Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan

İttifak arayışları/Aydemir Güler

Bu aralar “Başbakan’ın danışmanıyım” diye ortalıkta gezen olursa, normal tepki gülüp geçmek olur. Ama Yalçın Akdoğan’ın lafını ciddiye alıp strateji kuranlar hâlâ çıkıyor! “Milli orduya kumpas” sözlerinin yaydığı heyecana ne demeli?

Elbette tek o değil. Tayyipçiler Gülencileri düşman ilan ederken, siyasal arenada yeni konumlanışlar, birtakım ayarlar gündeme geliyor. Ben de “madem öyle askerler yeniden yargılansın” diyenleri, “beni Emniyet müdürlüğü görevime iade edin” dilekçesini anlayabilirim. Bu tür çıkışların siyasette yeri vardır.

Benim tartışmak istediğim hükümetten gelen sinyallerin ve onların izini kovalayan üçüncü, dördüncü tarafların nasıl bir denklemin içine yerleştirilmesi gerektiği. Biraz daha açık bir ifadeyle, 17 Aralık operasyonu İkinci Cumhuriyetin ittifaklar yapısını baştan aşağı değiştirebilir mi? En sade haliyle; İkinci Cumhuriyetin düşman kardeşleri olarak Fethullahçılar ve Tayyipçiler, bugüne kadar karşı kampta gördükleri unsurlara el uzatabilirler mi?

Ben yanıtımı istihbarat bilgilerine, “hocam bildiğin gibi değil” diye başlayan dedikodulara dayandırmayacağım. Türkiye siyasetine ilişkin bir temel tezden türeteceğim:

Türkiye kapitalizminin 20. yüzyılı olarak Birinci Cumhuriyet ile 21. yüzyılı olarak İkinci Cumhuriyet arasındaki ilişkide bugün ön planda olan süreklilik değil kopuştur.

İkinciyi, eskinin tedavisi olmayan zaafları üretti; dinci gericilik 20. yüzyıl laikliğinin bağrında çimlendi; laik geçinen kapitalistler, sosyal devleti imamların tasfiye etmesinden pek hoşnut kaldılar; egemenliğin önşartının NATO’ya, ABD’ye, AB’ye yaranmak olduğunu AKP gericileri eski laik yönetimlerden öğrendi... Bunların hepsi doğrudur. Ama bu doğrular “İkinci Cumhuriyet damdan düşmemiştir” biçiminde özetlenebilir. Süreklilik konusunda bu kadarı yeterlidir.

Yeni rejim 29 Ekim’i gölgede bırakmak için Marmaray kepazeliği dahil her şeyi yapar, her riski alır. Bunlar eski rejimin ordusunu, yargısını, üniversitesini, karşıtlarının silah çekemediği bir tuhaf iç savaşla ezip geçti. Birinci Cumhuriyet Erdoğan için “iki sarhoş”, Davutoğlu için sünepeliktir.

Yalnız; silah çekemeyecek kadar konformist ve uyuşuk olan diğerlerinin durumu bu kadar net değil. Öyle ki, bazıları Fethullahçıların operasyonuna, bazıları ise Tayyipçi kontratağa eklemlenmenin hesabını yapıyorlar. Kimi “ulusalcılar” AKP’nin cemaati suçlarken kendilerine el uzatmasından heyecana kapılırken, CHP Genel Merkezi sahip çıkacak savcı ve polis listesi yapıyor.

“Yargılama tekrar edilsin” türü talepler, sahipleri açısından yerinde olabilir. Yolsuzluk soruşturmasına müdahale edilmemesi çağrısı da öyle... Zaten bence de, AKP döneminin hukuk uygulamaları tarihsel olarak gayrımeşru ilan edilmelidir. Yolsuzluk soruşturmalarını ise, kapitalist düzenin dibine kibrit suyu dökmeye ant içmiş devrimcilerin bizzat yürüttüğü pek görülmemiştir... Tamam; ama bu tür taktik çıkışların üstüne stratejik hayaller bina edilmemelidir.

Peki, yerinde bir politik taktik güdenler ile Tayyip-Fethullah kavgasına olmadık anlamlar yükleyenleri nasıl ayırt edeceğiz?

Merak etmeyin; çok uğraşmaya, niyet okumaya falan ihtiyaç yok. Onlar kendilerini belli eder.

Mesele taktikten, gericiler arası hesaplaşmadan kimi yan faydalar elde etmeye çalışmaktan ibaretse, yani makul düzeyde ise, ne Erdoğan’ı ne Gülen’i koruyup kollamaya çalışmazsınız. Erdoğan’ı “yolsuzluğa bulaşan bakanlar”dan ayrı yere koymak için uğraşmazsınız. Aynı biçimde Gülen’i “kötü arkadaş kurbanı” olarak resmetmezsiniz.

Bu zırvalıkları bırakıp halka bakarsınız.

Sahi, siz hiç sokakta “Erdoğan’ı göndermek için Gülen’i getirmek lazım” veya “Gülen’e karşı Erdoğan’a yardım edelim de demokrasi yoluna geri dönsün” diye geveleyen kimse gördünüz mü?

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/ittifak-arayislari-85316

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]