Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

19.07.2014- 23:50

Solcu kimdir?


Solcu kimdir? Solculuk ne demektir? Solculuk tanımının 250 yıllık bir serüveni var. Büyük toplumsal pratiklerle, taş üstüne taş koyarak oluşmuştur bu kavram. Bugün kapsamlı kuramların, yüzyılların içinden damıtılarak gelen kavramların, daha doğrusu beyinlerin ve aklın dağıldığı, parçalandığı bir çağda yaşıyoruz. Fakat bu hâkim sistemin de dağıldığı anlamına gelmiyor. Tam tersi: Beyinlerin dağılması ile sistemin hegemonyası arasında doğru orantı vardır. Bu nedenle "solculuk" kavramının bütünselliğini korumak önemli bir ihtiyaçtır. Seçimlerden sonra oluşan Türkiye tablosu göz önüne alındığında da güncel bir ihtiyaç.

Ender Helvacıoğlu


Solcu kimdir? Solcu olmak ne demektir? Denilebilir ki, solcu olmak demokrasiden ve özgürlükten yana olmak demektir. Doğru, ama çok eksik. Bu tanım 18. yüzyıldan, burjuva demokratik devrimler döneminden kalma. Aristokrat düzene karşı, devrimci burjuvazi önderliğindeki halk katmanlarının geliştirdiği mücadele içinde üretilmiştir "demokrasi" ve "özgürlük" kavramları. Sahip çıkılmalı, ama yetinildiği zaman bir bumerang olabileceği de gözden kaçırılmamalı.

Sahip çıkılmalı; çünkü insanlık bu kavramları aristokrat düzeni ve onların temsilcileri olan kralları, imparatorları, padişahları, sultanları alaşağı ederek kazanmıştır. Kulluk ideolojisine başkaldırarak ve gericiliği ezerek, "yurttaş", "vatandaş" ve "özgür birey" olabilmiştir. Bu kavramların kaynağında böyle köklü bir devrimcilik var. İşte bu kaynak unutulduğu an, "demokrasi" ve "özgürlük" kavramları koskoca bir yalan olur.

Dolayısıyla yetinmemeli, çünkü artık burjuvazi ilerici ve devrimci değil. Burjuva düzeninin günümüz temsilcileri, "demokrasi" adına ülkeleri işgal edebiliyorlar, "özgürlüğü" ise "gericiliğe özgürlük" olarak yutturabiliyorlar. "Cumhuriyeti yıkma özgürlüğü", "kadını çağ dışılığa mahkûm etme özgürlüğü", "tarikatlara özgürlük"… say sayabilirsen. Gericiliği yıkarak gelen "demokrasi" ve "özgürlük" kavramları, bugün gericiliğin elindeki bir silaha dönüşmüş. Burjuvazinin 250 yıllık serüvenidir bu. Robespierre'den Bush'a… Voltaire'den Fethullah Hoca'ya…

Demek ki solcu olmak için demokrasiden ve özgürlükten yana olmak (yani burjuva ideolojisi çerçevesinde kalmak) yetmiyor. Yetinirsek, kendimizi her an Bush'un ve Fethullah'ın yanında bulabiliriz. "Mağdur" gericilere "özgürlük" talep ederek, Robespierre ve Voltaire'in kemiklerini sızlatabiliriz. Devrimcilik (yani gericiliğe karşı diktatörlük) ile bağı kopartılmış bir "demokrasi" ve "özgürlük", günümüzün en büyük gericilerinin sloganıdır; solcularının değil.

***

Peki, solcu kimdir? Denilebilir ki solcu olmak, demokrasi ve özgürlükten yana olmanın yanı sıra, emekten ve emekçiden yana olmak da demektir. Olmazsa olmaz bir nitelik, ama hâlâ eksik. Bu tanım da 19. yüzyıldan kalma. 18. yüzyıl solculuğunun giderek koca bir yalana dönüştüğünü ilk fark eden kişi olan Büyük Sakallı'nın tanımı. Karl Marx, "özel mülkiyet ve kâr etme özgürlüğü"ne (liberalizme) dayalı "burjuva demokrasisi"nin bir palavra olduğunu kanıtladı. Artık bu noktadan sonra, sermayeye karşı emekten yana olmadan solcu kalınamazdı.

Bu tanım, 19. yüzyıl boyunca dört başı mâmur bir solcu olmak için yeterliydi. Sanayi Devrimi Avrupa'da iki karşıt sınıf yaratmıştı: burjuvazi ve proletarya. Solcular, başta proletarya olmak üzere emekçi sınıfların çıkarlarını savunan ve bir emekçi iktidarını hedefleyen kişilerdi; sağcılar ise burjuva düzeninin devamından yanaydılar. Tabii ki sol yelpaze içinde farklı yol ve stratejiler izleyenler bulunurdu, ama kabaca (en genelde) solculuk buydu. Marx, emek-sermaye çelişkisi temeline oturmayan bir "demokrasi ve özgürlük" yandaşlığıyla, yazılarında çok dalga geçmiştir.

Fakat dünya döndükçe anlaşıldı ki, bu solculuk tanımı da 19. yüzyıl Avrupa'sıyla sınırlıdır. 20. yüzyıla gelirken, kapitalist sistem dünya çapında yayıldığında bu tanımın yetersizliği ortaya çıktı. Sol cephe kabak gibi ikiye bölündü: Liderliğini Kautsky'nin yaptığı II. Enternasyonalciler, metropol emekçilerinin dar sınıf çıkarlarından yola çıkıp emperyalist burjuvazinin yandaşı durumuna düştüler. Lenin'in "Dönek" diye damgaladığı Kautsky'ler, dünyanın yeni durumunu, yani emperyalizm çağını anlamamışlardı. Kautsky'ler 19. yüzyılda donup, ironik bir biçimde fazla "Marksist" kaldılar; Lenin'in çizgisi ise devrim yaptı ve 20. yüzyılda toplumları dönüştüren ana akım oldu.

Bu noktada "solculuk" tanımını yeniden yapmak şart olmuştu. Demokrasi ve özgürlükten yana olmanın, proletaryanın çıkarlarını savunmanın ve emekçi iktidarını hedeflemenin yanı sıra anti-emperyalist de olanlar "solcu" diye nitelenebilirdi ancak.

Solculuk tanımının 250 yıllık gelişimi kabaca böyledir. Büyük toplumsal pratiklerle, taş üstüne taş koyarak oluşmuştur bu kavram.

***

Peki, 21. yüzyılda durum nedir? Özellikle Türkiye'de? Postmodern bir çağda yaşıyoruz. Kapsamlı kuramların, yüzyılların içinden damıtılarak gelen kavramların, daha doğrusu beyinlerin ve aklın dağıldığı, parçalandığı bir çağ. Fakat bu hâkim sistemin de dağıldığı anlamına gelmiyor. Tam tersi: Beyinlerin dağılması ile sistemin hegemonyası arasında doğru orantı vardır. Bu nedenle "solculuk" kavramının bütünselliğini korumak acil bir ihtiyaçtır.

Günümüzde herkes "solcu"! Ama "Liberal Solcu", "Demokrat Solcu", "Küresel Solcu", "Özgürlükçü Solcu", "Milliyetçi Solcu", "Devletçi Solcu", "İslamcı Solcu"… Sistem herkesi bir tarafından yakalamış; dolayısıyla hiçbiri yukarıda özetlediğimiz tanıma göre solcu değil. Bu şizofren yapı, sistemin ideolojik hegemonyasının göstergesidir.

Bir anlamda Marx öncesi dönemi yaşıyor gibiyiz -bu kez dünya çapında. Çeşitli burjuva ideolojileri ile emekçi sınıf ideolojisi arasındaki sınırın bulanıklaştığı, iç içe geçtiği, ayrışmanın net olmadığı, akılların karıştığı bir dönem. Bu da doğal, çünkü Türkiye yaklaşık 15 yıldır bir yapısal değişim süreci içinde. Sosyo-ekonomik yapıda yaşanan kırılmalar ve hızlı dönüşümler, politik, kültürel ve ideolojik alana da yansıyor. Politik anlamda şizofren kişilikler ve akımlar bu yüzden ortaya çıkıyor.

Fakat giderek bu dönem de sona eriyor. Çünkü sistem giderek oturuyor. Dolayısıyla saflar da belirginleşecek, kimin nerede yer aldığı netleşecek. 22 Temmuz seçimlerinden sonra oluşan Türkiye tablosu bunun habercisi. Net olarak bir "BOP iktidarı" oluşturuldu. Biraz abartılı olacak ama, ABD ve küresel sermaye, Irak'ta işgalle gerçekleştirebildiğini Türkiye'de seçimle gerçekleştirdi. Bu iktidar "Ilımlı İslam-Liberal Sol" ittifakıdır. "Mağdur"larla "özgürlükçü"lerin ittifakı! Kamuoyunda "liberal solcu" olarak tanınan bazı isimlerin, TV programlarında, gazete köşelerinde nasıl militanca AKP savunuculuğuna soyunduklarını ibretle görüyoruz. "Sivil" Anayasa taslaklarının altında da benzer imzalar var. Bu olumlu bir gelişmedir. Böylece bazı "solcu"ların gerçek yerlerinin neresi olduğu da netleşiyor; bu durum sol saflarda bir arınmayı da getirecektir.

Seçim sürecinde ortaya çıkan ikinci önemli olgu, küreselleştirme saldırısına ve BOP iktidarına korumacı bir çizgiyle karşı konulamayacağı, statükoculuğun küreselleşmecilerin ekmeğine yağ sürdüğüdür. Hangi stratejiyle başarılı bir direniş örgütlenebilir? Statükoyu savunarak mı, yoksa devrimci bir dönüşümün yolunu arayarak mı? Geçmişe öykünerek mi, geleceğe uzanarak mı? Emekçi sınıflar açısından baktığımızda Türkiye'nin korunmaya değer bir sistemi yok. Zaten bu sistemi bugün küreselleştirme yönünde geliştirmeyi üstlenenler eski sistemin de has sahipleri. Dolayısıyla gerçek solcuların eskiye dönmek, "yeni"ye eski adına direnmek gibi bir yönelimi olmamalı. Ancak geleceği emekçiler lehine kurmaya çalışan bir sol stratejinin başarı şansı olabilir. Bu olgunun netleşmesi de olumlu bir gelişme. Böylece statükocu bir politika izleyen ve milliyetçiliğe-devletçiliğe kayan "Sol" akımlarla gerçek solculuk arasındaki çizgi de belirginleşiyor. Bu da beraberinde diğer yönden bir arınmayı getirecektir.

***

Günün moda deyimi "uzlaşma". Bu deyimin seçim öncesindeki ve sonrasındaki serüveni de ilginç. "Uzlaşma" seçim öncesinde statükocuların küreselleşmecilere karşı bir silahıydı; bugün ise küreselleşmecilerin statükoculara ve tüm topluma karşı bir silahı. Silah el değiştirdi! Çok değil 5 ay önce AKP uzlaşmaya zorlanıyordu, bugün ise CHP ve Ordu uzlaşmaya zorlanıyor. "Uzlaşma mı istiyordunuz, hadi uzlaşalım"!

Aslında "uzlaşma"nın tek bir anlamı vardır: Emperyalist hegemonya. Uzlaşacaksın! Uzlaşmazsan gazetedeki köşeni kaybedersin, hatta vatandaşlıktan bile çıkarılabilirsin!

Uzlaşma silahının böyle el değiştirmesi de çok önemli bir ders. Demek ki, emperyalist saldırıya karşı "uzlaşarak" ve "uzlaştırarak" mücadele edilemiyor.

Kısacası zorlu ama daha net bir döneme giriyoruz. Zorlu olsun; safların belirginleşmesi ve arınması, bulanıklıktan daha iyidir. Küreselleşmecilikle/liberalizmle ve statükoculukla/milliyetçilikle araya kalın sınırlar çizen ve BOP iktidarını hedef alan gerçek bir sol akımın politika sahnesine girmesi için şartlar yavaş yavaş olgunlaşıyor.

Uzun vadeli düşünelim, moraller bozulmasın. Haydi hayırlısı!

umut  |  Cvp:
Cevap: 1
20.07.2014- 19:09

Emperyalizme karşı olacak, emek sermaye çelişkisinde emekten yana olacak, solcu budur.

abbas  |  Cvp:
Cevap: 2
21.07.2014- 15:53

Solcu olmanın ön koşulu emperyalizme karşı olmaktan geçer. Türkiye'de bir kısım solcular için bu ön koşul unutulmuştur. Çok daha doğrusu izledikleri siyaset ( veya sol siyasetsizlik) nedeniyle unutulmak, unutturulmak istenmektedir. Bugünün Türkiye'sinde solcu olmak, kürt siyasetine yakın olmakla eş anlamlı hale gelmiştir. Kürt siyasal hareketinin, adını koyarsak PKK ve izdüşümlerinin siyasetleriyle uyumlu bir hat örmek solcu olmak sanılmaktadır. Bu hatta çoğu zaman Kemalizm düşmanlığı var ki, Kemalizm düşmanlığı bu siyasi hareketin çeperlerine tam bir Cumhuriyet ve aydınlanma devrimine düşmanlık olarak yansımaktadır.AKP döneminde liberallerin de gaz vermeleriyle birlikte bu duruş genişlemiş, yaygınlık kazanmış ve zihinlere solculuk olarak kazınmıştır. Sonuç acıdır; bu siyasetin dışında olan her kesim, bu siyaseti eleştiren her farklı duruş bu siyaset ve bu ''solculuk'' adına ulusalcılık, sosyal şovenistlik, faşistlik, nasyonal sosyalistlik gibi akla ziyan kavramlarla sol olmamakla suçlanmıştır. Tarihin acı bir ironisi!

Solcu olmak emperyalizme karşı olmaktan geçer demiştik. ''Solcuyum'' dyen her şeyden önce en başa ve kıvırmadan, sulandırmadan bunu yazacak. Etnik ayrılıkçılık gibi iki halkı birbirinden ayıracak hayallerin peşinden de gitmeyecek. İki halkın barış içinde yaşamasını savunmak, kürt ayrılıkçı örgütün söylediği gibi kürt halkının yanında olmak değil, kürt halkını emperyalist çıkarlara yem yapmak demektir. Bu nedenle solcu olmak emperyalizme karşı olmak yanında kürt ve türk halklarının birliğinden yana olmak ve birlikte emperyalist emellere karşı mücadele etmekten ve bunu savunmaktan geçer.

Türkiye'de solcu olmak Cumhuriyet'ten, aydınlanmadan, laiklikten yana olmak demektir. Cumhuriyet'le sorunu olan, aydınlanma ve laikliğe karşı duran AKP gericiliği ile yan yana bulunmak solculuk değildir. Cumhuriyet ve aydınlanma düşmanlığında AKP ile aynı paralele düşmek te solculuk değildir. Aydınlanmaya ve Cumhuriyet'e en fazla sahip çıkması gereken kesimler solcular olması gerekirken, kendilerini solcu olarak tanımlayan bir kesimin ısrarla Cumhuriyet ve aydınlanma düşmanlığında sınır tanımaması yine bu yaşanılan dönemin bir başka ironisidir.

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 3
21.07.2014- 17:25

Solcu olmak emperyalizme karşı olmaktan geçer, bunu başa yazdık, altına, umut'un da söylediği gibi emek sermate çelişkisinde emekten yana olmayı koyduk, onun altına laikliği ve aydınlanmayı savunmayı ekledik, başka, bu kadar olmaması lazım. Neoliberal saldırıların arttığı günümüzde Türkiye'deki liberalllerin palavralarına kulakları tıkamak demektir solcu olmak.

solcu  |  Cvp:
Cevap: 4
21.07.2014- 20:17

Alıntı Çizelgesi: abbas yazmış

Solcu olmanın ön koşulu emperyalizme karşı olmaktan geçer. Türkiye'de bir kısım solcular için bu ön koşul unutulmuştur. Çok daha doğrusu izledikleri siyaset ( veya sol siyasetsizlik) nedeniyle unutulmak, unutturulmak istenmektedir. Bugünün Türkiye'sinde solcu olmak, kürt siyasetine yakın olmakla eş anlamlı hale gelmiştir. Kürt siyasal hareketinin, adını koyarsak PKK ve izdüşümlerinin siyasetleriyle uyumlu bir hat örmek solcu olmak sanılmaktadır. Bu hatta çoğu zaman Kemalizm düşmanlığı var ki, Kemalizm düşmanlığı bu siyasi hareketin çeperlerine tam bir Cumhuriyet ve aydınlanma devrimine düşmanlık olarak yansımaktadır.AKP döneminde liberallerin de gaz vermeleriyle birlikte bu duruş genişlemiş, yaygınlık kazanmış ve zihinlere solculuk olarak kazınmıştır. Sonuç acıdır; bu siyasetin dışında olan her kesim, bu siyaseti eleştiren her farklı duruş bu siyaset ve bu ''solculuk'' adına ulusalcılık, sosyal şovenistlik, faşistlik, nasyonal sosyalistlik gibi akla ziyan kavramlarla sol olmamakla suçlanmıştır. Tarihin acı bir ironisi!

Solcu olmak emperyalizme karşı olmaktan geçer demiştik. ''Solcuyum'' dyen her şeyden önce en başa ve kıvırmadan, sulandırmadan bunu yazacak. Etnik ayrılıkçılık gibi iki halkı birbirinden ayıracak hayallerin peşinden de gitmeyecek. İki halkın barış içinde yaşamasını savunmak, kürt ayrılıkçı örgütün söylediği gibi kürt halkının yanında olmak değil, kürt halkını emperyalist çıkarlara yem yapmak demektir. Bu nedenle solcu olmak emperyalizme karşı olmak yanında kürt ve türk halklarının birliğinden yana olmak ve birlikte emperyalist emellere karşı mücadele etmekten ve bunu savunmaktan geçer.

Türkiye'de solcu olmak Cumhuriyet'ten, aydınlanmadan, laiklikten yana olmak demektir. Cumhuriyet'le sorunu olan, aydınlanma ve laikliğe karşı duran AKP gericiliği ile yan yana bulunmak solculuk değildir. Cumhuriyet ve aydınlanma düşmanlığında AKP ile aynı paralele düşmek te solculuk değildir. Aydınlanmaya ve Cumhuriyet'e en fazla sahip çıkması gereken kesimler solcular olması gerekirken, kendilerini solcu olarak tanımlayan bir kesimin ısrarla Cumhuriyet ve aydınlanma düşmanlığında sınır tanımaması yine bu yaşanılan dönemin bir başka ironisidir.




Bir teşekkür de sana arkadaşım. Solculuk bu kadar güzel tarif edilebilirdi. Senin yazdıklarını okuyunca bazen şaka olsun diye işçi partili olduğunu söylüyorsun diyeceğim geliyor:) Ne olursan ol, bu yazdıklarının altına imzamı atarım.

abbas  |  Cvp:
Cevap: 5
22.07.2014- 12:26

Alıntı Çizelgesi: solcu yazmış

Alıntı Çizelgesi: abbas yazmış

Solcu olmanın ön koşulu emperyalizme karşı olmaktan geçer. Türkiye'de bir kısım solcular için bu ön koşul unutulmuştur. Çok daha doğrusu izledikleri siyaset ( veya sol siyasetsizlik) nedeniyle unutulmak, unutturulmak istenmektedir. Bugünün Türkiye'sinde solcu olmak, kürt siyasetine yakın olmakla eş anlamlı hale gelmiştir. Kürt siyasal hareketinin, adını koyarsak PKK ve izdüşümlerinin siyasetleriyle uyumlu bir hat örmek solcu olmak sanılmaktadır. Bu hatta çoğu zaman Kemalizm düşmanlığı var ki, Kemalizm düşmanlığı bu siyasi hareketin çeperlerine tam bir Cumhuriyet ve aydınlanma devrimine düşmanlık olarak yansımaktadır.AKP döneminde liberallerin de gaz vermeleriyle birlikte bu duruş genişlemiş, yaygınlık kazanmış ve zihinlere solculuk olarak kazınmıştır. Sonuç acıdır; bu siyasetin dışında olan her kesim, bu siyaseti eleştiren her farklı duruş bu siyaset ve bu ''solculuk'' adına ulusalcılık, sosyal şovenistlik, faşistlik, nasyonal sosyalistlik gibi akla ziyan kavramlarla sol olmamakla suçlanmıştır. Tarihin acı bir ironisi!

Solcu olmak emperyalizme karşı olmaktan geçer demiştik. ''Solcuyum'' dyen her şeyden önce en başa ve kıvırmadan, sulandırmadan bunu yazacak. Etnik ayrılıkçılık gibi iki halkı birbirinden ayıracak hayallerin peşinden de gitmeyecek. İki halkın barış içinde yaşamasını savunmak, kürt ayrılıkçı örgütün söylediği gibi kürt halkının yanında olmak değil, kürt halkını emperyalist çıkarlara yem yapmak demektir. Bu nedenle solcu olmak emperyalizme karşı olmak yanında kürt ve türk halklarının birliğinden yana olmak ve birlikte emperyalist emellere karşı mücadele etmekten ve bunu savunmaktan geçer.

Türkiye'de solcu olmak Cumhuriyet'ten, aydınlanmadan, laiklikten yana olmak demektir. Cumhuriyet'le sorunu olan, aydınlanma ve laikliğe karşı duran AKP gericiliği ile yan yana bulunmak solculuk değildir. Cumhuriyet ve aydınlanma düşmanlığında AKP ile aynı paralele düşmek te solculuk değildir. Aydınlanmaya ve Cumhuriyet'e en fazla sahip çıkması gereken kesimler solcular olması gerekirken, kendilerini solcu olarak tanımlayan bir kesimin ısrarla Cumhuriyet ve aydınlanma düşmanlığında sınır tanımaması yine bu yaşanılan dönemin bir başka ironisidir.




Bir teşekkür de sana arkadaşım. Solculuk bu kadar güzel tarif edilebilirdi. Senin yazdıklarını okuyunca bazen şaka olsun diye işçi partili olduğunu söylüyorsun diyeceğim geliyor:) Ne olursan ol, bu yazdıklarının altına imzamı atarım.



Güzel sözlerin için ben sana teşekkür ederim kardeşim. İşçi partili oluşum sosyalist olmadığım anlamına gelmiyor. Yazdıklarım benim inandıklarım, solcu olmayı böyle tanımlıyorum. Anti emperyalistim, anti kapitalistim, aydınlanmayı ve Cumhuriyet'i savunuyorum. Bu ülkenin bölünmemesinden yanayım. Emperyalist taşeronların siyasetlerine kökten karşıyım. Solculuk böyle bir şey. Bunları savunmayanların solcu olabileceklerine asla inanmıyorum.

İşçi Partisi'ne gelince, evet işçi partiliyim. Sosyalizmin işçi sınıfı öncülüğünde sosyalist muhtevalı bir devrimle değil, MDD türü aşamalı bir devrimle gelebileceğine inanıyorum. AKP iktidarının Cumhuriyet, ve aydınlanma üzerindeki büyük tahribatını gördüğümde, böyle bir devrimin çok daha elzem bir hale geldiğini düşünüyorum. Türkiye'deki sosyalist partiler tek bir vuruşla, yani sosyalist bir devrimle sosyalizmin kurulabileceğini savunuyorlar. Keşke olabilse, ama ben bunu mümkün görmüyorum. Bu partilere ve bu düşünceyi savunanlara büyük saygı duymakla birlikte böyle bir devrimin Türkiye'de gerçekleşmeyeceğine inanıyorum. Çok daha geniş kitleleri içine alan bir halk devrimi ile sosyalizme aşamalı olarak geçilecektir. İşçi partisi de bunu savunuyor ve bu yüzden işçi partiliyim.

solcu  |  Cvp:
Cevap: 6
22.07.2014- 20:58

Yazdıklarına saygı duyuyorum, bu başlık uygun değil, kapitalizmin üretici güçleri geliştirdiği bir ülkede halk devrimi değil, sosyalist devrimin öncelikli olduğunu söylemek istiyorum. Yine de yazdıklarına saygı duyuyorum.

tekyoldevrim  |  Cvp:
Cevap: 7
31.07.2014- 11:45

İşçi Partisi'ne gelince, evet işçi partiliyim. Sosyalizmin işçi sınıfı öncülüğünde sosyalist muhtevalı bir devrimle değil, MDD türü aşamalı bir devrimle gelebileceğine inanıyorum. AKP iktidarının Cumhuriyet, ve aydınlanma üzerindeki büyük tahribatını gördüğümde, böyle bir devrimin çok daha elzem bir hale geldiğini düşünüyorum.

İnandığınız MDD türü devrim TSK öncülüğünde bir devrim beklentisi mi?

ayhan  |  Cvp:
Cevap: 8
01.08.2014- 00:08

Abbas'ın yazdıklarına katılıyorum, solculuğun güzel bir tanımını yapmış. Merak ettiğim şey ise, her seferinde kendinden başka solcu tanımayan Alişan'ın solculuk tarifinin ne olduğu:)

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]