Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Marksist Çözümlemeler
18.08.2013- 22:26

'İki Taktik' ve 'Nisan Tezleri'/Erkin ÖZALP
Komünist, 3 Şubat 2006


Marksizmin klasik metinleri şablonculuktan ne kadar uzaksa, bu metinler hakkındaki tartışmalar da o kadar şabloncu olabiliyor. Lenin'in İki Taktik'i "işçi sınıfı ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü"ne, Nisan Tezleri ise "bütün iktidar sovyetlere" sloganına indirgenebiliyor. Bu çalışmalardaki öncülük vurgularını ihmal edenler, somut formül ve sloganları tarihsel bağlamlarına yerleştirmeyi başaramıyor.

Dönemin tüm Marksistlerinin ortak değerlendirmesine göre, 1900'lü yılların başında, Rusya'nın gündeminde bir burjuva demokratik devrim vardı.

Beklenen devrim 1905 yılında patlak verdi. Ocak ayında çara dilekçe vermek üzere ünlü Kışlık Saray'a yürüyen işçilerin kurşuna dizilmesi üzerine başlayan protesto gösterileri tüm ülkeye yayılır ve genel bir ayaklanmaya dönüşürken, o dönemdeki adlarıyla "sosyal demokratların" bolşevik ve menşevik kanatları arasındaki bölünmüşlüğün hiçbir yapaylığının bulunmadığı belirginlik kazandı.

Burjuva demokratik devrime burjuvazinin öncülük etmesi gerektiğini düşünen menşevikler, sosyal demokrat partinin iktidarı ele geçirmeye ya da olası bir geçici hükümette yer almaya çalışmak yerine, "en uç devrimci muhalefet partisi" olarak kalması gerektiğini savundular. Sosyal demokratlar, yalnızca, devrimin Avrupa'ya sıçraması ve bu kıtada sosyalist devrimlerin gerçekleşmesi durumunda, iktidara gelmeyi düşünebilecekti...

Lenin ise, "Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği" adlı broşürünün önsözünde, bolşeviklerin bakış açısının farklılığını şu cümlelerle ortaya koydu: "Kuşkusuz, devrim bizi ve halk kitlelerini eğitecek. Ama bugün militan bir siyasi partinin karşısında duran soru şudur: Biz, devrime herhangi bir şey öğretebilecek miyiz?"

Aşağıdan mı yukarıdan mı?

İki Taktik, Türkiye'deki demokratik devrim-sosyalist devrim tartışmalarında, demokratik devrimcilerin elini güçlendiren bir çalışma olarak görüldü. Oysa bu çalışmanın ayırt edici özelliği, gündemdeki devrimin niteliğiyle ilgili tezi değil, bu devrime ne şekilde müdahale edilmesi gerektiğiyle ilgili tezidir. Menşevikler henüz gündemde olmayan iktidar olasılığından bile kaçarken, bolşevikler işçi sınıfını iktidara taşımayı hedeflemiştir. Lenin'e göre, işçi sınıfı, burjuvazinin kuyruğuna takılmak yerine, bir halk devrimine önderlik etmeliydi. İşçi sınıfının öncü partisi, bağımsızlığını korumak ve sosyalizm için mücadele etmek koşuluyla, olası bir geçici devrim hükümetine katılmalıydı.

İşçi sınıfı iktidarı almak için yeterli bilinç düzeyine sahip miydi?
Bu, yanlış bir sorudur. Marx için olduğu gibi Lenin için de, iktidar, sadece işçi sınıfının bilinçlenmesinin bir ürünü değil, aynı zamanda işçi sınıfını bilinçlendirmenin bir aracıdır.

Lenin'de "aşağıdan gelen" her şeye güzelleme yoktur. İki Taktik'teki saptamaya göre, sosyal demokrasi, Paris Komünü'nden sonra gericiliğin Avrupa'da kazandığı güç nedeniyle, sadece "aşağıdan gelen" eylemlere dayanan savunmacı bir yaklaşım geliştirmişti. Ama artık devrimci bir döneme girilmişti ve bu dönemde "yukarıdan gelen" ("tepeden inme"!) eylem biçimlerine yoğunlaşmak gerekiyordu.

Bir başka deyişle, işçi sınıfının öncü partisi, sınıfı dönüştürmek için, ülke siyasetinde ağırlık sahibi olmayı hedeflemelidir.

Öncü partinin görevi, işçi sınıfının bir "halk devrimi"ne önderlik etmesini sağlamaktır.

Lenin, "halk devrimi" kavramına şu şekilde açıklık getiriyor: "Evet, halk devrimi. Sosyal demokrasi, 'halk' sözcüğünün burjuva demokratik kötüye kullanımına karşı mücadele etmiştir ve çok haklı olarak bugün de mücadele etmektedir. (...) Ama [sosyal demokrasi], "halk'ı'sınıflar'a bölerken, ileri sınıfın kendi içine kapanmasını, kendisini dar amaçlarla sınırlandırmasını, dünyanın iktisadi egemenlerinin tepkilerinden korkarak faaliyetlerini zayıflatmasını değil, ara sınıfların heyecansızlığına, dalgalanmalarına ve kararsızlığına sahip olmayan ileri sınıfın, tüm halkın davası için ve tüm halkın başında çok daha büyük bir enerji ve heyecanla mücadele etmesini amaçlar."

Tersi de doğrudur: İşçi sınıfının halka önderlik edebilmesi için, sınıfı siyasal iktidar mücadelesine kazanacak, onu bu mücadele içinde eğitecek bir öncüye ihtiyaç vardır.

1917'nin farkı

Yenilgiyle sonuçlanan 1905 devrimini bir gericilik dönemi ve ardından 1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı izledi. Savaş, uluslararası "sosyal demokrat" harekette bir bölünmeye yol açtı. İkinci Enternasyonal üyesi partilerin önemlice bir bölümü milliyetçilik batağına saplanarak kendi burjuva sınıflarını desteklerken, aralarında bolşeviklerin de bulunduğu devrimci partiler, işçi sınıfını devrim mücadelesine çağırmak üzere savaşa karşı çıktılar.

Ancak 1917 Şubat Devrimi, bolşeviklerin (ya da menşeviklerin) mücadelesinin değil, savaşın yıkıcı sonuçlarına yönelik toplumsal tepkilerin bir ürünü oldu. Devrim patlak verdiğinde, sosyal demokrasi, fazlasıyla zayıf düşmüş durumdaydı.

Bu koşullar altında akla ilk gelebilecek strateji, 1905'te yapılamayanların hayata geçirilmesiydi. Nitekim Lenin'in "Nisan Tezleri"ni ortaya atmasından önce, bolşeviklerin çoğunluğu, İki Taktik'te savunulan "işçi sınıfı ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü" sloganını öne çıkarma yanlısıydı.

Ama bu kez koşullar farklıydı. Burjuva demokratların önderlik ettiği bir geçici hükümet kurulmuştu. İlk olarak 1905 Devrimi döneminde ortaya çıkmış olan işçi, asker ve köylü sovyetleri yeniden kurulmuş, ama bunlar iktidarı geçici hükümete bırakmıştı.

Lenin'e göre, halk, iktidarı burjuva demokratlara bırakarak "hata yapmıştı" ve bolşeviklere düşen görev, hata yaptıklarını halka anlatmaktı!

1917 yılının Şubat ayında, bolşevikler, 1905 yılının Ocak ayına göre, çok daha zayıf durumdadır. Ama Rusya bir kez daha devrimci bir döneme girmiştir ve Lenin, devrimin nereye akacağını kestirmeye çalışmak yerine, bu yeni devrime nelerin öğretilmesi gerektiği sorusuna yanıt aramıştır.

Savaşı sona erdirme iradesine bile sahip olmayan geçici hükümetin başarısız olacağı açıktır. Bu durum aynı zamanda burjuva demokrasisi ile yolların tümüyle ayrılmasını mümkün kılmıştır. Henüz "sosyalizm"den söz etmek için erken olsa bile, işçi sınıfının artık kendi iktidarı için mücadele etmesi gerekmektedir.

Peki, işçi sınıfı buna hazır mıdır? Lenin'in Nisan Tezleri'ne ilişkin notlarında verdiği yanıt şu şekilde: "Sorun, işçilerin hazırlıklı olup olmadığı değil, nasıl ve ne için hazırlanmaları gerektiğidir."

Partide dönüşüm ihtiyacı


Lenin, tam bu noktada, partinin içine döner. Acil olarak kongre toplanmasını, partinin programının ve adının değiştirmesini, bunların da ötesinde yeni bir enternasyonalin kurulmasını ister.

Pek çoklarının aklına "şimdi zamanı mı?" sorusunun gelmemesi mümkün değildi. Devrimci bir dönemde, siyasal görevlere yoğunlaşmak yerine, program ve isim değişiklikleriyle uğraşılır mı? Hele yeni bir enternasyonal kurma girişiminin sırası mıydı?

Oysa devrimci durum, yeni görevlerin altından kalkabilecek bir parti ihtiyacını yaratır. Doğru strateji, işin yalnızca yarısıdır. Eğer bu stratejiyi hayata geçirebilecek bir öncülük ve örgüt yoksa devrimci durumdan yararlanmak da mümkün değildir.

Lenin'in parti programına ilişkin değişiklik önerileri, eski "asgari program'da yer alan burjuva demokratik taleplerin kaldırılmasına ve işçi sınıfı iktidarı hedefinin netleştirilmesine yöneliktir. Diğer taraftan, yalnızca milliyetçilik batağına saplanan Avrupalı "sosyal demokrat" partiler değil, burjuvaziyle uzlaşmayı tercih eden menşevikler yüzünden de kirlenmiş olan "sosyal demokrasi" adından vazgeçilmesini isteyen Lenin, "Komünist Parti" adının alınması gerektiğini vurgular. Yeni bir enternasyonal çağrısı ise, Rusya'daki devrimci durumun dünya ölçeğindeki bir ayrışmayı mümkün kılacak ölçüde büyük olanaklar barındırdığını hissettirmeye yönelik bir adımdır. Her şeyden önce, partinin kadrolarına...

Evet, Nisan Tezleri'nde "bütün iktidar sovyetlere" denmişti.
Ama bu bir "talep" değil, mücadele çağrısıydı. Sovyetlerin yönetim organları, iktidarı almak istemeyen siyasi unsurlar tarafından doldurulmuştu. Sovyetler, ancak bolşeviklerin elinde, iktidarı isteyen organlar haline gelebilirdi. Öyle de oldu...

Devrimci dönemler, tarihin akışının hızlandığı dönemlerdir. Çok kısa süreler içinde çok büyük sıçramalar yaşanabilir. Nitekim 1917 yılının Şubat ayının en zayıf siyasi öznelerinden biri olan bolşevikler, aynı yılın Ekim ayında iktidarı almayı başardı.

Ancak buradan, devrimcilerin tek işinin devrimci durum beklemek olduğu sonucu çıkarılamaz. 1900'lü yılların başından itibaren yürüttükleri mücadele olmasaydı, herhangi bir toplumsal meşruiyetleri bulunmasaydı, devrimi yapabilecek bir kadro birikimine sahip olmasalardı, doğru strateji, bolşevikleri iktidara taşımaya yetmezdi.

Tersi de geçerli: İşçi sınıfını iktidara taşıma stratejisi olmasaydı, ortada bolşevik bir örgüt de olmazdı...

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
07.11.2020- 11:51


Lenin'in Nisan Tezleri'nde şüphesiz üzerine düşünecek çok başlık, emperyalist sistemin yeni bir alt üst oluşa hızla sürüklendiği bugünle kurulacak çok bağ var.

Bir kopuşun izinde: Nisan Tezleri - Serap Emir

Söz Nisan Tezleri’nden açıldığında, Leninist parti teorisinden ikili iktidar kuramına değin pek çok başlık üzerine konuşabiliriz. Bu kısa metinde küçük burjuva ideolojisi ile arasına çizdiği kalın sınırlarla aynı zamanda komünist partilerin omurgasını da oluşturan Lenin, devrimini arayan komünistlere anahtar niteliğinde bir kılavuz bırakmıştı. Ve kısalığı oranında yoğun olan Nisan Tezleri’nde şüphesiz ki üzerine düşünecek çok başlık, emperyalist sistemin yeni bir alt üst oluşa hızla sürüklendiği bugünle kurulacak çok bağ var.

Tezler devrime giden süreçte o denli belirleyici ve dönüştürücü bir nirengi noktası ki, Ekim Devrimi’ni anlatan hemen her eser bu metne bir biçimde değinmiştir. Gelenek Dergisi’nde de Nisan Tezleri pek çok kez konu edilmiş; önemi tarihe not düşülmüştür.

Bu yazıda amaçlanan, tezlerin önemi ve özgüllüğünü ortaya koymaktan çok, “Lenin’in Nisan Tezleri’ni neden yazdığı”na cevap bulmak olacak. Bunun yanında kuşkusuz ki esas soruya cevap bulmak, dönemin siyasi tartışmalarını ve atmosferini anlamadan mümkün olmayacağından; ilk bölümde tezlerin getirildiği nesnelliği anlamaya, ikinci bölümde de buradan hareketle Lenin’e tezleri yazdıran sebebi ortaya koymaya çalışacağız.
Siyasi metinler dahil, her yazılı eserin bir duygusu vardır. Nisan Tezleri’nde baskın olarak kendini hissettiren iki duygu, bana kalırsa heyecan ve telaştır. Metnin tümüne sinmiş iki duygudan telaş, kendini sık sık “derhal” sözcükleriyle dışa vurmaktadır örneğin. Söz ettiğim bu iki duygu, yalnız sözcüklere yansımanın ötesinde öyle hissedilir yoğunluktadır ki, son cümleye gelindiğinde artık okuyucuya da bulaşmış olur. Ve okuyucu, Lenin’i tezleri yazmaya sevk eden şeyin bu telaş ve heyecan olduğunu kavrar.

Şüphesiz Lenin’e hiç de yabancı duygular değildir bunlar; kapitalizm keyfini olduğu kadar uykularını da kaçırıyordu onun ve ülkesini devrime taşımak için her zaman acelesi, buna dair heyecanı vardı. Ama Nisan Tezleri’ne sinen telaşı başka bir telaştır. Başkadır çünkü; bu telaşın yakıcılığında, bu kez nesnelliğin de payı vardır. Örneğin, şimdi Lenin’in zihninde 1905 Devrimi’nden çok Paris Komünü’nü canlandıran Petrograd Sovyeti’nin…

O halde yazı boyunca Lenin’in heyecan ve telaşının ardında yatanı kovalamak, bizi cevaba yakınlaştıracak. Cevabı ararken de şüphesiz büyük bir siyasi akılla örülmüş bu metne daha yakından bakıyor olacağız. Benzer bir telaş ve heyecanın, bugünün komünistlerine de bulaşması umudunu eksik etmeden…

1. Heyecan: İsviçre’den Petrograd’a doğru, gelmekten çok getirmenin yolculuğu

Öyleyse, Lenin’in heyecanının peşine düşerek başlayalım: Üç yıla yakın süredir İsviçre’de olan Lenin’i, tüm tehlikeleri göze alarak kaçak yollardan ülkesine dönmeye sevk eden heyecanın sebebi nedir?
Lenin’in yolculuğunda yalnız olmadığı ve ülkesine çeşitli devrimci örgütlerden onlarca kişiyle birlikte döndüğü biliniyor.1 Bu dönüşlerde Şubat Devrimi’nin yarattığı özgürlük ortamının payı olduğunu tahmin etmek de zor değil. Ama Lenin için bu kadarı yetmez; çünkü Lenin gelmekten çok, yoldaşlarına ve ülkesine Nisan Tezleri’ni getirmektedir.

Esasında Lenin tezleri, 4 Nisan günü gerçekleştirilecek Bolşeviklerin toplantısına yetiştirmeye çalışmaktadır. Başarır da: “Bugünkü Devrimde Proletaryanın Görevleri” başlığıyla yazıya döktüğü ünlü Nisan Tezleri’ni, 4 Nisan günü Tauride Sarayı’ndaki toplantıda yoldaşlarına okur. Sonuç: Tezler Molotov ve Kollontay’ın lehe oyları dışında, on üç karşı oyla reddedilir. Kamenev tezler üzerine Pravda’da bir yazı kaleme alarak, burjuva devriminin tamamlandığı tezinin kabul edilemez olduğunu ve bunun olsa olsa Lenin’in şahsi görüşü olabileceğini yazar.

Bu toplantının ardından Lenin, Petrograd Sovyeti’nden Menşevik ve Bolşeviklerin katıldığı başka bir toplantıda tezleri bir kez daha okur. Sonuç: Bogdanov tezleri “Bir delinin sayıklamaları” olarak nitelerken,2   benzer ikinci bir eleştiri de Rusya’da bilimsel sosyalizmin kurucusu olarak kabul edilen (sonradan Menşevik) Plehanov’dan gelir.3

Tüm bu eleştiriler sürmekteyken konuşma Pravda’da yayınlanır ve Rus devrimcilerince soyut bulunur, yetmez Lenin anarşizmle suçlanır. Örneğin eski bir Bolşevik olan Goldenberg, Lenin’i “devrimci demokrasinin bağrına iç savaş bayrağını dikmekle” suçlar.4 Goldenberg Bolşevik kökeninin hakkını vermiş olsa gerek; çünkü bana kalırsa tezlere dair en “gerçek eleştiri”yi yapmıştır.

Özetle, tezlerde dile getirilenin (ki buna geleceğiz) hiç beklenmediğini, Bolşevikler dahil hemen herkeste şok etkisi yarattığını söyleyebiliriz.

Ne şaşkınlığa düşme, ne Rus devrimcilerine özgü acımasız eleştiri kültürü bu tabloyu açıklamaya yeter. Çünkü tüm bu sert eleştiriler, bir nevi “rahatı kaçma”nın, “başa iş açılması”nın da rövanşıdır.
Henüz iki ay önce Şubat Devrimi gerçekleşmiş, yüzyıllardır Rus halkı başta olmak üzere pek çok halka dehşet saçmış olan Çarlık rejimi yıkılmış ve tüm devrimci örgütler burjuva iktidarının sağladığı özgürlük ortamının tadını çıkarmaktayken5   Lenin gelmiş ve daha ayağının tozuyla Petrograd İstasyonu’nda yaptığı konuşmadan itibaren herkesin keyfini kaçırmıştır. 3 Nisan akşamı yaptığı o konuşmada ağzından dökülen ilk sözler, sosyalist devrim olmuştur:

“Bugün değilse yarın; tüm Avrupa emperyalizminin çökmesi her an beklenebilir. Sizler tarafından gerçekleştirilen Rus Devrimi, bu süreci başlattı ve yeni bir devrin başlangıcı oldu. Yaşasın dünya sosyalist devrimi.”6  

Devrim konusundaki siyasi ve yöntemsel farklılıklar bir yana, burada Menşevik ve SR’lar için asıl can sıkıcı olan zamanlamadır. Yani Rus devrimcilerinin rahatını kaçıran proleter bir devrimden çok, yeni bir devrimin güncelliği iddiasıdır. Benzer şekilde tezlere getirilen soyutluk eleştirisinin muhatabı da bana kalırsa aynı iddiadır. Yoksa tezlerin somut ve pratik yanı fazlasıyla ortadadır. Ancak sunulan tüm somut çözümler aslında tek bir şartın gerçekleşmesine, sosyalist devrime bağlanmış haldedir. Bu ise verili nesnellikte Rus devrimcilerine oldukça soyut gelmektedir.

İşte Nisan Tezleri’ndeki heyecan da daha çok buraya, Lenin’in dışarıdan ülkesine baktığında7 gördüğü devrimci olanaklara ve sosyalist devrimin güncelliğine denk düşer. Şubat Devrimi ile yeniden doğan Sovyetlerde somutlanan bu olanaklar, şüphesiz Rusya’da sınıf mücadelelerinin seyrinden doğmuştur. Böylece bu tarih okumasıyla Lenin, sosyalist devrimi erteleyen her tür mekanik ve aşamacı tezin üzerini çizerek, an itibariyle Rusya’da ve hatta tüm dünyada sosyalist devrimin gerçekleşebileceği tezini başa yazmış olur.8 Bu, Lenin’in Marksizme kattığı diyalektik yorumdur.

Sosyalist devrimin güncelliğinin yaslandığı zemin: Eşitsiz gelişim ilkesi ve emperyalizm teorisi

Devletteki çözülme sonucu ortaya çıkan Şubat Devrimi ile iktidar burjuvaziye geçmiştir ama tüm sorunları körükleyen savaş, bu kez de burjuva hükümeti tarafından “devrimi korumak” adına sürdürülmektedir. Böylece iktidara gelen burjuvazi, ne büyük toprak sahiplerinin altında ezilen köylülerin, ne savaştan bıkmış ordunun, ne de sömürü ve açlıkla boğuşan işçilerin taleplerini karşılayamaz. O halde Şubat’tan öncesi ile sonrası arasında, yaratılan özgürlük ortamı dışında değişen bir şey yoktur. Ve işte bu yüzden, olanak tam da buradadır.  

Lenin’e göre Şubat Devrimi emperyalist savaşın iç savaşa dönüşmesinin başlangıcı olmuş, böylece sermaye cephesindeki otorite boşluğunu açık etmiştir.9 Lenin bu otorite boşluğunu görür, somut durumun tahlilini yapar ve Sovyetlerin otorite boşluğunu doldurmasıyla ortaya çıkan yeni özgün durumu, geçici olduğunun da altını çizerek, Nisan Tezleri’nde “ikili iktidar” olarak niteler. Ekim Devrimi’nin provası olarak tanımladığı 1905 Devrimi’nde öğrenci, köylü ve işçiler arasında bir öz örgütlenme modeli olarak ortaya çıkan Sovyetler bu koşullarda Lenin’e; işçi sınıfının rüştünü ispat ettiği Rusya’nın 1905’indense, iktidarı aldıkları Paris’in 1871’ini hatırlatmaktadır. Lenin burada işçi sınıfını iktidara taşıyabilecek bir kanal görür. O halde “Bütün İktidar Sovyetlere!” geçmelidir. Bu noktada, sloganın arkasında Sovyetlerin gücünden çok, Lenin’in devrimin güncelliği Düşüncesi10 ve maksimalizminin payı olduğunu not düşebiliriz.11 Bu maksimalizm, burjuva devriminin tamamlandığını ilan eden ikinci tezde tarihsel bir kopuşa denk düşer.

İşte kıyamet de tam burada kopar çünkü ikinci tezdeki burjuva devriminin tamamlandığı iddiası, zamanın tartışmasında şimdi sosyalist devrimin zamanı olduğunun imasıdır. Oysa o dönem Rusya’da hiçbir devrimci, işçi sınıfının iktidarı alabileceği bir nesnellik görmez; Lenin dışında.

Aslında bu eski bir tartışmanın da yol ayrımıdır; üstelik yalnız Rusya’ya özgü de değil, bir yüzyılın tartışmasının.

Tartışmanın kökleri gerilerde, kapitalizmin ortaya çıktığı dönemde yatar. 1848 başlarında burjuvaziye ilerici bir rol atfeden ve işçi sınıfını yaratan kapitalizmi selamlayan Marks ve Engels, Manifesto’da bu tartışmanın tohumlarını ekmişlerdir. Feodalizmden kapitalizme geçişin zorlandığı ve işçi sınıfının henüz burjuvaziyle birlikte sahneye çıkabildiği bir dönemde, kralları deviren burjuvaziye ilerici bir rol atfetmekten ve işçi sınıfı iktidarı için kapitalizmin biraz daha gelişmesi gerektiğini söylemekten daha doğal bir şey olamaz. Garip olansa tarihin tekeri dönmesine, krallar devrilmesine rağmen bu yorumun aynı kalması; ve hatta 19. yüzyılın Marksist teorisyenlerince şablonlaştırılmasıdır. Bu teorisyenler, sosyalist devrim için önce burjuva devriminin gerçekleşmesi ve “iyice” gelişmesi aşamasını şart koştular. Bir anlamda toplumsal devrimi, siyasal devrimin önüne çektiler. Bu, devletin sınıfsallığına gözlerini kapamaktan ve işçi sınıfına güvenmemekten ileri geldi.

Halbuki (tüm imkansızlığı bir yana) teziniz bu olursa, yani devrimci bir durum için kapitalizmin burjuvazi egemenliğinde derinleşmesini şart koşarsanız; "devrimin öncü sınıfı" olan proletaryaya da bu eksenden görevler biçersiniz. Onlar da aynen böyle yaptılar ve buradan proletaryaya çıka çıka kapitalizm "yeterince" gelişip derinleşene dek burjuvaziyi destekleme misyonu çıktı. Ve burada durmadılar, örneğin Bernstein hiç zora gerek kalmadan sermayenin demokratlaşması yoluyla barışçıl bir şekilde sosyalizme geçilebileceğini iddia etti. Sonundaysa tüm bu yollar oportünizme çıktı.

İşte Menşevikler de hep 19. yy’ın bu aşamacı, mekanik tezinin ve dolayısıyla oportünizmin peşinden sürüklendiler, en sonunda burjuva iktidarı olan Geçici Hükümeti desteklerken görüldüler. Az önce dediğimiz gibi bu desteğin ardında, kapitalist gelişmenin taşıyıcısının burjuvazi olacağı tezi yatıyordu. Burada proletaryaya düşen de, ilerici burjuvaziye yedeklenmekti.12

Kuşkusuz ki bu tez, Rusya’nın geri bir tarım ülkesi olarak kabul edilmesinden istim alır. Savunucularına göre, önce Rusya'nın burjuva devrimini tamamlaması ve Avrupalılaşması, demokratlaşması, Rusya’da kapitalizmin iyice gelişmesi gerekir; sosyalist devrim ancak bundan sonra tartışılabilir. Tabi onca zamandır burjuva devrimine destekçilik yapan işçi sınıfı, kendi devrimine öncülük edecek gücü bulabilirse!  
Lenin ise, Rusya’da kapitalizmin geliştiği ve işçi sınıfının varlığı veriyken, burjuva iktidarının gelişmesini beklemek bir yana; tam aksine burjuvazi daha iktidarını iyice kurumsallaştıramadan iktidarı almak derdindedir. Tezlere sinen telaşın bir sebebi de buradadır.

Bu tartışmada tarafların iktidar hedefi ile mesafesini belirleyen devlete bakışlarıdır. Lenin, devlete sınıfsal bir araç olarak bakarken, diğerleri devletin bu niteliğinin ayırdında değildir. Halen küçük burjuva ideolojisinin yaydığı bulaşıklıkla devleti sınıflar üstü bir konumda görürler, böylece birtakım reformlar uygulanırsa sorunların çözülebileceğini, “daha iyi bir toplum”da yaşanabileceğini varsayarlar. Lenin bu varsayımı; sömürü ve baskının sınıfsal niteliğini anlayamayanların, burjuva toplumda devletin de bir sınıf devleti olmak zorunda olduğunu anlayamamaları olarak açıklar.13 Ve 1894’ten beri bu uzlaşmacı, temel çelişkiyi ihmal eden, liberal varsayımla kavga eder. Ancak varsayım, her seferinde nesnelliğe göre kendini günceller. En son sürümü, Şubat Devrimi’nden sonra, Geçici Hükümeti destekleyerek ondan reform beklemek şeklindedir. İşte Nisan Tezleri bu son güncellemeye de bir reddiyedir. Bu reddiyeye varan teorik yolun son taşları, bir yıl önce emperyalizm teorisi ve eşitsiz gelişim ilkesi ile döşenmişti.

Nihayetinde Lenin tüm bu aşamacı tezlerin karşısına emperyalizmi, 1916 yılında yazdığı broşür ile kapitalizmin ulaştığı en yüksek aşama olarak koydu. Aşamacılığa “en” sözcüğü ile set çekti, bu setle devrimin güncelliği iddiasının önünü açtı. Böylece, kapitalizmin serbest rekabetten Marx’ın da öngördüğü tekelci bir aşamaya geçtiğini, bu aşamada sermaye ihracı yoluyla artık dünyanın her yerine taşınabildiğini, ve şimdi eskisinden çok daha büyük bir hızla ama eşitsiz geliştiğini, bu gelişmenin “kapitalizmin geriden geldiği” ülkeler yararına devrimci olanaklara gebe olduğunu yazdı.14 Özetle, sosyalist devrimin artık dünyanın her yerinde güncel olduğu tezini ilan etmiş oldu. Pratikte de Ekim Devrimi, tezin sağlamasını yaptı ve kadim tartışmanın kazananının Lenin olduğunu ispatladı.

Böylece Lenin, mekanik ve evrimci bir Marksizm geleneğinden koptu ve devrimin güncelliği iddiasını merkeze alan yeni bir geleneğin yaratıcısı oldu. İşte tezleri açıkladığı yazılarında geçen “Bizim öğretimiz (Marksizmi kastederek) bir dogma değil, eylem kılavuzudur.”, “Biz doktriner değil, devrimciyiz” türünden vurgular, “eski formül, yeni formül” metaforları, Marks ve Engels’in ezbere yinelenen formüllerle alay ettiği imaları bu haklı kopuşun meşruiyetini sağlamak içindir.

Nisan tezleri bu kopuşun fitilini ateşlese ve sıralanan taleplerin ancak proletarya iktidarında gerçekleşebileceği belli olsa da, Lenin henüz son derece temkinlidir; sosyalizm derken bile. Çünkü ikili iktidar olarak tarif ettiği o dönem, Sovyetlerde çoğunluğu sağlayarak herhangi bir kalkışmaya gerek kalmadan iktidarın alınabileceğini düşünmektedir.15 Dolayısıyla sosyalizmin güncel olduğunu iddia ederken henüz zora dayalı bir iktidar hedefi göstermekten çok, tarihsel referanslara başvurur. Elbette, o zaman için tarihte işçi sınıfı iktidarının tek örneği olan Paris Komünü’nden güç alır ve Nisan yazılarında Sovyetleri komün tipinde bir devlet olarak tarif eder. Tezler tek tek incelendiğinde; polisin kaldırılarak halk milislerinin kurulması, memurların seçimle gelmesi, geri çağrılabilmesi ve ücretlerinin bir işçininkinden yüksek olmaması, bankaların tek bir ulusal banka halinde birleştirilmesi maddeleri… Tüm bunlar Paris Komünü’nü çağrıştırır;16 Nisan Tezleri ile Sovyetlerin talepleri haline getirilmek istenmiştir. Ve bu tercihin sebebi, devrimci romantizm değildir kuşkusuz:

“Oportünizm Marx ve Engels’ten en çok devletin sınıfsal karakteri noktasında uzaklaşmıştır. Çünkü bütün diğer konularda sanki temelde Marksist yöntemin özüne sadık kalıyormuş gibi bazı ekonomik düzeltmeler yapılabilir (Bernstein çizgisi); ya da “Ortodoksça” sarınılan ekonomik teoriye diyalektik ve devrimci olmayan, mekanik-kaderci bir yön verilebilir. (Kautsky çizgisi) Ama Marx ve Engels'in, devlet teorisinin temel sorunları olarak baktıkları meselelerin yalın biçimde ortaya konuşu proletarya devriminin güncelliğinin kavranması anlamına geliyordu. II. Enternasyonel’de egemen olan akımların bütün oportünizmi, en açık biçimde, hiçbirinin devlet sorunuyla ciddi olarak ilgilenmemesiyle ortaya çıkmıştı; burada –bu belirleyici noktada- Kautsky ile Bernstein arasında hiçbir fark yoktu. İstisnasız hepsi burjuva toplumun devletini kolayca kabul etmişti.”17

Lenin devleti sınıf mücadelesinin aracı olarak görür. Bu görüş, tüm kurumsallaşmasıyla birlikte düşünüldüğünde devleti; sendika, kooperatif, parti gibi her tür işçi sınıfı örgütlenmesi araçları yanında eşsiz kılar.18 İşte, iktidarı almak; devleti ele geçirmek, yani siyasal devrim bu noktada anlam kazanır. Lenin Sovyetleri komün tipinde bir devlet olarak, yani bir iktidarı aracı olarak görür. Paris Komünü’nün kararlarını Sovyetlerin önüne koyarak da, işçi sınıfı devletinin tüm toplumsal sorunları çözebileceğini iddia eder. Burjuvazinin yapamadığını, proletarya gerçekleştirecek ve onu aşacaktır. Bunun için tek gerekense “Bütün İktidar’ın Sovyetlere!” geçmesi, siyasal devrimdir. Böylece aradaki tüm aşamalar, engeller, tezler ortadan kalkar ve güncel olan sosyalist devrimin tek belirleyicisi sınıf mücadelelerinin seyri olur; bu seyre yön verebilecek olan partiye, özneye de alan açılır. İşte Lenin devleti bir mücadele aracı olarak gördüğü, bu aracı elde etmek için de siyasal devrimi hedeflediği için, Goldenberg’in “iç savaş bayrağını dikmek” eleştirisi tezlere getirilmiş en gerçek eleştiridir.

Ve Lenin, Rusya’da kapitalizmin var olmadığı iddiasıyla özgün bir sosyalizm biçimi olarak köy komünlerini önerenlere karşı on sekiz yıl önce yazdığı Rusya’da Kapitalizmin Gelişimi ile gerçekleştirdiği kopuşu tamamına erdirir. Rusya’da Kapitalizmin Gelişimi, nesnelliğe dair tarifte bir kopuştur; Nisan Tezleri ise öznenin nesneye müdahalesine dair. Eğer bu kopuş gerçekleşmeseydi;

1) 1917 Rusyası’nda sosyalist devrimin mümkün olduğu iddiası da var olmayacaktı ve halen masadaki tartışma burjuva devrimi tartışması olacaktı.

2) İlk madde bağlamında işçi sınıfının iktidarı alması gibi bir hedef şimdinin gündemi olamayacağından ertelenecek ve böylesi bir hedefin yokluğunda partinin devrimci duruma uygun örgütsel dönüşümü de gerçekleşmemiş olacaktı. Yani, Ekim Devrimi gerçekleşmeyecekti.

O halde Lenin’in Nisan Tezleri ile hem partiye hem nesnelliğe yaptığı müdahalenin ne kadar hayati ve belirleyici olduğu ortadadır.

İşte Lenin’in Nisan Tezleri’ne sinen heyecanının ardında, İsviçre’den baktığında gördüğü Rusya’daki otorite boşluğu ve sınıf mücadelelerinden filizlenen devrimci olanaklar vardır. Ve Lenin, bu heyecanla ülkesine Nisan Tezleri’ni getirmektedir.

2. Telaş: Kirli gömleklerden arınmanın ve kopuşun gerekliliği

Ve biz kendi kendimizden korkuyoruz. Sevdiğimiz, alıştığımız kirli gömleğimizden ayrılamıyoruz. Kirli gömleği atmanın zamanıdır, temiz çamaşır giymenin zamanıdır.19

1917 Nisanı’na yeniden dönelim. Kitleler henüz sosyalizmin herkesi kurtaracak bir çözüm olduğu fikrine ikna olmamışsalar da, mevcut sistemin bu sorunları çözebileceğine dair umutları gün geçtikçe tükenmektedir. Öte yandan, bir burjuva devrimi olan Şubat Devrimi, yavaş yavaş iktidarını kurmakta, topluma kendi ideolojisini salgılamaktadır. Bu ideoloji burjuvaziden yana yalpalamalarıyla, kararsızlığıyla, oyalamacılığıyla durmadan işçi sınıfına sahte umutlar sunan küçük burjuva ideolojisidir.20

İşte Nisan Tezleri, devrimin güncel olduğu tespitinden hareket eden komünist bir önderin taraflaşmayı devrimciler ve karşıdevrimciler eksenine çekecek kadar sadeleştirmesinin, suyu bulandıran küçük burjuva ideolojisine karşı suyu berraklaştırma çabasının ürünüdür. Böylece taraflar sadeleşip netleşecektir. Öyle ki, artık Rusya’da Plehanov ile Geçici Hükümet’in ilk başbakanı Lvov’u, ya da 6 Mayıs’ta kurulacak ilk koalisyon hükümetine başbakan olacak olan Kerensky’yi ayıran sadece bir “virgül” olacaktır. Bu sadeleşmeyi mümkün kılmak için de Lenin, iktidara giden yolda devrimle öznenin arasından her türden küçük burjuva eğilimi çıkararak adlı adınca komünist bir siyasi hat örmeye, partileşmeye çağırır.

Önce küçük burjuvaziyi Nisan Tezleri ve devamı yazılarında tarihsel ve sınıfsal olarak güzelce bir ait olduğu yere yerleştirir, bu sınıfın sürüklerse her zaman burjuvaziden yana sürükleyeceğini, bu sebeple ancak sürüklenmesi gerektiğini tespit eder. Küçük burjuvaziyi sürüklemek için ise, yine işçi sınıfının bağımsız siyasi hattını oluşturacak bir partiye işaret eder. Bu noktada, Lenin’in küçük burjuva ideolojisinden kopuşu neden bu kadar önemsediğine dair, bir önceki kısmı da özetleyecek nitelikteki şu alıntıyı not düşelim:

“Sosyalist devrimin küçük burjuvazinin büyük bir bölümünün proleterleştiği, kapitalizmin kendi iç dinamiğinde en üst noktaya kadar ulaştığı gelişmiş ülkelerde gündeme geleceği iddiası 1917 Ekimi’ne kadar marksist teorinin “ortodoks” yaklaşımlarından birisiydi. Öyle ki, Marx ve Engels, zamanında Rusya’nın kapitalistleşme sürecine girmesine hiç de memnuniyetle bakmadılar. Hatta tedirgin oldular. Oluşturulan modelde, bir ülkenin kapitalistleşme sürecine girmesi ile birlikte kapitalizmin bütün mantıki aşamalarını yaşayacağı öngörülüyordu. Rusya için bu nedenle tedirgin oluyorlardı. Eşitsiz gelişim yasasının pek kendini göstermediği bu tezlerde sosyalist devrimin söz konusu mantıki aşamalarının aşağı yukarı tamamlandığı, kapitalizmin gelişme evrelerinin üst basamaklarına gelindiği toplumlarda gerçekleşebileceği düşüncesi egemendi. Bu nedenle Rusya’nın köy komünleri üzerinden kapitalizmi atlayarak sosyalizme yönelmesini arzuluyorlardı.”21

Küçük burjuvaziden kopuş; bu anlamda hem 19. yy Marksizminden, hem de Rusya’ya dair yazılan tüm eski formüllerden de kopuş anlamına gelecektir. Lenin henüz 1894 yılında yazdığı “Halkın Dostları Kimlerdir” yazılarından beri esasında bu kopuşun gerekliliğini anlatmakta ve kopuşu bir ödev olarak sosyal demokratların önüne koymaktadır:

“ Bugün, çalışan halkın çıkarlarının sözcüleri olarak öne çıktıklarında, bu küçük-burjuva ideologlarının teorileri açıkça gericidir. Bunlar, Rusya'nın çağdaş toplumsal-ekonomik ilişkilerindeki uzlaşmaz karşıtlığın üstünü örtmekte ve sanki, "yükseltme", "iyileştirme” vb. için alınan ve her şeye uygulanabilir genel önlemlerle işler düzeltilebilirmiş gibi, ve bunları uzlaştırmak ve birleştirmek mümkünmüş gibi tartışmaktadırlar. Devletimizi sınıflar-üstü ve dolayısıyla sömürülen halka ciddi ve dürüst yardımda bulunmaya uygun ve buna muktedir bir şey gibi tanımlarken gericidirler.

Son olarak, bir savaşımın, bizzat çalışan halkın kurtuluşu uğruna müthiş bir savaşımın zorunlu olduğunu anlayamadıkları için gericidirler. Örneğin, "halkın dostları" her şeyi kendilerinin yönetebileceklerini sanıyor gibiler. İşçilerin meraklanmasına gerek yok. Değil mi ama, mühendisin biri Ruskoye Bogatstvo bürosuna bile geldi ve orada "kapitalizmi 'halkın yaşamına sokmak" için bir "plan"ı hemen tamamen hazırladılar. Sosyalistler bütün küçük-burjuva fikirlerden ve teorilerden KESİNLİKLE ve TAM OLARAK kopmalıdır - bu kampanyad22an çıkartılacak BAŞLICA YARARLI DERS BUDUR. (Büyük harfler Lenin’e ait)”

Ve Lenin, Halkın Dostları Kimlerdir’de sosyal demokratların önüne koyduğu bu kopuş ödevini, Nisan Tezleri’nde gerçekleştirir. Kopuşun anahtarı ise düzenle hiçbir bağı olmayan bir hat oluşturmakta, komünist bir parti kurmaktadır.

Ulusal tarım programından devlet tipine, köylülerin toprak sorunundan savaşa dair tutuma, banka ve sanayinin kamulaştırılmasından uluslararası komünist harekete dek nesnelliğin hemen tüm sorunlarında işçi sınıfını devrime taşıyacak siyaset ile her tür sosyal demokrat, devrimci demokrat, reformist ve uzlaşmacı siyaset arasına kalın çizgiler çizer. Bu kalın çizgilerin iktidar olduğunu varsayarsak, çizginin çizilmesiyle Birinci Dünya Savaşı’nda sınıfsal çıkarların birliğini savunarak ihanetleri kesinleşen sosyal demokratlar aynı zamanda çizginin öte tarafına, iktidarın uzağına düşmüş, karşıdevrimci olmuş olurlar. Başlı başına bu dahi, müthiş bir kopuş ve çok derin bir temizliktir.

Öyle ki, parti ismi dahi bu kopuştan azade kalamaz; tezler Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nden “kurtulup” komünist bir parti kurma, sosyal demokrat ve merkezcilerin egemen olduğu II. Enternasyonal’den kurtulup III. Enternasyonal’i kurma önerileriyle sonlanır.

Lenin’in 1917’nin Nisanı’ndan Ekimi’ne yazdığı yazılar incelendiğinde, ayrışmanın bazı kelimelerin tanımlarını yeniden yapmaya dek vardığı görülür. Örneğin Ekim Devrimi’nin ve müstakbel kitabının ipucunu verircesine, “devlet” ve “devrim” bu kelimelerin başını çeker. Devleti hep komün tipinde devlet vurgusuyla parlamenter devletten ayıran Lenin, devrimden ise daima proletarya iktidarı ile birlikte bahseder.
Böylesine sert bir kopuşla Lenin’in yapmak istediği, ilk olarak partiden küçük burjuva ideolojisini temizleyerek partiyi homojenleştirmek, siyasi ve ideolojik netliği sağlam bir şekilde partiyi yeniden kurmaktır. Böylece işçi sınıfının düzenle hiçbir bağı olmayan siyaseti üretilebilecek, bu siyaset sürekli ve ilkeli bir biçime kavuşacak ve buradan beslenen profesyonel devrimciler de işçi sınıfına parti siyasetini taşıyabilecek, ona müdahale ederek onu da küçük burjuvazinin etkisinden kurtarabilecektir.
Ancak Nisan Tezleri’nde, Sovyetler yoluyla iktidarın barışçıl bir biçimde alınabileceği gözetildiğinden, bu yeniden kurulacak parti henüz nüve halindedir ve metotları da daha örtülüdür. Örneğin Lenin’in tezlere getirilen Blanquicilik eleştirilerine verdiği yanıtlarda bu çekingenlik dikkati çeker: Lenin cevaplarında ısrarla bilinçli işçilerin çoğunluğunu yanlarına çekmek gerekliliğinin üzerine basar. Yine iç savaş çığırtkanlığı eleştirmenlerine, o dönem ısrarla sekizinci tezi işaret ederek, orada “sosyalizmin başlatılması”ndan değil, üretimin ve dağıtımın Sovyetler tarafından denetlenmesinden söz ettiğini hatırlatır. Tezlerde ve Temmuz’a kadar yazdığı yazılarda hep siyaseti kitlelere sabırla ve azimle açıklama, halkın gözünü açma, "azami yasallık" türünden vurgular vardır. Tüm bu temkinlilik ve yumuşaklıkta Sovyetler yoluyla zor kullanmadan alınabilecek bir iktidar olasılığı kadar, burjuvazinin henüz kitlelere açıkça zor kullanmamış olmasının payı da mevcuttur. Temmuz’da burjuva iktidarının karşı devrimci Kazak birliklerini de kullanarak halka karşı ilk kez silah doğrultmasından sonra ise; yöntem değişecek, Lenin artık legal ve illegal yöntemin birlikte kullanılmasını öne çıkaracak, ayaklanmanın bir sanat olduğuna dair Marx’a referansla yazılar yazacaktır.
Yine de Nisan Tezleri’nde Bolşeviklerin “kitlelere sabırla ve azimle anlatma” görevi diye tariflenen, aslında öznenin nesneye müdahalesi ve onu dönüştürmesinin tohumudur. Örgüt belirlenimli partiye dair bu tohum atılmış olmakla birlikte, tezlerde işçi sınıfının düzenle hiçbir bağı olmayan (bağımsız) hattının kurulması ve bunun için yapılacak kopuşun daha belirgin olduğunu düşünebiliriz. Bu ikisi, Ekim’e giden süreçte daha da keskinleşecektir. Her anlamda Lenin, yine çağdaşlarının kendiliğindenci, kitleye büyük roller atfeden parti anlayışından kopuşun da öncüsü olur. Nisan tezleri ile böylesi bir partinin tohumlarını atar.
Ve Lenin’in 4 Nisan günü ülkesine getirdiği, yoldaşlarının neredeyse tümünün karşı çıktığı tezler; 29 Nisan’da toplanan Bolşeviklerin 7. Kongresi’nde parti çalışmalarının temeli olarak kabul edilir.
Nisan Tezleri, işte böylesi bir kopuşun heyecanını ve partiyi böyle bir kopuşa hazır halde yetiştirmenin telaşını taşır. Lenin tezler ile küçük burjuva ideolojisini mahkûm eder; ondan, 19. yy Marksizminden ve II. Enternasyonal geleneğinden kopuşu gerçekleştirir, sosyalist devrim tezine uygun hareket edebilecek bir örgüt yaratır. Ve tarih önünde sınanan bu tezler, Rusya’yı proletarya iktidarına taşır. Bugün, izini sürdüğümüz işte bu kopuştur.  

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
1.
Vladimir İlyiç Lenin, Devrime Doğru, Çeviren: Alper Birdal, Yazılama Yayınevi, Birinci Baskı, Nasıl Geldik?, syf. 181.
2.
E.H.Carr, Bolşevik Devrimi Cilt 1, Çeviren: Orhan Suda, Metis Yayınları, 5. Basım, syf. 83.
3.
Vladimir İlyiç Lenin, Çeviren: Alper Birdal, a.g.e, syf. 179.
4.
Vladimir İlyiç Lenin, Çeviren: Alper Birdal, a.g.e, syf. 178.
5.
100. Yılında Büyük Ekim Devrimi, Kemal Okuyan, Şubat’tan Ekim’e Devrim ve Lenin, Yazılama Yayınevi, 1. Baskı, Ekim 2017, İstanbul, syf. 42-43.
6.
E.H.Carr, a.g.e, syf. 82.
7.
Cemal Hekimoğlu, Gelenek 8. Sayı, Birden Fazla Ekim Mi Var?: “Ek olarak olaylara dışarıdan bakabilmenin avantajlarını kullanıyor. Trotskiy ise olaylara, diğer Bolşevik kadrolarla karşılaştırıldığında fiilen dışarıdan bakıyor. Bolşevik yöneticiler Nisan ayına meclis politikaları, diğer siyasal parti ve çizgilerle ilişkiler gibi boğucu bir güncellik içerisinde girerken, Lenin ve Trotskiy (çok farklı nedenlerden) bu boğuculuğun uzağında ön plana çıkıyorlar. Birisi devam ediyor.” https://gelenek.org/birden-fazla-ekim-mi-var/
8.
100. Yılında Büyük Ekim Devrimi, Çağdaş Sümer, Kapital’e Karşı Devrim, Yazılama Yayınevi, 1. Baskı, Ekim 2017, İstanbul, syf. 36.
9.
Vladimir İlyiç Lenin, Çeviren: Alper Birdal, a.g.e, syf. 218.
10.
György Lukacs, Lenin’in Düşüncesi / Devrimin Güncelliği, Belge Yayınları, 3. Baskı.
11.
Cemal Hekimoğlu, Gelenek 15. Sayı, Bir Tartışmada Yeni Ufuklar: “Lenin’in 1917 boyunca ileri sürdüğü bütün tezlerde sosyalist devrime giden sürecin zorlanması esastır. Vladimir İlyiç, Rusya’daki koşulların, özellikle öznel koşulların değerlendirmesinde her zaman maksimalist olmuştur. Hiçbir zaman kendisinden daha “sol” tezlerle ortaya çıkan olmamıştır. Devrimin güncelliğinin hissedildiği belli zaman kesitlerinde, herhangi bir ülkede programatik olarak “sol sapma”nın etkinlik gösterebilme şansı hemen hemen hiç yoktur. Rusya’da da böyle olmuştur. https://gelenek.org/bir-tartismada-yeni-ufuklar
12.
György Lukacs, a.g.e, syf. 31.
13.
Vladimir İlyiç Lenin, Halkın Dostları Kimlerdir ve Sosyal Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar? Çeviren: Vahap S. Erdoğdu, SOL Yayınları, 3. Baskı, syf. 150.
14.
Vladimir İlyiç Lenin, Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, Çeviren: Cemal Süreya, SOL Yayınları, 12. Baskı.
15.
Kemal Okuyan, Ne Yapmalıcılar Kitabı, Yazılama Yayınevi, 7. Baskı, Sayfa 268.
16.
Marx, Fransa’da İç Savaş, Çeviren: Kenan Somer, SOL Yayınları, 3. Baskı, syf. 62-64.
17.
György Lukacs, a.g.e., syf. 81-82.
18.
György Lukacs, a.g.e., syf. 84.
19.
Vladimir İlyiç Lenin, Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, Çeviren: Muzaffer Erdost, Sol Yayınları, 8. Baskı, syf. 66.
20.
Vladimir İlyiç Lenin, Çeviren: Alper Birdal, a.g.e, syf. 213.
21.
Cemal Hekimoğlu, Gelenek 15. Sayı, Bir Tartışmada Yeni Ufuklar, https://gelenek.org/bir-tartismada-yeni-ufuklar
22.
Vladimir İlyiç Lenin, Halkın Dostları Kimlerdir ve Sosyal Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar? Çeviren: Vahap S. Erdoğdu, SOL Yayınları, 3. Baskı, syf. 181-182.

https://sol.org.tr/gelenek/bir-kopusun-izinde-nisan-tezleri-1688

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]