Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Ergin Yıldızoğlu ''ulusal çıkar'' diye başlayan bir kısım ulusalcı geçinenleri siyasi duruşlarının ve AKP desteklerinin ulusalcılıkla bir ilgisinin olmadığı yönünde eleştirmiş. Yazısının içinde başlıbaşına ayrı bir başlıkmış gibi değerlendirilecek konular da var. Şu ''ulusal çıkar'' konusu bile başlı başına bir yorum gerektiriyor. Bu başlık sayesinde, belki de ''ulusun egemeni burjuvazi, ulusal çıkar da bu yüzden burjuvazinin çıkarıdır'' ezberinin emperyalist bir dönemde ve özellikle orta doğu halkları üzerinde hortlatılmaya çalışılan siyasal gericilik basıncı altında çok bir şey söylemediğinin ve çok yüzeysel bir sıradanlık halinde kaldığının da artık anlaşılmasına yol açabilir.

Önce yazı, sonrasında gereken yorumlarda bulunulabilir.


Ulusalcı, Kemalist entelijansiya arasında son dönemde yaygın bir saptama var: “Ulusal çıkar söz konusuysa...” diyerek başlıyor, ““Milli duruşa ihtiyaç var” gibi ifadelerle siyasal İslamın AKP yönetimiyle birlik olmaya doğru gidiyor.

İyi de “ulus” bir çuval patates değil. İçinde kapitalisti var, emekçisi var; zengini var, yoksulu var. Ayrıca herkes Türk ve Sünni de değil! Hangisinin çıkarından söz ediyorsunuz? Ayrıca, son yıllarda “ulus”a neler olduğunun, vatandaşlarının geleceğine nasıl ipotek konulduğunun fakında mısınız? Bu ulusu oluşturan vatandaşlar Aydınlanma geleneğinden hızla koparılarak, bir “yeni ortaçağa”, modernite, hatta Rönesans öncesinin karanlığına sürükleniyorlar, giderek eşitlik, demokrasi, özgürlük ideallerini kaybederek, bir ümmet olmaya doğru yeniden şekillendiriliyorlar. Farkında değil misiniz? Yoksa siz Aydınlanma geleneğine ait değil misiniz?

Tahsil ve dindarlık
Siyasal İslamın içinde egemen bir anlayış var. Önemli AKP’lilerden birçok kişi, birçok kez, bu cahilliği yücelten anlayışı dile getirdi. En son, Ankara Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Özhaseki şöyle diyordu: “Devlete hainlik edenlerin çoğuna bakın.. bu devletin, bu milletin aleyhine çalışan insanlara bakın, çoğu üniversite mezunudur. Allah’a hamdolsun, imam hatip gençliği gayet güzel okuyor, devleti ile de asla bir problemi yok.”

Diyanet’in yayımladığı bir kitabın yazarı da aynı kanıda. Eğitim düzeyi artan bireyler arasında dine mesafeli durma eğilimi artıyormuş. Yüksek eğitimli insanların arasında ateistlik eğilimi oranları fazlaymış. Yazar, “Bu durum genel anlamda modernite ve sekülerizmin geleneği sorgulayıcı, hatta dışlayıcı tutumunun yansıması olarak kabul edilebilir” diyor.
Siyasetin, adalete ilişkin sorunlardan, devleti yönetenlere ilişkin hoşnutsuzluktan, değişiklik yaratma arzusundan kaynaklandığını anımsayınca, eğitimle/moderniteyle dindarlık arasında kurulan ters orantılı ilişkinin, aslında ya siyaset veya biat ikilemine karşılık geldiğini kolaylıkla görebiliriz. AKP ve siyasal İslam, devlet politikalarını sorgulamayan, adalet - özgürlük konularıyla ilgilenmeyen, eğitim düzeyi düşük gençler istiyor; cehaleti yüceltiyor, vatandaşlardan oluşan bir ulus değil, kullardan oluşan bir ümmet istiyor.
Milli Savunma, Milli Eğitim bakanlıkları yapmış İsmet Yılmaz’ın AKP adayına verilecek oyların “ruz-i mahşerde (kıyamet günü) berat belgesi (adeta bir endüljans-E.Y.) olacağına” ilişkin sözleri de bu isteğin siyasi özünü ortaya koyuyor. Eğitimli insana “endüljans” satamazsınız!

Vatandaşların ulusu - kulların ümmeti...
Bu anlayış, son 5 yılda imam hatip lise ve ortaokullarında okuyan öğrenci sayısını 5 misli artırarak 2018 yılında 1.155.932’ye ulaştırıyor; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesini yüzde 56 oranında keserken, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesini yüzde 34 artırıyor, bu yıl 9 bin 500 yeni personel almayı planlıyor.
Kadir Has Üniversitesi’nin yıllık “eğilimler araştırması” da bu gelişmelerin sonuçlarını yansıtıyor: Ulusun gündeminde özgürlük gibi bir sorun yok: hak ve özgürlükler, yüzde 3 ile en önemli sorunlar listesinin sonunda yer alıyor. Ulusun yüzde 60’tan fazlası yargının siyasallaşmadığını düşünüyor. Bu oran 2015’te yüzde 30’lardaymış.

Aklıma “Bilgelerin bilgisini, filozofların içi boş mantığını yok edeceğim” diyen Aziz Paul; Romalı, ateist, atomist (şeyler sonsuz sayıda küçük parçacıklardan oluşur) şair Lükretius’un De Rerum Natura (Şeylerin Doğası) şiirinin etkisinde kaldığını fark edince paniğe kapılıp tövbe etmeye başlayan Aziz Jerome; içtihat kapılarını kapatan Gazali geliyor. Ortaçağ karanlığı derken abartmıyorum: Bilime, felsefeye düşmanlık işte böylece yerleşerek insanlığın aklını kararttı.

İnsanlık bu cahilliği De Rarum Natura’yı yeniden okuduğunda (Shakespeare, Galileo, Kepler, Bacon, Machiavelli, Newton, Spinoza, Darwin, Einstein okumuşlar), felsefeyi ve bilimi yeniden keşfetmeye başladığında, “ulus” dediğimiz şey de Rönesans, Aydınlanma ve modernite süreçlerinde şekillendi.
Söze, “ulusal çıkar” diye başlayıp, sonra “ulusu” yok etmeye başlayanların yanında yer almayı önermek gerçekten ibret verici...


http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1229903/_Ulusal_cikar__diye_baslayip....html

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
13.02.2019- 21:51

''Ulusalcı, Kemalist entelijansiya arasında son dönemde yaygın bir saptama var: ''Ulusal çıkar söz konusuysa...'' diyerek başlıyor, ''Milli duruşa ihtiyaç var'' gibi ifadelerle siyasal İslamın AKP yönetimiyle birlik olmaya doğru gidiyor. İyi de ''ulus'' bir çuval patates değil. İçinde kapitalisti var, emekçisi var; zengini var, yoksulu var. Ayrıca herkes Türk ve Sünni de değil! Hangisinin çıkarından söz ediyorsunuz? Ayrıca, son yıllarda ''ulus''a neler olduğunun, vatandaşlarının geleceğine nasıl ipotek konulduğunun fakında mısınız? Bu ulusu oluşturan vatandaşlar Aydınlanma geleneğinden hızla koparılarak, bir ''yeni ortaçağa'', modernite, hatta Rönesans öncesinin karanlığına sürükleniyorlar, giderek eşitlik, demokrasi, özgürlük ideallerini kaybederek, bir ümmet olmaya doğru yeniden şekillendiriliyorlar. Farkında değil misiniz? Yoksa siz Aydınlanma geleneğine ait değil misiniz? ''


Ergin Yıldızoğlu böyle başlamış yazısına. ''Ulusalcı, Kemalist entelijansiya arasında yaygın bir saptama'' derken   kast ettiği de sanırım Perincek'in Vatan Partisi. Bir zaman önce partili biriyle tartışmıştım; kendilerine AKP'yi neden destekledikleri konusunda bir eleştiri yöneltildiğinde AKP'ye destek vermediklerini, kendilerinin yanlış anlaşıldığını, yaptıklarının sadece sınır ötesi operasyonlarda TSK'nın yanında oldukları ve içeride de PKK'ye karşı yapılan eylemlerde askerin yanında yer aldıklarıdır. Aslında Vatan Partisi'nin yaptığı şey, AKP konusunda yapılan hataların halen devam ettiğini gösteriyor. AKP bir dönem Ergenekon operasyonlarını yaparken liberallerin, kuyrukçu ve Kürt hareketinin, KCK operasyonlarında ise bir kısım ulusalcıların desteğini alarak ilerliyordu. Hiç akıllanmamışlar. AKP'nin, devleti parti devleti haline nasıl getirdiğinin analizi hiç yapılmamış. Perincek ve şürekası ağaca burnunu dayamış, ormanı tanımlıyor. Büyük resmi bir türlü görmek istemiyor. Oysa o büyük resimde Ergin Yıldızoğlu'nun anlatımıyla ulusun yurttaşlarının ümmet yolunda baskılandığı gerçeği yatıyor.   Perincek ve hempalarının Yıldızoğlu'nun deyimiyle '' bir kısım ulusalcı, Kemalist entelijansiyanın bunu görememesi gerçekten şaşırtıcı!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]