Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları

Cumhurbaşkanı Erdoğa'ın en önemli özelliğinin sinirlendiğinde ağzına geleni söylemesi, ve bulunduğu mevkiyle hiç yakışmayan sözcük ve cümlelerin ağzından dökülmesine engel olamaması. Son iki gün içinde yine bu konuda tipik örneklerle karşılaştık. Kılıçdaroğlu'na ve gazeteci Fatih Portakal'a söyledikleri gerçekten ibretlik. Erdoğan sinirlendiğinde böyle de, normal zamanlarında farklı mı diye de sorulabilir, o da başka bir yazının konusu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kılıçdaroğlu'na söyledikleri:

“… bilesin ki bu millet 15 Temmuz’da FET֒cülere ve uşaklarına nasıl bu meydanları dar ettiyse, yine dar ederiz, bunu böyle bilesin. 15 Temmuz gecesinde Atatürk Havalimanı’ndan tankların arasına kaçıp Bakırköy Belediyesi’ne gitmiş olabilirsin ama bu defa kaçmaya fırsat bile bulamazsın.”

Erdoğan'ın Fatih Portakal'a söyledikleri:

“Birileri çıkmış portakal mıdır, mandalina mıdır, narenciye midir sokağa çağırıyor. Haddini bil haddini. Bilmezsen haddini, bu millet patlatır enseni.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı biliyoruz; İstanbul Belediye Başkanlığı döneminden beri yaklaşık 24 yıl onu tanıyoruz. İdeolojisi de, birikimi de, üslubu da böyle; bu kadar. Her türlü güç, yeki ve devlet olanakları da elinde istediğini yapıyor, söylüyor, emirler yağdırıyor. Bundan vazife çıkaranlar da üzerlerine düşeni yerine getirmekte gecikmiyorlar:

Gazetelerden:

“Bu kez kaçacak yer bulamazsın” (Akşam), “Kaçacak yer bulamazsın” (Güneş), “Meydanı FET֒ye dar ettik, sana da ederiz” (Sabah), “Meydanları yine dar ederiz” (Star), “Kaçmaya bile fırsat bulamazsın” (Yeni Şafak)'...''

Yeni Türkiye'nin bir yüzü bu!
Bu hale geldik.

Hadi söylüyorlar, yapıyorlar, diyelim;   hadi günlük yaşamımızın bir parçası haline geldi bu durum, diyelim...

Ya duyanlar?
Ya duymazlıktan gelenler!

Bir problem yok mu?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
20.12.2018- 12:04

Koca bir problem var ve hala bir problem olduğunun bile farkında değiliz. Toplum ikiye bölünmüş. Yüzde elliye yakın bir kısmı ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin bir şekilde arkasında ve destekliyor. Sorun sadece bu mu; diğer yüzde elli durumun farkında mı? Türkiye'nin nereye doğru yol aldığının gerçekten kavramış mı? Sanmıyorum. Önümüzde bir belediye seçimleri var; AKP'nin geriletilebilmesinin ve topluma yenilebilir olduğu duygusunun verilebilir olma yolunun bir seçim yenilgisi tattırmaktan geçtiğini bilmiyor olabilir miyiz? Buna rağmen toplumsal alanda niceliksel bir gücü olmayanların ''hepsi bir'' duruşunu öne çıkarmaları ve gerekli gereksiz AKP'nin karşısındaki toplamı olabildiğince bölmeye çalışmanın kime-neye yarayacağının farkında olamıyor muyuz?

Sosyalist solun en aklı başına kesimleri olarak gördüklerim bile aday çıkaracaklarsa ve aday çıkar(a)madıkları yerde de oy vermemeyi sol bir duruş olarak yorumluyorlarsa ortada bir problem olmadığını söyleyebilmek mümkün mü?

Genel seçim olsa anlarım. Sosyalistler seçime katılmalılar, aday çıkarmalılar; sadece propaganda yapmak da değil, aldıkları oyu yorumlayabilmek için bile bir zorunlu durum bu. Ama 31 Mart Belediye seçimleri için geçerli değil ki bu! O zaman amaç ne?   Böyle yapıldığında gerçekten de ''elim kırılsaydı da oy vermeseydim'' küskünlüğünün tavan yapacağı ve bir sonraki seçimde partiye oy yağacağı, falan mı düşünülüyor? Ya da ilk mitingte milyonların parti flamasının altında bir araya geleceğini mi?

Bir başka sorun da bu kuyrukçularda, solcu olmadan enternasyonalist olmanın burjuva kozmopolitizminden başka bir kapıya çıkmadığını bir türlü anlayamayanlarda, ve anlayamadıkları için de başkalarının da anlamayacağını zannedenlerde..

Bir başka sorun diyorum ama adamlar zaten baştan sona sorun!

Eminim; daha önceleri bu zihniyet için ''gizli AKP'ciler'' derdim; değişen hiçbir şey yok. AKP ve Erdoğan zihniyeti bu tipoloji için Kürt hareketinden sonra gelen en doğru zihniyettir. Hiç abartı olduğunu düşünmeyin. Nasıl ki, kendilerini solcu olarak sanan bazı tabela örgütleri ''önce CHP'yi hırpalayalım'' diyorlarsa, bunların da onlardan farkı yok. Ve hepsinin birden sağlı sollu liberallerden farkları yok. Biçimde farklılık var; samimiyet konuları farklı.

Hepsi sola düşman; hepsi ilericiliğe, yurtseverliğe, cumhuriyete, cumhuriyetin kazanımlarına düşman. Demokrasi övgüleri de yalan. Başlık yazısındaki örnekler, Erdoğan'ın cümleleri, tavrı, uygulamaları, zihniyeti...-buradan bir demokrasi falan çıkmayacağı bilinmesine ve gidilen yolun bu ülkeye zifiri karanlıkları pekiştireceği görülmesine rağmen hala ve hala AKP ve Erdoğan karşısındaki toplamda samimi bir şekilde yer almamayı seçmek anlaşılabilir bir şey mi?

Evet, Erdoğan'ın tavrını, sözlerini ve onun peşinde savaş tam tamları çalanları duymayanlarda da bir problem yok mu?

Bir problem olmadığını iddia etmek mümkün mü?



melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
23.12.2018- 09:42

Problem devam ediyor :)

Özellikle TKP ve TKH safları ''hepsi bir'' olan partiler arasında bir seçim yapmamak için   gerekçeler üretiyorlar.

''Ehven-i şer'ci olmayız'' diyorlar!

Sosyalizmin toplumsal bir olgu haline dönüşebilmesinin yolunun bütün partilerimizin AKP ve bütün parti liderlerinin de Recep Tayyip Erdoğanlaşmak olduğunu biliyorlar ve yapmaya çalıştıkları tam da bu. Son olarak kervana katılanlar ( yazdıkları ortamın gereği) Orhan Gökdemir ve Aysel Tekerek!

Eeee, hani AKP ve Erdoğan Cumhuriyet tarihinin eşi benzeri olmayan partisi ve lideriydi!

Hala öyle!

Sadece üstte verilen iki sıradan örnek bile AKP ve Erdoğan'ın farklılığının bir kanıtı. Bunu anlayabilmeli ve bu gerçeğe rağmen, bu gerçeği göz ardı eden bir siyaset tarzı üretmemeliyiz!

Yanlış yaparız!

Pişman oluruz!

Erdoğan'ın iki örneğinden güç alanlar televizyonlardan ''kafa kesmek''ten söz eder oldular. Çözüm elbette sosyalizmdir, sosyalizmin toplumsal bir güce dönüşmesidir, tamam ama...

AKP ve Erdoğan'ı sıradanlaştırmak ve diğer parti ve liderleriyle aynı kefeye koymak gerekmiyor. Bu yanlışa düşülmemesi gerek! Uygun bir siyasi hat örülebilir, örülmelidir. Hiçbir şey yapılamıyorsa, ''boş oy vereceğiz'' diyerek bir çözüm bulduğumuzu sanmak,   inanılmaz bir şey!

Böyle bir hatanın yapılacağına inanamıyor, inanmak istemiyorum!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
24.12.2018- 08:20

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hedef göstermesi sonucu Cuma akşamı Halk Tv. Arena programına çıkan Müjdat Gezen ve Metin Akpınar hakkında İstanbul Cumhuriyet Savcılığınca soruşturma başlatıldı. Yeni Türkiye'nin rutini bu. Rahatsız olmayan, siyasetinin göbeğine bu gerçeği koymayan ve buna göre davranmayan birinin doğru bir siyaset izlediği iddia edilebilir mi? Bu kadar da değil; Erdoğan 2019 yılının farklı olacağını da eklemiş. Adım adım yeni bir Türkiye inşa ediliyor ama, bizim solcularımız belediye seçimlerinde aday çıkarmadıkları yerlerde bile oy vermeyeceklermiş!

''Hepsi bir'' değillermiş ama yine de hepsi birmiş gibi siyasi bir davranış göstermekten bir yarar umuyorlarmış!

Şaka gibi!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
28.12.2018- 09:16

''Metin Akpınar’ın savcılığa ifade vermek için evinden tek başına çıkarkenki görüntüsü muazzam bir otoriteyi değil derinden derine işleyen bir aczi göstermektedir.''

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/erdogan-metin-akpinarda-kaybedip-hindistanda-kazanir-mi-253655

Kemal Okuyan'ın SOLportal'daki yazısında geçiyor bu ifade. Gerçekten de çok vurucu bir görüntüydü. Ve Halk tv.'de birkaç gün üst üste dönerken insanın içini acıtan bir yanı da vardı. Koskoca Metin Akpınar 80 yaşına da merdiven dayamışken söyledikleri üzerinden savcılığa götürülüyordu.

Kemal Okuyan haklı olarak bu görüntünün muazzam bir otoriteyi göstermediği tersine bir aczi gösterdiğini söylüyor. Haklı. Bu görüntünün gösterdiği o. Ama Erdoğan'ın ülkede ''muazzam bir otorite'' kurmadığı anlamına gelir mi? En son Özgür Özel üzerinden söyledikleri ve yargı tarafından anında ve eksiksiz bir biçimde yerine getirilmesi ülkedeki otoriterleşmenin nerelere vardığını ve yargının artık bağımsızlığını da tamamen yitirdiğini göstermiyor mu? Ülkede hiç kimse bir endişe bir kaygı yaşamadan siyaset yapamaz, siyaset konuşamaz bir hale geldi. Tam bir korku imparatorluğu.

Bir daha yinelemek gerekirse, Erdoğan ve AKP'yi siyasetinin bir unsuru, bir karşıtı haline getirmeyen siyasetlerden solculuk çıkmayacağını söylemek istiyorum. Dün de böyleydi, bugün de böyle. Erdoğan ve AKP'nin bu ülkedeki belirleyiciliği sürdükçe de hep böyle olacak. Erdoğan ve AKP'yi dışta tutan, ''hepsi bir'' anlamına gelen yerlerde çözüm arayışına giren siyasetlerin toplumla bir bağ kurabilme olasılığı bu yüzden mümkün olmayacaktır. Bu yanlışlıkta ısrar etmenin de ne sola bir getirisi olacaktır ve ne de bu topluma...

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]