Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

24.05.2014- 22:31

Faşizmin beşiği
Güneş Duru

 
Saat başı yeni bir gündemle sarsılıyoruz,

“ben diktatör olsam...”la başlayan türlü cümlelerin bile sıradanlaştığı,

tekmenin, sillenin, kurşun ve bomba yağdırmanın ertesi gün unutulduğu,

insanlığın içinin boşaltıldığı, berbat sarsıntılar yaşıyoruz.

Aydının iktidar yörüngesinde dönen uydulara,

gazetecilerin iktidarın gücüyle beslenen çöpçü balıklarına,

inançlı kesimin tek bir merkezden yönetilen robotlara dönüştüğü,

hedef göstermenin, itibarsızlaştırmanın, yok etmenin, yok saymanın

hilenin, yalanın, talanın AKP’yi var etmek adına neredeyse “sünnet” sayılacağı,

kötülüğün kol gezdiği, Cumhuriyet tarihinin en korkunç, en zalim zamanlarını yaşıyoruz.

Kötülük bu coğrafyanın tarihsel arka planında var, hiç bir zaman adaletli,

hiçbir zaman konuksever, hiç bir zaman vicdanlı olmadı bu toprakların göçer konarı, yerleşiği, beyi, boyu, ağası, paşası.

Etnik, dini, mezhepsel, ekonomik öncelikleriyle diğerini baskılamak, zulmetmek ve yok etmek için var gücüyle çalıştı Anadolu’nun güzel olduğu iddia edilen insanı.

Bu topraklar hiç bir zaman medeniyetlerin beşiği olmadı,

bugün de değil, türlü şiddetle sallanan faşizmin beşiğidir bu ülke.

Bu “cennet vatanın” kültürel genlerinde var faşizmin, kötülüğün, zalimliğin kodları.



Kanla boyalı bir mozaik Türkiye...

Herkesin sığındığı, üzerinden diğerine ötekileştirdiği,

Tanrı, Muhammed, İsa, Musa, Ali,

Mustafa Kemal, Deniz, Mahir, Kaypakkaya, Öcalan,

Fethullah Gülen, Tayyip Erdoğan diyerek,

kendini bir imgeye sorgulamaksızın, koşulsuzca ait hissettiği,

kendinden başkasının imgelerine, özeline öteki ekseninden baktığı,

çatışmalar mozaiği bu ülke. Yalnız, güzel, cennet değil.

Geçmiş, zamanın meşhur ruhu, dönemin koşulları sığınmacılığında,

anlamaya, savunmaya çalışılan, gerçeklikle bir türlü yüzleşememiş, olayların üstünü örtmenin kolaycılığına, konforuna sırtını yaslamış,

ülkenin az gelişmişliği, kalkınmasını, kutlu yolculuğunu bahane etmiş.

Kendi bekasını korumak adına işkenceler, idamlar, infazlar, darbeler yapmaktan geri durmamış, bir dünyevi cehennem olmayı hemen her dönem başarmış,

Unutan, umursamayan, düşün(e)meyen insan malzemesini kendi istediği gibi yoğurmasını, mayasına faşizmin her türlü baharatını, dilediği kıvamda serpmesini bilen bir ülke burası.

Ermenilere soykırım yapmış, sokak ortasında öldürmüş, inançlarıyla, gelenekleriyle alay etmiş, hor görmüşlerin,

40.000 Alevi’yi boğazlamış, katletmişlerin,

Hamidiye Alayları’yla Alevi’yi Kürde kırdırmışların,

Dersim, Maraş, Çorum, Madımak’ta, Gazi Mahallesi’nde zulüm edenlerin, etmeye devam edenlerin ülkesi.

Sokak ortasında faili meçhul kurşunların hedefi olan, gözaltında yok edilen, bilinmeyen bir yere, sığ çukurlara gömülen, Kürt diye işkence gören, infaz edilenlerin ülkesi.

Kürt-Türk ekseninin geleneksel öğretisi gereği üç maymunu oynayıp susan,

vicdan mekanizmasını dahi harekete geçiremeyen, köyler yakılırken terör masalına iştirak edenlerin ülkesi.

Mağdur sıfatına sığınıp intikam yemini edenlerin, adaleti kendi tekelinde sayan,

diğerlerinin mağdurluğuna aldırış etmeksizin, onları sokak ortasında tekmelemeyi, tokatlamayı meşru gören ilkel zihinlerin iktidarının ülkesi...

Bir deli diktatörün ve onun attığı taşı çıkarmaya çalışanların dipsiz ülkesi.



Bir kere dönersen, hep dönersin...

AKP on iki yıldır iktidarda, geçen sürede AKP’nin neden olduğu onlarca felaket yaşadık, onlarcasının üzeri örtüldü, kah cemaat, kah liberaller, kah Marksist olduklarını iddia edenlerce Erdoğan ustalaştırıldı, diktatörleştirildi, referandumlarda, sandıklarda devamlılığı için çaba harcandı. Yetmese de evet diyerek, kendilerini Erdoğan’ın hayalini kurdukları dünyanın anti-kahramanı olabileceğine inandırdılar.

Bir yandan kendi seçkincilikleriyle yüzleşmeye çalışırken bir yandan da taşralı, muhafazakar, ezilmiş kesime ve onun ortaya çıkardığı Erdoğan’a ve hareketine entelektüel hamilik yapmak istediler, kendi konfor alanlarına zeval gelsin istemediler.

İnanmadıkları halde iftarlarda göründüler, başörtüsü meselesine destek vermek amacıyla anlık başörtüsü taktılar, muhafazakar kesimle yakınlaşmayı tıpkı kolonyalist bir çerçeveden yapmalarına karşın en çok onlar bol bol ahkam kesip değişen Türkiye’nin aydın sorumluluğu oldular.

Erdoğan’a yakınlaşıp, sanki egzotik bir yemekten söz eder gibi, “sahiden değişmiş” diyerek, AKP’nin ülkeye demokrasi getireceğine bizleri ikna etmeye kalkışanlar, üzerinden asırlar geçmiş gibi, şimdilerde ağızlarından dökülen taban tabana zıt söylemlerle yeniden baş tacı ediliyor.

Türkiye’nin bu hale gelmesine neden olan eşikten geçerken kucakladıkları AKP’nin canavara dönüşeceğini öngöremedikleri için hiç bir pişmanlıkları olmadıkları gibi, Erdoğan’ın değiştiğini söyleyerek kendi vicdan haritalarını diledikleri gibi çizebiliyorlar.

Zaman değişiyor elbette ancak zamanın ruhu her demde aydının soluğu oluyor. Vaktiyle Murat Belge’nin Hopa'da AKP’yi protesto ederken polisin attığı gaz nedeniyle ölen emekli öğretmen Metin Lokumcu ve çevresini Ergenekoncu olarak nitelemesi, öğrenci protestolarının arkasında gizli bir el olduğu yönündeki iddiaları şimdilerde Belge ve onun gibi düşünenler için unutulmak istenen, talihsiz bir ifade.

Sadece kendi konfor alanları için, yaşadıkları kulelerden toplumu en net gördüklerini sananların kendilerine birazcık saygıları varsa şu dönemde susarlar. Edebiyatla uğraşır, emekliliğin, işe yaramamış olmanın keyfini çıkarırlar.

***



Ayna ayna, söyle bana, ben diktatör müyüm?

Aynadan ses yok...

Erdoğan kızgınlıkla “Diktatör olsam hiç sorar mıyım?”.

Şangırttt! ayna tuz buz

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]