalizmin toplumsallaşması konusunda Sovyetlerin de kötü örnek olduğu yanıtını verince, Sovyetleri savunmaya çalıştım, yetkili arkadaş, bu kez daha açık ve daha somut olarak Stalin karşıtlığının altını çizmeye çalıştı. Konu biraz daha derinleşince yetkili arkadaşın anarşist görüşleri savunduğu ortaya çıkmıştı. Lenin'e ve komünizme hiç de karşı değildi. Komünizmi savunuyordu; sınıfsızlık ve devletsizlikten yanaydı ve Stalin ona göre baskının ve otoriterliğin simgesiydi.

Komünizmden yana olup Stalin'i hedef tahtasına oturtanların ( Moskova Duruşmaları gibi) klasik ezberleri bir kenara koyulduğunda Stalin'in SSCB'de bürokratik bir yapı oluşturduğuna ilişkin eleştirileri bu tür anti-Stalinist duruşun temel eleştiri konusudur. Bu başlıkta bu konuyu detaylandırmak mümkün, diye düşünüyorum.

Sosyalist27  |  Cvp:
Cevap: 1
16.11.2018- 19:26

Stalin bir insan olarak gerek ideolojik, gerek ise siyasi düzlemde hatalar yapmıştır ve bu hatalar tabi ki eleştiriye tabi tutulabilir.
Yapıcı olduğu sürece, geçmişin hatalarının belirtilmesi ve bu hatalardan ders alarak yeni bir devrimci paradigmanın yaratılışı doğru bir tutum olabilir.
Sonuç olarak devrimci teoriler, her ne kadar kaynağını nesnel süreçlerden alıyor olsalar ya da olduklarını iddia etselerde, ancak pratikte uygulanışları sonucu gerçeklik ile sınanabilirler.
Fakat bu eleştirileri soğuk savaş döneminde emperyalistlerin, geri zekalıları konsolide etmek için uydurduğu hikayeler veya Troçkistlerin sığ analizleri üzerinden yapmaya kalkmak fazlasıyla yüzeysel olur.
Stalin'in bilmem kaç milyon insanı öldürdüğü, onun döneminde insanların açlıktan kırıldığı, çeşitli halklara soykırım uyguladığı gibi soğuk savaş döneminin anti-komünist Amerikan propagandalarının dile getirilmesi, bunu dile getirenlerin pek zeki insanlar olmadıklarından başka bir anlam ifade etmez.
Bununla birlikte mesela Stalin'in, Çin devrimi sırasında, Çinli Komünistlere Kuomintang çatısı altına girmeleri yönünde baskı yapması bir hataydı.
Bunun bir hata olduğunu bizzat hayatın pratiğide gösterdi ve 1927 bozgunu ortaya çıktı ve Çinli Komünistler Kuomintang güçleri tarafından katledildi.
Başkan Mao'da Stalin konusunda, onun ölümünden sonra Sovyetler Birliği tarafından, meşhur 20. kongre sonrası Kruşçev tarafından yapılan karalama kampanyasını eleştirmiş ama Stalin'in politikalarının yüzde 40'ının hatalı olduğunu da belirtmişti.
Kemal Okuyan, Sovyetler Birliği'nin Çözülüşü Üzerine Anti-Tezler isimli kitabında Stalin ile ilgili ilginç bir analiz yapar ve onun hatasının 2. Dünya Savaşı sonrası Sovyet halkına yeni bir mücadele odağı yaratamaması olduğunu söyler.
Sayın Okuyan'a göre savaş sonrası 20 milyondan fazla insanını kaybeden, ülkeleri yakılıp-yıkılmış Sovyet halkının yorgunluğu sebebiyle Stalin yönetiminin sonlarına doğru Sovyetler Birliği bir durağanlık yaşamıştır.
Halbuki Stalin'in öncülüğünde yeni bir devrimci atılımın, toplumu yeniden bir mücadele ekseni etrafında toplayacak yeni bir bir devrimci hedefin belirlenmesi olumlu olurdu.
Sonuçta ne olursa olsun Stalin, gerek Ekim devriminde, gerek Lenin sonrası karşı devrimci dalgaya karşı mücadelesinde, gerek ise Nazizme karşı mücadelede oynadığı rol ile devrim tarihinde önemli bir yere sahiptir.
Sahip olduğu bir devrimci konum ise onu dünya halklarının devrim mücadelesinde önemli bir değer kılmaktadır.

brtt  |  Cvp:
Cevap: 2
19.11.2018- 12:20

Stalin hatalar mı yapmıştır yoksa sosyalizmin özüyle taban taban zıt uygulamalar mı? Stalin'in yaptıkları basit biçimde hata olarak mı nitelenir yoksa komünizm karşıtı pratik mi?

Ülkede en önde gelen komünistleri ortadan kaldırıp etrafında bir sürü zavallı aparatçik bırakan bir diktatör değil mi Stalin?

Sosyalizm ve diktatörlük... Bu stalin diktatörlüğünün proleterya diktatörlüğüyle hiç bir alakası olmadığını söylemeye gerek var mı? Proleteryanın köle gibi çalıştırıldığı, köylülüğün açlıktan öldüğü bir sanayileşme hamlesi... Yayılmacı bir siyaset... Türkiye'den de toprak ve boğazda üs istemeye kadar varmış. Bunun proleterya enternasyonalizmiyle bağını kurabilen var mı?

Bu çağda hâlâ daha Stalin gibi birini savunanlar varmış ya hayret!.. Merakımdan soruyorum; KAmboçya'da devrik, katliamcı Kızıl Kmerleri ve Kuzey Kore'deki diktatölüğü de savunuyor musunuz?

Sosyalist27  |  Cvp:
Cevap: 3
19.11.2018- 17:35

Alıntı Çizelgesi: brtt yazmış

Stalin hatalar mı yapmıştır yoksa sosyalizmin özüyle taban taban zıt uygulamalar mı? Stalin'in yaptıkları basit biçimde hata olarak mı nitelenir yoksa komünizm karşıtı pratik mi?

Ülkede en önde gelen komünistleri ortadan kaldırıp etrafında bir sürü zavallı aparatçik bırakan bir diktatör değil mi Stalin?




Merhaba brtt arkadaş,

Burada sanırım Troçki, Kamanev, Zinoviyev gibi dönemin önde gelen simalarının tasfiyesinden söz ediyorsun.
Bu kişilerin sıklıkla düştükleri karşı devrimci konuma rağmen, teorik birikim olarak büyük bir potansiyel taşıdıkları muhakkaktır.
Bu bakımdan bu kişilerin tasfiyesi, (Zinovyev ve Kamanev'in idamı, Troçki'nin sınırdışı edilişi) belki önemli bir teorik birikimin hebasıdır ama aynı zamanda önemli devrimci atılımların ve şafaktaki anavatan savaşının kösteklenmesinin önündeki bir engelinde ortadan kaldırılmasıdır.
Bu sebeple Sovyetler Birliği'nin içinde bulunduğu bu kırılma noktasında, Troçki, kamanev ve Zinovyev'e yer yoktu...


Alıntı Çizelgesi: kim yazmış
Proleteryanın köle gibi çalıştırıldığı, köylülüğün açlıktan öldüğü bir sanayileşme hamlesi...



Bu ise tamamen soğuk savaş döneminin ucuz bir anti-komünist palavrasıdır.
Sovyetler Birliği'nde işçilerin yaşam ve iş koşulları; gerek çalışma şartları, gerek ise çalışma saatleri açısından emperyalist bloktaki işçilere kıyasla çok daha iyiydi.
Üstelik temel eğitim, sağlık, barınma, yiyecek ücretleride parasız veya son derece cüzi bir miktar karşılığında elde ediliyordu.
Bu yüzdende özellikle Avrupa ülkelerinde, Sovyetler Birliği'nde ki çalışma şartlarını talep eden işçilerin olası bir sınıf hareketinin önlenmesi amacıyla işçi haklarından ve yaşam koşullarında önemli oranda iyileştirmeler yapılmak zorunda kalmıştır.
Aynı şekilde bu ülkelerde piyasa ekonomisi sınırlanmış, enflasyonun yüzde 5'in altında kalması için sürekli olarak devlet, ekonomiye koruyucu ve önleyici müdahelelerde bulunması sağlanmıştır.
Yalçın Küçük'ün güzel bir tespiti vardır, kapitalizmdeki aksaklıklar, arızilikler ve sınıfsal sömürü esas olarak Sovyetler Birliği'nin çözülüşü ile ortaya çıkmıştır.
Zira Sovyetler Birliği'ndeki mevcut yapıdan ilhamını alan bir sınıf hareketinin ortaya çıkmasını önlemek amacıyla devletçi tedbirler alınmıştır ama Sosyalist blokun yıkılışı ile rahat bir nefes alan kapitalist ülkeler, vahşi bir kapitalizmi uygulamaya başlamışlardır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
21.11.2018- 22:20

Alıntı Çizelgesi: brtt yazmış

Stalin hatalar mı yapmıştır yoksa sosyalizmin özüyle taban taban zıt uygulamalar mı? Stalin'in yaptıkları basit biçimde hata olarak mı nitelenir yoksa komünizm karşıtı pratik mi?

Ülkede en önde gelen komünistleri ortadan kaldırıp etrafında bir sürü zavallı aparatçik bırakan bir diktatör değil mi Stalin?

Sosyalizm ve diktatörlük... Bu stalin diktatörlüğünün proleterya diktatörlüğüyle hiç bir alakası olmadığını söylemeye gerek var mı? Proleteryanın köle gibi çalıştırıldığı, köylülüğün açlıktan öldüğü bir sanayileşme hamlesi... Yayılmacı bir siyaset... Türkiye'den de toprak ve boğazda üs istemeye kadar varmış. Bunun proleterya enternasyonalizmiyle bağını kurabilen var mı?

Bu çağda hâlâ daha Stalin gibi birini savunanlar varmış ya hayret!.. Merakımdan soruyorum; KAmboçya'da devrik, katliamcı Kızıl Kmerleri ve Kuzey Kore'deki diktatölüğü de savunuyor musunuz?



Öncelikle sosyalist27 arkadaşın söylediklerine genelde katılıyorum. Normalde Sn.brtt'nin eleştirilerinin(!) bu kadar yüzeysel kalmaması gerekiyordu. Stalin konusu açıldığında zaten hep böyle oluyor. 15 yıla yakındır forumlarda düşünce alış verişine giriyorum; bu Stalin karşıtlığının bir türlü sol bir üslupla dile getirildiğine tanık olmadım. ''Stalin diktatörlüğü'' proleter diktatörlüğü değilse, detaylandırın; şöyle olmalıydı böyle oldu gibi. Ya da reel sosyalizme saldıran sağlı sollu liberal söylemleri bir sosyalist olarak dile getirecekseniz, onlardan bir farkınız olsun ve eleştirilerinizi ete kemiğe büründürün! Yok milyonlarca kişiyi öldürttü, yok, işçi sınıfını aç bıraktı! Bunu ileri süren bir zihnin solculuğuna nasıl inanabiliriz? Böyle bir şey olabilir mi? Bari şu şu şu gerekçelerle yaptı, yanlıştı falan deyin, bir nedenselliğe dayandırın ve eleştiriniz de bir zemine otursun.

Yok,yok, yok!

Stalin delidir, sabah kalkıyor, onu bunu öldürme emri veriyor, birilerini aç bırakıp ölümlerine neden oluyor!

Bu yaklaşımın ciddiye alınabilir yanı olabilir mi?

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]