Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Solda birlik isteyenlere- Erkin Özalp  

Sosyalistlere en çok sorulan soru 30 yıldır değişmiyor: Neden birleşmiyorsunuz?

Kendilerini sosyalist sayan herkesin katılacağı bir anket düzenlense, büyük olasılıkla, “solun birleşmesi gerekir” diyenler çoğunluğu oluşturur.

Örgütlü sosyalistlerin pek çoğunun birlik tartışmalarına şu ya da bu ölçüde soğuk bakmasının son derece pratik bir nedeni var: Yine 30 yıldır, birlik girişimlerinin büyük çoğunluğunun başarısızlıkla ve hatta yeni bölünmelerle sonuçlanmış olması.

Buna karşın, sosyalist solun Gezi Direnişiyle birlikte harekete geçen toplum kesimlerine öncülük etmeyi başaramaması, 30 Mart yerel seçimlerinde alınan sonuçlar ve sonrasındaki gelişmeler, sosyalizm mücadelesinin, tek tek her bir sosyalist örgütün (bugüne kadar olduğu gibi) kendi başına bir şeyler yapmaya çalışması yoluyla güç kazanabileceği düşüncesini zayıflattı. “Birlik ihtiyacı” daha fazla dillendirilmeye başladı.

EHP, EMEP, Halkevleri, Halkın TKP’si, KP ve ÖDP üyelerinin de katılımıyla 30 Ağustos Cumartesi günü Ankara’da gerçekleştirilen toplantı, bir yandan güncel birlik beklentisinin sosyalist örgütler üzerinde etkili olduğunu gösterirken, diğer yandan bu beklentinin kendisini de güçlendirdi.

30 Ağustos toplantısını önemli kılan nedenlerden biri de şu: Daha 25 Ağustos’ta, ÖDP’nin girişimiyle ve aralarında EHP ile Red Dergisi’nin de bulunduğu bazı güçlerin katılımıyla kuruluş çalışmaları yürütülen Birleşik Muhalefet Hareketi’nin çerçeve metin taslağı açıklanmıştı. Bir başka deyişle, Birleşik Muhalefet Hareketi’nin bileşenleri, diğer sosyalist örgütlere ve bireylere, “birlikte mücadelenin zeminini oluşturduk işte, sizi de bekleriz” demek yerine, daha geniş bir birlikteliğin oluşturulması için çaba harcıyor.

Yine de, bugüne kadarki deneyimler göz önünde bulundurulduğunda, bu yeni girişim hakkındaki tutma ihtimali en yüksek tahmin belli: “Buradan bir şey çıkmaz!”

Toplantıya katılanlar arasında bile böyle düşünenler ve dahası yakın çevrelerinde bu düşüncenin propagandasını yapanlar mutlaka vardır.

Oysa, yine bugüne kadarki deneyimlerin gösterdiği üzere, bu tür yerlerden bir şey çıkmaması, başka yerlerden bir şeylerin çıkmasını kolaylaştırmıyor.

Sosyalist soldaki temel bir sorun, çok kısa yazmak için çok fazla kabalaştırarak, şöyle tarif edilebilir: Tek tek sosyalist örgütlerin ve onların üyelerinin, dar ve içe kapanık “sosyal çevre”ler oluşturmanın ötesine geçmekte zorlanması... Tezlerinin ve somut politika önerilerinin tartışılmasını, sınanmasını, geliştirilmesini ve daha geniş kesimlerce desteklenmesini sağlayabilecek olan mücadele zeminlerinden yoksun olmaları...

Kısaca “birlik sorunu” diye adlandırılan sorun da, sadece sosyalistlerin yan yana gelmesiyle çözülemez. Asıl gereksinim duyulan şey, bir araya gelmenin, daha geniş ortak mücadele zeminlerinin yaratılmasının sağlaması.

Rusya’da, 1917 Ekim Devrimi öncesinde, Bolşeviklerin güç kazanmasını sağlayan kurumlar vardı. Bunlar, devrimden kısa bir süre öncesine kadar başka siyasal güçlerin ezici ağırlık sahibi olduğu “sovyet”ler, yani halk konseyleri ya da meclisleriydi. Bolşevikler, “Tüm iktidar sovyetlere” sloganını, henüz bu kurumlarda hayli zayıfken ve güç kazanabilmek için atmıştı ortaya!

Tek başına 30 Ağustos toplantısından Türkiye’nin sovyetleri çıkamaz elbette.

Ama bu girişimden anlamlı sonuçların çıkabileceğini, aslında inançsız olanları da dahil olmak üzere tüm katılımcılarına hissettirmek mümkün!

Kanımca, en büyük görev, iyi niyetli bir şekilde sosyalist solda birlik isteyenlere düşüyor.

Elbette, tam olarak bu şekilde gerçekleşeceğini düşünmemiştik... Elbette, toplantı katılımcılarından en azından bazılarının “asıl niyet”leri tartışmalı olabilir... Elbette, henüz pek çok önemli konu aydınlatılmamış durumda... Elbette, çok çok önemli bir sürü başka şey var...

Ne var ki, tüm bunlar, olumlu şekillerde de yorumlanabilir: Zaten, tam olarak bizim düşündüğümüz şekilde bir araya gelinmesi olasılığı pek yoktu... Zaten, önemli olan, “asıl niyet”leri ne olursa olsun, katılımcıların, kendilerini bir araya gelmek zorunda hissetmiş olması... Zaten, “her şeyi aydınlatmaya” kalkışsalar, ne memnun kalırdık ne de bize gerek kalırdı... Zaten, çok çok önemli bir sürü şeyi ancak ortak bir zemine sahip olabildiğimizde gerçek anlamıyla tartışabiliriz...

Ortada iki seçenek var: Başarısızlığa oynamak ve büyük olasılıkla haklı çıkmak, ya da başarısızlığı göze alarak, önümüzdeki somut girişimin kendisi başarıya ulaşamasa bile gelecekte benzer girişimlerin daha sonuç alıcı olmasını sağlayabilecek olan katkılarda bulunmak.

Daha somut olarak, şunu kastediyorum: Sosyal medya kanalları aracılığıyla yapılacak olan yorumlar, eleştiriler ve “beğenme”ler de dahil olmak üzere her tür somut katkı, kişisel birer tavır beyanı olmanın ötesinde, sosyalist soldaki birlik arayışının nesnel zemininin ne ölçüde güçlü olduğu konusunda herkese fikir verecektir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
02.09.2014- 18:41

Ankara'daki 30 Ağustos toplantısı solda birlik çalışmasını yine gündeme getirdi. Belki uzun bir müddet de gündemde kalmaya devam edecek gibi görünüyor. Toplantıya katılanlara ve mesaj gönderenlere bakıldığında toplantının ilk elde geniş bir çevre tarafından ilgiyle karşılandığını gösteriyor. Bu da doğal, çünkü Haziran direnişinin sosyalist sol tarafından yok sayılması mümkün değil. Türkiye'de böyle bir direniş olmuşsa, sosyalist sola alan açabilecek önemli bir damarın olduğu ve bu damarın sosyalist sol tarafından mutlaka değerlendirmeye ve çözümlemeye alınması kaçınılmaz. Haziran öncesindeki birlik çalışmaları ile Haziran sonrasındaki bu ve benzeri çalışmaların farklılığı da burada yatıyor. Çok söylenildi, Haziran'dan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacaksa solda birlik çalışmaları da bu gerçeği kendisine temel alarak daha geniş işbirliği gerektiren bir perspektif gerektirmektedir. Haziran'ı dikkate alacaksak, soruna bu şekilde yaklaşılma gereği vardır.

Evet solda birlik, evet, Haziran direnişinde yüzünü sola dönen kitlelere bir umut verilmeli, bir perspektif çizilmelidir. Gerici AKP iktidarını merkeze alan bir mücadele hattı, aydınlanmacılık ve anti-emperyalizm ekseninde örülebilmelidir. Bugüne kadar örgütlenme dışında kalan sol kesimlere de ulaşılarak bu çerçevede bir mücadele hattı kurulabilir ve bu mücadele hattına sosyalistler öncülük edebilir. Böyle bir imkan var. Böyle bir birlik kurulmalı. AKP 12 yıldır Türkiye'yi gerici bir bağlama yerleştirmişken ve Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasıyla bu gerici bağlamda ısrar edileceği belliyken, solcular sosyalistler bu çıplak gerçeğe bu karanlık gidişe gözlerini kapayamazlar, kapamamalılar.

Ankara'daki toplantı böyle bir ihtiyaç olduğunun anlaşılması anlamına geliyor. Sonuç ne olur bilemem ama, böyle bir ihtiyaç olduğunun anlaşılması bile iyi.Umarım arkası gelir. Çünkü bu koşullar solun içine kapanacağı koşullar değil.

dayanışma  |  Solda Birlik – L. Doğan Tılıç
Cevap: 2
02.09.2014- 20:45


Solda Birlik – L. Doğan Tılıç


Resim Ekleme


Hafta sonunda, solda birlikte mücadele olanaklarını tartışmak üzere bir araya gelen geniş çevrenin toplantısının uyandırdığı merak, heyecan ve umuda tanık oldum.

Taşrada, her gün biraz daha ağırlaşan Sağ-Sünni-muhafazakâr atmosfer içinde, 80 öncesinin anılarıyla ayakta kalıp hayata tutunmaya çalışan bir dost “Daha ne duruyorsunuz?” diye aradı.

“Daha ne duruyorsunuz?”un muhatabı ulaşabildiği “ben” değilim. Sen, ben, o, biz, siz… Kendisini solda gören, yüreği solda atan hepimiz.

Memleketin nasıl karanlık bir geleceğe doğru yuvarlandığı; sağ-Sünni-muhafazakâr hegemonyanın her gün biraz daha pekişerek kendinden olmayanların içinde solumakta bile zorlandıkları bir tek adam diktatörlüğüne doğru gittiği, belki en net taşrada hissediliyor. Belki de o yüzden, soldan çakılacak bir umut kıvılcımı, büyük kentlerden çok daha fazla oralarda direnmeye çalışan yüreklerde fırtınalara yol açıyor.

Sığınılan ana muhalefet partisinin de yelkenini sağ rüzgârla şişirmeye çalışması, oralarda çok daha güçlü bir tutunacak dal arayışına yol açıyor.

“Daha ne duruyorsunuz?”un ikna edici bir yanıtı yok aslında. Komşu Yunanistan’dan Avrupa’ya, Latin Amerika’ya kadar solun “umut” olabildiği her yerde armudun sapı ve üzümün çöpü üzerine bitmez tükenmez tartışmaların birlikte mücadele önünde bir engel olmaktan çıkması, her ülkenin özgün koşullarında farklı ortak mücadele ve örgütlenme biçimlerinin bulunup hayata geçirilebilmesi var.

“Türkiye sağa kaydıkça bir karabasana dönüşen gelişmeler hakkında düşüncelerimizi paylaşmak, üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmek, olanaklarımızı birleştirmek ve fikir birliği sağladığımız zeminlerde; aklımızı, gücümüzü ve enerjimizi bir araya getirmek” konusunda katılımcıların tümünün olumlu görüş belirttiği toplantıda Prof. Hayri Kozanoğlu sosyalist soldaki ayrılıklardan bazılarını açıklayabildiğini ama bazılarını açıklamakta zorlandığını belirtti.

Tut ki açıkladık. O açıklamaların solda dar bir topluluk içinde karşılığı oluyor ancak. Bütünleşmeye çalışılan halk kitleleri arasında hiçbir karşılığı yok. Sosyalistlerin tutkuyla gözlerinin içine baktığı “halk”, kendi durduğu yerden sosyalistlere baktığında aralarındaki farkı, kim ne kadar iyi anlatırsa anlatsın, anlamıyor ve umut olmaktan uzak paramparça bir yapı görüyor.

Gezi ruhu bir vücut bulmadıkça, Gezi’ye güzellemeler düzmekte yarışanlar o ruha rahmet okutacak sağ yönelimler içinde olmayı, umut arayanlar da sola bakmayı sürdürecek.

Gezi’nin bir ruh olduğu ve hiçbir kalıba girmeyeceği tezlerini, örgüt ve örgütlülük karşıtı bir noktaya taşıyanlar yanılıyor.

Gezi’nin örgütlere en uzak kesimleri, “karşı oldukları” siyasal örgütlerden çok daha katı profesyonel örgütlerde olabiliyor; holdinglerde, ajanslarda, şirketlerde çok daha katı bir hiyerarşi içinde çalışabiliyorlar.

Gezicilerin özgürlük tutkuları tartışılamaz; onların “yapma”, “yaratma” arayışları da… Ancak, özgürlük ve örgütlülük çatışan şeyler değil. Tersine, şimdi özgürlüğe giden yol örgütlülükten geçiyor.

Özgürlük bireyin kendini gerçekleştirmesi ve bunun araçlarına sahip olabilmesi ise, içindekilerin kendini gerçekleştirebilen, “yapabilen” ve “yaratabilen” bireyler olabilmesine olanak tanıyan örgütlenme biçimleriyle Gezicilerin bir derdi olamaz.

Hani, memleket sonu karanlık bir rotada ilerliyor olmasa da, solun, mevcut haliyle, aralarındaki ortak noktaları öne çıkararak bir arada durma ve ortak mücadele formları yaratması bence şart. Sosyalistler aralarındaki farkları silip sıfırlamayacaklar tabii. Tersine, o farkları kendilerini ilerletici bir tarzda, dostça tartışarak ortak düşleri olan daha güzel bir dünyaya gidecek yolu açacak bir birlikte mücadele zemini yaratacaklar.

Oğuzhan Müftüoğlu’nun dediği gibi, bunu becerebildiklerinde başarı garanti olmayabilir, ama bu becerilemediğinde yenilgi kaçınılmaz olacak!

Becermekte biraz daha gecikirsek, “Daha ne duruyorsunuz?” diye soranlar da kalmayacak!

(BirGün)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
02.09.2014- 23:16

İş ciddi! AKP şimdilik fiili bir diktatörlüğü hayata geçiriyor. Şimdilik! Sonrası ne bunun? Fiili diktatörlük hukuki bir altyapıya mı bağlanacak?

''Solda birlik'' toplantısının bu kadar yankı yapmasının nedeni AKP tehlikesinin,- işin ciddiyetinin-   sol kesimin her renginde anlaşılmış olmasında yatıyor. (Sanala bakmayın siz, oradakiler kafalarını kumun içine gömmüşler bir ulusal hareketin sözcüleri, önderleri, yandaşları ne söylerse o doğrultuya sığmayan sözde sol bir kılıf uydurmaya çalışıyorlar. Dinci bir faşizm nerdeyse fişi çekmek üzere bunlarda tık yok. Neyse, geçelim!) Doğan Tılıç'ın söylediği gibi artık ''becerebilmeliyiz''! Bugüne kadar olmadı, bugün olabilmeli. Böyle giderse Haziran'a da yazık olacak; o Haziran'da yitirdiğimiz onca can'a da! Tılıç'ın yazısını bitirdiği cümleyi hepimizin akılda tutması gerekiyor.

Becermekte biraz daha gecikirsek, ''Daha ne duruyorsunuz?'' diye soranlar da kalmayacak!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]