Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları

İsmail,Mustafa ve Mehmet’in 33 yıl önceki katli

İnciraltı Öğrenci Yurdu, bizim çocuklar, mandalina bahçeleri, değişmeyen faşizm, katliam ve Haziran üzerine...

Serkan Bilgin/soL

Tariş direnişi ve hemen sonrasında sıkıyönetim günleri. Sınav için gelen bin misafir öğrenci İnciraltı yurdunda türküler söylemeye hazırlanıyordu. Faşizm 33 yıl önce de başka bir “Haziran”da İsmail, Mehmet ve Mustafalar’ı katletti. İnciraltı’nda sırtından M-6 kurşunlarıyla öldürüldü altı genç.

İzmir, 1971 yılında uluslararası bir spor organizasyonuna ev sahipliği yapar. 6’ncısı düzenlenen Akdeniz Oyunları, Türkiye ile Fas’ın Millî Futbol Takımları arasındaki maçla başlar. Bugünkü İzmir Atatürk Stadyumu bu organizasyonun İzmir’e hediyesidir. Oyunlar için düşünülen başka bir tesis ise Balçova kıyılarına yapılan bir misafirhanedir. Her odasında 24 saat sıcak su hizmeti sunan, alafranga tuvaleti ve deniz manzaralı balkonu bulunan bu tesis, sporcuların vedasından sonra bir süre turizmcilerin iştahını kabartan, çok bloklu bir tatil köyü görünümünde boş kalmıştır.

Öğrenci yurdundan kalan “lacivert hatıralar”

Ne hikmetse, nereden estiyse birileri bu olimpiyat mirası blokları öğrenci yurduna dönüştürmeyi önerir. O günden sonra, İnciraltı Öğrenci Yurdu, yolu İzmir’e düşen on binlerce öğrencinin fotoğraf albümlerinde “lacivert hatıralar” olarak kalmıştır. Ben de öğrenciliğimin birkaç dönemini İnciraltı’nda geçirdim. Denizin bittiği yerde başlar yurt; yurdun bittiği yerden başlayan mandalina bahçeleri ise öğrenciler için yasadışı C vitamini anlamına gelir. Devlet yurdu olmasına rağmen sayılı karma yurtlardan biridir ve bu, avlusunda “kızlı erkekli” oturabileceğiniz anlamına gelir. Yurdun her bloğunda bir etüt odası vardır. Öğrenciler, bu odalara morg der; benim zamanımda da öyle denirdi. Ben bir türlü anlam veremezdim, neden “morg” dendiğine. Herhalde kötü bir öğrenci benzetmesidir, diye düşünürdüm. Morg; sessiz, nizami ve devlet rengindedir. Eğer bu sizi motive etmiyorsa kendinizi avluya atarsınız. Orada dostluklar ve uzun sohbetler vardır; kimi zamanlar da şenlikler olur. Bazen bu şenliklere bütün yurt öğrencileri iştirak eder. Türkü diyenlerin sayısı iki bine ulaşır. Bahar yahut yeni dostları karşılanıyorsa hele… 1980 haziranındaki gibi.

Tariş direnişi ve 12 Eylül provası

1980 yılı İzmir için hareketli başladı. Çığ gibi büyüyen sıkıyönetim haritasına bir türlü dâhil edilemeyen İzmir, Ocak ayından itibaren silkelenmeye başladı. Güvenlik güçleri birden Tariş’e (İzmir İncir, Üzüm, Pamuk ve Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri) kontrol amaçlı girmek istedi. Tariş işçileri örgütlüydü. İtirazın ardından büyük bir operasyon düzenlendi. Dönemin hükümeti Milliyetçi Cephe, Tariş’e bir rol vermek istiyordu. Kuşatma on bin jandarmayla gerçekleşti. Değişik kombinelerde yüzlerce işçi yaralandı ve gözaltına alındı. İşçiler genel greve girdiler. Ankara, İstanbul ve İzmir’de binlerce öğrenci direnişe destek verdi. Olaylar Çiğli İplik Fabrikası ve başka fabrikalara sıçradı. Gültepe ve Çimentepe mahalleleri, işçilerine sahip çıkmak için büyük yürüyüşler tertip etti. Kuşatma daha da büyüdü ve nihayet sıkıyönetim kervanına İzmir de katıldı. Tüm yurtta 12 Eylül provası yapılıyordu. Sıra direniş unsurlarına ders vermeye gelmişti; hazırlık dersi. Öğrencilerden başlandı…

Üniversite sınavı yaklaşmıştı. Her bölgeden bir il seçildi. Öğrenciler o merkezde sınava girip geri dönecekti. “Ege’nin İncisi” civar illerin öğrenci adaylarını bir günlüğüne ağırlayacaktı. Konaklama için bir öğrenci yurdu belirlendi. 12 Haziran günü, yaklaşık bin misafir öğrenci İnciraltı kıyısındaydı. Yurdun daimi öğrencileri, misafirlerini içeriye buyur ettiler. Bavullara el atıldı, odalar gösterildi ve karşılama için tertip edilen şenliğe davet edildiler. Gelen misafir öğrenciler için bir moral gecesi düzenlenmişti. İki saatliğine de olsa türküler söylenecek, halaylar çekilecek ve hemen nizamiyenin dışındaki sıkıyönetimin stresi atılacaktı.

Haziran öldü...

İzmir, imbatı ve başka marifetleriyle şöleni başlattı. Öğrenciler ikişer üçer avluya inmeye başladı. Tokalaşmalar, kucaklaşmalar, söyleşmeler ve folklor… Maharetli olanlar mikrofona geçti. Hiçbir şey yapamayanlar da serçe parmağını bir başkasınınkine iliştirdi. Zamanın geçmesini hiç kimse istemiyordu. Yerdeki mandalina kabukları kadar turuncu bir güneş batıyordu. Tel örgülerin dışındaki polis sirenleri duyulmuyordu. Sirenler yaklaştı. Öngörüsü olan birkaç öğrenci yurdun etrafını kolaçan etmeye çıktı. Dışarıda bir tehdit yoktu, içeride de öyle. Yaşam zincir olmuş, ritmik adımlarla dönüyordu bir avluda. Hepsi bu.

Balıkçı barınaklarındaki ihtiyarlar da içerideki eğlenceden nasibini almaya başlamıştı. Gençlerin neşesine gıptayla baktılar. Fakat birden büyük bir askerî araç gençlerle aralarına girdi. Askerler yurdun kapısındaki görevlilere bilgi vermedi. Görevliler bir şey soramadı. Gelen, idam mangasıydı. Yaklaşık 15 jandarma eri, asteğmen Hasan Dimici’nin emir ve görüşlerine hazırdı. Hasan Dimici’nin görüşleri malumdu. Öngörü sahibi bazı öğrenciler tedbir almaya çalıştı. Fakat birkaç saniye onlara yetmedi. Hasan Dimici, “Nişan al!” diye bağırdı. Askerler bol hedefli saldırılarında beton bloklara ya da dev palmiye ağaçlarına değil, renklere nişan aldı. M-6 silahlar ellerinde parlıyordu. Genç askerler neşelerini kıskandıkları akranlarına gezden ve arpacıktan baktılar. Komutanlarının vahşi sesini ikinci kez duyduklarında lanet parmakları tetiklere asıldı. Balıkçılar, bütün korkunç sesleri duydular. Silah, çığlık ve parçalanma seslerini… Öğrenciler kendilerini yerlere ve ağaç diplerine attı. Kimse mandalina bahçelerine ya da bloklara kaçacak zamanı bulamadı. Hasan Dimici bağırdı, “Ayağa kalkın!” Çocuklar şuursuzca yeniden dikelmeye çalıştılar. Ateş!... Haziran öldü.

Faşizm 33 yıl önce de başka bir “Haziran”da İsmail, Mehmet ve Mustafalar’ı katletti. İnciraltı’nda sırtından M-6 kurşunlarıyla öldürülen 6 kişi, kantinin hemen üstündeki etüt odasına kaldırıldı. Cesetler soruşturma boyunca “morg” ismini alan bu sessiz gri odada tutuldu. Balıkesirli İsmail Baytok, Manisalı Mustafa Uslu, Diyarbakırlı Ali İhsan Tan, Balıkesirli Mehmet Ali Arun yine Egeli Hüseyin Akdağ…

İçişleri bakanlığı ilk ateşin öğrencilerden geldiğini açıkladı. Odalarda kitaplar ve mendillerden başka bir şey bulunamadı oysa. Hasan Dimici yargılandı. 2 yıl gibi ağır bir ceza aldı.

12 Eylül’e ramak kala yapılan bu katliamı Çorum ve diğerleri takip etti. Aradan yıllar geçti silahlar hedef değiştirmedi. Sınıf arkadaşlarını öldürmeye devam ediyor. İşçi ve köylülerin akran çocuklarını.

http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/ismail-mustafa-ve-mehmetin-33-yil-onceki-katli-haberi-77842

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]