Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

13.08.2014- 16:23

Fidel 88 yaşında!

13 Ağustos 1926 tarihinde ülkenin doğusunda bulunan küçük bir yerleşim yeri olan Birán'da çiftçi bir ailenin çocuğu olarak doğan Castro’nun bugün 88. yaş günü.

Resim Ekleme

Dünyada mücadele ve azmin sembolü olan Fidel Castro'nun 88. yaş günü başkent Havana’daki Devrim Meydanı’nda konser ve fotoğraf sergisi eşliğinde kutlanacak.

Kutlamalar kapsamında son 20 yıldır Fidel Castro'nun kameramanlığını yapan belgeselci yazar Roberto Chile'nin ''Fidel, Fidel'dir'' adlı sergisinin açılışı Havana’da bulunan Jose Marti Anıtı’nda yapılacak. İşitsel ve görsel olarak hazırlanan sergide Fidel Castro’nun son on yılda çekilen fotoğrafları yer alacak. Sergi Castro’nun azimli kişiliğini yansıtacak.

Doğum günü kutlamaları adadaki Genç Komünistler Birliği'nin 12 Ağustos Dünya Gençlik Günü kapsamında düzenlediği etkinliklerin bir parçası olarak düzenleniyor.

İleri Haber

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 1
13.08.2014- 16:25

Resim Ekleme

20. yüzyılın en çok konuşulan siyasi figürlerinden, Küba Devriminin tarihi lideri Fidel Alejandro Castro Ruz, 1926'da Birán'da doğdu.

Resim Ekleme

1935'te ilköğretimine bir katolik okulu olan Los Hermanos de la Salle'de başladı. Daha sonra eğitimine başka bir okulda devam eden Castro'nun öğretmenlerinden biri olan Padre Armando Llorente onun için şöyle diyor: 'Sözel derslerin tümünde hemen farkediliyordu, herkesin sevgisini kazanmayı biliyordu. Hukuk okuyacak, hayat kitabını parlak sayfalarla dolduracağından şüphemiz yok.'

Resim Ekleme

1945'te Havana Üniversitesi'nde Hukuk eğitimine başladı. 1950'de mezun olmasının ardından yaklaşık iki yıl ekonomik zorluklar içerisinde olan insanlar için avukatlık yaptı. Henüz gençlik yıllarında Batista'nın baskı rejimine karşı mücadele eden gruplar içerisinde aktif bir figür olarak öne çıkmaya başladı.

Resim Ekleme

1952'de Batista'nın Küba yönetimini ve bütün kurumlarını denetimi altına almasının ardından artan baskı rejimi ve yolsuzluklara karşı, avukat Castro, anayasal düzeni ihlal ettiği gerekçesi ile Batista'ya karşı bir dava açtı. Castro, "Eğer mahkemeler varsa, Batista yargılanmalı. Eğer yargılanmazsa daha sonra bu mahkemeler herhangi bir vatandaşı bu illegal rejime başkaldırmaktan dolayı nasıl yargılayabilecekler?" dedi. Fakat Yüksek Mahkeme Castro'nun talebini reddetti.

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 2
13.08.2014- 16:27

Resim Ekleme

Meksika'ya gitmeden önce 1955'te 26 Temmuz Hareketi adlı yeni bir örgüt kurdu. Hareketin manifestosunda özelleştirilen hizmetlerin kamulaştılması başta olmak üzere Küba'da acilen gerçekleştirilmesi gereken ekonomik reformlar yer alıyordu. 26 Temmuz Hareketi'nin önde gelen hedefleri arasında yolsuzlukla mücadele ve herkesin eğitim ve kültür hizmetlerine erişiminin sağlanması yer alıyordu.

Resim Ekleme

[img]Meksika'dayken daha sonra devrimin önemli önderleri arasında yer alacak olan Ernesto Guevara isimli genç bir doktorla tanıştı. Herkesin tanıdığı ismiyle Che, daha sonra Küba Devriminin en büyük simgelerinden biri oldu. [/img]

Resim Ekleme

Amerika Birleşik Devletleri'nin Batista rejimine tüm yardımlarına rağmen, 1959' da Fidel ve öncülük ettiği hareket başarıya ulaştı. Dönemin CIA başkanı Allen Dulles açık bir şekilde Castro'nun zaferini engellemek zorunda olduklarını ilan etmişti. Yapılan kamulaştırmalardan büyük zarar gören ABD, Küba'ya ambargo kararı aldı.

Resim Ekleme

Devrimden sonra Sovyetler Birliği'yle güçlü ilişkiler kurmaya başlayan Küba'nın liderliğini üstlenen Fidel çeşitli dönemlerde Sovyetlere ziyaretlerde bulundu. 1989'da halka hitap ettiği bir konuşmasında şöyle diyordu: "Bugün ya da yarın Sovyetlerde bir iç savaş olduğu ya da Sovyetlerin dağıldığı haberiyle uyanırsak, bilin ki Küba Devrimi savaşarak ve direnerek var olmaya devam edecektir."

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 3
13.08.2014- 16:30

Resim Ekleme

Castro 1976'da Devlet Konseyi ve Bakanlar Kurulu başkanlığını üstlendi. Fidel, 2006'ya kadar sürdürdüğü görevlerini sağlık sorunları nedeniyle geçici olarak devlet başkan yardımcısı olan kardeşi Raul Castro'ya devretti. İki yıl sonra ise, görevlerini tamamıyla bıraktığını açıkladı. 18 Şubat'ta yazdığı mektubunda şöyle diyordu: "Elveda demiyorum. Yazmaya devam edeceğim. Bu dikkate alınması gereken bir silah."

Resim Ekleme

Devlet başkanlığı süresince Castro, Latin Amerikalı liderler başta olmak üzere birçok devlet yöneticiyle ve siyasi hareketle bağlantı kurdu. 1994'te tanıştığı Hugo Chávez'le dostluğu Venezuela Devlet Başkanı'nın 2013'teki ölümüne kadar sürdü. Castro'ya göre Chávez 'Küba halkının sahip olduğu en iyi arkadaşı'ydı.

Resim Ekleme

1975-1990 yılları arasında 200 binden fazla Kübalı, Angola başta olmak üzere Afrikaya Apartheid rejimine karşı savaşmaya gönderildi. 2000'den fazla Kübalı bu mücadelede orada hayatını kaybetti. Castro kilometrelerce uzaktan destek verdiği Mandela'ya Küba ziyareti sırasında şöyle diyordu: "Henüz Güney Afrika'daki vatanımı ziyaret etmedim, fakat onu tıpkı bir vatan gibi seviyorum."

Resim Ekleme

Castro içinde yaşadığı dünyada olup bitenlere sessiz kalmadı. İsrail'in saldırgan tutumuna karşı Filistin halkının yanında yer alan Castro yönetimindeki Küba, 1973'te İsrail devletini tanımayı resmen bıraktı. 1974'te dönemin Filistin Özerk Yönetimi Lideri Yaser Arafatı Küba'ya davet etti. Kısa bir süre önce Komünist Parti'nin yayın organı Granma için kaleme aldığı makalesinde Castro, bugün İsrail'in Gazze'de yaptıklarının bir soykırım olarak niteledi.

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 4
13.08.2014- 16:32

Resim Ekleme

Geçen Nisan ayında hayatını kaybeden Kolombiyalı Nobel ödüllü yazar Gabriel García Márquez, Castro'yu şu sözlerle anlatmıştı: "Direk irtibatta hissettirdiği mutlak bir güven. Gücü ikna ediciliğinden geliyor. Problemlerin nerede olduğunu tespit ediyor. Yenilmez bir sabrı var. Disiplini demir gibi. Hayallerinin gücü onu ummadık şeylerin sınırlarına kadar götürüyor."

Resim Ekleme

88 yıl önce bugün dünyaya gelen Castro'nun doğum günü, devrimi gerçekleştirdiği Küba'da ve dünyanın birçok ülkesinde sevenleri tarafından coşkuyla kutlanılıyor.

solcu  |  Cvp:
Cevap: 5
13.08.2014- 19:45

'Çok yaşa Fidel!'

Resim Ekleme


Jose Marti Küba Dostluk Derneği, Küba Devrimi'nin lideri Fidel Castro'nun 88. yaş günü nedeniyle bir açıklama yayımladı. Açıklamada, "Küba’da sosyalizm, başta kumandan Fidel olmak üzere tüm Küba halkının eseridir" denildi.

(soL - Haber Merkezi) Jose Marti Küba Dostluk Derneği (JMKDD) tarafından yapılan açıklama şöyle:


"Değerli Küba dostları,

Bugün 13 Ağustos ve tüm Kübalılar ve Küba dostları gibi biz de Küba Devrimi’nin efsanevi lideri Fidel’in 88. doğum gününü kutluyoruz.

Sovyetler Birliği’nin olmadığı 24 yıl boyunca alternatifsiz olduğunu varsayan kapitalist hegemonya dünya halklarına krizler, savaşlar ve gericilikle saldırdı. Emperyalizm en vahşi yüzünü yanı başımızda Yugoslavya'da, Suriye’de, Irak'ta ve Filistin’de halklara ölüm fermanı yazarak gösterdi, gösteriyor.

Neoliberalizm ise tüm dünyada işçilerin, emekçilerin kontrolsüzce sömürüldüğü, güvencesiz ve yarınsız çalıştırılmaya zorunlu bırakıldığı bir dünya tahayyülü.

Böylesi amansız eşitsizliklerin olduğu bir dünyada yer altı ve yer üstü kaynakları yok denecek kadar az olan 11 milyon nüfuslu Küba’da sosyalizm insanlık dersleri vermeye devam ediyor. Sosyalist Küba, Latin Amerika’nın ve Afrika’nın yoksul yerleşim bölgelerine eğitim ve sağlık götürmeye devam ediyor.

Küba; doğa ve toplum etkileşiminde hiçbir unsurun ötekinin önüne geçmediği; sosyalizmin sömürüsüz bir dünya tasavvuru olduğuna dair yaşayan en güzel örnektir.

Küba’da sosyalizm, başta kumandan Fidel olmak üzere tüm Küba halkının eseridir.

Dostlar,

Geçtiğimiz Mayıs ayında hepimizin kalbini dağlayan Soma Katliamı’nı unutmuyoruz. Efsanevi lider Fidel’in 88. doğum gününü kutlarken O ve yoldaşlarının kurduğu Küba sosyalizminin dünya halklarına hala umut olduğunu, tüm mücadele edenlere örnek teşkil ettiğini haykırıyoruz.

Sizlerle Fidel’in Şilili madencilerle bir araya geldiği, aynı tulumu giyip aynı madene indiği tarihi buluşmanın kaydını paylaşıyoruz.

Soma’da hayatını kaybeden madencilerimiz ve yakınları ile Türkiye işçi sınıfına atıfla,

Viva Fidel! Viva Cuba! Viva Socialismo!

Feliz cumpleaños Comandante!"

umut  |  Cvp:
Cevap: 6
13.08.2014- 21:37

Fidel 88 yaşında niye hâlâ Fidel?

Resim Ekleme

 

Fidel Castro, 88 yaşına geldiği bugün, komünist bir lider olduğunu göstermek için, o sıradışı geçmişine en ufak atıfta bulunma gereksinimi duymuyor. Fidel, bugün de Fidel. Ve bunu en iyi Kübalılar anlıyor.

Yiğit Günay

Çağdaş kahramanlık destanlarının belki en göz alıcısının başrol oyuncusu, Fidel. Dünyanın en büyük gücünün batakhanesi haline gelmiş ülkesinde bir hukuk öğrencisi olarak üniversitede başladığı mücadeleyi, Sierra Maestra dağlarında gerillalar olarak tamamlamaları, zaten bir destan konusu olarak yeterli.

Ama bundan ibaret de değil ki... Küba Devrimi yıllarının tamamı, sosyalist kuruluş süreci, bir destana dahi fazla gelecek sayıda epik anla dolu. Hangi biri bu destanın zirvesi olabilecek nitelikte değil? Doğudaki dağlara ulaşmak için karaya ayak bastıkları anda 80 kişinin büyük kısmını yitirdiklerinde, kalan bir avuç gerillayı toplayıp “İşte şimdi kazandık” demesi mi? Füze Krizi sırasında, Hruşçov'a yazdığı mektupta, “Eğer bir nükleer savaş çıkacaksa, Küba halkı, ilk hedef olmaya, ilk kurban olmaya hazırdır. Önemli olan emperyalizmin durdurulmasıdır” deyişi? Bağımsızlık mücadelesi veren Afrika ülkelerine on binlerce Kübalı askeri göndermesi?

Fidel'i anlatacaksanız, o 88 yıla sığmış malzeme o kadar boldur ki, seçemezsiniz. Her biri, tek başına, efsanevi bir komünisti anlatmak için yeterlidir.

Ama, Fidel'in gerçek büyüklüğü burada değil. Fidel'in büyüklüğü, dile kolay, 88 yaşında dahi, nasıl bir komünist lider olduğunu anlatmak isteyene, o parıltılı yıllara hiç atıfta bulunmadan, sadece bugününe bakarak, Fidel'i Fidel yapanı bulmasını sağlayacak bir mücadeleyi sürdürmesinde...

Bu günlerde Havana'da Fidel'in 88'inci yaş günü vesilesiyle düzenlenen baş etkinlik, Roberto Chile imzalı bir fotoğraf sergisi. Sergi, beklenmedik bir şey belki, Fidel'in geçmişinden, tüfek omuzda, puro ağızda o kocaman gülümsemeli Sierra Maestra günlerinden tek bir fotoğraf içermiyor. Hepsi bugüne ait, son döneme ait.

Roberto Chile, “Fidel, Fidel işte” başlıklı bu sergide, Fidel'in özünü yakalamış görünüyor.

Çok ağır bir hastalık geçirmiş, aylarca halkından uzak kalmış, ardından kendi isteğiyle tüm görevlerinden çekilmiş, günlerinin çoğunu evinde sakin bir yaşam sürerek, doktor gözetimi altında geçiren bir komünist lideri, bugün de büyük devrimci yapan nedir?

Küba'nın prestijli kültür-sanat yayını La Jiribilla'da Arleen Rodriguez'in, “Fidel, Fidel işte” sergisi üzerine yazdığı yazıdan okuyalım:

“Sierra günlerinden bu yana, haki yeşil, yorulmak nedir bilmez gerillanın en açık simgesi oldu. Bazen, protokoler sebeplerden, [Küba'nın geleneksel gömleği] guayaberasını giydi, bazen de klasik bir gömlek, ama ardından yine mücadelesinin giysisine döndü, defne yaprakları arasında kırmızı-siyah bayraklı o apoletin giysisine, devrimci liderin kutsal simgesine.

Resim Ekleme

“Açıklamasının hepimizi derin üzüntüye sürüklediği o güne kadar böyleydi: Kendi kararıyla tüm görevlerinden ayrılmış, ve görünüşe göre, o sayısız zor ve muzaffer savaş görmüş üniformasını da bir kenara bırakmıştı.

“Ama Fidel, Fidel işte. (...) Aylar süren belirsizliğin ardından, yine ortaya çıktı. Tiz, keskin, kışkırtıcı fikirlerin askeri dönüyordu. Aynıydı, teleskopik bir nişangaha sahip tüfeği, tüm dünyaya ulaşan bir silaha, canlı kelimelere dönüşmüştü, Birinci Dünya liderlerini hiç de rahatsız etmediği görülen alanlara nişan alıyordu.

“Tüm dünya halklarını etkilemiş olan, ufka doğru o sarsılmaz yürüyüşünde, görevinin muazzam büyüklüğü karşısında hâlâ pek küçük bir ordunun başına geçmişti tüm canlılığı ve kararlılığıyla. Görev, muzzam büyüktü: Savaşların savaşını vermek.”

Resim Ekleme

Roberto Chile'nin sergisinde yer alan bu üstteki tek kare fotoğraf, Fidel'in özünü yakalıyor. “Savaşların savaşını”, fikir savaşını veren lider. Sovyetler Birliği çözüldüğünde sosyalizmi inanılmaz maddi zorluklar içerisinde ayakta tutmaya çalışan partinin, “Bugünün en önemli görevi, fikir savaşımıdır” diyen lideri.

Kimisine Fidel'in Sierra Maestra günleri, Afrika günleri, o koşuşturmalı, had safhada coşkulu, gövdelerle çarpışmalı dönemleri daha çok heyecan veriyor olabilir.

Oysa Fidel, aynı Fidel işte... Sovyetler Birliği liderliğinin “barış içinde bir arada yaşama” fikriyle olabildiğince düşük profilli adımlar attığı günlerde Afrika'ya eski püskü kargo uçaklarında gizlice Kübalı askerleri yollama kararı alırken nasıl bir devrimci heyecan duyuyorsa, bugün de 88 yaşında Gazze'deki İsrail vahşetine karşı makalesini kaleme alırken aynı heyecanı duyuyor. Bir gerilla, evet, ama bir gerilladan önce, bir komünist. Dünyaya bakıyor, ülkesine bakıyor, mücadelenin asıl alanını görüyor, işe koyuluyor.

Ne mutlu ki, Kübalılar bu çınarın yürüttüğü mücadelenin, o muazzam büyüklükteki görevin önemini kavrıyor. Fidel'i kavrıyor.

dayanışma  |  Cvp:
Cevap: 7
13.08.2014- 22:36


Çocukluktan Devrime Fidel*

Resim Ekleme

Fidel Alejandro Castro Ruz 13 Ağustos 1926'da dünyaya gözlerini açtı.

Toprak sahibi ancak mütevazı bir ailenin dokuz çocuğundan beşincisi olan Fidel, küçük yaşlarda ailesinin yanından ayrılarak kendisinin bakımını da üstlenen bir öğretmenin yanında kalmak üzere Santiago de Cuba' ya gönderildi. Burada büyük maddi sıkıntılar içinde yaşayan Fidel, kendi deyimiyle "ilk (ve kesinlikle son olmayan) isyan"ını kendisiyle yeteri kadar ilgilenmeyen ve öğrenme isteğini tatmin etmeyen öğretmenine karşı gerçekleştirdi.

Daha sonrasında çeşitli okullarda öğrenim hayatını sürdüren Fidel parlak ama asi bir öğrenci olarak sivrildi. Kendisine sağlam bir ahlak anlayışı kazandırdığını söylediği Cizvit okulundan mezun olurken hocalarından birisi, hakkında yazdığı raporda Fidel için "sanatçı duyarlığına sahip işlenmemiş bir elmas" ifadesini kullanıyordu. Bu işlenmemiş elmas o yıllarda kendi sözleriyle politikadan hiç anlamayan ama gelişkin denilebilecek bir adalet ve etik duygusuna sahip, spor yapmayı, doğayı, dağlara tırmanmayı ve okumayı seven hülyalı bir gençti. Küba ve dünya tarihi ile ilgilenmeye başlayan genç Fidel'in üzerinde en çok etki bırakanlar Kübalı büyük düşünür ve devrimci José Marti'nin kitaplarıydı.

Üniversite Yılları

Cizvit okulundan sonra Havana Üniversitesi Hukuk Bölümüne kaydolan Fidel politik mücadeleyle burada tanıştı. İlk önceleri politik ilgisi üniversite içi gündemlerle sınırlı kalan Castro öğrenci delegeliğine seçilmek için çalışmalara başladı. Bu seçimlerin hükümet yanlısı bir öğrenci çetesi tarafından kontrol edildiğini anlar anlamaz bununla mücadele etmeye karar verdi. Hitabet yeteneği, siyasal zekası ve kısa zamanda açığa çıkan örgütçü özellikleriyle etrafında bir destekçi kitlesi yaratarak delege seçilmeyi başardı. Bu durum Fidel'in üniversite içerisinde etkisinin giderek artmasına neden olurken hükümet yanlısı silahlı öğrenci çetesiyle de sürtüşmeye başladı. O zamanlar herhangi bir örgütlülük içerisinde bulunmayan Fidel bir yandan kampüs içerisindeki hükümet karşıtı politik gruplarla temasını arttırırken bir yandan da ülke gündemine ilgi duymaya başlıyor, gösterilere katılıyor ve dünya görüşünde anti-emperyalist, bağımsızlıkçı bir çizgi ağırlık kazanıyordu. 1947 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde dikta karşıtı halk hareketlerine destek vermek üzere Küba'dan yola çıkan enternasyonalist bir birlikte yer aldı. Aynı yıl ülkesine döndüğünde artık Küba'nın kaderini değiştirmeye kararlı bir öğrenci lideri idi.

Yeşil Timsahın Makus Talihi
19. yüzyılda İspanyol ve ABD'li sömürgecilerin arasında kalmış bir ada olan Küba, bu yüzyılın sonunda yükselmekte olan ABD emperyalizminin yöneldiği ilk hedeftir. ABD İspanyollara adayı kendilerine satmaları için baskı yaparak ülkeyi Amerika'nın bir eyaleti yapma sevdasıyla yanıp tutuşmaktadır. İspanyolların egemenliğinden kurtulan son Latin Amerika ülkesi olan Küba İspanyollardan sonra ABD emperyalizminin hegemonyası altına girer. Amerika 1901 yılında Küba'da kendi sisteminin benzeri bir başkanlık sistemini öngören bir anayasa oylanmasını sağlayarak, kendine 99 yıl süreyle Guantanamo'da bir üs bulundurma hakkını da verir. Panama Kanalı, genel olarak da Latin Amerika'yı kontrol altında tutmak için Küba'nın jeopolitik işlevini çok önemseyen ABD, Küba'yı, koşullar uygun olduğunda ele düşecek olgun bir meyva olarak tanımlamaktadır. Önce İspanyol sömürgeciliği, sonrasında ABD emperyalizmi altında yağmalanmış bir ülke, şekerkamışına endekslenmiş bir plantasyon ekonomisi, halka kan kusturan, her biri bir öncekini aratan işbirlikçi dikta yönetimleri. Ancak Küba halkı tüm bunlara sessiz kalmıyordu. Adada kökeni sömürgecilik zamanındaki köle ayaklanmalarına dayanan bir halk mücadelesi geleneği vardı. Yoksulluk ve sefalet içerisinde yaşayan köylüler önderlikten ve örgütlülükten yoksun fakat isyana yatkın bir toplumsal dinamikti. 19. yüzyılın son çeyreğinde gelişmeye başlayan endüstriyle birlikte kayda değer güçte bir kentli işçi sınıfı oluştu. Bu işçi sınıfı, özellikle de Havana'daki tütün işçileri, kısa sürede sendikalaşma ve grev konusunda azımsanamayacak bir mücadele deneyimi kazandı. Başından itibaren net bir anti-emperyalist siyasal konumlanışa sahip Küba işçi sınıfı 1940'lara kadar sayısız genel grev düzenlemiş ve birden fazla kez hükümet düşürmüş bir güçtü. Küba'daki toplumsal mücadelelerin kritik unsurlarından birisi ise üniversite öğrencileriydi. Sendikalar ile ittifak içerisinde çalışan devrimci öğrenciler genel grevlerin halk ayaklanmalarına dönüşmesinde etkin bir rol oynadılar.

1940'larda Küba'daki siyasi oluşumlar karmaşık bir yapı sergiliyorlardı. 1933'te yapılan bir darbeyle birlikte yıldızı parlayan ve 59'daki devrime kadar birçok kez iktidara gelen General Batista Latin Amerika'ya özgü popülist diktatörlerin tipik bir örneğiydi. Bu kanlı diktatör, bir yandan desteğini aldığı halk hareketlerini iktidara geçince şiddet yoluyla bastırıyor bir yandan da ABD'yle birlikte Küba'yı bir kumar ve fuhuş merkezi haline getiriyordu. 1924'te kurulan ve işçi sınıfı içerisinde muazzam bir etkinliğe sahip olan Küba Komünist Partisi 40'lara gelindiğinde halk kitleleri ve onların talepleriyle bağını koparmış, devrimciliğini yitirmiş, dikta hükümetlerinde koalisyon ortaklığı alacak kadar düzen içine çekilmiş bir güç haline gelmişti. Bir başka siyasal parti ise yine halkın ve demokratik güçlerin temsilcisi olarak iktidara gelen ancak emperyalizm yanlısı ve baskıcı politikalar izleyen Otantik Parti idi.

47'de Marti geleneğinin izleyicilerinden Eduardo Chibas, Otantik Parti'nin içerisinde bulunduğu çürümüşlüğe karşı çıkarak bu partiden istifa etti ve temelde yolsuzluk karşıtı, ahlaki bir söyleme sahip Ortodoks Parti'yi kurdu. Bu parti, özellikle radikal öğrenci hareketi içerisinde birçok yandaş kazanarak etkin bir güç haline geldi. Bu öğrencilerin arasında Fidel Castro Ruz da bulunuyordu. Chiabas, 1951'de bir radyo konuşması sırasında kendisini vurarak intihar etti. Bu sıra dışı ahlaki protesto Kübalıların vicdanında önemli bir yer edindi ve Ortodoks Parti'nin seçimleri kazanmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Artık üniversiteyi bitirmiş ve avukatlık yapmaya başlamış olan Fidel bu seçimlerde Ortodoks Parti'den milletvekili adayı olmuştu. Bir yandan parti tabanındaki etkisini arttırırken bir yandan da siyaset ve tarih üzerine derin okumalar yapıyordu. Chiabas'ın adalet ve yurtseverlik anlayışından ve düzen güçlerine karşı uzlaşmaz siyasal tutumundan etkilenmekle beraber, partinin net bir siyasi programının olmaması onu kaygılandırıyordu.

Nitekim, Havana'daki militan kadrolar dışında Ortodoks Parti'nin yönetici kademeleri iktidara gelir gelmez ihanet edecekleri belli olan toprak sahipleri ve burjuvalar tarafından doldurulmuştu. Bu yıllarda siyasal iktisatla ilgilenmeye başlayan Fidel henüz sosyalist ya da komünist olmamakla beraber anti-kapitalist denebilecek bir bilinç oluşturmaya başladı ve bir devrim stratejisi üzerine yoğunlaştı. Bir yandan da Ortodoks Parti'nin içerisindeki devrimci unsurlarla ilişkisini güçlendiriyordu.

1952 yılında Batista, Madragazo (şafak) olarak bilinen ve ABD tarafından desteklenen bir darbeyle iktidara el koydu. Yasal siyaset yollarının kapandığını gören Fidel, derhal harekete geçti ve Batista hakkında anayasayı ihlal ettiği gerekçesiyle bir suç duyurusunda bulundu. Fidel, aslında bu suç duyurusu ile hayata geçirmeyi planladığı siyasal stratejiye meşruiyet sağlama derdindeydi. Mahkeme suç duyurusunu kabul etmediği takdirde yasal yollarla demokratik değişiklik yolunun kapanmış olduğu kanıtlanacak ve devrimci başkaldırı tek geçerli yol haline gelecekti. Latin Amerika'nın diğer ülkelerindeki gerilla mücadelelerinden oldukça etkilenen Fidel partideki devrimci kanadın çıkardığı yer altı gazetesi Acusador (Suçlayıcı)'daki yazılarında da sürekli silahlı mücadele fikrini işliyordu.
Beklenen oldu ve mahkeme suçlamayı reddetti. Bunun üzerine Fidel, aralarında kardeşi Raul'un da bulunduğu yandaşları ile birlikte Movimiento (Hareket) adlı gizli bir örgüt kurarak çalışmalara başladı.

26 Temmuz Moncada Kışlası Baskını
Movimiento, Batista'ya karşı artan tepkiyi örgütlemek ve aynı zamanda silah sağlamak için bir kışlaya saldırma kararı aldı. Bu iş için, daha önce birçok ayaklanmaya sahne olmuş ve başkent Havana'ya en uzak konumda bulunan Oriente eyaletindeki Moncada Kışlası seçildi. Yapılan plana göre kışlaya 120 kişilik bir grup saldıracaktı. İçerideki askerler etkisiz hale getirilir getirilmez Fidel bir radyo konuşması yapacak ve halkı ayaklanmaya çağıracaktı. 26 Temmuz günü başlayan saldırı, askerlerin kısa sürede toparlanması ve isyancılara ateş açmaya başlaması nedeniyle başarısız oldu. Yenileneceğini anlayan Fidel ve arkadaşları geri çekildiler ancak 60 kadar isyancı kurşun ve dipçik darbeleri altında can verdi. Beklemedikleri bir bozguna uğrayan eylemciler Gran Piedra Dağı'na vardığında sadece 18 kişi kalmışlardı. Fidel yoldaşlarına "Bugün yenildik ama mutlaka geri döneceğiz!" diyerek umut veriyordu.”

Saldırı belki askeri anlamda amacına ulaşamamıştı ama Havana'da muazzam bir siyasi etki yaratmıştı. Olayların büyümesinden korkan Batista derhal kışlasına çekildi. Ordu, müthiş bir keyfiyetle şüpheli gördüğü herkesi tutuklamaya ve sorgusuz sualsiz infaz etmeye başladı. Komünist Partisi yasaklandı. Batista yanlısı basın, isyancıları gözü dönmüş vahşiler, kökü dışarıda gangsterler olarak resmediyordu. Ancak tüm bunlar, Batista diktası altında inleyen Kübalıların bu gözü kara gençlere sempati duymasını engelleyemedi. Bu arada Fidel saklandığı dağda yakalandı. Normalde yakalanan kaçaklar kışlaya götürüp derhal infaz edilirken Fidel ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği eylemden etkilenen subay, Fidel'i kışlaya değil de sivil makamlara teslim etti.

Fidel'in yargılanma süreci ve dava sırasında yaptığı ünlü "Tarih Beni Haklı Çıkaracaktır" savunması onu tüm Küba'da tanınır hale getirdi. Yargılandığı davayı, kendi davasını anlatmak için mükemmel bir şekilde kullanan Fidel, savunmasında kokuşmuş Batista rejimini yerin dibine batırıyor ve Movimiento'nun iktidar programını açıklıyordu. Toprağın yoksul köylülüğe dağıtılmasını, fabrikalarda elde edilen karın yüzde otuzunun işçilere dağıtılmasını, yasadışı yollarla elde edilmiş servete el konmasını öneren bu program, sosyalist değil devrimci demokrat, halkçı bir programdı.   Movimiento'nun yapmak istediği devrim de sosyalist değil bir "ulusal kurtuluş" devrimiydi. Fidel dava sonunda "devlete karşı işlenmiş büyük bir suçun lideri" olarak 15 yıl hapse mahkum edildi. Ancak Kübalıların hafızasına kazınan bu cezadan çok Fidel'in mahkemedeki yaptığı ve daha sonra basılarak elden ele dolaşan ateşli savunma oldu.

Fidel mahkemeye şöyle sesleniyordu:
"Sizi uyarıyorum, henüz işin başındayım. Eğer kalbinizde bir damla memleket sevgisi, insanlık sevgisi, adalet sevgisi varsa iyi dinleyin. Rejimin gerçeği örtbas etmek için her şeyi yapacağının farkındayım. Bana kara çalmak için ne tezgahlar kurulduğunun farkındayım. Ancak sesim kısılmayacak. Suçlayın beni, önemli değil. Tarih beni haklı çıkaracaktır."

15 yıl ceza alan Fidel 3 yıl sonra çıkan genel af sonucu serbest bırakıldı. Hapisteyken çok yoğun bir okuma faaliyetinde bulunan ve fikirlerini berraklaştıran Fidel Küba'da bulunan Movimiento mensuplarıyla da ilişkisini sürdürmüştü. Çıkar çıkmaz da birçoğu sürgünde bulunan yoldaşlarını toparlamak için Meksika'ya gitti. Kısa sürede toparlanan grup ortak bir kararla 26 Temmuz Hareketi adını aldı. Fidel burada Küba Devrimi'nin diğer önemli figürü haline gelecek olan Arjantinli Ernesto Guevera ile tanıştı ve onu da hareketin saflarına dahil etti. En yakın zamanda Küba'ya bir çıkarma yapmayı hedefleyen hareket, Küba'daki devrimci gruplarla da temasını güçlendirdi.

2 Aralık 1956'da Fidel 82 yoldaşı ile birlikte ünlü "Granma" yatıyla bir gerilla mücadelesi başlatmak amacıyla yine Oriente eyaletine çıktı. Batista güçleriyle girilen ilk mücadelelerde büyük kayıplar veren isyancılar Sierra Maestra dağına çekildiklerinde 12 kişi kalmışlardı ve ellerinde sadece 9 silah vardı. Ancak bölgedeki köylüleri kendi saflarına çekmeleri hiç zor olmadı. Sayıları giderek artan gerillalar, kentlerdeki muhalif güçler ile de bağlarını güçlendiriyorlardı. Batista'nın uyguladığı şiddet politikası ne kentteki ne de kırdaki mücadeleyi durdurabildi. Artan istikrarsızlık Batista'nın egemen sınıflar gözündeki kredisini de azaltmış ve onu zor bir duruma sokmuştu. 1955'teki genel grevle birlikte işçilerin de devreye girmesi var olan iktidarın gücünü iyiden iyiye azalttı. 1957'de hareket Sierra Maestro Manifestosu olarak bilinen metni yayınladı ve bu manifestoda ülkedeki diğer muhalif gruplara Batista'ya karşı ittifak çağrısında bulundu. Bu arada giderek güçlenen hareket, zayıf düşen orduya karşı yeni cepheler açıyor bazı bölgelerde kurtarılmış bölgeler oluşuyordu. Nisan 58'de Batista isyancılara karşı "Verano Operasyonu" adı verilen bir askeri harekat başlattı. Sayıca çok daha az olmalarına rağmen gerillalar harekatı püskürttü ve geri çekilen ordunun ardından ilerlemeye başladılar. 20 Temmuz tarihinde 26 Temmuz, diğer muhalif gruplarla Batista rejimine karşı silahlı mücadele ittifakı oluşturan Karakas Paktı'nı imzaladı. Bu arada ordu da kendi içerisinde bölünmüş ve askerlerin bir bölümü devrimcilere destek vermeye başlamıştı. Askerlerin isyancılardan önce davranıp bir darbe yapması ihtimaline karşı da birçok görüşme yapıldı. İsyancıların temel sloganı "Devrime evet, darbeye hayır!" idi. Başkente yürümeye başlayan Castro ile baş edemeyeceğini fark eden Batista 1959 yılının ilk günün sabahında önce Dominik Cumhuriyeti'ne ardından da Faşist Franko'nun hükmettiği İspanya'ya kaçtı. Che'nin kumandanlığındaki İsyancılar Ordusu 1 Ocak günü olağanüstü bir kalabalık tarafından beklendikleri Havana'ya girdiler. Bu devrimin gerçekleşmesinde Castro'nun gerilla mücadelesini yönetirken gösterdiği başarı kadar diğer muhalif güçlerle girilen ittifak politikasındaki siyasi beceri de belirleyici oldu. Fidel birçok farklı sınıfsal katmanı ve siyasi eğilimi temsil eden grupları bir araya getirmekte eşi az görülmüş bir başarı sağladı. Ancak belki de asıl zorluk devrim programını hayata geçirme konusunda yaşanacaktı.

Devrimin Rotası
İktidarı alan ittifak devlet başkanlığına Manuel Urrutia'yı başbakanlığa da Miro Cardona'yı getirdi. Cardona bir ay sonra istifa etti ve yerine Fidel Castro geçti. Castro, daha ilk aydan bazı bölgelerde tarım reformuna başladı. Haziran ayında reformun yasalaşmasıyla ABD'li şirketlerin topraklarına el konması gündeme geldi. Bu durum hem ABD'yle hem de hükümetin eski düzene dönüş arzusundaki unsurlarıyla olan ilişkileri gerdi. ABD'li şirketler, toprak sahipleri, bazı rahipler, orta sınıfların önemli bir bölümü reforma karşı tepkilerini yükselttiler ve Castro'yu devirmek için hazırlıklara başladılar. Buna karşılık sendikalar Castro'yu desteklemek üzere genel greve gittiler ve yoksul köylülerin de katılımıyla Havana'da dev mitingler yapıldı. Bu iç muhalefet, devrimin kitle gücünü karşısında dayanamayarak kısa zamanda tasfiye edildi. Kökten bir dönüşüm gerçekleştirmek için bu kitle gücünden başka güvenecek hiçbir şeyi olmadığının farkında olan Castro, halkın coşkusunun ve örgütlülüğünün devrim sonrasında artarak devam etmesine özellikle önem verdi.

Devrim lideri Fidel Castro ilk başta yabancı ve yerli yatırımcıların ulusal gelişme çabası ile bütünleşmelerini amaçlayan önlemleri hayata geçirmeye çalıştı. Ancak toplumsal devrimin ABD'nin ve yerli yatırımcıların çıkarları ile çatışması kaçınılmazdı. Bunun üzerine Castro önderliği kamu mülkiyetine yöneldi. 1960'da merkezi bir planlama kurulu oluşturuldu. Şubat 1960'da ise kooperatifler oluşturulmaya başlandı. Küba'nın aldığı bu kararlar karşısında ABD Küba'ya kısmi ambargo ilan eder, yiyecek ve ilaç dışındaki malların ihracatı yasaklanır. Diğer yandan, toplumsal devrimin bir diğer parçası olan eğitim reformu başlar. Büyük bir okuma yazma kampanyası, yeni okullar, parasız eğitim hakkı Küba toplumunun çehresini kısa sürede değiştirmeyi başaracaktı.

Ernesto Che Guevera, daha sonra Küba Devrimi üstüne yazdığı bir yazısında, devrimin özgül noktalarını vurgularken "(bu özgüllüğün) belki de en önemli unsuru Fidel Castro Ruz'un kendisidir" demişti. Gerçekten de Küba'nın uluslararası siyasal konjonktürün geriletici etkilerine karşı direnme ve her ne pahasına olursa olsun sosyalizmde ısrar etme konusundaki benzersiz başarısının kaynağı biraz da Fidel'in benzersizliği. Vatandaşları tarafından ön adıyla çağrılan başka bir devlet başkanı bulmak pek kolay olmasa gerek...

20. yüzyıla damgasını vurmuş, düşmanlarının dahi zekası ve yeteneğini takdir etmek zorunda kaldığı bu efsanevi lider, tüm bunları siyasal zekası, birikimi ve Küba'nın koşullarını çok iyi tahlil ederek özgün bir strateji geliştirebilmesinin yanı sıra bitmek tükenmek bilmez enerjisi ve inatçılığı sayesinde gerçekleştirdi. Fidel'in kendi sözleriyle bitirelim:

"Kitaplar bize burada devrim yapamazsınız diyordu ama biz bunu başardık"

Devrimciliğin ne olduğunu daha iyi anlatan bir söz bulunabilir mi?...

“Her Devrim karşı devrimini yaratır”

Kitaplara sığmayan devrimci, Fidel…

* Gabriel Garcia Marquez’in Bildiğimi Düşündüğüm Fidel Çocukluktan Devrime adlı kitabından derlenmiştir

denizcan  |  Cvp:
Cevap: 8
13.08.2015- 12:32

Küba Devrimi'nin lideri Fidel 89 yaşında

Bugün 13 Ağustos, Küba Devrimi'nin tarihi lideri Fidel'in 89. doğum günü. Fidel'in de, Küba halkının da emperyalizme karşı mücadelesi sürüyor.

Resim Ekleme

Fidel Castro, 13 Ağustos 1926'da doğdu. Küba Devrimi'nin liderliğini yapan Fidel, 16 Şubat 1959'da Küba Başbakanı oldu. 24 Haziran 1961'de Küba Komünist Partisi Birinci Sekreteri seçilen Fidel, 2011'e kadar bu görevine devam etti.

Küba'yı ABD'nin arka bahçesi olmaktan kurtaran ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından da zor koşullar altında sosyalist Küba için savaşan Fidel, ömrünü küçük bir ada ülkesi olan Küba'nın onurlu bir şekilde ayakları üstünde durması için adadı.

Hayatı boyunca emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadele eden Marksist-Leninist lider Fidel Castro, 2008'de Küba Devlet Başkanlığı'nı bırakmasının ardından da Latin Amerika ülkelerinin ABD'ye karşı birlik olması için verdiği mücadeleyi sürdürdü.

Emperyalistler, Fidel'e toplam 638 kez suikast planı yaptı. 2006 yılında İngiltere'de yayımlanan bir belgeselin adı, "Castro'yu öldürmenin 638 yolu" idi.

Bugün 89 yaşında olan Fidel, hala yazıları ve fikirleriyle Küba Devrimi'ni ileriye taşıyor.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]