Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Siyasi ve ideolojik söyleşiler

Merdan Yanardağ: Ergenekon’un maskesi düştü

Resim Ekleme

Türkiye’nin son beş yılını belirleyen karşıdevrimci sürecin hedefindeki isimlerden gazeteci Merdan Yanardağ, bu dönemin bütün yalanlarının şimdi birer birer ortaya çıktığını vurguluyor. Yanardağ, ülkede bir Fetret Dönemi yaşandığını belirtirken, AKP-Cemaat arasındaki itişmenin kritik yönlerine dikkat çekiyor.

Görüşme: Gamze Erbil

Ergenekon Davası, esasen siyasi ve son beş yıla yayılan bir süreç. Siz de bunun mağdurlarındansınız. Bu davayı ve sizin için mahkumiyet kararının çıkmasını, sonra 10 Mart’ta gündeme gelen tahliyeleri nasıl değerlendirdiniz?

10 Mart’ta serbest bırakılmayı tutuklandığımda beklemiyordum. Son birkaç ay içindeyse Türkiye’de çok büyük bir değişim olduğunu saptadım ve her an serbest bırakılabileceğimi düşünüyordum. Türkiye öyle bir tarihsel dönemece girdi ki, her an beklenmedik gelişmeler olabilir, bir biçimde AKP iktidarı yıkılabilir, bu hâlâ geçerli. O nedenle, serbest bırakılmak benim için bir hoşluk, bir sürpriz oldu ama beklediğim bir gelişmeydi. O kadar net ki tablo.
Muğla cezaevindeki tek siyasi bendim, ama diğer mahkumlar da “abi sen her an gidebilirsin” diyorlardı. Adli tutuklu ve hükümlülerin bile beklediği bir tahliyeydi bu. Diğer yandan tahliyelerin yalnızca AKP hükümetinin cemaatle yaşadığı itişmeye bağlı olduğunu düşünmemek gerekiyor. Türkiye’deki toplumsal muhalefetin, solun, cumhuriyetçi güçlerin muhalefeti ve mücadelesinin oluşturduğu baskıyla biz çıktık.

Ergenekon operasyonları Osmanlı-Türk modernleşmesinin yüz yıllık tarihinde çok ciddi bir kırılmadır. Bir rövanşist siyasal operasyon olduğu gibi aynı zamanda çok somut olarak sonuçlarını gördüğümüz bir karşıdevrim girişimidir. Birinci Cumhuriyet’in tasfiyesiyle sonuçlandı bu. Bu karşıdevrim operasyonunu yapanlar tarihsel olarak kendi misyonlarını doğru tanımlamışlardı ancak Türkiye’nin aydınlanmacı, laisist, sol ve devrimci güçleri bu operasyonun derinliğini başlangıçta kavrayamadı.

Bu vahim sonuçlar yarattı diye düşünüyorum. Solun çok önemli bir kısmının ya tarafsız kalarak ya da yedeklenerek sürece dahil edildiği bir dönem yaşadık biz. Sadece “yetmez ama evet”çilerden söz etmiyorum. Bir kısmı da “yesinler birbirini” tavrıyla kenarda kaldı. Bu pasif bir destek olarak okunabilir. Bugünse ayaklarını bastıkları zeminin nasıl ortadan kaldırıldığını gördüler.

ABD’nin "ayak bağları" tasfiye edildi

Sözünü ettiğiniz “bölgesel” projelerle “asker vesayetinin kalkması” iddiası nasıl örtüştürüldü?

Ergenekon operasyonu, Türkiye’de bir askeri vesayetin ortadan kaldırılmaya ve Türkiye’nin demokratikleştirilmeye çalışıldığı bir operasyon olmadığı gibi sadece Türkiye’ye özgü bir siyasal islamcı darbe girişimi de değil. Tüm bölgedeki operasyonun öncüsü diyebileceğimiz, 2007’de geliştirilmiş tayin edici bir parçasıydı. Ergenekon davasında yargılanan -özellikle, orgenerallere baktığınızda bunların ortak bir özelliği var. Bunlar Varşova Paktı dağıldığı için NATO’da Türkiye’nin kalmasının artık gereksiz olduğunu savunuyorlar. Tuncer Kılınç’ın açık bir toplantıda dile getirdiği bu yöndeki ifadelerin “spontane gelişmiş” bir beyan olduğunu düşünmemek lazım, orduda öyle yürümez bu işler.

İki ve daha önemli bir boyutu, bazı Kürt siyasetçisi arkadaşlarımızın ve liberallerin sandığının tam tersine tutuklanan askerlerin önemli bir bölümü PKK ile masaya oturmak ve Abdullah Öcalan’la Kürt sorununun çözümü için görüşmek gerektiğini düşünüyorlardı. Bunu sonraki kimi açıklamalarında Abdullah Öcalan da dile getirdi, özeleştiri yaptığını söyleyerek. Bunlar Amerikasız ve Barzanisiz bir çözüm arayışında olan çevrelerdi. Bu da bölgesel operasyonun bir ayağı ile ilişkili.

Son olarak, bu fırsat değerlendirilerek ordu içindeki bütün alevi subaylar da tasfiye edildi, özellikle deniz kuvvetlerinde. Türkiye’de alevilerden herşey olur ama şeriatçı alevi olmaz, buna dikkat edin. Bu tasfiye de alay edercesine yapıldı. Ali Balkız’a suikast düzenleyeceği iddia edilen teğmenlerden oluşan timin hepsi alevilerden oluşuyordu. Bu da yine ABD’nin bölgedeki sunni islamcı projesiyle ve AKP’ye biçtiği rolle bağlantılı.

Ne yapılabilirdi?
Ben başından itibaren solu uyarmaya, özellikle liberallerin solda yarattığı kirlenmeye karşı mücadele etmeye çalıştım. Öyle bir dönem yaşadık ki, Türkiye sosyalist hareketinin liberalizmle lekelendiği, milliyetçilikle kirlendiği bir dönem. Şimdi ortaya çıkan tablo ise aslında bu dönemdeki bütün tezlerimizi doğruladı. Ve bize yönelik bir linç tutumunu da geri püskürtmemize yardım etti.

Biz uyardık: Burada bir demokratikleşme yok. Burada cumhuriyetin ve bu topraklardaki aydınlanma mücadelesinin ortak kazanımlarını tasfiye edecek ve yerine dinci-faşizan rejim kurmak için geliştirilen bir karşıdevrim hamlesiyle karşı karşıyayız. Ergenekon bir tertipti, çok açık bir şekilde ortaya çıktı, ahlaksız bir tertipti hem de. Büyük bir siyasal tertipti, büyük bir siyasal yalandı.

Fetret Dönemi: Her an her şey olabilir

Bir “Fetret Dönemi” benzetmeniz var Türkiye’deki güncel siyasal durumu tanımlamakta kullandığınız, biraz açalım mı?

Ben bazı yazılarımda Türkiye’nin bir “Fetret dönemi”nden geçtiğini söyledim. Fetret iktidar dağılması, parçalanması demektir. Bilirsiniz 1402’de Ankara savaşında Özbek Türk hakanı olan Timur’a Osmanlı yenilince, Osmanlı mülkü yani devlet, Osmanlı ülkesi şehzadeler arasında ayrı iktidar odaklarına parçalandı. 10 yıl devam eden bir iç savaş dönemidir, her şehzadenin ayrı bir egemenlik alanı olduğu. Bu siyaset literatürüne bir kavram olarak aktarılan önemli bir duruma işaret eder.

Ben Türkiye’nin yeni bir Fetret Dönemi’ne girdiğini, bir iktidar parçalanması yaşandığını düşünüyorum. Bir merkezi iktidar yok aslında Türkiye’de. Bakın Tunceli Emniyet Müdürü, Berkin’le ilgili attığı bir tweet mesajından sonra istifa etmek durumunda kaldı.

Türkiye belli kurumlar arasında dağıldı. Bizim serbest bırakılmamızı düşünebiliyor musunuz. Özel yetkili mahkemeler kaldırıldı, mahkemeler ayrı karar vermeye başladı. HSKY ayrı bir iktidar odağı olarak ortaya çıkmaya başladı. Hükümet ayrı. Polis, en azından bir kanadı bir iktidar odağı olarak ortaya çıkmaya başladı.

Dolayısıyla kastettiğim Fetret Dönemi merkezi iktidarda bir dağılma, paralize olma dönemidir. Bu dönem herşey sürprizlere çok açıktır. Mesela CHP, veya toplam olarak sol bir çağrı yapsa ve dese ki polislere “iktidarın emrini dinlemeyin, bunlar yasadışı”. Gerçekten böyle bir tabloyla karşılaşabiliriz. Bugün, Türkiye’de bir mahkeme hiç beklemediğimiz sürpriz bir karar verebilir.

Birinci Cumhuriyet yıkıldı ama ikincisi kurulamadı. Bu inşa süreci başarısızlığa uğradı ve burada bir dağılma yaşandı.

Baskın görüntü, AKP - Cemaat kapışması ama bundan ibaret olmadığını görüyoruz. Bir de bu kapışma yeni “ittifak” arayışlarını gündeme getirdi, bunun için ne söylenebilir?

AKP–Cemaat kapışması sahte bir kapışma değil, önce onu saptamak lazım. Ama AKP bu dönemde bütün suçu Cemaat’e yıkarak buradan sıyrılmaya çalışıyor. Ama, mesela Ali Fuat Yılmazer’in Erdoğan hakkında yaptığı ifşaatlar, itiraflar aslında bunun önünü büyük ölçüde kesti.
2012’ye kadar herşeyi birlikte yaptılar. Şu anda Erdoğan, suçu Cemaat’e yıkarak yeniden orduyla, yeniden Türkiye’nin birinci cumhuriyetçi güçleriyle bir ittifak kurup kuramayacağının yoklamasını yapıyor. Ama bunun için çok geç kaldı, yapamayacak.

Ergenekon, Balyoz gibi davalardan yargılanan insanların serbest bırakılması da bunun için yeterli olmadı. Bir takım açıklamalar yaptırdılar, bu doğrultuda aslında. Mustafa Balbay mesela tahliye olduğunda “İntikam gütmüyoruz, herkesle uzlaşacağız, Türkiye’yi barıştıracağız” dedi. Bunu öne çıkarttılar. Tuncay Özkan’ın buna benzer sözlerini öne çıkardılar.

Ben de çıktığımda özellikle, “bu ülkenin bu toplumun arınması ve temiz bir gelecek kurabilmesi için kesin ve açık bir biçimde hesap sorulması gerektiğini” söylerken bunun önünü kesmeye çalıştım. Bu siyasal çatışmanın bu yanına işaret etmeye çalıştım.

AKP, Ergenekon sanıklarının serbest bırakılması, İlker Başbuğ’un serbest bırakılmasıyla eski cumhuriyetçi iktidar bileşenleriyle yeniden barışma ve kendi ittifak alanını genişletmeye çalıştı ama olmadı. Şu anda AKP iktidarının yanında olan tek şey Kürt siyasal hareketidir.

Peki bunları ortaya koymak nasıl sonuçlar getirdi?
Benim üzerimden yapılmaya çalışılanlar da başarısız oldu, ne yapmaya çalıştılar. Bir; Ergenekon’la sosyalist sol arasında benim üzerimden bağlantı kurmaya çalıştılar, bunu yapamadılar. İki; muhalif sol basına bir ayar çekmeye çalıştılar bu da olmadı. Üçüncüsü, cemaatin intikamcı yaklaşımıdır. Çünkü Hrant Dink’in cemaat tarafından öldürüldüğünü söyledim ben açıkça. Yani Nedim Şener’in kapısına kadar gelip açıkça söyleyemediği şeyi söyledim ben. Veriler onu gösteriyordu çünkü. Cemaat davaya dahil edilene kadar benim hakkımda çok yoğun bir kampanya yürüttü. Benim “Ergenekoncu, PKK’lı ve aşırı solcu komünist bir terörist” olduğumu iddia ettiler, üçü bir arada.

Suç ortaklığı nasıl çözüldü?

Peki görünürde bu “her şeyi belirleyen” AKP – Cemaat ittifakı nasıl çözüldü?


Ergenekon operasyonuyla AKP-Cemaat iktidarı ya da koalisyonu, siyasal hedeflerine ulaştılar, birinci cumhuriyeti tasfiye ettiler. Fakat yerine yeni rejimi tamamen oturtamadılar, kuramadılar, yani ikinci cumhuriyeti inşa edemediler. Bu konuda ne tarihsel birikime, ne donanıma sahiplerdi, ne de nasıl kuracaklarını biliyorlardı.

İki sonuç çıktı ortaya. Birincisi şu, AKP kendisine bölgede biçilen rolü çok abarttı ve bağımsız olmasa bile daha özerk hareket edebileceği yanılsamasına kapıldı. Örneğin Suriye›de Esad rejiminin, devrilmesi için bir görev verildi AKP hükümetine kışkırtıldı fakat daha sonra bundan vazgeçilmesine rağmen, kendi görevini abartan, özerk ve bağımsız bir dış politika hattı izlemeye başladı AKP. ABD yönetiminde realist politikaya geri dönüş vardı. AKP bunu doğru okuyamadı ve abarttı. Kendisine tanınan özerklik alanını genişletmeye çalıştı ve bağımsızlık rol oynamaya çalıştı.

Bu gelişmelerle birlikte, Türkiye’de ise Birinci Cumhuriyet’in tasviyesinden sonra yeni rejimin nasıl kurulacağı ve kimin hakim olacağı konusunda bir ihtilaf başladı. Cemaat bence devam edilmesinden yanaydı, AKP geri çekilmekten yanaydı. Bu Ergekon vs. gibi davalarda belli bir sonuca ulaşıldığı için artık durulması gerektiğini düşünüyorlardı

Belki bunu Erdoğan’ın “başkanlık” hayalleriyle de bağlayabiliriz?

Aynen öyle. Başkanlık rejimini kurup 2023’e kadar gitmesini hedefledikleri bir Yeni-Osmanlı’yı doğru bir terminoloji kullanacak olursak dinci- faşizan bir dikta rejimini öngörüyorlardı. Ama bütün bunların gerçekleşmesi için bir normalleşmeye ihtiyaç vardı, bir durmaya ihtiyaç vardı.
Cemaat bunun mümkün olmadığını, devam edilmesi gerektiğini ve Cumhuriyet’in bütün kurumlarının bir daha geri dönülemeyecek, ihya edilemeyecek şekilde tasfiyesinden yanaydı. Asıl ihtilaflar burada ortaya çıktı.

Yani biz pedal çevirmeyi bırakırsak, tıpkı bisiklet kullananlar gibi, düşeriz diyordu cemaat, bu konuda bir baskı var diyordu. Dolayısla AKP PKK’le anlaşmaya çalıştığı yerde Hakan Fidan ifadeye çağrıldı, görüşme bantları yayımlandı.

Ergenekon davasında, “artık durmak gerektiği” söylendiği yerde, Hasdal cezaevi çevresinden yapılan ortam dinlemeleri teslim edilip, “bunlar bizim çoluğumuzdan çocuğumuzdan hesap soracaklar, içeride cunta kurmuşlar” dendi. Hapishaneden darbe yapacak bir cunta. Düşünebiliyor musunuz? Bu kadar fantastik şeyler.

Bir açı oluşmaya başladı arada. Diğer taraftan şu görüldü, Ortadoğu’da ABD, Tayyip Erdoğan ve AKP’nin kendilerinin sünni islamı geri çekmeleri, İran, Hizbullah gibi güçlerle daha yumuşak görüşmeler yapmaları, anlaşma sürecine girmeleri karşısında eski politikada ısrar etmelerinden bir rahatsızlık yaşamaya başladı.

Erdoğan’sız AKP, ABD ve cemaatin ortak projesidir. Erdoğan bunu gördüğü için direniyor.

17 Aralık’tan sonra büyük tertip, tarafların yerlerini ortaya çıkarttı. Daha doğrusu bizim başından beri bildiğimiz, savunmalarda dahi söylediğimiz o büyük tertip ortaya çıktı. Bakın şu tesadüf değildir. TÜBİTAK’ a operasyon yaptılar, cemaatçileri temizlediler oradaki. Ve TÜBİTAK’tan rapor geldi ki, 5 numaralı hat satte. Halbuki o güne kadar 25 tane bilimsel, bilir kişi raporu sunulmuş sahte olduğuna dair. Halbuki cemaat-AKP çatışmasına kadar AKP onu kabul etmedi. Bugün bunlar yavaş yavaş açık hale geliyor.

Ergenekon operasyonunun bir de uluslararası boyutu vardı?

ABD ve AB’nin desteklediği bir karşıdevrim hamlesiydi bu. Bölgeyi yeniden düzenlemeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi’ nin (BOP) taşıyıcı gücü olarak tasarlanmış, projelendirilmiş bir parti olarak doğdu AKP.

Türkiye’de AKP’nin Birinci Cumhuriyet’i tasfiyesinden sonra bütün Ortadoğu’daki birinci cumhuriyetler yıkıldı farkında mısınız? Libya’da yıkılan cumhuriyettir, Tunus’ta yıkılan cumhuriyettir, Mısır’da saldırılan, Suriye’de saldırılan cumhuriyettir. Buna karşın Ortaçağ artığı Suudi Arabistan krallığına, Körfez emirliklerine, Kuveyt’e, Bahreyn’e vs. dokunamamalarını da dikkate almak gerek.

http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/merdan-yanardag-ergenekonun-maskesi-dustu-haberi-89824

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]