Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Günay BirGün'e Konuştu: Mussolini de böyle başlamıştı
 
AKP'den istifa eden Ertuğrul Günay, 30 Mart yerel seçimleri öncesi eski partisi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Günay BirGün'ün sorularını yanıtladı.

Resim Ekleme

SEBAHAT KARAKOYUN

AKP’ye 2007 yılında katılan ve yaklaşık 5.5 yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı görevini sürdürdükten sonra 2013 yılı başında kabine dışı kalan, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile ilgili açıklamalarının ardından kesin ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevkedilince AKP’den istifa eden Ertuğrul Günay, 30 Mart yerel seçimleri öncesi eski partisi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Günay, BirGün’ün sorularını şöyle yanıtladı:

Bugünden baktığınızda AKP’de politika yapmayı tercih ettiğiniz için pişmanlık duyuyor musunuz?

2007 yılında AKP iktidarına karşı asker tarafından verilen muhtıraya karşı çıktık ve arkasından gelen süreçte AKP’ye katıldık. 5.5 yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı yaptım. Zaman zaman başbakanla ihtilaflarımız oldu. Ama ben toplum önünde de bakanlar kurulunda da görüşlerime aykırı herhangi bir şeyi savunmadım. Kendimle ve yaptığım işlerle ilgili herhangi bir pişmanlık yaşamıyorum. AKP’ye bir grup arkadaşımla beraber katıldım. Biz bir anlamda bir büyük partinin küçük koalisyon ortağı gibiydik. Bulunduğumuz yerlerde kendi görüşlerimiz doğrultusunda işler, görevler yaptık.

AKP’nin siz ve arkadaşlarınızla, bazı liberal isimlerle birlikteliği tercih etmesinin nedeninin kendi gizli gündemini perdelemek olduğunu düşünüyor musunuz yoksa zaman içinde mi değişim gerçekleşti?

Bence 2011 seçimlerini kazandıktan ve “Arap Baharı”ndan sonra Başbakan’da ciddi bir vizyon değişikliği oldu. Türkiye’yi AB’ye taşımak yerine kendisini Ortadoğu dünyasının lideri gibi yeni bir yere taşımaya dönük bir tercih yaptı. Seçimlerden sonra içerde demokratlara, liberallere ihtiyacı olmayan, daha çok eski milli görüş çizgisinin devamı olan bir vizyona doğru götürdü yakın çevresiyle birlikte.

CEMAATLE İLGİLİ SÖYLEMİ ABARTILI, İNSAFSIZ

“Biz bir büyük yapı içinde küçük bir koalisyon ortağı gibiydik” dediniz, Başbakan’ın bugün “paralel yapı” olarak nitelediği Gülen cemaati de bu koalisyonun ortaklarından biri miydi?


Ben Gülen cemaati ile ilgili somut bir bilgiye sahip değilim. Bakanlığım sırasında kimse bana Gülen cemaati adına gelmedi. Sayın Başbakan ve çevresi bu tür gruplarla nasıl bir işbirliği ya da pazarlık içinde olmuşlar onu bilmiyorum. Başbakan’ın abarttığı boyutlarda da olmadığını düşünüyorum cemaat ilişkilerinin ya da cemaatin bu ölçülerde iktidarda söz sahibi olduğuna inanmıyorum. 17 Aralık’tan itibaren yolsuzluk tartışması nedeniyle bir kavga çıktığını görüyorum ve o tartışmada tamamen Başbakan’ı haksız sayıyorum. Cemaate yakın saydıkları bazı güvenlik ve adalet mensuplarının yolsuzlukları soruşturma konusundaki kararlı tavırlarından sonra ağza alınmayacak sözler söylüyorlar. Bu, karşı tarafın paralel örgütlenmeyle devlete falan sızması değil, tamamen bu yolsuzluk soruşturmasının altından kalkamayan Başbakan ve çevresinin akıl karıştırmak için yaptığı haksız, insafsız, abartılı bir söylem.

MİLLETVEKİLLERİ, BAKANLAR BU KEPAZELİĞİ SEYREDİYOR.

17 Aralık’ta ortaya çıkan yolsuzluk iddiaları sizin açınızdan çok şaşırtıcı oldu mu?


Ben İstanbul’da ki rant açgözlülüğünün büyük ölçüde bir iktidar kirlenmesi getirdiğini, bir fırsatçılık, bir haksız zenginleşme getirdiğini seziyordum ve bu konulardaki uyarılarımı hep yaptım. Gezi Parkı ile aramızdaki tartışma su yüzüne çıkmış oldu. 17 Aralık’a gelince ben bu kollamanın, her iktidara yapışan bu zengin çevreleriyle içli dışlı olmanın bir iktidar kirlenmesi yarattığını seziyordum. Bu boyutta, uluslararası ayağı olan veya beklenmedik ölçülere ulaşan bir organize yolsuzluğu doğrusu bilmiyordum. Bir koruma-kollama, göz yumma faaliyeti çerçevesinde görüyordum.

Başbakan’ın üslubu giderek sertleşiyor. Bu durum nereye kadar gider?

Başbakan’ın bu tavrı bir suçluluk telaşı, ne zamanki işin ucu kendisine yakınlarına çevresine ulaştı emniyeti, adaleti, siyaseti, kanaat dünyasını herkesi karalamaya başladı. Bununla yetinmedi, bütün devletin kural ve kurumlarını alt üst edecek şekilde yasalarla oynamaya başladı. Bütün bunlar bir panik halini ifade ediyor ve bu üslupla da seçime gidiyoruz. Bir kere oyları kesin azalacak. Başbakan’ın buradan çıkışı yok ama bir panik halinde, kendini korumak için milleti, devleti tehlikeye itiyor. 30 Mart’ ta ortaya çıkacak tabloyu bir görelim arkasından cumhurbaşkanlığı seçimi, genel seçim var. 2015 yılının ortasında biz bu kabustan kurtulmuş olacağız diye düşünüyorum. 30 Mart birinci raunttur.

30 Mart sonrasında AKP’de bir çözülme bekliyor musunuz?

Olabilir 320 kişilik bir grupta başbakanın savunma üslubunu 20 kişi benimsiyor. Sağdan say, soldan say beş kişi konuşuyor. Milletvekillerinin ve bakanların büyük çoğunluğu yaşanan bütün bu kepazeliği seyrediyor.

Erdoğan’ın şu andaki ruh halini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu andaki ruh hali üzüntü verici. Önceleri özgüvenli, rahattı ama bu son eşikte sürekli kürsülerden bağır çağır kendini savunmak durumunda kalan, olmadık ithamların arkasına sığınmaya çalışan bir siyaset adamı. Keşke Ortadoğu liderliği gibi bir ham hayale kaptırmasaydı kendisini. Çevresinin kendisini bu yönde bir yanlışa itmesine teslim olmasaydı .

ERDOĞAN, DEMOKRASİ İÇİN BİR TEHLİKEYE DÖNÜŞTÜ

Bu duruma çevresinin etkisiyle mi geldiğini düşünüyorsunuz?


Yola çıkarken , toplumun farklı kesimlerine açılmayı düşünen bir siyaset adamı olarak tercihleri daha üst düzeydeydi. Fakat üçüncü seçimi aldıktan sonra artık tercihlerini, çevresini, herşeyini değiştirdi. Bir dönem rahat çalışma imkanı verdi ama daha sonra “ben niye yetkimi paylaşacağım bunlarla” diye kapalı gruplarla çalışmayı tercih etti. İnsanlık tarihinde bunun örnekleri var. Mussolini bir halkçıydı başlangıçta, popülistti ama sonra farklı bir çizgide Hitler’e doğru savruldu gitti. Güç bir süre sonra zehirliyor.

30 Mart’taki tablo yeni bir siyasi hareket yaratır mı?

Önce, 30 Mart’ı, siyasi partilerin performansını görmemiz ondan sonra toplumdan gelen talepleri dinlememiz lazım. Mevcut partilerden biri toplumun taleplerini karşılamazsa bunu yapacak birileri bulunur. Önemli olan bu yerel seçimlerde iktidarın karşısındaki güçlü seçenek neyse onu desteklemek. Önce bir demokrasiyi güvence altına alalım. Tayyip Erdoğan demokrasi için bir tehlikeye dönüştü. Bunu izan, vicdan sahibi temiz yürekli AKP’lilerin de düşünmesi lazım. Tayyip Erdoğan’ın bireysel saltanat hırsına karşı demokrasiyi savunanların bir güç birliği yapması lazım.

toplumcu  |  Cvp:
Cevap: 1
28.03.2014- 22:48

Bu gidişle diktatörün sonu da Mussolini'ye benzeyecek:)

yorum2006  |  Cvp:
Cevap: 2
29.03.2014- 00:42

Mussolini'yi iktidara taşıyan süreç çok farklıdır. O tarihte Avrupa'da işçi sınıfı çok güçlüdür. Rusya'da Bolşevikler iktidarı ele geçirmişlerdir. Avrupa'nın diğer gelişmiş sanayi ülkelerinde de sosyalist devrim beklenmektedir. Öte yandan emperyalist tekellerin çıkardığı birinci emperyalist paylaşım savaşı bitmiş ve İtalya son aşamada saf değiştirmesine karşın savaştan yenik çıkmıştır. Burjuvazi iktidarını korumak için, bir yandan bilinçsiz yığınları kandıracak sahte sol söylemlerle ortaya çıkan, öte yandan komünistlere karşı silahlı militan güçler besleyen bu adama sarılmıştır. Daha sonra Almanya'da Hitler faşizminin iktidara gelmesi ve birinci emperyalist pylaşım savaşının rövanşına hazırlanması, zaten faşist söylemlerle ortaya çıkan Mussolini'yi Hitler'e iyice yaklaştırmıştır. Türkiye'de durum çok farklı. Bir kere işçilerin ve emekçilerin değil iktidara gelmeleri, mevcut sistem içinde Batı demokrasilerinde görülen ölçüde bazı ekonomik ve demokratik haklarını almaları bile söz konusu değildi. Tamam, ardı arkası kesilmeyen ciddi ekonomik krizler yaşanıyordu ama, burjuvazi bunları pekala mevcut burjuva partileriyle de çözebilirdi. AKP'yi iktidara getiren ve ilk seçimden sonra konumunu güçlendiren ABD ve AB emperyalizmi olmuştur. ABD'nin Orta Doğu projeleri için gerekliydi Tayyip Erdoğan. Bunu iktidara taşıyacak ekonomik ve siyasi ortamı da emperyalistler hazırladı. Tayyip Erdoğan'dan ve AKP'den demokrasi filan çıkmayacağı zaten baştan belliydi. Bazı liboşlar bunu göremese de, hakim sınıflar bunu çok iyi görüyordu. Ancak gelen dövizin yarattığı yapay ekonomik rahatlık görüntüsü, Erdoğan ve AKP'nin gerici, baskıcı ve dinci söylemlerini sineye çekmelerinin nedeni oldu. Dünya konjonktürü de buna yardımcı oldu. Her türlü kara para Türkiye'ye aktı. Bunları başta bu ekonomik ortam tuttu. Peki ne oldu? Bunların gerçek yüzü ortaya çıkmaya başladı. Dinci bir düzenin altyapısını oluşturmaya başladılar. Tayyip ve çapsız dışişleri bakanı Osmanlıcılığa soyundu. Başta Arap dünyasına model diye yutturmak istedikleri Tayyip Erdoğan, başlarına bela olmaya başladı. Arap Baharı diye yutturdukları ve tüm Arap ülkelerini emperyalizmin boyunduruğu altına alma projesi de fiyaskoyla bitti. Bu ülkelerde istedikleri kukla rejimleri oturtamadılar. Mevcut rejimler devrilince altından halkları esaret altına almak için kullanmak istedikleri ılımlı İslam değil, İslami radikalizm çıktı. Taleban kopyaları çıktı. İstikrarsızlaştırdıkları Türkiye de, ABD ve AB'ye daha fazla yanaşacağına, tam tersine ABD ve AB aleyhtarlığı giderek yükselmeye başladı. Tabii Tayyip'in dinci despotizmi ve akıl almaz hırsızlıklar da, ABD ve AB kamuoyunun kabul edebileceği şeyler değil. Çünkü ABD ve AB emperyalistleri kendi kamuoylarına Tayyip'i demokrat diye yutturuyorlardı. Gerçek yüzü ortaya dökülünce, kendi kamuoylarına neden onu desteklediklerini asla anlatamaz hale geldiler. Kukla olarak başa getirdikleri adamlar da, disiplinsiz hareketleri ve kendilerini Osmanlı padişahı, halife filan sanmaları nedeniyle, kendi raf ömürlerini kısalttılar. Emperyalizm Tayyip'in sonunun geldiğini anladı, onu getirdiği gibi götürecek de. Bu arada liboş takımına ve Ertuğrul Günay gibilerine de dikkat etmek gerekiyor. Çünkü emperyalizm iktidara getirip kullanacak yeni kadrolar yaratma peşinde. Bu nedenle hiç konuşmaması gereken Ertuğrul Günay gibileri, demokrat gibi gösterecek ve yıldızlarını parlatacak tavırlardan uzak durmak gerekir. AKP'ye payanda olanların da halka verilecek hesaba vardır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
29.03.2014- 22:22

Bu Ertuğrul Günay daha dün, AKP bakan koltuğunda otururken CHP'nin kapatılması gerektiğini söyleyen değil mi?! Şimdi CHP'ye yaranmaya çalışıyor. CHP olmazsa bu kez yeni konjöktüre uygun bir tavır da takınacaktır. Gel de Uğur Mumcu'nun ''Sakıncalı Piyade''sini hatırlama!

''Sağcıyla sağcı/solcuyla solcu!/Çevir kazı yanmasın/ Çevir de çevir/ Çevir kazı yanmasın/ Devir bu devir.''

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]