Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Türkiye Devrim Tarihi

Köy enstitüleri neden kapatıldı

Resim Ekleme

Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, 17 Nisan 1940 günü TBMM’nin kürsüsünde 3803 numaralı Köy Enstitüsü yasa tasarısını madde madde anlatıyordu. Sonradan Türk eğitim tarihinde büyük iz bırakacak olan bu kanunun önemi hakkında milletvekillerinin esaslı düşünceleri olmadığı anlaşılıyor. Bunu, yasa maddeleri görüşürken pek az milletvekilinin söz almasından da anlıyoruz. Halil Menteşe, İbrahim Alaaddin Gövsa, Kâzım Nami Duru, Feridun Fikri Düşünsel, Kâzım Karabekir ve Emin Sazak.

Bingöl milletvekili Feridun Fikri Bey’in bir dileği vardı; Enstitülere yalnız köylerden öğrenci alınması yanlıştı, ilçe merkezi statüsü taşıyan fakat nüfusu binden bile az olan yerler vardı. Buralardan da öğrenci alınabilmeliydi. Bakan Yücel, ilkeyi bozamayacaklarını söyleyerek maddeyi reddettirdi.

Kurtuluş Savaşı yıllarında Doğu Cephesi Komutanlığı yapmış olan Kâzım Karabekir’in bir kuşkusu vardı; Köylerden alınacak bu çocuklar, gene köyler arasında kurulacak enstitülerde yetiştirilerek şehir kültürüyle temas ettirilmeden köye atanacaklardı. Bu çocuklar birer yarı aydın olarak yetişirler, “başka yerlerden yapılacak telkinlerle” günün birinde karşılarına dikilebilirlerdi. Köylerimizin böyle “Kültür sahasında az görgülü, yarı aydınların nüfuzuna, hatta maddi ve manevi tahakkümüne bırakmayı gelecek için çok tehlikeli” görüyordu. Bakan Yücel, açıklamalar yaparak onun yüreğine su serpmeye çalıştı. “Sosyal bir sınıf doğurması söz konusu olamaz” dedi. “Parti programında da yazıldığı biçimde esasen rejimimiz sınıf ve ayrıcalık kabul etmez” açıklamasını yaptı. Enstitü uygulamasından bir sınıf esası, sınıf oluşmasının doğmayacağına tekrar güvence vermek zorunda kaldı.

Eskişehir’de geniş toprakların sahibi Emin Sazak ise enstitülere yalnız köy çocuklarının alınmasını savundu. Onun derdi başkaydı; Eskişehir köylerinde görev yapan bazı öğretmenlerden örnekler verdi. Bunlar şehirden gelmişlerdi ve köyün ahlakını bozuyorlardı. Köy eğitimi şehirlilere bırakılamazdı…

Esasında bu tartışmaların yasa maddeleri hakkında caydırıcı bir rolü de olmazdı. Projeyi hazırlayan İsmail Hakkı Tonguç, en güvendiği eğitimcileri Ankara’ya çağırmış, onları enstitülerin kurulacağı yerlere çoktan müdür olarak göndermişti…

Enstitülerdeki hummalı faaliyet ilk yıllarda hemen herkesin takdirini topladı. Ankara’ya gelen yabancılar Hasanoğlan’a da götürülerek enstitü gösterildi. Ahmet Emin Yalman hem okullarında, hem de mezunlarını işbaşında gözleyerek 1944’te çok anlamlı bir kitap yazdı: “Yarının Türkiyesi’ne Seyahat.” Herkes memnundu. Bozkır şenleniyordu. Fakat iş bu kadarla kalsa iyiydi.

Enstitüler, çok geçmeden komünist yetiştirdiği gerekçesiyle hücuma uğramaya başladı. Enstitü öğrencilerinin okuduğu kitaplar, yazdıkları yazılar, oynadıkları piyesler göze battı. Meclis Başkanı olan Kâzım Karabekir, Hasanoğlan’a giderek bu söylentileri yerinde inceledi ve söylenenlere hak verdi. Hasan Ali Yücel, kesin güvenceler verdiği halde enstitülerde bir sınıf bilinci uç vermişti. Demokrat ve halkçı öğretmenler elinde modern bir eğitim alan köy çocuklarının gözleri açılmış, Tonguç’un ifadesiyle köylülerin bir “yük hayvanı gibi” kullanıldığını görmüş ve buna isyan etmeye başlamışlardı. Enstitü öğrencilerinden Cesarettin Ateş, Köy Enstitüleri dergisinin ikinci sayısında yayımlanan bir şiirinde şunları yazıyordu:

“Yüzyıllarca çektin, bitmedi derdin/Gitmedi alnından çamurlaşan ter/Sesin duyulmadı, göğsünü gergin/Yeter artık bugün çektiğin yeter!

Her sabah yol aldın türkü dilinde/Tırpan omuzunda, orak belinde/Ektin biçtin nasır kaldı elinde/ Yeter eller için ektiğin yeter!

Yazlar geldi orağını biledin/Biçemedin, bahtım böyledir dedin/Buğday ektin arpa ekmeği yedin/yeter artık arpa yediğin yeter.

On koyunun çoban oldun peşinde/Baharın da dağda kaldın kışın da/Boyun eğdin daha küçük yaşında/Yeter beyim paşam dediğin yeter!”

Rejim buna tahammül edemezdi. 1946’da Türkiye demokrasiye geçmişti ama demokrasi denildiyse bundan halk sınıflarının muhalefeti anlaşılamazdı! Seçimde burjuvazinin ve toprak ağalarının çeşitli kesimleri birbirleriyle yarışabilirdi ancak… Nitekim çok partili hayata geçilmesinden cesaret alınarak 1946’da iki sosyalist parti kuruldu. Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun “Türkiye Sosyalist Partisi” ile Şefik Hüsnü Değmer’in “Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi” Demokrat Parti’ye, Millî Kalkınma Partisi’ne izin veren hükümet, kısa sürede büyük taraftar toplamaya başlayan iki sosyalist partiyi İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı eliyle kapattı…

Kâzım Karabekir, ticaret burjuvazinin çıkarlarını savunan bir politikacıydı. Enstitüler yasası Meclis’te görüşülürken köy çocuklarının şehir kültürüyle temas ettirilmesini istemesinin nedeni buydu. Kentler rejimin daha çok etkisi altındaydılar. Onun güçlü bir sınıf algılamasına sahip olduğu anlaşılıyor. Fakat toprak ağası Emin Sazak, enstitülerin ne getireceğini tahmin edememiştir. Eskişehir köylerinde, ağanın emri altında köy öğretmeni görmeyi umut etmiştir.

Kuruluşunun 74. yılında Enstitülerle ilgili yapılan anma programlarında konuşmacıların çoğu enstitülere solculuk iftirası atıldığını söyleyecekler. Bu alışkanlık, solculuğun, sosyalistliğin, komünistliğin yasak ve sakıncalı olduğu uzun bir geçmişin dilinden kaynaklanıyor. Böylece enstitülerin temize çıkaracağı sanılıyor. Oysa enstitülerin en övülecek yanı budur. (17.4.2014)

Kaynak: Zeki Sarıhan “50 Yıllık Destan Köy Enstitüleri”, Öğretmen Dünyası, Yıl 11, Sayı 124 (Nisan 1990), s. 5-15.

Zeki Sarıhan

Odatv.com

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
12.04.2020- 06:26

Köy Enstitüleri hiç yaşlanmayacak - İzge Günal


17 Nisan 1940 Köy Enstitülerinin (KE) kuruluş tarihi. Yani koronavirüs kısıtlamaları olmasaydı bugünlerde 80. yıl kutlamaları yapılacaktı. Dernek ve vakıfların aylar öncesinden başlayan çalışmaları olduğunu biliyorum ama gerçekleşemedi. Sanırım sanal ortamda bir şeyler yapmaya çalışacaklar. “Şahsım” da (bu sözcük ilginç olmaya başladı, içindeki “my majesty” tınısından olsa gerek) daha önce okumayı planladığı iki kitabı bugünlere kaydırmıştı.

“Bu konuya sık değiniyorsun.” demeyin, Ümit Kaftancıoğlu yıllar önce “Ancak, kimse ‘Aa yeter be, KE sözü de çok uzatıldı’ demesin.” diye uyarıda bulunmuştu zaten; KE’den daha yetkini yapılana dek böyle sürecek, sürmeli de. Biliyorsunuz KE konusunda yayınlanan yüzlerce kitap var. Hani, derseniz ki “Hepsini okuyamam, bana iki kitap öner.”, bunu yapmam, tarzım değil ama seçim için yöntem önerebilirim.   Bence kitaplardan birisi konuya genel bir yaklaşımda bulunmalı, diğeri de 21 KE’den bir tanesine odaklanıp ayrıntılara girmeli, günlük yaşamdan kesitler vermeli. Bugün bu şekilde iki kitap üzerinden, İsmail Hakkı Tonguç’un Canlandırılacak Köy ve Firdevs Gümüşoğlu’nu Cılavuz Köy Enstitüsü kitapları üzerinden, gideceğim. Elbette bunlar tek seçenek değil, örneğin benzer yaklaşımla Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) Yayınlarından Engin Tonguç’un babasıyla ilgili belge ve anıları içeren Bir Eğitim Devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç ve KE’nin kuruluşunda önemli rol oynayan Hürrem Arman’ın Beşikdüzü ve Hasanoğlan KE ağırlıklı Piramidin Tabanı kitapları da düşünülebilir.

Üst başlığı “Eğitim Yoluyla” olan Canlandırılacak Köy, KE konusunun teorik altyapısını ortaya koyan, bizzat enstitülerin “babasının” yazdığı bir kitap. İlk baskısı 1939 tarihli. Yani KE yasası meclisten geçtiğinde Canlandırılacak Köy yazılmış, dağıtılmış, tartışılmıştı. Tonguç kitapta önce köyü sonra eğitim tarihini ele alıp buradan KE’ne geçiyor.   Bu açıdan çok önemli çünkü şimdilerde dar bir çevrede de kalsa KE’nin özgün olup olmadığı veya Tonguç’un başka bir modelden fazlaca esinlenip esinlenmediği tartışılıyor. Kitaptan Tonguç’un Kerschensteiner, Pestalozzi ve Dewey’in görüşlerini ve uygulamalarını yakından bildiği; Satı Bey, Ethem Nejat, Emrullah Efendi, Ziya Gökalp ve İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun eğitime bakışlarına hâkim olduğu Bulgaristan, Macaristan ve Almanya deneyimleri bulunduğu anlaşılıyor. Gördüğüm kadarıyla bunlardan etkilenmiş hatta bunlarla da kalmayıp Pavel Blonski’nin iş okulu uygulamalarından, İsmail Mahir Efendi’nin önerilerinden de esinlenmiş. Sanırım ismini bilemediğim başka kişiler de olmalı çünkü Fuat Gündüzalp’in 1924 baskısı “Talim ve Terbiye Teşkilatında Buhran” isimli kitabında köy öğretmeni yetiştirmek için ayrı bir okul olması gerektiği konusu ele alınıyor. Hatta Tonguç’un dediği gibi 1926 yılında Kayseri civarında (Zencidere) kurulan Köy Öğretmen Okulu da belirli özellikleri açısından KE’ye benzemektedir. Demek istediğim, o yıllarda köy eğitimi konusu tartışılan sıcak bir konuymuş; öyle anlaşılıyor. Özetle, Tonguç birçok kişi ve uygulamadan esinlenmiştir; burası çok açık. Ancak çok açık olan başka bir şey de KE’nin tümüyle özgün bir model ve uygulama olduğu gerçeği. Elbette hiçbir gelişme öncülü olmadan gerçekleşemez. Bilim tarihinde de Einstein, Marks, Darwin… Hepsinin öncülleri vardı ve hepsi de öncüllerine fazlasıyla hâkimdi. Newton, “Eğer daha uzağı görebiliyorsam bu, benden önceki devlerin omuzlarında durduğum içindir.” sözüyle durumu özetlemektedir.

Şimdi bir adım daha atıp KE modelinin tümüyle başka bir yerden kopya çekildiğini düşünelim. Bu koşullarda bile özgün olacaktır çünkü Canlandırılacak Köy projesi ancak ve ancak yarı-feodal üretim ilişkilerinin egemen olduğu bir toplum için geçerlidir çünkü sistem aydınlanmanın yanı sıra küçük üretimi de desteklemektedir. Yani sosyalist ülkelere uygun değildir çünkü bireysel üretime yöneliktir. Aynı nedenlerle kapitalist sisteme de uymaz. Üstelik KE ile kapitalizmin insan tipi yaratılmak istenirken her tür sömürüye karşı bilinçlenmeyi de beraberinde getirerek “haddini” aşmaya başladığını da biliyoruz. İşte bu yüzden CHP kendi kurduğu KE’nin kapatılma sürecini yine kendisi başlatmıştır. Demek istediğim başka bir yerden alınmış olsa bile yarı-feodal bir ülkede uygulanması ve teoride kalmayıp 21 merkezde yedi yıl boyunca başarıyla uygulanması özgün olmasının açık, tartışmasız kanıtıdır.

Dediğim gibi, Canlandırılacak Köy Tonguç’un ve KE’nin teorik altyapısını görmek açısından önemli ama beklentiyi de çok yüksek tutmamak gerek; eğitim tarihi veya köy konusunda önerilebilecek bir kitap değil, sonradan çok daha yetkinleri yazıldı ama kitabın 1939 yılında basıldığı da göz ardı edilmemeli.

Anlatılanların eğitmen kurslarından itibaren günlük yaşama yansıması ise Cılavuz Köy Enstitüsü kitabından izlenebiliyor. Eğitmen kursları KE için bir tür deney olurken çevreyi de karma yatılı eğitime alıştırmış. Sonuçta bilginin amaç değil yaratmanın, üretmenin bir aracı olarak görüldüğü bir eğitim yaşama geçirilmişti. Üretme derken hafife almamak gerekiyor çünkü Cılavuz Köy Enstitüsü öğrenci ve öğretmenleri beş km öteden kanal açarak enstitüye su getirmekle kalmıyor, bir de hidroelektrik santralı kurarak elektrik üretebiliyorlardı. Üstelik bu elektrikten çevre de yararlanıyordu. İşliklerinde esas olarak enstitünün gereksinimleri karşılanırken köylüden talep geldiğinde onlar için de üretim yapılıyordu. Harun Karadeniz’in dediği gibi, “Bağımsız üretim yapmak her alanda bağımsızlığı doğurur.” KE’nin köylüye kazandırdığı kişilik, siyasi iktidarın istemlerine ters düşüyordu. Demokratik, insancıl, laik, üretime yönelik eğitim iktidar açısından tehlikeliydi ve kapattılar.

Kitaplarda dikkatimi çeken bir nokta, önceki baskılarının dernek ve vakıflarca yapılmış (Canlandırılacak Köy’ü en son Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı; Cılavuz Köy Enstitüsü’nü ise YKKED basmış.) ve kısa sürede tükenmiş, yani iyi satmış olmalarına karşın her ikisinin de yeni baskıları İş Bankasından. Neden ki?

Neyse, biz her 17 Nisan’da KE’nin kuruluşunu kutlamaya devam edelim. Üzerinden 80 yıl geçse de hala ilk günkü gibi genç duruyor.

KÜNYELER:

Canlandırılacak Köy, İsmail Hakkı Tonguç. Cılavuz Köy Enstitüsü, Firdevs Gümüşoğlu. Kitapçılarda her

ikisinin de İş Bankası baskıları var, etiket fiyatları 48 ve 30 TL.

https://ilerihaber.org/yazar/koy-enstituleri-hic-yaslanmayacak-111621.html

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]