Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Siyasi ve ideolojik söyleşiler

ÖDP'den Cumhurbaşkanlığı için Ortak Aday Önerisi


ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş, Cumhurbaşkanlığı seçimi için "sosyalistlerden, sosyal demokratlara ve Kürt siyasi hareketine kadar tüm kesimlere yeni bir Türkiye programı etrafında ortak bir aday belirleme" çağrısı yaptı.

Peki ÖDP'nin hedeflediği birleşik muhalefet hareketinin bileşenleri kim, ilkeleri ne? CHP sol muhalefet olabilir mi? ÖDP'nin yerel seçimlerde uyguladığı belediye meclis üyeliği taktiği doğru muydu? ÖDP üyeleri kime oy verdi? Cumhurbaşkanlığı seçimi için ne düşünülüyor?

ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş, ETHA'nın sorularını yanıtladı:

Yerel seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yerel seçim; yerel gündemler, yerel politikalar üzerinde değil Türkiye'nin geleceğinin belirlenmesi açısından çok kritik bir öneme sahip olan cumhurbaşkanlığı seçiminin ön provası olarak gerçekleşti. Doğal olarak bu seçimlerden alınacak oy, çeşitli siyasi güçlerin cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi elini ne kadar kuvvetlendireceğinin göstergesi olarak değerlendirilecekti. O yüzden yüzde 40'ın altına düşen AKP ve Başbakan'ın, cumhurbaşkanlığı adaylığının geçersiz olabileceği konuşuluyordu kamuoyunda. Buradan baktığımızda AKP'nin yüzde 43 oy olması Başbakan'ın, cumhurbaşkanlığı seçimine adaylığının yolunu açtı. Seçimin genel tablosuna baktığımızda; AKP kaybetmedi ama mutlak bir başarısından söz etmek mümkün değil. Yıprandığı açık, yüzde 49'lardan yüzde 43'lere düşmesi önemli bir nokta. AKP'nin yeni seçmen olan 2,5 milyon kişiden sadece 500 bininin oyunu alması da bu anlamıyla önemli. 2 milyon yeni seçmen, AKP'ye oy vermemiş. Bir de özellikle Ankara'da bu düzeyde kaybetme psikolojisi yaşaması oldukça önemli. Ayrıca AKP, olağanüstü koşullarda, bir savaş rejimi olarak seçim sürecini yaşattı. Bu sandığa da yansıdı. Türkiye tarihinin en şaibeli seçimleri gerçekleşti. Devlet ilk kez bu düzeyde sandığa müdahale eti. '80 öncesi iç savaş koşullarında bile devlet kurumları görece bağımsız bir tutum alırken, AKP-devlet gerçekliği ile karşı karşıya kaldığımız gözüküyor. Halen daha halkın iradesinin tecelli etmediği somut örnekler var; BDP ve CHP'den gelen itirazları reddeden YSK'nın, AKP'den gelen itirazları göz önünde bulundurması, Ceylanpınar gibi kritik yerlerde devlet müdahalesi ile halkın iradesinin çiğnenmesi, ha keza Ankara'da şaibeli bir seçim atmosferi... Seçimlerin demokratik milli iradeye yansıtma boyutunu önemli ölçüde zedelemiş gözüküyor. O yüzden AKP'nin mutlak bir başarısından söz etmemekle birlikte AKP'nin kaybetmediğini görmemiz gerekiyor.

'HALKIN İSYANI TAPELERLE ÇALINDI'

Seçim öncesi yolsuzluklar, tapeler, Suriye ile savaş gibi çok büyük krizler yaşanmasına rağmen AKP'nin yine de yüksek bir oy oranı almasının nedeni nedir?
Suriye meselesinde, savaşın en çıplak gerçekliğini yaşayan Hatay'dı. Hatay adayı Sadullah Ergin, savaş konusunda şahin kanadı temsil eden isimlerden birisiydi ve mezhepçilik üzerinden bir siyaset inşa ediyordu bölgede. Sadullah Ergin'in kaybetmesi, savaş politikalarının etkisinin sadece Hatay'la sınırlı kaldığını ortaya koydu. Bu, "savaşa hayır" anlamına geliyor. Yolsuzluk vb meselelerdeki tablo şu: Birincisi, Başbakan zaten yolsuzluğun tanımını değiştirdi. "Yolsuzluk devlet kasasından bir şey çalmaktır, burada devletin kasasından bir şey çalınmamıştır" dedi. Bir tür İran'la kara para aklama, İran'a dönük ambargoların kırılması noktasında, buradan gelen çok yüklü komisyonlar söz konusu. Kent arsalarının yağmalanmasından kaynaklı büyük vurgunlar söz konusu. AKP'nin etkilediği yoksul kesimlere, "bu paralar alındı, ama dava için, hayır işleri için, sizler için kullanılıyor" imajı, duygusu sunuldu. Bir de seçime yakın tapelerin ortaya çıkması insanların zihnini bulandırdı, karıştırdı. Aslında Gezi'deki halk isyanı AKP'yi yıpratmıştı, oy oranını düşürmüştü. Ama bu tapeler durumu tersine çevirdi, Erdoğan için can simidi oldu. Halkın eylemi, halkın isyanı tapelerle çalındı. Tapeler, AKP'nin lehine sonuçlar üretti.

Yani bu bilinçli bir politika mıydı, yoksa ters mi tepti?
Şöyle bir bilinçliliği var. Gezi'deki isyanın sistem içine çekilmesi gerekiyordu. O radikallikteki devamı halinde Türkiye'de çok daha devrimci dönüşümler olacağı için yukarıdan bir siyaset dizaynı gündeme geldi. Bu yukarıdan siyaset dizaynı tapelerle oldu. Bu dizaynın amacı muhalefetin radikalleşmesinin önünü kesip sistem içinde bir restorasyonun yolunu açmaktı. Bu manada gündeme geldi aynı zamanda tapeler.

'CHP GEZİ'NİN DEĞİL TAPE SİYASETİNİN PARÇASI OLDU'

Amaç AKP'yi düşürmek değil miydi?
AKP'yi de elbette düşürüp sistem içerisinde yeni bir restorasyonun önünü açmaktı. Ama aynı zamanda Gezi'de ortaya çıkan devrimci halk hareketinin önünü kesmek, daha da gelişebilecek olan devrimci dinamikleri törpüleyerek sistem içi çözümlerin önünü açmaktı. Tapeler yukarıdan siyaseti dizayn etme olarak gündeme geldi. Bu noktada çok da başarılı olamadı. AKP'nin "başarılı" olabilmesinin en önemli nedenlerinden biri, karşısında güçlü bir sol muhalefetin, sol seçeneğin olmaması. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi sol bir seçenek oluşturamadı. Daha çok cemaat ve MHP ile görece ittifak yapan, daha doğrusu örtülü ittifak yapan bir parti olarak kitleler nezdinde algılandı. Gezi siyasetinin değil, tape siyasetinin bir parçası olarak algılandı. Doğal olarak Kürtlerden ve kendi solundan uzak duran bir Cumhuriyet Halk Partisi, AKP karşısında güçlü bir muhalefet olarak şekillenemedi. AKP'nin karşısında güçlü bir sol muhalefet seçeneği olmadığını gören geniş halk kitleleri, AKP'nin istikrar, uyum adı altında yukarıdan geliştirdiği "biz gidersek istikrar bozulur, biz gidersek kaos olur" siyasetine teslim oldu. AKP, kutuplaştırarak, siyaseti sertleştirerek, "benden sonra tufan olur" düşüncesini geniş halk kitlelerine yaydı ve geniş halk kitleleri bu seçeneksizlik karşısında mevcudu korumayı kendi geleceği açısından daha makul buldu.

CHP sol muhalefet olabilir miydi? Böyle bir beklentiniz var mıydı?

Evet, Kılıçdaroğlu ilk genel başkan seçildikten sonra, politik söylemi genel olarak daha sola dönüktü. Ama bir müddet sonra bu söylem konusunda tutarlı bir çizgi izleyemedi. Doğal olarak bir tür Özal'ın dört eğilimi birleştirme anlayışı gibi CHP'yi çok değişik parçalardan oluşturarak, özellikle sağ adayları gündemine alarak, sağ danışmanlarla merkez sağdan oy olabilir miyiz yaklaşımı ile oya oynadı. Cemaat'le de ortak bir görüntü verdi. Doğal olarak başlangıçtaki sol perspektifi ortadan kalkmış oldu. Yani CHP'nin solunu biz sosyal demokrat sol olarak tarif ediyoruz. Eşitlik ve özgürlük taleplerine ısrarla sahip çıkan bir sosyal demokrat partinin mevcudiyetinin, Türkiye'nin bugünkü koşullarında önemli olduğunu düşünüyoruz. Gerçek bir sosyal demokrat partinin, sol ve sosyalist fikirlerin gelişmesi açısından da önemli bir iklim yaratacağını düşünüyoruz. Çünkü sosyalist mücadele ayağa kalkmış ve devrime gidiyor gibi bir siyasi tablo yok. Sağcılaşan bir memleket tablosu var. Bu tabloda CHP'nin daha sol değerleri kıskançlıkla sahiplenmesinin solun geneli açısından pozitif etkileri olacağını düşünüyorduk. Fakat böyle bir yönelimden uzak kaldı, merkez sağa döndü. Buradan devam ederse olmayan sosyal demokrasinin tasfiyesi ile karşı karşıya kalacağız.

'BDP İLE İTTİFAK YAPABİLSEYDİ'
İkincisi; Kürt hareketine yüzünü dönmüyor. Aslında cumhuriyetin kurucu bir partisi olarak, Kürtlerin eşit yurttaşlık haklarının sağlandığı yeni bir cumhuriyet anlayışıyla bir politika izleseydi, yani Başbakan'ın Barzani ile kurduğu açık ittifakı CHP korkmadan, çekinmeden, daha laik, daha sosyal, daha modern, daha sol değerlere sahip, kendi ülkesinin Kürdü ile yani BDP ile bir siyasal ittifak geliştirebilseydi başka bir tablo ile karşı karşıya kalabilirdik. CHP şansını Baykal'dan bu yana hep sağda arıyor, bir kez de solda aramasını tavsiye ederiz.

Peki ÖDP açısından sonuçlar nasıl? Yerel seçim taktiğinizin sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz çok mütevazi beklentilerle seçimlere girdik. Öyle çok büyük iddiamız yoktu. Çok büyük bir iddiamızın olması da söz konusu olamazdı, çünkü çok büyük bir kutuplaşma siyaseti vardı. Bu kutuplaşma içinde kendimize kanal açabilmemiz çok mümkün değildi. Çok sınırlı yerlerde seçimlere katıldık. O da yerel halk meclislerinin oluşabildiği yerlerde, meclislerin ortak adaylarıyla seçime girdik. Narlıdere'deki deneyim bizim açımızdan oldukça önemli. Narlıdere Dayanışması'nın ortak bağımsız kadın adayı Gülseren Sönmez ile seçime girildi. Belediye Meclisi'nde ÖDP ile girildi. Arsus Dayanışması'nın ÖDP ile seçime girmesi ve bir de Edirne'de kent muhalefetinin bağımsız adayla seçime girmesi bizim açımızdan önemliydi. Biz o süreçte aktif özne olarak yer aldık. Gezi'deki siyaset tarzının ortaya konulması açısından üç örnek bizim açımızdan önemli kazanımlar oldu. Hopa'da, Defne'de, daha iyi sonuçlar beklediğimiz yerlerde istediğimiz sonuçları almadığımız bir gerçek ama Narlıdere, Arsus ve Edirne'deki siyaset tarzını bir kazanım olarak görüyoruz. Belediye meclis üyelikleri üzerinden seçimlere girmeye çalıştık, seçimlere yüzde 65 oranında katıldık. Bunu doğru bir taktik olarak görmemize rağmen, ki o tür methiyeler aldık, bunları anlatmak konusunda zorlandık. Belediye meclislerinin işlevini, misyonunu anlatamadık. Sandıktan çıkan 60-65 bin arası oy bizim açımızdan yeterli değil, biz en azından 100 bini başarabilir miydik diye düşünüyorduk. Çok mütevazi beklentilerimiz vardı. Buna uygun bir oy oranını yakalayamadığımızı da söylemek isterim. Burada çok köklü bir sorgulamaya ihtiyacımız var. Her dönem bunu söylüyoruz ama artık ertelemememiz gerekiyor. Seçimler, sosyalist hareket için her şey değildir ve sosyalist hareketler seçimlerde çok başarılı olamazlar. Çünkü sosyalizmin toplumdaki kabarışı ile paralel ancak seçimde de karşılığı alınabilir. Sosyalist hareketin toplumsal tabanı ne ise o kadar oy alınabilir. Ama bu, seçim sonuçlarını önemsiz kılmaya yol açmaz. Tam tersi seçim sonuçlarını çok iyi okumamız lazım. Sosyalist hareketin toplumsal zemini çok zayıftır, bunu gördük ve AKP'nin dayandığı toplumsal zemin üzerinde çok tartışmamız gerekir. Çünkü AKP'nin siyaset zihniyeti ile beraber toplumun değerleri de altüst olmuş vaziyette. Çünkü toplumun yapısı, yolsuzluk, rüşvet gibi şeyleri bir noktada çürüme işareti olarak görmüyor. Yani toplumsal bir çürümeyle de karşı karşıyayız. Toplumsal çürüme ile mücadele edebilmek için çok köklü ideolojik, kültürel, sosyal çalışmalara ihtiyacımız olduğu ortada. Sadece siyasal çalışmalarla alt edilecek bir gerçeklik yok. Sosyal, siyasal, kültürel, ideolojik bütün boyutlarıyla ele alınması gereken bir toplum halk gerçekliği var. Bu halk gerçekliği ile hesaplaşmamız lazım. Hesaplaşmadan kastım halka cahil demek, aşağılamak değil, tam tersine devrimciler halka hiçbir zaman küsemez, saygısızlık yapmaz. Halkı önemser ama halkın bu durumunu gözardı ederek popülist bir siyasetin parçası olmamalıyız. Hem kendimiz açısından hem toplumsal düzeyde hesaplaşılması gereken bir siyasal-toplumsal tablo var. Bunu köklü bir biçimde sorgulamamız lazım.

ÖDP üyeleri kime oy verdi, özellikle İstanbul'da?

Öyle bir araştırmamız söz konusu olmadı ama aldığımız duyumlara göre, Sarıgül'e oy veren de oldu, Sırrı Süreyya Önder ve Pınar Aydınlar'a veren de oldu. Ama özellikle Başbakan'ın İstanbul'daki mitinginden sonra, -sadece ÖDP üyeleri bağlamında söylemiyorum, ÖDP'den etkilenen insanlar da- büyük İstanbul mitinginin yarattığı psikolojik baskı ile oylar Sarıgül'e kaydı. Sarıgül'ü benimseme manasında değil... Burada kimin geleceğinden çok kim kaybetmeli üzerinde bir tercihte bulundu insanlar ve Sarıgül'ün kazanmasına değil AKP'nin kaybetmesine oy verdiler. ÖDP'nin etkilediği seçmen de burada Sarıgül'e oy tercihinde bulundu ama önemli bir kısmı da Sırrı Süreyya Önder ve Pınar Aydınlar'a oy verdi.

"AKP gitsin de..." politikasını nasıl görüyorsunuz?
Doğru bir politika değil ama her doğru politikanın bir karşılığı olmuyor maalesef. Hayat öyle akmıyor. Bizim kendi doğrularımız birçok şeyi çözmüyor maalesef. İnsanlar en yakın tehlikenin def edilmesini önlerine koyuyorlar. Gezi'de kitleler büyük bir baskı ve zulüm ile karşılaştı. Seçim meydanlarında yukarıdan öfkeli ve ben size haddinizi bildireceğim diyen bir Başbakan ile karşılaştılar. Yolsuzluk, rüşvet bataklığına saplanmış, ülkeyi savaşa sokmak isteyen bir AKP gerçekliği ile karşı karşıya kaldılar. Buradan hareketle "kim gelecekse gelsin, ama bunlar gitsin" duygusu baskın çıktı. Bunun ortaya çıkmasında bizlerin de büyük katkısı var. Biz de güçlü bir seçenek ortaya koyamadık. Cumhuriyet Halk Partisi, Kürt siyasi hareketi, sosyalistlerden ve ezilen bütün kesimlerden oluşmuş geniş bir ezilenler ve emekçiler ittifakı kurabilseydik, elbette ki insanlar tercihlerini başka türlü ele alabilirlerdi. Ama böyle olmadı. CHP, Sarıgül noktasında ısrar etti. Gezi'yi yaşamış İstanbul'da herhangi bir kimseyle bağ kurmadan çok yanlış bir adayı seçti. HDP yeni kurulmuş bir parti, bu basıncın altında seçime gitti. Bir de politikaları çok parçalı. Kendisini çok farklı kılamadı. İstanbul'da CHP'ye vurarak AKP tabanından oy alma taktiği, kendisine yakın sol demokrat kesimlerin de kendisinden soğumasına yol açtı. Rüştünü ispat etmek için seçime girdi ve doğal olarak hazır olmadığı bu seçimde bir seçenek oluşturamadı. Bu iki güç seçenek oluşturamadıktan sonra geriye TKP ve ÖDP'nin bir seçenek oluşturabilme imkanı, zaten toplumsal yapıları açısından mümkün değildi.

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDE ORTAK ADAY ÖNERİSİ

Birleşik muhalefet hareketi çağrısı yapıyorsunuz. Bileşenleri, ilkeleri vs olarak ne hedefliyorsunuz?
Aslında PM'de ele aldığımız en önemli konulardan birisi cumhurbaşkanlığı seçimi. Birleşik muhalefet hareketi tartışmasının yanı sıra, cumhurbaşkanlığı seçiminde, Türkiye'nin geleceği açısından kritik bir seçim olacağından hareketle, Türkiye'nin geleceğini ortaya çıkaran bir çalışmaya ihtiyacımız var. Bu da ancak Cumhuriyet Halk Partisi, Kürt siyasi hareketi ve sosyalistler ve emekçilerin geniş bir ortaklığı üzerinden gelişebilir. Yani kamucu, içeride ve dışarıda barışı savunan, Kürt sorununun demokratik çözümünden yana, ekolojik bir anlayışa sahip, cinsiyetçi olmayan bir anlayışa sahip, gerçek laikliğe inanan bir aday etrafında yan yana gelinmeli. Sadece aday etrafında değil, bir program etrafında yan yana gelinmeli. Yani bu çözülen Türkiye karşısında, Türkiye'yi yeni bir cumhuriyet anlayışıyla kuran bir program. CHP ve Kürt hareketi mevcut haliyle devam etmez, hepimiz yeni bir program ve aday etrafında yan yana gelebilirsek bu Türkiye'nin önünü açar. Yani cumhurbaşkanlığı seçimini kaybettik diyelim, ama bu önemli değil. Biz Türkiye'nin geleceğini yan yanalıkla kazanmış oluruz. Bu bizim için önemli.

Birleşik muhalefet hareketi seçim öncesinden beri konuştuğumuz bir şeydi. Bir HDK var, bir de Sol Cephe girişimi var. Bu iki girişim bize çok uygun ve doğru çabalar olarak gözükmedi. Bunlar değerli, önemli çabalar, bir ihtiyacın ürünü ama bu iki çabanın dışında çok geniş bir örgütsüz kesim, birey, inisiyatifler var. Bunların arayışı sürüyor. Bu kitleler, çeşitli yapıların siyasal mutabakatına ve siyasal koalisyonuna dayalı bir zemin istemiyor. Herhangi bir siyasi partinin ana merkez olduğu ve insanların da etrafına dizildiği bir yapı da istemiyor. Kendisini özne hissedeceği, eşit hissedeceği, siyasete katılım olanaklarının olduğu, kendisine ait bir form ile bir yerde olmak istiyor. O yüzden biz bu ihtiyaca yanıt olarak antiemperyalist, antikapitalist bir eksende birleşik bir araç yaratabilir miyiz, birleşik bir kürsü yaratabilir miyiz... Bu bizim için önemli. Biz ÖDP olarak böyle bir süreci, ÖDP'nin verdiği imkanları böyle bir yapıya dayatarak, örgütlü olmanın avantajından hareketle manüpile etmek gibi bir anlayışla değil, tam tersi bütün gücümüzle eşit bir biçimde, ÖDP'nin tüm ilişkilerini bu sürecin parçası kılmaya adayız. Yeni bir siyasal yapı inşa edelim denildiğinde buna da açığız ama biz bir parti kurmuyoruz. Birleşik muhalefet hareketi bir parti kurma çalışması değil. Çünkü bunun çok manası yok. Bir hareket oluşturma, yani kendisini forum tarzında tartıştıran, meclis tarzında örgütleyen ama hareket tarzında siyaset olarak yoluna devam eden bir çaba içerisindeyiz. Bu HDP ya da Sol Cephe'ye karşıt değil. Onlarla da dayanışma içerisinde olabilecek, belki ortak işler de geliştirebilecek bir çaba olarak görmek gerekiyor.

Bu konuda girişimleriniz var mı?
Evet, seçimler öncesinde başlayan toplantılarımız var. Şimdi seçimden sonra bunu açık toplantılara dönüştüreceğiz. Herkesin gelebileceği forum tarzında toplantılar düzenleyeceğiz.

Toplantılar siyasi yapılarla mı yoksa forum tarzında mı yapılıyor?
Siyasi yapılardan gelen insanlar da var; EHP, ÖDP, Red Dergisi, Yeni Yol adlı Troçkist bir yapı, İşçi Kardeşliği Partisi'nden gelen arkadaşlar var. Bunlar buraya örgütsel olarak dahil oluyorlar ama bu yapı bunların örgütsel çabasının üzerinden giden bir şey değil. Bizler herkes gibi bunun bir parçasıyız. Burada bu yapılar yan yana geliyor ve birleşik hareket çıkarıyor gibi kesinlikle anlaşılmasın, çünkü zaten böyle bir siyaset tarzına itirazın ürünü olarak gelişiyor. Biz de kendi olanaklarımızla süreci açmak için inisiyatif kullanıyoruz. Herkesin gelip sözünü söyleyeceği, kendi iradesini beyan edeceği bir yapılanmadan söz ediyoruz. ÖDP bu sürecin kurumsal olarak örgütleyicisi değil, üyeleri bu sürece bulundukları yerlerde, illerde, ilçelerde destek verecek. Birleşik bir araç değilse bile onun kürsüsünü oluşturacaklar. Onun flaması da birleşik olacak. Birleşik muhalefetin eylemlerine ÖDP bayrağıyla gelmeyecek, katılmayacak. Yarattığımız birleşik aracın flaması neyse onunla gelecek. Sözcüleri olacak, sözcüleri de hareketin kendisi çıkaracak.

Her ilde, ilçede kendi biçimini mi belirleyecek?
Bunu forumlarla tartışmaya açıyoruz. Bunların meclis tarzında, il, ilçe ve bölge tarzında örgütlenmesini istiyoruz. İstanbul, Ankara ve İzmir'de yapılmış olan bir takım toplantılar var. Bunlar dışarıya açık, geniş toplantılara dönüştürülecek. Türkiye'de ilk elden bölgesel toplantılar olacak. 1 Mayıs'tan önce bölge toplantılarına başlıyoruz. İstanbul'da yer sorununu çözdüğümüzde, dışarıya dönük geniş toplantıyı düşünüyoruz.

Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda girişimleriniz var mı?
Pati Meclisi'mizde aldığımız karar doğrultusunda, Kürt hareketi, CHP, sosyal demokrat, sosyalistlerin bir aday etrafında birleşmeleri ve seçimlere ortak adayla girmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Böyle bir aday etrafında güçler yan yana gelebilir mi, bunun programı ne olabilir, bunlar üzerinde kafa yormak gerekir. Yoksa ÖDP olarak aday gösterme durumumuz yok, hem gerçekçi değil.

Görüşmelere başladınız mı?
Fikirlerimizi CHP'ye, BDP'ye ve diğer siyasi yapılara anlatmak ve böyle bir çabanın geliştirilmesi için görüşmeler yapacağız. Burada en önemli güç, sosyal demokrat parti olan CHP, ikincisi Kürt siyasi hareketinin partisi BDP. Bu ikisinin ortak bir zemin oluşturma konusunda biz sosyalistlerin elinden gelen çabayı yapması gerektiğini düşünüyoruz.

CHP'NİN VE TÜRKİYE'NİN GELECEĞİ AÇISINDAN

CHP'nin ve Kürt hareketinin yeniliğe ihtiyacı olduğunu söylediniz. Cumhurbaşkanlığı için zaman çok az. CHP'nin sosyal demokratlığa dönebileceğini düşünüyor musunuz? Değişmediği durumda ne öngörüyorsunuz?
Bu türden emare zayıf gözüküyor. Ancak, Türkiye'nin geleceği açısından böyle bir yöne girmesi çok önemli olur. Kurultaylar örgütlenir, bir Türkiye programı oluşturulur. Türkiye programı, kalıcı bir program ve soldan program olur. Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye'nin Kürtleriyle yeni bir cumhuriyet ekseninde birleşme programı olabilir. Çok zor bir şey değil. Programın gereği olarak pekala bunu ifade eden bir aday bulunabilir. Hepimizi ifade edecek bir aday bulunabilir. Şu an CHP'deki tartışmaların böyle bir yere gideceğine dair kuşkularımız var. Çok zayıf bir ihtimal olarak gözüküyor. Dostane bir öneridir. CHP'nin geleceği açısından, Türkiye'nin geleceği açısından, hepimizin geleceği açısından, Cumhurbaşkanlığı seçimine böyle bir siyasetle girmesinin, hem Kürt sorununun geleceği, Türkiye'nin geleceği ve AKP despotizmine teslim olmama, Türkiye'nin daha muhafazakarlaşıp daha dinsel motiflerle gündelik yaşamı ve devlet yaşamını dinselleştirmesine karşı, daha özgürlükçü ve aydınlanmacı bir perspektifle yeni bir sürecin açılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.

Söyleşi: Derya Okatan/ETHA

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]