Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

27.11.2013- 13:13


Gezi’yle birlikte kitlesel algının hiç olmadığı kadar açık olduğu bu dönemde devrimcilerin ve sosyalistlerin temel meşguliyetlerinden biri de sosyalizmi en yalın haliyle, gerekirse kamu spotu tarzında, daha da ileri gideyim Sosyalizm: … Devrim: … gibi tanımlamalarla halka tekrar anlatmak olsa… Belki her şey bitti de bir bu mu kaldı diyebiliriz ama anlamadan, anlatmadan olmayacağı da malum.

Sosyalizmi Anlatmak-Fatih Atlay


Resim Ekleme

Metrobüs durağında “Özgürlük, Devrim, Sosyalizm” yazan bir sticker gördüm. Aklıma bu kavramların içini son zamanlarda ne kadar doldurabildiğimiz ve bu sticker göre herhangi biri için bu kavramların ne ifade ettiği sorusu geldi. Bu kavramlarla geçmiş zamanda bir şekilde muhatap olanlar ya ömrünün bir bölümünde örgütlü olarak mücadelesini vermiştir ya da bireysel de olsa kendini politik olarak bir yerde konumlandırmıştır. Peki şimdiye kadar kavramlarla haşır neşir olmayanlar?

Devrimciler 60'lı yılların başından 80’e kadar bu kavramların kitleselleşmesinde önemli rol oynamıştı ve milyonlarca kişinin sahiplendiği ve bir şekilde mücadelesini verdiği düşler haline getirmişti. Üstünden 12 Eylül geçti, düşün savunucuları işkencelerden geçirildi, idamlarla karşı karşıya kaldı, uzun yıllar sürecek olan cezaevi günleri başladı. Aradan 30 yıldan fazla bir süre geçti, kavramlar eskisi kadar ilgi çekmiyor. Normal… Devlet 30 yılını bu kavramların halktaki karşılığını yok etmeye verdi ve kara propagandayla devrim ve sosyalizmi uzak durulması gereken iki “öcü” haline getirdi.

O metrobüs durağında o stickeri gören binlerce kişi olmuştur muhtemelen, çoğu da stickerla anlık bir göz teması kurup yoluna devam etmiştir. Stickerı görenlerden eve gidince ilk iş olarak kaynaklardan özgürlüğün ne olduğunu, devrimin neden gerektiğini ve sosyalizmin sadece bir iktisadi alternatif olmadığını araştırmasını bekleyemeyiz. Zaten bu biraz da kendiliğindencilik olur. Elbette devrimciler eylem ve etkinliklerle halkla temas kurmaya çalışıyor ancak bunlar çoğunlukla belirli bir konuda tepki ya da anma şeklinde.   Devrim ve sosyalizm mücadelesinin kitleselleşmesi için halka örgütlenme çağrısı yapmak zorunludur ancak çağrıyı yapmadan önce devrimi ve sosyalizmi halka anlatmak gerekmez mi? Bunu yapmıyoruz sanırım. Gezi’yle birlikte kitlesel algının hiç olmadığı kadar açık olduğu bu dönemde devrimcilerin ve sosyalistlerin temel meşguliyetlerinden biri de sosyalizmi en yalın haliyle, gerekirse kamu spotu tarzında, daha da ileri gideyim Sosyalizm: … Devrim: …   gibi tanımlamalarla halka tekrar anlatmak olsa… Belki her şey bitti de bir bu mu kaldı diyebiliriz; ama anlamadan, anlatmadan olmayacağı da malum.

Toplumsol.org geçtiğimiz sene bir Komünist Manifesto Forumu düzenlemişti hatta sokak etkinlikleriyle manifesto okuyalım çağrısı yapmıştı. Forumda birçok aydın ve yazar sunumlarıyla manifestonun güncelliğini vurgularken aslında –en azından benim için- uzun zamandır kapağını kaldırıp okumadığımızı da hatırlatmıştı. Manifesto hala güncelliğini koruyor, hala yeni bir dünya için en geçerli kılavuz. Hiç olmazsa kütüphanemizde duran manifestoyu şu ana kadar okumayan birine versek bile bahsettiğim sosyalizmi anlatma işini hayata geçirmiş oluruz sanırım.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
28.11.2013- 20:59

Alıntı Çizelgesi: ilkay yazmış


O metrobüs durağında o stickeri gören binlerce kişi olmuştur muhtemelen, çoğu da stickerla anlık bir göz teması kurup yoluna devam etmiştir. Stickerı görenlerden eve gidince ilk iş olarak kaynaklardan özgürlüğün ne olduğunu, devrimin neden gerektiğini ve sosyalizmin sadece bir iktisadi alternatif olmadığını araştırmasını bekleyemeyiz. Zaten bu biraz da kendiliğindencilik olur. Elbette devrimciler eylem ve etkinliklerle halkla temas kurmaya çalışıyor ancak bunlar çoğunlukla belirli bir konuda tepki ya da anma şeklinde.   Devrim ve sosyalizm mücadelesinin kitleselleşmesi için halka örgütlenme çağrısı yapmak zorunludur ancak çağrıyı yapmadan önce devrimi ve sosyalizmi halka anlatmak gerekmez mi? Bunu yapmıyoruz sanırım. Gezi’yle birlikte kitlesel algının hiç olmadığı kadar açık olduğu bu dönemde devrimcilerin ve sosyalistlerin temel meşguliyetlerinden biri de sosyalizmi en yalın haliyle, gerekirse kamu spotu tarzında, daha da ileri gideyim Sosyalizm: … Devrim: …   gibi tanımlamalarla halka tekrar anlatmak olsa… Belki her şey bitti de bir bu mu kaldı diyebiliriz; ama anlamadan, anlatmadan olmayacağı da malum.



Bu yazılar gerçekten çok önemli. Solun 80 öncesi kitleselleşmesinden bugünün ıssızlığına nasıl geldiğimizin yanıtları hep bu tür yazıların anlatmak istediğiyle ilgili. Aslında bunlara kafa yormalıyız. Dün neden çok kalabalıktık, bugün neden birbirimizi yemeye çalışmaktan öte bir şey yapamıyoruz. ( Yapmaya çalışanların var olduğunu asla unutmadan...) Seksen öncesinde birileri bilimsel sosyalizmi anlatıyordu da, halk bilinçlendiği için mi solun-sosyalizmin peşinden gidiyordu?

Yazar örgütlenmenin önemine değiniyor; haklı; ama örgütlenme için sosyalist bir bilinç yeterli mi? Ya da yığınlar için sosyalist bir bilinç ne anlama geliyor; böyle bir şey olabilir mi?

Konuşmak, kitleyle ilişki kurmak elbette önemli; ama yeterli mi?

Bulunduğumuz yerde bir iki yıl önce ''CHP irtibat bürosu'' açılmıştı. O zaman merak edip gitmiştim. Çoğu orta yaşın üzerinde on onbeş kişi, oldukça büyük iki diktörtgen masa, sandalyeler, bir kenarda çay ocağı, broşürler ve hemen hemen SOL hariç muhalif gazetelerin tamamı,   vb. O zaman da çaylar içip söyleşmiştik. SOL neden yok? dediğimde, kimisi ilk defa duymuş gibi olmuşlardı.

Bir kaç gün önce yine gittim. Yine orta yaşlı ve yaşlı sayılabilecek sayıca daha az kişiler. Aralarında hiç kadın yok. Ara sıra dışardan bazı kadınlar geliyor, broşür alıp gidiyorlar. Tam olarak söze nasıl başladığımı bilmiyorum ama, karşılaştığım ilk yanıt kürtlerin PKK yanlısı olduğuna ilişkin bir yorumdu. Belki başka bir ortamda doğru diye geçiştirilebilirdi. Ama söyleyen kişinin bunu olumsuz anlamda ''vatan haini'' anlamında kullandığını düşündüm. Kürt halkının hakları, talepleri, asimilasyon çabalarından ve CHP'nin bu tür söylemleriyle hiç bir yere varamayacağını söyledim. Aslında laf olsun, vakit geçsin diye bulunmuyordum orada. Gerçekten onların bu konularda ne düşündüklerini merak ediyordum. Bu arada, içlerinden biri ikisi ( nispeten genç olanları) daha tepkisel davranmaya başladılar. ''Muhalefeti eleştirmek de adet oldu'' gibilerinden sözler söylemeye başladılar. Ben sesimi yükselttim, sadece AKP eleştirileri ile bir yere varılamayacağı özellikle kürt sorununda bu kadar milliyetçi ve dışlayıcı bir tutumun CHP'yi bir adım öteye götüremeyeceğini falan söyledim.   Baktım olmuyor, bu kez onların dilinden AKP eleştirilerine de başlayınca bu kez tepki azaldı. Ama bir şekilde konuyu hep kürt sorununa getiriyordum. En son ''bu konularda çok bilgimiz yok'' demeye başladı, o tepki koyanlar. Bazı akşamlar partiden yetkililer geliyormuş, ''öğrenmek istediğin bir şey varsa, bize katıl gereken bilgileri size verecek arkadaşlarımız buraya gelir'' dediler.

Şuraya gelmek istiyorum. Konuşmalar sürerken, o an'a kadar dinleme pozisyonunda olan iyi giyimli ve sonradan emekli öğretmen olduğunu söyleyen biri, bir ara ''PKK yüzünden'' gibi bir şey söylemişti. Başını ve sonunu anlayamamıştım. Ona ''bunu olumlu anlamda mı söylüyorsunuz?'' diye sordum. Kürt halkının kendi kültürel uyanışının nedeni PKK'mi anlamında...? ''evet'' dedi. Sonra konuşma onunla aramızda geçti ve diğerleri dinlediler. 12 Eylül öncesinde sosyalist olduğunu, kürt, alevi olduğunu söyledi. Söylediklerime katılıyormuş. CHP'nin AKP'ye benzemeye çalışarak türkiyenin sorunlarından kurtulamayacağı konusunda fikir birliğine vardık. İlgi gösterdiler. Bu arada onlara encümen seçimlerinde TKP'ye il ve ilçede CHP'ye oy vereceğimi de söylemeyi ihmal etmedim.

Dün yanımda iki genç kızla gittim. Onlara bahsetmiştim, onlar da ısrar edince tekrar gittik. İlk anların tedirginliği gitmişti, ve ben daha çok soldan ve sosyalizmden söz ettim. Solun ve sosyalizmin ne olduğundan ziyade ülke insanının sola ve sosyalizme ihtiyacı olduğundan ve CHP dışındaki solun mutlaka güçlendirilmesi gerektiğinden... Belli bir yakınlaşma olduğu için, onlar da bana yaşadıklarını anlattılar. Üç dört tanesi emekli öğretmendi. Üç tanesi kürttü. Hiç çekinmeden, yadırganmadan ve daha önce tepki koyanların da ilgisini üzerine çekerek anlattı. 12 Eylül'de bir oğlunu evden almışlar. Çok üzerine düşmüş, peşini bırakmamış. Bir kaç ay sonra bırakmışlar ama, fazla dayanamış ölmüş. Yaşını sordum, 87 dedi. O da kürtmüş, aleviymiş, elazığlıymış. Elbette sosyalistti.
Solun sosyalist hareketin güçlendirilmesi gerektiğinden söz etmiştim, o da bana '' söyle bakalım bu hale nasıl geldik?'' diye de sormuştı. 12 eylül diye söze başlarken, anlatmıştı bu anısını falan.

CHP'nin irtibat bürosunda bir iki gün böyle sol-sosyalizm, kürt sorunu üzerinde konuşmuştuk. Sanırım arada bir o insanlarla birlikte olmaya devam edeceğim.

Aslında şuraya gelmek istiyorum; Başlık yazısında yazar örgütlenmek için sosyalizmi anlatmak gerekmiyor mu? sorusu biraz eksik kalıyor. Evet sosyalizmi anlatmamız gerek, bunu insanları siyasete taşıyarak yapabilmeliyiz...-tamam ama bunlar bana hep eksik gibi geliyor. Sanki sorunun yanıtı ''onlardan biri'' olabilmekte yatıyor. Bir parti, bir öncü parti, işçi sınıfının aklı olan parti, sadece anlatmaya çalışarak değil anlamaya çalışarak yığınlarla bir bağ kurabilir. ''Devrim...Özgürlük...Sosyalizm'' elbette önemli. Dağa taşa yazılabiliyorsa yazılabilmeli. Ama sınıfla, emekçi halkla bir temas noktası oluşturamıyorsa, oluşturamayacaksa bu ülkede kitleselleşebilmekte devrim de hayal olacaktır.

Bir ara, konuşmam olumsuz bir havadaydı, böyle giderse olmaz; ya AKP'ye ya da AKP'leşen CHP'ye mahkum oluruz falan derken, işinin olduğunu söyleyen ve emekçi astsubay olduğunu öğrendiğim biri giderken omuzuma dokunmuş '' karamsar olma, yarınlar bizim'' demişti.

Aslında hiç karamsar değilim. Su akacak ve şöyle ya da böyle yatağını bulacaktır.

Hele bu halk ''haziran Direnişi' gibi eşi benzeri olmayan bir isyan kültürüne de sahip olduğunu göstermişse, elbette yarınlar bizim'

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]