Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan
10.01.2014- 12:57

Ne demek istiyorlar?
Aydemir Güler


Metin Feyzioğlu ve Deniz Baykal’ın “krize çare” açılımları, genel hatlarıyla paylaştıkları siyasi gelenekteki bir düsturla yakından ilişkili: Söz konusu gelenekte siyasetin sahnesi devlettir. Siyaset devlet katından sokağa inip kitlelere bulaşmamalıdır. “Ya seçimler” diye aklınıza gelirse, devlet katındaki bir sorumluluk da halkın önüne çıkacak adayları hazırlamak değil midir?

Ama bu insanlar Türkiye’nin bir deliler evine döndüğünün farkına varmamış olamazlar. Her zaman devlet aklıyla övünmüş olan bu ülkede şu anda devlet görünürde iki, aslında çok daha fazla parçaya bölünmüş durumda. Devletin hali buysa, toplum aşağı yukarı baklava gibi dilimlenmiş demektir.

Farkında olmalılar ve yaptıkları AKP’ye el uzatmak anlamına gelmekle birlikte, bundan ibaret olamaz.

O kadar ki, bunlar ve diğerleri, geçen Haziran’dan beri, yüklenseler hükümeti düşüreceklerini de biliyorlar. Ve o kadar ki, Kılıçdaroğlu, yıkılır da üstüme kalır korkusuyla siyaset kaçkını durumuna soktu kendini...

İşin özü: Hazırlıksız durumdalar.

Hazırlık ne ola?

Devlette birikime sahip olduğu belli Fethullahçıların destek vereceğinden emin olmalısın. Borsanın üçte ikisini tutan yabancı sermayeden güvence almalısın. Ortadoğu’da yangına sokulmayacağımız konusunda NATO’ya güvenebilmelisin. Washington’un icazetini görmelisin...

Şaka değil, ultra konformizm! Riskin r’sinin devrimcilik anlamına geldiği bir ortamda yaşıyoruz.

Hazırlık tamam olmadığı için 30 Mart’ta iflah olmayacak ölçüde yıpranacak bir Erdoğan’dan Cumhurbaşkanlığı seçiminde kurtulma planı yapıyorlar, anlaşılan.

Belki de, krize çare fotoğrafı vermeye bakanlar, kendilerini o karar anına hazırlıyorlardır! Yani gözlerini Çankaya yoluna dikmiş olabilirler...
Yukarıda Kılıçdaroğlu’na siyaset kaçkını dedim demesine, ama onun da bir stratejisi olduğunu kabul ediyorum. Bir zamanlar Batı için söylendiği gibi, AKP’nin “iyi yanlarını alıp kötü yanlarını reddetmek” gibi bir şey.

Neo-liberal, NATO’cu, muhafazakar... Bunlar lazım. Ama sofuluğun dibine vurup muhafazakarlığın cılkını çıkartmayacaksın!

Gülmeyin; Sarıgül-Yavaş formülü ne ki? Bu işte!

Ve bu bir iktidar stratejisi. Yukarıda örnekleri verilen odakların güveni böyle sağlanacak. Risksiz ve devrimcisiz.

Türbanda, Anayasa’da, Haziran’da hep pas diyen MHP hâlâ sahaya çıkmadığına göre, artık geçmiş olsun. MHP, AKP tarafından gereksizleştirilmiş bir akım. Hükümet ortadayken, geçen yüzyıldan kalma faşisti kim ne yapsın? Çatapat işlerini de, örtülü yapılacaksa Fetocu neo-kontrgerilla, aleni olacaksa doğrudan polis yapıyor zaten.

Gelelim Kürt siyasetine. Efkan Ala’yı birkaç hafta önce yazmıştım. Kürt siyasetinin büyük politikadan anladığı celladına tebrik ziyareti midir?
Nasıl sağ kemalizm siyaseti devlet içi bir iş olarak görüyorsa, Kürt ulusal hareketi de siyaseti uzlaşma sanatına çevirmiş durumda. Ama devletçilerin devletin halini görmeleri gibi, Kürt siyasetçileri de uzlaşmanın imkansızlığını anlamışlardır.

Haydi Paris’i cemaate yıktınız. Roboski için altı üstü iki adres var: Ya başbakanlık ya genelkurmay!

Geçtim “barıştı, çözümdü” falan; buradan “uzlaşma” çıkarmak için bayağı hokkabaz olmak lazım.

Ya da Kürt siyasetçileri de hazırlıksız. Yani zamana oynuyorlar. Hele 30 Mart geçsin...

Anlayacağınız; dört yanımız konformizm!

Bir de elinde gaz bidonu, diğerinde çakmakla koşturan Erdoğan var: “Gelmeyin, yakarım memleketi.” Delilik konformistlere karşı iyi silahmış doğrusu!

Ama korkunun ecele faydası yoktur ve deliler evinden çıkmak için ille de risk almak gerekir.

sol

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]