Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

28.03.2014- 12:15

SF'de Ekim Arat'ın açtığı bir konu var. Başlığı ''Savaşa Karşı Devrim İçin Savaş!'' Dün ortaya çıkan ses kayıtlarından ilham alarak yazdığı belli. Bana önemli geldiği ve üzerinde düşünülmesi gerektiği için buraya aktarıyorum.

''Savaşa Karşı Devrim İçin Savaş!
Savaş hükümeti kurup faşist diktatörlük olarak ancak iktidarını sürdürebileceğini anladı katil sermaye devleti.Şimdi şunu hesap etmediler.
Savaş mı?Devrim mi?
Halk devrim diyecek.Tüm gerici savaşların bir tarafında devrim vardır.Devrim günceldir.Silahları yoksul halklara değil zengin egemenlerimize çevireceğiz.
Kahrolsun kapitalist köpeklerin savaşı yaşasın DEVRİM!
Dünyamız ve bölgemiz süren savaşlar ve ufukta görünen emperyalist savaş tehtidleri ile çalkalanmaktatır.İşçi sınıfı emekçi halklar için yıkımdan gözyaşından başka bir anlamı olmayan bu barbarlık düzenin geleceği için cephelere sürülmek ile bir kez daha yüzyüze kalabiliriz.
Bu savaşla örgütlü bir şekilde karşılaşmadığımız açık lakin toplumsal muhalefet geçmiş yıllara nazaran çok güçlü milyonları alanlara çekebiliyor.
İşte böylesi bir dönemde sosyal şovenizm ve içi boş yurtseverlik çıkışının işçi sınıfı açısından tek bir anlamı bulunmaktır.Siyasal yozlaşma ve gericilik.
Bizi egemenlerin savaşlarında asker yapmaya çalışanlara karşı eğer orduya alınmışsak içerde devrimci savaş karşıtı asker komiteleri ve bu komitelerin devrimci bozgunculuk savaşa karşı sınıf savaşı çizgisinde örgütlenmesi ve silahını kendi egemenine ve kendi birliğinin komutanına çevirmesi savaş makinalarını ele geçirmesi gemidir tanktır uçaktır lojistik birimlerdir diğer silahlardır bunları ele geçirmesi.
Eğer cephe dışındaysak tesislerde fabrikalarda ürütemi durdurması ve ele geçirmesi ve barşın devrim ile işçi sınıfının ellerinde yükseleceğini ilan etmesi yani proletarya enternasyonalizmi ve devrimine bağlılık olarak örgütlenmesi elzemdir.''


Arada ciddiye alınmayacak yorumlardan sonra Ekim Arat devam etmiş:

''Savaşa karşı aktif militan bir mücadele ile örgütlenmeliyiz.Basın açıklaması ile filanca yerde savaş istemiyoruz diye sersenişlerin hiç bir yaptırımı ve insanlığa kazandıracağı bir şey yok.Pasif barışseverliğinde öyle.
Herhangi bir biçimde ilan edilmemiş de olsa savaşa karşı hem yığın eylemi hem yığın şiddeti hemde çeşitli sabotajları örgütleyecek özel birlikler kurabilmek meşrudur.Kapitalist devletin faşist savaş merkezlerini dağıtabiliriz.Üretimini durdurabiliriz.
Buna karşı tavır almayan sendikalarını örgütlerini dağıtıp yenilerini kurabiliriz.
Bu gün çok sıcak olarak gelişmesede bölge halklarını ölüm ve yıkımla burun buruna getiren bir savaşan daha aktif tarafı durumundayız.''


umut  |  Cvp:
Cevap: 1
28.03.2014- 15:55

Ekim Arat AKP'nin Suriye'ye yönelik planlarına karşı devrimci bir strateji geliştiriyor. Solun daha   aktif militanlık göstermesi gerektiğini, askerdeyse silahın komutana çevrlmesini fabrikalarda ise üretimin durudurulması gerektiğini söylüyor. Bana çok ütopik bir yaklaşım olarak geldi.

ilkay  |  Cvp:
Cevap: 2
28.03.2014- 20:12

Bu devrimci arkadaşlar hangi örgütlere mensuplarsa, kendi örgütleri dışındaki herkesi ya faşist, ya sosyal şoven ya da pasif yurtseverlikle suçluyorlar, sonra da kafalarına göre bir program oluşturup devrim çığırtkanlığı yapıyorlar. Ben bu yorumları okuduğumda bu devrimci arkadaşların yazdıklarını inanarak yazıp yazmadığı konusunda kuşkuya kapılıyorum.

umut  |  Cvp:
Cevap: 3
29.03.2014- 07:35

Ya gerici iç savaş, ya devrim
Ender Helvacıoğlu


Şimdi anımsamıyorum, bir yerde okumuştum: “Fransız Devrimini hırsızlar ve fahişeler yaptı” diye yazıyordu. “Çünkü öyle kokuşmuştu ki toplum (daha doğrusu düzen), Paris’in yoksul halkının erkeklerinin hepsi hırsız, kadınlarının hepsi fahişe olmuşlardı.”

Devrimler en diptekinin yukarıya sıçrama ihtiyacından güç alır. Ve ne kadar güçlüyse bu ihtiyaç, ne kadar yakıcıysa, o kadar kökten ve derinden olur.
Devrim, en diptekinin sıçramasıdır, kendi pratiği ile değişmesidir. Devrimin yıkıcı ve indirici gücü, bu en dipteki insandır.

En dipteki insanın en son çaresidir devrim. Kimsesizlerin kimsesi…

Türkiye toplumunun en dibindeki insanlar 12 yıldır AKP’yi iktidara taşıyorlar. Birer cangıla dönüştürülmüş kentlerin en yoksul semtleri, varoşları AKP’nin oy deposu oldu yıllardır.

Tayyip’in diline doladığı yüzde 50’nin yaşadığı yerler…

Bir paket makarnaya, bir çuval kömüre muhtaç edilmiş insancıklar…

Tayyipgillerin köpek muamelesi yaptığı, üç kuruş parayla hizmete alıp emekçilerin üzerine saldığı o yoksul çocukları, polisler…

Cemaatlerin, tarikatların ağına düşürülmüş, yüzyılların karanlığına mahkûm edilmiş, cehalete terk edilmiş yoksul milyonlar…

Bir yandan kara çarşafa sokulmuş, diğer yandan bir ekmek parasına bedenini satmaya zorlanan yoksul kızlar, kadınlar…

Dipsiz kuyu benzeri atölyelerde köle gibi çalıştırılan, her türlü tacize maruz kalan genç kızlar, delikanlılar, çocuklar…

Varoşları dolduran işsizler, yoksullar, yerlerinden yurtlarından edilmişler, mafyanın-tarikatın eline düşürülmüşler, kul edilmişler, beyinleri örümcek yuvasına çevrilmişler, kara çarşaflılar, kumalar, çocuk gelinler, burjuva itlerinin seks kölesi yapılanlar, kendileri inlerde oturup din tüccarlarının, sermayedarların evlerini korumakla görevlendirilen özel güvenlikçiler, çaresiz bırakılanlar, geleceksiz kılınanlar, kimsesizler, kenara atılmışlar, sokağa bırakılmışlar, karanlığa terk edilmişler, zavallıcıklar…

Ey büyük burjuvalar, bu ülkenin tepesine çöken asalaklar, sömürgenler, ey Tayyipgiller, Fethullahgiller, ey din tüccarları, sizin ipinizi bu zavallıcıklar çekecek, söylemedi demeyin!

İnlerinden çıkacaklar, kara çarşaflarından sıyrılacaklar, onurlarını, insanlıklarını hatırlayacaklar, böyle yaşamaya artık dayanamayacaklar ve bütün yıkıcılıklarıyla, cahillikleriyle, balçığa bulanmışlıklarıyla, on yıllardır birikmiş hınçları ve kinleriyle karşınıza dikilecekler… O tufan gününde sizi biz bile kurtaramayacağız, iyi bilin…

Ey egemenler, korkun, korkun… G.t kılı yaptığınız bu halktan korkun… Siz ayakkabı kutularınızı doldurasınız diye villalarınızı, sitelerinizi koruyan, bekçi köpeğine dönüştürdüğünüz o yoksul gençler gün gelecek villalarınızı basacak, korkun…

O dilinize doladığınız yüzde 50’den korkun… Sonunuzu o yüzde 50 getirecek! Devrimin yıkıcı, süpürücü, yok edici gücü olacak o yüzde 50…

Bugün karşı-devrimin köpeği olanlardan yarın devrimin neferleri çıkacak. Bu bıçak sırtı diyalektiğin işleyebileceği bir noktadayız.

* * *

Haziran Ayaklanması’ndaki en önemli olgulardan biri, Türkiye’nin aydınlık yüzü dediğimiz kesim ile varoşların az da olsa bir bölümünü aynı hedefte birleştirmesiydi. Eski Cumhuriyet mitinglerinden farkı da buydu.

Bu yolda sebat etmek ve ilerlemek gerekir. Şunu iyi bilelim: İstanbul’un Kadıköy, Beyoğlu ve Şişli’si, Ankara’nın Çankaya’sı, İzmir’in Karşıyaka’sı devrim ve kurtuluş için yetmez.

Türkiye’nin aydınlanmış emekçileri ve ülkenin ilerici birikimini temsil eden kitleler ile varoşlara tıkılmış yoksul kitleleri birleştirebilecek olan bir siyasal odak geleceği de kazanacaktır.

Bu aynı zamanda Türk ve Kürt yoksulları ve emekçilerini de devrimci ve anti-emperyalist bir temelde birleştirmek anlamına gelir.

Günümüz burjuva siyasi odaklarından hiçbiri böyle büyük bir birliği sağlayabilme yeteneğine sahip değil.

Öyle keskin bir noktaya geldi ki Türkiye toplumu, emek eksenli politikaların dışında her politik hat ciddi bir gerici iç savaş tehlikesi, emekçilerin birbirine kırdırılması anlamına gelir. Öyle gözüküyor ki, Tayyip de bunu göze almış durumda. Tayyip’i gözden çıkarıp düzeni sürdürmeyi düşünen odaklar da bir “turuncu devrimin” pususunda.

Bu büyük birliği gerçekleştirip bu tehlikeleri bertaraf etmeyi ancak anti-emperyalist, halkçı, devrimci ve gemileri yakmış bir politik odak sağlayabilir.

“Gemileri yakmış” deyiminin altını çiziyorum. Bunu becerebilecek, bu duruma radikal bir müdahalede bulunabilecek bir sol odak geleceği belirleyecektir. Sadece Türkiye’nin değil, bölgenin de geleceğini…

Yoksa… İşte Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye, Libya, Ukrayna…

Bu bölgeden bir Yeni Osmanlı çıkmaz. Ama yeni bir Sovyetler çıkabilir. Eğer çıkaramazsak bir yangın yerine dönüşecektir güzelim coğrafyamız.

sol

yorum2006  |  Cvp:
Cevap: 4
29.03.2014- 11:26

"Savaşa Karşı Devrim İçin Savaş" yazısı ütopik olmanın ötesinde provokasyon kokmaktadır. Orada yazılanların Marksizm-Leninizm ile ilgisi yoktur.

Aşağıdaki Ender Helvacıoğlu'nun yazısı da boş yazı. Fransız devrimini hırsızlar ve fahişelerin yaptığı yalan olduğu gibi, lumpen proleteryadan medet ummak Marksizm-Leninizme terstir. Lumpenlerden devrimci çıkmaz. Devrimci gibi görüneni bile satılmaya hazırdır. Engels açıkça lumpenleri kazanmak için emek harcamayın demiştir. Devrimi yapacak olanlar emekçilerdir. Emeğinden başka şeyleri satanların, onurunu satanların, bedenini satanların, işçi sınıfından kopmuş yozlaşmış bireylerin omuzlarında yükselmez devrimci mücadele.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
29.03.2014- 22:18

Alıntı Çizelgesi: yorum2006 yazmış


Aşağıdaki Ender Helvacıoğlu'nun yazısı da boş yazı. Fransız devrimini hırsızlar ve fahişelerin yaptığı yalan olduğu gibi, lumpen proleteryadan medet ummak Marksizm-Leninizme terstir. Lumpenlerden devrimci çıkmaz. Devrimci gibi görüneni bile satılmaya hazırdır. Engels açıkça lumpenleri kazanmak için emek harcamayın demiştir. Devrimi yapacak olanlar emekçilerdir. Emeğinden başka şeyleri satanların, onurunu satanların, bedenini satanların, işçi sınıfından kopmuş yozlaşmış bireylerin omuzlarında yükselmez devrimci mücadele.



O dönemlerde devrimci süreçlere katılanların çoğu ''işsiz'di. Ve o işsizler yaşamlarını sürdürmek için erkekse hırsızlık, kadınsa fahişelik yaparlardı. Ender Helvacığolu buna vurgu yapıyor. Lümpen proletaryadan medet umduğu da yok. Ama bir gerçeğin altını çiziyor; AKP'nin oy potansiyelinin olduğu bölgelere bakın, özellikle Sultanbeyli gibi varoşlar hep eğitimsizliğin ve yoksulluğun hüküm sürdüğü bölgeler. Helvacıoğlu solun bu kitleyi kazanması gerektiğini söylüyor. Neden yadırgadınız pek anlayamadım.

yorum2006  |  Cvp:
Cevap: 6
30.03.2014- 00:32

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış


O dönemlerde devrimci süreçlere katılanların çoğu ''işsiz'di. Ve o işsizler yaşamlarını sürdürmek için erkekse hırsızlık, kadınsa fahişelik yaparlardı. Ender Helvacığolu buna vurgu yapıyor. Lümpen proletaryadan medet umduğu da yok. Ama bir gerçeğin altını çiziyor; AKP'nin oy potansiyelinin olduğu bölgelere bakın, özellikle Sultanbeyli gibi varoşlar hep eğitimsizliğin ve yoksulluğun hüküm sürdüğü bölgeler. Helvacıoğlu solun bu kitleyi kazanması gerektiğini söylüyor. Neden yadırgadınız pek anlayamadım.


Lumpen proleterya kavramının işsizlikle bir ilgisi yok. Eğitimsizlikle de bir ilgisi yok. İşçi sınıfını oluşturan büyük kitleler genelde işsiz ve eğitimsizdir, ancak lumpen değildir. Lumpenler, geçimini emeği ile sağlayacak yerde, düzenin hakimlerinin kirli işlerini para karşılığı yapan, düzenin döküntüsü kriminal şahıslardır. Bunlara güvenilmez, bunlar kendilerini de, davayı da her an satarlar. Bunlar hem bu kişilik formasyonundadırlar, hem de hakim düzenden beslenenlerdir çünkü. Bir ayaklanma sırasında bunlardan bazılarının ayaklanmaya katılması başka birşey. Devrimci sürecin hazırlanması ve devrimin yapılması süreci bambaşka birşey. Ayaklanmayı başlatan da bunlar değildir ve olamaz. Bunları ben uydurmuyorum. Bu konu Marx ve Engels'de çok açıktır. Konu değişik yerlerde var. Komünist Manifesto'da da geçiyor, Alman İdeolojisi'nde de. Her komünistin bilmesi gereken bir konu bu.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 7
30.03.2014- 09:01

Alıntı Çizelgesi: yorum2006 yazmış

Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış


O dönemlerde devrimci süreçlere katılanların çoğu ''işsiz'di. Ve o işsizler yaşamlarını sürdürmek için erkekse hırsızlık, kadınsa fahişelik yaparlardı. Ender Helvacığolu buna vurgu yapıyor. Lümpen proletaryadan medet umduğu da yok. Ama bir gerçeğin altını çiziyor; AKP'nin oy potansiyelinin olduğu bölgelere bakın, özellikle Sultanbeyli gibi varoşlar hep eğitimsizliğin ve yoksulluğun hüküm sürdüğü bölgeler. Helvacıoğlu solun bu kitleyi kazanması gerektiğini söylüyor. Neden yadırgadınız pek anlayamadım.


Lumpen proleterya kavramının işsizlikle bir ilgisi yok. Eğitimsizlikle de bir ilgisi yok. İşçi sınıfını oluşturan büyük kitleler genelde işsiz ve eğitimsizdir, ancak lumpen değildir. Lumpenler, geçimini emeği ile sağlayacak yerde, düzenin hakimlerinin kirli işlerini para karşılığı yapan, düzenin döküntüsü kriminal şahıslardır. Bunlara güvenilmez, bunlar kendilerini de, davayı da her an satarlar. Bunlar hem bu kişilik formasyonundadırlar, hem de hakim düzenden beslenenlerdir çünkü. Bir ayaklanma sırasında bunlardan bazılarının ayaklanmaya katılması başka birşey. Devrimci sürecin hazırlanması ve devrimin yapılması süreci bambaşka birşey. Ayaklanmayı başlatan da bunlar değildir ve olamaz. Bunları ben uydurmuyorum. Bu konu Marx ve Engels'de çok açıktır. Konu değişik yerlerde var. Komünist Manifesto'da da geçiyor, Alman İdeolojisi'nde de. Her komünistin bilmesi gereken bir konu bu.



Sn.yorum2006;

Lümpen proletaryanın ne olduğunu öğrenmeye çalışırım da, sizin Ender Helvacıoğlu'nun yazısına neden karşı çıktığınızı bir türlü anlayamadım. Yazının nesini yanlış ve ''boş' buldunuz?

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]