Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Faşizmin işkencehanelerinde devrim savunması

Ser verip sır vermeyen yiğit devrimci İbrahim Kaypakkaya'yı katledilişinin 41. yılında saygıyla anıyoruz...

Resim Ekleme

Burada sunduğumuz metin İbrahim Kaypakkaya’nın 21 Nisan 1973 günü Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı Savcılığı tarafından alınan ifadesidir. Devamında küçük bir parça olarak yüzleştirme tutanağı da yer almaktadır. Metnin girişinden de anlaşılacağı gibi, Kaypakkaya’nın yanıtları Askeri Savcı tarafından kayda geçirilmiştir, metnin üslubu ele alınırken bu gözetilmelidir.

Siyasal poliste ve işkencede başeğmez devrimci tutumuyla yakın tarihimizde büyük bir geleneğin temellerini atmış bu yiğit devrimciyi bu vesileyle bir kez daha derin bir saygıyla anıyoruz.

(Metnin başlığı ve arabaşlıkları, metnin içeriğinden hareketle Kızıl Bayrak tarafından konulmuştur. Metne bir rahatlık sağlamak için yer yer ek paragraflar da yapılmıştır.)


Gençlik mücadeleleri içinde devrim yolunu seçtim


“Getirildiği görülen sanık İbrahim KAYPAKKAYA huzura alındı, hüviyet tesbitinden sonra suç konusu olay ve örgütsel ilişkiler hatırlatılarak sanığa SORULDU: SANIK cevaben:

Ben yoksul bir ailenin çocuğu olarak, 6 yıllık Hasanoğlan İlköğretmen Okulu’nda yatılı okudum. Hasanoğlan’daki başarılı öğrenciliğim nedeniyle Yüksek Öğretmen Okulu’na gönderildim. Bir yıl hazırlık sınıfında okuduktan sonra İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na ve aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne girmiş oldum.

Bundan sonra devrimci gençliğin demokratik ve devrimci eylemlerine katıldım ve devrimci düşüncemi geliştirdim. 1967 yılında 9 arkadaşımla birlikte Çapa Fikir Kulübü’nü kurduk. O dönemde FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun ve TİP’in bir üyesi olarak, onların düzenlediği bütün toplantı, forum, miting ve gösterilere katıldım.

1968 yılında okulun gerici yönetimi tarafından önce muvakkat ve daha sonra da kati olarak uzaklaştırıldım. Buna karşı Danıştay’dan yürütmenin durdurulması kararı almama rağmen okulun faşist idarecileri bu karara uymadı. Benim düşünce yapım, katılmış olduğum eylemler ve gençlik örgütündeki çalışmalarım, okuldan uzaklaştırılmamın başlıca nedenleri olarak gösterildi. Hatırladığım kadarıyla o zamanlar katıldığım, “NATO’ya Hayır” ve Amerikan 6. filosunu protesto eylemleri, Halk Aşıkları Gecesi düzenlemeye çalışmam, bazı bildirilerin dağıtılması ve işçi yürüyüşlerine katılmam öğrencilik sıfatıma zarar getiren hareketler olarak telakki edilmiştir. Oysa bunlar, yurdunu ve halkını seven herkesin, kendi inancı ve bilinci doğrultusunda sürdürmesi gereken ve kişisel sorumluluğu olan çalışmalardır.


TİP’in parlamentocu ve reformcu çizgisine karşı mücadele  


Gelişen zaman içinde FKF gençlik örgütünde bazı görüş ayrılıkları belirmişti. Bu bir bakıma, ilerleyen bilincin ve edinilen tecrübelerin doğal sonucuydu. FKF içinde beliren başlıca iki görüş: Birincisi, FKF yönetiminin öteden beri TİP’in parlamentocu ve reformcu görüşü. İkincisi, milli demokratik devrimi savunan aşamalı devrim tezi. Bu düşünceyi ilk zamanlar Türk Solu ve Aydınlık Sosyalist Dergi, daha sonra da PDA ve İşçi-Köylü de savunmaya çalıştı. Türk Solu ve Aydınlık Sosyalist Dergi bazı olumsuz yanlarına rağmen, devrimci kadroların bilincinin ilerlemesine ve devrimci düşüncenin kavranmasına yardımcı oldu. Çünkü TİP ve yönetici kadrosu, devrimci kadrolar, işçiler ve köylüler arasında devrimci düşüncenin, Marksizm-Leninizm’in yayılmasını engelliyorlardı. Ben, TİP’in yöneticilerini, kendilerine sosyalist adını veren reformcu orta burjuva aydınları olarak görüyorum. TİP’in çizgisi de, orta burjuvazinin radikal kesiminin tutarlı reformist çizgisiydi.

Ben bu ayrılıkta MDD’yi (milli demokratik devrim) savunan grup içerisinde yer aldım. Türk Solu ve Aydınlık Sosyalist Dergi çevresi, tam ve -kelimenin gerçek anlamında- devrimci mahiyette olmamakla birlikte, TİP’e göre, işçilerin, köylülerin, gençliğin ve diğer halk kitlelerinin demokratik ve devrimci anlamda eylemlerine biraz daha fazla ilgi göstermeye çalıştı.

İşçi ve yoksul köylü eylemlerine katılıp destekledim

Daha sonra 1969 yılında FKF’nin DEV-GENǒe dönüştüğü kurultayda, DEV-GENÇ ve Aydınlık Sosyalist Dergi içinde de ayrılık oldu. Ben bu ayrılıkta Proleter Devrimci Aydınlık ve İşçi-Köylü dergi ve gazetesi çevresindeki arkadaşların grubunda yer aldım. Bu dergi ve gazetenin çıkışına, dağıtımına yardımcı olmaya, savunduğumuz görüşleri işçiler, köylüler ve gençlik içersinde yaymaya çalıştım. Yine bu arada Trakya’daki topraksız köylülerin, ellerinden toprağı jandarma gücüyle gaspetmiş büyük çiflik sahiplerinin topraklarını işgal etmesi eylemlerine, İstanbul’da Demir Döküm, Sungurlar, Horoz Çivi, Pertriks, Ege Sanayi, EAS Akü, Gıslaved, Gamak, Singer ve Derby fabrikalarındaki işçilerin haklı grev ve direnişlerine yardımcı olmak için elimden geleni yaptım. 15-16 Haziran büyük işçi yürüyüşüne katıldım ve fırsat buldukça da faşistlerin üniversitelere yaptığı saldırılara karşı savunma mücadelesi veren devrimci gençliğin bu mücadelesine ve diğer demokratik eylemlerine katkıda bulunmaya çalıştım.

Şahsımı ilgilendiren siyasi konuları aşan sorulara yanıt vermem

Ben buraya kadar anlattığım şeyleri söylemekte bir sakınca görmüyorum. Bütün bunlar, o dönemdeki legal ve kanunen de suç olmayan faaliyetlerdi. Ben de, bir devrimci olarak bu faaliyetler içerisinde yukarda anlattığım çerçeve içerisinde yer aldım. Bu çalışmalarımı, Marksizm-Leninizm’e inanan bir komünist devrimcinin halkın kurtuluşu için yapması gerekli çalışmalar olduğu kadar, devrimci gençliğin örgütü DEV-GENǒin üyesi olan bir devrimci gencin halka ve gençliğe karşı sorumluluğunun gereği olarak da sürdürdüm. Ancak şahsımı ilgilendiren konular ve hakkımdaki isnatları taşan hususlardan gayri, gençlik örgütü ve çalıştığım devrimci gruplar içinde başkalarını etkileyebilecek bir beyanda bulunamam. Anlatmış olduğum şeyler, gençlik ve içinde bulunduğum devrimci gruplar saflarında kendi çalışma ve düşüncelerimle ilgili bulunmaktadır. Başkaları hakkında beyanda bulunmayı, kişisel sorumluluk sahamı aşan bir hareket sayarım. Sıkıyönetim ilanına kadar faaliyetlerim bunlardı.  

Örgütlü faaliyetlerim hakkında konuşmam

Sıkıyönetim ilanından hemen sonra ve özellikle İsrail Başkonsolosu Efraim ELROM’un öldürülmesi olayının arkasından şiddetlenen faşist baskılar ve bir yığın tutuklamalar sonunda birçok genç ve aydın tutuklandılar. Hatta DEV-GENÇ içerisinden kayda değer bir faaliyeti olmayanların dahi yakalanıp tutuklanmaları karşısında, benim de aranıp yakalanacağımı tahmin ederek uzun bir süre gizlendim. Gizlendiğim yer ve bu devredeki ilişkilerim konusunda herhangi bir şey söylemeyi gereksiz buluyorum.

Kaçak bulunduğum dönemde ve tahminen 1972 Nisan ayı sonuna kadar elime ŞAFAK adlı dergi ve ŞAFAK yayınları geçmekte idi. Bu yayınları bana kimin nasıl getirdiği konusunda bir şey söylemeyi de gereksiz buluyorum. ŞAFAK dergisinde ve yayınlarında demokratik halk devrimi açısından katılmadığım bazı görüşler yer almakla birlikte, bir devrimci çalışmanın varlığından ve sürdürülüyor olmasından memnuniyet duydum. Daha sonra bu yayın organını çıkaran örgütle herhangi bir ilişki kurmaksızın, bulunduğum yerde kendi olanaklarımla ve kendi düşüncem doğrultusunda propaganda ve bilinçlendirme çalışmaları yaptım. ŞAFAK yayın organının, Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) adlı bir örgüte ait olduğunu ve böyle bir örgütün varlığını bilmiyordum. Bunları daha sonraları, bu örgütle ilgili yakalama haberleri dolayısıyla radyo ve gazetelerden öğrendim. Ben, bu illegal örgütün yöneticisi olduğunu söylediğiniz Doğu PERİNÇEK ile sorgularınızda iddia ettiğiniz gibi bir ilişkide bulunmadım. Ve bana Doğu PERİNÇEK tarafından örgütsel veya başka bir görev verilmedi. Esasen Doğu PERİNÇEK’i de tanımam, sadece sıkıyönetimden önce adını duymuştum. Kendisini PDA’ya yazı yazan bir devimci olarak biliyordum. Sizin deyiminizle, ŞAFAK örgütünün illegal organizasyonuna katılmadım.

Bu devredeki çalışmalarımla ilgili herhangi bir şey söylemeyeceğim. Çalıştığımı söylememin şahsi sorumluluğum açısından yeterli olduğu görüşündeyim. Ben sormuş olduğunuz şekilde Malatya ve Tunceli bölgelerinde faaliyet göstermedim. Çalışma alanım buralar değildi ve neresi olduğunu söylemeyi de gereksiz buluyorum; neresi olmadığını belirtmeyi yeterli görüyorum.

Devrimci bir örgütün üyesi olmaktan büyük bir kıvanç duyuyorum  

Benim, bahsettiğiniz TİİKP adlı örgütle hiç bir bağıntısı olmayan kişisel nitelikteki faaliyetlerim, Türkiye Komünist Partisi (Marksist-Leninist) ve Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu saflarına katılmama kadar sürmüştür. Sonradan katıldığım bu örgütlere ne zaman katıldığımı hatırlamıyorum. Ve beni bu örgütlere kimin aldığını söylemeyi de gereksiz buluyorum. TKP/M-L ve ona bağlı TİKKO örgütlerinin kimler tarafından kurulduğunu ve yönetildiğini bilmiyorum. Yalnız bu örgütlerin saflarına katıldığımı, onların illegal üyesi ve taraflısı olduğumu saklamıyorum ve bu örgütlerin üyesi olmaktan büyük bir kıvanç duyuyorum.

Bu örgüt içerisindeki çalışma yöntemim ve örgütün kurtuluşuna esas olan düşünceler, bahsetmiş olduğunuz yazılarda geniş ölçüde yer almaktadır. Mensup olduğum bu örgütlerin “ŞAFAK REVİZYONİZMİ TEZLERİNİN ELEŞTİRİSİ”, “TÜRKİYE’DE MİLLİ MESELE”, “TÜRKİYE’DE KEMALİST HAREKET, KEMALİST İKTİDAR DÖNEMİ, İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARI VE 27 MAYIS HAREKETİ”, “BAŞKAN MAO’NUN KIZIL SİYASİ İKTİDAR ÖĞRETİSİNİ DOĞRU KAVRAYALIM” başlıklarını taşıyan ayrı ayrı, uzun ve örgütün görüşlerini yansıtan tezleri ve düşünceleri kabul ediyorum. Bu başlıklar altındaki yazılara benim de görüşlerim diye imzamı atmaya hazırım, fakat bu yazıların esas olarak kimin veya kimler tarafından kaleme alınmış olduğunu bilmiyorum.

Ben bu görüşler doğrultusunda devrimci mücadele vermek üzere 1973 Ocak ayı başlarında, faşist güçler tarafından şehit edilen yiğit arkadaşım Ali Haydar YILDIZ ile Tunceli’ye gelmiştim. Köylüleri devrim için, halk ihtilali için örgütlemek amacıyla köylere gitmiştik. Buradaki çalışmalarımız 24 Ocak 1973 günü, kalmış olduğumuz Vartinik mezrasındaki kömün basılmasına kadar sürdü. Bunlar dışında başka bir açıklamaya gerek görmüyorum.


“Bir gün sizin elinizden kurtulursam gene aynı şekilde çalışacağım”


Esasen biz komünist devrimciler, prensip olarak siyasi kanaatlerimizi ve görüşlerimizi hiçbir yerde gizlemeyiz. Ancak örgütsel faaliyetlerimizi, örgüt içerisinde olmayıp da bize yardımcı olan şahıs ve grupları açıklamayız. Kişisel sorumluluğum açısından gerekeni zaten söylemiş bulunuyorum. Ben buraya kadar anlattıklarımı samimiyetle inandığım Marksist-Leninist düşünce uğruna yaptım. Ve sonuçtan asla pişman değilim. Ben bu uğurda her türlü neticeyi göze alarak ve can bedeli bir mücadeleyi öngörerek çalıştım ve neticede yakalandım. Asla pişman değilim. Bir gün sizin elinizden kurtulursam gene aynı şekilde çalışacağım” dedi. Başka bir diyeceği olmadığını söyledi ve birlikte tutulan işbu ifade zaptı, okunup imzalandı (21 Nisan 1973, TKP/M-L, TİKKO, TMLGB Davası, Klasör No 3, Dosya No 1, Sıra No. 4).

“Proletaryanın ideolojisini benimsemiş, halkın kurtuluşunu savunan bir komünistim”

“İbrahim KAYPAKKAYA’ya, iddia edilen suç konusu olay anlatıldı ve huzurdaki şahıs gösterilerek soruldu. Sanık, ‘ben burada gösterdiğiniz şahsı ve Hacı ÖZDOĞAN’ı tanımıyorum. Sizlerin iddia ettiği gibi bu şahıstan nüfus cüzdanı filan almış da değilim. Üzerimden çıkan ve burada gösterilen şahsa ait olduğunu söylediğiniz hüviyet cüzdanını Malatya’da buldum. Sıkıyönetimce arandığım için, hüviyetimi gizlemek amacıyla, bulduğum bu nüfus cüzdanına kendi fotoğrafımı yapıştırdım. Ben proletaryanın ideolojisini benimsemiş, halkın kurtuluşunu savunan bir komünistim. Bir sınıf mücadelesi olan size karşı yürüttüğüm mücadelede böyle şeyleri doğal karşılıyorum. Karşımda bulunan ve üzerimde bulunan hüviyet cüzdanının kendisine ait olduğunu söylediğiniz şahsı tanımıyorum onun tanıyorum demesi, ya sizin işkence ve baskılarla zorlamanızdan, ya da yine aynı sebeple korkması dolayısıyla yalan söylemesinden ileri geliyor; bunun sebebini ben bilmem’ dedi.

“Halka zulmetmenin hesabı er geç sorulacaktır”

Sanık İbrahim KAYPAKKAYA’ya huzurdaki diğer üç kişi gösterilerek, suç konusu olay izah edilip soruldu. Sanık, ‘ben, burada bana göstermiş olduğunuz üç köylüyü tanımıyorum ve bu kişilerle de hiçbir zaman hiçbir yerde karşılaşmış değilim; bu üç köylünün bana, baskından sonra yardım ettikleri iddianız da yalan ve uydurmadır. Ben, müsademe sırasında yaralanmış olduğum için ekmek dahi yiyemiyordum. Huzura getirilmiş olan bu üç köylü, benimle hiçbir ilişkileri olmadıkları halde, fiilsiz, sebepsiz ve haksız olarak buraya getirilmiş ve kendilerine baskı ve işkence ile gözdağı verilmek istenmiştir. Bu faşizmin bir zulüm örneğidir ve faşistlerden halka zulmetmenin hesabı er geç sorulacaktır’ dedi” (TKP/M-L, TİKKO, TMLGB Davası, Klasör No 3, Dosya No 4, Sıra No. 13/2).

(İbrahim Kaypakkaya/Bütün Yazılar-1, Tufan Yayınları, s.12-17)

Kızıl Bayrak

Alisan  |  Cvp:
Cevap: 1
18.05.2014- 15:14

Ayni davada Perincek'te yargilanmisti. Yigit önder Ibo'nun yaptigi savunma ile Perincek'in yaptigi savunmaya bakinca insanin kani duruyor. Birisi ser verip sir vermezken digeri sanki bir gün sanik olarak mahkeme önüne cikacagini bilip bastan sonuna kadar neler yaptigini, kimlerle beraber oldugunu, kimlerin neler yaptigini,...... not alip ifadesinde polise sunmustur. Iste neden bu adamin ipiyle kuyuya inilmez denilir umarim bazi bilincsiz solcularimiz anlarlar ve bu adami hala savunmaktan vaz gecerler.

Ibo ve Perincek'in mahkeme savunmalarinin tümü asagidaki linkten indirilip okunabilir. Aralarindaki farki görsün bazilari.

http://www.bolsevikparti.org/brosurler_kitaplar/ikiliderik.pdf

solcu  |  Cvp:
Cevap: 2
18.05.2014- 19:38

Perincek'in savunmasını okuyamadım. Verdiğin link okunacak gibi değil. Ne söylemiş ki, bu kadar tepkilisin? Aynı tepkiyi Öcalan'ın sorgusunda söyledikleri için de gösterirmisin:)

proleter  |  Cvp:
Cevap: 3
18.05.2014- 21:51


Sınıf devrimcilerinden İbrahim Kaypakkaya anmaları


Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu İbrahim Kaypakkaya'nın ölüm yıldönümü nedeniyle eylem ve paneller gerçekleştirerek yiğit devrimciyi andı.

Kaypakkayalar'dan Soma’ya katleden devlettir!  

İzmir BDSP, ölümünün 41. yılında İbrahim Kaypakkaya’yı andı.

“Kapitalizm öldürür!” üst başlığı ile örgütlenen anma yürüyüşünde devrimci önderler anılırken Soma katliamına dikkat çekilerek hesabını sorma çağrısı yükseltildi.

Sınıf devrimcileri yürüyüşten önce Karşıyaka İzban önünde çağrı bildirilerini dağıttı. Saat 15.30’da İzmir Ekim Gençliği Sanat Atölyesi, Soma’daki katliama dikkat çekmek için Karşıyaka İzban önünde kısa bir sessiz tiyatro gösterisi sergiledi. Siren sesleri ile katliama vurgu yapan genç komünistlere Karşıyakalı işçi ve emekçilerin büyük desteği oldu. Etrafa toplanan Karşıyakalılar Soma katliamın katili olarak devleti suçladılar. Tiyatro gösteriminden sonra konuşmalarla işçi ve emekçiler yürüyüşe katılmaya çağrıldı.

Tiyatro gösteriminden sonra “Kapitalizm öldürür, Soma!” şiarlı ozalit ve “Çelik aldığı suyu unutmadı!” pankartı açılarak yürüyüşe başlanıldı.

Soma Katliamı’nı anlatan dövizlerle yüründü. Yürüyüş boyunca Grup Yorum’un Madenciye Ağıt parçası dinlendi.

Konuşmalarla 41 yıl önce devrimcileri katleden zihniyetin bugün Soma’da 400’den fazla madenciyi katlettiği, hesabının sorulması için mücadele etmek gerektiği vurgulandı. Yürüyüş boyunca Karşıyakalı işçi ve emekçiler alkışlarıyla destek oldular.

Karşıyaka İş Bankası önüne gelindiğinde program, 41 yıl önce katledilen İbrahim Kaypakkaya şahsında devrim ve sosyalizm davasında yitirilenler ve Soma’da katledilen maden işçileri için saygı duruşuyla başladı. Saygı duruşundan sonra basın metni okundu.

Basın metninde şunlar ifade edildi:

“Bugün İbrahim Kaypakkaya'nın sermaye düzeninin işkenceci cellatlarına karşı sergilediği ölümüne direnişin 41. yıldönümü. Bu direniş; insanlığa sömürü, savaş, yoksulluk, açlık, katliamdan başka bir şey vermeyen emperyalist-kapitalist dünya ile sosyalist dünyanın kıyasıya mücadelelisinin cisimleşmiş halidir. Devrim yürüyüşümüz bugün bu iki dünyanın temsilcileri olan işçi sınıfı ile burjuvazinin amansız kavgasının tam ortasında tüm kararlılığıyla devam ediyor.   Sınıfın karşı karşıya kaldığı şiddetli saldırıların dizginlerinden boşaltıldığı bir süreçte Soma'da 13 Mayıs'ta gerçekleşen madenci cinayeti bu topraklarda hüküm süren kapitalist sömürünün boyutlarını tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermiş oldu.   Sömürü çarkları daha çok kar için yerin kilometrelerce altında 400'ü aşkın maden işçisini katletti, kölelik düzeninin uyguladığı kuralsız, esnek, kölece çalışma koşullarına karşı biriken öfke sel olup taştı. İşçilerin yaşamını daha çok kar hırsı için kurban eden, Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük iş cinayetinin faili olan sermaye diktatörlüğüne karşı zaman, direnişin zamanıdır.”  

“İbrahim Kaypakkaya'nın 'ser verip sır vermeyen' direnişçi tutumu Türkiye'de devrimci iktidar mücadelesine bıraktığı büyük bir devrimci mirası gözaltında, işkencede ve zindanlarda sergilenen büyük direnişlerle boy verdi” denilen açıklamada devrimci mirası ve geleneği geleceğe taşımak, küçük burjuva sosyalizmi aşmaktan proletarya devrimciliğini ete kemiğe büründürmekten geçtiği vurgulandı.  

Açıklama şu sözlerle bitirildi:

“Bu çizginin yegâne temsilci olan işçi sınıfı devrimcileri olarak buradan bir kez daha haykırıyoruz; fabrikalarda, madenlerde işçilerin al kanını içen, komünistleri, ilericileri sokaklara dökülen kitleleri katleden, sömürücü zorbalardan hesap soracağız. 71 devrimcilerinden, Habiplere, Ümitlere, Haticelere, Alaattinlere ulaşan devrim davası uğruna tereddütsüzce ölümü göğüsleyen iradeyi sosyalizmin kızıl bayrağını dalgalandırarak taçlandıracağız.”

Basın açıklamasının ardından Ekim Gençliği Şiir Topluluğu ve sınıf devrimcilerin hazırladığı şiir dinletisi gerçekleştirildi.

Anma programı yarın Aliağa’da direnişte olan belediye işçilerine yapılacak ziyaretin çağrısıyla sonlandırıldı.

Eylem boyunca “Katil devlet hesap verecek!”, “Soma’nın hesabı sorulacak!”, “Soma’nın katili taşeron sistemi!”, “Mahir, İbo, Deniz sürüyor sürecek mücadelemiz!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!” sloganları atıldı.  

Avcılar'da Mayıs şehitleri anması

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), Avcılar'da gerçekleştirdiği yürüyüş ve anma etkinliğiyle Mayıs ayında şehit düşen devrimci gençlik önderlerini andı. Soma'daki madenci katliamının da lanetlendiği yürüyüş ve etkinlikte katillerden hesap sorma çağrısı yapıldı.

Saat 17.00'den itibaren kitle, Avcılar Belediye Başkanlığı önündeki forum alanında toplandı. Anma etkinliğinden önce forum alanı “Bitmedi sürüyor o kavga ve sürecek... / Üç Fidan Gençlik Kültür Evi”, “Soma'daki madenci ölümleri kader değil katliamdır! Katillerden hesabı emekçiler soracak! / BDSP” pankartlarıyla donatıldı.

“Haziran'dan Greif'e kavga sürüyor! Çelik aldığı suyu unutmuyor! / BDSP” pankartı arkasında gerçekleştirilen yürüyüş boyunca “Madencinin öfkesi katilleri boğacak!”, “Katillerden hesabı emekçiler soracak!”, “İbrahim yoldaş kavgamızda yaşıyor!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Soma'nın ateşi katilleri boğacak!”, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”, “Madenler cehennem işçiler köle kalmayacak!” sloganları atıldı.

Forum alanına gelindiğinde devrim şehitleri anısına saygı duruşuyla başlayan etkinlik, BDSP adına okunan basın açıklamasıyla devam etti. Soma'daki madenci katliamına da değinilen açıklamada, Mayıs şehitlerinin bıraktığı devrimci mirası fabrikalarda, sanayi havzalarında büyütme çağrısı yapıldı.

DLB'lilerin oluşturduğu şiir topluluğunun sunduğu şiir dinletisiyle süren etkinlik programını, Üç Fidan Gençlik Kültür Evi temsilcisinin konuşması izledi. Konuşmada, gençliği devrim ve sosyalizm mücadelesine kazanma mücadelesinde Gençlik Kültür Evi'nin önemli bir mevzi olduğu belirtilerek gençliğe, işçi ve emekçilere Gençlik Kültür Evi'ne sahip çıkma çağrısı yapıldı.  

“Devrimci sınıf çizgisinde mücadele!”

Esenyurt İşçi Kültür Evi Tanyeri Şiir Topluluğu'ndan bir emekçinin okuduğu şiirin ardından BDSP adına bir konuşma yapıldı. “Geçmişi olmayanın geleceği de olamaz!” sözünün hatırlatılmasıyla başlayan konuşmada geçmişi aşarak geleceği kazanma sorumluluğuna vurgu yapıldı. Denizleri, Mahirleri, İboları, Nurhak şehitlerini anmanın sadece geçmişi yad etmek olmadığının vurgulandığı konuşmada asıl olanın devrimci mirası devrimci sınıf çizgisinde ileriye taşımak olduğu ifade edildi. '71 devrimci hareketinin Türkiye'nin reformist geleneğinden kopuş anlamına geldiğinin belirtildiği konuşmada, sınıf devrimcilerinin Mayıs şehitlerini öne çıkarmasının ve sahiplenmesinin asıl nedeninin de bu çıkışın anlamından kaynaklandığı belirtildi. Soma'daki madenci katliamına da değinilen konuşmada, gerici-faşist rejimin işçi düşmanı ve katliamcı politikalarına karşı düzen karşıtı mücadeleyi yükseltme çağrısında bulunuldu.

Haziran Direnişi ruhuyla mücadeleyi yükseltme çağrısının yapıldığı konuşma, Ümitler'in, Habipler'in, Haticeler'in, Alaattinler'in yolunda mücadeleyi yükseltme çağrısıyla sona erdi.

Anma etkinliği, Sefaköy İşçi Kültür Evi Müzik Topluluğu'nun söylediği türkü ve marşlarla devam ederken son olarak Emekçi Kadın Komisyonları adına konuşma yapıldı.

Kartal’da Kaypakkaya anması

Kartal Üç Fidan Gençlik Kültür Evi’nde İbrahim Kaypakkaya anıldı.

Gerçekleşen anmada İbrahim Kaypakkaya ve devrimci miras üzerine konuşmayla anma başladı. İlk olarak Soma’da işçi katliamı gerçekleştiren devletin 41 yıl önce de devrimcileri katlettiği söylendi.

Dönemin devrimci mirası üzerinde şekillenen devrimci önderlerini anlamanın o dönemin koşullarını anlamaktan geçtiği vurgulandı. İbrahim Kaypakkaya’nın hayatının anlatıldığı anmada devrimci kimlik ve örgütlü mücadele vurguları yapıldı. İbrahim Kaypakkaya’nın diğer devrimci önderlerden ayrılan yanları ile birlikte devrimci mirası ve devrimci değerleri yaşatmanın yolu günün koşullarına göre yeniden üretmekten geçtiği ve bunun temsilcisinin 27 yıldır bu topraklarda mücadele yürüten işçi sınıfının hareketi olduğu vurgulandı.

İbrahim Kaypakkaya şahsında devrimci irade ve bağlılık ayrı bir vurgu noktasıydı. Devrimci kimliğe ve ideolojik eğitime vurgu yapılarak iradenin temel nedeni olduğu söylendi. Bugün onları temsil ettiğini söyleyen devrimci yapıların onların arkasında kaldığı söylenerek devrimci hareketteki erozyona çubuk büküldü. Devrimci örgütün yaşamsal olduğu ortaya koyuldu.

Ardından sohbet kısmında anmaya katılan emekçiler ve gençler söz aldı. İbrahim Kaypakkaya’nın hayatına ve ideolojik söylemlerine ilişkin aktarımlarda bulunuldu.   Somada yaşanan katliam ve son güncel gelişmeler, Greif işçilerinin aktarımı, sendikal bürokrasi gibi birçok başlığa ilişkin sohbet edildi.  

Sınıf devrimcileri Sarıgazi’de Kaypakkaya semineri

Bugün sınıf devrimcileri devrimci önder İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin 41. yılında Sarıgazi’de dernekte seminer gerçekleştirdi.

Seminerde ilk olarak Diyarbakır zindanlarında ser verip sır vermeyen İbrahim Kaypakkaya’da cisimleşen devrimci kişilik söylendikten sonra, ‘71 devrimci hareketinin yarattığı miras anlatıldı.

Komünistlerin ‘71 devrimci hareketini Türkiye’nin reformist geleneğinden devrimci bir kopuş olduğu hatırlatılarak. 60’lar ve 70’lerdeki Türkiye’nin toplumsal koşulları ve kitle hareketleri anlatıldı.

Ardından Deniz Gezmişler, Mahir Çayanlar ve İbrahim Kaypakkayalar şahsında bırakılan devrimci miras anlatılarak, bugün bir şekilde mirasçısı olduklarını iddia eden geleneksel halkçı akımlar ve reformistlerin bugünkü tabloları üzerinden örneklerle anlatılarak, o dönemin devrimci mirasını sahiplenen ve yaşatanların proleterya sosyalizmini savunan komünistler olduğu vurgulandı. Sunumda son olarak “’71 Devrimci Hareketi’nin mirasını yaşatmak daha ileriye taşımakla mümkündür!” denerek bitirildi.

Soru cevap bölümüne geçilen seminerde canlı tartışmalar yürütüldükten sonra seminer bitirildi.



Kızıl Bayrak/ İzmir-Avcılar-Kartal-Ümraniye

proleter  |  Cvp:
Cevap: 4
18.05.2014- 21:54

Resim Ekleme

Resim Ekleme

Resim Ekleme

Resim Ekleme

Resim Ekleme

Resim Ekleme

Alisan  |  Cvp:
Cevap: 5
18.05.2014- 22:07

Alıntı Çizelgesi: solcu yazmış

Perincek'in savunmasını okuyamadım. Verdiğin link okunacak gibi değil. Ne söylemiş ki, bu kadar tepkilisin? Aynı tepkiyi Öcalan'ın sorgusunda söyledikleri için de gösterirmisin:)

Oku sonra yaz, sen iyazmaya zorlayanmı var burada? Zaten ben senin hiç bir şey okuduğuna inanmıyorum. Okumuş olsaydın bu kadar saçmalamazdın. Öcalan'da Perinçek benzeri ifade verdiyse neden eleştirmeyim? Ben senin gibi bazılarını tabulaştırmıyorum, eleştirilemez olarak görmüyorum. Senin burada yaptığın tartışmak değil çomak sokmak.
Yeri gelince devrimciliği, sosyalistliği kimseye kaptırmıyorsun ama tarihini doğru dürüst okumuyorsun, devrimci önderlerin neler söylemiş bilmiyorsun. Bu gün 18 Mayıs ve sen eminim bunun manasını dahi bilmiyorsundur, İbrahim Kaypakkaya ve Perinçek ilişkisini dahi daha buradan yeni okumuşşundur. Sen busun işte.
Linkte okuyacakların benim görüşlerim deği İbo ve Perinçek'kin sorgulamadaki ifadeleri. Tüm devrimci örgütler kimin ne olduğunu çok iyi bilmekteler, sen bilmediğin gibi okumuyorsunda, söylenenede hemen karşı çıkıyorsun, hemde bilmediğin halde. Hala Perinçek için benden kanıt istiyorsun, araştırsan çok kolay bulacağın gibi sana link dahi sunuyoruz ama sen okumadan araya Öcalan'i sokuyorsun. Banane Öcalan'dan, sanki Öcalan, PKK benim liderim, önderim, örgütüm diyorumda. Sen öyle olduğumu bile iddia edersin, şaşmamda edersen. Hadi git ve o çok svunduğun Perinçek efendi neler söylemiş bir oku.
İbrahim Kaypakkaya öyle senin bildiğin sözde devrimcilere benzemez, işkencede ser verip sır vermeyenlerdendir. Ne sevgili Perinçek efendin nede Öcalan eline su dökemez. Bunu böyle bil ve boş boşta yazma. En azından devrim şehidi İbrahim yoldaşına saygılı ol.

umut  |  Cvp:
Cevap: 6
19.05.2014- 00:08

İbrahim Kaypakkaya sadece işkencede konuşmamasıyla gündeme gelmemeli. Onun hatırlanması gereken en önemli özelliği yaşıtları ve yoldaşları gibi Marksist Leninist oluşudur. Kaypakkaya bu haliyle devrimci bir önderdir ve hep bu haliyle hatırlanacaktır.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]