Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Sosyalizm ve devrim konusuna farklı ve çok da aklımıza gelmeyen bir açıdan yaklaşmış M.Kuzulugil, SOLportal'daki yazısında. Haklı olarak sosyalizm ve devrim mücadelesinin sınıfsız ve devletsiz bir toplumsal formasyon düşü olmasına rağmen sadece ve öncelikle sınıfsız ve devletsiz bir mücadele hedefiyle gerçekleştirilmeye çalışılmadığının açıklamasını yapmaya çalışmış. Doğru bir ifade olmadı, belki de. Lenin'in söylediği gibi sosyalizm tartışmalarının bir lafazanlık olmaktan öteye geçebilmesinin bir anlamı olmalı; sadece ''gelecek güzel günler için, torunlarımız ve hatta torunlarımızın torunları için'' demek yeterli mi, anlamlı mı?

Üzerinde düşünmek gerek. Belki de ve özellikle reel sosyalizmin çözülüşünden sonra topluma inandırıcı gelmeyişin veya toplumun ilgisini çekmeyişinin bir nedeni de   sosyalizm ve devrim mücadelesinin neden gerekli olduğunun sorusunun yanıtını insanları, toplumu, sınıfı sarıp sarmalayacak bir açıklamayla yapamayışımız ya da bu konuyu göz ardı ediyor olmamız olarak ileri sürülebilir mi?

Bir yığın insanın, samimi olduklarına inanmak istediğimiz bir kesimin sosyalizmi, Marksizmi sahiplendiklerini de söyleyerek sosyalizm ve Marksizmin en temel çıktılarına karşı çıkarak kerameti kendinden menkul bir solculuğu savunuyor görünmesinin nedeni   biraz da bu konunun somutlaştırılmaması olabilir mi? Sadeleştirmemek, somutlaştırmamak sınıfsal gerçekliğin ve mücadelenin sulandırılmasına ve reddine kadar giden bir savrulmaya yol açıyor da olabilir.

Bu anlamda Kuzulugil'in soru ve yazısının kapsadığı anlam üzerinde   düşünmenin yararlı olduğunu düşünüyorum. Hem sosyalizmi savunurken ve hem de insanları sosyalizm ve devrim mücadelesine katmaya çalışırken sanırım daha sade, daha somut ve daha anlaşılabilir bir dille insanlara kapitalizm gerçeğini anlatabilmeli ve onların içinde bulundukları hayata dokunan bir umudu 80 öncesinde olduğu gibi yeşertebilmeli ve yakınlaştırabilmeliyiz. Çok uzak bir gelecek insanların ilgisini çekmediği gibi soyut bir ''daha güzel dünya'' betimlemeleri insanların sorunlarına çözüm olmuyor.

''Değer mi?'' sorusuna anlam katabilmenin yolu bence böyle bir kapsam içinde değerlendirilmesiyle mümkün olabilir. Ve sanırım sosyalizm ve devrim kavramlarını güncelleştirebilmenin başkaca bir yolu da bulunmuyor.

Yazarın yazısı:


Değer mi? - Mehmet Kuzulugil

1980’lerin sonlarında Sovyetlerde ve başka ülkelerde sosyalizmi sorgulayanların şeytanca buluşlarından birisiydi bu soru.

Çok matematiksel, çok felsefi, bir o kadar varoluşsal ve sonuna kadar metafizik/gerçeküstü bir soru...

Bir ülke dolusu insan, gelecek güzel günler için bir maceraya atılıyor. Devrim!

Bir değil, birkaç kuşak kendilerinden sonra geleceklerin tadını çıkaracakları bir cenneti dünyada kurmak için kendi canlarını koyuyor ortaya. Devrim için ve devrimi savunmak için.

“İyi de değer mi?” Soru bu...

Sorunun daha şeytanca soruluşu ise şuydu: Değer mi kısmı bir yana, hak mıdır? İnsanlardan bu istenebilir mi?

1980’li yılların sonunda, sosyalist bir süper güç olan, insanlığın uygarlık macerasını uzaya taşımış olan Sovyetler’e bakıp bu soruluyordu: İnsanlara vaad ettiği cenneti verebildi mi Sovyetler? Her şey bir yana, 1917’den 1980’e kaba hesap 3 kuşak kendini vaad edilen cenneti yaratmaya adamış. Bunlardan en az ikisi “zaferi” göremeden ölmüş.

Değmiş mi?

Değer mi?

Bu soruyu 1990’da Ertuğrul Kürkçü’nün tartıştığını hatırlıyorum. O “Değer mi? Değmez.” Demiyordu. Sovyetlerde olanları açıklarken insanların bu soruyu sorduğunu düşünüyordu. 70 yıldan sonra insanların gelecek güzel günler için katlanılan zorlukların artık bitmesi gerektiğini düşündükleri için Stalinizmi sorguladıklarını düşünüyordu.

Gerçekten de Sovyetler’de Gorbaçovcu ihanetin kendini sarmaladığı şeylerden birisiydi bu. “Yoldaşlar, muhteşem bir ülke kurduk. Alınteri ile, emek ile, acı çekerek. Ama artık birazcık mutlu olmaya hakkımız yok mu?” böyle diyerek naylon çorap, bol sosis ve kokulu sabunların simgelediği özgürlüğe doğru sürdüler ülkeyi.

Onyıllar sonra bu söylenenlerdeki şeytanlığı, bu çok basit görünen “gerçek”teki büyük yalanı görmek çok kolay.

Birincisi bu soru metafizikti, gerçek dünyadan kopuk bir mantık oyunuydu. 1917’de devrimi yapanlar da, 1929’da fabrikalara, madenlere bütün güçleri ile koşturanlar da, 1941’de ölümüne savaşanlar da “torunlarına bırakacakları güzel bir dünya” için yapmadılar yaptıklarını.
Önlerinde başka yol yoktu. Çatırdayan çürük dünya, o korsan gemisi onlara sadece savaş cephelerinde Çar için ölmeyi, kıtlıkta zengin ağalar ambarlarını doldururken aç kalmayı ya da “açım ve bir tas çorba için çalışırım” yazılı kartonlarla gökdelenlerin dibinde dilenmeyi, kana ve kâra susamış canavarların elinde onurunu kaybetmeyi vaad ediyordu.
Devrimi, torunlarına daha iyi bir dünya bırakmak isteyenler yapmaz. Kendileri için yaşanamaz hale gelen bir dünyayı yıkmak isteyenler yapar.

Devrimi ayakta tutan “biz göremesek de torunlarımız görecek” fikri değildir. Geriye düşersek yok oluruz, cennet filan kurmadık belki ama döneceğimiz yer bir cehennem fikridir.
Ve tabii ki tüm bunlar devrim için yetmez. “Böyle yaşanmaz” diyenler yetmez devrim yapmaya. Bu cehennemden, bu cehennemin yarattığı sıcaktan yeni bir dünya çıkarmayı aklına koyanlar çekip çevirir devrimi. Elitist, jakoben, tepedenci... Ne derseniz deyin. Devrimi fütüristler yapmaz ama fütüristi olmayan bir devrimden anca bol dumanlı ayaklanma girişimleri çıkar.

Sovyet sosyalizmini yıkanlar, kendi gerçekliğine kapanıp büyük dünya gerçeğine “fransız” kalmış Sovyet halklarını yıkıcı bir metafizikle sürükledi.

Doğru. Sovyet halkı değil belki ama Sovyet siyaseti yaşadığı bugünü beğenmediği için değil “dün-bugün-yarın” bağlantısı ile bağlarını kopardığı için kendini uçuruma atıverdi. Yani gerçekten de şu “torunlara bırakılacak dünya” fikrinin bir materyalist görünümlü metafizik bir saldırı tarafından çökertilmesiydi yıkıcı olan.

Lakin, sosyalizm sadece yarına dair bir kavga değildi.

Sosyalizmden arda kalan dünyada bunu daha iyi görüyoruz.

“2019 yılında bunları niye konuşuyoruz” diye sorarsanız...

Komünizm, bugün, burada, geleceğe dair bir sorun, bir “cennet kurgusu” filan değil.
Çürüyen, çatırdayan dünya, bu korsan gemisi bizi bir cehenneme doğru kovalıyor. Ve artık kaçılacak bir yer de yok.

O yüzden dünya “devrim mevrim yapacağı olmayan” sürülerin değil, devrimsiz kurtuluş yüzü göremeyecek olan yığınların doldurulduğu bir gemi.

Ve bu dünya, bu korsan gemisi...

Ancak ne yaptığını bilen, “torunlarına bırakacakları bir dünya” için mücadele etmezlerse, bugün, kendi ömür sürelerinde cehennemi tadacağını anlamış olanlar batırabilir bu dünyayı.
Komünistlerin bir değil iki yüzyılda durdukları yer de budur.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]