Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Kemalizm Ulusal Sol ve Sosyal Demokrasi


“Çözülme Projesinin” tasarımcıları Kemalizm’i hedefe oturttular. Tasarımın başarılı olması için çözülmeyi CHP’den başlattılar.

CHP’nin ilke ve ideolojisini dönüştürerek Kemalizm’in koruma kalkanını yıkacaklarına inandılar.

Kemalizm’in ruhunu oluşturan tam bağımsızlığı, emperyalizme, sömürüye, gerici ve bölücülüğe karşı başkaldırıyı, ulus devlet ve üniter yapının korunmasını savunanları statükocu ilan ettiler, yaftalandılar, hedef gösterildiler.

Egemenlik anlayışının değiştiğini ilan edenler, “hem ulusalcı, hem de sol” olunamayacağı, Kemalizm ile sosyal demokrasinin birlikte yürüyemeyeceği iddiaları ile CHP için tek çözümün Kemalizm’den kurtulmak olduğu algısını yaratmak için kolları sıvadılar.
Ulusalcı sol olmaz diyenler, Nazım Hikmet’i, Deniz Gezmiş’i, Uğur Mumcu’yu, Ahmet Taner Kışlalı’yı “yok” saydılar.

Avrupa’nın sol ve sosyal demokrat partilerinin çok uluslu şirketlere ve küresel sermayeye karşı ulusal sermayeyi savunma ve “millileştirme” projelerini bile unuttular.
Ancak, neo-emperyalizmin yeni yüzü olan küreselleşmenin yarattığı, ehlileştirilmiş, fantastik Liberal Sol’u kutsadılar.

İdeolojik deformasyonla küreselleşmenin payandası olan Yeni Sol, devletlerin egemenlik anlayışını, tam bağımsızlığı, sömürü anlayışını yeniden tanımladı. Emperyalizmin yeni yüzünü reddetmedi, onu daha adaletli kılmayı amaçladı.

Ulusal sol’u dışlayarak   “Biz” duygusunu yok eden, “Ben”‘le yola koyulan bir özgürlük ve demokrasi anlayışı ile Ulusal’ın yarattığı gücü kırmak, bölünerek, küçülerek emperyalizme boyun eğerek yol almak hedeflendi.

Ulusalcı Sol’u reddedenler, mikro milliyetçilikle solu bağdaştırmakta bir sakınca görmediler.   Ulusal çıkarları savunanlar solcu olamazken, bir etnik grubun çıkarları için mücadele edenlerin solcu olabileceği kabulü, çözülmeci tasarımın niyetini açıkça ortaya koymaktadır.
CHP’nin Sol ya da Sosyal Demokrat bir parti olabilmesi için, 6 Ok’u yeniden yorumlamaya ihtiyacı olduğunu düşünenlerin, önce 6 Ok’u öğrenmeye ihtiyaçları vardır.

CHP,   adında da yer aldığı gibi “HALKÇI” bir partidir. 6 Ok’un üçüncüsü halkçılıktır ve o Ok partinin adında temsil edilmiştir.

CHP Programını okuma zahmetine katlananlar, CHP ideolojisinin 3 temel dayanağından birisinin Sosyal Demokrasinin Evrensel İlkeleri olduğunu görecektir.   Bu ilkeler parti programında; İnsan hakları, özgürlükler, hukuk devleti, çoğulculuk, katılımcılık, azınlık haklarına saygı, eşitlik ve adalet, dayanışma, barış ve hoşgörü, emeğin önceliği, çevre ve doğanın korunması olarak sıralanmıştır.

Çalışma hakkının kutsallığı, sendikal hakların geliştirilmesi, tüm çalışanlara grevli toplu sözleşme hakkı, istihdam ve gelir güvencesi, çalışma süreleri, ILO normlarının uygulanması, bireysel ve toplu iş hukuku reformu, işçi sağlığı ve iş güvenliği, sosyal adalet, fırsat eşitliği ile ilgili CHP projeleri,   parti programında yaklaşık 45 sayfadır. Aile Sigortası, vatandaşlık hakkı ödemesi, bölgesel kalkınma projelerinin yer aldığı Parti Programı, 2008 yılında Deniz Baykal döneminde hazırlanmıştır.

Muhalefetteki bir siyasi partinin sosyal demokrat olup olmadığını anlamak için yapılacak ilk tespit, parti programı değil midir?  
O halde sorun bu değildir.

CHP’Yİ DÖNÜŞTÜREMEYECEKLER
Sorun, Sosyal Demokrasinin Liberal Sol’a göre yeniden yorumlanmasındadır. Sorun bu yeniden yorumla etnik bölücülüğün payandası yapılmasıdır.

CHP Programında; Devlet etnik kör olmalıdır, etnik kimlik bir şereftir, farklılıklarımız zenginliğimizdir, devletin görevi bütün etnik kimliklerin, din ve mezhep farklılıklarının üzerine çıkarak, insanı odak almak olmalıdır, kimsenin ırkı ve kökeni diğerine üstün değildir. CHP farklı kimliklerin ve inançların ortadan kaldırılmasını değil, onlara saygı gösterilerek ülke bütünlüğünün ve ulus devlet anlayışının korunmasını öngörür. Her etnik kökenden yurttaşımızın kendi ana dilini özgürce kullanabilmesi, özel dersaneler ve kurslar aracılığı ile anadilini özgürce öğrenip, öğretebilmesi, kendi anadillerinde yayın yapabilmesi, sanat faaliyetinde bulunabilmesi, RTÜK kuralları çerçevesinde televizyonlarda yayın yapabilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılacağı, sosyal dışlanmanın engelleneceği, toplumsal kaynaklara eşit biçimde erişimin sağlanacağı ve vatandaşlık haklarından eksiksiz yararlandırılacağı ifadeleri yer almaktadır.

Ancak bu ifadeler ve taahhütler yeterli görülmemekte, Kemalizm ve CHP lanetlenmektedir. CHP ideolojisini ve ulusalcılığı hedef alanlar ve Kemalizm’i sosyal demokrasinin engeli olarak görenler gerçekte ulus kimliğini, ulusal egemenliği ve tam bağımsızlığı, Türk Milleti kavramını, bölünmez bütünlüğü, içlerine sindiremeyenlerdir.

Etnisite üzerinden üretilen emperyalist siyaseti, sosyal demokrasi ve sol olarak yutturmaya çalışanlar, emperyalizme karşı ulusal başkaldırının öncüsü, devrimcilik ruhunun temsilcisi olan CHP’nin tarihsel birikimini ve Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılığını yok ederek, CHP’yi dönüştürmeyi başaramayacaklardır.

Prof. Dr. Nur Serter
CHP İstanbul Milletvekili

Aydınlık

abbas  |  Cvp:
Cevap: 1
01.09.2014- 14:44

BİRGÜL AYMAN GÜLER/ Ulusalcılık ve düşman(lar)ı


Düşmanlık ilanı 2005 yılında "ulusalcı dalgayı aşarız" diye Pensilvanya'dan gelmişti. Ulusalcılık, 2007 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele ve Harekat Dairesi tarafından "aşırı sağ faaliyetler" kapsamında izlemeye alındı. Bakan Beşir Atalay idi. Tezgahlanmış davalar bütün hızıyla sürdü. O zamanki emniyet şimdi tasfiyede. Ama...

2012 yılında Ahmet Davutoğlu "ulusçulukla hesaplaşma zamanı geldi" derken, 2013 başında Başbakan Erdoğan "ulusalcılar önümüzü kesemeyecek" dedi. Aynı tarihlerde Abdullah Öcalan, "süreci ulusalcı kesimler engeller, süreci bozan düşmanımdır, onlara karşı toplumu hazırlamak için meclisi önemsiyorum" dedi. (Önemseyiş, 6551 sayıyla yasa oldu!)

2014'te Amerikancı ve Avrupacı liberaller, ulusalcılığın solla bir arada olamayacağı fetvası verdiler. Yerleştirilmiş dönüştürücüler, CHP'nin bu görüşle ilişkisini kesmesi için hareketlendiler. Yakamızdan düşün!

Hem hür hem de özgür yazılı - görsel basında bu tür buyruklar pek çok yazıldı. Soldan sağdan temizlikçi liberaller, bir küresel (yani yabancı) televizyonun Türkiye şubesi olan ekrandan ulusalcı düşmana karşı kah dudak büktüler, kah kaş çattılar, içlerinde söz bulamayıp yüzünü buruşturanlar oldu.

***

Cemaat-egemen Emniyet, 2007'de ulusalcılığın neye yaslandığını şöyle belirlemişti: "Ulusalcı kesimler, devlet egemenliğinin zedelendiği ve ülkenin bağımsızlığını yitirdiği varsayımını temel almaktadır." Bir ulusalcı olarak iyi belirleme yapılmış diyebilirim. Ama bunu neden "aşırı sağ" kataloğuna almışlar, bunu anlayabilmiş değilim.

Elbette ulusalcılığı tanımlama işini Emniyet'e bırakmak yakışık almaz. Kendimizi kendimiz tanımlamalıyız.

***

Ulusalcılık, köken olarak "milliyetçilik" ya da "ulusçuluk" ilkesine dayanır. Tarihsel kökü Avrupa'da 1648 Westfalya Anlaşması ile 1789 Fransız Devrimi, sömürge dünyada da ulusal kurtuluş savaşlarıyla doğmuş ulus-devlet yapılanmasıdır. Ulusalcılık bu temeli memnuniyetle kabul eder. Yeni terimle güncel anlam ise 1990'lı yıllarda doğmuştur. Ulusalcılık, 1980'li yılların sonlarında ortaya çıkmış olan küreselciliğe verilmiş yanıttır.

Çok yakın bir zaman önce şöyle denmemiş miydi? Dünya küreselleşti, artık küçük bir köye dönüştü, şimdi küreselci anlayışı benimsemek zorundasınız, kaçınılmaz, küreselciliğin alternatifi yok. Ulusalcılık işte bu dayatmalar silsilesini emperyalist "uydurmalar" diye görüp reddeden düşünce-eylem sistemi olarak doğdu.

Ulusalcılık, ulaşım ve iletişimde bilim - teknoloji sayesinde azalan mesafeleri gösterip küreselcilik ideolojisini yutturmaya kalkışanların ipliğini pazara çıkardı. Ama bir şey daha yaptı. Bu yeni talanın, tek tek ülkelerdeki direnişlerle değil de küresel direniş ile durdurulabileceğini ileri süren işbirlikçiliğe meydan okudu. Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumların toplantılarını bugün Seattle yarın Katar'daki salonların önünde protesto seyahatlerinden ibaret sözümona "küresel direniş"leri hatırlarsınız! Sahi, şimdi neredeler?

Ulusalcılık, tarih bilincine ve emperyalizm kuramıyla ulusal-sınıfsal kurtuluş savaşları deneyimine sahip olanların elinde, aynı anda eyleme dökülen düşünce olarak yükseldi. Bu düşünce, 2006-2007 Cumhuriyet Mitingleri'nde olduğu gibi eylemci gövdesiyle yükseldi. Latin Amerika'yla Venezuela'da Chavez'le selamlaştı. Gerçek direnişin 'küresel gezginlik'te değil, ancak ve ancak, üretimin ve yaşamın kaynaştığı 'ulusal mekan'larda olabileceğini gösterdi.

Küreselleşme adı verilen şeyin, yüz yıllık emperyalizmin yeni bir biçiminden ibaret olduğu kuramı, hem küreselciliği hem de bunun sözde küresel direnişçi işbirlikçilerini etkisiz kıldı. Ulusalcılığın bir numaralı düşman olarak ilan edilmesi, bu nedenlerledir.

***

Küreselcilik tüm dünyayı tek-biçimli kültüre hapsederken, ulusalcılığı tek-biçimlilikle suçluyor. Evrensellik şarkıları söylerken, etnik - mezhepsel yerellikleri övüyor. Postmodern saçmalıklarla çok-hukukluluk dayatmacılığı yapıyor. İslamiyet adına tolerans - diyalog diyen dincilerle enerji kaynakları düşkünü İŞID gibilerini; sol adına kozmopolitizmi enternasyonalizm sananları; gönüllü işbirlikçileri olan liberalliği; şimdilerde de "Avrupa tipi sosyal demokrat merkez parti" düşkünlerini yanına almış, bunlara hep bir ağızdan "ulusalcılığa tasfiye" çığlıkları attırıyor.

***

Kısacası, elimizdeki ayıraç güçlü. Ulusalcılığın düşmanlarına sorun, siz "küreselcilik" için ne diyorsunuz?

Ve biz, 30 Ağustos 1922 zaferine şükranlarımızla, "vatan ve namus" davasına devam edelim.

Aydınlık

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
02.09.2014- 19:35

Nur Serter'in, Birgül Ayman Güler'in ileri sürdükleri savunulabilir, karşı çıkılabilir, tartışılabilir konular. Yine sanala döneceğim ve özellikle CHP'ye ''faşist'' diyen veya bu konuda karşı görüş bildirmeyen, sessiz kalanlara şunu hatırlatmak gerek. CHP'nin ne olup ne olmadığı bir yana, öncelikle anlaşılması gereken iktidarda AKP'nin olduğu ve AKP'nin ülkede gerici-dinci-faşist bir yönetim oluşturduğudur. Bu gerçeği bilince çıkarmadıkça özellikle bu sözde sol-sosyalist forumlardaki tartışmaların hiç bir gerçekliği de olmayacaktır, hiç bir yararı da olmayacaktır. Tersine zararı var. Nesnel gerçek kavranmadığı için pozisyon alma konusunda ve siyaset oluşturma konusunda hatalara yol açmaktadır. AKP gericiliği görmezlikten gelinip, mücadelenin temeli haline getirilmedikçe solculuktan söz etmek ancak, bir zamanlar TARAF'ın empoze ettiği liberal solculuktan öteye geçemeyecektir.

Kemalizm, ulusalcılık, sosyal demokrasi tek tek ideolojik olarak tartışılabilir. Ama bunları savunanları topyekün faşist olarak nitelemek, baş düşman haline getirmek eğer bilinçsiz bir zihnin ürünü değilse, iktidarda bulunan ve uzun zamandır muktedir hale gelen AKP gericiliğini bilinçli olarak görmezlikten gelmek anlamına gelmektedir. Bu başlıkta bu kavramlar tek tek sorgulanabilir elbette, yapılmalıdır da, ama bütün bunlar yapılırken bu konunun tali bir konu olduğu, kendini bu kavramlarla ifade edenlerin topyekün düşman olmadığının altını kalınca çizmek gerek.

( Ne yazık ki, kürt sorunu bizlerde böyle bir bilinç yitimine yol açtı. Solculuğun kuyrukçuluktan geçtiğini sananlar, giderek her olguyu kürt siyasetinin milliyetçi sempatizanlarının gözlüğüyle görmeye başladılar. Ne yazık ki böyle!)

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]