Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan

Siyasette 'otörlük'/Metin Çulhaoğlu

Siyaset bir ''sanat'' mıdır?

Bu soru ara sıra gündeme gelir, tartışılır. Kesin bir sonuca varıldığı söylenemez; ama siyasetin bildiğimiz sanat dallarıyla pek ortak yanı olmadığı genellikle kabul edilir. Her işin bir ustaca, bir de acemice yapılanı olduğundan, ustalıkla yürütülen bir siyaset insana ''işte, bu bir sanattır'' dedirtebilir. Bir bakıma, ''aşk sanatı'', ''savaş sanatı'', ''hırsızlık sanatı'' deyişlerinde olduğu gibi''

Ancak, siyasete bu basit anlamın ötesinde gerçekten ''sanatsal'' özellikler yakıştırılacaksa, bilinen sanat dalları arasında başvurulabileceklerin başında sinema gelir. Nedenini açıklamaya çalışalım.

''Otör'' (Fransızca ''auteur'') kavramı ilk kez sinema sanatında geliştirilmiş ve kullanılmıştır. Anlamı, kısaca şöyledir: Bir yönetmen, belirli bir filmi kendi tarzı ve üslubuyla baştan sona belirleyip ona özel damgasını vuruyorsa, o yönetmen artık bir otördür. Öyküsü kime ait; senaristi, yapımcısı, ışıkçısı, oyuncuları, fotoğraf direktörü kim olursa olsun filmin ''yazarı'', otörü, yönetmendir. Film, tümüyle onun malıdır''.

''Otör'' kavramıyla siyaset arasındaki benzeştirme açısından işi biraz daha yokuşa sürüp kimi ''zorlayıcı'' örneklere başvuralım. Örneğin Sefiller (Victor Hugo), Monte Kristo Kontu (Alexandre Dumas-baba) ve Macbeth (Shakespeare) defalarca filme çekilmiştir. Çekenler arasında Billie August, Claude Autant-Lara, Paul Schrader, Orson Welles ve Roman Polanski gibi ''kalburüstü'' denebilecek yönetmenler de vardır.

Peki, bu kalburüstü yönetmenler, kendi sinemasal yorumlarında Hugo'yu, Dumas'yı ve Shakespeare'i ''silen'', bu yazarlarda ne varsa hepsini kendi ustalıklarına ''yazdıran''bir otörlük sergileyebilmiş midir?

Olmamıştır ve mümkün de değildir.

Ne olursan ol, bu devlerin yapıtlarıyla öyle kafana göre oynayamazsın.

Ancak, kavramın yumuşatılmış, daha esnek karşılığıyla bakarsak, az önce anılan yönetmenler gene de otör sayılabilirler; kendi yorumlarını yansıtmışlardır ve izleyicilere örneğin ''Polanski''nin Macbeth'i Welles'inkinden şuralarda farklılaşıyor'' dedirtebilmişlerdir.

* * *

Siyasete, daha doğrusu sol siyasete gelirsek...

Teori, kavram ve pratik açısından solun hayli zengin bir birikimi, müktesebatı vardır. Bir bakıma klasik edebiyatın devleri gibidir; gerçi size ikide bir ''sakın ha!'' diye parmak sallamaz, kaş çatmaz; ama kafanıza göre takılmanıza, ''ben yaptım oldu'' türü yaklaşımlara da kesin sınırlar çizer.

İşte, dağarcıkta ne varsa bunu motomot uygulamaya kalkan kupkuru bir ''sadakat'' ile yorum ve doğaçlamanın gidebileceği sınırlar arasında sanıldığından çok daha geniş bir yaratıcılık alanı vardır ve önemli olan bunun görülmesidir. Yumuşatılmış karşılığıyla siyasette ''otörlük'' bu alanda yapılır, yapılmalıdır; eğer siyasette ''sanatsal'' bir yan da olsun isteniyorsa, yine bu alanda aranmalıdır.

Günümüzde, ''işçi sınıfının öncülüğünden'' devlet analizlerine, ittifaklardan cepheye kadar pek çok başlığa bu çerçevede bakmak mümkündür.

Bu ülkede yakın gelecekte sosyalizm mücadelesi bağlamında gerçekleştirilen, başarı sağlayan, ''tutan'' ne olursa, buna bakanlar hiçbir zaman ''miras adına ne varsa sıfırlayıp yepyeni bir şey ortaya çıkarmışlar'' diyemeyecektir.

Otörlüğün bu kadarı kimsenin harcı değildir.

Ama ''Türkiye sosyalist hareketi, teorik ve pratik mirası yaratıcı ve yenilikçi biçimde yeniden canlandırdı'' diyen çıkacaktır.

Otörlükse, hep birlikte böylesini deneyelim, zorlayalım...


http://haber.sol.org.tr/yazarlar/metin-culhaoglu/siyasette-otorluk-83430

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]