Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan
15.08.2013- 10:29

Post-Ergenekon
Metin Çulhaoğlu


Beklendiği gibi oldu; 5 Ağustos'ta Ergenekon sanıklarına ağır cezalar yağdı.

"Durun bakalım, daha bu işin temyizi var" gibisinden laflara kulak asılmamalıdır. Önümüzdeki yakın dönemde Türkiye'de pek çok taşı yerinden oynatacak gelişmeler yaşanmadıkça, yargının bu noktası da mevcut kurguya uyacak ve gereği neyse onu yapacaktır.

Ancak bu söylenen, ünlü davanın artık gerçekten bittiği, meselenin kapandığı, şu ya da bu siyasal manipülasyonun aracı olarak kullanım değerini tamamen yitirdiği anlamına gelmez.

Meseleye önce mevcut iktidar açısından bakalım.

Ergenekon davasının kendisinin ve hüküm giyen sanıklarının kullanım süresi dolmamıştır. İlkinden, davanın kendisinden başlarsak, Türkiye'de bundan böyle iktidara yönelik her ciddi hareketin, sokaklarda da etkili olabilen her direnişin, genel olarak "darbecilikle", özel olarak da "Ergenekonculukla" ilişkilendirileceği bugünden bellidir. AKP iktidarı, yandaşlarının, liberallerin, kimi "solcuların" ve yer yer de Kürt siyasetinin yardımlarıyla işi bu noktaya getirebilmiştir.

İş bu noktaya gelmişken, AKP'nin karşısındaki yeni herhangi bir direnişe "bak işte, bunun darbecilikle, Ergenekonculukla ilişkisi yok, bu yeni bir şey" diyecek hali yok ya...Kendisi böyle diyecek olsa bile yandaşları bırakmayacaktır: "Yok yok, işte tam da Ergenekon"...

Bazıları bu kadar düşmüşlerdir...

* * *

Hüküm giyenlerle devam edelim.

Onların durumu da, siyasetin önümüzdeki dönem gelip dayanacağı kimi kritik uğraklarda, çeşitli pazarlıklarda, hesaplaşmalarda ve manevralarda malzeme olarak kullanılacaktır.

Ama kendi başına bir düğüm noktası, can alacı bir belirleyen olarak değil, yan malzeme olarak. İktidarla cemaat arasındaki gerilim mi, Kürt diyalogunda yaşanan herhangi bir takınma mı, meclisteki muhalefetle belirli konularda al gülüm ver gülüm işleri mi? İşte böyle durumlarda kullanılabilecek bir malzeme...

1960'lı yıllarda Yassıada mahkumlarının durumuyla ilgili gelişmelerde olduğu gibi.

Yassıada mahkumları meselesi de dönemin siyasetinde hiçbir zaman başat belirleyen olmamış ancak yan malzeme olarak tepe tepe kullanılmıştı.

* * *

"Post-Ergenekon" süreçlerde yukarıdakilerden daha önemli bir konu ise, solun (ama gerçekten solun) benimseyeceği tutumdur.

İşin en başında bir nokta çok açık olmalıdır: Sol, davayı, suçlamaları, kararları vb tümden reddetmeli, operasyonun belirli bir tarihsel-siyasal hesaplaşmada oturduğu yere odaklanmalı, daha teknik düzeyde ise işin tezgâh boyutunu, apaçık hukuksuzlukları es geçmemelidir. Daha açığı, bu konumlanış, "Ama aralarında gerçekten darbeci olanlar da var... "Ne yani şimdi şunu bunu da mı sahipleneceğiz?" gibisinden ikirciklenmelere gölgelenmemelidir.

Bu kadar açıktır ama buraya kadardır...

Daha sonrası açısından, Türkiye'de solun ilerlemesinde ve güçlenmesinde kritik sıçrama trampleni olarak bu davanın ve mahkûmiyetlerin görülmesi yanlış bir tercih olacaktır.

Önce de böyleydi ama Haziran direnişinden sonra daha da böyledir.

Herhalde dikkat edilmiştir: Haziran direnişi, bunca Mustafa Kemal posterine, Türk bayrağına rağmen özellikle ön plana çıkan bir "Ergenekon duyarlılığı" sergilememiştir. Dahası, pek çok polisiye neden gösterilebilse de, "Haziran ruhu" Silivri'ye beklendiği kadar yansımamıştır.

Herhalde bir anlamı vardır?

Türkiye'de birtakım yeni duyarlılıklarla, algılarla ve tepkilerde de beslenerek güçlenen bir sol muhalefet, elbette Ergenekon'a da kayıtsız kalmayacak, bu tezgahın hesabını sormaktan geri durmayacaktır. Ama...

"Ama"sı şu: Diyelim Ergenekon'un sanık sandalyelerine oturtulanların siyasal kimliklerinden bir "ortalama" çıkarıldı ya da hepsi belirli bir "asgari müşterekte" buluşturuldu. Eğer bu ortalama ya da asgari müşterek Türkiye solunun bugünkü ihtiyaçlarına, gündemlerine ve hedeflerine göre "geride" kalıyorsa, salt AKP iktidarına ve düzenine göre "ileride" durduğu için sol siyasetin asli zemini ilan edilemez.

Türkiye sol hareketi, "Birinci Cumhuriyet'in" değerlerini de, temsilcilerini de bulundukları noktadan ileriye, kendi yanına taşımak için elini onlara uzatabilir, uzatmalıdır ama onların "sen buraya, benim yanıma gel" diye uzattıkları el karşısında söyleyebileceği tek bir şey olmalıdır:

"Kusura bakmayın, başka işlerim var"...

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/metin-culhaoglu/post-ergenekon-78040

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]